Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#21
Geldiğin gibi gördüğün kırmızı otele doğru ilerliyor ve şaşalı kapıdan girdiğin gibi resepsiyon ile karşılaşıyorsun. Resepsiyondaki kadına -ne yazık ki- sana söylenildiği gibi Møto için çalıştığını söylüyorsun. Kadın hemen arkasına dönüp bir panoda asılı olan anahtarlardan birini veriyor ve "Üçüncü kat, daire beş." diyor. Hemen resepsiyonun sağında bulunan merdivenlere yöneliyor ve yukarı çıkmaya başlıyorsun. Her katta farklı farklı insanlar görüyor ve odaların içinden farklı farklı sesler duyuyorsun. Birinci katta duyduğun sesler kesinlikle sevişme sesleri, ikinci katta duyduğun sesler ise sanki biri yerleri süpürüyor da süpürgeyi sürekli olarak köşelere çarpıyor gibi. Üçüncü kata çıktığında ilk iş beşinci daireye gidiyorsun ve kapıyı tıklatıyorsun. Hiç ses gelmeyince kulpu çeviriyorsun ancak kapının kilitli olduğunu fark ediyorsun. Anahtar ile kapıyı açıyorsun ve açtığın anda Møto'nun yerde kanlar içinde yattığını görüyorsun. Møto'nun göğsünde bir delik olduğunu fark ediyor ve hemen yanına gidiyorsun. Gözlerini yavaşça açıyor ve "İkinci kata in. Daire üç." diyor. Tekrar gözlerini kapatıyor ve o sırada kapının aralık olduğunu fark etmiş olacak bir kat görevlisi kapının ardından seni ve Møto'yu görüp çığlık atmaya başlıyor. Møto'nun sol elinin hemen yanında bir anahtar daha duruyor. Bahsettiği dairenin anahtarı olduğunu düşünerek o anahtarı da yanına alıyor ve hızlıca merdivenlere koşuyorsun. Merdivenlere geldiğin anda ikinci kattan yukarı yüzünü siyah bir bez ile sadece gözleri görünecek şekilde kapatmış esmer bir adam çıkıyor. "O kadar çabuk değil memurum." diyor dalga geçer gibi bir ses tonuyla. Bulunduğun katın öbür ucunda da bir merdiven olduğunu görüyorsun ancak o merdivenden de seni durduran adamla aynı bezi takmış iki adamın geldiğini görüyorsun. Bu iki adamdan biri Møto'nun olduğu odaya giriyor ve diğeri sana doğru gelmeye devam ediyor. Hem merdivende duran hem de diğer taraftan gelen adamla aranda yaklaşık beş metre var. Bulunduğun kat dahil her katta on daire var. Kapısı açık olup sana en yakın olan daire ikinci daire. Kapı sadece aralık olduğu için içeride ne olduğunu göremiyorsun ama aynı zamanda her dairede bir pencere olduğunu tahmin edebiliyorsun.

Bakalım şimdi ne yapacaksın, Uyarıcı?
Off Topic
Ana kurgu etkinliğimiz başlayacağı için bireysel konunuz belirsiz bir süreliğine dondurulacaktır. Ana kurgu etkinliğinin bitmesiyle veya planların değişmesiyle konuya devam edilecektir.

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#22
Møto için çalıştığımı söylemek yeteri kadar iç acıtıcıyken, bunun somut bir sonuç vermesi bir o kadar kötüydü. En azından resepsiyondaki kadının Møto’yu tanımazdan gelmesi ve ne saçmaladığımı sormasını arzulardım. Fakat kör talih, bu kez beni Møto’nun adamı haline getirivermiştim ve aldığım anahtarlarla nereye gideceğimi öğrenmiştim. Üçüncü kata doğru yöneldiğim esnada, katlardan gelen bazı sesleri duymak burada olan bitenin sıradanlığını gösteriyordu. Her şeyin olması gerektiği gibi olduğu bir yerde olmak da insanda belki de gereksiz bir huzura neden oluyordu. Bu yüzden kafamdan pek bir şey geçirmeden ve ne olup biteceğini sorgulamadan adımlarımı üçüncü kattaki beşinci odaya sürüklüyordum.

Beşinci odanın önüne geldiğimde tıklattığım kapıdan cevap gelmemesi, elimdeki anahtarı kullanmam gerektiğini söylüyordu. Muhtemelen odadakiler etrafta gezinmeye çıkmış veya yorgunluktan bitap düşerek kendilerini yatağa atmışlardı. Bu yüzden içeride uyuyan birilerinin olma olasılığına karşı kapıyı olabildiğince yavaş açmaya karar verdikten sonra, anahtarı kapının kilidine sokup yavaşça çevirmeye başladım. Kilidi açmanın ardından bu kez kapıyı açacak çevirme hamlesini yaptıktan sonra, kapının gıcırtılı olabileceği düşüncesiyle, yine hareketlerimi sessizliğe gömmeyi tercih ettim. Ne var ki, kapıyı araladığımda karşıma çıkan manzara, tüm sessizliğin çığlıklarla yarılmasına neden olmuştu. Yerde kanlar içinde yatan ve göğsünde bir delik bulunan Møto’nun halini gördüğüm anda, hızla onun yanına varıp durumunu kontrol etme arzusundaydım. Tam bu esnada Møto’nun gözleri yavaşça açılırken, kısık sesiyle beni başka bir odaya yönlendirmesi, zihnimde bir kez daha şimşeklerin çakmasına neden oluyordu. Ashe!

Kat görevlisinin attığı çığlık, içimdeki onca çatışmanın arasında bir kedi mırıltısını andırırken, Møto’nun elindeki anahtarın bahsettiği odaya ilişkin olabileceğini düşünerek, hızla anahtarı alıp hızlıca ikinci kata inecektim. Ne var ki, talihimin bana oynadığı tatsız oyunlar henüz daha sonlanmamıştı. Merdivene geldiğim anda önümde dikilen gizemli bir figür, işlerin çok kolay olmayacağını açıkça beyan ederken, bakışlarım koridorda dolandığında diğer uçta benzer şekilde gizemli hava yaratan iki adam olduğunu görüyordum. Bu iki adamdan bir tanesi Møto’nun bulunduğu odaya girerken, kaderimin bana sunduğu seçimler konusunda pek de merhametli davranmadığını fark ediyordum. Ne yapmalıydım? Adamın üstüne koşup onu yıkıp geçmek? Merdiven boşluğu varsa, oraya atlamak? Geriye koşup Møto’ya yardımcı olmak? Her bir düşüncenin sonu, ucu bucağı görünmeyen bir karanlığa çıkıyordu. Nefes alışverişlerim dahi kendi içinde düzensiz bir hal alırken, maskeli adamı görmemin üzerinden sadece birkaç saniye geçmiş olmasına rağmen, asırlardır burada kalmış gibi hissediyordum kendimi. Tam bu esnada ise, ayaklarımın beni yönlendirmesine karşı koymamaya karar vermiştim.

Møto için geç kalınmış olabilirdi… Onu kurtarmak isterdim, ancak önceliğim Ashe’ydi. Bu yüzden Møto’nun bir şekilde kendi başının çaresine bakabileceğini düşünerek bana en yakın daire olan ikinci daireden kendimi içeriye atacaktım! İçeride ne olduğunun benim nezdimde bir önemi yoktu, zira odaya girdiğim anda adımlarımı hiç durdurmayacak ve dairenin içindeki pencereyi tekme atarak kırmanın ardından, kırık cam parçası kalması ihtimaline binaen vücudumu ve yüzümü korumaya çalışarak bedenimi aşağıya doğru sarkıtacaktım. Buranın bir otel olması nedeniyle, her kattaki dairenin aynı numaralarla başlaması muhtemeldi ve bu yüzden tam altımdaki odanın de ikinci kattaki iki numaralı oda olması oldukça kuvvetli bir ihtimaldi. Bu aşamada, eğer pencerenin dış kısımlarında pervaz veya benzeri bir şey olması halinde, ikinci kattaki iki numaralı odanın dış pervazına basarak, hemen diğer yandaki üç numara olması muhtemel odaya yönelecektim. Odanın camını kırarak içeriye girmem mümkün ise, tereddüt etmeden bunu yapacaktım. Ancak pencerelerin dışında adımlamaya elverişli pervaz veya başkaca bir yapı olmaması halinde, doğrudan bir alt kattaki odaya camdan girecek ve açık ise kapısından çıkarak üçüncü odaya yönelmeye çalışacaktım. Kapının kilitli olması halinde ise, mümkün mertebe güç kullanarak kapıyı bertaraf etmeye çalışıp üçüncü odaya ulaşmayı amaçlıyordum.
► Show Spoiler

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#23
İkinci daireden içeri hızla dalıyor ve camı kırmaya yelteniyorsun. O sırada kısa bir süreliğine dairede uyuyan bir adam olduğunu görüyorsun ve adam ne olduğunu anlamaya çalışırken camı kırıyorsun. Adamın korkudan çığlık attığını duyarken umduğun gibi camın pervazı olduğunu fark ediyor ve tutunarak alt kata iniş yapıyorsun. Şanslısın ki ikinci katın ikinci dairesinin camının açık olduğunu görüyor ve hemen kendini içeri atıyorsun. Dairede kimsenin olmadığını fark ediyor ve hemen kapıya koşup daireden çıkıyorsun. Hemen yanında bulunan üçüncü dairenin kapısına yöneliyor ve kapalı olan kapının kulpunu tutuyorsun. Bir bakıyorsun ki kapı açık! Kapıyı açtığın gibi içeride görmeyi tahmin etmediğin bir görüntüyle karşılaşıyorsun. Kraliçe Ashe yarı çıplak bir şekilde bir sandalyeye bağlanmış durumda. Makyajı gözlerinden akan yaşlar yüzünden bozulmuş, ağzı bantlanmış, göğüsleri ise ortada. Seni gördüğü gibi tekrardan ağlamaya başlıyor ve şoku atlatmaya çalışırken kraliçenin göğüslerine siyah bir boya ile kocaman bir göz çizildiğini görüyorsun. Kalın fırça darbeleri ile çizilmiş göz işaretine dikkatini vermişken kapının arkandan kapandığını fark ediyorsun. Hemen kapıya yöneliyorsun ve kapının kilitli olduğunu fark ediyorsun. Daha az önce girdiğin kapının dıştan kilitlendiğini hemen anlıyor ve cama yöneliyorsun. Camın kapağını kaldırarak açıyorsun ve otelin dışında, sokakta az önce gördüğün elemanları koşarken görüyorsun. O sırada biri bulunduğunuz odanın kapısını sertçe çalıyor. "Dusha Polisi! Açın kapıyı!" lafını duyduğun anda taşlar oturmaya başlıyor. Az önce kraliçeye zarar vermek için otelde bulunan adamlar Dusha polisinin olaya dahil olmasıyla birlikte tüymeye karar veriyorlar. Ashe inleyerek sana kendini duyurmaya çalışınca hemen gidip ağzının bantını açıyorsun. "Haga, üstümdekini aldılar. Lütfen bir kıyafet bul, insanların karşısına böyle çıkamam." diyor ve ağlamaya devam ediyor. Acilen kraliçeye üstüne giyebilecek bir kıyafet bulman gerekiyor gibi görünüyor. Sen arayışa girdiğin sırada kraliçe konuşmaya devam ediyor. "Arkama da birkaç yazı yazdılar, saçlarımı kaldırıp bakabilir misin? Ne olduğunu anlamadım, bana hiçbir şey söylemediler. Kim olduklarını ve ne amaçladıklarını da söylemediler. Bizi nasıl bulmuş olabilirler? Bunun olmaması için elimizden geleni yaptık. Siz de hiçbir hata yapmadınız. Poshota ve Tumi şansımızı mı esirgiyor?" Ağlaması iyice şiddetleniyor ve "Yoksa tüm bunların suçlusu ben miyim?" diyor. Odada hiçbir kıyafet bulamıyorsun. Kapı çalmaya devam ediyor ve kraliçenin psikolojisi hiç iyi görünmüyor.
Off Topic
Konunuz tekrardan açılmıştır. Pasiflik süresi 3 gündür. İsteğe bağlı olarak pasiflik süresini 5 veya 7 güne yükseltebilirsiniz.
Off Topic
Konunuz Ana Kurgu etkinliğinden sonra gerçekleşmiş sayılacaktır. Konunuzda şu andan itibaren Ana Kurgu etkinliğinden bahsedebilirsiniz.

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#24
Camı kırmak belki de bir nebze gereksiz bir hamleydi. Efendi gibi pencereyi açıp, aşağıya inme imkanımın da olabileceğini düşünüyordum. Tabi bunları düşünebilmemin tek nedeni, odasında masumca uyuyan bir adam sayesinde olmuştu. Camın kırılma sesiyle uyanan adamın çığlıkları, kafamda daha makul bir çözüm yoluna işaret ederken, anın verdiği adrenalinle doğru bir karar veremediğimi düşünüyordum. Ne var ki, içinde bulunduğum zaman diliminde verdiğim kararların doğruluğu değil sonucu önemliydi. Bu yüzden kırılan bir camın telafisi de elbette mümkün olabilirdi. Kaldı ki, mevzu bahis olan Ashe’nin güvenliğiyken, kimsenin bir camın lafını edeceğini de düşünmüyordum.

Kırılan camla birlikte karşıma çıkan pervaz, tüm kötülüklerin içerisinde başına gelen ne iyi hadiseydi diyebilirdim. En azından bir tane daha gereksiz camı kırma veya kendimi akrobatik hareketlere zorlama gibi bir durumun söz konusu olmayacağını düşünüyordum. Üçüncü kattaki odanın pervazından kendimi hafifçe aşağıya doğru sallandırmamın ardından, ayaklarımı ikinci kattaki pervaza denk gelecek şekilde tutup, tüm vücudumu hızlıca aşağıya bırakıyordum. Ellerimi her ihtimale karşı tutunabilecek cisimlerde tuttuğumdan, herhangi bir denge problemi yaşamadan ikinci kata inişimle, açık olan pencereyi fark ediyordum. Bu sayede, az önce umduğum gibi bir camı daha kırma lüzumuna girmemenin verdiği memnuniyetle kendimi odanın içine atarak hedef bölgesine doğru ilerlemeye başlıyordum. Dairede hiç kimsenin olmayışı ikinci bir çığlık vakasını ve hatalı düşüncenin yerine daha makullerini düşünme faslını da ortada kaldırıyordu. Bu da bir diğer olumlu adımken, odanın kapısının açık olması beklediklerimin üstünde bir durumdu. Eğer bir Tanrı varsa, benimle güzel bir oyun oynuyor gibiydi ve onu eğlendirdiğime emindim.

İkinci katın iki numaralı odasından çıkıp doğruca üç numaralı odaya varmamla birlikte, bu odanın da kapısının açık olması artık tesadüflerle açıklanabilecek gibi değildi. Bir hışımla açtığım kapının ardında beni selamlayan dolgun göğüsler ise, bir şeylerin ziyadesiyle zorlandığını gösteriyordu. Hoşuma gitmeyen bir espri anlayışı içindeki var oluşum, kısa bir ızdırap gibi geliyordu kulağıma. Bu yüzden amacıma bir nebze de ulaşabilmiş olsam da, içimdeki öfkenin arttığını hissedebiliyordum. Ashe’nin yarı çıplak bir vaziyette sandalyeye bağlı şekilde duruyor olması, göz yaşlarıyla bozulmuş makyajı ve bantlanmış ağzı hızlı hareketlerde bulunmam gerektiğini gösteriyordu. Kapıda belirmemle birlikte tekrar göz yaşlarına boğulan Ashe’yi olduğu yerde kurtarmak için harekete geçmemle birlikte, göğsüne çizilmiş olan göze takılı kalmamam elde değildi. Ortada bir mizah varsa, artık çoktan tadı kaçmıştı ve bu göz, hiç kuşkusuz bir şeylerin temsiliydi. Ne var ki, şu an zihnimde gözle ilişkilendirebileceğim bir şeyleri geçirmektense, Ashe’yi olduğu yerden kurtarmanın daha öncelikli olduğunu düşünüyordum.

Ashe’yi bağlı olduğu sandalyeden çözmek için hareketlenmek istediğim esnada, ardımdan kapanan kapı hafifçe irkilmeme ve bakışlarımın keskin bir şekilde kapıya dönmesine neden oluyordu. Ansız bir saldırıya verilebilecek makul bir tepkiyi sergilememe rağmen, sadece kapının kapanmış olmasını görmemle birlikte daha büyük sorunlarla yüzleştiğimi anlayabiliyordum. Hızlıca kapıyı açmaya yeltendiğimde, odaların kapılarının dışarıdan da kilitlenebiliyor olması birilerinin oyuna devam ettiğini açıkça gösteriyordu. Elimde bulunan anahtarla bu kapıyı açıp açamayacağımı tam olarak bilmiyordum, ancak birilerinin beni buraya kilitlemesi, takip edilmek istemediğini de ortaya koyuyordu. Bu yüzden kapıdan ayrılıp odanın penceresine yöneldiğimde az önce yolumu kesen kişilerin hızla otelden ayrılmaya başladıklarını görüyordum. Bu hiç hoş olmamıştı… Failleri elimden kaçırmak bir başarısızlık olarak haneme eklenecekti. Hele de Ashe… Tam bu anda, kendimle ilgili kötü senaryoları bir kenara bırakıp tekrar Ashe’ye odaklanmam gerektiğini fark etmiştim. Fakat bu esnada, beklenmedik diğer misafirler kapıya vurarak günü kurtarmaya çalışıyorlardı. Dusha polisi olduğunu kişilerin kapıya gelmesiyle birlikte, elemanların kaçması biraz daha anlaşılır sayılabilirdi. Fakat Dusha polisinin bu olaydan nasıl haberdar olduğu ve nasıl bu kadar hızlı harekete geçebildiği, içinde ciddi soru işaretleri barındıran bir durumdu. Belki de hoşnutsuzlukla dolmuş zihnim, iyiyle kötüyü ayırt etmekte zorlanıyordu. Fakat sonuç ne olursa olsun, buradaki olayın basit bir vaka olmadığı gün gibi ortadaydı. Tek umudum ise, bu işin sonunda ihalenin toptan bana kalmamasıydı.

Kafamdaki bin bir düşünce bir kez daha bedenimi esir aldığında, burada bulunma sebebim olanın inlemeleriyle kendime geri dönüyordum. Ashe’nin ağzındaki bandı ona zarar vermemesi adına olabildiğince itinayla çıkartmamın ardından Ashe’nin dediklerini dinlemeye koyuluyordum. Bir yandan ağlamaya devam eden Ashe durumla ilgili cümlelerini söyledikten sonra hafifçe arkasına doğru gelirken “Ben pek de inançlı biri sayılmam Kraliçem, lakin Tanrıların bu tür sapkın işlerle uğraşacağına da ihtimal vermiyorum.” diyecektim. Bu esnada ise, üzerimde bulunan ve mümkün mertebe her zaman giydiğim ceketimi Ashe’nin omuzlarına doğru bırakmaya hazırlanırken “Sizin bir suçunuz yok Kraliçem, layıkıyla sizi koruyamayan bizleriz.” diyerek sorumluluğu üstüme almaktan kaçınmayacaktım. Zira olan bundan ibaretti… Eğer bu kadar uyumasaydım, muhtemelen Moto delinmeyecek ve birlikte Ashe’yi koruyabilecektik. Fakat bunlar sonra düşünülmesi gereken mevzulardan sadece bir diğeriydi. Ashe’nin üzerine henüz daha ceketimi bırakmadan önce, son bir kez göğüslerine bakıp, oradaki göz resminin her detayını kafama işledikten sonra, yavaşça saçlarını aralayarak arkasında yazanları okumaya çalışacaktım. Ancak bundan da önce, Ashe’ye kapıdakilere susmaları, birazdan kapıyı açacağını söylemesini rica edecektim. Zira kapıdakilerin her müdahalesi, şu an için zapt etmekte zorlandığım sinirlerimi hoplatmaktan başka bir şey yapmıyordu.
► Show Spoiler

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#25
Ashe kendisine bulunduğun ricaya karşılık olarak sesli bir şekilde "İyi durumdayım, birkaç dakika içinde çıkacağım. Hazırda kalın." diyor. Az önce ağlıyor olmasından dolayı sesinde oluşan titreklik her ne kadar sarfettiği cümlelerin gerçekliğini azaltsa da kapıdaki Dusha polisleri kraliçenin sesini duydukları anda kapıyı tıklatmayı kesiyor ve beklemede kalıyorlar. Ashe'nin saçlarını aralıyor ve kaldırıp sırtında yazanları okumaya çalışıyorsun. Yazıya henüz göz gezdiremeden hemen altında bulunan bir sembol dikkatini çekiyor. Siyah bir daire görüyorsun. Bu siyah daireyi Forøhata Beyliği'nin bayrağındaki sembole benzetiyorsun ve gözlerin hemen yazıya kayıyor. Yazı da sana çok tanıdık geliyor. Hatta bu yazıyı daha önce okuduğuna emin olduğun gibi bu yazının bir şiir olduğunu da biliyorsun. Okuduğun gibi kime ait olduğunu da hatırlıyorsun.

"Yokluk çıkar naçizane bedenimizin karşısına
Karanlık bir kuraklık basar zalimlerin anısına
Yutar toprağı bucak bucak, yok eder şehrimi
Bir gün ilan edecek zaferi Beyliklerin Birliği"


Dusha günümüz Dushası olmadan önce kökeni Forøhata Beyliği'ne dayanan bir şair olan Etua Hafusho'nun beyliklerin birleşmesinin propagandasını yapmak amacıyla yazdığı bir şiir olan Beyliklerin Birliği'nin bir dizesi kraliçenin sırtına yazılmış durumda. Beyliklerden eser kalmayan bir dönemde bunu görmüş olmanın şaşkınlığını yaşıyor olsan da önünde daha önemli şeyler olduğu için dikkatini kraliçeye döndürüyorsun. Kraliçe sana dönüyor ve "Ne yazıyor? Hemen söyle lütfen." diyor. Dusha polisi halen kapıda beklemeye devam ediyor. Kraliçe ise ceketin sayesinde üstünü kapatabileceği için güvenle odadan dışarı çıkabilecek durumda. Geriye kalan tek şey bir sonraki adımın ne olacağına karar vermek oluyor. Kraliçe Ashe "Beni korumak için elinizden geleni yaptınız. Takip edileceğimize ihtimal bile vermemiştim. Yaşananlar adeta baştan planlanmış gibi geliyor." diyor ve gözlerini yere çeviriyor. Psikolojisinin hala yerinde olmadığı aşikar. Birkaç dakika öncesine göre daha sakin görünse de nefes alış verişlerini duyabiliyor olman işlerin hala düzelmediğini gösteriyor. Tekrar sana dönüp "Kim olabileceklerine dair bir bilgi var mı?" diye soruyor ve gözlerinin içine bakıp cevabını beklerken bir yandan da göğüslerini örtmeye çalışıyor.

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#26
Ricam üzerine Ashe’nin seslenişi, kapıdaki azgın memurları bastırmayı başarmıştı. Ancak Ashe’den çıkan ses, dikkatli kişilerce durumun alelade bir vaziyetten beter olduğunun anlaşılmasına son derece elverişliydi. Ne var ki, şu an için önemli olan şey kapıdaki memurların ne yapmak istedikleri değil, Ashe’nin üzerine yazılanların neler olduğunu görmekti. İster seveyim ister sevmeyeyim, her ne şartta olursa olsun bir kraliçenin bu hale sokulması en basit tabirle utançtı. Ancak bunu yapan kişiler her kimse, durumu bir adım daha öteye götürmüş, Ashe’nin göğüslerini sermiş, oraya bir göz çizmiş ve sırtına da bir mesaj yazmışlardı. Saygısızlığın, hadsizliğin ve kendini bilmezliğin bu boyutlara vardığı bir düzlemde, esasen her şeyin kurcama olduğunu bilmek içten içe kendimi yiyip bitirmeme neden oluyordu. Birilerinin denek gibi bizi savurduğu bu dünyada, her şeyden habersiz gibi görünen bir otoriteye karşı, her şeyden habersiz bambaşka kişilerin hadsizlikleri katlanabilirlik seviyesinin epey üzerindeydi. Fakat kararlar verilmiş ve yaşananların lüzumsuzluğu birçok kez idrak edilmişti. Bu işin varacağı nokta ne olursa olsun, gerçekleri gören gözlerim Ashe’nin göğüslerini görmemden çok daha şaşkına uğratmıştı beni.

Ashe’nin saçlarını aralayıp sırtına yazılanları okumayı beklerken, kendimi her türlü musibete karşı çoktan hazırlamıştım. Bu zaman denk gördüklerim ve öğrendiklerim, karşıma çıkan nice musibetleri hor görmeye yetecek nitelikte olsa bile, bir an için Forøhata Beyliği’nin bayrağındaki sembole benzeyen siyah daire ile gözlerimin şaşkınlıkla açılmasına engel olamamıştım. Yazıya ilişen gözlerim, tanıdık satırların ve bilindik bir şiirin alıntısı gibi gözlerime vururken, her bir dizenin sonunu bilinçsizce tamamladığımı fark ediyordum. Etua Hafusho isimli ve çokça eserini okuma şerefine nail olduğum şairin dizelerini bu zamanda görmenin şaşkınlığına mı yoksa birilerinin bu dizeleri Dusha Kraliçesi’nin sırtına yazmasına mı kapılacağımı kestirmekte ciddi bir güçlük çekiyordum. Hafifçe aralanan dudaklarımın arasından çıkacak mantıklı bir kelime veya verebileceğim geçerli bir tepki olup olmadığını bile anlayamıyordum. Gerçekliğe evrilmiş yapaylığın içindeki var oluş sancılarını iliklerimde hissetmenin verdiği eşsiz acı, kurup kurabileceğim her türlü çıkarımı tek bir hamleyle bertaraf ederken, geçmişin haklılığı ile kurmacası arasında sıkışıp kalmış zihnimin parçalanmaya başladığını hissedebiliyordum sadece.

Kimdin ben? Neden buradaydım? Neden var olmuştum? Aradığım tam olarak neydi? Ben, gerçekten var mıydım?

Ellerimde tuttuğum Ashe’nin saçları kızgın bir demirden farksız bir şekilde acı vermeye başlarken, esasen sıktığım yumruğumdan avucuma geçen tırnakların acının kaynağı olduğunu hissediyordum. Cevapsız soruların her geçen an arttığı zihnime hükmedebilecek kudrette olamamanın verdiği çaresizlikle, avazım çıktığı kadar, ciğerlerimi patlatana denk bağırmak istiyordum. Geçmiş her ne ise, asla günü yaşatmıyordu ve bu yaşatılmamaya çabalanan bedenin daha ne kadar direneceğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Ashe’nin soruları üzerine saçlarını yavaşça aralarken, boş bakışlarımın ardındaki çaresizliği öfkeye, öfkeyi ise mümkün olduğu kadar dinginliğe savurmayı amaçlıyordum.

Dudaklarımdan dökülen ve Ashe’nin sorusuna kesinlikle yeterli bir yanıt olmayan “Bir şiir…” kelimeleriyle sanki omuzumdaki yükü atmaya çalışıyordum. Bunun hiçbir şey için yeterli olmadığının farkındaydım, ancak artık geçmişe dair her şey o kadar birbirine girmişti ki, gerçekle yalan arasındaki ilişki bile varlık sahasından uzakta kahkahalarla sırıtıyordu. Ashe’nin bundan sonraki cümleleri benim nezdinde hiç vasfındayken, zihnim sadece neler yapabileceğimi tartmaya çalışıyordu. Hiçbir şey yapmamak ile hiçbir şeyi kabullenmek arasındaki boşluğu manalı kılmak adına neler yapabileceğimi kestirmek bir hayli güçken, Ashe’nin sorusu üzerine bakışlarımı ona doğru dikiyordum. Gözlerimin ardındakileri görebilecek miydi? Sakin kalmaya çalışırken alıp verdiği nefesleri, benim nefessizliğimi dindirebilir miydi? Yoksa artık hayvani iç güdülerime ket vurmadan göğüslerine yapışarak her şeyi bir çırpıda yok saymamı mı bekliyordu? Sorduğu sorunun cevabını almak fayda edecek miydi?

Hafifçe bakışlarımı Ashe’nin yüzünden alıp yere doğru indirirken “Geçmişten gelen birileri… Sizin nezdinizde belki de hiç olmaması gereken kişiler… Benim gibi…” diyecektim. Bakışlarımı hafifçe Ashe’ye kaldırırken “Sizin gibi… Belki de herkes gibi…” diyerek zihnimdekileri bir nebze de olsa dışa vuracaktım. Bu tatminsiz cevabın neye varacağını bilemesem bile, Ashe’nin bana karşı olan güvenine sığınarak son bir hamle deneyecektim. Gözlerinin içine bakıp, bana olan güvenini tazeledikten sonra “Size bu hadsizliği yapanların kim olduğunu bulacağım. Lakin, sırtınızdaki yazıların ve göğüslerinizdeki işaretin başkaca kişiler tarafından görülmesi, durumu olması gerekenden daha karışık bir hale getirmekten başka bir şeye yaramayacak.” diyecektim. Gözlerim odanın içinde kullanabileceğim su veya sıvı bir şeye ilişirken “Yüksek müsaadenizle vücudunuzdaki izleri temizlememe izin verin. Dusha Kraliçe’sinin üzerindeki şeylerin bir başkası tarafından görülmesi, bizim yetersizliğimizin yanında sizin de itibarınızı zedeleyecektir. Bırakın, yetersiz olarak biz kalalım, lakin itibarınıza gölge düşmesin Kraliçem.” diyecektim. Eğer uygun bir sıvı bulabilirsem ve Ashe de izin verirse, göğüslerindeki çizimi ve sırtındaki yazıları, odadaki uygun bir cisimle, bulamazsam ellerimle silmeye çalışacaktım. Ancak odanın içerisinde silmeye uygun bir şey bulamazsam, biraz mide bulandırıcı olsa da, odadaki bir çarşafı tükürüğümle ıslatacak ve bu şekilde yazıları silmeye çalışacaktım.

Ashe’nin bu sözlerime karşı çıkması halinde ise, sözlerine boyun eğecek ve onun üstüne yazılanları ve çizilenleri kimsenin göremeyeceği bir şekilde kapatmasını sağlayarak odadan dışarıya çıkmak için hareketlenecektim. Artık bir şeylerin sonrasını düşünmek için yeterli kapasitem olduğunu düşünmüyordum ve akış içerisinde anlık çözümlere sığınıyordum.
► Show Spoiler

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#27
Kraliçe seni başıyla onayladığı anda odada herhangi bir temizlik eşyası var mı aramaya başlıyorsun. Odadaki yatağın yanındaki dolapların içinde birkaç sarı bez buluyorsun fakat hepsi kuru. Tükürük planına sadık kalman gerekecek gibi görünürken Ashe "Bir dakika Haga." diyor ve ayağa kalkıp sana doğru yürüyor. Kendisine verdiğin ceketi çıkarıp sana arkasını dönüyor ve "Dışarıdakiler görmese de bana şiiri baştan sona okumanı istiyorum." diyerek emir veriyor. Hemen ardından başını hafifçe sana çeviriyor ve "Bir sorun yok, değil mi?" diye soruyor. Sesindeki titrekliğin tamamen yok olduğunu fark edebiliyorsun. O sırada kapıdan bir ses geliyor. "Kraliçem, kraliyet polisleri geldi. Kralımıza haber gitti, şatoya acilen geri dönmenizi istediler. İzninizle size eşlik edecekler." Ashe "Beş dakikaya geliyorum!" diye bağırdıktan sonra tekrar sana dönüp "Geçmişten gelen birileri demiştin. Tam olarak neyi kastediyorsun?" diye soruyor. Kraliçe sana doğru yürüyor, elini yanağına koyuyor ve "Sana güvenebilirim, değil mi Haga?" diyor. Vücudunu sana iyice bastırıp yaslandığını hissediyorsun. Kraliçenin göğüslerinin senin göğsüne değdiğini hissedebiliyorsun. Anlamlandıramadığın bu muamele birkaç saniye boyunca devam ediyor ve kraliçe tekrar arkasını dönüp sana doğru dayanıyor ve "Bana şiirin tamamını kısık bir sesle okumanı istiyorum. Eğer dışarıdaki insanların duyacağından şüpheleniyorsan bir kağıda yazabilirsin. Adamlar üstüme yazı yazmak için kullandıkları malzemeyi dolaplardan birinde tutuyorlardı." diyor. "Sonra da istediğin gibi temizleyebilirsin." diye ekliyor.

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#28
Gelen bir emirdi… Bu anda özgür ruhumla Dushalı varlığım arasında sıkışıp kalsam bile verilen emre itiraz edebilecek kadar kudretli görmüyordum kendimi. Ancak ne dudaklarım kıpırdamak istiyordu bu emre karşı ne de vücudum itaat etmeyi kabul ediyordu. Bu yüzden, sessizliğimi korumak dışında başka bir reaksiyon gösteremiyordum. Fakat bu sessizlik, Ashe’nin kabul edeceğinden uzakta bir durumdu. Kapıdakilerin Kraliyet Polisleri olması, Kral’a haber gitmesi ve acilen şatoya dönmek… Her şeyi elime yüzüme bulaştırmayı başarmıştım. İtinayla hazırladığımı düşündüğüm plan, beni bir bok çukurundan öteye götürmemişti. Yetersizlik hissi ciddi sinir hali yaratırken, çaresizliğim tüm bu sinirimi dengelemeyi başarıyor ve ifadesiz bir yüz takınmama neden oluyordu. Elbette içten içe beni yakıp bitiren kurmaca dünya düzeni her an ateşi damarlarıma zerk etse de, şimdilik bununla yaşamayı öğrenmiş gibiydim.

Ashe’nin kapıdakileri bekletmesinin ardından, konu bir kez daha şiire geliyor haklı olarak. Ashe üstüne yazılanları bilmek istiyordu, kim istemezdi ki? Fakat bu anda tüm yaşananlara ufak bir sıfırlama geliyordu. Ashe’nin elini yanağıma atmasıyla birlikte, elinin yumuşaklığı tenimi yakmaya başlıyordu. Daha önce hissetmediğim türden bir sıcaklıktı bu, isimlendiremesem bile. İnsani dürtüleri kamçılayan ve dizginlenemeyen uzuvları harekete geçiren tek bir dokunuş… Hem de boka bulanmışken! Hafifçe kafamı sallayarak cevap verebiliyordum soruya. Zira Ashe’nin sorusunun devamındaki eylemleri, düşünme yetimi gerçekleştiren organın değişmesine neden oluyor gibiydi. Ashe’nin göğüslerini tüm saflığı, diriliği ve yumuşaklığı ile kendi göğsümde hissederken geçen sürenin birkaç saniye olduğuna hiçbir gücün beni ikna edemeyeceğine emindim. İplerin ellerimden bu derece bariz bir şekilde kayıp gitmesi, aciz bir insan olduğumun en katıksız göstergesiydi. Düşsel dünyamdaki Haga’nın çoktan kendini toparlayıp duruma el koyması gerekiyordu, fakat hiçbir zaman düşündüğüm kadar güçlü bir Haga olamamıştım. Ben sadece, kendini geçmişe adamış, ancak geçmişin de çoktan kurgulanmış olduğunu bilen aciz bir varlıktan ibarettim!

Ashe karşısındaki çaresizliğimi derin bir nefesle sonlandırmak istiyordum sadece. Fakat Ashe’nin bir sonraki hamlesi, nefes alışverişlerimi de ele geçirmeye yetiyordu. Bir kadın karşısında insanların neden rezil rüsva konuma düştüklerini hep merak ederdim ve bunu ilk elden yaşıyor olmaktan dolayı mutluluk mu duymam gerektiğini yoksa hüzne boğulmayı mı tercih edeceğimi bilemiyordum. Fakat Ashe’nin uzvumda hissettiğim -ve muhtemelen onun da benimkini hissettiği- kalçaları sanki benimle konuşmaya başlamış gibi dururken kontrolün elimden kayıp gidişini, hayranca ve zevkle izliyordum!

Bu ben değilim!

Bir anda aldığım nefes ile kalçalarını hissettiğim Ashe’yi hafifçe ileriye doğru ittirmeye çalışacaktım. Ardından sesimdeki tüm titrekliği, şehveti ve arzuyu silmeye çalışarak “Bu bir emirse, itaat ederim. Lakin bu bir tercihse, okumamayı yeğlerim.” diyecektim kulağına fısıldarcasına. Eğer Ashe, bunun bir emir olduğunu belirtirse, o zaman şiiri olabildiğince kısık bir sesle okumaya başlayacaktım. Şiiri bitirdikten sonra ise “Etua Hafusho isimli bir şairin dizeleri… Beyliklerin Birliği… Kendisi beylik döneminde, beyliklerin birleşmesini arzulayan biri.” diyerek bir açıklama yapacaktım. Sonrasında ise “Benim kökenim de Forøhata Beyliği'ne dayanıyor. Bu şiirin bir tesadüf mü yoksa bundan ötesi mi olduğunu anlamakta zorlanıyorum.” diyerek durumumu dile getirmeyi planlıyordum. Bu cümlelerimden sonra ise, bastıramadığım iç güdülerime biraz imkan tanıyarak, Ashe’yi kendime doğru çevirip ona bir adım daha yaklaşacaktım. Gözlerimi gözlerinin içine kilitleyecek ve tek bir anda ona dünyayı vermeyi arzulayan bir adam gibi bakmaya çalışacaktım. Ellerim onunki kadar yumuşak değildi ve sadece bakışlarıma güveniyordum. Birkaç saniyeyi bu kez kendim kullanacak ve ardından Ashe’ye “Bu olayla ilgili bildiğin veya duyduğun bir şeyler var mı?” dedikten sonra duruşumu hiç bozmadan “Bana güveniyor musun?” diye soracaktım.

Ashe’nin sorusunun cevabını bir tercih olarak ele alması halinde ise, ona herhangi bir şey okumayacaktım. Ancak yine de ufak bir teşekkürü etmeden de geçmeyecektim. Her ne kadar bu senaryo çok olası gelmese bile, yine de tedbirli davranmalıydım. Eğer yaşanacaklar bu haliyle ilerlerse, doğrudan Ashe’yi temizleme işine girişecektim sadece.
► Show Spoiler

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#29
Ashe'nin söylediğinin bir emir olduğunu belirtmesiyle birlikte şiiri kendisine baştan sona okuyorsun. Ashe şaşkınlıkla şiiri dinlerken bitirdiğin gibi sözünü kesiyor ve "Bu insanların soyu eski beyliklere dayanıyor olmalı. Bu eski bir propaganda şiiridir." diyor. Kendi soyunun da bir beyliğe dayandığını belirttiğin gibi Ashe hızla senden birkaç santim uzaklaşıyor ve sana dönüp şaşkın bir yüz ifadesiyle gözlerinin içine bakıyor. Kendisine iki soru yöneltiyorsun, o da sakinleşiyor ve az önce bağlı olduğu sandalyeye oturuyor. "Gel, o sırada temizle." diyor. Ashe'nin gösterdiği dolaptan bulduğun sarı bezleri alıyorsun. Ona doğru yürürken konuşmaya başlıyor. "Beyliklerle ilgili radikal düşüncelere sahip olanlarla en son 10-15 yıl önce karşılaşmıştık. Belli başlı hareketler belirdi ama örgüt seviyesine geldiğini duymadık. Bastırmak kolay oldu, düzenli hareket etmediler. Soyunun Forøhata Beyliği'ne dayanması radikal bir fikrin olduğunu göstermez, o yüzden sana güveniyorum. Genç polis memurlarıma güvenme taraftarıyım." O sırada Ashe'nin göğsündeki yazıyı temizlemeye başlıyorsun. Başta herhangi bir tepki göstermiyor ama hassas bölgelerine geçtikçe ses tonunun değiştiğini fark edebiliyorsun. Bunu saklamaya çalıştığını da her yerinden belli ediyor. "İşin garip yanı şu ki Dusha'da radikal düşüncelere sahip olan çok fazla grup ve etnik köken olsa da beylikler dönemine dayanan insanlar belki de bunu en az gördüğümüz insanlar oluyor. Sen de eminim biliyorsundur, zamanında bir savaş oldu, bu savaşı biri kazandı ve kazanan kişinin soyu hala Dusha Krallığı'nı yönetiyor. Beylikler buna saygı duydu ve beyliklerin soyundan gelen insanlar da bu durumu kabulendi. Dürüst olmak gerekirse beylik kökeni olan insanların radikalleşmesi Dusha için hiç iyi olmaz. Bu insanların amacı her ne ise onları durdurmamız şart. Bu konuda sana güvenebileceğimi düşünüyorum Haga." Sen temizlemeye devam ederken omuzlarından sıkıca tutuyor ve sana doğru yaslanıyor. Ön tarafta işin bitince arkasına geçiyorsun. Kraliçenin saçlarını elinle toplayıp havaya kaldırıyor ve silmeye devam ediyorsun. Kraliçe ise devamında sessizce oturuyor. İşiniz bittiğinde kendisine verdiğin ceket ile tamamen örtünüyor ve odadan çıkmaya hazırlanıyor.

Çıkmadan önce sana dönüyor ve sıkıca sarılıyor. "Yardımın için teşekkür ederim Haga fakat bu yolculuğu yarıda kesmemiz gerekecek gibi görünüyor. Muhtemelen hızla şatoya geri dönmemi isteyecekler. Merak etme, seni kollayacağım. Başına bir şey gelmeyecek. Her bir polis memurumuzun ev adresi kayıtlarda bulunuyor. Seninle kısa bir süre sonra iletişime geçerim ve bu işi bizzat araştırman için görevlendiririm. Ama önce Møto'yu kontrol etmemiz gerekiyor." Kapıyı açıyorsunuz ve dışarı çıkıyorsunuz. Çıktığınız anda üniformalı polisler kraliçenin etrafını sarıyor ve seni kraliçeden uzaklaştırıyor. Bir yanlış anlaşılma olmaması için kraliçe hızlıca bir sorun olmadığını, senin onu korumak için geldiğini belirtiyor. Polis memurları yukarıda bir adam bulduklarını söylüyorlar ve seni giriş katına yönlendiriyorlar. Yanına bir memur veriliyor ve birlikte aşağı iniyorsunuz. Kraliçenin nereye gittiğini görmen mümkün olmuyor. Aşağı indiğinde bir ambulansın otelin kapısına yanaştığını ve Møto'nun ambulansa yüklendiğini görüyorsun. Yanındaki polis ise "Durumu stabil görünüyor, yaşayacağı kesin. Önüme düş sen." diyor ve otelin kapısından dışarı çıkartıyor. Bir başka polis arabasının da yakınlarda beklediğini görüyorsun. Memur tarafından arabanın arka koltuğuna bindiriliyorsun ve memur da sürücü koltuğuna binip arabayı çalıştırıyor. "Kardeşim bir sorgulama prosedürü var. Kraliçe ile yakın temasta olduğunu ve onunla buraya gelmek için görevlendirildiğini öğrendik. Dürüst olursan başın belaya girmez, sakin ol. En yakındaki polis merkezine gideceğiz, orada ifade vereceksin sonra da seni evine bırakacağız."

Kısa sürede polis merkezine varıyorsunuz ve içeri girdiğin gibi bir odaya gönderiliyorsun. Girdiğin odada iki sandalye ve ortada bir masa var. Sandalyelerden birine oturuyor ve beklemeye başlıyorsun. Çok geçmeden bir polis memuru içeri giriyor ve elini uzatıyor. El sıkışırken "Merhaba Haga, ben Gufa. Çok kısa sürecek, bir saate evde olursun." diyor. Karşına oturuyor ve ilk sorusunu soruyor. "Kraliçe ile birlikte herhangi bir detay açıklamadan bir yere gönderilmişsiniz, sadece kralımız haberdarmış. İşler değişince haber gitmiş ve kralımız bizlere olayı duyurmak zorunda kalmış. Yolculuk sırasında herhangi bir gariplik oldu mu?" Sen cevabını hazırlarken bir soru daha geliyor. "Size saldıran adamlarla ilgili bildiğin her şeyi de anlatırsan sevinirim."

Re: [Haga Nomua] Asil Katili

#30
Ashe’nin anlık ve haklı duraksamasının ardından, konu üzerindeki çizimin ve yazıların temizlenmesine gelmiş, Ashe de rızasını ortaya koymuştu. Kurallarına pek hakim olmasam bile, kraliyet içerisinde Ashe’ye bu şekilde dokunabiliyor olmamın bir cezası olup olmadığını tartarken, sözlerini de dinlemeye koyulmuştum. Hem elim hem kulaklarım yaptıkları işte sonuna kadar özenli davranıyordu. Olay, Ashe’nin göğüslerine geldiğinde ise, değişen sesi ve şahsımın değişkenlik gösteren uzuvları arasında bir bağlantı kurmak çok da zor değildi. Yine de, durumun vahameti ve ciddiyeti gereği, en azından kendime söz geçirebiliyordum. Elbette bunda Ashe’nin konuşmaya devam etmesinin de yadsınamaz bir payı vardı. Konuşmadan, sadece temizleme işlemine devam etmem halinde, uçkuruna hükmedeyen bir zavallı konumuna düşmem an meselesi görünüyordu. Bu insani zafiyetimden bir şekilde kurtulmam gerektiğini, somut bir şekilde bir kez daha anlıyordum. Ne var ki, bu zafiyetimden zevk almıyor da değildim.

Ashe konuşmasını sürdürürken, cümlelerini mücadele edilmesi gerektiği şeklinde sonlandırıyordu. Güven konusunda herhangi bir tereddüt yaşamadığımız, en azından Ashe’nin sıkı tutuşundan ve bir kez daha bana yaslanmasından anlayabiliyordum. İşin aslının bu olamayacağını bile düşünsem, o an içinde aksi bir düşüncenin kafamın içinde oluşması mümkün görünmüyordu. Bu yüzden Ashe’nin güvenine ilişkin kafamı hafifçe sallayarak karşılık vermek dışında başkaca bir şey yapamıyordum.

Temizleme işi sonlandığında, Ashe ile yollarımızın ayrılacağı gerçeği sebepsiz bir üzüntü yaratıyordu içimde. Ashe’nin yanımdan gidecek olmasını bir yanım kabullenmek istemiyor gibiydi. Bu anlamsız hissin doğuşu, tıpkı diğerleri gibi kontrolüm dışında gelişiyordu ve içten içe bu hisse yenik düştüğümü hissediyordum. Bu nedenle, tam olarak ne demem gerektiğini bile bilemeyerek Ashe’nin kapıyı açmasını izliyordum, gönlüm kolundan tutup kendime çekmek istese de. Kapı açıldığında ise, Ashe ile aramdaki konum farkı yediğim en ağır yumruk olarak çarpıyordu. Sadece suratıma değil, bedenimin her yerine…

Ashe ile ayrılışımızdan sonra, bir nevi karanlık gibiydi nezdimde. Neler olup biteceğini az çok biliyordum. En içten dileğim, tüm bu yaşananların üzerime kalmamasıydı, lakin bu hususta Ashe’nin yanımda olacağına dair sözleri, içimde bir huzur havası estiriyordu. Ancak zihnim bunların hiçbirinde değildi. Ne Møto, ne Forøhata Beyliği, ne yazılan şiir ne de bunu kimin yaptığı… Tek aklımda kalan, Ashe’nin bedenime yaslandığında hissettiğim sıcaklık ve ondan uzaklaşırken yaşadığım burukluktu. Yüzümün bir yanı gülerken diğeri ağlıyor, içimdeki boşluğa düşme hissi bir anda karaya vuran gemiye dönüyordu. Bu anlamsızlığın içinde nereye geldiğimi ve bana ne olacağını zar zor kestirebiliyordum. Ve bir kez daha, sadece bu hislerin anlamını çözmeye çalışıyordum.

Gufa isimli olduğunu öğrendiğim polis memurunun elini sıkmamın ardında, tarafıma yönlendiren soruları duyuyordum. İlk soruyla birlikte, kafamda bir anda belirip tıpkı gerçekteki gibi yok olan figürle gerçek dünyaya döndüğümü hissediyordum. Aldığım derin bir nefesle birlikte, olayın ciddiyetine dönmeye çalışırken, ikinci bir soruyla karşılaşıyordum. Oturduğum yerden hafifçe doğrulup dirseklerimi masaya yasladıktan sonra “Niyetim işbirliğinden kaçınmak veya size zorluk çıkarmak değil Gufa. Beni yanlış anlamaman için şimdiden bunları söylüyorum.” diyerek lafa girecektim. Hemen ardından bakışlarımı Gufa’nınkinden ayırmadan “Konumunuzu biliyor ve endişenizi anlıyorum. Ancak sizin de beni anlayacağınızı umuyorum.” diyecektim. Sözlerimin aşağı yukarı nereye varacağı belli olsa bile, en azından girizgahı yaparak gerçek hislerimi ortaya döküyordum. Hemen ardından ise “Sadece Kralımızın haberdar olduğu bir hususa ilişkin olarak size nasıl bilgi verebilirim?” diyecektim. Sözlerimin bir nebze de olsa itici bulunabileceği ihtimalini göz ardı edemezdim ve bu yüzden sorumu tamamladığım anda “Kralımız yola çıkmadan önce gideceğimiz yeri hükümet içinden dahi kimsenin bilmemesini arzu etti ve bizler de bu hususa uygun davrandık. Bu nedenle, yolculuğa ilişkin her türlü açıklamayı, ancak Kralımıza aktarmak isterim.” diyecektim. Bu sözlerimle birlikte durumumu açıklamış olsam bile, her ihtimale karşı “Takdir edersiniz ki, Kralımızın sözleri benim takdir hakkımın çok üstündedir.” diyerek konuyu sonlandırmayı planlıyordum.
► Show Spoiler
Locked

Return to “Poshotatumi Şatosu”

cron