Ae'nin Gedhilfe hükümetine dair şüphelerini gündeme getirmesi iyi olmuştu. Bu konuda Bok'un görüşlerini fazlasıyla merak ediyordu. Bok oldukça üstü kapalı bir şekilde hükümetin güvenilmez olduğunun altını çizmişti ancak bildiği bir şey olup olmadığını da açığa vurmamıştı. Akıllıca bir hamleydi. Livei hükümetlerinin acımasız olduğunu biliyordu ancak amaçları konusunda net bir fikir sahibi değildi. Gedhilfe kendini sağlama alacak bir şeyler planlıyor olmalıydı, Ingenium'u öylece gözden çıkaracak bir ülke değildi. Ae de bunun farkındaydı. Kendisine gücenmesini anlayışla karşılamıştı. Max'in onlara Mavi Yıldız'dan uzak durmalarını tembih ettiğini hatırlamıyordu ancak şu durumda bu sözü hatırlasa bile yapabileceği pek bir şey yoktu. Üç maymunu oynamanın kimseye faydası olmayacaktı. Malumu ilan etmekte bir zarar yoktu. Tabi bu durumda Ae aptal durumuna düşmüştü, bu da onun hatasıydı. Tekrar karşılaşırlarsa telafi etmeye çalışırdı.
Bok her soruya oldukça politik ve kaçınan cevaplar vermişti. Max onun yüzüne karşı Mavi Yıldız'ı desteklemediğini söylediğine göre epey dürüst bir muhabbet yaşamışlardı. Mavi Yıldız ve Max'in anlaşamadıkları noktanın ne olduğunu merak ediyordu. Muhtemelen Max Dünyalı olduğu için oraya daha sempatik bir gözle bakıyordu. Bok ise Dünyalılara karşı daha soğuk bir tavır içindeydi. Hareketleri Livei'nin hoşuna gitmemişti. Max ile çalışması çok daha kolay olurdu, keşke onları yanına almayı kabul etmiş olsaydı. Bok, Ae'yi yolcu edip onlara otel deneyimlerini sorduğunda omuzlarını silkti. Friks'e döndü göz ucuyla. Ağzından çıt çıkmamıştı. Keyfi kaçmış gibi görünüyordu. Tabi duydukları her şeye o çok daha yeniydi. Şoku da yeni atlatıyor olmalıydı. Yine de Livei onun göründüğünden daha zeki bir adam olduğunu çok iyi biliyordu. Temkinli ve mesafeli davranması herkes için daha iyi olurdu. Bu ilişkide bir taraf aşırı duygusal davranacaksa Friks mantığını daha fazla konuşturan kişi olmak zorundaydı. Livei zor kararlar verebilen birisi olmamıştı hiçbir zaman.
Bok onları oryantasyon için eğitim alacakları bir odaya götürmüştü. Gedhilfe'den çaldıkları teknolojik bir alet de vardı. Üzerinde anlamadığı simgeler, renkler ve kelimeler vardı. Keşke çeviri cihazlarının yazılı versiyonu da olsaydı ellerinde. Böylece okuduklarını da kolayca anlayabilirdi. Bok gittikten sonra üniversite sınıfı gibi görünen odada sandalyelere geçmişlerdi. Bok son bir kez Friks'in ağzından laf almaya çalıştıysa da başarısız olmuştu. Sonrasında Friks onu kolundan tutup kimseye güvenmediğini ve Bok'un onları test ediyor olduğunu söylemişti. Livei çaresizce başını salladı. Bok'un güvenilmez olduğu bir gerçekti ancak şu anda yapabilecekleri başka ne vardı? Yılana sarılmazlarsa denize düşeceklerdi. Bir tercih yapmak zorundaydılar. "Biliyorum." dedi sessizce. Acaba Bok onlara dokunurken üzerlerine bir cihaz yerleştirmiş miydi? Konuştuklarını dinliyor muydu? Belki de bu oturdukları sandalyelerin her birinde vardı. Livei bazen aklını kaçıracak gibi oluyordu. Bu savaşın bittiğini görecek kadar ömrü olursa kesinlikle psikolojik bir tedavi görmesi gerekecekti. "Ae'yi bilmiyorum ama Bok'a ben de güvenmiyorum. Zaten en başında onlara katılmam için beni, seni öldürmekle tehdit etti." Alışmıştı gerçi tehdit edilmeye. "Böyle hayata ve kadere sokayım ya. Gedhilfe hükümeti tehdit eder, deney yapar, Kot'u öldürür. Son çare Kızıl Kan'a gideriz liderleri Reisil tehdit eder, Mavi Yıldız'a bizi satar. Sevgilimi kaçırırlar. Mavi'yi kaçırırlar. Kimseye ulaşamam, çaresiz kalırım. Öldüğünü sandığım eski sevgilim aniden ortaya çıkar Mavi Yıldız'ın lideri olduğunu söyler. Bize katılmazsan sevdiklerini öldürürüz der. Sevgilimi de bu boka sokarım. Ülkemi ve ailemi terk edip buraya gelirim. Burada kim bilir ne boklar gelecek başımıza. Mavi nerede Frum ve Ser bilir zaten. Hayatıma sokayım. Olmayan pipim girsin böyle yaşama." Öfkeyle kendi kendine mırıldanarak içindeki tüm birikmiş kini ve nefreti döktü. Friks onu duymuş muydu bilmiyordu bile ancak duyuyorsa Livei'nin çok nadir ortaya çıkan bir tarafına şahit oluyordu.
O esnada yanlarına bir kadının yaklaştığını fark etti. Koyu teninden Dushalı olduğu belliydi. Kocaman, devasa, ultra mega büyüklükte memeleri vardı. Bu Dushalı kadınlar hep bir taş oluyordu herhalde. Taşı toprağı bol olan memleketin havasından mıydı? Fera da böyle güzeldi. "Memnun oldum, ben Livei." diye isteksiz bir şekilde tokalaştı kadınla yüzünde sahte bir gülümsemeyle. Gözü yavaşça kendi memelerine kaydı. Ne olurdu annesinin genlerinden biraz da ona geçseydi sanki. Bu hiç adil değildi. "Hayatıma sokayım." diye geçirdi içinden tekrar. Sonra Friks'e döndü. Kızın memelerine bakacak mıydı? Elini nasıl sıkacaktı? Gülümseyecek miydi? Yakın mı davranacaktı? Artık o kadar sınırına gelmişti ki herhangi bir yavşaklığını görürse uykusunda pipisini keserdi onun. Tehditkar bakışlarını Friks'in üzerinde tutarak tepkisini izlemeye başladı.
Bok her soruya oldukça politik ve kaçınan cevaplar vermişti. Max onun yüzüne karşı Mavi Yıldız'ı desteklemediğini söylediğine göre epey dürüst bir muhabbet yaşamışlardı. Mavi Yıldız ve Max'in anlaşamadıkları noktanın ne olduğunu merak ediyordu. Muhtemelen Max Dünyalı olduğu için oraya daha sempatik bir gözle bakıyordu. Bok ise Dünyalılara karşı daha soğuk bir tavır içindeydi. Hareketleri Livei'nin hoşuna gitmemişti. Max ile çalışması çok daha kolay olurdu, keşke onları yanına almayı kabul etmiş olsaydı. Bok, Ae'yi yolcu edip onlara otel deneyimlerini sorduğunda omuzlarını silkti. Friks'e döndü göz ucuyla. Ağzından çıt çıkmamıştı. Keyfi kaçmış gibi görünüyordu. Tabi duydukları her şeye o çok daha yeniydi. Şoku da yeni atlatıyor olmalıydı. Yine de Livei onun göründüğünden daha zeki bir adam olduğunu çok iyi biliyordu. Temkinli ve mesafeli davranması herkes için daha iyi olurdu. Bu ilişkide bir taraf aşırı duygusal davranacaksa Friks mantığını daha fazla konuşturan kişi olmak zorundaydı. Livei zor kararlar verebilen birisi olmamıştı hiçbir zaman.
Bok onları oryantasyon için eğitim alacakları bir odaya götürmüştü. Gedhilfe'den çaldıkları teknolojik bir alet de vardı. Üzerinde anlamadığı simgeler, renkler ve kelimeler vardı. Keşke çeviri cihazlarının yazılı versiyonu da olsaydı ellerinde. Böylece okuduklarını da kolayca anlayabilirdi. Bok gittikten sonra üniversite sınıfı gibi görünen odada sandalyelere geçmişlerdi. Bok son bir kez Friks'in ağzından laf almaya çalıştıysa da başarısız olmuştu. Sonrasında Friks onu kolundan tutup kimseye güvenmediğini ve Bok'un onları test ediyor olduğunu söylemişti. Livei çaresizce başını salladı. Bok'un güvenilmez olduğu bir gerçekti ancak şu anda yapabilecekleri başka ne vardı? Yılana sarılmazlarsa denize düşeceklerdi. Bir tercih yapmak zorundaydılar. "Biliyorum." dedi sessizce. Acaba Bok onlara dokunurken üzerlerine bir cihaz yerleştirmiş miydi? Konuştuklarını dinliyor muydu? Belki de bu oturdukları sandalyelerin her birinde vardı. Livei bazen aklını kaçıracak gibi oluyordu. Bu savaşın bittiğini görecek kadar ömrü olursa kesinlikle psikolojik bir tedavi görmesi gerekecekti. "Ae'yi bilmiyorum ama Bok'a ben de güvenmiyorum. Zaten en başında onlara katılmam için beni, seni öldürmekle tehdit etti." Alışmıştı gerçi tehdit edilmeye. "Böyle hayata ve kadere sokayım ya. Gedhilfe hükümeti tehdit eder, deney yapar, Kot'u öldürür. Son çare Kızıl Kan'a gideriz liderleri Reisil tehdit eder, Mavi Yıldız'a bizi satar. Sevgilimi kaçırırlar. Mavi'yi kaçırırlar. Kimseye ulaşamam, çaresiz kalırım. Öldüğünü sandığım eski sevgilim aniden ortaya çıkar Mavi Yıldız'ın lideri olduğunu söyler. Bize katılmazsan sevdiklerini öldürürüz der. Sevgilimi de bu boka sokarım. Ülkemi ve ailemi terk edip buraya gelirim. Burada kim bilir ne boklar gelecek başımıza. Mavi nerede Frum ve Ser bilir zaten. Hayatıma sokayım. Olmayan pipim girsin böyle yaşama." Öfkeyle kendi kendine mırıldanarak içindeki tüm birikmiş kini ve nefreti döktü. Friks onu duymuş muydu bilmiyordu bile ancak duyuyorsa Livei'nin çok nadir ortaya çıkan bir tarafına şahit oluyordu.
O esnada yanlarına bir kadının yaklaştığını fark etti. Koyu teninden Dushalı olduğu belliydi. Kocaman, devasa, ultra mega büyüklükte memeleri vardı. Bu Dushalı kadınlar hep bir taş oluyordu herhalde. Taşı toprağı bol olan memleketin havasından mıydı? Fera da böyle güzeldi. "Memnun oldum, ben Livei." diye isteksiz bir şekilde tokalaştı kadınla yüzünde sahte bir gülümsemeyle. Gözü yavaşça kendi memelerine kaydı. Ne olurdu annesinin genlerinden biraz da ona geçseydi sanki. Bu hiç adil değildi. "Hayatıma sokayım." diye geçirdi içinden tekrar. Sonra Friks'e döndü. Kızın memelerine bakacak mıydı? Elini nasıl sıkacaktı? Gülümseyecek miydi? Yakın mı davranacaktı? Artık o kadar sınırına gelmişti ki herhangi bir yavşaklığını görürse uykusunda pipisini keserdi onun. Tehditkar bakışlarını Friks'in üzerinde tutarak tepkisini izlemeye başladı.