Geyikler Korunuyor Muydu?
Posted: Thu May 19, 2022 2:09 am
Dusha mı? Dusha hakkında o kadar çok şey duydum ki anlatamam. Bir tane adam varmış, Hae Tumi diye. Bu adam fazla şırınga basarak patlamış. Birde uranyum kullanıyormuş. Ama bana dediler ki çok ince bir adamdı. Bence kesin ondan patladı. Düşünsenize benim kadar kaslı olduğunuzu, patlar mıydım sizce? Hayır tabii ki, benim patlayabilecek tek bir durumum var, o da antrenman yaparken kaslarımın patlıyor gibi hissettirmesi. Hehe, o zaman patlamıyorsa uranyum falan asla patlamazdı beni. Ama Kalsiyum kullanıcısı olarak doğdum, yani deneme şansım yok. Eğer uranyum kullanıcısı olsaydım kesinlikle denerdim çünkü aşırı kaslı bir erkeğim. Bu Hae Tumi gibi ince bir adam değilim. Hae Tumi beni tanısaydı onu kaslı bir elemana dönüştürür, sonra şırınga basmasını sağlardım. Ne yazık ki tanışamadık.
Dusha'ya adım attığımda karnım o kadar acıktı ki, hızlıca bir restoran aradım. Her şeyden önce kesinlikle yemek yemem gerekiyordu. Bir restorana girdim, menü istedim. Bana Dusha hakkında mükemmel baharatların döndüğü bir yer olduğu söyleniyordu. Yemekleri aşırı güzeldir diye düşünüyordum. Yanıma yaklaşan garsonun suratına baktım menüyü biraz inceledikten sonra. "Usta ben ne alayım biliyon mu? Şimdi ben önden iki kase Rangofa Dara alayım. Ardından Sebzeli ve Baharatlı Tavuk Pilav alayım, ama bana üç porsiyon falan olsun bu. Anca keser sebze falan var bunun içinde. Ben birde tatlı alayım çünkü doymayacağım belli, dört porsiyonda Balkabaklı Dondurma alayım ben. Ya sizde şöyle kocaman etler falan yok mu? Benim kaslarımı beslemem gerekiyor baksana nasıl kocamanlar." Kol kaslarımı sıktım garsona doğru ama erkek olduğu için pek beğenmedi sanırım. Aslında erkekler de çok güzel bakıyordu benim kaslarıma. Of ya. Bu Dusha nasıl bir yer?
Ben tek başıma eğlenmeyi seviyorum. Ama burada bir arkadaşım olsa çok güzel olurdu. Burada üç gün geçireceğim ama bana iyi yemek yapan bir arkadaş şart. Hadi iyi yemek yapmıyorsa da, bana nereden et edineceğimi anlatması gerek kesinlikle. Etsiz bir yaşamı hayal edemiyorum çünkü benim muhteşem seksi ve güçlü kaslarımı beslemem gerek. Burada sebze yiyerek ne kadar besleyebilirim onları? Bana burayı öğretecek birisi gerek. Mesela Djurat'ta neler yiyorum biliyor musunuz? Mantı yiyorum, Budrik yiyorum ki çok besleyicidir Budrik. İnsanlar benim halimden anlamıyor. Ama onları nasıl suçlayabilirim? Benim kadar kaslı olmak mümkün olmuyor herkese. Çok çalışmaları gerek, hele Dusha'da ki bu siyahi adamlar çok fazla çalışmalı. Gerçi siyahi genetiği çok iyi olur diyorlar, çalışsalar muhteşem olurlar herhalde.
Yemek yedikten sonra bana kesinlikle görmen gereken denen bir yer vardı. Redø Nehri dedikleri bir yer. E bende arkadaş bulamayınca, dedim bari gideyim, biraz bakınayım buraya. Buranın muhteşem bir yer olacağını bilmiyordum. Bu nehrin güzelliği ayrı, benim dikkatimi çeken ayrı bir şey vardı. Canlı etler. Evet, burada geyikler vardı. Gözüm dönmüş olacak ki, hiçbir uyarıya kulak asmamışım. Bir koşturmaya başladım geyiğin peşinden, kalsiyum stilimi bile kullandım hatta. Geyik koştururken, ben de peşinden koşturmaya başladım, geyiğe ulaştığımda belinden öyle bir tuttum ki anlatamam. O an imkanım olsa ısırır yerdim onu ama kalacağım otel odasına götürür pişiririm diye düşünüyordum. Düşünsenize, kocaman bir et. Hem de bedava! Kaldırdım geyiği havaya, bağırdım o anda avımı yakalamış olmanın heyecanıyla, "BU BENİM KASLARIMI PATLATACAK TÜRDEN BİR ET! HAHAHA!"
Tabi ben arkamdan gelen hiçbir polisi, korumayı görmemişim. Arkamı bir döndüm, havada geyiği tutarken dört beş tane adam bana bakıyor. "Noldu ya?" demeye kalmadan geyiği bırakmamı istediler, tehditte ediyorlar bir yandan tabi. Ne yapacağımı şaşırdım, geyiği bıraktım, geyik koşturmaya başlarken bunlar benim üstüme koşturdu kelepçe takmak için. "Noluyor arkadaşım neden alıyorsunuz beni?" Kelepçeyi takarken, biri bana sinirle bağırdı. "Geyiklerin koruma altında olduğunu bilmiyor musun sen? Beyaz da bir şeysin, neredensin sen? Konuşacağız senle karakolda kar tanesi." Diyerek götürmeye başladı beni. O an gururlandım tabi, çünkü tek kelepçe sığmadı bileklerime. İki kelepçe kullandılar, kollarım kapanmadığı için. Kaslarımı o anda da göstermiş oldum. "Aa, ırkçıya bak, kar tanesi ne ya?"
Karakolda oturduğum yaklaşık üç dört saatte çok acıktım. Onlara derdimi anlatmaya çalıştım ama beni pek anlamadılar. "Ya arkadaşım, ben bilmiyordum orada koruma olduğunu ilk kez geliyorum Dusha'ya. Bilsem kovalar mıyım geyiği? Yiyecektim ben onu, öyle başı boş av sandım. Ya kardeşim, nereden bileyim bütün gün sebze yiyorsunuz. Ağzıma giren tek et tavuk oldu, doymadım dondurma yemek zorunda kaldım. Yok mu burada geyik eti falan? YA GEYİĞE ZARAR VERMEK İSTEMEDİM KARDEŞİM, ET ET. YEMEK YİYECEKTİM ONDAN KOŞTURDUM. BEN NE BİLEYİM GEYİK KORUDUĞUNUZU? BİZİM ORADA YOK Kİ BÖYLE HAYVAN KORUMA FALAN." Sanırım Djurat polisi olmasaydım beni hiçbir şey kurtaramazdı bu durumdan. Şükür ki, üç dört saatin sonunda anlaşmayı başardık, bir şey bilmeyen birisi olduğumu anladıkları için bıraktılar beni.
Karakolun önünde beklemeye başladım. Karnım guruldamaya başladı, elimi karnıma götürdüm, üzgündüm. Kocaman bir et yiyecektim bu akşam, ama fırsatım kaçtı. Bende bir banka oturdum karnımı tutarak. "Et yemek istiyorum, sebze yemek istemiyorum. Baharatlı sebze yemek istemiyorum. Ben baharatlı et yemek istiyorum. Keşke Djurat'tan yemek getirseydim. Ya kaslarım sönerse? Ya küçülürlerse? Olmaz değil mi öyle bir şey? Et yemem gerek, bu akşam et yemeliyim. Kudretli Ayı yemek yemek istiyor. Mabi Mabi yemek istiyor..." Bankta üzgün bir şekilde oturmaya başladım. Sanırım biraz kafamı dinlemeye ve nereden et bulabileceğimi düşünmeye ihtiyacım var. Mabi Mabi, et istiyor. Baharatlı sebze istemiyor...
Dusha'ya adım attığımda karnım o kadar acıktı ki, hızlıca bir restoran aradım. Her şeyden önce kesinlikle yemek yemem gerekiyordu. Bir restorana girdim, menü istedim. Bana Dusha hakkında mükemmel baharatların döndüğü bir yer olduğu söyleniyordu. Yemekleri aşırı güzeldir diye düşünüyordum. Yanıma yaklaşan garsonun suratına baktım menüyü biraz inceledikten sonra. "Usta ben ne alayım biliyon mu? Şimdi ben önden iki kase Rangofa Dara alayım. Ardından Sebzeli ve Baharatlı Tavuk Pilav alayım, ama bana üç porsiyon falan olsun bu. Anca keser sebze falan var bunun içinde. Ben birde tatlı alayım çünkü doymayacağım belli, dört porsiyonda Balkabaklı Dondurma alayım ben. Ya sizde şöyle kocaman etler falan yok mu? Benim kaslarımı beslemem gerekiyor baksana nasıl kocamanlar." Kol kaslarımı sıktım garsona doğru ama erkek olduğu için pek beğenmedi sanırım. Aslında erkekler de çok güzel bakıyordu benim kaslarıma. Of ya. Bu Dusha nasıl bir yer?
Ben tek başıma eğlenmeyi seviyorum. Ama burada bir arkadaşım olsa çok güzel olurdu. Burada üç gün geçireceğim ama bana iyi yemek yapan bir arkadaş şart. Hadi iyi yemek yapmıyorsa da, bana nereden et edineceğimi anlatması gerek kesinlikle. Etsiz bir yaşamı hayal edemiyorum çünkü benim muhteşem seksi ve güçlü kaslarımı beslemem gerek. Burada sebze yiyerek ne kadar besleyebilirim onları? Bana burayı öğretecek birisi gerek. Mesela Djurat'ta neler yiyorum biliyor musunuz? Mantı yiyorum, Budrik yiyorum ki çok besleyicidir Budrik. İnsanlar benim halimden anlamıyor. Ama onları nasıl suçlayabilirim? Benim kadar kaslı olmak mümkün olmuyor herkese. Çok çalışmaları gerek, hele Dusha'da ki bu siyahi adamlar çok fazla çalışmalı. Gerçi siyahi genetiği çok iyi olur diyorlar, çalışsalar muhteşem olurlar herhalde.
Yemek yedikten sonra bana kesinlikle görmen gereken denen bir yer vardı. Redø Nehri dedikleri bir yer. E bende arkadaş bulamayınca, dedim bari gideyim, biraz bakınayım buraya. Buranın muhteşem bir yer olacağını bilmiyordum. Bu nehrin güzelliği ayrı, benim dikkatimi çeken ayrı bir şey vardı. Canlı etler. Evet, burada geyikler vardı. Gözüm dönmüş olacak ki, hiçbir uyarıya kulak asmamışım. Bir koşturmaya başladım geyiğin peşinden, kalsiyum stilimi bile kullandım hatta. Geyik koştururken, ben de peşinden koşturmaya başladım, geyiğe ulaştığımda belinden öyle bir tuttum ki anlatamam. O an imkanım olsa ısırır yerdim onu ama kalacağım otel odasına götürür pişiririm diye düşünüyordum. Düşünsenize, kocaman bir et. Hem de bedava! Kaldırdım geyiği havaya, bağırdım o anda avımı yakalamış olmanın heyecanıyla, "BU BENİM KASLARIMI PATLATACAK TÜRDEN BİR ET! HAHAHA!"
Tabi ben arkamdan gelen hiçbir polisi, korumayı görmemişim. Arkamı bir döndüm, havada geyiği tutarken dört beş tane adam bana bakıyor. "Noldu ya?" demeye kalmadan geyiği bırakmamı istediler, tehditte ediyorlar bir yandan tabi. Ne yapacağımı şaşırdım, geyiği bıraktım, geyik koşturmaya başlarken bunlar benim üstüme koşturdu kelepçe takmak için. "Noluyor arkadaşım neden alıyorsunuz beni?" Kelepçeyi takarken, biri bana sinirle bağırdı. "Geyiklerin koruma altında olduğunu bilmiyor musun sen? Beyaz da bir şeysin, neredensin sen? Konuşacağız senle karakolda kar tanesi." Diyerek götürmeye başladı beni. O an gururlandım tabi, çünkü tek kelepçe sığmadı bileklerime. İki kelepçe kullandılar, kollarım kapanmadığı için. Kaslarımı o anda da göstermiş oldum. "Aa, ırkçıya bak, kar tanesi ne ya?"
Karakolda oturduğum yaklaşık üç dört saatte çok acıktım. Onlara derdimi anlatmaya çalıştım ama beni pek anlamadılar. "Ya arkadaşım, ben bilmiyordum orada koruma olduğunu ilk kez geliyorum Dusha'ya. Bilsem kovalar mıyım geyiği? Yiyecektim ben onu, öyle başı boş av sandım. Ya kardeşim, nereden bileyim bütün gün sebze yiyorsunuz. Ağzıma giren tek et tavuk oldu, doymadım dondurma yemek zorunda kaldım. Yok mu burada geyik eti falan? YA GEYİĞE ZARAR VERMEK İSTEMEDİM KARDEŞİM, ET ET. YEMEK YİYECEKTİM ONDAN KOŞTURDUM. BEN NE BİLEYİM GEYİK KORUDUĞUNUZU? BİZİM ORADA YOK Kİ BÖYLE HAYVAN KORUMA FALAN." Sanırım Djurat polisi olmasaydım beni hiçbir şey kurtaramazdı bu durumdan. Şükür ki, üç dört saatin sonunda anlaşmayı başardık, bir şey bilmeyen birisi olduğumu anladıkları için bıraktılar beni.
Karakolun önünde beklemeye başladım. Karnım guruldamaya başladı, elimi karnıma götürdüm, üzgündüm. Kocaman bir et yiyecektim bu akşam, ama fırsatım kaçtı. Bende bir banka oturdum karnımı tutarak. "Et yemek istiyorum, sebze yemek istemiyorum. Baharatlı sebze yemek istemiyorum. Ben baharatlı et yemek istiyorum. Keşke Djurat'tan yemek getirseydim. Ya kaslarım sönerse? Ya küçülürlerse? Olmaz değil mi öyle bir şey? Et yemem gerek, bu akşam et yemeliyim. Kudretli Ayı yemek yemek istiyor. Mabi Mabi yemek istiyor..." Bankta üzgün bir şekilde oturmaya başladım. Sanırım biraz kafamı dinlemeye ve nereden et bulabileceğimi düşünmeye ihtiyacım var. Mabi Mabi, et istiyor. Baharatlı sebze istemiyor...