Page 1 of 2

Samanlık Seyran Olunca

Posted: Thu Oct 01, 2020 4:11 am
by Livei Nyawodz
Öncesi burada.


Bok'un kendisi hakkında Meinsu ile konuşmuş olması genç kızın hoşuna gitmişti. Bu yüzden olsa gerek, genç adam kendisinden özür dilediğinde neyi kast ettiğini anlamadı. Müziğin sesi o kadar kuvvetliydi ki ne dediklerini tam olarak anlaması için dudak okuması gerekiyordu ve bu durum bir miktar sinirlerine dokunmaya başlamıştı. Bok hastanelik olduğunu söylediğinde gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi açılmıştı. Doğru mu duymuştu? Birbirlerinden uzak kaldıkları süreçte genç adamın başına neler gelmişti? Her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenmek istiyordu ancak biliyordu ki Bok bunları ona anlatmazdı. Birbirlerini çok kısa bir zaman görmüş olmalarına rağmen Bok'u yıllardır tanıyormuş gibi hissetmesi de ilahi güçlerin işiydi herhalde. Ya da belki de ruh eşini, kalbinin diğer yarısını bulmuştu. Okuduğu bir kitapta birbirlerine gerçekten aşık olan insanların yan yana geldikleri zaman kalplerinin de aynı ritimde attığını öğrenmişti. Acaba şu anda Bok'un kalbi de Livei ile birlikte mi atıyordu?

Tam Livei'nin tahmin ettiği gibi Bok çekingen cümlelerle açıklama yapmıştı. Meinsu ile kendisini daha fazla endişelendirmek istemiyordu belli ki. Polis memuru bir arkadaşının onu bayıltana kadar dövdüğünü söylemişti. Görevde takım arkadaşı ile kavga mı etmişti? Bok kavgacı bir insan değildi ki! Birileri ona sataşmış olmalıydı. Livei neler olduğunu gerçekten çok merak ediyordu. Endişeyle genç adamın elini tuttu. Yüzündeki yara izleri onu daha karizmatik göstermişti. Bunun Djurat'ta normal bir şey olduğunu bilmek Livei'nin yüreğini sızlattı. Polis memurları olarak her gün yüzlerce dramla karşı karşıya kalıyorlardı ve psikolojik açıdan yıpranıyorlardı. İşler kendisi için Gedhilfe'de ne kadar zorsa Bok için de o derece zordu. Bok belli ki tüm acılara karşın ülkesine hizmet veren dürüst ve iyi bir polisti. Acaba genç kızın neler yaptığını bilse ona nasıl davranırdı? Onu hala böyle sevmeye devam eder miydi? Livei, hükümetinin aksine kendisinin vatan haini olduğunu düşünmüyordu. Adalet için savaşıyordu o, haksızlığa karşı durmak için mücadele veriyordu. Bok da onu böyle mi görürdü? Gazetede "terörist" olarak ömür boyu hapse mahkum edilen iki kişiyi kurtarmaya gideceğini bilse onu durdurmaya çalışır mıydı? Ona "teröristsin sen" der miydi? Demezdi elbet. Bunların hiçbirini yapmazdı. Biliyordu. Hissediyordu.

Bok elini her iki kızın da omzuna atmış ve onları konsere döndürmüştü. Molchud Serthad sahnede büyük bir gazla şarkılarını söylemeye devam ediyordu. Livei'ye tanıdık gelen ancak sözlerini ezbere bilmediği bir başka şarkıya geçmişti. Genç kızın aklı öylesine dolmuştu ki en sevdiği sanatçının müziği bile ona rahatsızlık veren bir gürültü gibi geliyordu kulaklarına. Bok'un sıcak kolları omzunu sıkıca kavramıştı. Yataktayken okşadığı kolları. Kemikli, kaslı... Yandan dökülen ve genç kızın yüzünü yalayan siyah saçları... Onu arzulayan gözleri... Hava çok mu sıcak olmaya başlamıştı? Livei bütün bedeninin alev alev yandığına emindi. İçki etkisini yeni mi gösteriyordu acaba? Meinsu müziğin ritmiyle sallandıkça Bok'un omuzlarını saran kolunun sarsılmasının verdiği hissiyat vücudunun yangınına körükle gidiyordu. Fazlasıyla durgunlaşmış olmalıydı ki Bok'un kendisine endişeyle bakan yüzünü fark etti. Gözlerindeki o keskin ifade... Yumuşak dudakları...

Buna daha fazla dayanamayacaktı. Onunla yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Geçen her dakika, birlikte olabilecekleri süreyi de beraberinde götürüyordu. En yakın arkadaşına bunu yapacağı için çok pişmanlık duyacak olsa da Meinsu'yu ekmesi gerekliydi. Elini Bok'un sırtında yetişebildiği en yüksek noktaya yerleştirip yavaşça gömleğinin üzerinde aşağı doğru kaydırdı. Tüm kadınsal içgüdüleri, arzuları, beklentileri, şehveti şu anda bu genç adamı ayartmak ve ona ne istediği konusunda mesaj vermek için harekete geçmişti. "Benim lavaboya gitmem gerek." dedikten sonra gözleriyle Bok'a kendisini takip etmesini işaret etti. Genç adam bu sefer ona güvenmeliydi. Geçen seferki gibi olmayacaktı. Bu sefer hiçbir şeyi yarı yolda bırakmaya niyeti yoktu. Ardından yavaş adımlarla tuvalete değil, düğünden uzağa, en kuytu ve gürültüsüz yere doğru ilerlerken Bok'un da hızlıca bir bahane bulup onu takip etmesini umdu.

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Thu Oct 08, 2020 7:53 pm
by Bok Jemipech
Molchut Serthad'ın şarkılarını çok iyi bildiğimi söyleyemeyeceğim. En çok bilinen şarkısını ezberebiliyorum. Diğer şarkılarında ortama ayak uyduruyorum. Livei'nin ne kadar sevdiğini biliyorum ama. Livei'nin sevdiği her şeyi sevebilecekmiş gibi hissediyorum. Hatta... Kendimi bile. O kadar mutluyum ki. Sevdiğim kızın sevebileceği bir adam olmak çok garip bir duyguymuş. İçten içe gıdıklarıyor gibi hissediyordum. İçimdeki o kötü konuşan sesi bastırmıştım sanki. Yine de duyuyordum dediklerini. Yine kendimi kaptıracağımı söylüyordu. Sonra aylarca görmeyecektim onu ve acı çekecektim. Bu kötücül düşünceler benim lanetim olmalıydı. Değer diyordum kendime. Livei için değer. Şu zamana kadar boş boş acı çekmiştim değil mi? Bundan sonra bir hedefimin olması beni memnun bile ediyordu.

Şarkı devam edince kolumu Meinsu'nun omzundan çekmem gerekti. Çok eğleniyor gibiydi ve bu beni de eğlendiriyordu. Tek bir sorun vardı. O da Livei'nin pek eğleniyor gibi gözükmemesiydi. Dikkatli bir şekilde baktım ona. Beni fark edince de gözlerimi kıstım hafiften. Çok gürültü vardı ve konuşarak anlaşamayacağımı düşünüyordum. Livei'nin de anlayacağını düşünmüştüm hareketlerimden. Yine üstüme kusmazdı herhalde değil mi? Neyi vardı acaba? Dediklerinden pişman mı olmuştu ki? Belki de yüzümdeki yaralar yüzünden morali bozulmuştu. Bir sorun olmadığını söylemiştim ama. Geçecekti zaten. Kafasına takmasına gerek yoktu. Ne düşündüğünü çözmeye çalışırken Livei hareketlendi. Elini sırtıma koydu. Sonra da belime doğru öyle bir indirdi ki... İçim ürperdi. O meraklı tavrım şaşkın bir ifadeye bıraktı yerini. Vücudum tek bir hareketle uyarılmıştı. Aklıma Djurat'ta Livei'nin evime geldiği gün geldi. Oradaki dokunuşlarını hatırladım. Heyecan vericiydi. Kız bana bir kafa hareketi ile onu takip etmemi istediğini belli etti. Lavaboya gitmesi gerektiğini söyledi. Yanımızı terk ederken gözlerimle takip ettim onu. Lavaboya gitmiyordu. Başka bir tarafa ilerliyordu. Yutkundum.

Doğaçlama yalanlarda o kadar kötüyüm ki. Biraz endişeyle döndüm Meinsu'ya. Normalde yalan söylemeden önce iyice düşünür, plan kurardım. Şimdi ise Livei'nin isteği üzerine bir anda sallamam gerekiyordu ve çuvallayacağımdan o kadar emindim ki. Konserin etkisi ile çok eğleniyordu Meinsu. "Şey..." dedim bana bakması için. "Ben de gidip Livei'ye yardım edeyim." Ne kadar saçma bir bahaneydi bu. Livei'ye tuvalette yardım mı edecektim? Yüzümü buruşturdum dediğimin saçmalığını fark edince. Keşke biraz bekleyip söyleyeceğimi planlasaydım. "Y-yani... Ona... Ben... En iyisi ben gideyim." diyerek geri geri uzaklaştım Meinsu'dan. "Özür dilerim." dedikten sonra da arkamı dönüp Livei'nin gittiği yere doğru ilerlemeye başladım. Lavaboya gitmemişti. Hatta baya ters bir yere ilerlemişti. İnsanları ittirmek zorunda olduğum için bolca özür dilediğim bir dakikanın ardından insan selinden kurtuldum ve açıklığa çıktım. Sağıma soluma baktığımda parılparıl parlayan Livei'yi gördüm. İster istemez bir gülümseme oluştu yüzümde. Heyecanlı hissediyordum kendimi. Livei'nin yanında olmak... Onun da beni sevdiğini bilmek.

Hızlı adımlarla ilerledim yanına. Yaklaşınca da acı acı gülümseyip "Bana böyle emrivaki yapmamalısın." dedim. "Meinsu'nun yanında saçmalayıp batırdım. Sonra da utanıp kaçtım. Ayıp oldu." dedikten sonra güldüm. Yanına tamamen ulaştığımda Livei'nin pamuk gibi ellerini tuttum. "Lavabo öbür tarafta kaldı hanımefendi." dedim yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan. Livei'nin deminki dokunuşundan ve hareketlerinden aklında hoşlanacağım bir fikir olduğunu anlamıştım. Yine de belki abazalığımdan böyle düşünüyorumdur diye defansif davranıyordum. Şu an bana gel oturalım şu aylardır neler yaşadık anlatalım dese de kabuldüm ben. Onunla vakit geçirmek yeterdi. Aylardır bu anların hayalini kuruyordum.

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Sat Oct 10, 2020 1:48 am
by Livei Nyawodz
Girişi düğün salonunun çaprazına bakan bir parka girmişti genç kız. Ayağını sızlatmaya başlamış olan topuklu ayakkabılarını çıkarıp çimenlere çıplak ayaklarıyla bastı. Sarılmakta olan veya kol kola yürüyüşe çıkmış olan birkaç çift dışında pek kimseler yok gibiydi. Cırcır böceklerinin gürültüsü parkın dört bir yanından yankılanıyordu. Bu bir çiftleşme çağrısıydı. Dişi cırcır böcekleri sesi en gür çıkan erkek böceği seçer ve onunla çiftleşirlerdi. Livei de şu anda kendini çiftleşmek için var gücüyle bağıran böcekler gibi hissediyordu. Alkolün de etkisiyle sıcak kan yüzünde toplanmıştı. Kalbi gümbür gümbür atıyordu. Gecenin tatlı meltemi, yanaklarını ve çıplak omuzlarını okşayıp geçerken bir nebze de olsa ferahlamasını sağlıyordu.

Tanıdık ayak seslerini duyunca arkasına döndü ve karşısında Bok'u buldu. Nefes nefese kalmıştı. Şakayla karışık azarlayan bir yüz ifadesiyle kendisine bakıyordu. Gülümsüyordu. O kadar güzel gülümsüyordu ki Livei ona tamamen sahip olmak istedi. Ruhuna, bedenine, sözcüklerine, dudaklarına, mimiklerine, parmaklarına... Gözlerini ona doğru yaklaşmakta olan genç adamın gözlerinden ayırmadan bekledi sabırla. "Üzgünüm... Seninle yalnız kalmak istedim. Kötü mü yaptım?" Yeterince yaklaştığından emin olduktan sonra her iki elini de boynuna dolayarak onu kendisine doğru çekti. "Bu nazik beyefendi bana yolumu bulmamda yardımcı olur mu acaba?" Yaramaz bir gülümseme yerleştirdiği dudaklarını Bok'unkilere iyice yaklaştırdı ancak onu öpmedi. Heyecandan titreyen nefesini yüzünde ve dudaklarında hissetmesine izin verdi. Öpüşmenin en heyecanlı anının dudaklar birleşmeden hemen öncesi olduğunu okumuştu. Bu heyecanı daha uzun tutarak genç adamı kışkırtmak ve onu da en az kendisi kadar heyecanlandırmak istiyordu. Bok onu öpmek istediyse de izin vermedi. Onun bedenini yanında hayal ederek kendine dokunduğu ve yalnızlıktan, pişmanlıktan ağladığı gecelerin acısını çıkartma zamanıydı. Genç adamın sinirlerini iyice bozduğuna kanaat getirdikten sonra dudaklarını mıhladı onunkilere.

Sıcaktı. Çikolata likörü kadar tatlı ve haz doluydu. Duyguları bütün bedenini yakıyor ve bir mıknatıs misali bedenini onunkine daha da çok yakınlaştırıyordu. Gözlerini hafifçe aralayıp Bok'un güzel yüzünü izledi. Öpüşmekten onun kadar haz duyup duymadığına baktı. Gözleri kapalıydı. Dudaklarını hafifçe çekti onunkilerden. Gözleri bir süre daha kapalı kalmıştı. O da hoşlanıyordu demek. Ellerini onun saçlarının arasından geçirdi. Çenesini öptü. Gömleğinin ilk iki düğmesini açtı. Köprücük kemiklerini öptü. Kokusu hatırladığı gibiydi. En sert içkiden bile daha sarhoş edici... Bok'un tatlı nefesini kulağında hissetti. Dudaklarını bir kez daha öptü ve alt dudağını hafifçe ısırdı.

"Anneeeaa baaaak ayıp şeğler yapıyoğolaağğğ!!"

Beş-altı yaşlarında gözüken küçük bir Dushalı çocuğun annesinin eteklerini çekiştirerek onları işaret etmesiyle irkildi. Annesi, oğlunun elinden tutup onu hemen başka yöne doğru çekmiş ve kendilerine ters bir bakış atmıştı. Parktaki diğer insanların da ayıplayan bakışlarını üzerinde hissediyordu. Omuz silkti. Kollarını yeniden Bok'a sardıktan sonra boynunu öperken bedeniyle üzerine baskı yaptı ve birkaç adım geri geri yürümesini sağladı. Burada etraftaki ağaçlar ve yükselen otlar onları kapatıyor ve görülmelerini engelliyordu. Bütün ağırlığını genç adamın üzerine vererek çimenlere oturmasını sağladı. Ardından onun kucağına oturdu. Şimdi aynı boydaydılar. Genç adamın önce alnını, sonra burnunu, yanaklarını, boynunu ve dudaklarını öptü. Derin derin soluk alıp veriyordu. Bok'un gömleğinin düğmelerine uzandı parmakları. O kadar titriyordu ki bir türlü çözmeyi başaramadı. Tenine direkt olarak dokunmak istiyordu. Sıcaklığını hissetmek istiyordu. Bok'un elini aldı ve kendi sırtına, straplez elbisenin fermuarına doğru götürdü. "Dokun bana. Daha çok dokun." Alev alev yanan gözlerle ay ışığı altında parıldayan o güzel yüzünün yanaklarını okşamaya başladı.

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Mon Oct 12, 2020 5:59 am
by Bok Jemipech
Gülümsedim dişlerimi gösterip. Livei'nin yanındayken tüm çektiğim acıları unutmuştum. O kadar ferah hissediyordum ki kendimi. Livei biraz yaramazlık yapmak istiyordu sanki. Gerçekten abazalığımdan öyle hissetmemişim demek. Bu da orospu Rodi'yi yanlış çıkaran bir şeydi. Himota'dan iki katı nefret ettiren o gecede sadece yalnız olduğum için Livei'ye bu kadar vurulduğumu söylemişti. Ben onun olmayan amına koyayım. Şu anda Livei'min yanında güzel bir an yaşayacağım gelmiş aklıma sinir ediyor. Rodi'yi kafamdan attıktan sonra Livei beni öpmek için yaklaştı. Ben de gülümseyerek eğildim. Tam öperken durdurdu. Dudaklarımız dipdibeydi ve ne zaman yakınlaşmak için hamle yapsam ya beni itiyor, ya da kendini çekiyordu. Gülümsemem daha da yayıldı yüzüme. Livei kafasını diğer tarafa çevirdiğinde kovaladım dudaklarını. O böyle yaptıkça daha da istiyordum onu. Onu ve güzel dudaklarını. Fısıltıyla adını söyledim. İsmini söylemeyi çok seviyordum. "Hadi ama..." dedim gülümsemeye devam ederken. Livei en sonunda onu öpmeme izin verecek diye düşünüyordum ama kendisinin beni öpmesini beklemiyordum. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı ilk önce ama sonra Livei'nin dudaklarının sıcaklığı tüm vücuduma yayılınca otomatikman kapandı gözlerim. Öpüştük bir süre. Livei kendini geri çekince gözlerimi açmadım. Dudaklarımın üstündeki Livei'nin tadını almak için alt dudağımı emdim. Bu sırada sevdiğim kadının elleri saçlarımın arasında geziyor, içimin daha da ürpermesine neden oluyordu. Gömleğimin düğmelerini açarken ben de gözlerimi araladım. Livei'nin beline sarmıştım kollarımı. Kulağına doğru eğilip oldukça nefesli bir şekilde "Seni seviyorum." dedim. O da kafasını kaldırıp öptü beni. Ayrılırken alt dudağımı dişlemesi şaşırtmıştı. Livei'nin daha ne kadar harika bir kadın olabileceğini bilemiyorum.

Yandan gelen sesle dünyaya döndüm. Livei'de kaybolduğum için, kamusal bir ortamda olduğumuzu unutmuştum. Sesin geldiği yere bakıp ellerimi çektim Livei'nin belinden. Bir tane çocuk farketmişti bizi. Aşırı utandım. Çocuğun annesine mahçup bir yüzle "Özür dileriz." dedim ama sesimi duyamayacağını düşündüğüm için sadece ağzımı oynattım. Livei'ye dönüp "Başka yere mi gitsek?" dedim ama kızın yüzündeki ifadeyi görünce onun gitmek istemediğini anlamam uzun sürmedi. Livei kollarını boynuma dolayıp beni öpmeye başladığında "Livei!" dedim utanarak. "İnsanlar bize bakıyor!" Livei'nin ağırlığı ile geri geri bir kaç adım attım. Sonunda bir ağaca sırtım çarpınca durdum. Beni öyle bir bastırdı ki istemsizce yere oturmak zorunda kaldım. Hala sağa sola bakıyor birisi görüyor mu diye kontrol ediyordum. Livei bacaklarını açıp kucağıma oturunca evreme bakamadım ama. O kadar yakındı ki vücuduma, kasıklarımda hissediyordum poposunu. Vücuduma aşırı derecede sıcak basmıştı. Kızardığımı hissediyordum. Livei'nin her hareketinin beni uyarmasının yanı sıra, birisine yakalanma tehlikesi de vardı. Acayip heyecanlanmıştım. Livei yüzümde bulabildiği her yeri öperken "Yapma." dedim fısıltıyla. Böyle diyordum ama yapmasını istiyordum. "Odaya gidelim. Rezil olabiliriz." Söylediğim şeyler boşunaydı çünkü Livei çoktan gömleğimi açmaya başlamıştı bile. O ilk günü hatırladım tekrardan. Daha önce kimse vücuduma öyle dokunmamıştı. Tekrar hissetmek istiyordum gerçekten. Ellerimi tutup beline götürdü. Sonra da ona dokunmamı istedi. Şu duruma gelene kadar ilk defa konuşmuştu. Gözlerimin içine bakıyordu. Yüzünden şehveti okunuyordu. Derin bir nefes aldım ona bakarak. Sonra da kafamı sallayarak "Bana bunu yaptırdığına inanamıyorum." dedim ve kollarımla sardım onu.

Sırtından kendime çektim. Dudaklarımı boynuna değdirip kan akışını hissettim. O da heyecanlanmıştı. Sıcacıktı. Fermuarını açtım. Sağ elimi açtığım fermuardan sokup belini severken, sol elimi de baldırına koydum. Aldığım nefesin tamamını sıcak bir şekilde boynundan kulağına doğru verdim ve boynunun emmeye başladım. Aynı anda sol elimi baldırından eteğinin altına doğru ilerletiyordum. Sırtındaki elimi beline götürüp tuttum sıkıca ve kasıklarıma doğru bastırdım bedenini. Oturduğu yerden beni çok rahat bir şekilde hissediyor olmalıydı. Hoşuma gittiğini biliyordu. Bildiği için de durmuyordu. Livei'nin böyle bir şey yapabileceğini hiç tahmin etmemiştim ve bu beni daha da heyecanlandırmıştı. Boynunu derin derin öperken kokusunu içine çektim. Sol elim iyice ilerledi eteğinden. Burası daha da yumuşaktı. Ellerim resmen kayıyordu. Bir kıvrıma geldim, oradan döndükten sonra iç çamaşırı değdi parmaklarımın ucuna. Sıkıca sıktım. Tam elime oturuyordu poposu. Soymak istiyordum onu. Vücutlarımız birbirine değsin istiyordum. Üstümde çırılçıplak oturmasını, kollarında... Göğüslerinde boğulmak istiyordum. "Hayır hayır hayır..." Kendimi çok zorlayarak kaldırdım kafamı Livei'nin boynundan, ellerimi vücudundan çekip fermuarını kapatmaya başladım. Kulağına doğru "Livei..." dedim. "Bu benim ilk seferim olacak ve böyle olmasını istemiyorum." Bir anda olan şeyleri pek sevmediğimi söylemiştim değil mi? Planlı olmalıydı. "Seni burada biri görecek tehlikesi yüzünden soyamam. Biri görse kendimi affetmem hatta." dedikten sonra geri çekilip öptüm dudaklarından. "Benim için çok özelsin. Sevişmemiz de özel olmalı. Burada değil... Belki daha sonra böyle bir yerde deneyebiliriz."

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Mon Oct 12, 2020 8:00 pm
by Livei Nyawodz
Bok'un utançtan kızarmış endişeli yüzünü izlemekten tuhaf bir zevk alıyordu Livei. Karşısındaki çocuğun çok tatlı olduğunu düşündü. Genç kız etrafı göremeyecek ve duyamayacak kadar onun kokusu ile sarhoş olmuşken Bok'un hala kamusal alanda olmalarından endişe duyması biraz sinirlerini bozmuştu gerçi. Tüm bedenini genç adamın kasıklarına bastırıyordu. O da istiyordu işte. Söylediği her şey bahaneydi. Onun da kendisi kadar heyecanlandığını biliyordu, oturduğu yerde onun heyecanını altında hissedebiliyordu.

Fermuarının açılma sesini duydu. Kalbi küt küt atıyordu. Bok'un dudakları boynunu öperken alnını genç adamın omzuna dayadı. Ellerini, düğmelerini açamadığı gömleğinin altından geçirdi ve sırtını okşamaya başladı. Tüm vücuduna dokunmak ve onu kollarıyla sarmak istiyordu. Bok'un ellerinin açılan fermuardan içeri girdiğini ve beline indiğini hissetti. Diğer eli de baldırını okşuyor ve eteğinin altına doğru ilerliyordu. Boynunda sevdiği adamın sıcacık nefesini hissetmek içini ürpertti. Tek elini Bok'un gömleğinden çıkarttı ve saçlarını sertçe çekti genç adamın. Boynunun emilmeye başlanması ile de küçük bir inilti çıktı dudaklarının arasından. Bu ses ona mı aitti gerçekten? Böyle sesler çıkarabildiğini bilmiyordu. Hissettikleri daha önce hissettiği hiçbir şeye benzemiyordu. Lezzetli bir yemek yemek ya da yeni bir içki tatmak, çok etkileyici bir kitap okumak, üstüne çok yakışan bir elbise almak, kuaförde saçlarını yaptırmak... Hayatta haz duyduğu şeyleri istediği kadar sıralayabilirdi ancak hiçbirisi şu an duyduğu hazza denk olamazdı. Başını Bok'un omzundan kaldırıp boynuna sokuldu ve kokusunu derin derin içine çekti. Duyduğu kalp atışları onunkine mi aitti kendisine mi? Belki de kalpleri aynı ritimde atıyordu şu anda.

Bok onu sertçe kendisine doğru bastırdığında başka bir inilti daha çıktı genç kızdan. Hissettiği bu sertliğin ne olduğunu bilmek onu baştan çıkarıyordu. Bok da onun ıslaklığını hissedebiliyor olmalıydı. Vücutları onları yaklaşmakta olan bir sonraki aşama için hazırlıyordu. Ne kadar da mucizevi bir şeydi bu. Hayatında ilk kez bu mucizeye tanık olacaktı. Bok'un kemikli ellerinin eteğinin altında izlediği yolu hissedebiliyordu. İç çamaşırına dokunduğu anda irkildi. Daha çok, daha çok, daha çok... çok ama çok daha fazla dokunmasını istiyordu bedenine. Çıplak olmak istiyordu, kollarında olmak istiyordu, birleşmek istiyordu, aynı duyguları paylaşmak istiyordu. Onu o kadar çok seviyordu ki çıldıracak gibiydi. Bu hisler içinden taşacak ve onu boğacaktı. Boğulmak istiyordu. Çığlık atmak istiyordu. Livei içinde böyle bir potansiyel olduğunun farkında değildi. Duyguları onu hem çok şaşırtmış hem de oldukça mutlu etmişti. Eğer ölecekse böyle ölmek istiyordu. Tam olarak bu şekilde, bu noktada, bu insanın kollarında...

Bok'un kafasını, batmakta oldukları sudan çıkarıp Livei'yi de çekmesiyle birlikte yükselmekte olan hisleri bir anda buharlaşıp uçmuştu. Kulağına gelen "Hayır" kelimesini duyabiliyordu. Ses Bok'a aitti. Neden? Ne olmuştu? Hissettiği sıcak ve kemikli eller vücudunu terk etmişti aniden. Hayır, onları geri istiyordu. Derin bir rüyadan uyanmış ve henüz afyonu patlamamış gibi genç adamın suratına anlamsız bir ifadeyle bakmaya başladı. Bok bir şeyler söylüyordu. Belki de oturup normal bir kafayla dinlense kulağa oldukça da mantıklı gelecek şeyler söylüyordu. Ancak Livei'nin pek kendinde olduğu söylenemezdi. Red mi edilmişti? Reddedilmişti. Bok onu istememişti. Vücudunun korku ve dehşetle zangır zangır titremesine engel olamadı. Neden hala korkuyordu? Neden başka şeyleri düşünüyordu? Sadece Livei'yi düşünmeliydi. Zihni kendisiyle o kadar dolu olmalıydı ki başka şeylere endişe edecek vakti kalmamalıydı. Neden böyle olmamıştı? Neden? Neden? Neden? Hızla gelmekte olan gözyaşlarının hücumuna engel olamadı. Pıt... Pıt... Pıt... İşte dökülüyorlardı. Gözlerini elleriyle sildi. Pıt... Pıt... Yeniden dökülmeye başladılar. Durmuyorlardı.

Kendisi o gün Bok'u göğsünden ittirip istemediğini söylediğinde, o da böyle mi hissetmişti? Şu anki durum ondan çok farklı olsa dahi genç kız ağlıyordu ve ağlamasını durduramıyordu. Bok o gün nasıl ağlamamıştı? Erkekler gerçekten de dayanıklı varlıklardı. Bu kadar kırılgan olmak Livei'nin suçuydu gerçi. Bok'un gözlerine baktı. Söylediklerinde ciddi miydi yoksa genç kızı test mi ediyordu anlamamıştı. Bu hale gelmesi kimin suçuydu peki? Sorumluluk alması gerekiyordu. Genç adamın gömleğinin her iki yakasına da yapıştı ve onu sertçe kendisine çekti. Sırtını ağaçtan biraz kenara kaydırdı ve sertçe ittirerek yere yatırdı. Gecenin karanlığında çimenlere yayılmış olan saçlarına bastırdı ve üstüne oturarak göğsünden yere yapıştırdı onu. Yüzündeki bu şaşkın bakışları çok sevmişti. Bir yandan sertçe saçını çekiyor, diğer yandan bedenine ağırlık veriyordu. Bok şu anda ne bir yere kıpırdayabilirdi ne de başını diğer yöne çevirebilirdi. Hala dökülmekte olan gözyaşları genç adamın yanaklarını yalayıp geçiyordu. "Beklemek istemiyorum." dedi fısıltıyla. Boşta kalan eliyle Bok'un çenesini sertçe kavradı ve sıktı. Dudaklarını öptü. Yavaşça dilini genç adamın dudaklarının arasından geçirdi ve onun dilini okşadı, emdi. Çekilip dudaklarını yaladı. Çenesini sıkan elini Bok'un gövdesine doğru götürdü ve gömleğini bir hamlede ikiye ayırdı. Kopan düğme parçaları etrafa saçılmıştı. Dudaklarını genç adamın boynuna, göğsüne ve göbeğine indirdi yavaşça, minik öpücüklerle. Adamın saçlarını çekmeyi ve göğsüne baskı yapmayı bıraktı. Yeniden Bok'un kasıklarına oturdu ve kalçasını onu tahrik etmek ister gibi hareket ettirdi. "Bok... Lütfen." Birisi tarafından görülmek umurunda değildi. Şu anda tek istediği şey, onun teninde kendisini kaybetmekti.

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Wed Oct 14, 2020 4:36 am
by Bok Jemipech
Tüm tedirginliğim yerini şaşkınlığa ve pişmanlığa bırakmıştı. Livei kollarımda ağlamaya başlayınca ne yapacağımı bilemedim. "Livei..." dedim git gide kısılan bir sesle. Durduk yere kızı ağlattığıma inanamıyordum. Hep böyle oluyordu zaten. Konuştuğum anda sıçıp batırıyordum. Anında pişmanlık yaşamıştım bir kez daha. Livei o kadar kötü ağlıyordu ki hatta, titrediğini hissediyordum. "Ö-özür dilerim." dedim kekeleyerek. "Seni üzmek istememiştim." NE APTALIM! Livei gözlerini silerken ben de endişe ile yanağına dokundum. Islaktı. Sıcaktı. Yumuşacıktı. Livei'nin benim olmasını istiyor muydum? Şaka mı bu? Hayatta daha başka ne isteyebilirdim. Ancak sürekli aklıma Himota'lı bir orospu çocuğunun cümleleri geliyordu. Livei'yi sadece bu yüzden istemiyordum. Livei'yi sevdiğim için istiyordum. Onu gördüğüm andan, yarım saat bile geçmeden bir ağacın altında sevişmek... Yakıştıramamıştım kendime. Tekrar adını söyledim sessizce. Ne diyebilirdim ki? Biri üzüldüğünde onu sakinleştiren kişi olamamıştım hiç bir zaman. Bununla ilgili bir istek de duymamıştım. Şimdiye kadar. Şu an Livei'nin üzülmemesi için her şeyi yapabilirim gibi geliyordu.

Bir anda Livei gömleğimin yakalarından yakalayınca şok oldum. Beni kendisine çekti ve ağacın yanına o kadar sert ittirdi ki kafamı yere çarptım. Kafamı tekrar kaldırmak için hamle yaptığımda ise Livei'nin bir eliyle saçımı tuttuğunu fark ettim. Dişlerimin arasından nefes alıp veriyordum. Olduğum yerden kalkamıyordum bile çünkü üstüme oturmuştu. Bacaklarını tuttum. Onu hiçbir şeye zorlamak istemiyordum. Bu yüzden yaptıklarına tepki vermedim. Hala ağlıyordu. Aşırı pişmanlık hissediyordum. Üstelik Livei'den böyle baskın hareketler beklemiyordum. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde kalmıştım ancak içimde bir yerde Livei'nin bu şekilde beni kontrol etmesi ve itiraf etmek istemesem de canımı yakması hoşuma gitmişti. Sevdiğim kadının beni arzulaması kadar güzel bir şey yokmuş. Livei çenemi yakaladı. Acıtarak yapıyordu bunu. Eğilip öptü dudaklarımı. Gözlerimi kapattım. Gerçeken çenemi kapatmasını, konuşmamı engellemesini istiyordum. Belki bir kaç tane patlatabilirdi bile. Konuşup hem Livei'nin modunu düşürmüş, hem de onu üzmüştüm. Kes sesini diyordu hareketleri ile resmen bana. Dudaklarımı araladım. Livei'nin dilini hissettim dudaklarımın arasında. Bir süre öpüştük. Zaten durdurmak istemiyordum onu ama istesem de yapamayacağımı bilmek daha tahrik ediciydi. Bir yandan saçımı çekiyor, bir yandan da çenemi sıkıca tutuyordu. Gözlerimi sıkıca yummuştum. Tecavüz mü ediliyordum şu an? Sayılmazdı. Biraz sert davranıyor bile olsa, rızam vardı. Livei dudaklarını benimkilerden ayırdığında gözlerimi araladım. Saçımı ve çenemi bıraktı. Yavaşça aşağıya doğru indi elleri. Ne yaptığına bakmak için kafamı kaldırdım ilk. Gömleğimi iki yanından çekince tüm düğmelerim koptu. Dehşetle izledim olanları. O kadar garip gelmişti ki. Çok vahşiydi. Aklıma tanıştığımız gün beynimin nasıl kapandığı geldi. O da çok hayvani bir güdüyle olmuştu. Livei tekrar kucağıma oturup kasıklarımda hareket edince yutkundum. Lütfen diyordu. Tekrar kafamı çevirip bakındım etrafıma. Burada mı olacaktı gerçekten. Fakat ne demiştim daha önce de? Livei için değer. Livei için her şeyi yaparım. Yeter ki mutlu olsun.

Yerden destek alıp doğruldum. Livei ile göz göze gelip ona bakarak çıkardım artık kapanamayacak olan gömleğimi. Ağlarken makyajı akmış, hayal ettiğim gibi olan beyaz kirpikleri ortaya çıkmıştı. Gömleğimi arkamda bırakıp sağ elimle sardım belini. Geriye doğru kaçamasın diye de güçlü olan sol koluma kafasının arkasından tutup öpmeye başladım onu. İstediği gibi... Daha demin bana yaptığı gibi... Sertçe. Uzun tek bir tane yerine bir sürü, derin ve tutkulu öpüşmelerdi bunlar. Aralarında da onu ne kadar sevdiğimi. Bunu yaptırdığı için ne kadar yaramaz olduğunu. Ne kadar güzel olduğunu söylüyordum. Ellerini tekrar vücudumda hissedince iyice kaptırdım kendimi. Fermuarını açtım tekrardan. Askılıklarını kollarından indirip göğüslerine indim. Göğüs uçlarını, aylardır hayal ettiğim gibi emdim...

(DAHA FAZLA YAZARSAM link )

Daha sonra...

Ne kadar sürdü bilmiyorum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Beynime giden kanlar başka yerde birikmeye karar vermişti. Ağaçların ve otların arkasından çıktığımda saçım başım dağılmış haldeydim. Evden çıkarken ne kadar uğraşmıştım düzgün gözükmeleri için. Düğmeleri kopmuş gömleğimi de elimle kapatmaya çalışıyordum. Arkamdan gelen Livei'ye baktım. Bu halimin sorumlusu olan bu kırmızı tavşan cezasını çekmeyecek miydi yani? Ödül bile almıştı hatta. Tıp bilgim sonunda bir işe yaramıştı. Livei'yi mutlu ettiğime yüzde yüz emindim. Sadece teorik olarak bildiğim için ilk başlarda biraz çuvallasam da ağzımla harikalar yaratabiliyormuşum bunu öğrenmiştik. "Hanımefendi ben düğünde daha fazla duramayacağım." dedim gömleğimi kapalı tutmaya çalışarak. İnsanlara kendimi açmak benim için bu kadar zorken önü kapanmayan bir gömlekle etrafta rahat rahat gezebileceğimi hiç ama hiç sanmıyordum. "Lavabonun yolunu bulmaya çalışırken kayboldum. Başıma kötü şeyler geldi de. Beni odama kadar götürebilir misiniz?" Ağzımla yarattığım harikalar konuşurken pek olmuyordu tabi.

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Thu Oct 15, 2020 2:58 am
by Livei Nyawodz
Livei, Bok'un gözlerinde ışığı görünce tatmin olmuştu. Kendini tamamen onun kollarına bıraktı. Genç adam ona, kendi ilacından bir doz tattırmak istermiş gibi haşince öpüyordu. Tavırlarındaki bu değişim Livei'nin daha da heyecanlanmasına sebep olmuştu. Öpücüklerin arasından Bok'un kendisine söylediği tüm o güzel sözcükler, genç kızın kulağına bir müzik gibi geliyordu. Onu ne kadar çok sevdiğini haykırmak istedi ancak dudaklarından sadece haz dolu iniltiler çıkıyordu. Ellerini sevdiğinin bedenine sardı. İşte şimdi kendisini tam hissediyordu. Bütün eksiklikleri, kusurları, yarım kalmışlığı tam şu anda gitmişti. Bok yanından gittiğinde yine eksilecekti ama buna değerdi. Onu o kadar seviyordu ki onun uğruna yarım kalmaya hazırdı.

O gece iki aşığın nefesleri birbirine karıştı. O gece iki aşık ruhen ve bedenen birleştiler. Nefes sesleri, uğultular, cırcır böcekleri, iniltiler, çimen hışırtıları, seni seviyorumlar göğe yükseldi.

Livei kendine geldiğinde artık kaç dakika, saat ya da gün geçtiğinden emin değildi. Sonsuzluğa eriştiğini hissediyordu. Eğer öldükten sonra Frum ve Ser'in yanında, çok güzel bir mekana gidilecekse o mekan burası olmalıydı. O mekan sevdiğinin olduğu yer olmalıydı. Başı hazdan fıldır fıldır dönüyordu. Yanakları al al olmuştu. Gülümsüyordu. Mutluydu. Mutlu olmamasına imkan yoktu. Tüm makyajı akmış, saçları dağılmış, elbisesi kırışmış ve kirlenmişti. Karşısındaki adamın da ondan aşağı kalır bir yanı yoktu. Sokakta onları birisi görse muhtemelen ayı saldırısına maruz kaldıklarını düşünürdü. Livei ömründe tekrar bu geceki kadar mutlu olacağı bir an gelecek miydi şimdiden merak etmeye başlamıştı. Hazzı bu kadar derinden yaşamak yanında korkuyu da getiriyordu çünkü. Kalbindeki bu tatlı kıvılcım, dudaklarındaki bu şekerli tat... Yarın, sonraki gün, sonraki hafta ve sonraki yıl da onunla kalacak mıydı?

Ağır adımlarla önünde yürüyen Bok'un sırtını izlemeye başladı. Gömleğinin düğmeleri koptuğu için önünü elleriyle kapatmaya çalışıyordu. Muhtemelen o gömleğin altında, o güzel sırtında ve boynunda Livei'nin ona bıraktığı izler mevcuttu. Tırnak izleri ve ısırıkların morlukları. Genç kız o izlerin hiç geçmemesini ve ömür boyu bedeninde kalmasını istiyordu. Böylece ona her bakan bilecekti. O, her aynaya baktığında bilecekti kime ait olduğunu. Livei hayatında ilk kez bir insana tamamen sahip olmak istiyordu. İlk kez bir insanı bu kadar arzuluyordu. Hatta içindeki susuzluk o kadar büyüktü ki, ona sahip olsa da geçmeyecekti sanki. Hisleri onu korkutmaya başlamıştı. Bok'a veda ettiğinde ne yapacaktı? Kendinden bir parçayı onda bırakırsa eğer, geriye kalanlarla eski yaşamına dönebilecek miydi? Livei korkuyordu. Tam şu anda sevdiğinin elini tutmak ve onu uzaklara, kimsenin olmadığı bir yere götürmek istiyordu. Onları kimsenin bulamayacağı bir yere... Bunu yapamayacağını bilmek daha da acı vericiydi. Genç adamı kendisine saklayamazdı. Her ikisinin de yapması gereken şeyler vardı. Gözlerini hüzünle yere indirdi.

Bok'un nazik ses tonuyla irkildi. Onu odasına götürmesini istiyordu. Gülümsedi. Çok içten ve sıcak bir gülümsemeydi bu. Gözlerinin içinin dahi güldüğü, ışıl ışıl bir gülümseme. "Ah, aman! Tabi ki! Başınıza ne geldi beyefendi, yoksa kurtlar mı saldırdı?" İstemsizce kıkırdadı. Adımlarını hızlandırarak genç adamın koluna girdi ve gövdesini eliyle sardı. Böylece gömleğinin açılmasını da engellemiş olacaktı. Sokaklar oldukça ıssızlaşmıştı. Epey geç bir saat olmalıydı şu an. Başını Bok'a yasladı ve uzun taşlı yol boyunca onunla aynı ritimde adımlamaya başladı. Acaba ona kızgın mıydı? Şimdi düşününce, Livei fazla ileri gitmişti. Resmen zorla yapmak istemediği bir şeyi yaptırmıştı ona. Üstelik Bok ilk seferinin özel olmasını istediğini üsteleyerek belirtmesine rağmen. Genç kız kendi yaptıkları adına utanmaya başladı. Nasıl o kadar vahşileşmiş ve ileri gitmişti? Mahcup bakışlarla Bok'un yüzüne baktı. "Özür dilerim... Kızgın mısın?" Genç adamın koluna girdiği pozisyonu değiştirdi ve bunun yerine elini tuttu. Parmaklarını onun parmaklarının arasından geçirdi. Sokakta hep bunu yapan çiftler görmüştü. Kendisi de bir kez olsun denemek istiyordu. Aslında denemek istediği neler neler vardı. Sinemaya gitmek, parka gitmek, kütüphaneye gitmek, oyun salonuna gitmek, birlikte yemek yemek, ona el yapımı şeyler yedirmek, dizinde uyutmak, birlikte şarkı söylemek, birlikte duş almak, birlikte uyumak, alışverişe gitmek, onun kıyafetlerini giymek... Eve geldiğinde ona hoş geldin demek... Çok fazla şey vardı yapmak istediği ancak hiçbirini yapmaya yetecek vakti yoktu.

Düğün sahibinin misafirleri için ayırttığı devasa otele giriş yaptılar. Her yer çok sessizdi. Resepsiyondaki görevli ikisinin perişanlığını görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Livei neredeyse kendisini tutamayıp katıla katıla gülecekti adamın tepkisine. Sessizce asansöre yöneldiler ve Bok'un odasının olduğu katta indiler. Livei'nin odası bu katta değildi. Odasına gitmeye niyeti de yoktu. Bok'un anahtarıyla kapıyı açısını izledi ve arkasından içeri girip kapıyı kapattı. Bu sahne ona bir yerden tanıdık gelmişti nedense. Bok'a beklemesini söyledikten sonra banyoya girdi ve küveti ağzına kadar sıcacık suyla doldurdu. Bu esnada da yüzünü yıkayıp akmış makyajın o korkunç görüntüsünden kurtuldu. Küvet hazır olduktan sonra içeriye gitti ve genç adamın gömleğini nazikçe aldı üzerinden. Vücudundaki yaraları izledi. Sıcak suyla temas ettiklerinde acıyacak gibi görünüyorlardı. Parmağını çiziklerin üzerinde gezdirdi. Belki de fantezilerinden birini şimdi gerçekleştirebilirdi. "Hadi birlikte duş alalım!" dedikten sonra kolundan tutup banyoya sürükledi genç adamı. Kıyafetlerini çıkarmasına yardım ettikten sonra kendisi de elbisesinden bir çırpıda kurtulup kendini sıcak suya attı. Küvet biraz dardı ancak Bok'un üzerine çıktığı zaman sığabiliyorlardı. Yüzü genç adama dönük olacak şekilde boylu boyunca yattı Bok'un bedeninin üzerine. Kollarını ona sardı. Bir eliyle yavaş yavaş saçlarını okşamaya başladı. Başını boynuna gömdü ve sıcaklığını hissetti. "Seni bunca zamandır o kadar özledim ki. Tahmin bile edemezsin. Sabırsız davrandığım için özür dilerim." İç geçirdi. "Son görüşmemizden sonra neler yaptın?" Kendini hafifçe doğrulttu ve adamın saçlarını okşayan elini yüzündeki silikleşmeye başlamış yaralara götürdü. "Hayat sana zor mu davrandı?"

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Tue Nov 17, 2020 4:32 am
by Bok Jemipech
Muzur muzur bana kurtların mı saldırdığını sorunca gülümsedim ben de ona karşı. Yanıma gelip belime sarıldığında artık gömleğimi tutmak zorunda kalmadım. Bu yüzden rahatça kolumu omzuna attım. İlk seferimin Livei ile olması gerçekten istediğim bir şeydi. Yer konusu tartışmaya açık tabi ki... Birlikte yürümeye başladık. İyi ki otobüste tanıştığım çocuk yanıma takılmadı diye düşündüm kendi kendime. Eğer takılmış olsaydı Livei ile gece geçiremezdim. Bir kolum Livei'nin omzunda, bir elim cebimde. Livei belime dolanmış. Gevşek gevşek yürüyoruz. Hayatta daha mutlu olduğum bir an... Hatırlamıyorum sanırım. İnanılmaz bir duyguymuş mutluluk. Keşke hep böyle olsa...

"Hı?"

Düşüncelere daldığım için Livei'nin bana masum masum bakarak söylediği şeye böyle bir tepki verdim. "Kızmak mı?" dedim şaşkın şaşkın. Kızgın değildim tabi ki. Sadece planlarımın, confort zone'umun dışındaki şeylere stres oluyor ve yapmak istemiyordum. Yaptığım için pişman mıydım? Asla değildim. Livei'nin bunu demesinin sebebini biliyordum. Orada ciddi ciddi reddetmiştim kızı ve ağlatmıştım onu. Livei'yi aylarca hayal etmiştim. Neden gerizekalı gibi anın tadını çıkarmamıştım ki? Aklıma Rodi gelmişti işte. Orospu çocuğu bana öyle konuşmuştu ki, öyle bir niyetim olmasa bile Livei'yi sadece sikmek için sevmediğimi kendime kanıtlama isteği içine girmiştim. Livei yüzüme tatlı tatlı bakıyordu. "Kızdım tabi..." dedim ama rol yaptığım aşırı belli oluyordu. "Çok kızdım Livei. Nasıl yaparsın?" Gülümsedim. Cebimdeki elimi çıkarıp gömleğimi tekrar kapattım. Diğer elimi de Livei tutmuştu. Sıkı sıkı. Keşke hep elimi tutsaydı. Keşke benimle Djurat'a gelebilseydi...

Cebimdeki anahtarları nasıl kaybetmemişim bilmiyorum. Otel odama geldiğimizde Livei hiçbir şekilde beni burada bırakıp gitme yanlısı gibi gözükmüyordu. Kapıyı açıp içeri girdim ve elimle buyur ettim onu. Kırmızı tavşanım içeri girince de kapıyı kendisi kapattı. Odanın içi şıktı, güzeldi ancak kendimi aynada görünce "Ulan..." dedim. Zaten yüzüm yara doluydu. Saçım düzgün dursun diye çok uğraşmıştım odadan çıkmadan önce. Tabi Livei beni yatırıp, saçımı çeke çeke tecavüz edince tipim de yamulmuştu. Aynada saçımla oynarken Livei bana beklememi söyleyip tuvalete girdi. Kafamı salladım dalgın dalgın. O banyodan çıkana kadar saçlarımdan 4 tane yaprak ayıkladım. Kesse miydim artık? Bayadır sadece uçlarını kesiyordum. Tamamen kesip yepyeni bir sayfa açma düşüncesi vardı kafamda. Livei banyodan çıkınca da ona dönüp gözlerimle sakince selamladım. Yanıma geldi ve düğmeleri kopmuş gömleğimi üstümden çıkardı. Uslu uslu yardım ettim ben de ona. Sırtımdaki sızlayan yerlere dokununca içim ürperdi. Vücudumdaki tüm tüylerin diken diken olduğunu hissettim. Birlikte duş almak istediğini söyledi. "N-ne?" diye kekeledim şaşkın bir şekilde. Biri ile birlikte duş almam gerekirse bu Livei olmalıydı kesinlikle. Ancak biraz utanmıştım. Kolumdan tutup beni banyoya çekti Livei. Üstelik ilk benim soyunmam gerekiyordu. O kadar hızlı, o kadar inatçıydı ki kız karşı koyamadım bile. Kirlenmiş pantalonumun dağınık bir şekilde yerde yatmasına takıldım baya. Ben çıplak bir şekilde özel yerlerimi kapatmış duruyorken, Livei de soyundu. Derin bir iç çektim vücuduna bakıp ancak obsesifliğim üstün geldi. Livei kendini suyla dolu küvete bırakmışken ben ilk gidip kıyafetleri topladım ve katlayıp kenara koydum. Dağınık dursalar keyfim kaçardı büyük ihtimalle.

Utana utana yanına gittim Livei'nin. Benim uzanmam, Livei'nin de üstüme çıkması gerekiyordu küvete sığmamız için. Sevişirken bu kadar yakın hissetmemiştim vücudumuzu. Göğüsleri vücuduma değiyordu, bacaklarını okşayabiliyordum. Livei'nin vücudunda gezdirdim ellerimi. Sonra da gülümseyerek "Cidden iyi bir fikirmiş ancak bunun duş almak değil, banyo yapmak olduğunu bilmeni isterim Livei Hanım." dedim uyuz uyuz. Kıl bir adam olarak, bu yönümü göstermezsem ölürdüm çünkü. Livei bana sarılınca ben de ona sarıldım. Suyun da sıcaklığı bana bir şey hatırlatmıştı... Bundan 6 sene önce. Evdeki küveti aynı bu şekilde doldurmuştum. Harika bir histi o zaman da. Yavaşça... Sakince... Hiçliğe bırakmıştım kendimi. Son anlarım olmalılardı. Şimdi ise kollarımda aşık olduğum kadın vardı. Aynı o zamanki gibi çıplaktım. Son anım gerçekten o yalnız küvet olmamalıydı. Şu an mükemmel bir andı ölmek için. Ne yaparsam yapayım ölüm düşücesi aklımdan çıkmıyordu. Şu an Livei'nin beni öldürmesini istedim... Bunu yapmayacak olması beni mutlu mu etmeliydi, üzmeli miydi bilmiyordum.

Beni bunca zamandır özlediğini söyleyince gözlerine bakıp gülümsedim. Tahmin edemez miydim? Eminim ki ondan daha çok özlemiştim. Tekrar özür dileyince "Sabırsız davrandığın için teşekkür ederim." diye çevirdim onun cümlesini. "Normalde o günkü gibi hareketler yapmam, bir de üstüne sen reddedince... İstemeyeceğini düşündüğüm için asla adım atamazdım. Aylardır deli gibi adını sayıklamama rağmen..." Livei doğruldu. Yüzümdeki yaralara dokunarak hayatın bana zor davranıp davranmadığını sordu. "Tch..." diye ses çıkarıp dalga geçer gibi güldüm. "Yaşamın zor olmadığı tek zaman bu geceydi sanırım. Yani... Hep zordu ama ulaşamayacağım birine aşık olunca daha da kötüleşti itiraf etmeliyim. Yaralar da tamamen aptallığımdan oldu. Neden müdahale etmeye çalıştım bilmiyorum bile. Bazen sanki... Bir şeyleri değişirebilirmişim gibi hissediyorum. Sonunda nasıl bir salak olduğumu hatırlıyorum. Ancak artık zorundayım. Bir şeyleri gerçekten değiştirebilmeliyim. Yani... Bir anlamı olmalı değil mi? Ne kadar uğraşsam da ölmememin bir nedeni olmalı." diye cevapladım. Kendi kendime konuşmuştum buraya kadar. Sonra Livei'ye döndüm. "Senin gibi harika bir kadının beni sevmesi inanılacak gibi değil. Hala rüyadan uyanmayı bekliyorum." Güldüm acı acı. Sonra da yine başladığımı fark edip "Özür dilerim." dedim. "Bazen oluyor böyle. Sen neler yaşadın?" Kızın yüzünü sevdim sol elimle. "Senden uzaktayken başına bir şey gelmesi düşüncesi... Seni, bu tatlı gülüşünü, kirpiklerini bir daha göremeyecek olma, dudaklarını tekrar tadamayacak olma düşüncesi... Aşırı yaralıyordu. "

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Sat Dec 26, 2020 3:02 am
by Livei Nyawodz
Kollarını sevdiğinin boynuna dolamış, alnını onun alnına yaslamış, gözleri kapalı bir şekilde söylediklerini dinliyordu. Genç adamın dudaklarından birtakım sözcükler dökülüyordu ancak Livei işittiklerini bir araya getirince mantıklı cümleler oluşturamıyordu. Ölmemesinin bir anlamı olmalıydı demek. İlginç bir düşünce şekliydi ancak doğru olabilirdi. Ölmemesinin, ölmemelerinin bir anlamı olmalıydı. Çektikleri ıstırabın, yaşadıkları buhranın, sustukları haykırışların bir anlamı olmalıydı. Bu iki ruhun burada bir araya gelmesinin bir anlamı olmalıydı. Herkes hayatı boyunca bu anlamın arayışındaydı zaten. "Öldüğümüz zaman öğreniriz belki." dedi fısıltıyla düşüncelerini sesli dile getirdiğinin farkında olmadan. Gözlerini hafifçe aralayıp yüzünü sevgilisinden uzaklaştırdı. Odanın fayans duvarları ve ayna sıcak suyun buharından buğulanmıştı. Bok'un sırtının dönük olduğu çiçek desenli duvarın üzerinde oluşan minik su damlacıklarından kendi yansımalarının ufak bir parçasını görebiliyordu.

Kendisine yönelen sözcükleri duyunca dikkatini yeniden sevdiğine verdi. "Bunlar rüya değil." dedi genç adamın yanağını okşayan elini avuçlarının arasına alırken. Bunu ona dile getirmese de kendisi de şu dakikaya kadar yaşadıkları şeylerin rüya olup olmadığından hala emin olamıyordu. Aylardır bu anın hayalini o kadar kurmuştu ve birbirinden farklı senaryolarla zihninde o kadar çok oynatmıştı ki gerçekliği sorgulayacak kadar mutlu hissediyordu kendisini. Bunu karşısındaki adama söylerse muhtemelen ona inanmazdı. Belki yüzüne yine böyle acı bir gülümseme takınırdı. Livei bundan hiç hoşlanmamıştı. Ne kadar umutsuz vakaydılar her ikisi de. Genç kız, Bok'un kendisine daha çok güvenmesini istiyordu. Pek çok kadının hayalini süsleyebilecek bir erkek olduğunun farkında mıydı acaba? Livei'ye göre o çok kibar, düşünceli, nazik, zeki, ölçülü, sadık ve yakışıklıydı. Bunların farkına varmasını istiyordu. İstiyor muydu gerçekten? Bunların farkına varırsa genç kızın kusurlarını görmeye başlar mıydı? Bir başkasını tercih eder miydi? Onu vazgeçilmez yapan bir özelliği var mıydı ki? O halde belki de bilmemesi daha iyiydi. Bencil Livei. Şımarık Livei. Böyle umutsuz vakaydı işte. Sevdiğini elinde tutmak için kirli oyunlara başvurmak zorundaydı. Bunu itiraf etmekten korksa da onun da kendisine güveni yoktu. Sadece dile getiriş biçimi Bok'unkinden hayli farklıydı. Onun yanındayken maskesinin düştüğünü hissediyordu. Gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadaydı ve utançtan yerin dibine girse de onları saklamayı başaramıyordu. "Tatlı sözleriniz ruhumu okşuyor beyefendi. Bu büyülü laflarla kaç kadını daha kandırdınız ha? İtiraf edin." dedi yaramaz bir gülümsemeyle.

Bir süre düşüncelerine dalıp sessiz kaldıktan sonra kendisine yöneltilen soruya cevap vermeye başladı. "Ben çok kötü bir şey yaptım Bok." Tüm kendinden emin tavrı yerini çekingenliğe ve endişeye bırakmıştı. Yargılanacaktı, kendisini yargılatacaktı. Günah çıkarması için gereken zaman gelmişti. Şimdi bu hayatta en çok sevdiği adamın gözlerine bakarak her şeyi itiraf edecekti. "Yaptığım şey öğrenilirse başım belaya girebilir." Cümlelerini aklında toparlamakta zorlanıyordu. Onun gözlerine daha fazla bakamayacağına karar verip başını öne eğdi. "Kral beni uyardı... ama ben... doğru bulmuyorum... olanları..." Sustu. Lafa bu şekilde başlarsa ne dediği anlaşılmayacaktı. Sevdiğinin merak ve ısrar dolu bakışlarının baskını bedeninde hissediyordu. "Ben önemli bir şey öğrendim. Ülkemizde Deinzei denen bir azınlığın varlığını... Hatta kurucu kral I. Vodhis'in de içine dahil olduğu bir azınlık grubu bu. Kurucu kralımız, şu anki kralımızın ailesi olan Ozæf ailesi tarafından tahtından edildikten sonra gizlice Dusha'ya satılmış. Onun son mektupları elime geçti. Garip bir ilaç verip tecavüz etmişler. Geride kalan tüm Vodhis ailesini de katletmişler. Günümüzde Deinzei vatandaşlarının çoğusu kendi kimliklerinden habersizler. Ben bile Deinzei olabilirim." Fazla ayrıntıya girip girmeme konusunda kararsızdı. Her şeyi bir anda suratına çarpacağı için Bok'un aklını karıştırmak istemiyordu. "Bu azınlık grubunun varlığı tarihten tamamen silinmiş. Asimile edilmişler, hor görülmüşler, kabul edilmemişler, yayınları yasaklanmış, hapislere gönderilmişler, soyadları dahi yasaklanmış... Çok acılar çekmiş ve haksızlığa maruz kalmış bir grup insanlar. Hükümetin izlediği haksız politika karşısında kendilerini savunmak ve seslerini duyurmak istiyorlar. Onlara yapılan şey çok zalimce. Ben bu gruptan iki insanla tanıştım. Gerçekten çok iyi insanlardı ve bana yardım ettiler. Ben de onlara yardım etmek istiyorum."

Derin bir nefes aldıktan sonra yeniden sevdiğinin gözlerine bakacak cesarete kavuştu. "Neden hiç tanımadığım bu insanlara yardım edip risk aldığımı sorgulayabilirsin ama onların acılarını ve tüm her şeyi öğrendikten sonra günlük hayatıma öylece devam edemezdim. Başımı her yastığa koyuşumda vicdanım yakamı bırakmazdı. Ölebilirim, hapse atılabilirim, sürgün edilebilirim... Ama kararımdan pişman değilim." Bok'un ellerini sımsıkı tuttu. "Başıma bir şey gelirse, benden haber alamazsan veya canımı kaybedersem ne uğruna olduğunu ve neler hissettiğimi bilmeni istiyorum. Bu katıldığım örgüt, hükümet tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor ama ben buna inanmıyorum. Bir grup insanın hak mücadelesi bu sadece. Kral beni onlara karşı uyardı ancak gözlerindeki kindar, gaddar, egoist ve tepeden bakan ifadeyi görmen lazımdı... Hatırladıkça ürperiyorum. Tüm bu haksızlığa dur demek zorundayım. Ben bir polisim sonuçta." Bir süre duraksadıktan sonra devam etti. "Tek sebebi bu değil. Onların yanında kendimi çok iyi hissettim. Bana ihtiyaçlarının olması, beni aralarına kabul etmeleri, bana bakışları... Daha önce hiç bir şeyin böylesine parçası olduğumu hissetmemiştim." İşte buydu. Söylemişti. Üzerinden büyük bir yükün kalktığını hissediyordu. "Aptalca olduğunu mu düşünüyorsun? Seni... bizi önemsemediğimi düşünüyorsan... Bu doğru değil. Seni her şeyden çok önemsiyorum. Benim için dünyaları ifade ediyorsun. Ben bu baskıcı yönetimin altında yaşayamıyorum Bok. Boğuluyorum." Ne tepki geleceğini bilmiyordu. Üzülecek miydi? Kızacak mıydı? Onu şikayet mi edecekti? Defolup gitmesini mi söyleyecekti? Her ne olacaksa her şeye hazırlıklıydı. Onun nasıl bir insan olduğunu bilmeden sevdiği kişi gerçek Livei olmayacaktı sonuçta.

Re: Samanlık Seyran Olunca

Posted: Thu Jan 21, 2021 1:59 am
by Bok Jemipech
Kaç kadını mı tavladım. İçten bir kahkhaha attım. Livei beni bu düştüğüm karanlık düşüncelerden ne kadar kolay çıkarıyordu böyle. "Sıfır." dedim. "Kimseye söylemedim zaten." Sarıldım beline sevdiğim kadının ve boynunu öpmeye başladım. Suyun dışında kaldığı için üşümüştü. Soğuk teni beyazlığına aşırı uyuyordu. Göğüs uçları dimdik olduğu için göğsüme değiyorlar, içimi gıdıklıyorlardı. Sessizce tadını çıkardım teninin. Ona görüşmeyeli ne yaptığını sorduğumda Livei çok kötü bir şey yaptığını söyledi. Tekrar öpücük kondurdum boynuna. "Dinliyorum." dedim sakince. Livei ne kadar uğraşırsa uğraşsın kötü bir şey yapamazdı benim gözümde. Kafamı kaldırdım ve dinlemeye başladım Livei'yi. Bu tatlı sesi ile ne anlatırsa anlatsın onu seveceğimi hissediyordum.

Yaptığı şey onun başını belaya sokabilecek bir şeydi. Gözlerim yarım, ifadesiz bir şekilde dinliyordum. Krallarının onu uyardığını söyledi. Yine de kalbini dinlemişti ve karşı gelmişti. Tahmin edin bu bana kimi hatırlattı. Kendi kralını dinlemeyen başka birini daha tanıyordum ben. Dusha'lı canım arkadaşım Shisha. Livei'nin de Shisha'nın da bizzat krallarla konuşmuş olmaları beni baya etkilemişti aslında. Cumhurbaşkanımızı biz seçiyorduk ancak tipini sadece televizyondan görmüştüm. Önemli bir şey öğrendiğini söyledi. Ülkesindeki Deinzei diye bir azınlıkla alakalıydı bunlar. Kaşlarımı kaldırdım ifademi bozmadan. Azınlık hakları hakkında Gedhilfe Kralının dediklerini televizyonda dinlemiştim. Hani 5 ülkenin başkanı çıkıp mal mal tartışmıştı ya. O zaman Deith azınlıkların önemli olduğunu ve temsil edilmesi gerektiğini söylemişti. Götümle gülmüştüm. Krallıkta ne temsilinden bahsediyordu ki? Livei ise şimdi bana Deith Ozæf'in ailesinin aslında kurucu olmadığını, kurucuların aslında Deinzei azınlığından olduğunu söylüyordu. Gedhilfe hakkında okulda bir sürü şey öğrenmiştim. Bizim ülke küçük bir Gedhilfe olduğu için çok fazla etkisindeydik krallığın. Hiçbir zaman aslında kurucuların azınlık halkından olduğu söylenmedi bize.

"Dusha'ya mı satılmış?" dedim garipseyen bir şekilde. "Ne demek Dusha'ya satılmış?"

Ne kadara satılmış diye de soracaktım ki, Dusha'da ilaç verip tecavüz edildiğini söyledi. "Pfftt..." diye güldüm istemeden. Livei çok ciddiydi ama komik gelmişti. Tecavüz kelimesini duyunca neden Dusha'ya satıldığını anlamam zor olmadı. Bu bağlantı da çok komik geldi istemeden. Livei'nin beline biraz daha sarılıp sakinleştirdim kendimi. Ciddi bir suç işlenmişti geçmişte. Hatta belki de soykırım yapılmıştı.

Livei o kişilerle konuşmuştu belli ki. Hepsinin neler yaşadığına empati yaptığı her şekilde belli oluyordu. Bunları öğrendikten sonra da yaşamaya devam edememişti. Belki de ülkesinde terörist olarak adlandırılacaktı ancak göze almıştı. Onunla gurur duyuyordum. Livei sözlerine devam etmeden önce biraz doğruldu ve kollarımı belinden çekti. Ellerimi tutup gözlerime baktı ve ciddi bir şekilde. Başına bir şey gelirse neden olduğunu bilmemi istediğini söyledi. "Öyle deme..." dedim sessizce ama devam etti. Dediklerinde en ufak bir kötülük göremiyordum. Hiçbir zaman kuralları ve emirleri en öne koyan biri de olmamıştım. Bu yüzden Livei iyilik adına kuralları hiçe saymasında bir sorun görmemiştim. Livei bunları anlatırken belki de korkmuştu ama korkmasına gerek yoktu. Livei ve ben birbirimizin olmak için yaşamıştık belli ki. Aynı şeyleri hissediyorduk.

Boğulduğunu ve dayanamadığını söyleyince gülümsedim ve omuz silktim. "Coğrafya kaderdir." dedikten sonra tekrar ciddileştim. "Söylediklerinin aptalca olduğunu düşünmüyorum." dedim. "Aksine, sadece benim için koskoca bir halkın acı çekmesine göz yumsan aptalca olduğunu düşünürdüm." Ellerimi ellerinin arasından kurtarıp tekrar beline sarıldım ve kendime çektim onu. Üstüme iyice yatmasını sağlayıp öptüm dudaklarından. "Seninle gurur duyuyorum Livei." dedim sessiz bir şekilde. "Sen ve ben sadece bireyleriz. Kendini, mutluluğunu ve rahatlığını düşünmek yerine bu yolu seçmen bir erdem. Sana neden aşık olduğumu daha iyi anlıyorum." Bir daha dudaklarımı dudaklarına yasladım. Biraz daha uzun süren bir şekilde tattım dudaklarını. Hafiften gülümseyip "Benim de bir azınlıktan geldiğimi biliyor muydun? Sana hiç söylemedim sanırım. Djurat'ta çok az bir nüfusa sahip Tuplo diye bir azınlık. Baya eskiye dayanıyor köklerimiz ama tabi, asimile olmuşuz. Deinzei'nin bu şekilde kendini savunuyor olması saygı duyulacak bir durum. Haksızlığa boyun eğmemişler. Emin ol seçtiğin yolda sonuna kadar yanındayım."

Sevdiğim kadının yüzünü okşadım ve gözlerinin içine baktım. "Livei." diye adını söyledim ilk. Sonra da tüm içtenliğimle "Bu düşüncelerine katılmasaydım bile, bunlar senin fikirlerin, seçimlerin. Tamamen saygı duyardım ve yine de destek olurdum. Seni hor göreceğimi asla düşünme. Düşüncelerini, duygularını, fikirlerini, yaşadıklarını... Her şeyini anlatabilirsin. İstediğim şey, yanımda rahat ve kendin olman. Lütfen bana karşı bir çekingen olmasın." Livei'ye bunları söylüyordum ama kendim Livei'ye içimdeki düşünceleri aktarırken belli bir sınır koyuyorum hala. Hala derin bunalımımı ve aşırı intihar düşüncelerimi söylememek için kendimi dizginliyorum. Neden korkuyorum? Benden nefret etmesinden korkuyorum. Aynı şeyi o bana yapsa ne hissederdim? Çok kötü...

"Livei." dedim tekrardan. Adını söylemek iyi geliyordu. "Madem senden bana karşı dürüst olmanı istiyorum. B-ben... Ben de kötü şeyler yaptım. Benim de bunları paylaşmam gerekiyor."

Modum düşmüştü. Demin Livei'yi dinlerken yüksek olan moralimin düştüğünü hissediyordum ama ne düşünmüştüm? Birbirimiz için yaratıldığımızı.... Küvette doğruldum. Livei'nin de bu şekilde doğrulmasını sağladım. Omuzlarım üşüyordu ama umrumda değildi.

"Bu zamana kadar bir sürü kere ölmeyi istedim." dedim. İlk defa mı sesli söylüyordum bunları? Psikoloğuma söylemiyordum ama bir sürü kere şiir yazmıştım duygularım hakkında. Kelimelere dökmekte zorlanmayacaktım. "17 yaşındayken intihar etmeyi denedim. Ondan önce her şey çok boştu. Ondan sonra ise iyice kötüleşti. Kafamdaki kötü düşüncelerden kurtulamadım. Sürekli kendimden nefret ettim. Ailemin isteği ile psikologla görüşmeye başladım. O da psikiyatra yönlendirdi ve ilaç tedavisi aldım. Aslında ilaçlar iyi geliyorlardı. Hayatıma rahat devam etmemi sağlıyorlardı. Bu şekilde iş yerinde sorun yaşamıyordum ancak... Bazen kendimi alkole vuruyorum. Öyle olunca tedavi de tamamen kaybediyor değerini. Sana aşık olduğumda aynısını yaşadım. İş arkadaşım tarafından saldırıya uğradığımda da... Ancak o vakada daha korkunç bir şey yaptım." Durup nefes aldım derince. Göğsümün kalkıp indiğini gördüğümde keşke nefes alamasam diye düşündüm. Tüm bunları anlatıp, burada şimdi... Livei'nin kollarında... Ayrılsam dünyadan. "Ben. Birini öldürdüm." Ne kadar kolay çıkmıştı ağzımdan. Bir insanın yaşamı bu kadar kolay mıydı? "Bana saldırdı." dedim. Sanki iyi bir bahaneymiş gibi. "Elinde hançeri vardı ve bana saldırdı. O sırada iş arkadaşımı kötü düşürecek bir hareket yaptığım için ceza çekmem gerektiğini düşünmüştüm. Bu yüzden üstüme koşarken hiçbir şey yapmadım. Hançeri bana saplamasını istedim. Gerçekten hançeri bana saplayacak kadar yakınlaşırsa vuracaktım adamı. Iskaladı... Ben ise onu vurdum. Bana hiçbir şey olmadı ama o kollarımda öldü. Kimdi? Neyin nesiydi bilmiyorum bile. Sonradan onun da bir Tuplo olduğunu söyledi üslerim. Bu kadar şey biliyorum hakkında." Anlatırken Livei'ye bakamamıştım utançtan. Titrediğimi hissediyordum. "Neden? Neden ne kadar istesem de olmuyor? Benim gibi biri yaşarken başkaları ölüyor? Daha psikolojimi düzgün tutamazken birilerini öldürmek... Onların yaşamına son vermek... Livei bu... Bilmiyorum..." Ellerimi suyun içinden çıkarıp yüzüme su çarptım. Livei'nin karşısında ağlayıp küçük düşmek istemiyordum. Zorla kaldırdım kafamı ve yüzüne baktım. "Hiçbir zaman dindar biri olmadım. Zaten Djurat'ta öğretilmez bile. Fakat bazen kendimi gerçekten daha büyük bir gücün ve ya güçlerin var olmasını isterken buluyorum. En azından bir bildiği vardır. Bir amaca hizmet edeceğim için ölmüyorumdur diyorum. Sonra da var olsa bile, bu güçten nefret edeceğim geliyor aklıma. Beni bu cehennemde yaşamaya mahkum ettiği için."

Kaşlarım çatıkken bitti cümlelerim ancak aklıma bir şey geldi.

Gülümsedim garip bir şekilde.

"Senden uzak geçirdiğim zamanlarda ne düşündüm biliyor musun?" dedim.

Elimi Livei'nin yanağına koydum ve okşadım hafifçe.

Yumuşacıktı.

Vücudu gibi.

"Hissettiğim üzüntünün, yıllarca ölümü istememe ama kavuşamamama çok benzediğini."

Ona yaklaşıp öptüm dudağından tekrardan.

"Sana kavuştum." dedim geri çekilirken.

Ölüme de kavuşacağımı dile getirmek istemediğim için sakince;

"Kim bilir?"

diyip omuz silktim.

"Beni bıraksan ölüm hakkında saatlerce konuşurum. Umarım seni beni sevme kararından pişman etmiyorumdur. Ancak şimdi çıplağız. Hem vücut olarak, hem de bilinç olarak."