Re: [Ana Kurgu] Köprü

#21

Mabi: Frip'le olan geçmişin, hiç unutamadığın, ama her hatırladığında içini ısıtan anılarla dolu. O ve sen, birbirinizin hayatında dönüm noktaları oldunuz. Birbirinize dokunduğunuz, paylaştığınız her an, sadece birer hatıra değil, aynı zamanda sizi birbirinize bağlayan köprülerin taşlarıydı. Aranızda kurulan bu bağ, bazen bir şakaya, bazen derin bir sessizliğe dönüştü, ama her zaman oradaydı, güçlü ve sağlam bir şekilde. Frip'in o keskin zekası ve sert görünümünün arkasında, senin gördüğün o yumuşak tarafı, sadece seninle paylaştığı o anları hatırlıyorsun. Onunla geçirdiğin her an, sanki zamanın durduğu, dünyanın sadece sizin etrafınızda döndüğü anlar gibi hissettirdi. Frip'in, o soğuk ve mesafeli tavrının ardında yatan derin duygularını her zaman fark ettin. Belki o da bu duygularını her zaman açıkça ifade edemedi, ama onun gözlerinde gördüğün, senin için ne kadar değerli olduğunu, ne kadar önemli olduğunu her zaman bildin. Onunla paylaştığın bu geçmiş, sadece bir dostluk değil, aynı zamanda bir aşkın da temellerini attı. Şimdi, bu geçmişin üzerine inşa edilen geleceği birlikte şekillendirme zamanı.

Frip, dizlerinin üzerinde senin sözlerini dinlerken, bir an için yüzündeki o soğuk ve mesafeli ifadenin kaybolduğunu fark ediyorsun. Gözlerindeki sertlik yerini bir yumuşamaya, bir anlayışa bırakıyor. Senin o içten ve derin sözlerin, onun içindeki duyguları harekete geçiriyor. Sanki yıllardır içinde sakladığı, bastırdığı tüm hisler bir anda yüzeye çıkıyor. Gözleri doluyor, ve o katıksız mutluluğun gözyaşları, yanaklarından süzülmeye başlıyor. Bir an için, Frip'in o monoton ve mesafeli suratı, mutluluktan parlıyor. Gözlerinde beliren bu yeni ifade, onun da bu anın büyüklüğünü, anlamını hissettiğini gösteriyor. Frip, sana bakarken, sanki dünyadaki en değerli varlığına bakar gibi bakıyor. Senin sözlerin, onun kalbindeki tüm engelleri yıkıyor. Artık o soğuk ve mesafeli tavır yok, sadece saf bir mutluluk, derin bir sevgi var. Frip, bir süre sessizce ağlamaya devam ediyor, ama bu gözyaşları, acının değil, mutluluğun ve sevginin gözyaşları. Sonunda, dudaklarından dökülen o tek kelimeyle, tüm dünyanın senin etrafında dönmeyi bırakıp, sadece ikiniz için dönmeye başladığını hissediyorsun. "Evet." diyor Frip, sesi hafifçe titreyerek ama kararlı bir şekilde. "Evet, Mabi... Seninle evlenmek istiyorum." Bu sözlerle birlikte, Frip, tüm soğukluğunu ve mesafesini geride bırakarak, bir anda sana sarılıyor. Tüm gücüyle, tüm duygularıyla sana sarılıyor, sanki seni asla bırakmak istemiyormuş gibi. Onun sıcaklığını, kollarının seni sarmasını hissediyorsun, ve o an, tüm dünyanın sadece bu sarılmadan ibaret olduğunu fark ediyorsun. Frip, başını omzuna yaslayarak ağlamaya devam ediyor, ama bu kez ağlarken bile gülümsüyor. Onun bu anı ne kadar derin hissettiğini, ne kadar mutlu olduğunu hissediyorsun. Frip "Seni seviyorum, Mabi." diye fısıldıyor, sesi hala titrek ama içten. "Bunca zaman sonra, seni bulduğum için, seninle olabildiğim için o kadar mutluyum ki..." Bu sözlerle birlikte, senin de gözlerinde yaşların biriktiğini fark ediyorsun. O an, sadece sen ve Frip var. Gelecek artık sadece bir hayal değil, onunla birlikte gerçeğe dönüşmeye hazır. Bu sarılma, sadece bir başlangıç, ama aynı zamanda tüm geçmişinizin ve geleceğinizin bir sembolü. Sen ve Frip, artık bu yolda birlikte yürüyeceksiniz, ve bu yolda birbirinizi asla yalnız bırakmayacaksınız. Kısa bir anlığına gözlerini Prens, daha doğrusu artık Kral Thrao'ya çeviriyorsun. Mutluluk gözyaşları döküyor, kendini tutamamış.

Livei: Friks, bir an için Mavi’ye dönüyor ve gözlerinde beliren ciddiyetle ona bakıyor. Deinzei Özgürlük Hareketi'nin resmen sona erdiğini bilmek, senin için de, Friks için de karmaşık duygular yaratıyor. Friks'in her zamanki şen şakrak tavrı bu sefer biraz geri planda kalıyor, çünkü bu an, sadece bir zafer değil, aynı zamanda uzun yıllar süren mücadelenin sonu. Mavi, Friks'e doğru bir adım atıyor ve onu sıkıca kucaklıyor. Bu sarılma, yılların yükünü, mücadelelerin izlerini taşıyor. Sen de onların bu anını izlerken, içindeki duygusal yükü hissediyorsun. Bir kardeş gibi birbirlerine yaslanıyorlar, bu uzun ve zorlu yolculuğun sonunda birlikte olduklarını, bu zaferi birlikte kazandıklarını anlıyorlar. Friks, Mavi'yi bırakırken, gözlerinde biraz yaş birikmiş gibi görünüyor. "Artık Deinzei Özgürlük Hareketi'ne gerçekten ihtiyacımız kalmadı." diyor, sesi hafifçe titriyor ama hala güçlü. "Başardık amına koyayım!" diye ekliyor neşeli bir şekilde, ama altında derin bir duygusallık hissediliyor. Mavi de ona katılıyor, "Evet, başardık. Patron ne diyecek acaba..." diyerek sana ve Friks’e dönüyor. Bu sözler, mücadelenin bitişini ve kazandığınız zaferin ağırlığını bir kez daha hissettiriyor.

Dikkatini Pisan'a yöneltiyorsun. Onun yanına giderken, Ten'in diriltilmesiyle ilgili neler döndüğünü merak ediyorsun. Wændz'in pek anlam ifade etmeyen bir şeyler söylediğini duyuyorsun; birisini öldürmesi gerektiğini, bu kararı vermeye hakkı olmadığını dile getiriyor. Daha sonra Deith Ozæf'in ölü bedeninin yanına giderek onu incelemeye başlıyor. Mitga ile konuştuklarını duyduğunda, bu prosedürün çok fazla atom enerjisi harcayacağını anlıyorsun. Endişeyle Mitga'nın yanına gidiyorsun ve soru soruyorsun. Cevap beklemeden Pisan’a dönüyor ve daha fazla tereddüt etmeden konuşmaya başlıyorsun. Başka bir yolu var mıydı, en ufak bir fikrin bile yok ama bu çözümü önermek zorunda hissediyorsun. Pisan, senin sözlerini dinlerken bir süre sessiz kalıyor, ardından yavaşça ayağa kalkıyor. Ten’in cansız bedenine sessizce bakmaya devam ediyor. Gözlerinden akan yaşlar gittikçe daha belirginleşiyor, sanki her damla onun içindeki acıyı dışa vuruyormuş gibi. Sessizlik, hem ağır hem de saygı dolu, ama sonunda Pisan, derin bir nefes alarak konuşmaya başlıyor. "Ben inançlı bir adamım, Livei." diyor, sesi yorgun ama kararlı. "Shugridizm dinine inanıyorum. Artık Dünya’nın varlığı kanıtlandığından, dinimin temelleri sarsıldı, biliyorum. Ama Frum ve Ser’in öğretilerini takip etmeye devam ediyorum. Eğer üstün bir varlık varsa, ölmüş olanı geri getirmemizi istemezdi." Sözleri derin ve felsefi, onun inancının ve acısının bir yansıması gibi. "Ayrıca burada kendi canımı versem bile bu güce sahip olan kızın güvende olacağına garanti yok. Hiçbirinizin hayatını riske atamam." Pisan, gözlerini oğlunun bedeninden ayırmadan devam ediyor. "Ten’in vücudunu mumyalatacağım ve onu bir tapınağın içine koyacağım. Onun anısını yaşatacağım, ama başka bir canı feda ederek değil." Bu sözler, hem bir baba olarak hem de bir lider olarak verdiği bir karar gibi yankılanıyor. Pisan, Ten’in cansız bedenini alıyor ve bir süreliğine onu havaya doğru kaldırıyor. Oğlu ile geçirdiği son anları, bir baba olarak hissettiği her şeyi, bu hareketle özetliyor gibi. Bu, onun için bir veda, ama aynı zamanda bir kabul.

Pisan’ın bu anının ardından, dikkatini yeniden diğer tarafa yöneltiyorsun ve Bok’un yanına gidiyorsun. Onun ellerini tutarak, ona az önce söylediklerini hatırlatıyorsun. Bok, senin duygusal sözlerin karşısında derinden etkileniyor. Gözlerinde bir yumuşama, bir sıcaklık beliriyor. "Evet, hatırlıyorum." diyor, sesi yumuşak ve duygusal. "O anı hiç unutmadım. Seninle gurur duyuyorum, Livei. O zaman da gurur duydum, şimdi de gurur duyuyorum. Seninle bu yolda yürümek, senin yanında olmak... Bu, benim için her zaman bir onur oldu. Seninle birlikte başardık, ve bu başarı, senin kararlılığın ve cesaretin sayesinde gerçekleşti. Seni her zaman sevdim, ve seni sevmeye devam edeceğim." Bok’un bu sözleri, senin için bir rahatlama, bir güvence. Onun bu desteği ve sevgisi, senin için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. O an, sen ve Bok, sadece zaferin değil, aynı zamanda birlikte paylaştığınız bu sevginin de bir kutlamasını yaşıyorsunuz.

Wændz: Mitga, senin sözlerini duyduğunda şaşkınlıkla gözlerini sana dikiyor. Uranyum ve kalsiyum kullanımı konusunda farkındalığın onu açıkça etkiliyor. "Gerçekten mi?" diyor, biraz şaşırmış ama bir o kadar da meraklı bir tonla. Gözlerinde beliren tereddüt, senin gözlemlerinin doğruluğunu anladığını gösteriyor. "Tabii, kontrol etmek iyi olabilir. Max’ın tesisinde bir kontrol yapalım, belki gerçekten bir şeyleri gözden kaçırıyoruzdur." diye ekliyor, seninle bu konuda iş birliği yapmaya hazır olduğunu belirterek. Mitga'nın onayını aldıktan sonra gözlerini Thrao’nun olduğu yere çeviriyorsun. Yeni kralın yanına ilerlerken, onun mutluluk gözyaşlarını silmeye çalıştığını fark ediyorsun. Frip ve Mabi'nin yanında olup biteni gördükten sonra Thrao, gözyaşlarını silerken bile yüzünde bir gülümseme taşıyor. Sen ona yaklaştığında, seni fark edip sıcak bir şekilde gülümsüyor. Thrao'ya düşüncelerini aktarıyorsun. Onun bu isteğini dikkatle dinlediğini, gözlerindeki ciddiyet ve kararlılığın, ona duyduğun güveni artırdığını fark ediyorsun. Bir süre düşünüp ardından başını onaylarcasına sallıyor. "Elbette, Wændz. Sen ve diğerleri için elimden geleni yapacağım. Gedhilfe'de gerekli desteği sağlayacağım, araştırma ve geliştirme çalışmalarında sana yardımcı olacak ne varsa temin edeceğiz. Bu krallığın geleceği için senin gibi yetenekli insanların gücüne ihtiyacımız var." diyor.

Thrao, bu sözleri söyledikten sonra etrafındaki herkese dönüp gözlerini gezdiriyor. Gözlerinde minnettarlık ve gurur dolu bir ifade var. "Hepinize teşekkür ederim." diye ekliyor, sesi hafifçe titreyerek ama kararlılıkla. "Bugün burada olmak, bu mücadeleyi kazandıktan sonra hala bir arada olmak... Bu, sizin sayenizde mümkün oldu. Gedhilfe'nin yeniden inşasında hepinizin emeği büyük. Geleceği birlikte inşa edeceğiz. Bu ülke, sizlerin cesareti ve kararlılığı sayesinde yeniden ayağa kalkacak." Thrao’nun bu sözleri, sadece senin için değil, orada bulunan herkes için büyük bir anlam taşıyor. Onun liderliği altında, Gedhilfe'nin geleceği için yeni bir umut doğmuş gibi hissediyorsun. Thrao’nun sana verdiği söz, onun krallığına duyduğun güveni pekiştiriyor, ve bu yeni dönemde ona ve diğerlerine destek olmaya hazır olduğunu biliyorsun. Bu zaferin sadece bir başlangıç olduğunu, asıl işin şimdi başladığını hatırlıyorsun. Bu yolda, senin de önemli bir rolün olacak.

Thrao, yanında seni, Mabi’yi ve diğer arkadaşlarını topluyor. Gözlerinde kararlılık var, ama bu kararlılığın altında, sorumluluğun ağırlığını da hissediyorsun. O, yeni kral olarak ilk kez size sesleniyor. "Arkadaşlar, şimdi ülkemize geri dönme zamanı. Gedhilfe’yi yeniden inşa edeceğiz ve bu yolda hep birlikte olacağız. Bugün burada çok şey kaybettik, ama aynı zamanda büyük bir zafer de kazandık. Hepinizin bu yolda verdiği emek, Gedhilfe’nin geleceğini şekillendirecek. Haydi, ülkemize geri dönelim ve birlikte yeni bir başlangıç yapalım." Thrao’nun bu sözleriyle birlikte, herkes harekete geçmeye hazırlanıyor. Ancak tam ayrılmak üzereyken, Pisan adımını öne çıkarıyor. Oğlunun cansız bedenini hala kollarında taşıyor ve yüzünde derin bir düşünce ifadesi var. Sesi, bu küçük ama önemli grubun içinde yankılanıyor.

"Hepinizin dikkatini bir an için rica ediyorum." diyor Pisan. "Bugün burada, önemli bir adım attık. Himota’nın tüm saldırılarını durdurdum. Artık savaşmak yok, sadece yeniden inşa zamanı. Thrao, senden de aynı şeyi yapmanı istiyorum. Gedhilfe’deki tüm saldırıları durdur. Halkını koru, onları güvende tut. Artık birbirimize zarar vermenin zamanı değil." Pisan’ın bu sözleri, sadece bir emir değil, aynı zamanda bir rica gibi geliyor. Onun bu kadar acının içinde bile sağduyulu davranışı, herkesin üzerinde derin bir etki bırakıyor. Gözlerini teker teker sizlerin üzerinde gezdiriyor ve devam ediyor, "Dünya’ya karşı birlikte duracağız. Bu mücadeleyi kazanacağız. Hepinizden, birbirinize ve bu yolculuğa inancınızı korumanızı istiyorum. Bir gün, tehlikenin olmadığı bir gerçeklikte yaşayacağımıza inanıyorum. Bu yolda, hepinizin cesaretine ihtiyacımız var. Birlikte, bu zorlukları aşabiliriz." Pisan’ın bu sözleri, grubun içinde yankılanıyor. Herkes onun sözlerindeki kararlılığı ve umudu hissediyor. Thrao, başını onaylayarak Pisan’a bakıyor. "Gedhilfe tarafından gerçekleştirilen tüm saldırıları durduracağım." diyor. "Halkımı koruyacağım ve onları bu yeni dönemde güvence altına alacağım. Bu mücadelede birlikte olacağız." Bu sözlerin ardından, küçük grup sessizce ama kararlı bir şekilde yola çıkmaya hazırlanıyor. Bu yeni döneme adım atarken, aranızda oluşan bağların gücünü hissediyorsunuz. Herkes, gelecekteki mücadeleler için hazır, ama bugün bu köprüden ayrılırken, bu anın anlamını ve önemini derinden hissediyorsunuz. Artık, birlikte hareket edeceğiniz bir yolculuk başlıyor.

Off Topic
Bir sonraki turda konu sonlanacak ve yeni bir konu açılacaktır. Son turunuz yolculuk sırasında gerçekleşecektir.

Re: [Ana Kurgu] Köprü

#22
Frip, benim için bir dönüm noktası. Bir çok şeyi geride bıraktığım, onu geride bıraktığımda da kendimi bıraktığım bir nokta. Onunla geçirdiğim her bir an çok özel, çok muhteşemdi. Şimdi ise, dizlerimin üstüne çökmüş onun cevabını bekliyordum. Frip'in yüzündeki o soğuk ve mesafeli ifadenin gidişi bile beni sevindirmeye yetmişti. Kulaklarımın heyecandan titrediğini hissedebiliyordum. Gözlerindeki sertlik gittiğinde, tekrardan o yıldızları görme imkanı yakaladım. Aşık olduğum yıldızları seçebiliyor olmak, benim için bir zaferi garantiliyordu. Yanaklarına doğru süzülen gözyaşlarını izlemeye başladım. Mutluluktan parlayan suratını izlerken, sanki tüm gösterişiyle parlayan bir mücevheri izliyor gibiydim. Onun gözlerindeki bakıştan, bana verdiği değeri görebiliyordum, üstelik kendimi olduğumdan daha değerli hissediyordum. Uzun süredir kendi değerimin düştüğü konusunda birkaç çelişki yaşasam da, Frip tüm bu duyguları yok etmeme yardımcı oluyordu.

Tüm dünya durdu. Duyduğum tek bir sesle, etrafımdaki herkesin yok olduğunu, sadece Frip'in yanımda kaldığını hissettim. Bana evet dediği anda, benimle evlenmek istediği söylediği o anlarda gözlerimin önünde sadece o vardı. Kollarını vücudumda hissettiğimde, onun beni sardığı gibi sardım onu. Bana göre oldukça küçük kalan bedenini neredeyse içime sokacak kadar sıkıca sardım. Bu anın hiçbir şekilde geçmesini istemiyordum, hatta şuan zamanın durmasını bile diliyordum. Frip'in sarılırken ağlamasını hissettiğimde, bir elimi saçlarına götürdüm. Bundan sonra mutluluk harici hiçbir şekilde ağlamasına izin vermeyecektim. Gözlerimdeki yaşların biriktiğini fark ettiğimde, ben de yüzümü biraz daha içeriye doğru gömdüm. Göz yaşlarımı anlık bir hareketle sildim.

"Seni seviyorum Frip. Bundan sonra her zaman yanındayım. Mabi Mabi olarak, seni hayatımın sonuna kadar koruyacağıma ve seveceğime yemin ediyorum."

Dedikten sonra birkaç dakika daha sarıldım. Bu anın tadını çıkarmak istiyordum ancak bir yandan da çok mutluydum. Frip'i kaptığım gibi ayağa kalktım, etrafta koşturmaya başladım. Sevincimi nasıl dışarıya atacağımı bilmiyordum, Kalsiyum Kas stilimi bacaklarımda kullanıp etrafta tüm hızımla koşturmaya başladım. "SANA YÜZÜK ALMAM LAZIM!" Diye bağırdıktan sonra Frip'i omzumdan yere indirdim. Frip'in suratını avuçlarımın içine alıp tüm ciddiyetimle baktım. "Bu arada bir şey diyeceğim..." Yavaşça kulağına doğru eğildim. Sadece onun duyabileceği bir şekilde söze girdim. "Kraliyet Polisi Üniforması... Çok yakışmış... Onu yırtsam, bu suç sayılır mı? Sayılacaksa, şimdiden kelepçeleyebilirsin." Dedikten sonra göz kırpıp yanağından bir makas aldım. Thrao ve diğerlerinin toplandığını görünce, oraya doğru ilerlemeye başladım Frip ile birlikte.

Thrao'nun teşekkürünün ardından, kısa ama öz bir konuşması oldu. Gedhilfe'nin yeniden inşasından bahsetmeye başlamasıyla birlikte, Deith meselesini üzerinden hızlıca attığını gözlemlemek güzeldi. Bir kolumu Frip'in omzuna atmış dururken, diğer elimle Thomas'ı yanıma çektim. Bir kolumun altına da onu alarak sözlerini dinlemeye devam ettim. Ülkemize geri dönme zamanımızın geldiğini, Gedhilfe'yi yeniden inşa edeceğimizi söylüyordu. Bu yolda hep birlikte olacaktık. Sırada, yeni bir başlangıcın temellerini atmak için Gedhilfe'ye dönmek kalmıştı. Tam ayrılmak üzere hareketlenecektik ki, Pisan'ın öne çıkmasıyla birlikte kollarında duran oğlunun cesedine baktım, sonrasında gözlerimi tekrardan Pisan'a yönlendirdim.

Himota'nın tüm saldırılarını durdurduğunu ve artık savaşmanın olmadığını söylüyordu. Thrao'dan da bir kral olarak aynı şeyi yapmasını ve Gedhilfe'deki tüm savaşları durdurmasını istiyordu. Dünya'ya karşı birlikte duracağımızı söylüyordu. Pisan'ın konuşması bittiğinde, Thrao'da onu onaylamak için sözlerini bir nevi tekrarlamıştı. Böylesine büyük bir zaferin ardından hep birlikte hareket etmeye başlamıştık yolculuk için. Bu yolculuğun bir yerinde Max'ten bahsetmem gerektiğinin farkındaydım, bu yüzden Pisan'ın gitmesini beklemiştim. Pisan'ın oğluyla ilgilenmesi daha doğru bir seçim olur diye düşünüyordum, en azından şuan bizim ekibimizle alakalı bir problemle uğraşmamalıydı. Birkaç dakikanın ardından, Pisan'ın ortalıktan yok oluşunu veya bizden oldukça uzak olduğunu gördükten sonra ekibimi durdurdum.

"Arkadaşlar, bahsetmem gereken iki tane önemli konu var."

Dedikten sonra, işaret parmağımı kaldırdım. "Birincisi, Max ve ekibi ile olan tüm iletişimimizi kestim. Artık onlarla çalışmayacağız, işbirliği yapmayacağız." Kısa bir es verdikten sonra devam ettim. "Max ve ekibi, bizi maşa gibi kullanıyormuş. Onların bildiği hiçbir şey hakkında bilgimiz yok, Max'in planlarında geçen kas güçlerinden ibarettik tüm zaman boyunca. Üstelik, sadece Max değil, ekibi de bizim onun kuklası olduğumuzu biliyordu. Bunu..." Cebimi biraz karıştırdıktan sonra Max'in ofisinde bulduğum USB'yi çıkarıp gösterdim. "Bunu bulduğumda onları konuşturmayı denedik. Max'in çoktan gitmiş olduğunu söyledi, bizim de onların kuklası olduğumuzu. Yani, Max bize ölmediyse eğer ki anladığım kadarıyla kendisi ölü değil, gitmiş olabileceğini, bir şekilde kurtulmuş olabileceğini söyleyecek kadar bile güven duymuyordu. Ama o insanlar biliyordu." USB'yi geri cebime attım. "Hiçbirimiz, hiçbir zaman Max'in kendisiyle bir tutacağı, eşit göreceği insanlar olmadık. Bizi kendi oyununda piyon olarak kullanmaktan başka hiçbir şey yapmadı. Bu yüzden..." Üzerime giydiğim ceketi bir kenara fırlattım. "Max ve ekibiyle olan iletişimi kestim. Yanıma da Max'in bilgilerinin olduğu bu USB'yi aldım. Bundan sonra Max ve ekibiyle iletişim kurmamamız gerektiğini düşünüyorum. En azından, yaptığım hareketlerden dolayı böyle olacak. Özellikle onlardan birinin de ölmesiyle birlikte, yollarımız tamamen ayrılmış olmalı." Dedim. Thomas'a dönüp gülümseyerek göz kırptım.

"Diğer bir konu ise, yeni bir icadım var. Bunu sizlere göstermek istiyorum."

Dedikten sonra pantolonumu çıkardım ve Savaş Donu'mu gösterdim. "Bunun adı, Mabi Savaş Donu!" Sonrasında biraz geriye çekildim. Bir anda havaya zıplayarak önce belimi seksi bir hatun gibi oynatarak güneşin mücevhere denk gelmesini sağladım, sonrasında Hae'nin gözüne doğru tuttum. "Süper Buz Baharatı Saldırısı!" diye bağırarak Hae'nin kamaşan gözlerinden avantaj sağlayıp çenesine dokundum. "Puf!" Sonrasında havada zıpladım hiç durmadan, hızla götümü dönerek götümdeki büyük mücevherden gelen ışığı Bok'un suratına yolladım. "Süper Göt Saldırısı!" Hızla onun da çenesine dokunduktan sonra etrafımda dönerken mücevherlerden seken ışığı Livei'ye yolladım, "Süper Tazmanya Canavarı Saldırısı!" en son yeni kralımıza doğru havada zıplayıp, en güçlü saldırımı gerçekleştirdim. Tam donumun önünde duran mücevherden seken ışığı yollarken, havada uçan bir melek gibi kollarımı açtım. "Süper Sopa Saldırısı!!!" Yeni kralımızın çenesi yerine göğsüne dokundum hapse attırmasın diye. Sonrasında baş parmağımı havaya kaldırarak gururlu bir bakış attım herkese.

"Nasılım?"
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Köprü

#23
Friks ve Mavi sarılarak zaferlerini kutlamışlardı. Pisan da zor kararı vererek bir başkasının canını almaktansa Ten'in kendini feda edişini onurlandırmaya karar vermişti. Shugridizm'in öğretilerine hala inandığını dile getirmişti bu kararı verirken. Livei derin bir iç çekmişti. Bu konuyu daha fazla düşünmek istemiyordu. Shugridizm sadece onları manipüle etmek için Dünyalılar tarafından uydurulmuş bir safsataydı. İçinde geçen isimler ise masum deney malzemesi Ingeniumlular... Yine de bu, onun öğretilerini daha az kıymetli yapmıyordu. Livei ona bu konuda hak veriyordu.

Bok ona onunla hala gurur duyduğunu söylediğinde gülümsedi. Bunu zaten biliyordu. Livei kendine olan inancını zaman zaman kaybetmiş olsa da Bok ona olan inancını asla kaybetmemişti. Ona cevap olarak elini sıktı nazikçe. O esnada Frip gözyaşları içerisinde Mabi'nin evlenme teklifini kabul etmişti. Livei bu kararı sevinçle alkışladı ve hemen çiftin yakınına koştu. Frip'in soğuk tavırlarının geçici olduğunu biliyordu. Tam da tahmin ettiği gibi çıkmıştı. Onlar bu güzel anı kutlarlarken Thrao'ya dönüp omzuna hafifçe vurdu. "Kayınbirader sayılırsınız artık." Thrao'nun gözünden mutluluk gözyaşları dökülüyordu. Gedhilfe'nin yeni kralını bu şekilde görmek gurur verici bir sahneydi. Nihayet artık aklı selim bir kralları vardı.

Thrao herkese yönelerek yeni bir çağın başladığının duyurusunu yapmıştı. Gedhilfe'yi birlikte inşa edeceklerini bir kez daha dile getirmişti. Artık ülkelerine dönmeleri gerektiğini, çalışmaya başlamaları gerektiğini söylemişti. Sonrasında Pisan söze girerek Himota'nın resmen ateşkes ilan ettiğini, Gedhilfe ve Himota arasındaki sıcak çatışmanın sona erdiğini duyurmuştu. Livei derin bir oh çekti. Kıtasal savaşı başlamadan durdurmayı başaramamış olsalar bile en azından kaybı minimuma indirmeyi başarmışlardı. Artık gözünü her açtığında bir kaosa uyanmayacaktı. Dünya'ya karşı birlikte duracaklarını, birlikte kazanacaklarını vurgulayarak herkesin yüreğine cesaret serpiştirmişti. Pisan gerçekten de tam bir liderdi. Nerede ne söylemesi gerektiğini iyi biliyordu. Thrao da cevap olarak Gedhilfe'nin saldırılarını durduracağı sözünü vermişti. Böylece yola çıkmaya hazırlanmaya başlamışlardı.

O esnada Mabi söze girerek bahsetmesi gereken iki önemli şey olduğunu söylemişti. Max ve takımı ile birlikteliklerinin sona erdiğini duyurmuştu. Livei buna pek şaşırmamıştı. Plana rağmen Mabilerin geldiğini gördüğünde tahmin etmişti karargahta bir şeylerin ters gittiğini. Maxlerin onları kukla olarak gördüğünü, Max'in yaşıyor olabilme ihtimalini ve bu ihtimali diğerleri bilmesine rağmen onlara söylememiş olmasına içerlendiğini dile getirmişti. Anlaşılabilir bir durumdu. Max onları çok uzun zamandır planlarından uzak tutuyor, etliye sütlüye karıştırmıyordu. Üstelik bu mücadele kendi gezegenleri ile ilgiliyken... "Biz bize yeteriz. Savaşı da durdurduk. Gedhilfe ve Himota bizim tarafımızda." dedi kısaca üzerine çok yorum yapmadan. Artık onlara ihtiyaçları yoktu. Ayrıca Mabi onlardan bir de bir cihaz almıştı. "Bok'un Dünya'dan kaçırdığı bilgisayara takarız bunu. İçindekilere bakarız." diye fikrini ortaya attı. Mabi, ikinci olarak da yeni bir icadını göstermek istediğini söylemişti. Sonra aniden pantolonunu çıkararak Livei'yi şoke etmişti. Livei ağzı açık bir şekilde ne oluyor diye izlerken Mabi'nin pantolonunun altından ışıl ışıl, ihtişamlı bir don çıkmıştı. Savaş donu. Sonrasında da sırayla Hae, Bok ve kendisini üzerindeki mücevherlerin ışıltısı ile kör edip çenelerine dokunmuştu. Livei bir yandan kahkahalar atarken bir yandan da gözlerinin önündeki sahneye anlam vermeye çalışıyordu. Mabi son olarak da Thrao'nun göğsüne dokunmuş ve bitiriş pozunu vermişti. "Ne alem adamsın Mabi ya." dedi Livei kahkahalarının arasından zorlukla. "Mükemmel bir icatmış bu. Ben de istiyorum. Kime yaptırdın?" Livei bunu savaş anında düşmanlarını kör etmek için kullanmazdı gerçi. Bir başkasını kör etmek için kullanırdı. Ahem...
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Köprü

#24
Mitga merak ve şaşkınlık karışımıyla karşılık vermişti. Bir şeyleri gözden kaçırıyoruz dediğinde ise daha önceden de bazı testler yapılıp yapılmadığını sorgulamıştım. Klon olarak bizden farklı bir yapısı olsaydı klon denmezdi herhalde. Belki de yalnızca tam oturmamış bir şeyler vardı kim bilir, kontrol etmeli ve varsa sorun çözülmeliydi. Hakkında böyle önemli bir şeyi bilip de hiçbir şey yapmayacak olursam kötü birisi olurdum zaten.

Mitga'nın onayını aldıktan sonra Kral Thrao'ya yönelmiştim. Adamın bir yandan babası bir yandan dostu ölmüş, diğer taraftan bir savaş kazanmış ve bir evlilik teklifine şahit olmuştu. Hangi duyguları bir arada yaşadığını hissetmeye çalışmak dehşet vericiydi benim tarafımdan. Düşüncelerimi ilettikten sonra başını onaylarcasına sallamış ve elinden geleni yapacağını söylemişti. Bu sözü almak benim için umut verici olmuş, belki de artık birileri tarafından bilinmezce kullanılmadan kendi yolumu çizme garantisini elde etmiştim ilk kez. İçime dolan umutla kendimi çok daha canlı hissetmeye başlamıştım.

Sözünün ardından Thrao herkese hitap etmiş ve rotamızı çizmişti. Sözlerini dinlerken böylesine güçlü bir ekiple aynı yolda yürüyecek olacağım için mutluydum. Bir sorunum olduğunda veya bir şey yapmak istediğimde danışabileceğim birileri vardı artık. O yüzden mutluydum. Yarınların daha aydınlık olabilmesi için umudumu da koruyacaktım.

Thrao'nun ardındna Pisan, oğlunun cansız bedeni kollarında, düşünceli bir ifadesi vardı. Savaşın sona erdiğinin haberini vermiş, aynısını Gedhilfe tarafından beklemişti. Dünya'ya karşı bir arada olacağımızı söylemişti. Birliktelik dolu sözlerine karşı Ten konusunda mahcup hissetmemle sesimi çıkaramıyordum. Gerçekten de burada başımı hangi yöne çevirsem farklı bir duygu seline kapılmak işten bile değildi.

Yolculuk vakti gelmişti sanırım. Ama Mabi'nin sözleriyle ona bakmıştım. Max ile olan tüm iletişimi kesmesiyle donup kalmıştım. Max ve ekibinin bizi kullandığını söylemiş ve yalnızca Max'ın fiziksel olarak yapamadığı şeyleri yaptığımızı söylemişti. Ardından bir tür küçük cihaz göstermiş ve bunu oradakilere sorguladığında Max'ın çoktan gitmiş olduğunu ve Max'ın ölmediğini söylemişti. Bunu da oradaki insanlar biliyormuş. Bir kere daha aldatılmıştım yani şaşırtıcı olmayan şekilde. Zaten amacım başından beri oradakileri kullanmak ve kendi yeteneklerimi geliştirebilmekten ibaretti ama bu kadar kısa sürede ihanete uğradığımın açığa çıkması ağızda o her zamanki berbat tadı bırakıyordu. Max ve ekibiyle iletişim kurmamamız gerektiği konusunda haklıydı. Derin bıkkın bir nefes çekebilmiştim sadece. Gözlerim Gam'ı arıyordu. Onu buralara kadar ben sürüklemiştim çünkü. Livei ise dünyadan kaçırılan bilgisayar üzerinden bunu takabileceğini söylemişti.

Gam ile ilgilenmek istesem de Mabi'nin sözleri bitmemiş ve göstermek istediği şey ne diye bakarken pantolonunu indirmesiyle bir an yüzüm kızarmış fakat sonrasındaki hareketlerine karşı olayın yaşananların akışına olan tezatlığına karşı kahkaha atmaya başlamıştım. Mitga'ya bulunduğum yerden "Bu numarayı yapacağını biliyordun değil mi?" demiştim gülerek. Dahasında Mabi'ye "Sana kaybettiğin gözünün daha iyisini yapmalıyım Mabi Mabi" demiştim.

Birlikte geri dönerken Gam'ı arayacaktım. Yanına gidip "Ben ihanetlere ve yalanlara alışıktım. Max'ın yaptıklarına karşı kendini kötü hissetmiyorsundur umarım. Biz aramızda eğlenip şarkılarımızı söylediğimiz sürece diğer insanların ne yaptığının bir önemi yok, biz yolumuzda olalım yeter, değil mi?" diyordum.
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Köprü

#25
Mabi: Frip'in gözlerinin derinliklerine dalıyorsun, çevrende zaman adeta durmuş gibi. Onun her zamanki sert ve mesafeli ifadesi yavaş yavaş çözülürken, sanki yıllardır içinde sakladığı duygular bir anda açığa çıkıyor. Gözlerindeki o derin bakış, uzun zamandır beklediği anın nihayet geldiğini anlatıyor sana. Yanaklarından süzülen gözyaşlarını izlerken, Frip'in sessizliği bile binlerce kelimeden daha güçlü konuşuyor. Bu anı yaşamak, tüm geçmişinizi, pişmanlıklarınızı ve geleceğe dair umutlarınızı bir araya getiriyor sanki. Onu kollarına aldığında hissettiğin sıcaklık, içindeki tüm endişeleri bir anda silip atıyor. Frip'i nazikçe yere bıraktığında, aranızdaki bu özel bağın daha da güçlendiğini hissediyorsun. Gözlerinde beliren o tanıdık parıltı, bu sefer bambaşka bir anlam taşıyor; sadece bir dostluk ya da eski bir anı değil, çok daha derin ve anlamlı bir şeyler var. Ona doğru eğilip kulağına bir şeyler fısıldadığında, gözlerindeki o muzip kıvılcımı yakalıyorsun. Bu küçük oyunun, Frip'in o sert kabuğunu çatlatmayı başardığını görüyorsun. Dudaklarında beliren hafif tebessüm, senin bu ani ve esprili yaklaşımından ne kadar keyif aldığını ele veriyor. Thrao'nun yanına vardığınızda, kralın gözlerinde derin bir gurur ışıltısı görüyorsun. Yüzündeki gülümseme, hem bir dostun hem de bir liderin duygularını yansıtıyor. Frip'e dönüp hafifçe başıyla onay verirken, senin başarının onun için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyorsun. Thrao'nun bakışları, bu anın büyüklüğünü takdir ederken, bir hükümdardan ziyade bir arkadaş olarak size destek olmanın mutluluğunu yansıtıyor. Kendi heyecanını kontrol edemeyip etrafında dönmeye başlıyorsun. Bu ciddi ve ağır havayı biraz olsun hafifletmek istercesine, aklına dahiyane bir fikir geliyor.

Törensel bir edayla pantolonunu indirip, altındaki renkli ve desenli savaş donunu gözler önüne seriyorsun. Ortalık bir an için buz kesiyor, ardından müthiş bir kahkaha tufanı kopuyor. Livei, gözlerinde inanamaz bir ifadeyle sana bakarken, kahkahalar arasında nefes almaya çalışıyor. Thrao ise senin bu beklenmedik hareketine önce şok olmuş gibi bakıyor, sonra gülümsemesini saklamaya çalışsa da sonunda dayanamayıp kahkahalara boğuluyor. Gözlerinden yaşlar gelirken "Yeni krala ilk resmi hediye bu galiba." diyor. Bu şaşaalı gösterinin tüm o ağır atmosferi nasıl bir anda dağıttığını fark ediyorsun. Mitga ise senin bu yaratıcı ve absürt performansını izlerken kendini tutamayıp "İşte bu! Kudretli Ayı sahnede!" diye tezahürat yapıyor. Bu gösteriyle birlikte tüm resmiyet havası tamamen dağılıyor, herkes gülmekten yerlere yatıyor. Hatta Thrao bile kraliyet ciddiyetini bir kenara bırakıp, gözlerinden yaşlar gelene kadar kahkaha atıyor. Thrao, kahkahalar arasında "Sanırım yeni bir kraliyet geleneği başlattık. Bundan sonra tüm önemli törenlerde özel savaş donları şart!" diye ekliyor. Mitga ise hala coşkuyla tezahürat yapıyor. "Yaşasın Donlu Kral! Uzun yaşasın Kudretli Ayı!" Bu çılgın gösterin devam ederken, bir yandan da Frip'in tepkisini gözlemliyorsun. Onun genellikle ciddi yüzünde şimdi kocaman bir gülümseme var. Gözlerinde hem şaşkınlık hem de derin bir sevgi ifadesi görüyorsun. Nihayet gösterin sona erdiğinde, nefes nefese kalmış bir halde Frip'in yanına gidiyorsun. Omzuna kolunu atarken, onunla paylaştığın bu özel anın tadını çıkarıyorsun. Gözlerindeki o sıcak bakış, bu çılgın gösterinin aslında ne kadar anlamlı ve değerli olduğunu anlatıyor sana. Gelecekte birlikte yaşayacağınız maceraları hayal ederken, bu anın verdiği neşe ve mutluluğu iliklerine kadar hissediyorsun. Bu beklenmedik gösteri, sadece etrafındakileri güldürmekle kalmadı, aynı zamanda aranızdaki bağları daha da güçlendirdi. Pantolonunu geri giyerken, Thrao sana yaklaşıyor ve elini omzuna koyuyor. "Mabi." diyor, gözlerinde hala gülümsemenin izleri var. "Sanırım bu krallık seninle çok daha renkli ve eğlenceli olacak. Ama lütfen, resmi törenlerde pantolonunu üzerinde tutmaya çalış, olur mu?" Bu sözler üzerine yeniden bir kahkaha dalgası yükseliyor. Sen de gülerek başını sallıyorsun, ama içten içe bir sonraki gösterini planlamaya başlıyorsun bile. Çünkü biliyorsun ki, bazen en ciddi anlarda bile biraz kahkaha ve çılgınlık, hayatı çok daha yaşanır kılıyor.

Livei: Etrafında neşeli kahkahalar yankılanırken, Hae'nin sessizce yanına sokulduğunu fark ediyorsun. Gözlerindeki endişe bulutları, seni bir an için Mabi'nin şovunun yarattığı eğlenceli atmosferden uzaklaştırıyor. "Mabi'nin İkinci Kıta'ya gitmeme kararı... Sence erken değil mi? Bu kadar hazır mıyız tek başımıza kalmaya?" Bu sözler, zihninin derinliklerinde saklı kalmış kendi şüphelerini su yüzüne çıkarıyor. Mabi'nin kararlarına olan güvenin sarsılmaz olsa da, Hae'nin sorusu aklında bir çentik bırakıyor. Geleceğe dair belirsizlikler, bir an için içini kaplıyor. Tam o anda, Bok'un sesi dikkatini çekiyor. "Yalnız o USB var ya." diyor. "Başına bela olur. İncelemek lazım onu. Max'in oyunlarını açığa çıkarmak kritik olabilir. Livei, bu konuda sana yardımcı olmak isterim. Belki birlikte önemli bir şeyler keşfedebiliriz." Bok'un bu teklifi, onun sadece bir sevgili değil, aynı zamanda güvenilir bir müttefik olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Düşüncelerinden sıyrılırken, Bok'un sana doğru yaklaştığını hissediyorsun. Nazikçe belini saran eli, içindeki karmaşayı bir anda yatıştırıyor. Gözlerindeki sıcaklık, kalbini ısıtıyor. "Ama önce..." diyor yumuşak bir sesle. "Özel bir kutlama yapmalıyız, ne dersin?" Bu samimi yaklaşım, içinde bir huzur dalgası yaratıyor, sanki tüm endişelerin bir anda uçup gidiyor. Ancak bu mutlu anın ortasında, gözlerin Friks'e takılıyor. Onun acı dolu gülümsemesi, içinde bir sızı yaratıyor. Friks'in gözlerindeki hüzün, geçmişinizin ağırlığını taşıyor. Bir zamanlar onunla paylaştığın anılar, şimdi Bok'la yaşadıklarınla tezat oluşturuyor. Friks'in morali bozuk görünüyor, ama yine de size gülümsemeye çalışıyor. Bu durum, içinde hafif bir suçluluk duygusu uyandırsa da, Bok'un varlığı bu hissi bastırıyor. Bu karmaşık duygular arasında, anın önemini daha derinden hissediyorsun. Bir yanda Bok'un sana sunduğu sevgi ve destek, diğer yanda Friks'le olan geçmişinin izleri... Bu duygusal gel-git, yaşadığın anı daha da yoğun kılıyor. Bok'un yanında olmak, seni geleceğe umutla bakmaya teşvik ederken, Friks'in durumu geçmişin önemini hatırlatıyor.

Gözlerini kapayıp derin bir nefes alırken, bu anın hem bir veda hem de yeni bir başlangıç olduğunu hissediyorsun. Friks'in acısını anlıyor, ancak kendi yolculuğuna devam etme gerekliliğini de kabul ediyorsun. Bok'a döndüğünde, onun gözlerindeki sevgi ve anlayış içindeki fırtınayı yatıştırıyor. Bok'un elini tuttuğunda, parmaklarınızın kenetlenmesiyle birlikte geleceğe dair umutların canlanıyor. Friks'e son bir bakış attığında, onun gözlerindeki kabullenme, geçmişinize saygı ve geleceğe olan inancını pekiştiriyor. Etrafında yükselen kutlama sesleri, içindeki kararlılığı besliyor. Önündeki belirsiz yol artık o kadar da ürkütücü görünmüyor; Bok ve arkadaşlarınla birlikte her zorluğun üstesinden gelebileceğine inanıyorsun. Mabi'nin İkinci Kıta planı, USB'deki gizemler ve değişen ilişkiler, seni bekleyen maceranın heyecan verici parçaları haline geliyor. Bok'a ışıltılı bir gülümsemeyle bakarak, kutlamanın coşkusuna yeniden dalıyorsun. İçindeki karmaşık duygular artık seni güçlendiren bir kaynağa dönüşüyor. Önünde uzanan yolculuk, her zamankinden daha çekici ve umut dolu görünüyor.

Wændz: Gam, senin sözlerini duyduğunda yüzünde derin bir düşünce ifadesi beliriyor. Gözlerini hafifçe kısarak, sanki zihninde her kelimeyi tartıyormuş gibi bir süre sessiz kalıyor. Bu kısa sessizlik, onun senin duygularını ve düşüncelerini özenle değerlendirdiğini hissettiriyor. Sonra, sana doğru birkaç adım atarken, gözlerinde hem anlayış hem de ciddiyet barındıran bir bakışla konuşmaya başlıyor. "Wændz. Max'in ne yaptığını tam olarak bilmediğimiz bir durumda, onu hemen suçlamak belki de aceleci bir karar olur. Düşünsene, belki de o şu an bizim hiç bilmediğimiz zorluklarla karşı karşıya. Belki de her şey göründüğü gibi değil." Gam kısa bir ara verip derin bir nefes alıyor, sonra devam ediyor. "Biliyorum, içinde bulunduğumuz durum son derece karmaşık ve stresli. Ama aceleyle karar vermek yerine, belki de biraz daha sabretmeliyiz. Max'in niyetlerini tam olarak anlamadan onu yargılamak... Bu, bizim de yanılmamıza, belki de geri dönüşü olmayan hatalar yapmamıza neden olabilir." Gam'in sözleri devam ederken, ses tonu daha da yumuşuyor. "Düşün bir kere, Max ile geçmişte yaşadığımız tüm o anları. Onun karakterini, dürüstlüğünü... Evet, şu an her şey karanlık görünüyor olabilir, ama belki de bu karanlığın ardında, henüz göremediğimiz bir ışık vardır. Belki de Max, bizim iyiliğimiz için, bize söyleyemediği bir mücadelenin içindedir."

Bu sözler, içindeki karmaşık duyguları adeta bir fırtına gibi hareketlendiriyor. Max'e olan güvenin sarsılmış olsa da, Gam'in bu dengeli ve düşünceli yaklaşımı, zihninde yeni pencereler açıyor. Onun sakin ve mantıklı tavrı, senin de durumu daha geniş bir perspektiften görme ihtiyacını uyandırıyor. Gam'in yanında hissettiğin güven, zihnindeki karmaşayı bir nebze olsun düzenliyor. Onun bu düşünceli tavrı, Max'e karşı hissettiğin öfkenin yerini yavaş yavaş daha rasyonel bir değerlendirmeye bırakıyor.
Bu derin sohbet, zihninde yeni sorular ve olasılıklar doğuruyor. Gam'in varlığı, bu karmaşık durumda sana bir denge noktası sunuyor. Artık olayları daha sakin ve çok yönlü değerlendirme fikri, zihninde kök salmaya başlıyor. Gam'in son sözleri kulağında çınlarken, içinde bir rahatlama hissediyorsun. Belki de gerçekten de acele etmemek, durumu daha geniş bir açıdan ele almak gerekiyordur. Bu düşünceler, seni hem rahatlatıyor hem de yeni bir bakış açısı kazandırıyor.

M̴a̴x̷:̵


► Show Spoiler


İki adam, karanlığın doruğunda, duvarları soğuk laboratuvarın dibinde bakışıyorlar. Şapkalı olan konuşmaya başlıyor. "En iyi bilim insanımızı tekrardan yanımızda görmek çok güzel. Keşke bu kadar ısrar etmek zorunda kalmasaydık." Diğer adam, Max, cevap veriyor. "Ne istiyorsanız yardım edeceğim. Abby nerede? Derhal görmek istiyorum." Şapkalı, gülümsüyor ve "Abby de, Chrissy de güvende kardeşim, merak etme. Sözümüzü tutacağız. Sen de tuttuğun sürece." Max, Şapkalı'ya doğru birkaç adım atıyor ve dibine kadar giriyor. "Bir adamı ailesiyle tehdit edecek kadar düştüğün için şaşırmak isterdim ama ailesini kendi elleriyle öldürmüş bir adamdan da bu beklenirdi zaten." Şapkalı kahkaha atıyor ve "Cesur adamsın Max harbiden. Sen ve sikko arkadaşların cidden bu kadar planlı programlı bir şeyi yok edebileceğini düşündü, ben ona şaşırıyorum hala. Sanarsın adamlar Avengers amına koyayım. Alt tarafı bir grup simülasyon." diyor. Max ise öfkeyle "Benim doğup büyüdüğüm dünyada simülasyon böyle bir şey değil!" diyor. Şapkalı, Max'in omzuna dokunuyor ve ağzını açıyor. Kelime ağzından çıkmadan Max Şapkalı'nın elini itiyor. Şapkalı yine de konuşmaya devam ediyor. "Benim yarattığım dünyada simülasyon tam olarak bu. Yıllarca Observer olmana rağmen alışamadıysan, biraz da arka sahnelerde çalış da iyice içine gir." Şapkalı, Max'e daha da yaklaşıyor. "Bak, yakında her şey bitecek. Zaten başarmanıza imkan yoktu. Unut gitsin. Burada ailen güvende, sen de güvendesin. Sadece büyük amacı destekleyecek şekilde hareket etmeni istiyoruz senden. Gerisini bize bırak. Yaşayacaksın Max. Yaşayacaklar." Max, ciddi bir ifadeyle Şapkalı'nın gözlerine bakıyor. Şapkalı son kez gülümsüyor, başıyla selamını veriyor ve arkasına dönüp yürümeye başlıyor. Max, yalnız kalana kadar bekliyor ve son bir cümle kuruyor.

"Yaşayacağım. Yaşayacaklar. Peki ya sen?"
Off Topic
Konu sonlanmıştır.

Ödüller
Livei Nyawodz
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)

Mabi Chüimimuta
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)

Wændz Neidthad
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)
Locked

Return to “New Marigold”

cron