Adam gülümseyip hemencecik anlaştığımızı söylemişti. Bir yandan sazan olduğunu düşünsem de diğer yandan Alevli Ejderler’in pek çok tecavüz ve şiddet olaylarına karıştığını söylemişlerdi teğmen ile dedektif kendi aralarında. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamalıydım.
Adam ile caddeden çıkıp yakınlarda küçük bir binaya gitmiştik. Burada pencere yoktu. Gizlenmek için fena sayılmazdı. Ancak dikkatimi çeken şey etraftaki mumlar oluyordu. Neden muma ihtiyaç duyuyorlardı ki? Etraf karanlık sayılırdı pencere de olmayınca. Adam kapıyı arkamdan kapadıktan sonra herkes gidene kadar beklemem gerektiğini söylemişti. Kafamı olumlu manada masumane sallayıp kabul ediyordum dediğini. Darp sırasında dağılmış saçlarımı düzeltmek için saçımdaki tokayı çıkarıyor ve tokayı ağzıma alıp saçlarımı arkada topladığım sırada etrafa bakınıyordum. Köşelerde ahşap kutular bulunuyordu. Birkaç kitap ve kağıt parçası görüyordum. Karşı duvarda da bir ayna vardı. Saçlarımı arkadan düzgünce toplamış sol elimle tokayı alıp bağlamaya başlarken adam sözlerini söylüyordu. Saçlarımı düzeltmekte duraksamadan kafamı kaldırıp adama bakıyor ve başımı sallıyordum. Kendimi kanıtlamam gerektiğini söylediğinde saçlarımın önlerindeki perçinleri düzeltip tamamen adama odaklanıyordum artık. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama kötü bir şey yapmamı isteyecekse bu oyunu burada bitirmem gerekiyordu. Ancak konuyu başka bir yere çekiyordu. Ailelerine ne olduğunu bulmaya çalışan insanlar olduğunu söylediğinde sağ kaşımı kaldırıyordum merakla. Ne alakaydı şimdi ailelerle? Yanlış kişiyi takip etmiştim sanırım. Ancak bu konuda yardım istediği ortadaydı. Başımı olumlu manada sallamıştım. Adama onun bana güvendiği hızda güvenmemem gerektiğinin farkındaydım. Olabildiğince fazla bilgi edinmem gerekiyordu. Laboratuvarda yaşanan karmaşayı burada da istemiyordum. Kısa sürede çok tecrübe kazanmıştım.
Adam ellerini masaya koyduktan sonra Alevli Ejderler adını ağzına alıyordu. Bu noktada ciddiyetimi arttırıyor ve barda ilgilendiğim konu da bu olduğundan aradığımı bulduğum konusunda ilgisiz kalmıyordum. Ne görev icabı doğru noktada olduğum için çok seviniyor ne de önemsiz bir şey söylemiş gibi ilgisiz kalıyordum. Uzun süredir çete olduklarını ama son zamanlarda işlerin değiştiğini söylemişti. İşler nasıl değişebilirdi ki? Tecavüz adam öldürme gibi bin türlü suçu işleyen kötü insanların nesi değişmiş olabilir? Ancak devamında aile üyeleri iz bırakmadan kaybolduğunu söylemişti. Bu konuda hükümeti suçlamıştı. Amaçları onları bulmak olduğunu belirtmişti. Kafamda soru işaretleri oluşuyordu. Azılı suçlular çetesi neden aile üyelerine bu kadar kafa yoruyordu? Neden hükümeti suçladığı tarzında bir soru soruyordum. O da bilmediğini ve tahmin ettiğini söylüyordu. Genel sözlerini Alevli Ejderler’in hükümet ile bağlantılı olduğunu söylemesiyle dikkat çekici boyuta getiriyordu. Öncülerle konuşmam gerekiyordu. Öncüler de neyin nesiydi?
Konuşmanın ardından benden istendiği gibi herkes gidene kadar sokakta bekliyordum. Bu saklanarak bekleyip güneşin batışına kadar sürüyordu. Ardından binaya dönüyor, karanlık odaya giriyordum. Odada farklı olarak biri kitap duruyordu. Açıp inceliyordum. İçerisinde anlamadığım dilde bir şeyler yazıyordu. Daha önce bu harfleri hiçbir yerde görmemiştim. Kitabı kapatıp yerine koyduktan sonra tanıştığım adam on kişiyle birlikte binaya geri dönüyordu. Ayağa kalkıp onlara doğru ilerliyordum. Kukuletalı cübbeleriyle bu karanlık ortamda yaşadığımız dönemden çok eskilerde bir zamandaymış gibi hissediyordum kendimi. Biraz da olsa tereddütlerim bulunuyordu. Karanlık denilince aklıma artık ilk gelen şey o şapkalı adam ve getirdiği atmosfer olduğu için tereddüt etmem normal sayılırdı. Ancak Meşaleler tutan bu kişilerin yanında o adam bana bilmem gerekenleri göstereceğini söylediğinde bir kere yutkunduktan sonra onu onaylıyor ve sopayı gördüğüm odaya kadar onu takip ediyordum. Adam o garip çubuğu cebine koyuyordu. Kitabı alıp açıyor ve okumaya başlıyordu. Ancak bu kelimeleri aslında okumadığını, bir kağıda yazdığını görüyordum. Yazma işlemi bittikten sonra başını kaldırıp bana bakıyordu. Loş ortamda iyice irileşen gözbebeklerim onunkilere odaklanıyordu. Kitabın bu diyardan olmadığını söylediğinde bir ürperti geliyordu. Sessizce cümlesinin devamını bekliyordum. Cüppeli insanlardan kımıldı hissedemiyordum. Aileleriyle kendilerini bu diyardan göndermek isteyenlerin olduğunu söylüyordu. Ardından bana paranormal bir şey yaşayıp yaşamadığımı soruyordu. Gözlerim endişe iyice büyüyordu. Neredeydim ben?
Şapkalı adam bana görevimi engellemek ve beni manipüle etmek için ellerinden geleni yapacaklarını söylediğinde neyi kastetmişti anlayamıyordum. Çocuğun kaybolduğu noktayı araştırırken bir tür laboratuvarla karşılaşmıştım. İnsanları tek tek kaçırıp burada bir tankın içinde bütün duygularından arındırarak hapsediyorlardı. Neden? Laboratuvar baskınında ben de vardım ancak orada neler olduğunu bilmiyordum. Her şey mahvolduğu için belki de hiç bilemeyecektim. Ancak Yangk’ın haftalardın çetenin lideri olduğunu söylemişti. Alevli Ejderler’in lideri Yangk mıydı? Görevime yeterince dikkatimi vermediğim için pişmanlık duyuyordum. Ancak taşları yerine oturtmak için hala fırsatım bulunuyordu. Anlamadığım konu Yangk eğer Alevli Ejderler’in lideri ise neden insanları kaçıran kişilere yardım etsin ki? Buradaki üyeler kaçıranların hükümet olduğunu söylüyordu? Kendi iç sorunları mı vardı?
Düşüncelere dalmış kafamı kaldırıyordum. Şapkalı adamdan hemen bahsetmek gibi bir niyetim yoktu. Önce karşı tarafın niyetini öğrenmeliydim. Onlara güvenmediğim gibi güvensem bile üzerlerindeki tüm suçlamalara açıklık gelmeden güvenmeye de niyetim yoktu. Her ne kadar kaçırılmış aileleri de olsa bu yaptıklarını haklı çıkarmıyordu. Bu yüzden dikkatli olacaktım. “Geceden bile karanlık bir yerde hiçliğin içerisinde bu diyara ait olmayan şeyler gördüm. Bu konuyu nereden bildiğini ve nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum. Ancak o kitabın bu diyardan olmadığı konusunda size inanıyorum” dedikten sonra sözü ona bırakacaktım.
Adam ile caddeden çıkıp yakınlarda küçük bir binaya gitmiştik. Burada pencere yoktu. Gizlenmek için fena sayılmazdı. Ancak dikkatimi çeken şey etraftaki mumlar oluyordu. Neden muma ihtiyaç duyuyorlardı ki? Etraf karanlık sayılırdı pencere de olmayınca. Adam kapıyı arkamdan kapadıktan sonra herkes gidene kadar beklemem gerektiğini söylemişti. Kafamı olumlu manada masumane sallayıp kabul ediyordum dediğini. Darp sırasında dağılmış saçlarımı düzeltmek için saçımdaki tokayı çıkarıyor ve tokayı ağzıma alıp saçlarımı arkada topladığım sırada etrafa bakınıyordum. Köşelerde ahşap kutular bulunuyordu. Birkaç kitap ve kağıt parçası görüyordum. Karşı duvarda da bir ayna vardı. Saçlarımı arkadan düzgünce toplamış sol elimle tokayı alıp bağlamaya başlarken adam sözlerini söylüyordu. Saçlarımı düzeltmekte duraksamadan kafamı kaldırıp adama bakıyor ve başımı sallıyordum. Kendimi kanıtlamam gerektiğini söylediğinde saçlarımın önlerindeki perçinleri düzeltip tamamen adama odaklanıyordum artık. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama kötü bir şey yapmamı isteyecekse bu oyunu burada bitirmem gerekiyordu. Ancak konuyu başka bir yere çekiyordu. Ailelerine ne olduğunu bulmaya çalışan insanlar olduğunu söylediğinde sağ kaşımı kaldırıyordum merakla. Ne alakaydı şimdi ailelerle? Yanlış kişiyi takip etmiştim sanırım. Ancak bu konuda yardım istediği ortadaydı. Başımı olumlu manada sallamıştım. Adama onun bana güvendiği hızda güvenmemem gerektiğinin farkındaydım. Olabildiğince fazla bilgi edinmem gerekiyordu. Laboratuvarda yaşanan karmaşayı burada da istemiyordum. Kısa sürede çok tecrübe kazanmıştım.
Adam ellerini masaya koyduktan sonra Alevli Ejderler adını ağzına alıyordu. Bu noktada ciddiyetimi arttırıyor ve barda ilgilendiğim konu da bu olduğundan aradığımı bulduğum konusunda ilgisiz kalmıyordum. Ne görev icabı doğru noktada olduğum için çok seviniyor ne de önemsiz bir şey söylemiş gibi ilgisiz kalıyordum. Uzun süredir çete olduklarını ama son zamanlarda işlerin değiştiğini söylemişti. İşler nasıl değişebilirdi ki? Tecavüz adam öldürme gibi bin türlü suçu işleyen kötü insanların nesi değişmiş olabilir? Ancak devamında aile üyeleri iz bırakmadan kaybolduğunu söylemişti. Bu konuda hükümeti suçlamıştı. Amaçları onları bulmak olduğunu belirtmişti. Kafamda soru işaretleri oluşuyordu. Azılı suçlular çetesi neden aile üyelerine bu kadar kafa yoruyordu? Neden hükümeti suçladığı tarzında bir soru soruyordum. O da bilmediğini ve tahmin ettiğini söylüyordu. Genel sözlerini Alevli Ejderler’in hükümet ile bağlantılı olduğunu söylemesiyle dikkat çekici boyuta getiriyordu. Öncülerle konuşmam gerekiyordu. Öncüler de neyin nesiydi?
Konuşmanın ardından benden istendiği gibi herkes gidene kadar sokakta bekliyordum. Bu saklanarak bekleyip güneşin batışına kadar sürüyordu. Ardından binaya dönüyor, karanlık odaya giriyordum. Odada farklı olarak biri kitap duruyordu. Açıp inceliyordum. İçerisinde anlamadığım dilde bir şeyler yazıyordu. Daha önce bu harfleri hiçbir yerde görmemiştim. Kitabı kapatıp yerine koyduktan sonra tanıştığım adam on kişiyle birlikte binaya geri dönüyordu. Ayağa kalkıp onlara doğru ilerliyordum. Kukuletalı cübbeleriyle bu karanlık ortamda yaşadığımız dönemden çok eskilerde bir zamandaymış gibi hissediyordum kendimi. Biraz da olsa tereddütlerim bulunuyordu. Karanlık denilince aklıma artık ilk gelen şey o şapkalı adam ve getirdiği atmosfer olduğu için tereddüt etmem normal sayılırdı. Ancak Meşaleler tutan bu kişilerin yanında o adam bana bilmem gerekenleri göstereceğini söylediğinde bir kere yutkunduktan sonra onu onaylıyor ve sopayı gördüğüm odaya kadar onu takip ediyordum. Adam o garip çubuğu cebine koyuyordu. Kitabı alıp açıyor ve okumaya başlıyordu. Ancak bu kelimeleri aslında okumadığını, bir kağıda yazdığını görüyordum. Yazma işlemi bittikten sonra başını kaldırıp bana bakıyordu. Loş ortamda iyice irileşen gözbebeklerim onunkilere odaklanıyordu. Kitabın bu diyardan olmadığını söylediğinde bir ürperti geliyordu. Sessizce cümlesinin devamını bekliyordum. Cüppeli insanlardan kımıldı hissedemiyordum. Aileleriyle kendilerini bu diyardan göndermek isteyenlerin olduğunu söylüyordu. Ardından bana paranormal bir şey yaşayıp yaşamadığımı soruyordu. Gözlerim endişe iyice büyüyordu. Neredeydim ben?
Şapkalı adam bana görevimi engellemek ve beni manipüle etmek için ellerinden geleni yapacaklarını söylediğinde neyi kastetmişti anlayamıyordum. Çocuğun kaybolduğu noktayı araştırırken bir tür laboratuvarla karşılaşmıştım. İnsanları tek tek kaçırıp burada bir tankın içinde bütün duygularından arındırarak hapsediyorlardı. Neden? Laboratuvar baskınında ben de vardım ancak orada neler olduğunu bilmiyordum. Her şey mahvolduğu için belki de hiç bilemeyecektim. Ancak Yangk’ın haftalardın çetenin lideri olduğunu söylemişti. Alevli Ejderler’in lideri Yangk mıydı? Görevime yeterince dikkatimi vermediğim için pişmanlık duyuyordum. Ancak taşları yerine oturtmak için hala fırsatım bulunuyordu. Anlamadığım konu Yangk eğer Alevli Ejderler’in lideri ise neden insanları kaçıran kişilere yardım etsin ki? Buradaki üyeler kaçıranların hükümet olduğunu söylüyordu? Kendi iç sorunları mı vardı?
Düşüncelere dalmış kafamı kaldırıyordum. Şapkalı adamdan hemen bahsetmek gibi bir niyetim yoktu. Önce karşı tarafın niyetini öğrenmeliydim. Onlara güvenmediğim gibi güvensem bile üzerlerindeki tüm suçlamalara açıklık gelmeden güvenmeye de niyetim yoktu. Her ne kadar kaçırılmış aileleri de olsa bu yaptıklarını haklı çıkarmıyordu. Bu yüzden dikkatli olacaktım. “Geceden bile karanlık bir yerde hiçliğin içerisinde bu diyara ait olmayan şeyler gördüm. Bu konuyu nereden bildiğini ve nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum. Ancak o kitabın bu diyardan olmadığı konusunda size inanıyorum” dedikten sonra sözü ona bırakacaktım.