[Mabi Chüimimuta] Mabi Mabi Dövüşü
Posted: Thu Mar 18, 2021 8:35 pm
Güneş daha Jechi’yi selamlamadan gözlerini açtı koca adam. Sol eliyle yatağının hemen kenarında duran penceresinin perdesini araladı. Hafif turuncu esintilerin eşlik ettiği karanlık bir hava hakimdi gökyüzüne. Gördüğü bazı resim tablolarını andırıyordu. Karanlık gibi duran, ama aydınlığın geleceğini belli eden bir tablo. Bir sanat eseri. Derin bir nefes aldı, boynunu kollarıyla sarmış, başını göğsüne yaslamış kadına baktı. Tati… Adı gibi bir gece yaşatmıştı bu büyük oğlana. Ancak, bu kadarla sınırlı kalmalıydı. Henüz gerçek aşkı bulmadan kimseyle uzun bir ilişki yaşamamalıydı. Esmer hatunu uyandırmadan boynunu kadının kollarından kurtardı, eşofmanını giydikten sonra ses çıkarmadan mutfağa geçti. Küçük, ama kendisine yeten bir evi vardı. Bir mutfağı, küçük bir salonu ve kendi odası vardı. Mutfağın lavabosuna kafasını soktuktan sonra ayıldı, kafasını bir o yana bir bu yana sallayarak tüm odayı sulamaya başladı. Sağ eliyle saçlarını geriye doğru yatırdıktan sonra, zaman kaybetmeden antrenmanlarına başladı. Her sabah, kahvaltı etmeden önce mekik ve şınav çekerdi. Hatta kendine bir hedef bile koymuştu, yüz şınav ve yüz mekik çekmeden gününü başlatamazdı. Bunun aşağısına düşmek veya yapmamak kesinlikle kabul edilemezdi. Kendine ihanet etmiş sayılırdı. Mekik bitmiş, şınavın son demlerindeyken kadının sesini duydu arkadan. Sesin kapının oradan geldiğini anlayabiliyordu. “Sabah antrenmanı mı?” Kadının kıkırdamasına karşılık cevap vermemiş, şınavın bitmesini beklemişti. Kasları ve antrenmanı, kesinlikle bir kadından önce gelirdi. Ona cevap vermek için geç tekrar yapamazdı.
“Son dört… Son üç… Son iki… Son bir…”
Şınav bittiği anda dizlerini kırdı, elleriyle kendini yukarıya doğru ittirdi. Bacaklarından da güç alarak hızlıca ayağa kalktı. Mutfak masasının sandalyesinde duran havluyla vücudundaki terleri silmeye başladı. Tati’nin gözlerini üzerinde hissettiği anda iç ısıtan o gülümsemesiyle kadının sorusuna cevap verdi. “Sabah spor yapmadan kendime gelemem. Gelmemeliyim.” Basit bir cevaptı, insanlara bu durumu çok fazla açıklama gereği duymuyordu. Masanın ucundaki sandalyeye oturan kadından cevap beklemeden, “Kahvaltı edersin değil mi?” diyerek sorusunu yönlendirdi. Göz ucuyla baktığında, kadının kafasını aşağı yukarı sallamasıyla onayı almıştı. Dolaptan yiyeceği yemekleri çıkardı, Tati’nin hafif bir kahvaltı istemesi karşılığında ona tahinli çörek vermişti. Kendine koyduğu yemeklerin karşısında ise, kadının gözleri bir anlığına fal taşı gibi açılmıştı. İki tabak Djurat mantısı, bir tabak Budrik, iki tabak Gedhilfe’ye özel Kızılağaç Soslu Biftek. Tati, koca adamın kendisine koyduğu yemeklerin karşısında şaşkınlıkla bakarken, “Bu kadar çok mu yiyorsun gerçekten? Kahvaltıda biftek mi?” Koca adam, bifteği ağzına attığı gibi mantıya gömüldü. Bir tabağın yarısını yedikten sonra söze girdi. “Ben bir ayıyım. Benim gibi bir ayı iyi beslenmeli, güne başladığımız bu öğün olan kahvaltım çok sağlam olmalı. Djurat Mantısı, tam bir enerji bombası. Yanına Budrik’i koyduğunda daha iyi oluyor. Ancak öyle bir şey var ki, işte bunu da her sabah yiyebilirsem Djurat’ın en güçlü insanı ben olabilirim. Kızılağaç Soslu Biftek.” Çatalıyla bifteği dürtmeye başlarken, heyecanla devam etti. “Bunu bir arkadaşımdan alıyorum. Bazen o geliyor, bazen ben gidiyorum. Gedhilfe’ye özgü bir yemek. Ancak kaslarımın ve vücudumun istediği tüm ihtiyaçları bu üçü karşılıyor. Djurat’ın en güçlü insanı ve kudretli bir ayı olabilmem için bunları yemem gerek. Sen birde diğer öğünleri gör.” Kalın sesiyle ortalığı inleten bir kahkaha attı. Ardından yemeğine gömüldü tüm iştahını gözler önüne sererek. Tati, iki tahinli çöreği bitirdiğinde koca ayı tüm yemeği bitirmişti. “Sen harbiden ayısın.” “Teşekkür ederim hayatım ben gerçekten gerçek bir ayıyım.” Aldığı iltifat karşısında bir anda ayağa kalktı. Kollarını sıkmaya başladı, kasları iyice sıkıldıktan ve damarları eşlik etmeye başladığında tüm inancıyla birlikte bağırdı evin içerisinde, “BEN ÇOK DAHA KUDRETLİ BİR AYI OLACAĞIM!”
Yemeğin ardından sıcak, kaslarını iyice dinlendiren tatlı bir duş. Bundan daha rahat olamazdı koca adam. Kırmızı şapkasını taktı, vücudundaki kasları iyice ortaya çıkan dar atletini giydi. Spor ayakkabılarını giydikten sonra dışarı çıktı Tati ile beraber. Gün aydınlanmış, etraftaki insanlar gezinmeye başlamıştı. “Sen ne yapacaksın buradan son-“ Sözü, küçük bir çocuğun sözüyle kesilmişti ayının. “Mabi ağabey! Bu abla kim? Arkadaşın mı? Biz neden tanımıyoruz?” Ardı ardına gelen sorulara karşı güldü, ardından şapkasını çıkartıp Ae’nin kafasına koydu. Ardından dizlerinin üstüne çöktü. Hala boy farkı kapanmamıştı, ancak buna alışmıştı ikisi de. Ae ellerini genç adamın ensesine koydu, ardından dizinin üstüne çıktı. Şimdi yüzleri karşılıklı gelmişti. Küçük kız şapkayı almış olmanın mutluluğuyla bütün dişlerini sergilerken, “Arkadaşım. Evine bırakacağım onu. Bugün birkaç işim olduğu için geç geleceğim, ablana falan yardım et tamam mı? Selamımı söyle birde.” “Tamam ağabey söylerim. Hadi işine git.” Yanağına bir öpücük kondurdu küçük kız ağabeyinin. Daha önce dediği gibi, belki kan bağları yoktu ama ruhları birbirlerine bağlıydı. Gerçek bir kız kardeş ve ağabey gibi. Ae, ayı şapkasını geri almasın diye hızla koşarak kaçarken Mabi arkasından baktı gülümseyerek. Tati’nin ardından çıktı evin bahçesinden. “Kız kardeşin mi?” “Yok. Arkadaşımın kardeşi. Ama eğitiyorum Ag ile Ae’yi. Tanıştığın Ae’ydi. Şapkamı aldı ya, geri vermemek için kaçtı bir anda. Yoksa sohbet etmeyi çok sever.” “Anladım.” Kıkırdadı hafifçe Tati. Yürüdüler beraber meydana kadar. Meydanda bakıştılar, Tati sessizliği bozan kişi oldu. “Tekrar görüşür müyüz?” “Sanmıyorum. Mabi Mabi’nin işleri başından aşkın. Belki, bir ihtimal.” “Her türlü ayısın.” Mabi’nin duyduğu son sözler, tekrar ayı olduğunun hatırlatılmasıydı. Gerçi bu sefer bu bir iltifat değildi. Yine de ayı olduğunun söylenmesi hoşuna gitmişti. İyi veya kötü fark etmez, Mabi kudretli bir ayıydı.
Kendini geliştirmek, daha ileriye götürebilmek kudretli ayı için çok önemliydi. Bu yüzden, geliştirmeye başladığı Mabi Mabi Dövüşü’nü daha ileriye götürmek zorunda hissediyordu kendini. Köyündeki çocukları daha iyi eğitebilmek, Djurat’ta ismi anılan birisi olmak için bir usta aramaya koyulmuştu. Bunun için tercih ettiği yer, Gide Meydanı’ydı. Burada bir sürü restoran, bir sürü mağaza bulunuyor ve insanlar koşuşturma içerisindeydi. Aklına gelen ilk şey, burada istediği birini bulabileceğiydi. Bulamasa bile kendisine ustalık edebilecek birisini tanıyan birisi çıkabilirdi karşısına. Gide Meydanı’nın ortalarına doğru ilerlemeye başladı şapkasını gözlerinin üstüne indirerek. En başından, Himota'dan eğitim almak istiyordu. Orayı gerçek bir dövüş kampı olarak düşünmüştü ancak eğitimsiz gitmek istemiyordu. Kendini iyice geliştirdikten sonra, orada eğitim almayı kafaya koymuştu. Ancak şimdi, ustayı nerden bulabilirdi? Gide Meydanı'nın tam ortasına geçtiğinde, Kudretli Ayı tüm gücüyle kükremeye başladı.
"BENİM ADIM GERIR BIREJ ! BANA DÖVÜŞ KONUSUNDA YARDIM EDECEK BİR USTA ARIYORUM! GERIR BIREJ BİR USTA ARIYOOOR!"
Kükremesi, tüm Gide Meydanı'nı inletirken, etrafına bakınmaya başladı. Ustasının kendisini bulması için...
“Son dört… Son üç… Son iki… Son bir…”
Şınav bittiği anda dizlerini kırdı, elleriyle kendini yukarıya doğru ittirdi. Bacaklarından da güç alarak hızlıca ayağa kalktı. Mutfak masasının sandalyesinde duran havluyla vücudundaki terleri silmeye başladı. Tati’nin gözlerini üzerinde hissettiği anda iç ısıtan o gülümsemesiyle kadının sorusuna cevap verdi. “Sabah spor yapmadan kendime gelemem. Gelmemeliyim.” Basit bir cevaptı, insanlara bu durumu çok fazla açıklama gereği duymuyordu. Masanın ucundaki sandalyeye oturan kadından cevap beklemeden, “Kahvaltı edersin değil mi?” diyerek sorusunu yönlendirdi. Göz ucuyla baktığında, kadının kafasını aşağı yukarı sallamasıyla onayı almıştı. Dolaptan yiyeceği yemekleri çıkardı, Tati’nin hafif bir kahvaltı istemesi karşılığında ona tahinli çörek vermişti. Kendine koyduğu yemeklerin karşısında ise, kadının gözleri bir anlığına fal taşı gibi açılmıştı. İki tabak Djurat mantısı, bir tabak Budrik, iki tabak Gedhilfe’ye özel Kızılağaç Soslu Biftek. Tati, koca adamın kendisine koyduğu yemeklerin karşısında şaşkınlıkla bakarken, “Bu kadar çok mu yiyorsun gerçekten? Kahvaltıda biftek mi?” Koca adam, bifteği ağzına attığı gibi mantıya gömüldü. Bir tabağın yarısını yedikten sonra söze girdi. “Ben bir ayıyım. Benim gibi bir ayı iyi beslenmeli, güne başladığımız bu öğün olan kahvaltım çok sağlam olmalı. Djurat Mantısı, tam bir enerji bombası. Yanına Budrik’i koyduğunda daha iyi oluyor. Ancak öyle bir şey var ki, işte bunu da her sabah yiyebilirsem Djurat’ın en güçlü insanı ben olabilirim. Kızılağaç Soslu Biftek.” Çatalıyla bifteği dürtmeye başlarken, heyecanla devam etti. “Bunu bir arkadaşımdan alıyorum. Bazen o geliyor, bazen ben gidiyorum. Gedhilfe’ye özgü bir yemek. Ancak kaslarımın ve vücudumun istediği tüm ihtiyaçları bu üçü karşılıyor. Djurat’ın en güçlü insanı ve kudretli bir ayı olabilmem için bunları yemem gerek. Sen birde diğer öğünleri gör.” Kalın sesiyle ortalığı inleten bir kahkaha attı. Ardından yemeğine gömüldü tüm iştahını gözler önüne sererek. Tati, iki tahinli çöreği bitirdiğinde koca ayı tüm yemeği bitirmişti. “Sen harbiden ayısın.” “Teşekkür ederim hayatım ben gerçekten gerçek bir ayıyım.” Aldığı iltifat karşısında bir anda ayağa kalktı. Kollarını sıkmaya başladı, kasları iyice sıkıldıktan ve damarları eşlik etmeye başladığında tüm inancıyla birlikte bağırdı evin içerisinde, “BEN ÇOK DAHA KUDRETLİ BİR AYI OLACAĞIM!”
Yemeğin ardından sıcak, kaslarını iyice dinlendiren tatlı bir duş. Bundan daha rahat olamazdı koca adam. Kırmızı şapkasını taktı, vücudundaki kasları iyice ortaya çıkan dar atletini giydi. Spor ayakkabılarını giydikten sonra dışarı çıktı Tati ile beraber. Gün aydınlanmış, etraftaki insanlar gezinmeye başlamıştı. “Sen ne yapacaksın buradan son-“ Sözü, küçük bir çocuğun sözüyle kesilmişti ayının. “Mabi ağabey! Bu abla kim? Arkadaşın mı? Biz neden tanımıyoruz?” Ardı ardına gelen sorulara karşı güldü, ardından şapkasını çıkartıp Ae’nin kafasına koydu. Ardından dizlerinin üstüne çöktü. Hala boy farkı kapanmamıştı, ancak buna alışmıştı ikisi de. Ae ellerini genç adamın ensesine koydu, ardından dizinin üstüne çıktı. Şimdi yüzleri karşılıklı gelmişti. Küçük kız şapkayı almış olmanın mutluluğuyla bütün dişlerini sergilerken, “Arkadaşım. Evine bırakacağım onu. Bugün birkaç işim olduğu için geç geleceğim, ablana falan yardım et tamam mı? Selamımı söyle birde.” “Tamam ağabey söylerim. Hadi işine git.” Yanağına bir öpücük kondurdu küçük kız ağabeyinin. Daha önce dediği gibi, belki kan bağları yoktu ama ruhları birbirlerine bağlıydı. Gerçek bir kız kardeş ve ağabey gibi. Ae, ayı şapkasını geri almasın diye hızla koşarak kaçarken Mabi arkasından baktı gülümseyerek. Tati’nin ardından çıktı evin bahçesinden. “Kız kardeşin mi?” “Yok. Arkadaşımın kardeşi. Ama eğitiyorum Ag ile Ae’yi. Tanıştığın Ae’ydi. Şapkamı aldı ya, geri vermemek için kaçtı bir anda. Yoksa sohbet etmeyi çok sever.” “Anladım.” Kıkırdadı hafifçe Tati. Yürüdüler beraber meydana kadar. Meydanda bakıştılar, Tati sessizliği bozan kişi oldu. “Tekrar görüşür müyüz?” “Sanmıyorum. Mabi Mabi’nin işleri başından aşkın. Belki, bir ihtimal.” “Her türlü ayısın.” Mabi’nin duyduğu son sözler, tekrar ayı olduğunun hatırlatılmasıydı. Gerçi bu sefer bu bir iltifat değildi. Yine de ayı olduğunun söylenmesi hoşuna gitmişti. İyi veya kötü fark etmez, Mabi kudretli bir ayıydı.
Kendini geliştirmek, daha ileriye götürebilmek kudretli ayı için çok önemliydi. Bu yüzden, geliştirmeye başladığı Mabi Mabi Dövüşü’nü daha ileriye götürmek zorunda hissediyordu kendini. Köyündeki çocukları daha iyi eğitebilmek, Djurat’ta ismi anılan birisi olmak için bir usta aramaya koyulmuştu. Bunun için tercih ettiği yer, Gide Meydanı’ydı. Burada bir sürü restoran, bir sürü mağaza bulunuyor ve insanlar koşuşturma içerisindeydi. Aklına gelen ilk şey, burada istediği birini bulabileceğiydi. Bulamasa bile kendisine ustalık edebilecek birisini tanıyan birisi çıkabilirdi karşısına. Gide Meydanı’nın ortalarına doğru ilerlemeye başladı şapkasını gözlerinin üstüne indirerek. En başından, Himota'dan eğitim almak istiyordu. Orayı gerçek bir dövüş kampı olarak düşünmüştü ancak eğitimsiz gitmek istemiyordu. Kendini iyice geliştirdikten sonra, orada eğitim almayı kafaya koymuştu. Ancak şimdi, ustayı nerden bulabilirdi? Gide Meydanı'nın tam ortasına geçtiğinde, Kudretli Ayı tüm gücüyle kükremeye başladı.
"BENİM ADIM GERIR BIREJ ! BANA DÖVÜŞ KONUSUNDA YARDIM EDECEK BİR USTA ARIYORUM! GERIR BIREJ BİR USTA ARIYOOOR!"
Kükremesi, tüm Gide Meydanı'nı inletirken, etrafına bakınmaya başladı. Ustasının kendisini bulması için...