[Livei Nyawodz] Cenaze

#1
Gözlerini açıyorsun.

Kabus gibi geçen son 4 günün ardından ilk defa uyuyabiliyorsun. Kalktığın anda ise o gün olanlar aklına geliyor. Sevdiğin tüm insanların bir bir kahrolmaları ve acı çekmeleri aklına ileride ne gibi sorunlar yaşayabileceğini getiriyor. Bir süre sonra bu düşüncelerin peşinden gittiğini fark ediyorsun. Bu düşünceler sanki bir insan figürü haline geliyor ve onu takip ediyorsun. Düşüncelerden oluşan insan sana dönüyor ve sana kendisini neden takip ettiğini soruyor. Konuşmak istiyorsun ama dilinin yerinde olmadığını fark ediyorsun. Hemen arkasından bu insan figürü üstüne atlıyor ve seni yumruklamaya başlıyor. Üst üste uyanmanı söylüyor ve vurmaya devam ediyor. Yumrukları gittikçe daha da canını yakmaya başlıyor ve her yumruğun sonunda bir anlığına bağırdığını sanıyorsun ama sesin çıkmıyor. Aynı kelimeler ardı ardına tekrarlanırken bir anda kendini yalnız başına bir odada buluyorsun. Boş, simsiyah bir odada.

Gözlerini tekrar açıyorsun.

4 Gün Önce

Gördüğünüz sahne karşısında yaptığınız ilk şey çığlık atmak ve ağlamak oluyor ancak herkesten önce Dyoch, Dhæcho'nun üstüne çullanıyor ve onu tuvalete kilitliyor. Tuvaletten çıktığı anda Kot'a koşuyor ve bağırarak iyi olup olmadığını soruyor. Herkes Kot'un etrafında toplanıyor ve çığlık çığlığa olayları anlamlandırmaya çalışıyorlar. Kot ise tamamen hareketsiz duruyor. Patron bir anda yere düşüp bayılıyor ve Dyoch "Lujein! Lujein'i tutun!" diyerek patrona doğru koşuyor. Friks ve Mavi, patronu kaldırıyor ve bir koltuğa yatırıyorlar. Huld ise hızlıca Eidhæn'i dışarı çıkarıyor. İkiliye baktığında Eidhæn'in gözyaşlarına boğulduğunu görebiliyorsun. Shira'ya dönüyorsun ve Shira'nın yere kapaklandığını görüyorsun. Dyoch, Shira'nın yanına koşuyor ve "Shira, bunun şimdi zamanı değil-" derken Shira Dyoch'a yumruk atıyor ve onu duvara yapıştırıyor. "Bize ne olduğunu hemen anlatacaksın." diyor ve Dyoch'u kenara fırlatıyor. Gözlerini tekrar Kot'a çeviriyor ve hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.

Dyoch ve Huld, Kot'un cansız bedenini binanın bodrumuna indirdikten sonra salona geliyorlar. Dhæcho ve Eidhæn dışında herkes salonda oturuyor ve herkesin yüzü yere bakıyor. Shira hala ağlıyor, Friks ise sürekli titrek bir sesle küfür ediyor. Dyoch koltuklardan birine oturuyor ve yere bakarak konuşmaya başlıyor. "Bizi yerini bilmediğimiz bir laboratuvara götürdüler. Önce uyuttular ve uyandığımızda oradaydık. Beni ve Dhæcho'yu ayrı odalara koydular. Yaklaşık bir ay boyunca birbirimizle iletişime geçemedik. Bana yaptıkları şeyleri tek tek anlatayım. İlk hafta bir iğne yaptılar ve ben dahil on farklı deneği incelemeye başladılar. Deneklerden ikisi öldü. Kalanlarda ise hiçbir gariplik yoktu. Haftanın sonunda bizi sorgulamak için bir odaya aldılar. Sekiz kişi tek sıra halinde oturduk ve her birimizin önüne bir bıçak koydular. Her birimize teker teker ismimizi ve nereden geldiğimizi sordular. Ben hiçbir sorun olmadan cevapladım. Benden başka dört kişi de hiçbir sorun olmadan cevapladı. Kalanlar ise bıçağı aldılar ve kendilerine sapladılar. Bu gerçekleştiği anda bizi odadan çıkardılar ve onlar da çıktılar. İçlerimizden biri odada kalıp onları durdurmaya çalıştı. Bir saat bekledik ve odaya tekrar girdik. Onları kurtarmaya çalışan kişi dahil hepsi ölmüştü. İkinci hafta bana birkaç soru sordular. Bugüne kadar ne yaptığımı, ne suçlar işlediğimi ve kimin için çalıştığımı. Hiçbirini cevaplamadım ve gelebilecek en ağır işkenceyi bekledim ama herhangi bir işkence yapılmadı. Gün sonunda akşamları bir hap almamız gerektiği söylendi. Bir hafta boyunca her akşam yemekten sonra aynı hapı aldık. Yedinci günün sabahı bize aynı soruları sordular. Ben yine hiçbir soruyu cevaplamadım ancak daha önceden cevaplamadığını bildiğim beş kişi sorulara anında cevap verdi. Üçüncü hafta her birimiz ayrı hücrelere gönderildik ve her birimize bir psikolog atandı. Diğerlerine de aynı şeyin yapıldığını tüm bu olaylar bittikten sonra öğrendim tabii. Psikolog bize çok derin sorular sordu ama soruların hiçbiri işlediğimiz suç ile alakalı değildi. Tamamen kişiliğimize odaklanmışlardı. Psikoloğum oldukça nazik bir insandı. İlk iki gün bana bir suçlu değilmişim gibi davrandı. Üçüncü günün sabahı bir muhafız hücreme geldi ve psikoloğumu benimle işbirliği yaptığı için öldürdüklerini söyledi. Elbette şok oldum. Hemen ardından başka bir psikolog atandı ve atanan psikolog oldukça kabaydı. Verdiğim tüm cevapları kaydettiler ve bu haftayı da bu şekilde bitirdik. Sonradan öğrendim ki her birimizin psikoloğu yaşıyormuş. Neden söyledikleri hakkında hiçbir fikrim yok. Dördüncü hafta bir daha denek grubumdan kimseyi göremeyeceğim söylendi ve bana hiçbir şey yapılmadı. Tekrar hapishaneye gönderileceğim söylendi. Son gecemde muhafızları dinlerken denek grubundan herkese birer rapor kağıdı çıkarıldığını öğrendim. Zor da olsa kendi rapor kağıdımı bulmayı başardım ve üstünde yazan tek şey "Dyoch Vodhis - Asemptomatik" idi. Diğer insanların kağıtlarında ise anlayamadığım bir sürü terim vardı. Uzun uzun paragraflar yazılmıştı. Üstüne çok düşünmedim ve hapishaneye döndüm. Elbette aynı yöntem ile döndürdüler. Dhæcho ise benden bir hafta sonra döndü. Döndüğünden beri oldukça dalgındı. Ona neler yaptıklarını sordum ve ilk üç haftayı anlattı. Benimle tam olarak aynı şeyleri yapmışlar. Dördüncü hafta ne yaptıklarını sorduğum anda sesini yükseltti ve bunu konuşmak istemediğini söyledi. Ben de diretmedim. Anlaşılan o ki benimle aynı deneyimi yaşamadı. Size ne diyeceğimi bilmiyorum. Onun düzeleceğini düşünmüştüm, eve geldiğinde iyi görünüyordu. Ne amaçlandığını bilmeme de imkan yoktu. Keşke öğrenmemin bir yolu olsaydı. Hayır, keşke ben kalkıp bir yolunu bulsaydım. Hepinizden çok özür dilerim."

Günümüz

Uyandığında kapının da çaldığını fark ediyorsun. Kapıyı açtığın anda karşında Mavi'yi görüyorsun. Sana eski bir sahneyi hatırlatıyor ama o günün aksine ikiniz de somurtuyorsunuz. Mavi, arabada hazırlanmanı bekleyeceğini söylüyor ve geri dönüyor. Kapıyı kapatıyor ve hazırlanmaya başlıyorsun. Hazırlandıktan sonra dışarı çıkıyor ve Mavi'nin arabasına biniyorsun. Mavi, sana başıyla selam veriyor ve arabayı çalıştırıyor. "Cenazeye hiç gidesim yok. Bu törenlerin de hiçbir anlamı olduğunu düşünmüyorum." diyor. Sessiz bir araba yolculuğunun ardından mezarlığa varıyorsunuz ve Mavi arabadan inerken sana dönüp "Umarım olabildiğince iyisindir. Ben değilim. Bu iş süresince yanında olacağımı bilmeni istiyorum." diyor.
Off Topic
Esenlikler dilerim, bu konuda GM olarak ben, yani Barisu ile ilerleyeceksiniz. Pasiflik süresi 96 saattir. (4 gün)

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#2
Gözleri Kot'un kanlar içinde yerde yatan cansız bedenine kilitlenmişti. Arkasında birtakım uğultular ve bağrışmalar duyuyordu ancak neler döndüğünü anlamlandırmakta zorlanıyordu. Görebildiği tek şey daha birkaç dakika önce ışıl ışıl bakan o gözlerin, şimdi yarı açık bir pozisyonda boşluğa bakıyor olduğuydu. Daha birkaç dakika önce mutluluktan ağlayan o gözler...

Eve girdiğinde Dyoch'un ona nasıl sarıldığını düşündü. Herkesin salonda neşeyle oturduğunu düşündü. Kot'a hala kızgın olduğu için ona nasıl mesafeli yaklaştığını, göz teması kurmadığını ve hatta onunla hiç konuşmadığını düşündü. Kot böyle yerde yatarken onunla yeniden konuşması gibi bir fırsat bir daha asla gelmeyecekti. Kot'un ondan özür dilemesini istemişti. Barışmak istemişti. Düşündü. Anılarını geriye doğru taradı. Mavi'den bahsederken yüz ifadesi kararan Kot'u hatırladı. Mavi'den hoşlandığını anlatan Kot'u hatırladı. Ona hayatında yediği en lezzetli yemeği hazırlayan Kot'u hatırladı. Hayat dolu, cıvıl cıvıl, neşesi eksilmeyen Kot'u hatırladı.

"Bu gördüğünüz yemek aslen bir Deinzei yemeğidir. Zaten Eidhæn yüzlerce kez yemiştir ama. Aşırı güzel ayol!"
"Mavi senden hoşlanıyormuş diye duydum. Kuşlar söyledi."
"Livei... Bu akşam bende kalır mısın?"
"Gerçekten ilgimi çok çekiyorsun Livei."


Ona sebebini soramamıştı. Asla da soramayacaktı. Onunla konuşma fırsatı olmamıştı. Ona yaptığı davranışın kendisini çok rahatsız ettiğini ancak kalbini de kırmak istemediğini söyleyememişti. Hiçbir zaman da söyleyemeyecekti. Midesi bulanıyordu, başı dönüyordu. Dizlerinin üzerine çöktü. Kot'un saçlarını okşamaya başladı. "Üşüteceksin. Kalksana." Kesik boğazından akan henüz soğumamış kanlar eline bulaştı. Kot'un kanının kokusu...

Sonrasını ise hatırlamıyordu. Kot'un bedeni gitmişti. Dyoch onlara yaşananları anlatıyordu. Tahmin ettiği gibi deneye maruz kalmışlardı. Livei bunun olabileceğini Friks ile birlikteyken zaten tahmin etmemiş miydi? Neden bile bile bunun yaşanmasına izin vermişti? Neden dikkatsiz davranmıştı? Onun suçuydu. Bu ıstırap, herkesin acı çekmesi onun suçuydu. Ama en çok Gedhilfe hükümetinin suçuydu. Güvenlik görevlisini yanlışlıkla bıçakladı diye vicdan azabından kahrolan Friks'in yüzü geldi gözünün önüne. Onun bu duygularını ne kadar da sevimli bulmuştu. Adamın iyi olduğunu söyleyerek onu neşelendirmeye çalışmıştı. Peki ya ölseydi? Ölseydi ne değişirdi? Hükümetin iyi yetişmiş bir adamı yok olurdu. Onların çektiği acının yerini tutar mıydı? Aynı şekilde ıstırap çekerler miydi? Bir değil on kişiyi öldürse? Belki yirmi? Yüz? İki yüz? Hükümetin bu zalimliğe bir son vermesi için kaç kişiyi öldürmesi gerekiyordu? Kot'un intikamının alınması için kaç can çığlıklar içinde hayatını kaybetmeliydi?

Dört gün. Dört gün geçmişti. O gün gelmişti.

Livei bu dört günde tek lokma bir şey yiyememişti. Midesi bulanıyordu. Ne zaman bir şeyler yemeye çalışsa kendini kusmak için klozete atıyordu. Bu dört günde tam üç kilo vermişti. İki hafta erken regl olmuştu. Yüzü çektiği acı ve stresten kararmıştı. Günde en az beş kere ağlıyordu. Çiftliğe gitmek istiyordu ancak kimseyi görmek ve kimseyle konuşmak istemiyordu. Çok acı çekiyordu. Acı çekmekten yorulmuştu. Bu ne zaman dinecekti? Bu his tam olarak ne zaman kaybolacaktı? Camdan bakarken yolda Kot'a benzer kadınlar görüyordu. Her seferinde "Ölmemiş!" diye sevinç çığlığı atıyordu içinden. Sonra gerçeği hatırlıyordu. Yine ağlıyordu. Hep ağlıyordu. Ağlamadığı her dakika ise daha çok ağlamak istiyordu.

Kanında boğulan Kot'un görüntüsü gözünün önünden asla gitmiyordu. Uyuyakaldığı birkaç saatte rüyalarını avlıyordu. Artık uyanıkken bile rüya görür hale gelmişti. Sarhoş olup mutlu olmak istemişti, ilk içtiği yudumdan sonra kusmuştu. Mastürbasyon yapıp dopamin salgılamak istemişti, Kot'un ondan çalınan hayatı aklına gelmişti ve ağlamıştı. Friks'in kollarına kendini atmak istemişti, onun yüzünü görmek anılarını deşeceği için vazgeçmişti. Etrafında ona destek olacak birileri olsa bile bu cehennemde kendini tek başına hissediyordu. Komiser Yots'a gitmeyi ve her şeyi itiraf etmeyi bile düşünmüştü, cesaret edememişti. Sadece yatağına uzanıp perdeleri kapalı loş evinde yorganı kafasına kadar çekip karanlığıyla baş başa kalmıştı. "Özür dilerim Kot. Her şey için özür dilerim. Lütfen peşimi bırak artık." Bırakmıyordu. Bütün bir karanlığı bir insan olmuştu. Onun peşinden gidiyordu. Başka yöne gitmek istese de gidemiyordu. Neden onu takip ettiğini sorduğunda cevap verememişti. Dili yoktu. Sesi çıkmıyordu. Karanlığı onu yumruklamaya başlamıştı. Acıyordu. Çok acıyordu. Ağlamak veya acıdan inlemek istese de sesi çıkmıyordu. Tam ıstırap bitti derken yeniden karanlığında kalıyordu. Tek başına.

Kapının çalma sesi ile yerinden sıçradı. Ne kadar zamandır uyuduğunu hatırlamıyordu. Mavi gelmişti. İlk kez onu gördüğü için mutsuzdu. Çünkü Mavi onu oraya götürecekti. Hazırlanmasını bekleyeceğini söylemişti. Başını salladı. Ne hazırlanması? Eline geçen en siyah kıyafetini giymiş ve çıkmıştı. Hava kasvetli miydi yoksa güneşli miydi bunun bile farkında değildi. Onun için herkes ama her şey siyahtı. Gözünün önünde bile minik minik siyah noktacıklar uçuşuyordu. Mavi sessizliği bozarak konuşmaya başladığında onun susmasını istedi. O kelimenin telaffuz edildiğini duyacak gücü yoktu. Onunla vedalaşmak istemiyordu. Buna hazır değildi. Cevap vermedi. Genç adama dönüp bakmadı bile. Bütün yol boyunca gözleri tek bir noktadaydı ancak hiçbir şey görmüyordu. Kendi cehenneminin içindeydi yeniden.

"Onları hapishaneden kurtarmasaydım bu olmazdı."
"Şüphelenseydim, temkinli davransaydım bu olmazdı."
"Daha dikkatli davransaydım Kot şu an aramızda olurdu."
"Öngörebilmeliydim, benim suçum."
"Ozæf ailesi ölmeli."
"Deith Ozæf acı çekerek, yavaş yavaş ölmeli."
"Kızıl Kan haklıydı, barışçıl bir yolla halledemeyeceğiz."


Yeniden kendine geldiğinde cenazenin yapılacağı mekana gelmişlerdi. Mavi arabadan inerken onun iyi olduğunu umduğunu söylemişti. Oradan bakınca iyi gibi mi görünüyordu gerçekten? Soğukkanlılığını nasıl koruyabiliyordu? Komiser Yots da korumuştu. Bu herhalde iyi bir liderin sahip olması gereken bir özellikti. Livei'nin asla sahip olamayacağı bir özellik. Bir anda görüşünün bulanıklaştığını hissetti. Sonra da yanaklarından akan sıcak bir şeyler. Yavaşça Mavi'ye yaklaştı ve hiçbir şey söylemeden kollarını sıkıca ona sardı ve yüzünü göğsüne gömdü. Bir hafta önce vicdan azabından komiserine yaptığı gibi, sadece bu durumda vicdan azabı on kat daha fazlaydı. "Thrao..." Acıdan kesik kesik çıkan tiz bir sesle genç adama ilk kez gerçek adıyla hitap etti. "Özür dilerim. Onları kurtarmasaydım, şüphelenseydim-" Sözlerini bitiremedi. Sadece ağlamak ve sızlanmak istiyordu. Genç adamın eskiden sevdiği, belki de hala sevdiği, ve öz kuzeni olan kadının ölümüne dolaylı yoldan sebep olmuş birisi olarak utanmadan ona sarılıyordu. Gedhilfe hükümeti için çalışan ve asla onların duygularını anlamayacak olan komiseri ve güvenlik görevlisi için vicdan azabı çekmiş, Mavilerin bu acıları çekmelerine sebep olmuş kişilere sempati duymuş birisi olarak Mavi'den bağışlanma diliyordu. Hala aklı Bok'ta olan ve onun Kot ile aynı kaderi paylaşmaması için gizlice dualar eden birisi olarak bu insanlarla duygusal ve romantik bağ kurmaya çalışıyordu. Böyle de iki yüzlüydü. Yalan ve iki yüzlülük kanına o kadar girmişti ki kendisinden tiksiniyordu. Aynalara dahi bakacak yüzü kalmamıştı artık. Kendisine duyduğu nefretten daha çok nefret ettiği ise tek bir şey vardı. "Ben bu ülkeyi küllerine kadar yakmak istiyorum. Bize bunları yaşatanların aynı acıları çekerek yavaş yavaş ölmelerini istiyorum. Hepsini... Hepsini öldürmek istiyorum." Ejderha gibi ölüm ateşi püskürten, akrep iğnesi gibi sokan, yılan dişi gibi zehir saçan bir ses tonuyla söylemişti bunu. Acısı ile iç içe girmiş olan bu öfke, daha önce hissettiği hiçbir öfkeye benzemiyordu.

Ve herkes bilir ki öfkeli bir kadın gibisi yoktur.

Genç kız, başını genç adamın göğsünden kaldırıp hala gözyaşlarının aktığı kan kırmızısı gözlerini onun okyanus mavisi gözlerine çevirdi. "Böyle hissetmem doğru mu? Ne yapmalıyım? Bana bir şey söyle. Lütfen. Artık dayanamıyorum."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#3
Mavi hem hüzünlü hem de şaşkın bir yüz ifadesiyle gözlerinin içine bakıyor ve seni kollarının arasına alıp "Böyle hissetmenin doğru olup olmadığını bilmiyorum, bilemem. Ama diyebileceğim tek bir şey var. Böyle hissetmekte yalnız değilsin." diyor. Tekrar Mavi'nin gözlerine bakıyorsun ve bu sefer hüzün de şaşkınlık da gitmiş durumda. Onların yerine öfkenin belirdiğini görüyorsun. Birlikte mezar taşının olduğu yere geliyorsunuz. Hareketin diğer tüm üyelerinin çoktan orada olduğunu görüyorsun. Gözlerinle Dhæcho'yu arıyorsun ama kendisini göremiyorsun. Herkes sakinliğini korurken Eidhæn ağlamaya devam ediyor. Huld ise Eidhæn'i rahatlatmaya çalışıyor. Detaylarını bile hatırlamak istemeyeceğin bir cenaze töreninin ardından patronun evine gitmeye hazırlanıyorsunuz. Arabalara doğru ilerlerken Dyoch'un yanınızda olmadığını fark ediyor ve geri dönüyorsun. Dyoch'un Kot'un mezar taşının önünde diz çöktüğünü görüyorsun. "Bu akşam kendimi öldüreceğim." dediğini duyduğun anda Mavi ile birlikte ona doğru koşmaya başlıyorsunuz. Mavi Dyoch'a hızla sarılıyor ve o anda Dyoch gözyaşlarına boğuluyor. "Hayır Dyoch, hayır. Öyle bir şey yok. Kapa çeneni." diyor ve Dyoch ile birlikte ağlamaya başlıyor. Başka kimse tek bir söz etmiyor.

Patronun evine vardığınızda oturma odasında toplanıyorsunuz. Salona göre daha dar olan oturma odasında herkes koltuklara sığmadığı için Mavi ve Huld yere oturuyor. Patron Lujein, her birinize çikolata dağıttıktan sonra önünüze bir sandalye çekiyor ve oturup konuşmaya başlıyor. "Hepinizin onaylamayacağı bir karar aldım. Bu kararı açıklamadan önce birkaç söz söylemek istiyorum. Son olanlardan sonra hükümet ile aramızdaki dargınlığı barış yoluyla çözebileceğimize dair hiçbir inancım kalmadı. Beni biliyorsunuz, sizleri silahlandırmaktan sürekli kaçındım ve bugüne kadar masaya oturabileceğimize can-ı gönülden inandım. Ama son birkaç aydır yaşadıklarımızdan sonra anladım ki bizi tamamen silmek, yok etmek istiyorlar. İşte bu yüzden Kızıl Kan Cemiyeti ile anlaşmaya karar verdim." Mavi bir anda ayağa kalkıyor. Hemen ardından Friks de ayağa kalkıyor. Patron sözlerine devam ediyor. "Bizim hükümet ile savaşabilecek gücümüz yok ama onların var. Onlarla bir olursak hükümeti gerçekten devirmemiz mümkün. Tarihten silinmememizin tek yolu bu arkadaşlar." Mavi bir anda patronun sözünü kesiyor. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun patron?" Hemen ardından Friks devreye giriyor. "Lujein! Taşak mı geçiyorsun lan sen? Mavi'nin babasının başına gelenleri unuttun mu? Oğlun gibi büyüttüğün çocuğa ihanet eden örgütle nasıl iş yaparsın? Şerefsiz!" Patron hızla ayağa kalkıyor ve "Kiminle konuştuğuna dikkat et Friks! Bu kararı vermek kolay olmadı." diyor. Friks ise Mavi'nin önüne geçiyor ve "Kolay olmadı mı? Dört gün geçti amına koyayım! Dört günde mi verdin bu kararı?" diyor. Patron Mavi'ye dönüyor ve "Evlat..." derken Mavi hızla odadan çıkıyor. Friks de peşinden ilerlerken Huld Friks'in kolundan tutuyor ve Friks arkasına dönüp "Tek bir kelime dahi etme! Ya peşimden gel ya da hiçbir şey söyleme!" diyor. Kapıya doğru ilerliyor ve odadan çıkmadan hemen önce sana dönüp "Livei! Gelmeyecek misin?" diye soruyor.

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#4
“Böyle hissetmekte yalnız değilsin.”

Mavi’nin sözleri yüreğindeki yangının körüklenmesine sebep olmuştu. Bu duygularla tek başına mücadele etmek zorunda olmadığını bilmek rahatlatıcı olsa da bu sözleri Mavi gibi hep idolü ve her zaman takip edeceği lideri olarak gördüğü adamın ağzından duymak rahatsızlık hissetmesine sebep olmuştu. Sakinleştirilmeye ihtiyacı vardı, onaylanmaya değil. Yine de onaylanıyor olması ona büyük bir hikaye anlatıyordu. Artık işler değişecekti. Artık herkes örgütün amacı ve idealleri hakkında farklı düşünüyordu. Bu saatten sonra atacakları adımlar bu ülkeyi deprem gibi sarsacaktı ve mümkünse de yerinden oynatacaktı.

Mavi’nin gözlerindeki öfkeyi paylaşan gözlerindeki yaşları sildi. Törenin yapılacağı yere doğru adımlarken kalbi bir başka çarpıyordu. Kot’un isminin yazıldığı bir mezar taşının önündeydi tanıdığı herkes. Dhæcho’nun katılmamış olması onu şaşırtmamıştı. Eidhæn’in hıçkırıklarını dinlerken dişlerini sıktı. Zihni, parktaki bankta birlikte dondurma yedikleri anda donup kalmıştı. Şimdi ise o güzel kız, üzerinde isminin yazılı olduğu bir mezar taşının altındaki toprakta mı yatıyordu? Livei hala durumun gerçekliğini idrak etmekte zorlanıyordu. Törende neler yaşandığına dahi dikkatini verememişti. Zihni bir keşmekeş içinde pişmanlık ve öfke dolu düşünce baloncukları ile doluydu. Patlayan her bir baloncuk ardında binlerce küçük baloncuğun oluşmasına sebep oluyordu. Livei bunu durdurmak istedi ancak nasıl yapacağından emin değildi. Tüm cenaze boyunca ağladı, ancak bunu bile hatırlamıyordu.

Gitmeye hazırlandıklarında Dyoch’un yanlarında olmadığını fark etmişlerdi. Geriye döndüklerinde ise zavallı adamı mezar taşının önünde bulmuşlardı. Kendini öldürmek istediğini söylüyordu. Livei de daha önce kendini yüzlerce kez öldürmek istemişti, o kadar kolay olmuyordu. Onları kurtarmak için verdiği onca mücadeleden ve sağ çıktıkları onca deneyden sonra kendisini öylece öldürmesine de izin verecek değildi. Hayır, kesinlikle o kadar kolay olmayacaktı. Mavi’nin Dyoch’a sarılarak onunla birlikte ağlamaya başlaması dişlerini daha da büyük öfkeyle sıkmasına sebep oldu. Öyle ki çenesi ağrıyana kadar ne kadar şiddetle sıktığının ayırdında değildi. “Hepsini öldüreceğim.” Kendi kendine bir söz verdi.

Patronun evine vardıklarında herkes oturma odasında toplanmıştı. Dhæcho ve Kot dışında herkes. Sonrasında olanlar ise Livei’nin bir an için aklını kaçırdığını düşünmesine sebep oldu. Patron Kızıl Kan ile anlaşmaya vardığını söylemişti. Hem de bu konuyu hiç kimseye danışmadan. Mavi’nin ve Friks’in sinirlenmesi onu şaşırtmadı, tepki göstermeleri de onu şaşırtmadı. Patronun yüzüne baktı, gözlerine. Acı çekiyordu. Herkes acı çekiyordu. Herkesin kalbi başka bir yerdeydi. Kapının açıldığını ve Mavi’nin odadan çıktığını gördü. Friks’in onu takip ettiğini gördü. Buraya kadar mıydı her şey?

"Livei! Gelmeyecek misin?"

Buz gibi soğuk bakışlarını Friks’in o çok sevdiği çakmak çakmak bakan yeşil gözlerine çevirdi. Tutkusuna bayıldığı kadar öfkesine de bayılıyordu bu gözlerin. Ne kadar da ateşli bakıyorlardı. Sanki elinde olsa bütün bir odayı sadece bakışlarıyla ateşe verebilirmiş gibi. Livei hiçbir şey söylemeden hızlı adımlarla onun kapı kolunda olan ve odadan çıkmaya hazırlanan elini tuttu. Sonrasında bedenini fazla güç kullanmadan ama öfkeyle ittirerek onu kapının önünden uzaklaştırdı. “Hiçbir yere gitmiyorsun! Maçoluk taslamayı kes artık!” Ardından hızla kapıyı açtı ve odadan biraz evvel çıkmış Mavi’nin peşinden giderek onu kolundan çekti ve kendine çevirdi. “Öylece arkanı dönüp gidemezsin! Hiçbir yere gitmiyorsunuz! Buradan dışarı çıkmıyorsunuz! Beni duydun mu?” Bu esnada genç adamın kolunu sıkıca tutacak ve gerekirse güç kullanacaktı. “Bir saniye olsun beni dinle. Lütfen dinle.” Kelimeleri hiddet dolu olsa da yalvaran bir tondaydı. “Babanı kaybettiğin için çok üzgünüm. Elimde olsa onu geri getirirdim, elimde olsa kendi hayatımı verip onu kurtarırdım. Gerçekten yapardım bunu. Olanları değiştirecek gücüm olmadığı için çok üzgünüm. Acı çekmenize sebep olduğum için çok üzgünüm. Elimde olsa sizi sadece mutlu olacağınız bir evrene yollardım. Elimde olsa sizin sadece mutluluğunuzu isterdim.” Gözlerinden akan yaşları durduramadı. “Çünkü sizi seviyorum. Seni seviyorum. Kalplerinizin iyiliğini biliyorum. Bu adaletsiz kıtada bir lağım faresi gibi yaşamaktan çok daha fazlasını hak ettiğinizi biliyorum.” Derin bir soluk aldı. “Mavi- Hayır, Thrao. Lütfen bizi terk etme, lütfen patrona sırtını dönüp gitme. Biz birbirimize düşman değiliz. Kot’u zaten kaybettik. Dhæcho’yu kaybettik. Dyoch kim bilir neler yaşadı. O lanet olasıca deneylerden sağ çıktıkları için bile şanslılar. Shira çocukluğundan beri ailesini göremedi! Onun ne bir babası var ne de bir annesi. Sağ olup olmadıklarını bile bilmiyor. Peki neden? Lanet olasıca bir kralın egosu yüzünden. Friks’e bak. Onun ne kadar acı çektiğinin farkında olmalısın. Damarlarında akan o lanet olasıca gücü mü tercih ederdi yoksa huzurlu ve sıradan bir hayatı mı? Sor ona! Kot kadar cıvıl cıvıl bir genç kadın bu şekilde ölmeyi hak etti mi? Hiçbiriniz bu hayatı hak etmediniz. Olabilecek en barışçıl yollardan mücadele edip hakkınızı savunmaya çalıştınız ama hükümetiniz size bir hamam böceği kadar bile değer vermiyor. Sizin ölümünüzden keyif alıyorlar. Düşmanımız kim Thrao? Birbirimize düşmemizin vakti mi? Gerçek düşmanımız kim?” Gözyaşlarını koluna sildi. “Artık birbirimizden ayrılmayı göze alamayız. Hepimizi öldürecekler. Duygularının, mantıklı karar vermenin önüne geçmesine izin verme. İçinde bir yerlerde bana hak verdiğini biliyorum. Ozæf hükümranlığının zalimliğine öyle ya da böyle bir son verilmeli. Bu hükümet devrilmeli. Onlardan daha büyük bir düşmanımız yok. Ve bu düşmanı alt etmek için fedakarlıklar yapmamız gerekiyor. Sonrasında Kızıl Kan ile ne davamız varsa görürüz. Sana yemin ediyorum ki bu işin sonunda babanın intikamını ellerimle alacağım. Gerekirse canımı veririm ama alacağım. Söz veriyorum. Lütfen patrona geri dön, bize geri dön. Sizi de kaybetmek istemiyorum, sahip olduğum tek şey sizsiniz.”

Tüm bu konuşma ve yalvarış ona bir yerden çok tanıdık gelmişti. İstemediği kadar tanıdık.
Bok'un gitmesini engelleyememişti. Yine aynısı mı yaşanacaktı?
Onları yanında tutabilir miydi?
Tutmak istiyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#5
Thrao, kıpkırmızı gözlerinin içine bakıyor ve öncelikle sertçe elini çekiyor, sonrasında sana hiçbir şey söylemeden patrona dönüyor. "Lujein, bu kararı kimseye haber vermeden almanı daha sonra konuşacağız. Ben de bu hükümetin devrilmesini istiyorum ve bunun için her şeyi yapmaya hazırım. Bir şey dışında hazırım. O orospu çocuğu ile yan yana gelmeyeceğim. Aranızdan ayrılmayacağım ama o adamın olduğu herhangi bir yerde bulunmayacağım. Hala emrinizdeyim ve öyle kalacağım ama beni sadece ve sadece o adamı kesinlikle görmeyeceğim zamanlarda çağırın. İzin verin de bu kadar bencilliğim olsun." Sana dönüyor ve elini omzuna koyuyor. "Şu an sadece ve sadece senin hatrına burada kalıyorum. İyi niyetli olduğun ve bizi düşündüğün için teşekkür ederim ama bilmediğin çok fazla detay var. Bu detayları bilseydin elimi tutup çekip giderdin." Huld ayağa kalkıyor ve konuşmaya başlıyor. "Belki de problem budur. Livei bizi bu kadar önemsiyor ama ona her şeyi anlatmıyoruz. Bunun iki yüzlülük olduğunu düşünüyorum." Friks söze giriyor. "Artık ne desem boş. Ben de buradayım. O adamı görürsek yüzünü gözünü dağıtacağım. Bunu bile bile kabul ediyorsanız buradayım." Patron, ayağa kalkıyor ve Mavi'ye sarılıyor. "Her şey bittikten sonra ilk işim intikamını almak olacak. Söz veriyorum. Eskisi gibi olmayacağım." diyor ve sana dönüp "Sana yardım etmeme izin verirsin, değil mi?" deyip gülüyor.

Dyoch ve Mavi ile Dhæcho'nun bulunduğu odanın kilitli kapısına gidiyorsunuz. Dyoch, Mavi'ye bakıyor ve "Dhæcho ile konuşmamız gerekiyor. Hücredeyken ondan önemli bir bilgi aldım. Söylediğine göre gençken Himota'yı ziyaret ettiğinde bir kitap daha yazmış ama tek kopyası Himota'da kalmış. Tam olarak nerede olduğunu biliyormuş ve hala orada olduğunu tahmin ediyormuş. Kitap içerisinde Gedhilfe'nin gizli tuttuğu deneylerle ilgili detaylı bilgi varmış. Ne yazık ki bana sadece bu kadar detay verdi." diyor. Mavi bir anda Dyoch'a dönüyor ve "Bir dakika. Dhæcho Gedhilfe'nin deneyler yaptığını biliyorsa neden sizi deney yapmaya götürebileceklerini düşünmedi?" diye soruyor. Dyoch ise iç çekiyor ve "Düşünse ne yazar ki Thrao? Bizi oraya götürdükten sonra bir deneyin içinde olduğumuzu fark edip bana söylese ne değişecekti?" diyor. Mavi "Haklısın." demekle yetiniyor ve Dhæcho'nun kapısının kilidini açıp aralıyor. Kapının arasından bakıyorsun ve Dhæcho'nun yerde oturduğunu görüyorsun. Kapıyı açtığınız anda Dyoch'a bakıyor ve Dyoch'u içeri çağırıyor. Dyoch yavaş adımlarla içeri giriyor. Dhæcho, odanın bir kenarında yerde duran bir bıçağa işaret ediyor ve "Dyoch, bu bıçağı al ve beni öldür. Bir saniye daha bile nefes almaya hakkım yok." diyor. Dyoch, yere oturuyor ve "Aceleci davranmayalım Dhæcho, sana sormamız gereken sorular var." diyor. Mavi kapıyı açıyor ve içeri girmeye hazırlanıyor. Sana dönüp "Geliyor musun?" diye soruyor. Dhæcho'nun işaret ettiği bıçağın üstündeki kan izlerine gözlerini dikiyorsun. Dhæcho'yu son kez görüyor olabilirsin.

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#6
Thrao'nun elini geri çekmesiyle hafifçe dengesi bozuldu. Soru işaretleriyle dolu bakışlarını genç adamın üzerinde tutarken onun patrona dönüp hayal kırıklığı ve öfkenin karışık olduğu bir tonda kararını bildirmesini izledi. "O adam" derken kast ettiği kişi daha önce karşılaştığı maskeli adam olmalıydı. Friks'in çok tehlikeli olduğunu söylediği, gerçek adını bile bilmedikleri, amacı için annesini bile soğukkanlılıkla öldürebilecek olan o adam... Elbette onların grubunun şimdiye dek benimsediği hiçbir değer ile örtüşmüyordu adamın tehditkar aurası. Ancak bazı fedakarlıkların yapılması gerekliydi. Bir başka durum da vardı ki, Livei bu insanları merak ediyordu. Onların hikayesi hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Karanlıkta kalmak hoşuna gitmediği için belki de onlarla yakınlaşmak bir şeyler öğrenmesini sağlayabilirdi.

Mavi onun hatırı için kalacağını belirtince genç kız gülümsedi. Konuşmaktan o kadar yorulmuştu ki herhangi bir cevap verecek takati kalmamıştı. Sadece yeniden yaşarmaya başlayan gözlerini tekrar koluna sildi. Mavi onun iyi niyetli olduğunu düşündüğünü söylemiş ve bilmediği bazı şeyler olduğunu, bunları bilse böyle bir karar almayacağını söylemişti. Livei'nin buna şüphesi yoktu, ama denemişti değil mi? Olanları sormuştu, ona anlatmamışlardı. O halde şimdi böyle bir tercih yaptığı için onu suçlayamazlardı. Kızıl Kan grubu hakkında hiçbir şey bilmiyordu, hiçbir şey. Öğrenmek onun da hakkı değil miydi? Öğrenemeyecekse onlarla yakınlaşacaktı ve öyle öğrenecekti. Bunların hepsi onların kararlarının sonuçlarıydı, bunun için de onu suçlayamazlardı. Huld tam olarak o anda ayağa kalkmış ve onun zihninden geçenleri dile getirmişti. Livei ona içten içe teşekkür etti. Evet, bu iki yüzlülüktü. Bu yaptıkları haksızlıktı. Onu böyle bombok hislerle ortada bırakıyorlar sonra da bilmediği şeyler olduğunu söylüyorlardı. Anlatsalardı da bilseydi o zaman!

Friks de kalacağını söylemişti. Zaten Mavi kalınca o da kalacaktı, adamın kuyruğu gibiydi. Livei ona karşı öfkeliydi, neden olduğunu bilmiyordu ancak öfkeliydi. Başka bir şeye duyduğu öfkeyi ona yansıtıyor olabilirdi ancak biraz evvelki tavırlarından hiç hoşlanmamıştı. Patrona aniden yükselişi, saygısızca konuşmaları, Mavi çıkar çıkmaz beylik taslayıp esip gürlemesi, kendisini de peşinden sürüklemeye çalışması gibi davranışları genç adamın gözünden düşmesine sebep olmuştu. Kalacağını duyunca omuz silkti. Dönüp yüzüne bakmadı bile. Patronun Mavi'ye sarılmasını gülümseyerek izledi. İntikamını almaya yardım etmek istediğini duyunca başını iki yana salladı. Onun yaşındaki bir adamın kendini bu duruma atması iyi olmazdı. O içi rahat bir şekilde Gedhilfe'nin yükselişini izler ve Mavileri bir arada tutardı. İntikam işini genç kız halledecekti. Hükümet devrildikten sonra her haksızlığın, her adiliğin, her fesatın ve her kötülüğün hesabı tek tek görülecekti.

Dhæcho ile konuşmak üzere onun kapısının önüne gelmişlerdi. Dyoch tek kopyası Himota'da kalmış bir kitaptan bahsetti. Livei kadar kitap okumayı seven birisi bile artık kitap adı duyunca kusmak istiyordu. Ne önemi vardı ki şu an? O kitabın içinde yazanlardan kime neydi? Zaten deney yapıldığını biliyorlardı. Onların başına gelmişti, Friks'in başına gelmişti. Daha fazla deney detayı okumalarının ne faydası vardı? Bir boka yaramayacaktı ve kimseyi inandıramayacaklardı. Bir an önce hükümetin bu zalimliği durdurması üzerine çalışmaları gerekiyordu. Kitap için dertlenmenin zamanı mıydı şimdi? Mavi'nin absürt sorusu üzerine bıkkın bir ifadeyle "Onların üzerinde deney yapılabileceğini Friks'in durumunu öğrenince ben bile tahmin ettim." dedi gözlerini devirerek. Bazen gerçekten fazla zekice şeyler söylüyorlardı.

Dhæcho'nun kapısı aralandığında içeriye kısaca göz atmış ve adamın yerde bağlı bir şekilde oturduğunu görmüştü. Odanın diğer ucundaki bıçağı işaret etmiş ve öldürülmek istediğini söylemişti. Livei bıçağı gördüğü anda tanıdı. Üzerindeki kurumuş kan lekelerinin kime ait olduğunu çok iyi biliyordu. Başının yeniden dönmeye başladığını ve soluğunun kesildiğini hissetti. Dyoch içeri girdikten sonra Mavi ona dönmüş ve gelip gelmeyeceğini sormuştu. Genç kız bir an için tereddüt ettikten sonra başını olumlu anlamda salladı ve içeri girmek için onun peşinden ilerledi. "Onu öldürmeyeceksiniz, değil mi? Onun suçu değildi..." dedi kireç gibi bembeyaz kesilmiş bir yüzle.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#7
Off Topic
Renkler birbirine çok yakın olduğu için Dhæcho adlı karakterin rengi bu tona değiştirilmiştir.
Mavi, soruna karşılık vermiyor ve Dhæcho'nun yanında diz çöküyor. "Bize her şeyi anlatmanı istiyorum Dhæcho. Sana ne yaptılar?" diye sorduğu anda Dhæcho'nun gözlerini kapattığını görüyorsun. "Bana son gün... Bana..." Konuşmakta zorlanıyor gibi görünen Dhæcho bir anda yere yığılıyor. Dyoch Dhæcho'yu birkaç kez sarsıyor ve ayağa kaldırıyor. Dhæcho gözlerini bir anda açıyor ve "Son gün bana bir sıvı enjekte ettiler. Sonra da bir şey film izlettiler. Film galiba hükümet propagandasıydı. Yavaş yavaş kendi benliğimi kaybettiğimi hissettim. Ben... Hükümeti durduramayacaksınız." diyor. Dyoch hızlıca Dhæcho'yu tutuyor ve Mavi boynuna bastırıyor. Dhæcho bir anda ayılıyor ve "Ne oluyor? Ne oluyor lan?!" diye bağırıyor. Mavi hızla ayağa kalkıyor ve odadan kapıyı çarparak çıkıyor. Dyoch, Dhæcho'nun gözlerinin içine bakıyor ve "Bana bir kitap yazdığını söylemiştin ortak. O kitap şu an nerede? Hani Himota'da yazdım demiştin." diyor. Dhæcho ise boş gözlerle Dyoch'a bakıyor ve "Himotalı bir dostum var, Birin Dontaodan. Kitabın tek kopyası onun ellerinde. Gedhilfe'ye gelecekti... Gedhilfe'de taşınacağı evin adresini vermişti. Çok uzak değil, Frilpidz'e taşınacaktı. Adresini verebilirim sanırım. Yanlış hatırladığımı sanmıyorum. Dyoch, öldür beni, hadi." diyor. Dyoch bir anda bağırıyor. "Seni öldürmeyeceğim! Her şeyi çözeceğiz, lütfen merak etme. Bu can sıkıcı durumdan kurtulacaksın. Bana adresi ver, gerisini bana bırak." diyor. Dhæcho da bunun üstüne Himotalı arkadaşının ev adresini veriyor. Dyoch adresi aldıktan sonra kitabın içeriğini soruyor. Dhæcho ise doğruluyor ve biraz kendine geldikten sonra sorusunu cevaplıyor. "Kitabın içinde sadece deneyler yok Dyoch. Kralların yaptığı yolsuzlukların belgelenmiş kanıtları var. Sadece Deith Ozæf'ten bile bahsetmiyorum. Elbette Gedhilfe'ye bu kitabı ben soksaydım kesinlikle yakalanırdım, bu nedenle Himota'da bıraktım. Birin kitabı sokmuş olabilir ama net bir cevap veremem. Dyoch, gerçekten kendimi hiç iyi hissetmiyorum. İşlediğim günahın ardından hayatta kalamam. Beni öldüremeyeceksen de hükümete teslim et." Dyoch, sorusunun cevabı için Dhæcho'ya teşekkür ediyor ve seni de alıp odadan çıkıyor. Dhæcho'nun ardından kapıyı kilitliyor ve dışarı çıkıyorsunuz.

Dyoch tüm ekibi topluyor ve konuşmaya başlıyor. "Yapmamız gereken şeylerden biri Dhæcho'nun Himotalı arkadaşını ziyaret etmek ve onun elindeki kitabı almak. Hemen başkente sınırı olan Frilpidz şehrinde kaldığını öğrendik. Adresi de elimizde. Yapmamız gereken tek şey gidip onunla konuşmak. Bunun için yanıma iki kişi alsam iyi olur." Patron söze giriyor. "Benim de Kızıl Kan Cemiyeti ile görüşmem gerekiyor. İleride ne yapacağımıza dair bir plan yapmamız şart. Ben de yanıma üç eleman alsam iyi olur." dedikten sonra Mavi Dyoch'a bakıyor ve "Ben seninle geliyorum." diyor. Dyoch ise "Tabii, ama bir kişi daha lazım. Gelen var mı?" diye soruyor.

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#8
Zavallı Dhæcho... Livei onun acı içindeki konuşmasını dinlerken öfkeden kendini öyle kasmıştı ki bütün bedenine yayılan acıyı neredeyse hissetmeyecekti. Onu konuşmaya zorluyor olmaları zavallı adamcağızın acısını daha da arttırıyordu. Genç kız bu sahneyi daha fazla izlemeye dayanamayarak yavaşça arkasına döndü. Onu bu şekilde değil, Dyoch ile birlikte oturdukları barda yazdığı kitabı anlatırkenki haliyle hatırlamak istiyordu. O günden bu güne ne kadar zaman geçmişti? Belki bir yıl? Belki daha az. Livei günlerin hesabını bile yapamayacak kadar kaybolmuş hissediyordu.

Mavi de onun gibi hissediyor olmalıydı ki konuşmanın devamını dinlemeyerek odadan hışımla çıkıp gitmişti. Livei kollarını göğsünde kavuşturdu. Dhæcho kitabın yerini ve içeriğini anlatırken en sonda yine ölmek istediğini ya da hükümete teslim edilmek istediğini söylemişti. Göz ucuyla Dyoch'a baktı. Onu öldürmeyecekleri. Bunu yapamazlardı. Peki onu bu acıyla yaşamaya mahkum edebilirler miydi? Onu kurtarmak mümkün müydü? Yapılan deneylerin geriye dönüşü var mıydı? Ne olursa olsun Kot'a olanlardan sonra ona bir daha güvenemeyecekleri aşikardı. Livei her şeyin bitmesini istiyordu artık, çok yorulmuştu. Huzurla bir uyku uyumayalı günler olmuştu. Bir an önce harekete geçmek istiyordu. Ne olacaksa olsundu artık. Ozæf zulmü durdurulana kadar asla huzurlu olamayacağını kabullenmişti, o halde bir an önce bir şeyler yapılmalıydı.

Odadan çıktıktan sonra derin bir soluk alıp kendini sakinleştirmeye ve az önceki acınası sahneyi hafızasından beyhude bir çabayla silmeye uğraştı. Dyoch, Dhæcho'nun bahsettiği adama ulaşmaları gerektiğini ve kitabı ele geçirmeleri gerektiğini söylemişti. Kitabın içeriğinde her ne kadar deney ayrıntıları, yolsuzluk kayıtları ve başka bok püsür olsa da genç kızın zerre umurunda değildi. Tek istediği artık bir plan yapmaktı, hedef çizmekti. Önünü görmek istiyordu. Kitabı alıp münasip bir yerlerine sokabilirlerdi. Frum ve Ser aşkına, Dhæcho tarafından yazılmış bir kitaptaki belgeler ve kanıtlar kimin umurunda olurdu ki? Onunla ne yapabilirlerdi? Koskoca krallık için o kanıtları ortadan kaldırmak çocuk oyuncağı olurdu. Koskoca krallığa olan güveni birkaç ne olduğu belirsiz belge ile yıkabilecek değillerdi. Artık daha fazla bilgi de istemiyordu. Daha fazla deneye maruz kalmış, haksızlığa, zulme maruz kalmış insan okumak istemiyordu. Dhæcho, Dyoch, Kot, Friks, Shira... Bunlar yeterliydi. Yeterince görmüştü. Evet, onlar istiyorlarsa kitabın peşine düşebilirlerdi.

Patronun Kızıl Kan Cemiyeti ile görüşmeye gideceğini ve yanına üç eleman alacağını duyunca hemen atladı. "Ben seninle geliyorum patron." Mavi tabi ki de Dyoch ile gitmeyi istemişti. Muhtemelen Friks de onun peşine takılacaktı. Huld muhtemelen patronla giderdi. Belki Shira da onlara takılırdı. Livei hem Kızıl Kan ile işlerin nasıl yürüyeceğini görmek hem de onlarla tanışmak istiyordu. Kendini olacaklara hazırlaması için en iyisi buydu. Ayrıca onu en çok patronun ve Huld'un anladığına kanaat getirmişti. Mavi ve Friks'in yanında bulunmak istemiyordu. Sürekli olarak Kot'u ve Mavi'nin kaçırıldığı günü hatırlıyordu. Yüreğine çöken ağırlık onu boğmaya başlamıştı.

Evet, en iyisi patronun yanında kalmaktı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#9
Huld ve Friks Dyoch ile gitmeye karar verirken Shira patron ile gelmeye karar veriyor. Patron bir kişiye daha ihtiyacı olduğunu söylüyor ve o sırada arka odadan pek dikkatini çekmemiş olan bir hareket üyesi geliyor. Simsiyah ve uzun saçları ile dikkat çeken kız, ellerini giydiği mavi pantolonun ceplerine sokuyor ve "Sayın patron, ben sizinle gelebilirim." diyor. Patron ise kızı gördüğü anda gülümsüyor ve "Neist, içeri gel! Yeni mi geldin?" diyor. Adının Neist olduğunu öğrendiğin kız küçük adımlarla içeri giriyor ve herkes Neist'in yanına koşuyor. Friks, kızın omzuna hafifçe tokat atıyor ve "Nerelerdesin kız?" diye soruyor. Neist gülümsüyor ve "Friks abi, çok ağır grip olmuştum, kusura bakma haber veremedim." diyor. Mavi ise "Sen de hep hasta oluyorsun ha, her akşam çıkıp içiyorsun değil mi bizden habersiz?" diyor ve gülüyor. Neist ise gülümsüyor ve "Hee Thrao abi tek yaptığım içki içmek." diyor. Diğerleriyle de biraz konuştuktan sonra yanına geliyor ve "Şey, merhaba. Ben Neist Hwukthad. İki yıldır buradayım." diyor. Tokalaşıyorsunuz ve bir süre daha oturmaya karar veriyorsunuz. Dyoch, Mavi ve Friks planlama yapmak için erkenden çıkacaklarını söylüyorlar ve herkese veda ediyorlar. Friks, gitmeden önce seni mutfağa çağırıyor. Mutfağa gittiğiniz gibi dudaklarına yapışıyor ve saçlarını okşuyor. "Uzaktan da olsa seni koruyacağım. Tehlikede olursan adımı haykırman yeterli." diyor ve gülüyor. Tekrar dudağına hafif bir öpücük konduruyor ve içeri geçmeni söylüyor. Kitabı arayacak üçlü gittikten sonra salona dönüyor ve Neist'in yanına oturuyorsun. Neist, sana dönüyor ve "Sayın patron senin neler yaptığını anlattı. Gerçekten hayran kaldım, ben o kadar yetenekli değilim ve elimden çok fazla şey gelmiyor ama olabildiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Umarım size ayak bağı olmam." diyor. Patron ise "Böyle dediğine bakma. Alçak gönüllüdür ama isteyince ortalığı yıktığını da gördük daha önce." diyor. Neist utangaç bir gülüş atıyor ve sana dönüp "Yalan söylüyor." diyor.

Patron, sen, Shira ve Neist hep birlikte evden çıkıyorsunuz. Halletmeniz gereken ilk iş Eidhæn'i eve bırakmak oluyor. Patron senden ve Neist'ten Eidhæn'i eve bırakmanızı rica ediyor ve o sırada Shira ile stratejileri hakkında konuşacağını söylüyor. Patronun ricası üzerine Eidhæn'i evine bırakmak için hep birlikte yola çıkıyorsunuz. Eidhæn öncelikle Neist'e selam veriyor. "Neist abla! Seni bir aydır görmüyorum. Çizimimi aldın mı?" Neist ise Eidhæn'e sarılıyor ve "Gördüğüm en güzel sanat eseriydi Eidhæn. Sen çok yetenekli bir genç adamsın. Keşke her gün beni çizsen." diyor. Eidhæn ise "Büyüdüğümde evlenebiliriz. O durumda istediğin zaman çizerim." diyor. Neist ise utangaç bir kahkaha atıyor ve "Bir on yıla bu konuyu tekrar konuşalım o halde. Ama o zaman da ben yaşlanmış olurum, genç kız istersin sen." diyor. Eidhæn yere bakıyor ve "Seninle evlenme şansı edinsem başka bir kıza bakar mı-" derken kendi sözünü kesiyor ve "Haklısın Neist abla, boşa hayal kurmamak gerek." diyor. Neist kıkırdıyor ve sana dönüp "Livei, polis memuru olmak zor mu? Nasıl bir süreçten geçiyorsunuz? Çok merak ettiğim bir meslek ama denemek için hiç cesaretim olmadı. Ben de Neon elementini kullanıyorum ama uzun bir süredir kullanmam gerekmedi." diyor.


Neist Hwukthad
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Cenaze

#10
Friks’i tahmin etmişti ancak Huld’un da onlarla gitmeye karar vermesine şaşırdı. Kızıl Kan ile yapılacak görüşmenin çok daha gergin olacağını ve bu yüzden birkaç güçlü ismin onların yanında olmasının mantıklı olacağını düşünüyordu. Aptal bir Himotalıdan alınacak aptal bir kitap için hepsinin toplanmasına gerek var mıydı? Livei bu kitap olayına gerçekten çok sinir olmuştu ancak neden bu kadar sinirlendiğini bir türlü anlamlandıramıyordu. Belki de Dhæcho’dan geriye kalan son parça olduğu için böyle hissediyordu. Onları hapishaneden kurtardığı için mutlu değildi. Aylardır bütün planları buydu, şimdi ise amaçsız kalmıştı.

Patron bir kişiye daha ihtiyacı olduğunu söylediğinde arka taraflardan daha önce hiç görüşmediği ve hiç ön plana çıkmamış sevimli bir kızın patrona doğru ilerlediğini fark etti. Onlarla gelmek istediğini söylemişti. Adının Neist olduğunu öğrendiği kızı herkes oldukça sıcakkanlı bir şekilde karşılamıştı. Livei ise biraz şaşkındı. Onun isminin daha önce geçtiğini veya kimsenin ondan bahsettiğini hatırlamıyordu. Bu kızı hayatında ilk kez görüyordu. Gerçi bu örgütün içerisinde her olaya Fransız kalmaya fazlasıyla alışmıştı. Yarın öbür gün Kot da mezarından çıkıp karşılarına gelebilirdi ve herkes bunu oldukça doğal karşılarken bir tek kendisi aval aval etrafa bakıyor olurdu. Hakkında hiçbir şey bilmediği Neist, Friks ve Mavi ile şakalaştıktan sonra yanına gelmiş ve kendini tanıtmıştı. Genç kız oldukça sahte bir gülümsemeyle elini sıktı. “Livei. Memnun oldum.”

Herkes oturup bir süre daha sohbet ederken Livei yeniden kendi cehenneminin içinde kalmıştı. Artık kendisini bu dünyaya çok yabancı hissediyordu. İçinde bir şeyler değişmişti, adlandıramıyor olsa da değişimin bilincindeydi. Tüm bu pozitif enerji, sohbet, şakalaşma… Her şey gözünde anlamını yitirmeye başlamıştı. Yine kötü bir şey olacaktı sonuçta, hep böyle oluyordu. Ne zaman kendini bir işe adasa, kendini bir yere ait hissetse, biraz bağ kursa, biraz mutlu olsa ardından hemen kara bulutlar çörekleniyordu. Neden oturup bu kadar sakin sohbet ediyorlardı ki? Biraz evvel herkes çok gergin değil miydi? Neden gerginlik sona ermişti? Bu his Livei’ye çok yabancıydı. Gerginlik ve mutsuzluk, bu tanıdık duygulara ihtiyacı vardı. Mavilerin erkenden yola çıkıp planlama yapacaklarını duyunca dalgın başını yavaşça kaldırıp onlara döndü. Friks’in kendisine mutfağa gelmesini işaret ettiğini gördü. Ruhsuz bir şekilde onun peşinden ilerledi. Biraz evvel yaşananlardan ötürü dargın mıydı? Konuşmak mı istiyordu? Böyle olmadığını mutfağa girdiği an dudaklarına tanıdık bir sıcaklığın çökmesi ile anladı. O sıcaklık, dudaklarından başlayarak buz gibi soğumuş bedenini ateşe vermiş ve her bir noktasını ısıtmıştı. Bir elini genç adamın yanağına, diğer elini ise saçlarını götürdü ve öpücüğüne büyük bir iştahla karşılık verdi. Onu ne kadar özlediğini unutmuştu. Bu yakınlığa ne kadar ihtiyacı olduğunun farkında da değildi. Son günlerde o kadar ruhsuzlaşmıştı ki yeniden bir şeyler hissedebiliyor olduğunu fark etmek hassas kalbine ağır bir yük gibi çökmüştü. Friks kendini hafifçe geri çektiğinde Livei öne atılarak ona izin vermedi. Bu şekilde kaç dakika geçti emin değildi, tek istediği bu duyguları bir saniye olsun daha uzun yaşamaktı.

En sonunda nefessiz kalarak geri çekilmek zorunda kaldıklarında Friks ona tehlikede hissederse adını söylemesini, uzaktan da olsa onu koruyacağını söylemişti. Genç kız günlerdir hiç gülümsemediği kadar içten bir şekilde gülümsedi. “Ben büyük bir kızım, kendimi koruyabilirim.” dedi oyuncu bir ses tonuyla. Hemen ardından gerçek hayata dönmesinin bedelini ödeyerek endişeli gözlerle ona yöneldi. “Dyoch’a dikkat et. Dhæcho gibi olmadığını biliyorum ama… Yine de bir gözün üzerinde olsun. İçimde kötü bir his var.” Sevgilisi ile birbirlerine son bir veda öpücüğü verdiler. Giderken kulağına “Döndüğünüzde akşam kalmaya bana gel.” diye fısıldadı ve o gittikten sonra Livei, kalbine ağırlık yapan tüm bu duygularla öylece kalakaldı.

Salona geri döndüğünde Neist ve patron hala sohbet ediyorlardı. Livei, Friks ile aralarında geçeni duydular mı ya da gördüler mi, hatta haberleri var mı, bilmediğinden biraz utangaç bir tavırla onların yanına geçti. Yanakları hala kıpkırmızıydı ve ateş gibi yanıyordu. Sonrasında Neist’in övgülerini dinlemek ve patronun onun mütevazılığı karşısında ona övgülerini iletmesini dinlemek zorunda kaldı. Artık buna bir son verebilirler miydi? Genç kız sadece gülümsedi ve başka bir şey söylemedi. Bedenen orada olsa da aklı kesinlikle bambaşka yerlerdeydi.

Nihayet evden çıktıklarında ise patron Eidhæn’i evine bırakmalarını rica etmişti. Onlar Shira ile strateji yapacaklardı. Livei itiraz etmeden başıyla onayladı. Geri döndüğünde o stratejilerden haberi olacağını umuyordu sadece. Neist ve Eidhæn tanışıyorlardı, hatta bayağı samimi görünüyorlardı. Ufaklığın kendisinden en az 10 yaş büyük bir kadına evlenme teklifi etmesi karşısında kahkahasını tutamadı. Bu gerçekten çok sevimliydi. Eidhæn her zaman sis çökmüş iç dünyasını bir güneş gibi aydınlatabiliyordu, sanatçı ruhlu olmak böyle bir şey olmalıydı. “Lütfen benim için de bir şeyler çiz, senin eserlerin bana bir motivasyon kaynağı oluyor.” dedi gülümseyerek. Neist’in ona yönelttiği soru ile bu gülümseme yüzünden çabucak silindi. “Ülkenin senden sakladığı şeyleri sorgulamadan krala bir köpek gibi sadık kalmaya yeminliysen pek zor bir meslek değil.” Bir süre durakladıktan sonra devam etti. “Ancak benim gibi ikiyüzlü bir yalancıysan zor, hem de fazlasıyla zor bir meslek.” Komiserinin yüzü gözünün önüne gelince zorlukla yutkunabildi. Onu da öldürmek zorunda kalacağı bir gün gelecek miydi? O gün gelirse o seçimi yapacak mıydı? Verdiği yanıttaki tavrın, yeni tanıştığı birisi ile konuşurken fazlasıyla kaba kaçabileceğini ve ona yakışmadığını fark ederek üslubunu düzeltti. “Üzgünüm, son zamanlarda pek iyi bir modda değilim. Amacım seni ürkütmek değildi.” dedi derin bir iç çekerek. “Peki, sen neler yapıyorsun? Bizimkilerle yolun nasıl kesişti?”
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Konutlar”

cron