Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#51
Thomas, Kutay'ın da söylediği gibi Barış'ın yakın bir dostu olduğunu ancak onunla kişisel bir yakınlığı olmadığını söylemişti. Kapüşonlu adamın söylemi üzerine kılık değiştirdiğini, saçını boyattığını, göz renklerini değiştiren bir lens taktığını söylemişti. Sonra da Mabi'ye dönerek onu kandırdığı için özür dilemişti. "O zaman ismin de Thomas filan değil. Belçikalı da olmadığına göre... Her şeyin baştan sona yalandı ve bunu hiç açıklamadın." Bok ona ne amaçladığını sorduğunda Kutay ile yakınlık kurduğunu, Barış onu tanımasına rağmen bunu gizli tuttuklarını, ilk başlarda Barış Kutay'ın planını desteklese de fikirlerinin zamanla değiştiğini, tüm bu süreçlere tanıklık ettiğini anlattı. Söylediğine göre Barış'ın kendi planını ise o desteklemiyordu. Kendisi için kötü bir durum yoktu planda ancak Ingenium halkına ne olacağının meçhul olduğu bir plandı. Barış elbette bunu onlara söylememişti. Thomas ne olursa olsun ikisini de durduracağına ancak onları öldüremeyeceğine dair sıkmaya başlamıştı bir şeyler. Livei can sıkkınlığıyla gözlerini devirdi. "Biz öldürürüz, merak etme sen."

Thomas tam Barış'ın planını anlatmak üzere lafa girmişti ki bir ışınlanma sesi işitildi. Livei sesin geldiği yöne başını çevirdiğinde Elion'u gördü. Cebinden bir silah çıkararak Thomas'a doğrulttu. Elion kendi fikrinin değerlendirilmesini talep ediyordu. Fikri ise bu Dünyalıların hiçbirisine güvenmeyip hepsini öldürmekti. Sürekli birbirlerini suçlayıp onları yollarından alıkoyuyor, hedef şaşırtıp dikkatlerini dağıtıyorlardı sonuçta. En güvenilir Dünyalı olan Max'in bile yalan söylediğini ve beceriksizliğini de göz önüne almalarını istemişti. Hiçbir Dünyalının Ingeniumluları önemseyerek hareket edeceğine inanmıyordu ve Livei de bu fikre her geçen dakika daha çok inanmaya başlamıştı. "Tek ayaklarının üzerinde aylarca hatta yıllarca bize binbir yalan sıkıp sonra da af dileniyorlar. Utanmaz arlanmaz şerefsiz bok parçaları." Bok'a döndü. "Sen üzerine alınma aşkım." Mabi, Elion'dan silahını indirmesini ve sakinleşmesini talep etmişti. Konuşulması gerektiğine inanıyordu. "Konuşmaktan ne fayda gördük ki? Her dakika yeni birisinin yalan söylediğini öğreniyoruz. Dostum diye bağrına bastığın adamın gerçek adını bile bilmiyorsun. Bu zamana kadar bir sebebi olmadan yalan söyleyen bir adamın bu dakikadan sonra söylediklerine mi inanacağız? Şimdiye dek onlarca fırsat çıkmışken ve biz çaresizce yardım dileniyorken neden gerçekleri anlatmadı? Çünkü dağa girmenin bir yolunu arıyordu. Ona o yolu biz açtık. Bizdenmiş gibi davranırsa çok sevdiği Barış'ını bulabilecekti kolayca. DOSTLUĞUMUZU KULLANIP KENDİNE ÇIKAR SAĞLADI."

Öfkesini dizginlemeye çalışarak omuz silkti ve Elion'un yanına geçti. "Ben Elion'un tarafındayım. Bu götler hiçbir zaman bizden yana olmayacaklar. Sadece kendilerini düşünüyorlar. Bir yavşak güç ve itibarını, bir yavşak kendi elleriyle geberttiği karısını, diğeri de dostunu önemsiyor sadece. Ettiği lafa bak. Odaya kapatırmışmış da kendini onu öldürmeye getiremezmiş. Siktir lan oradan. Amcık herif. Sen bizimle kafa mı buluyorsun? Birlik olup kaçma planınız suya düştü diye şimdi burada bize sıkarsan işe yarayacağını mı düşündün? Seni de, Barış'ını da, kahpe Kutay'ı da, kapüşonlu dediğiniz herifi de, Hiperyus'u da, karanlık Kutay'ı da hepsini tek tek sikeceğim. Yarrak kafalılar sizi. O DAĞI ALIP KOMPLE GÖTÜNÜZE SOKACAĞIM."
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#52
Thomas'ın bir anda panik moduna geçişini izliyorsunuz hepiniz. Ellerini uzatıyor ve Livei'ye doğru bağırıyor. "DUR! Sakin ol, lütfen. Her şeyi açıklayacağım. HER ŞEYİ ZATEN AÇIKLAYACAKTIM! BU OROSPU ÇOCUĞU GELDİ DİYE AÇIKLAYAMADIM!" Elion ise dibine kadar gelmiş olan Mabi'yi ittirmeye çalışıyor ve "SENSİN LAN OROSPU ÇOCUĞU! SENSİN!" diye bağırıyor tükürüklü tükürüklü. Thomas ise "Livei, bak-" derken Elion "BENİMLE KONUŞUYORSUN LAN!" diye bağırıyor. Thomas ise bir süre duraklıyor, yere bakıyor ve bir anda gözlerini kaldırıp "Seninle mi konuşayım Elion? Konuşayım, tamam. Sana çok güzel bir soru soracağım o halde. Kabul mü?" diyor. Elion ise "Ya bir siktir git-" derken Thomas bir anda bağırıyor. "NEDEN BURAYA İLK GETİRİLDİĞİMDE BARIŞ'IN YANINDA SENİ GÖRDÜM LAN DÜNYADA?!"

Sessizlik.

Elion gülümsüyor. "Sen hayatımda gördüğüm en aciz, en beş para etmez orospu çocuğusun biliyor musun?" diyor ve Mabi'yi tekrar ittiriyor. "Seninle ilgili gerçeği bilmiyorlar diye yalan atıyorsun millete. Ama merak etme, birazdan ben açıklayınca her şey rayına oturacak." Thomas ise tekrar sesini yükseltiyor. "Ben açıklayacaktım zaten amına kodumun çocuğu seni! Kendi günahlarımı da söyleyecektim hepsine! Ben mutlu muyum sanıyorsun yaptıklarımdan?" Elion gülümsüyor, gülümsemesi bir süre sonra kahkahaya dönüşüyor. Mabi'yi ittirmeyi bırakıyor ve yerinde durmaya başlıyor. "Tamam Thomas ya. Açıkla bakalım, ben de duyayım ki manipülasyon sıkıştırırsan araya düzelteyim." Thomas ise "Şuraya oturalım-" derken Elion sözünü bölüyor ve "Sana rahat ortam ayarlayacak kadar sabrımız kalmadı Thomas, ne anlatacaksan anlat." diyor. Thomas ise derin bir iç çekiyor ve devam ediyor. "Önce Barış'ın planını mı duymak istiyorsunuz, yoksa benim başımdan geçenleri mi?" diye soruyor. Soruya direkt Bok atılarak cevap veriyor. "Barış'ı anlat önce." Thomas her şeyi anlatmaya devam ediyor.

"Barış'ın planını anlamak için önce boyut teorisini ve evrenlerin nasıl çalıştığını öğrenmemiz gerekiyor. Bilim adamı değilim, konuyu da tam anladığımı söyleyemem ama bildiğim ve anladığım kadarıyla anlatacağım size. Düşünün ki sizin şu anda yaşadığınız gerçeklik bir boyut. Örnek olarak da Barış ve Kutay'ın deliğe düşmeden önce yaşadığı gerçekliği ele alalım. Deliğe düşmeleriyle yeni bir boyuta geçiş yaptılar, ama bu noktada ilginç, anlam verilemeyen bir durum yaşandı. İlk gerçekliklerinde bulunan Barış ve Kutay yok oldu, yokluğa karışıp gittiler ve onlardan bir daha haber alınamadı. Barış ayrı bir boyuta gitti, veya gönderildi desek daha iyi olur çünkü bu onun kontrolünde değildi, Kutay'ın gönderildiği boyut ise burası. Ingenium'un yaratıldığı boyut." Size tüm bunları anlamanız ve sindirmeniz için biraz süre veriyor ve devam ediyor. "Başta bu boyutları ağaç modeli üzerinden değerlendiriyorlardı. İlk boyuta A diyelim. Barış B'ye, Kutay ise C'ye gitti diyelim. Kutay tekrardan A'ya dönmek istedi, orada eski benliğini bulabileceğini düşündü. Kendini de buldu aslında, ama sonradan fark etti ki bu A boyutu değildi, A1 boyutuydu. Aynı şekilde Barış'ı da kurtarmak istedi, ama tekrardan oraya gittiğinde ne A'ya, ne de A1'e gidebildi, gittiği boyut A2'ydi. Yani her boyutlararası yolculuk yapıldığında yeni bir boyutun açılmasına sebep oluyorsun. Ağaç dalları değil, arada bağlantı yok. Orijinal boyuta geri dönemeyeceklerini anladı yani."

Yeterince açık anlatıp anlatmadığını ölçmek için yüz ifadelerinize bakıyor ve devam ediyor. "Barış'ın amacı A boyutuna gitmek. Ve bir yolunu bulduğunu iddia ediyor. Ama planında büyük bir sorun var. Eğer A boyutuna geri dönerse veya dönmeyi başarırsa A boyutundan sonra açılmış bütün boyutlar yok olacak. Bu A1, A2, B ve C boyutlarının yok olacağı anlamına geliyor. C sizin boyutunuz, ve Barış başarılı olursa siz de C ile yok olacaksınız." Elion öfkeli bir yüz ifadesiyle etrafına bakıyor. Thomas'ı dinlemeye devam ediyor. "Kendisiyle alakası olmayan bir boyutlar bütününde bunu test ettiğini söylüyor Barış. Üç boyut ilerlediğini, birinci orijinal boyuta dönüş yaptığını ve bu boyuta geldiğinde diğer iki boyutun tamamen yok olduğunu söylüyor. Şu an bulunduğumuz C boyutuna bile dönüş yapabildiğini, ve böylece ilk açtığı o yedek boyutun da yok olduğunu söylüyor. Maalesef deneyleri sonucunda o boyutlarda yaşayan insanlar için de hayatı bitirmiş oluyor, siz hissetmeyeceksiniz gibi bir durum yok. Boyutunuzun yok olması demek yok olmanız demek. Bunu hissedip hissetmemenizin bir önemi olduğunu sanmıyorum, sonuçta yok olacaksınız."

Thomas önüne bakıyor ve devam ediyor. "Kutay artık Barış'ın küçükken tanıdığı, bu hayalleri destekleyecek ve onunla birlikte her şeyin eskisi gibi olacağı o günlere dönecek bir adam değil. Megalomanyak, kurduğu, inşa ettiği tüm bu şeyleri geride bırakmak istemiyor. O artık kendi tanımıyla tanrı katına ulaşmış bir kişi ve böyle dünyevi amaçlara sahip değil. Daha fazla gözlemek istediğini, günün sonunda da daha büyük şeyler yapmak istediğini söylüyor. Fikir ayrılığına düşmelerinin en büyük sebebi de bu. İkisi de kendinden başka kimseyi düşünmüyor. Yetişkin vücudunda bencil çocuklar." Thomas, kısa bir süreliğine duruyor ve havaya bakıyor. "Beni bu boyuta getiren kapşonlu adamın ne amaçladığını bilmiyorum. Yalan, saklama, ihanet gibi bir amacım yok, GERÇEKTEN bilmiyorum arkadaşlar. Bilmiyorum. Bana hiç söylemedi, benimle hiç uzun uzun konuşmadı ve beni bu boyuttaki Dünya gezegenine getirdikten sonra da bir daha benimle iletişime geçmedi. Onunla ilgili bir teorim var sadece." Boğazını temizliyor ve gözlerini Elion'a dikerek konuşmaya devam ediyor. "Hiçbir zaman bana yüzünü tam anlamıyla göstermedi ama gördüğüm kadarının Kutay'a çok benzediğini düşünmüştüm. Orada bulunduğum dönemlerde Kutay'ın laboratuvarında kendisine benzeyen bir adamı tuttuğunu konuşuyorlardı. Sonra da bu adamın kaçıp gittiğini. Malum A1 örneğini verdim. Bence kapşonlu adam A1 boyutundaki Kutay. Ama ne yaşadı da boyutlararası seyahat edebilecek kadar güç kazandı bilmiyorum. Hem de tezimizi çürütüyor, değil mi? O kapşonlu adam ve Barış orijinal boyutlara dönebiliyorlar, ama Kutay dönememişti."

Thomas gözlerini kapatıyor ve son sözlerine başlıyor. "Size yıllar boyunca dert olmuş bir şey var, ve bu şeyin var olmasının en büyük sebeplerinden biri benim." diyor. Elion ise "İcat ettim demiyor da." diye araya giriyor. Thomas ise vurgulayarak, sertçe "İcat ettim." diyor. "Ben..." Thomas kendini zorluyor ve sonunda söylüyor. "Snapshotların var olma sebebiyim." Elion gülümsüyor ve keyifli bir şekilde Thomas'ı dinlemeye devam ediyor. "Sizin Üçüncü Kıta olarak, bizim ise İlk veya Birinci Kıta olarak bildiğimiz kıta üstünde çalışıyorduk, o zamanlar Barış da ben de Zengin Co'nun çalışanları olarak orada bulunuyorduk. Barış benden daha üst rütbeliydi, Kutay'ın sağ kolu gibiydi. Ingenium'un ne olduğunu henüz tam olarak anlamadığım bir dönemdi, bana sürekli 'düşmanlarımız var, onları yenmemiz lazım' deniyordu, daha önce hiç böyle bir konsepti görmediğim ve duymadığım için ben de inanıyordum. Sorgulamıyordum. Bir gün Barış ile birlikte kıtaya saha araştırması için iniş yaptık, o zaman orada büyük bir topluluğun var olduğunu gördüm." Thomas, gözlerini Bok'a çeviriyor ve "Senin gibi görünen insanların bulunduğu bir topluluktu." diyor. "O zamanlar bana onların düşman olduğunu o kadar derinlemesine aşılamışlardı ki, görünmez bir şekilde sokaklarında yürürken kendi kendime anlamlandırmaya çalışıyordum, bu insanlar neden bizi öldürmek istiyorlar diye. Ve bu saha araştırmalarında bir gün bu topluluğun belli bir güce sahip olduğunu gördüm, bana Barış gösterdi. Bu güce bizim de ihtiyacımız olduğunu söyledi, ama Dünya'da bu güce sahip olmak için herhangi bir deney yapıldığında insanların ölümüyle sonuçlandığını söyledi. Enjeksiyon ile elde edilebilen bir güç değildi yani. Ben..."

Thomas'ın az da olsa hüzünlendiğini görüyorsunuz. "Tüm bunlardan önce... fotoğrafçılıkla uğraşıyordum. Bilmiyorum, o an aklıma geldi ve tamamen espri olsun diye keşke fotoğraflarını çekip de klonlayabilsek bu adamları gibi bir laf ettim. Tabii siz anlamayacaksınız bu terimi ama bizim bilim kurgu filmlerimiz var, tam onlardan çıkma bir fikirdi, gerçek olmasının mümkün olmadığını düşünüyordum. Barış ise bana kafasında ampul yanmışçasına bakmıştı bu cümleyi kurduktan sonra. O an çok şaşırdığımı hatırlıyorum, nasıl bunun yapılabileceğini düşündü ki demiştim. Birkaç gün sonra proje üstünde çalışmaya başladılar ve beni projenin başına geçirdiler. O gün teknolojik olarak ne kadar gelişmiş, ne kadar eski boyutumdan uzak ve farklı bir yerde olduğumu anlamıştım. Projeyi tamamladık, o kıtada bulunan çoğu yetenekli güç sahibi insanı aldılar ve snapshot teknolojisi ile klonladılar. Sonra da..." Gözleri doluyor ve dizlerinin üstüne çekiyor. "Tüm kıta halkını yerle bir etmek için kullandılar. O kadar kontrolsüz güç kullandılar ki amaçlarına ulaşamadılar bile. Barış ile uzaktan her şeyi izlemek zorunda kaldık. Çocuk, kadın, erkek demeden her birinin ölümünü teker teker izlemek zorunda kaldım. Bu sahneyi görmeyi hak ettim, sonuçta bu sahneyi mümkün kılan kişi de bendim." Yaklaşık bir dakika kadar sessiz kalıyor. Son olarak ayağa kalkıyor ve önce kendi cebindeki tabancayı çıkarıyor, sonra da Livei'ye doğru yürüyüp tabancayı ona uzatıyor. "Şimdi. Her şeyi öğrendiğinize ve artık ortada saklanan bir şey kalmadığına göre, al bunu." diyor. "Ya beni bağışla ve yok olmamanız için elimden geleni yapayım, ya da beni öldür. Ben olmadan da yapabilirsiniz, ben etkili bir eleman değilim artık. Günahlarım senin elinde."

Elion kahkaha atıyor ve alkışlamaya başlıyor. "Hayatımda böyle kaliteli yazılmış bir tiyatro izlememiştim, teşekkürler Thomas." diyor. Thomas ise öfkeli bir yüz ifadesiyle Elion'a bakıyor. Elion Mabi'yi geçmeye çalışırken Thomas ile konuşuyor. "Beni Barış'ın yanında gördüğünü söylemiştin. Neden beni orada gördüğünü unuttun galiba. Çünkü gerçek beni öldürdünüz ve yerine şu anki beni koydunuz. Ben senin eserinim, bunu unuttun galiba!" Thomas'ın bir anda gözleri faltaşı gibi açılıyor. "Ne diyorsun lan sen? Sen kafayı mı yedin?" Thomas hızla Livei'ye çeviriyor gözlerini. "Senin elinde ölmekle bir sorunum yok, ama bir yalancı olarak ölmeyeceğim. Yalan söylüyor, Elion'u ilk orada gördüm, böyle bir şey yaşanmadı. Yalan söylüyor." diyor. Elion ise "Beni tüm yalanlarınıza inandırdınız, sonra gerçeği öğrendiğimde de beni öldürdüğünüzü sandınız ama ben kaçtım. Yıllar boyunca Ingenium'un en boktan sokaklarında yaşadım, Mavi Yıldız'ın başına geçtim, seni de onları da yıllar boyunca takip ettim ve bu noktaya geldik. YALAN MI?!" diyor. Thomas ise "YALAN!" diye bağırıyor. Thomas artık o kadar strese giriyor ki kendinde bile değil gibi. Tekrar dizlerinin üstüne çöküyor ve "Ben yapmadım, ben böyle bir şey yapmadım." diyor. Artık Bok bile bu duruma dayanamıyor ve Thomas'ın yanına gidiyor. "Abi-" derken Thomas bir anda yıkılıyor. Yıkılmakta olan Thomas'ı Bok son anda yakalıyor ve "Hassiktir, bayıldı. Ya Elion..." diyor ve Thomas'ı yere yavaşça yatırıp ayağa kalkıyor. "Söylediklerinin doğruluğunu kanıtlayabilir misin?" Elion yine kahkaha atıyor ve "Ya Bok, Dünyalıların hiçbiri söylediklerini kanıtlayabildi mi? Size elle tutulur bir kanıt sundu mu kimse? Max size Dünyanın ne olduğunu anlatırken alın bu da şeması dedi mi? Saçmalama lütfen şurada bana." diyor. Sonra da Livei'ye dönüyor ve "Adaletli biri olduğum için..." deyip silahını yere fırlatıyor. "Kararı sana bırakıyorum. Öldüreceksen öldür, tutacaksan tut ama bundan sonra, ve bunu hepinize söylüyorum, Dünyalı olduğunu söyleyen kimseye güvenmeyin. Gördüğünüz gibi işlerine gelene kadar hep sır saklıyorlar." Elion, sinir olup hafifçe iç çekiyor ve biraz sakinleştikten sonra "Bakın Thomas'ın sizi çekip vuracağını düşünmüyorum ben. Ama dürüstlük istiyorum. Bundan sonra bize yalan söylenmesini ya da bir şeylerin söylenmemesini istemiyorum. Her şeyi duymak istiyorum ve bize her şeyi olduğu gibi söylemeyen insanların burada barınmasını istemiyorum." diyor. Böylelikle söz size kalmış oluyor, geriye söylenecek söz kaldıysa tabii.

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#53
Livei'nin, Elion'un tarafına geçmesiyle birlikte kendimi geriye doğru çektim. Hangi arada kalmam gerektiğini bilmiyordum. Bir yanda, her şeyimizle başından beri mücadele ettiğimiz, bir çok sevdiğimizi beraber kaybettiğimiz yol arkadaşlarım ve bir diğer yanda, bizi yıllarca kandırmış ama yanımızda olmuş bir adam vardı. Her şeye rağmen, onu dostum, kardeşim bilmiştim ve şimdi, bütün bunların yalan olduğunu öğrenmiştim. Belki duyguları gerçekti, belki de onlar bile değildi. Gerçek kimliği ile bu duyguların hiçbirini yaşamamış, sadece Thomas olarak yaşatmış olabilirdi. İpin ucunun kaçtığı bir meselenin ortasında kalmış olmak, ani bir hareket yapmama engel oluyordu. Hızlı bir karar vermenin şuanda uygun olmadığının farkındaydım, iyi bir analiz yapmam gerektiğini düşünüyordum. Gerçi, ortada tam olarak analizlik bir durumun kaldığını da sanmıyordum. Thomas'tan bildiği şeyleri öğreniyorduk, bu bilgilerden sonra ona tekrardan güvenebilir miydik, bize bir yalanı yaşatmasına izin verebilir miydik, emin değildim. Bunu ben kabul etsem bile, her şeye rağmen, onu bu haliyle kabul etsem bile, ekibimin kalanı kabul edebilir miydi, bilmiyorum. Muhtemelen etmeyeceklerdi. İçimden gelen bir hissiyat, bunu benim de kabul etmeyeceğimi söylüyordu.

Thomas, kendini açıklamak için direnirken, Bok'un talimatıyla birlikte önceliği Barış'ın planına vermişti. Bu noktada, hiç duymadığım bilgilerin varlığı ortaya çıkıyordu. Boyut teorisi ve evrenler denilen olay. Thomas da bilim adamı olmadığı için, çok daha basit bir şekilde anlatmıştı bu iki konsepti. En azından, hepimizin anlayabileceği bir şekilde özet geçmeyi başarmıştı. Bu noktada, boyut değiştirdiği zaman, aslında aynı boyuta değil, başka bir alternatif boyuta geçiyordu. Her ne kadar Boyut 1 olsa da, o aslında Boyut 1.1 gibi değerlendiriliyordu. Bu sebeple, Barış kendi boyutuna, asıl ait olduğu o boyuta gitmek istiyordu. Tüm planını bunun üzerine kurmuş olmalıydı. Ancak bu planın asıl problemi, buraya dönmeyi başarır ise, var olmuş diğer boyutlar yok olacaktı. Bu da, bizim tamamen yok olacağımız anlamına geliyordu. Muhtemelen, bu bir ölüm bile olmayacaktı, bir anda tüm tarihten silinecektik. Hatta, belki Barış'ın anılarından bile silinebilirdik, nasıl olsa, hiç var olmamış olacaktık, değil mi?

Kutay ise, bu hayalleri destekleyecek kişilikte birisi değildi artık. İnşa ettiği, kurduğu, uğruna çaba gösterdiği şeyleri terk etme planı, Kutay gibi bir karakter için uygun değildi. Kendisini Tanrı olarak görmesinden kaynaklı, dünyevi amaçların peşinde koşmuyordu. Bu sebeple, fikir ayrılığına düşmüşlerdi. İkisi de sadece kendini düşünüyordu, Thomas'ın özetlediği gibi. Thomas'ı bu boyuta getiren kapşonlu kişinin ne planladığını bilmese de, Kutay'a çok benzediğini düşünüyordu. Kutay'ın laboratuvarında kendisine benzeyen bir adamı tuttuğu yönünde söylentileri duymuştu, bu adamın kaçıp gittiği söylentisi de gelmişti tabi. Kapşonlu adamın, diğer alternatif boyuttaki Kutay olduğunu düşünüyordu. Haklı olabilirdi, ne de olsa o alternatif boyutta farklı birisi olmalıydı kendisi. Belki de, alternatif boyutlar içerisinde bizler bir şekilde var olmuş olabilirdik. Acaba, başka bir Mabi nasıl olurdu, merak etmiyor değilim.

Thomas, bir diğer itirafını ağzından çıkarmaya başlamıştı. Snapshotların var olma sebebinin kendisi olduğunu söylüyordu. Üçüncü Kıta üzerinde çalıştıkları zaman, Bok'a benzeyen insanların bulunduğu bir topluluğun mevcut olduğunu söylüyordu. Bir araştırma sırasında, bu topluluğun belli bir güce sahip olduğunu Barış'ın göstermesi sayesinde öğrenmişti. İşte o zaman, zaten fotoğrafçılık ile uğraşan Thomas, bir anlık fikriyle fotoğraflarını çekip klonlayabilecekleri yönünde laf etmişti. Olay burada kopmuştu, boş bir laf gibi gözükse bile, Barış'ın gözünde dolu bir fikirdi. Birkaç gün sonrasında bunu bir projeye çevirmişler ve Thomas'ı da projenin başı yapmışlardı. Kıtadan birkaç güçlü kişiyi alıp klonlamışlar ve kıtayı yok etmek için onları kullanmışlardı.

Thomas, kendi günahlarını birer birer döktükten sonra Livei'ye silahını uzatmıştı. Artık onun ölüm kararını vermek, Livei'ye kalmıştı. Tüm konuşacakları bittiğinde ise, Elion söze girmişti. Yine Thomas'a inanmıyordu, onu haksız da bulmuyordum. Yaşadıkları kolay şeyler değildi. Elion'un söylediklerine göre ise, tüm yalanlarına onu inandırmışlar, gerçeği öğrendiğinde ise öldürmeyi denemişler, ancak kaçmayı başarmış. Mavi Yıldız'ın başına geçip, yıllar boyunca onları takip etmiş. Thomas ise, tüm bunlara cevap olarak, sadece yalan olduğunu haykırıyordu. Öylesine bir haykırıştı ki, bayılmıştı. Bok, bu söylenenlerin bir kanıtı olup olmadığını sorduğunda, Dünyalıların bir şey kanıtlayıp kanıtlamadığını sorguluyordu. Elion haklıydı.

Elion'un konuşmaları bittiğinde, kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Thomas artık güvenilecek birisi değil." dedim. Bunu söylüyor olmak, belki de en çok bana ağır geliyordu, ancak doğruydu. Sırf Dünyalı olduğu için, yanımızda durduğu ve bize bilgileri açtığı için ona güvenebileceğimizi düşünmek artık saçmalıktan ibaretti. Ne zaman rol keseceğini, ne zaman ne yapacağını bilmiyorduk. "Yıllarca bizi farklı bir kimlik ile kandırmış birisine güvenmek bize tehlikeden başka bir şey getirmeyecektir. Onu yanımızda tutmak, alacağımız büyük bir riskten ibaret olacak." Ağzımdan çıkan her bir kelime, sanki boğazımı parçalıyor gibi hissediyordum. Kardeşim dediğim birisi hakkında bir gün böyle konuşacağımı tahmin etmezdim. Tahmin etmek bir yana, böyle konuşmayı hiçbir zaman istemezdim.

"Elion'un söyledikleri doğru mu, bilmiyorum." Alınmaması için, bir elimi havaya kaldırdım avuç içimi göstererek. "Alınmaca yok. Ancak dediğim gibi, artık Thomas güvenilir birisi değil. Eğer onu infaz edeceksek, en azından bunu ben yapmak isterim. Son nefesini benim ellerimde vermesi daha uygun olacaktır." Kafamı, gökyüzüne doğru kaldırdım. Yapabileceğim en onurlu hareketlerden birisi, Thomas'a onurlu bir ölüm sunmak olabilirdi. En azından, son gururunu yaşamasını isterdim. Onursuzca, gurursuzca ölmesi, bütün hayatım boyunca taşıyacağım bir vicdan olurdu. "Barış'ın da planlarını öğrendiğimize göre, sanırım onu iyileştirmeye çalışmak yapacağımız en büyük kötülük olacak kendimize. Bir an önce geri dönüp, tedavisi bittiyse bile kaçamayacak duruma getirmeliyiz diye düşünüyorum. Aynı şekilde, Thomas'ın durumunu da biraz erteleyebiliriz isterseniz. Onu da, bir yere kaçamayacak şekilde geri götürelim ve Barış ile hızlıca ilgilenelim derim. Yoksa başımıza çok büyük işler açacak, bize yardım etmiyor, bizi maşası yapmaya çalışıyor. Belli oldu." Dedim. Bir an önce, Barış'ı yok edeceğimiz bir planı işleyip, düşmanımızı tek kişiye düşürmeliyiz.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#54
Livei'nin sinir krizi geçirmesiyle birlikte her şey çorap söküğü gibi gelmişti. Elion ile Thomas, belli bir geçmişleri var gibi konuşuyorlardı. Thomas, Dünya'ya ilk "getirildiği" anda Barış'ın yanında Elion'u gördüğünü atmıştı ortaya. Tüm bakışlar Elion'a dönmüştü bunun üzerine. Livei de onu laboratuvar önlüğü ile gördüğünü hatırlıyordu. Elion ise whataboutism yaparak Thomas hakkında gerçeklerin dökülmesini talep etmişti. Bunun üzerine Thomas bir anda her şeyi anlatmıştı. Barış'ın planından önce evrenlerinin temelde nasıl işlediğini anlatmıştı. Söylediğine göre evden boyutlar vardı. Birden fazla. Farklı bir boyuta gidildiği anda geri dönmek mümkün değildi. Değişim oluyordu. Geri döndükleri boyut eski boyutun bir başka versiyonu oluyordu. Yapılan her yolculuk yeni bir boyut açıyordu. Ancak Barış her nasılsa geri dönmeyi başarmıştı. Amacı da bu ana boyuta geri dönmekti. Ancak geri döndüğünde oluşmuş olan diğer boyutlar yok olacaktı. Böylece her şeyi sıfırlayacaktı. Tüm o günahlar, kahpelikler yaşanmamış olacaktı. Elini kana bulamamış olacaktı. Kendi elleriyle geberttiği karısını nefes alıyor bulacaktı. Çocukları hiç var olmamış olacaktı. Ingenium hiç var olmayacaktı. Ve böylece vicdan azabı çekmeden huzurla eski hayatını yaşayacaktı ha... Onları umursamadan. Ne güzel ne ala memleket! Kendi başlarına ne geleceği meçhuldü. Var olmayacaklardı ki? Boyutları kapanınca ölecekler miydi? Nasıl olacaktı? Bunu kendilerine nasıl hak görebilirdi? Muhtemelen zaten var olmamaları gerektiğini düşünüyordu bencil herif. Kendisinden başka hiç kimse umurunda değildi. Artık iş işten geçmiş, ok yaydan çıkmıştı. Öylece yaşananların silinmesine izin vermeyecekti, asla.

Thomas'ı bu boyuta kapüşonlu olan adam getirmişti. Her nasıl yapıyorsa o boyutları bozmadan yolculuk edebiliyordu. Thomas onun ne amaçladığını bilmiyordu ancak Kutay'a olan benzerliğini düşününce onun yeni açılan boyutlardan birindeki Kutay olduğunu düşünüyordu. Tüm bu güçlere nasıl erişmişti orası belirsizdi. Kutay Zengin'in yapmayı başaramadığını o nasıl başarmıştı? Belki de Kutay Zengin o kadar burnu götünde bir adamdı ki yeterince denememişti bile. Muhtemelen böyleydi. Sonrasında Thomas günahlarını itiraf etmişti. Snapshot üreten cihazı kendisinin icat ettiğini söylemişti. Bu elbette şok ediciydi. Bunca zaman snapshotlar yüzünden canları yanarken Thomas onlara hiçbir şey söylememişti, hiç mi vicdanı sızlamamıştı? Atom enerjisi gücüne erişemeyince onları klonlamaya karar vermişlerdi. Fikir ise... fotoğrafçı olan Thomas'tan üremişti. Üçüncü Kıta da böyle yok edilmişti. Snapshotları elde edildikten sonra o kıtadaki insanlardan kurtulmaya karar vermişlerdi. Bu kadar utana sıkıla söylemek istemedikleri gerçek buydu. Thomas tabancayı kendisine doğru uzatmıştı. Livei bir çırpıda ellerine aldı silahı. Artık günahları itiraf edildiğine göre ölebileceğini düşünüyordu ve onların elinde can vermek istiyordu.

Elion ise... Tüm bunların tiyatro olduğunu iddia etmişti. Onu Barış'ın yanında görmesinin sebebi Elion'u snapshot yapmalarıydı iddialarına göre. Ancak Thomas bunu kabul etmiyordu. Hatta o kadar kabul etmiyordu ki bir yalancı olarak ölmeyeceğini haykırarak bayılmıştı stresten. Silahını yere fırlatarak kendisine dönerek kararı ona bırakmasını söylemişti. "Haklısın." dedi Livei. "Ben de dürüstlük istiyorum." Mabi, Thomas'ın öldürülmesi gerektiği kararındaydı. Bunu yapacak olanın da kendisi olması gerektiğini düşünüyordu. Thomas ile en derin bağa o sahip olduğu için Livei silahını ona uzattı. "Sen bilirsin." dedi duygusuz bir tonda. "Ama Thomas'ın bu şekilde ölmesine benim de gönlüm razı gelmez. Her ne kadar söylediği yalanlar ve sakladıkları beni tiksindirse de..." Elion'a döndü. "Sen söylediklerinde dürüst müsün? Daha önce seni laboratuvar önlüğü ile yüksek rütbeli bir araştırmacı olarak Dünya'da gördüm. Bunu sana söylediğimde aklının karışık olduğunu, anılarından emin olamadığını söyledin. Thomas hakkında söylediklerinden yüzde yüz emin misin? Gerçekten artık kimsenin bir şey saklamasını istemiyorum." Tekrar Mabi'ye döndü. "Thomas'ın bir şey yapacağını sanmıyorum o yüzden onun faturasını sonra keseriz. Öncelikle Barış'ı durduralım. Şu zamana kadar yaşadıklarımdan bir şey öğrendiysem çoktan gerçekleri öğrendiğimizi anlayıp hastaneden tüymüştür. Leşi köpeklere yedirilmeyi hak etmesine rağmen onu hayatta tutmaya çalıştığımız için yüzü bile kızarmaz o şerefsizin. Onu hemen bulup gereğini yapmalıyız. İstersen sen önden hastaneye git hemen. Ben de Elion ile konuşup arkanızdan gelirim." Eğilip Elion'un yere fırlattığı silahını aldı. Bir kez daha ona döndü. "Sana güvenmek istiyorum Elion. Bu duygumun istismar edilmesine tahammülüm kalmadı artık. Son kez soracağım, tamamen dürüst müsün? Thomas'ın artık bu dakikadan sonra tekrar yalan söyleyeceğini düşünmüyorum. İkinizin dedikleri birden doğru olamaz. Ya da boyutlarla ilgili bir durum mevcut yine. Her gün yeni terim giriyor literatürüme aq Dünyalıları sayesinde."
Image
► Show Spoiler

Return to “Prui Kabile Bölgesi”

cron