[Ginte Bimoa] Dile Karşı Merak

#1
Sabahın erken saatlerinde gözlerimi açarken, yavaşça toparlanıp yatakta doğruldum. Birkaç gün önce hırsızları yakalamayı başarmıştık. Garip olanı ise Başpolisin en son yaptıklarıydı. Çocuklara yardım eli uzatmıştı. Neyse orası beni alakadar eden bir mesele değil sonuçta... 3 gün önce Profesörün odasına gidip kapısını tıklattım. Sonrada içeriye geçip selamlayıp ayakta dururken söze girdim ve "İyi günler Profesör, ben Eski Diller bölümünde üçüncü senemdeyim, kendimi geliştirmek adına Eski Dilleri öğrenmek istiyorum. Bu konuda yardımcı olabilir misiniz?" dedim. Profesör sessizce beni dinlerken "hmmm..." diye ses çıkarttı. Profesör yaklaşık olarak 45 ila 50'lerde biri olduğunu duymama rağmen 35'lerinde olan bir erkekle yarışırdı. Vücudu kaslı ve gencecik bir çehreye sahipti. Odası ise tonlarca raf ve içlerinde çoğu rulo şeklinde kağıt parçaları ile doluydu. Köşede bir dolaba dayalı uzun dik bir çarşaf duruyordu. Belli ki içinde bir şey vardı. Ayrıca ben içeriye girdiğim sıralarda bir şeylerle meşgul olduğu da belli oluyordu. "Madem öyle o zaman kütüphaneye git ve orada bir çalışana Eski Diller ansiklopedesini ve Eski Dillerle ilgili tüm sözlükleri vermesini iste. Alfabeyi bilmeden işe girişmen zor olacaktır. Ancak anlamları bilerek çeviriler yapmak yardımcı olabilir." dedi. Sesi sert ve dobra çıkmasına rağmen yardımcı olması garip bir duyguya sahip olmama neden olmuştu. Ama o duyguya takılmadan "Bilgi adına teşekkür ederim. İyi günler dilerim Profesör." dedikten sonra odasından çıktım. Dediklerini uygulayabilmek adına haftasonunu beklemeye başladım. Çünkü Perşembe ve Cuma günleri art arda dersler oluyor. O ara kütüphaneye gitmem pek bir şey kazandırmaz bana. En uygunu hafta sonu. Hem cumartesi karakol iznimde var. Pazar gününü de ayar çekerim. Biriyle vardiyalı çalışır ayar çekerim bir şekilde...

Yemek yemeden önce element alıştırması yapmak için kendime çeki düzen verdim. Öncelikle elementimin akışını düzelttikten sonra elimde örümcek ağı oluşumuna odaklandım. Geçen görevimde olduğu gibi düz hatta örümcek ağı atmam pek bir şey ifade etmiyor. Kaçması çok kolay oluyordu. Bunun üzerine bir gün çalışma yapmalıyım. Ama o gün bugün olmayacak. Bugün sadece elementimi geliştirmek adına çalışıyorum. Yakında daha zorlu işler vereceklerdir. Bunun üstesinden gelebilmek adına elementimi daha zorlu ve daha yoğun bir şekilde kullanabilmeliyim. Şuanda sadece 3 tane örümcek ağı yapsam 4. de komadayım. Ne kadar zavallıca... İşlerim için dahada güçlü olmak zorundayım. Neyse bir süre çalıştıktan sonra yorgunluğumu hissetmem hiç de uzun sürmedi. Yavaş yavaş nefesimi düzelttikten sonra önce gidip duş aldım ve ardından yiyecek bir şeyler hazırlayıp yedikten sonra giyindim. Saat yaklaşık 9'a geliyordu. Yanıma 1-2 defter ve kalem, silgi aldıktan sonra kütüphanenin yolunu tuttum.

Kütüphane üç kattan oluşmaktaydı. Dışarıdan bakınca ufak bir yer gibi görünmesinin aksine içerisi devasa boyutlara uzanıyordu. İçeride ne gibi bilgilerin olabileceği insanın hayal bile edemeyeceğini düşündürtüyordu, resmen. Yavaş yavaş içeriye doğru yol alırken gelip giden insan kafilesi de cabasıydı tabi ki..! Kimi dışarıda uzun yanan bir şey içiyor ve duman çıkartıyor, kimi etrafındakilerle sohbet ediyor ve kimi de çayıyla kahvesiyle etrafta geziniyordu. Kapıyı itip içeriye girdikten sonra bambaşka dünyayla karşılaşmış gibiydim. Neredeyse çıt sesi bile çıkmıyordu. Dışarının sesi ise neredeyse minimuma inmişti. Şuan yaşadıklarımı gerçekten kelimeler anlatamazdı. Girişi biraz ilerisinde duran çalışanı görünce onun yanına doğru ilerledim. Beni görünce selam verdi. Bende karşılık verip "İyi günler. Ben Eski Diller Ansiklopedisini ve Eski Dillerle ilgili olan tüm sözlükleri nereden bulabilirim acaba?" dedikten sonra karşılık beklemeye başladım. Babam burada olsa galiba titremeye ve heyecandan kekeleyerek konuşmaya başlardı herhalde. Gerçi bunu neden yapıyor halada anlamış değilim. Bir insanın karşısında neden titrersin ki.. Garip gerçekten...
Last edited by Ginte Bimoa on Thu Jul 16, 2020 9:07 pm, edited 1 time in total.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler

Re: Dile Karşı Merak

#2
Çalışan hemen listesini çıkardı ve şöyle bir inceledi. Emin olmak için bir kez daha kontrol etmenin ardından "Dümdüz devam edin ve merdivenlerden yukarıya, en üst kata çıkın. Çıktığınız gibi de ilk kitaplıklara yönelin. Aradığınızı orada bulacaksınız." dedi. Yön tarifini aldıktan sonra teşekkür ediyor ve yola koyuluyorsun. Sen uzaklaşırken başka bir çalışan geliyor. Gelen çalışanın ne dediğini anlamıyorsun ama yürümeye devam ederken sana yön tarifi yapanı net bir şekilde duyabiliyorsun. "Gelecek nesillerin özümüze merak salmaları beni mutlu ediyor. Ancak bu şekilde kaybolmaktan sakınabilirler." Merdivenlerden en üst kata çıkıp ilk gördüğün kitaplıklara varıyorsun. El ve göz yordamı ile Eski Diller Ansiklopedisi'ni ararken dikkatini bir kitap dağıtıyor. Kitabın kapağında ilk bakışta korkutucu, sonrasında merak uyandırıcı bir sembol görüyorsun. Ne olduğuna dair hiçbir fikrin olmasa dahi, kitaba uzanıp eline alıyorsun. Kitabın hafifliği sembolün seni soktuğu karmaşık ruh halinden çıkarıyor ve ilk sayfaları karıştırmaya başlıyorsun.

"Bu kitap bizlerin ilk dili olan Himota Rün Dili'ni anlatmaktadır. Dilin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı bilinmemekle beraber resmiyete dökülmesinin Kurucu zamanına dayandığı varsayılır. Bu zamanlarda dilin yazılı kısmı tamamen rünlerden oluşmaktaydı ve bu rünler birçok amaca hizmet ettiler. İnanç adına kullanıldıkları gibi ileti adına da kullanıldılar. Eşyalara, kıyafetlere, yaşanılan evlere, hatta doğaya bile işlenen bu rünler anlaşılması güç bir dildir. Her rünün derin bir anlamı ve birden fazla kullanım alanı bulunmaktadır. Daha iyi anlaşılması adına ilerleyen sayfalarda görsel örnekler bulunmaktadır."

Eski dillere beslediğin merak seni özünün "başlangıcına" getirdi. Yola çıktığın hedefine sadık kalıp ansiklopediyi aramaya mı devam edeceksin? Yoksa, nehrin nereye aktığını mı keşfedeceksin?
Off Topic
Esenlikler dilerim, bu konuda GM olarak ben, yani Hiperyus ile ilerleyeceksiniz. Pasiflik süresi 168 saattir. (7 gün)

Re: Dile Karşı Merak

#3
Kütüphaneye girdikten sonra çalışana eski diller ansiklopedisini ve sözlükleri sorduktan sonra cevabını bekledim. Benim soruma karşılık bir liste çıkarıp araştırdıktan sonra ansiklopedinin olduğu yeri tarif etti. En üst katta ilk raflıklar... Yüzümde değişme olmadan, hissiz bir ifadeyle "Teşekkür ederim." dedikten sonra oraya doğru yöneldim. Ben merdivenlere giderken yanımda bir çalışan geçti ve bir şeyler dedi ama pek anlamadım. Diğer çalışansa ona cevap olarak mı dedi, yoksa kendi düşüncelerini dile mi getirdi bilmiyorum ama gelecek nesillerin özü merak etmesinin hoşuna gittiğini, bu şekilde kaybolmayacağımızı söylemişti. Bir yandan yürümeye devam ederken bir yandan da kısa süreli göz ucuyla çalışana baktım. Benimki geçmişten gelen bir merak olmasına rağmen adam bunu kendince başka bir şekilde yorumlamıştı. Bu da tuhafıma gitmişti. Ama kısa süre sonra tekrar önüme bakıp yürümeye devam ettim. Adamın dediği gibi en üst kata çıktıktan sonra ilk rafı göz gezdirmeye başladım. Ansiklopediyi ve sözlükleri ararken garip bir his beni içine çekmeye başladı.

Bir kitap... Kitabı alıp incelemeye başladığım sırada kapağında sembolü ilk başta görünce hemen bir kaçma hissi büründü içime. Korkmuş muydum? Bu sembol çok garip görünüyor. Neden korku hissi verdi bana? Ayrıca çok hafif değil mi sanki? Gerçekten çok garip bir kitap. Nedense okumam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Bu nasıl bir kitap böyle. Açıp ilk sayfasını okumaya başladım. Himota Rün Dili'ni anlatan bir kitap. Ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı bilinmiyor. Bu rünler eşyalara, kıyafetlere ve hatta doğaya bile işlenebilen, anlaşılması güç bir dil... İleri ki sayfalarda görsel örnekler mi bulunmakta.. Nasıl bir kitap bu böyle? Hmmm... Kesinlikle anlamam zor olacak. Ama hedefimle alakalı olduğu bir gerçek. Sonuçta ben eski dilleri araştırmak istiyordum ve şuan bilinen en eski dil karşıma çıktı. Bu kesinlikle tesadüf olamaz. Hemen oturacak yer bulup diğer sayfaları da okumaya başlamalıyım. İçinde ne gibi bilgiler yazıyor ve ne gibi sırlar gizliyor öğrenmem gerekiyor. Ayrıca bilmediğim tuhaf şeyleri ve diğer ilgi çeken şeyleri de defterime not alsam iyi olur.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ginte Bimoa] Dile Karşı Merak

#4
Kendini nehrin akışına kaptırmaya karar veriyor ve sayfaları çevirmeye başlıyorsun. Karşına ilk çıkan ise eski zamanlardan kalma bir Himotalı'nın çizimi oluyor. Üstündeki kurt postu ve mahrem yerlerini kapatan kalın deriler dışında yarı çıplak, kıllı ve kaslı bir vücuda sahip. Bıyığı ve sakalı gür ve düzgün. Elinde kıvrımlı bir kılıç tutmakta. Elinin üstünde ise bir rün bulunmakta. Çizimin hemen altındaki açıklamada şunlar yazmakta.

"En eski zamanlarda milletimiz güç gösterisinde bulunmak ve rütbe farkını vurgulamak için yırtıcı postu giyerlerdi. Bu posta sahip kişiler ya avcı birliğine önderlik ettiklerini vurguluyorlardı ya da deneyemli savaşçı olduklarını vurguluyorlardı. Kurt postu ile beraber ayı postu da kullanılmıştır fakat kurt postundan daha ağır olduğundan ve daha zor elde edildiğinden eylemde değil de otoride bulunan kişiler tarafından ve ısınmak amacı ile kullanılmıştır. Buradaki savaşçının eline çizilmiş olan rün en çok kullanılan rünlerdendir. Kılıç, savaş ve keskinlik anlamlarına gelmektedir." Bir sonraki sayfada ayı postu giymiş bir Himotalı görüyorsun ve bu sefer bir kalkan taşıdığı gözüne çarpıyor. Kalkan üstünde bir rün bulunmakta. Çizimin altında ise şunlar yazmakta.

"Ayı postu giyen savaşçıların hareket kabiliyetleri sınırlandığından ötürü saldırıdan çok savunmaya ağırlık verirlerdi. Bu savaşçılar en önden giderler ve düşmanları kendilerine çekerlerdi. Kullandıkları kalkanların üstündeki rün kalkan, savunma ve sağlık anlamlarına gelmektedir." Bir sonraki sayfaya geçiyorsun ve seni Himotalı bir okçu karşılıyor. Kısa bir yay kullanmakta olan bu Himotalının yüzünde bir rün bulunmukta. Çizimin altında şunlar yazıyor. "Okçular durmadan yer değiştirerek ve düşmanın ulaşamayacağı yerlerden savaşırlardı. Buradaki rün görüş, ok ve direkt anlamlarına gelmektedir."[i/] İlerleyen sayfalarda seni iri yarı Himotalılar karşılıyor. Üstleri çıplak ve hepsi demirci ocağının etrafında bir işle uğraşıyor. Biri kılıç bilerken diğeri zırh tamir ediyor ve öteki yeni aletler yapıyor. Ocağın üstünde büyük bir rün görüyorsun. Çizimin altında ise şöyle bir açıklama var. "Kültürümüzde demir madeni kutsaldır. Bundan dolayı, demirle ilgilenen kişilere içtenlikle saygı duyulmaktaydı. Ateş, her ne kadar yaşamı desteklediğinden ötürü değerli bulunsa da, demire şekil vermekte kullanıldığı andan itibaren kutsal görülmeye başlanmıştır. Ocağın üstündeki büyük rün yapılış, tamirat ve saygı anlamlarına gelmektedir." Bu çizimin ardından kitap yazıya dönüyor ve doğaya işelenen rünlerden konu açıyor.

"Rünler eşyalara ve kişilerin vücutlarına işlenmesi bir yana doğaya da işlenmişlerdir. Ava giden veya savaşmak için uzaklara giden birlikleri eve dönüş yolunu bulabilmek adına geçtikleri yerlere yol ve yön anlamlarına gelen bir rünü kazırlardı. Bir bölgeyi tehlikeli bulduklarında o bölgenin girişine veya etrafına tehlike, hazırlıklı olmak ve dikkat anlamlarına gelen bir rünü kazırlardı. Bereketli buldukları bölgeleri hayatta kalma, devamlılık ve bereket anlamına gelen bir rünle işaretlerlerdi. Düşman bölgesini karşıtlık ve zorunluluk anlamına gelen bir rünle işaretlerlerdi. Bütün bu bilgilerden şu sonucu çıkartıyoruz, Milletimiz rünleri kendilerini güçlendirme inancıyla, çevrelerini yorumlama amacıyla ve önem vurgulamak adına kullanmışlardır. Burada konusu geçmeyen birçok rün bulunmaktadır fakat bu kitap başlangıç seviyesinde olduğundan ötürü ve tanıtma amacı güttüğünden ötürü daha derine inilmemiştir. Bol verimler dileriz!"

Böylelikle kitabı bitirmiş oluyorsun. Acaba şimdi ne yapacaksın?

Re: [Ginte Bimoa] Dile Karşı Merak

#5
Kitabın devamını okumaya başladım. İlk sayfada yarı çıplak, kurt giysileriyle kaplı ve elinin üzerinde yazı bulunan bir adamın resmi vardı. Altında yazana göre bu kişiler kılıç kullanmakta usta ve ayrıca giydiği kıyafetlere göre rütbelenirlermiş. Kurt postları ve ayı postları kullanılırmış. Ayıların postları nadir bulunduğu ve ağır olduğu için kılıç kuşananlar kurt postaları ile giyinirlermiş. Ayrıca elindeki yazıda bir rünmüş ve en çok kullanıldığı söyleniyor. Demek ki rünler insan bedenine de yazılabiliyor. Diğer sayfaya geçtiğimde ayı postu giymiş ve elinde kalkan olan, kalkanının üzerinde de ayrı bir rün yazan adam vardı. Bu kişiler en önde koruyucu gibi duran ve düşmanları çeken kişiler olarak yer alırlarmış. Her rün farklı bir anlam taşımakta. Kılıç keskinlik ve savaş, kalkan sağlık ve savunma... Diğer sayfada da yay taşıyan ve yüzünde rün bulunan birisi vardı. Altında ise okçuların durmadan yer değiştirmesi gerektiğinden bahsediyor ve rününün anlamının ok görüş ve direkt anlamına geldiğini söylüyordu. Bir sonraki sayfada ise demircilerden bahsediyordu. Bu sefer ne bir eşyada, ne de bir insanda rün yoktu. Demir ocağının üzerine rün yazmışlardı. Bu da demektir ki daha büyük işlerde bile rün kullanılabilmektedir. Yani kısaca rün her yerde ve her şeyde vurgulanabildiğini göstermektedir. Derken diğer sayfada bunla ilgili yazı vardı. Rünlerin eşyalara ve vücutlara işlenebildiği gibi doğaya da işlenebildiğini, yol ve yön bulmak için kullanıldığını, tehlikeli bölgeyi işaretlemek adına hazırlıklı olmak ve dikkatli anlamına gelen rünlerin kazılabildiğini, bereketli topraklar için devamlılık ve hayatta kalma anlamına gelen rünlerin işaretlendiğini, düşmanlar içinde karşıtlık ve zorunluluk anlamına gelen rünlerin olduğunu yazıyordu. Himotalıların rünlerle içli dışlı olduğu ve kendilerini güçlendirmek için çeşitli şekillerde bunlardan yararlandığı belliydi. Bir sonraki sayfa yoktu. Bu kadardı. Son satırlarda yazana göre türlü türlü rünler bulunmakta ve bunlar başka bir kitapta anlatılmakta. Bu kitap bir başlangıç ve tanıtma amaçlı yazılmış.

Hemen masamdan kalkıp kitabın kapağındakine benzer sembole sahip kitabı aramaya başlayacaktım. Tüm rafı aradıktan sonra diğer kitaplığa geçecek ve oradan diğer kitaplığa... Bu iş bu kattaki tüm raflara bakana kadar sürecekti. Rünlerin nasıl şeyler olduğunu anlamam gerekiyordu. Benim kim olduğumu, neden o gün orada bırakıldığımı öğrenmeme yardımcı olabilecek bir rün olabilirdi. En kötü işlerimde bana yardımcı olabilecek bir şeyler olurdu. Bu nedenle aramam gerekiyordu. Şuan eski dillere olan merakım daha da artmıştı. Ama anlamadığım nokta şuydu: neden şuanda 1 tane bile rün bulunmamakta? Rünler hangi dönemde kayboldu? Neden kayboldu? Bu kitaba ulaşmam tamamen tesadüf müydü? Kafamda akıl almayacak kadar soru vardı. Bu sorulara ise sadece ve sadece bu kitabın devamını okuyarak ulaşacakmış gibi hissediyordum. Eğer kitabı raflarda bulamazsam elimdeki kitabı tutarken hızla merdivenlerden inip çalışanın yanına gidecektim. Rafları ararken ve merdivenden hızlı inmekten kaynaklı hafif terli şekilde çalışana bakarken, yüzümdeki aciliyet ifadesiyle hafif hızlı konuşarak "Tekrar rahatsız ediyorum ama bu kitaba göre başlangıç seviyesiymiş. Acaba devamını nerede bulacağımı söyleyebilir misiniz?" diye soracaktım. Bu süreçte cevabını beklerken de yavaş yavaş nefes alıp boş elimin tersiyle alnımdaki teri silecektim. Eğer düşüncelerim beni yanıltmıyorsa kesinlikle bu kitabın devamını kütüphanede bulabilecekmiş gibi hissetmiyordum. Ama yine de denemem gerekiyordu.

Peki neden içimde bir şeyler yanıyormuş gibi hissediyordum. Sadece merak mı beni harekete geçiriyordu? Yoksa başka bir şeyler mi? İçimde yanan şeyin ne olduğunu bilmesem de bu hissin ne olduğunu da öğrenmem gerekiyordu. Ama şuanda buna önem vermemin önemli olmadığını hissediyordum.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ginte Bimoa] Dile Karşı Merak

#6
Görevli önündeki işle ilgilenirken soruna başını kaldırırken cevap veriyor. Eski dillere dair bütün kitaplar en üst katta yer alıyor. Eğer orada bulunmadıysanız... Başını tamamen kaldırıp gösterdiğin kitabı gören görevli duraksıyor. Kitabın üstündeki rün sembolüne birkaç dakika boyunca kitlendikten sonra farklı bir ton ile konuşmaya başlıyor. "Merağınızı anlıyorum fakat elinizdeki ile yetinmeniz sizin için daha iyi olur. Rünler çocuk oyuncağı değildir. Her bir rün sembolü kişinin bilinçaltında farklı etkilere sebebiyet veriyor. Zihin sağlığınız açısından uzak durun. Bu garibine giden ve seni afallatan cümleden sonra görevli kalkıp masasını terk ediyor. O sırada oradan geçmekte olan başka bir görevli yanına gelip ne olduğunu soruyor. Olan biteni anlattıktan sonra sana şunları söylüyor. "Artık mitolojiye kimse inanmıyor fakat mitolojinin ürünlerinden çekiniyorlar. Rün dilinden çoğu insan çekinir diyeyim. Mitoloji zamanında doğaüstü amaçlar adına kullanılıyordu. İnsanlar bir bakıma rünlerin insan üzerinde karşı konulamaz etkileri olduğunu sanıyorlar. Belki saygıdan, belki korkudan, belki de içerde bir yerlerde insanar hala bir tutam inanç beslediğinden. Kim bilir? Özellikle onu anlıyorum. Bir yakını rün dilini çözmek adına yaptığı çalışmalar sonucu akli dengesini yitirdi. Senden ricam, bu konuyu fazla irdelememen. Diğer görevli de sözünü bitirip kendi yoluna koyuluyor. Olduğun yerde karmaşık duygularla neler yaşadığını anlamaya çalışıyorsun. Sadece merağını gidermeye geldiğin yerde hiç beklemediğin bilgilere maruz kalıyorsun. Biri olumsuz yaşanmışlığından ötürü seni itmeye çalışıyor; diğeri ise her ne kadar aynı amacı güdüyor gözükse de seni konu hakkında aydınlatıyor. Geçmişin derinliklerine doğru kazmaya devam mı edeceksin? Yoksa, geçmişi karanlığa terk edip bakışlarını geleceğin aydınlığına mı çevireceksin?
Locked

Return to “Dekobesan Üniversitesi”

cron