Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#11
Thomas'ın verdiği tepkiler, yerinde tepkilerdi benim gözümde. Bizimle o kadar şey atlatmış birisinin böyle bir durumla yüzleşmesine karşı, abartılı tepkiler olarak görünemezdi. Şapkalı'ya karşı öfkesini açık bir şekilde belli ediyordu. Üzerine bir oyun mu oynanıyordu, yoksa başka bir durum mu vardı bilmiyordum. Şapkalı, bu öfkeli tepkilere karşılık Thomas hakkında Dünya iletişim frekanslarında şifreli konuşmalar olduğuna dair sinyaller olduğunu söylüyordu. Bizden önce buraya girdiğine dair güvenlik kamera kayıtları da mevcutmuş. Bu kadar tesadüfün mümkün olmasını ben de pek mantıklı bulmuyordum. Thomas buna karşılık, onunla oyun oynadıklarını söylüyordu. Bok tam yerinde bir soru sormuştu, Dünya'da tam olarak görevinin ne olduğunu öğrenmek, belki de çoğu şeyi açığa çıkarabilirdi. Thomas, Observer olarak çalıştığını, insanları izleyip rapor etmek olduğunu söylüyordu. Sonrasında işin kontrolden çıktığını, manipülasyona dönüştüğünü, yapmak istemediği şeylere zorlandığını söylüyordu. Bu yüzden kaçtığını belirtiyor, tam Bok soru soracakken tek bir yanlış söylemde onu öldüreceklerini belirtiyordu. Buna izin vermezdim.

Şapkalı, ne saçmaladığını sorgularken Ulaş ayağa kalkmıştı, ancak Bok araya girerek durdurmuştu. Güvenliği olmadan konuşmayacağını, sadece Livei ve Bok'a anlatacağını söylüyordu. Güvenli bir yerde bu sorgunun gerçekleşmesini istiyordu ki, ben de aynı şeyi istiyordum. Dördümüz, başka bir karaoke odasına geçmiştik. Thomas derin bir nefesle birlikte konuşmaya başlamıştı, birisiyle tanıştığını söylediği anda Ulaş içeriye dalmış ve Thomas'a iki el ateş etmişti. O an, benim için zaman durmuş gibiydi. Şapkalı, Ulaş'a yapmamasını söylese de, daha ben harekete geçemeden defalarca ateş etmiş ve öldürmüştü. Şapkalı cebinden çıkardığı cihazla sağlık ekiplerini ve polisi çağırmıştı, Bok yaşadığını teyit etmişti. Şapkalı Ulaş'tan asla beklemediğini söylüyordu, bense Dünyalı olan herkesten her şeyi beklerdim. Elinde bandajlarla gelmiş ve kanamayı durdurmaya çalışıyordu, ben de ona yardım etmek için hemen Thomas'ın yanına atılmıştım.

"Bu saatten sonra Thomas'ı asla bırakmam! O nereye ben oraya gideceğim, hepiniz aynısınız!" Thomas'ın kafasını sakince kavramıştım, bir şekilde bilincini kaybettirmemem gerekiyordu. "Thomas, sakın gözlerini kapatma. Bunların hepsini atlatacağız." Thomas'ın ölmesine izin veremezdim, ancak bu saatten sonra bilinmedik bir yerde de onu böyle bırakamazdım. Şuan da, suçu kanıtlanmamıştı, ona bir zarar gelsin istemiyordum. Ancak bu tesadüflerin de çözülebilmesi için onun yaşaması gerekiyordu. Nasıl bir kaosun içine sürüklendiğimizi anlamıyordum, Thomas'ın sakladığı bu şeyler bizi çok büyük bir girdaba sürüklüyor gibi hissediyorum. Tam da bu yüzden, yalandan nefret ediyorum. Seni nereye götüreceği belli olmuyor...
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#12
Thomas Dünya ajanı olmadığı konusunda son derece ısrarcıydı. Hatta kelimeyi işittiği anda yüzünün şekli değişmişti. Hiç de yalan söylüyor gibi görünmüyordu. Şapkalı'ya son derece öfkeliydi ancak kimseye ihanet etmediğini çok içten bir şekilde söylüyordu. Ancak bunun yanı sıra, Şapkalı da oldukça sakindi. Tüm suçlamalara rağmen hiç gerilmemiş, kendi kozlarını masaya yatırmıştı. Thomas'ın Dünya ile şifreli konuşmaları olduğuna dair elinde kanıt olduğunu dile getirmişti. Açıkça o da yalan söylüyor gibi görünmüyordu ancak Şapkalı'dan ne kadar emin olabilirdi ki? Sonuçta adam bu planın başındaydı yıllardır. Tüm duygulardan arınmıştı. Pekala dümdüz bir poker suratıyla da bin yalan uydurabilirdi ve ruhları duymazdı. Yine de elinde kayıtlar ve kanıtlar olduğunu söylemesi ikna ediciydi. O kayıtları izleyebilirse emin olabilirdi. "Snapshot olma ihtimali nedir? Belki de o kişi bizim Thomas'ımız değildi?"

Bok, Thomas'ı sorguya çekerek ona Dünya'da ne iş yaptığını sormuştu. Thomas da bildikleri her şeyi yinelemişti. Observer olduğunu, iş ciddileşince oradan kaçtığını, yapmak istemediği şeylere zorlandığını dile getirmişti. Kendini tehdit altında hissediyordu. Şapkalı ve Ulaş'ın onu öldüreceğinden endişeliydi. Livei derin bir iç çekti. Ortalık yeniden alevlenmiş ve gerilmişti. Thomas yalnızca Bok ve Livei'ye konuşacağı şartıyla sorguyu kabul etmişti. Güvenliğini istiyordu. Makul bir teklifti. Şapkalı da hemen kabul etmişti. Mabi'yi de alarak başka bir odaya geçtiler. Thomas hiçbir şey sormalarını beklemeden kendisi anlatmaya başlamıştı. Dünya'da çalışırken mutsuz olduğunu, her şeyin kötüye gittiği bir dönemde onunla tanıştığını... O diye bahsettiği kişi kimdi öğrenme fırsatları olmamıştı çünkü Ulaş kapıdan içeriye dalarak eline aldığı silahı ile iki kurşun patlatmıştı. Her şey saniyeler içerisinde olmuştu. Livei'nin herhangi bir tepki verecek süresi bile olmamıştı. Thomas gözlerinin önünde kanlar içerisinde yere yığılırken sahnenin gerçekliği zihnine yeni yerleşiyordu.

O esnada Şapkalı'nın haykırışları duyuldu. Ulaş'ı durdurmaya çalışıyordu. İçeri girdiğinde gördüğü manzara karşısında bir an bile tereddüt etmeden Ulaş'ı vurmuş ve cansız bırakmıştı. Livei kanının damarlarından çekildiğini hissetti. Neler dönüyordu burada? Bok, Thomas'ın nabzını yoklayarak yaşadığını bildirdiğinde derin bir nefes verdi. Livei öfkeliydi. Şapkalı'nın yakasına yapışmamak için zor duruyordu. Titrek bir sesle onu durdurmaya çalıştığını söylemişti. Gerçekten denemiş miydi? Yoksa tüm bunları şov olsun diye mi planlamıştı? Bandajlarla kanamayı durdurmaya çalışırken onun ölmesine izin vermeyeceğini söylüyordu hala. "Öyle mi?! Ölmesine izin vermeyeceksin ha?! Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?" Öfkeyle yumruklarını sıktı. Şimdi bunun sırası değildi, Thomas acilen tıbbi müdahale almalıydı. "Mutlak Son'un değerli bir üyesini, buraya adım attığı anda yargısız infazla öldürmeye çalıştınız. Düşman kazanmak mı amacınız? Siz Dağtaraf işleri böyle mi hallediyorsunuz? Yoksa tüm bu yaşananlar bir çeşit tezgah mı?" Burnundan soluyordu adeta. "Thomas'ı sırtlayıp Hareketlilik stili ile hızlıca hastaneye yetiştirebilirim. Bana yerini tarif edin. Yemin ediyorum ki Thomas ölecek olursa külahları değişiriz Şapkalı. Biz hiçbir zaman paranoyak Dünya korkusu yüzünden birbirimizin canına kıymadık. Bu günlere bu kafa yapısıyla geldik, bu saatten sonra da değişmeyi düşünmüyoruz."
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#13
Şapkalı, Livei'nin sert çıkışına karşı tek kelime etmiyor, yalnızca başını öne eğip derin bir nefes alıyor. Gözlerinde samimi bir suçluluk duygusu var, sahte gibi görünmüyor. Ellerini hafifçe kaldırarak ortamı sakinleştirmeye çalışıyor. "Haklısın." diyor titrek bir sesle. "Böyle bir şey yaşanmasını asla istemedim. İnan bana, Ulaş'ın böyle bir şeyi yapacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Onu uzun zamandır tanıyorum ve... bunu tahmin edemedim. Özür dilerim." Cebinden çıkardığı dijital bir kartı göstererek adresi hızla paylaşıyor. "Hastane buraya çok yakın, doğrudan bu caddenin sonunda. Adı Aster Medikal Merkezi, en ileri teknolojileri kullanırlar. Acele edelim." Livei, Thomas'ı dikkatlice sırtına alıyor. Thomas'ın bedeni hala sıcakken ve kanaması yavaşlamışken onu hemen götürmeniz gerektiğini biliyorsunuz. Bok hemen harekete geçerek Mabi'yi yanına alıyor ve onu da alarak birlikte ışınlanıyorlar. Şapkalı ise "Ben de hemen arkanızdayım." diyerek oradan ayrılıyor.

Aster Medikal Merkezi, dışarıdan bakıldığında cam yüzeyi ışıl ışıl parlayan, modern mimariye sahip bir bina olarak karşınıza çıkıyor. İçeri adımınızı attığınız anda sizi steril ve tertemiz bir hava karşılıyor. Duvarlar ve zemin açık tonlarda ve tertemiz. Görevliler anında Thomas'ı sizden teslim alıyorlar ve onu şeffaf camlı, steril bir odaya götürüyorlar. İçeride Thomas'ın vücut taramaları üç boyutlu olarak anında duvara yansıtılıyor. Robotik kollar ve lazerli cihazlar yaraları tarıyor, hızlıca müdahale ediliyor. Tüm müdahale dışarıdan net biçimde izlenebiliyor ancak kimsenin girmesine izin verilmiyor.

Bekleme alanına geçtiğinizde, Şapkalı sessizce karşı koltuğa oturuyor. Elleriyle yüzünü ovuşturuyor ve size bakıyor. "Bakın... Thomas'ın Dünya ajanı olduğunu düşünmemin sebepleri gerçekten bundan daha fazlaydı. Size anlatmaya çalışıyordum ama fırsat olmadı." diyerek başlıyor söze. Gözlerinde derin bir pişmanlık var ama sözlerini dikkatlice seçiyor.

"Size daha önce söylemedim ama, Bay Zengin ile uzun zaman önce oldukça yakındı. Ben ilk oraya götürüldüğümde, Thomas zaten onun en değer verdiği Observer'lardan biriydi. Bu yüzden şimdi size söylediği hikaye anlamsız geliyor bana. Başından beri olayların içindeydi, kritik konularda doğrudan Bay Zengin'e rapor veren biriydi. Sizinle birlikteyken hiçbir sırrı bilmiyormuş gibi davranıyor ve öğrendiğinde kaçtığını söylüyor... Ama bu mümkün değil. Çünkü en başından beri en gizli toplantılarda vardı. Görevi doğrudan Bay Zengin'e kritik raporlar vermekti."

Sözlerine biraz ara verip derin nefes alıyor ve ardından devam ediyor.

"Dünya, insanların yakınlarını koz olarak kullanmayı sever. Ama Thomas'ın ailesi hala orada güven içinde yaşıyor. Hiçbir şekilde tehdit edilmiyorlar, rehine durumunda değiller, ona karşı koz olarak da kullanılmıyorlar. Bana inanmıyorsanız kayıtları da paylaşabilirim. Hatta benim bile hala orada bir akrabam var mı diye yıllarca araştırma yaptılar. Sizce bu nasıl mümkün olabilir?"

Sonra ses tonunu daha sakin ve samimi bir hale getirerek gözlerinizin içine bakıyor.

"Buradaki amacım asla onu yaralamak veya öldürmek değildi. Eğer gerçekten Dünya için çalışıyorsa bile, benim tek istediğim onu ikna etmekti. Thomas yetenekli biri. Dünya’ya karşı durmasını, bize katılmasını sağlamak istiyordum. Çünkü şu an onun bize tamamen dürüst olduğunu düşünmüyorum."

Bakışlarını ciddiyetle size çeviriyor, ellerini dizlerine koyuyor ve hafifçe öne eğiliyor.

"Lütfen bana bir şans daha verir misiniz? Beni ve planlarımı size anlatabilmeyi istiyorum. Ne dersiniz? İsterseniz şimdi bile konuşabiliriz."

Bok bir süre sessizce dinliyor, ardından hafifçe öne eğilip ellerini birleştiriyor. Yüzünde hem yorgunluk hem de ciddiyet var. Sesi, alışıldık sakinliğini koruyor ama altında net bir kararlılık hissediliyor. "Anlattıkların mantıklı olabilir, ama bu kadar ciddi bir iddiayı sadece sözle kabul edemeyiz Şapkalı. Eğer dediklerin gerçekse, bize kanıt getirmen gerekiyor. O toplantılarda yer aldığına dair kayıtlar… Thomas'ın ailesinin güvende olduğuna dair görüntüler… Ne varsa." Şapkalı hızla başını sallıyor, yüzünde kararlılıkla dolu bir ifade beliriyor. "İnanın, hemen gidip getiririm. Gerekirse kendi gözlerinizle izleyin diye hepsini derleyip buraya dönerim." diyor. Bok, ardından sessizce yanında oturan size dönüyor. Kaşlarını hafifçe kaldırıyor, net bir "ne diyorsunuz?" ifadesiyle göz teması kuruyor. Karar şimdi sizin elinizde gibi.

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#14
Livei, Thomas'ı sırtlayıp hastaneye yetiştirebileceğini söylüyordu. Büyük bir umutla ona doğru bakmıştım, Şapkalı ise Ulaş'ın böyle bir şeyi yapacağını düşünmediğini söylüyordu. Özrü benim için henüz anlamsızdı, Thomas'ı bir an önce hastaneye götürmeli ve konuşulacakları konuşmalıydık. Aster Medikal Merkezi adlı yere gidiyorduk, burası en ileri teknolojileri kullanıyordu. Bok bizi hızlı bir şekilde ışınlamıştı hastaneye, içimden sürekli dua ediyordum bir an önce iyileşmesi için. Görevliler anında Thomas'ı teslim almışlar ve şeffaf camlı bir odaya götürmüşlerdi. Şeffaf cama bir elimi dayamış, hem duvara yansıyan vücut taramalarını izliyor, hem müdahaleleri görmeye çalışıyordum. İçeriye girmemiz doğal olarak yasaktı ve izin verilmiyordu, ancak buradan izleyebiliyor olmak bile Thomas'ın yanındaymışım gibi hissettiriyordu.

Bekleme alanına geçtikten sonra, Şapkalı Thomas'ın Dünya ajanı olduğunu düşünmesinin sebeplerini açıklıyordu. Bay Zengin ile oldukça yakın olduğunu, kendisi oraya götürüldüğünde Thomas onun o zamandan beri en değer verdiği Observer'dı. Bu sebeple anlattığı hikayenin anlamsız olduğunu söylüyordu, hatta kritik konularda bile Bay Zengin'e rapor veriyormuş. Bizimle birlikteyken hiçbir sırrı bilmiyormuş gibi davrandığını, öğrendiğinde kaçtığını söylediğini ekledikten sonra, bunun mümkün olmadığını söylüyordu. En başından beri en gizli toplantılarda bile var olduğunu, görevinin Bay Zengin'e kritik raporlar vermek olduğunu söylüyordu. Kısa bir nefesin ardından, Dünya'nın insanların yakınlarını koz olarak kullanmayı sevdiğini, ancak Thomas'ın ailesinin hala orada güven içinde yaşadığını söylüyordu. Yanlış hatırlamıyorsam, Max bile tehdit edilmişti ailesiyle. Ancak Thomas'ın ailesi tehdit edilmiyor, rehine durumuna geçmiyor, ona karşı koz olarak kullanılmıyordu. Şapkalı, kayıtları paylaşabileceğini bile söylüyordu, belli ki kanıtları vardı.

Amacının yaralamak veya öldürmek olmadığını, Dünya için çalışıyorsa bile tek istediğinin onu ikna etmek olduğunu söylüyordu. Thomas'ın bize tamamen dürüst olmadığını düşünüyordu. Gerçi, bunu ben de düşünüyordum ancak bir hain olduğunu veya Dünya ajanı olduğunu düşünmüyordum. Bana bunu yapamaz diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. Şapkalı bir şans daha isterken, Bok anlattıklarının mantıklı olabileceğini, ancak bu iddiayı sözle kabul edemeyeceğini söylüyordu. Haklıydı. Kanıtları istiyordu, ben de aynı şekilde, bu kanıtları görmek istiyordum. Ancak Şapkalı hemen kalkmadan önce, şakaklarımı biraz ovuşturmuş ve gergin, bıkmış bir ses tonuyla söze girmiştim.

"Thomas'la ikinci tanışmamızdı. Bizi kaçırdılar, bir laboratuvara kaçtık. Doktor Johansson, Thomas'ı siyah bir tüpün içine hapsetmişti. İhanetten hapsedilmişti, sonu bir denek olmak olmuştu. O günden sonra kayboldu, ama sonra, bir gece ansızın geldi evimin kapısına. Onunla tanıştığını söyledi, ancak ismini zikrederse öleceğini de biliyordu." Başıma giren ufak ağrıyı alnımı ovuştura ovuştura gidermeye çalışıyordum. "Thomas'ın bir hain olduğunu düşünmekte zorlanıyorum, Dünya ajanı olamaz, bana, bize bunu yapamaz. Acaba başka bir şey olabilir mi işin içinde? Belki sahte bir Thomas falan?" Sanırım hain olmadığını kabullenmek için bir sürü bahane üretiyordum. Belki de, tanıdığım Thomas gerçekten ihanetten hapsedilmiş ve hiç kurtulmamıştı, Mitga gibi biriyle muhattap oluyordum. Bilmiyorum. "Aman neyse, neler diyorum. Şapkalı, bu kanıtların haricinde Dünya iletişim frekanslarında şifreli konuşmalar olduğuna dair sinyallerin var olduğunu söyledin. Onları da getirir misin? Bir şekilde şifresini çözebilirsek, neler anlattığını da öğrenebiliriz. Ayrıca buraya bizden önce girdiğinde dair güvenlik kamera kayıtlarını da istiyorum." Dedikten sonra, Şapkalı'yı hiç umursamadan Livei ve Bok'a döndüm. "Thomas'ı güvende tutmamız gerekiyor. Her ne oluyorsa, Thomas bir şekilde yanlış bir şey söylediği an öldürüleceğini biliyordu. Ulaş ve Şapkalı tarafından. Tam bir şeyleri konuşacağı sırada, Ulaş onu infaz etmeye çalıştı. Burada birden fazla hain var." Diyerek uyardım ikisini. Thomas'ın can güvenliğini sağlamamız için, kanıtlar gelene kadar şeffaf camın önünde beklemek için harekete geçeceğim. "Kanıtların hepsini Thomas'ı gözümüzle gördüğümüz ve takip edebildiğimiz yerde inceleyelim." Dedim son olarak.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#15
Thomas'ı büyük bir hızla Aster Medikal Merkezi adındaki hastaneye yetiştirdiler. Livei neon kullanarak hızlıca gitmeyi teklif etmişti ancak Bok'un ışınlanma gücü çok daha etkiliydi. Konumu öğrenince Bok herkesi hızlıca ışınlamıştı. Görevliler Thomas'ı camlarla kaplı bir odaya götürmüş ve işlemi başlatmışlardı. Livei onun üzerinde tam olarak neler yapıldığını anlamamıştı ancak onu iyileştirebileceklerini umuyordu. İçeri girmeleri yasaktı ancak bekleme odasında tüm olan biteni izleyerek oturabiliyorlardı. Livei çöktüğü koltukla kollarını göğsünde birleştirip somurtarak yüzünü yere döndü. Yaşanan her şey fazlasıyla can sıkıcıydı. Şapkalı olan bitenden yeterince pişman gibiydi ancak Livei'nin içine sinmeyen başka şeyler vardı.

Kısa bir sessizliğin ardından Şapkalı söze girerek Thomas'ın Dünya ajanı olduğunu düşünmesinin kanıtlı sebepleri olduğunu bir kez daha dile getirmişti. Thomas'ın Bay Zengin ile fazlaca yakın olduğunu, onun favori observeri olduğunu söyledi. Thomas hiçbir zaman bunlardan bahsetmemişti onlara. Thomas'ın üst düzey bir observer olduğundan bile haberi yoktu. Onlarla birlikteyken hiçbir gizli sırrı ve bilgiyi bilmiyormuş gibi davranmıştı ancak Şapkalı onun en gizli toplantılarda yer aldığını, her şeyi en başından beri bildiğini iddia ediyordu. Livei derin bir iç çekerek alnını ovaladı. Stresten başı ağrımıştı. Thomas'ın ailesinin de güvende olduğunu, Max'in ailesinin aksine hiç tehdit edilmediklerini ve güvende olduklarını söylemişti. Şapkalı Thomas'ı öldürme niyeti olmadığını, onu ikna etmek istediğini söylediğinde Livei alaycı bir şekilde güldü. Bu kadar tehlikeli birisi ise onu neden ikna etmekle uğraşırdı ki? Dağtaraf'ın tüm sırlarını Bay Zengin'e ötmesi işlerinin bittiği anlamına gelmiyor muydu?

Şapkalı onlardan bir şans daha isteyerek planlarını paylaşmak istediğini söylemişti. Bok daha fazla kanıt talep edince de kabul etmişti. Mabi araya girerek aklındaki son anıları paylaşmıştı. Dünya'ya gittiklerinde Thomas'ın kaçırıldığını, tüpe hapsedildiğini, aylar sonra aniden kapıda belirdiğini hatırlatmıştı herkese. Belli ki o da inanamıyordu Thomas'ın böyle bir şey yapabilecek bir adam olmasına. Mabi de Şapkalı'nın elindeki kanıtlarını göstermesini istemişti. Thomas'dan bir yandan şüphelenirken onun son sözlerine de hatırlatma yaparak Ulaş'ın da hain olabileceğinin altını çizmişti. Livei başını salladı. "Mabi'nin söylediklerine katılıyorum. Thomas o kadar uzun zamandır içimizde ve o kadar fazla şeye tanık oldu ki onun bir hain olabileceğine bir türlü inanamıyorum açıkçası. Üstelik ortaya çıkardığımız pek çok Dünya sırrında yanımızdaydı. Snapshotları ilk öğrendiğimizde, Hae'yi kurtardığımızda, düşmüşleri öğrendiğimizde hepsinde bizimleydi. Max ile aynı şaşkınlığı paylaştıklarını gördüm. Aklım almıyor." Biraz durdu. "Thomas kaybolduktan sonra Mabi ile birlikte Dünya'ya onu bulmaya ve bilgisayar denen aletlerden çalmaya gitmiştik. Orada bir laboratuvarda Thomas vardı. Yani ona inanılmaz benzeyen birisi ancak o Thomas değildi. Çok garip davranıyordu. Sonra da bize saldırmıştı. Oradan apar topar zor kaçmıştık. Şimdi aklıma geldi. Her ne olduysa o alıkonulduğu süreçte Thomas'ın başına bir şey gelmiş olabilir mi?" Bir an duraksadıktan sonra devam etti. "Ayrıca onu ikna etmek istediğini söylüyorsun Şapkalı ancak eğer dediklerin doğruysa bu Thomas'ı çok tehlikeli birisi yapmaz mı? Sizin tek kozunuz Dünya'nın Dağtaraf hakkında hiçbir şey bilmemesi. Onu elinizden kaybetmeniz Thomas'ın gidip Bay Zengin'e her şeyi ötmesine bağlı değil mi? Buraya nasıl girildiğini öğrendi sonuçta."
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#16
Şapkalı, bir süreliğine ikinize de bakıyor, sonra gözlerini saatine çeviriyor. "Siz snapshot meselesinden bahsediyorsunuz ama..." Saatinden bir şeyler arıyor gibi görünüyor. "Bende bugüne kadar oluşturulmuş tüm snapshotların bir listesi var, erişimim hala kesilmedi." diyor ve saatinde bulunan bir veritabanını hologram şekilde önünüze yansıtıyor. Mavi dahil bugüne kadar karşılaştığınız tüm snapshotların resimli listesini görüyorsunuz. "Yani size şöyle söyleyeyim, ellerinde başka bir veritabanı olmadığını biliyorum. Bir şekilde benden habersiz, ki istihbaratım kuvvetlidir, yeni bir veritabanı oluşturup Thomas'a da bir snapshot yapıp oraya koydularsa size hak vereceğim. Ama dediğiniz olayların zaman dilimini düşününce bu listede olmamasının imkansız olduğunu düşünüyorum." Kafasını kaşıyor ve bir süre düşünüp "Ya da Zengin bilerek onu listeye sokmadı, sistem dışı olarak barındırıyor." diyor. "Sonuçta yakınlardı... Böyle bir şey neden mümkün olmasın ki?" Şapkalı önce Mabi'ye dönüyor ve "İstediğin tüm kanıtları şifreli konuşmalarla birlikte getireceğim." diyor. Hemen ardından Livei'ye dönüyor ve "Evet, tehlikeli. Ama ne yapmamı önerirsin? Arkadaşınızı çekip vurayım mı? Başından beri demeye çalıştığım şey bu, ben bir canavar değilim. Ulaş'ın böyle bir hamle yapacağını gerçekten hiç tahmin etmemiştim, böyle anlaşmamıştık. Artık ben de kime güveneceğimi bilmiyorum. Ayrıca o herif Dünya'daki tüm güçlere sahip olabilir ama ben ondan korkmuyorum. Gerekirse gün gelince onunla karşı karşıya geleceğim. Onun dıştan bu kadar güçlü göründüğüne bakmayın, pısırığın teki. Sadece yanlış kişiye yanlış güçler verildi, o kadar." diyor. Hemen ardından lafını toparlıyor. "Yani kısacası evet, eğer düşündüğüm gibi bir ajansa Thomas'ın serbest kalması Dağtaraflar için ciddi bir problem olacak. Ama benim amacım kimseyi sorgusuz sualsiz yok etmek değil. Gerekirse riskleri de alırız."

Şapkalı, yola çıkmaya hazırlanırken tekrardan size dönüyor. "Bu arada biriniz kalıp Thomas'ı izleyebilirsiniz, bunda bir sorun yok. Sadece sizden isteğim kalanların gidip ekibinizde kim varsa alması ve ortak bir yerde toplantı yapmamız. Eğer dağa girmek istemeyenler varsa sorun değil, anlık kod hataları oluşturup ortak bir noktada da buluşabiliriz, karargahınızın yakınları da olur. Saatlerinize iletişim bilgilerimi çoktan gönderdim. Dağın dışına da rahatlıkla ışınlanabilirsiniz. Zaten herkesi toparlamanız biraz sürecektir, o yüzden acele etseniz yararımıza olur." diyor ve sizinle vedalaşıp ışınlanıyor. Bok, Livei'nin yanına gidiyor ve "Mabi'nin burada kalması daha iyi olur sanki ya, biz gidip bakalım istersen." diyor. Sonra da Mabi'ye dönüp "Thomas'a bir şey olması durumunda mesaj at, anında gelirim." diyor. Tekrar Livei'ye dönüyor ve "Gidelim mi?" diye soruyor.
Off Topic
Kritik kararlar alınacağı için kısa bir tur, mecbur kalırsanız kısa yazmaktan çekinmeyin.

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#17
Şapkalı Thomas'ın snapshot olamayacağını, snapshotların her birinin isminin kayıtlı olduğu sistemde hala bulunduğunu ve Thomas'ın isminin orada geçmediğini söylemişti. Hatta bahsettikleri zaman dilimiyle de uyuşmadığını dile getirmişti. Ancak aynı zamanda Thomas'ın sistem dışı bırakılarak snapshot haline getirilmiş olabileceğini düşünüyordu. Bay Zengin ile yakın olduğu için onu gizli bir operasyon amacıyla listeye dahil etmemiş olabilirlerdi. Belki de Bay Zengin, Şapkalı'nın ona ihanet edeceğini biliyordu ve bu konuda önlem almak istemişti. Onun bile haberinin olmadığı çok ayrı bir planı vardı. Sonrasında da Livei'ye dönerek Thomas tehlikeli olsa bile onu çekip vurmayacağını, canavar olmadığını, Ulaş'ın yapacağı hamleyi gerçekten tahmin etmediğini söylemişti. Ulaş'ı çekip öldüresiye vurmuştu ama. Bay Zengin'den de korkmadığını, onun pısırığın teki olduğunu iddia ediyordu ancak bunca zamandır bu dağın içinde gizli kaçak yaşayan onlardı. Kendilerine yardım edecek diğer topluluklara ulaşmaya bile korkmuşlardı açığa çıkmamak için. Sıçan gibi, rakun gibi yaşıyorlardı. Gerekirse risk alabileceğini söylese de işini pek riske atacak bir insan gibi davranmıyordu. Livei onun sözlerine omuz silkti. Çok da ikna olmamıştı.

Şapkalı gerekli delilleri getirmek adına yola çıkmaya hazırlanırken birisinin Thomas ile kalması gerektiğini söylemişti. Mutlak Son'un kalan üyelerinin de dağa getirilmesini ya da belli bir bölgede toplanılmasını talep ediyordu. Gezegenlerinin geleceğine ilişkin önemli bir plan konuşulacaksa herkesin her şeyi aynı anda öğrenmesi daha sağlıklı olurdu. Bok, Mabi'nin Thomas'ın yanında kalmasının daha mantıklı olacağını söyleyerek gidip diğerlerini toparlamayı teklif etmişti. Daha mı iyi olurdu gerçekten? Thomas uyandığı zaman güvendiği bir insan olduğu için Mabi'ye kendisini daha rahat açabilirdi ancak ya gerçekten Bay Zengin için çalışıyorsa ve onu manipüle etmeye kalkarsa? Mabi ona kanar mıydı yoksa oyunu anlar mıydı? "Tamam o zaman. Sana güveniyorum Mabi. Biz gelene kadar Thomas kendine gelirse onunla konuşursun ama dikkatli ol. Ona Bay Zengin ile yakın olması durumunun gerçek olup olmadığını sor. Her şeyi anlattır. Ben hala ona inanmak istiyorum. Yalan söylediyse de bir sebebi olmalı." Bok ile birlikte diğerlerini toparlamak için ışınlanmaya hazırlandı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#18
Şapkalı, söze girerek snapshot meselesi hakkında konuşmaya başlamıştı. Belki umut verici bir şeyler ortaya çıkar diye düşünüyordum, çünkü bugüne kadar oluşturulmuş tüm snapshotların bir listesi olduğunu söylüyordu kendinde. Böylelikle, Thomas'ı aklamak için elimizde bir neden oluşabilirdi. Kendisinin bilgi ağının sağlam olmasının sebebini ise başka bir veritabanı olmadığına bağlıyordu. Bu veritabanında ise Thomas'ın snapshotına dair bir bilgi yoktu, ancak Bay Zengin onu bilerek listeye sokmamış da olabilirdi. Yakın oldukları için böyle bir şeyin mümkün olabileceğini söylüyordu, yani açık bir kapı bırakmıştı ama net bir sonuca ulaşamıyorduk. Hala Dünya ajanı olduğu kısmına daha yakındık. Şapkalı, istediğim tüm kanıtları getireceğini söylediğinde, başımı aşağı yukarı oynatarak onaylamıştım. Şapkalı ise, kendini bir şekilde açıklamaya çalışıyordu ne yapacağı konusunda. Livei doğru soruları sormuştu ve kısmen de olsa Şapkalı ikna edici cevaplar vermişti.

Konuşması bittiğinde, birimizin burada kalıp Thomas'ı izleyebileceğini söylüyordu. Kalanlarımız ise ekibimizde kim varsa alacak ve ortak bir yerde toplantı yapılacaktı. Dağa girmek istemeyenlere karşı ise anlık kod hataları oluşturacak ve ortak bir noktada buluşacaktı. İletişim bilgilerini saatlerimize göndermişti. Bok, benim burada kalmamın daha iyi olacağını söylüyordu. Sonrasında ise Thomas'a bir şey olursa mesaj atmamı, anında geleceğini söylüyordu. Onu başımla onayladıktan sonra, Livei'yi dinlemeye başladım. "Ben de ona hala inanmak istiyorum." dedim kısık bir sesle. Sonrasında operasyon yapıldığı cam odaya doğru yürümeye başladım. Orada, ayakta onun operasyonlarını izleyeceğim gözümü bile kırpmadan. Yanındayım, Thomas.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#19
Livei: Bok ile birlikte dağın dışına ışınlanıyorsunuz. Aslında o kadar uzun süredir içeride değilsiniz ama birden alışık olduğun yeryüzüne dönmek seni huzurlu hissettiriyor. Bok sana dönüyor ve saatinden Mutlak Son karargahını ayarlarken ilginç bir soru soruyor. "Buraya gelirken Yots'ları gördük ya, bizimle içeriye girmelerine rağmen dağın içinde karşılaşmadık. Nasıl oldu o ya?" Olaylar o kadar hızlı gelişmişti ki, sen de duyunca bir farkındalık yaşıyorsun ve durumun absürtlüğüne şaşırıyorsun. Çok geçmeden Bok saatini hazırlıyor ve sana dönüp "Kendim de ışınlanabilirim, biliyorum. Ama garip hissettiriyor, o yüzden gerekmedikçe kullanmayacağım artık." diyor. İkiniz de birlikte karargaha ışınlanıyorsunuz. Sizi ilk olarak sandalyesinde oturan Max karşılıyor. Sesinizi duyup arkasına dönüyor ve size doğru koşuyor. "Neler oldu?" diye soruyor kısaca. O sırada karargahta bulunan diğer kişiler de etrafınızda toplanıyor. Mavi, Thrao, Shisha, Huld, Hae zaten oradaydı. Şansınıza son dakika Frip ve Friks de geliyor. Frip'in elinde bir sürü evrak var, Aisi Cumhuriyeti'ndeki işleri baya yoğun olsa gerek. Friks ise salak salak gülümsüyor, az önce kim bilir neler yaşadı. Herkes toplantı salonuna geçiyor ve Bok ile birlikte oturup başınızdan geçen her şeyi teker teker anlatıyorsunuz. Sizi şok içinde dinliyorlar, tepki vermekte zorlanıyorlar.

İşin sonunda Shisha ayağa kalkıyor ve "Ben hiç beklemeden kaçıyorum, Hera'ya haber vereyim, olanları anlatayım, gelsin." diyor. Hae de ayağa kalkıyor ve "Ben de geliyorum. Çok garip yerlere gitti bu olaylar, çok." diyor. İkili tartışmaya hiç katılmadan odadan çıkıp gidiyorlar. Çıkarken Max "Elion, Faell ve Garo'ya da haber etsenize gelsinler buraya." diyor. Friks ise ilk yorum yapan kişi oluyor. "Yani başından beri bizim peşimizden koşup da sik sok konuşan herif Şapkalı değilmiş, öyle mi? Vay amına koyayım." Tartışmaya olan ciddi katkısından sonra derin düşüncelere dalıyor. Mavi ise "Kaçırıldığımda konuştuğum adam da Şapkalı değildi o zaman." diyor. Thrao ise ilginç bir noktaya değiniyor. "Benim en merak ettiğim şey babamın kiminle konuştuğu." Herkes Thrao'ya dönüyor. "Babam biliyorsunuz ki Dünya ile anlaşma yapmış bir adam. Gizli belgelerini bulduğum zaman toplantıların Şapkalı ile yapıldığını görmüştüm. Babam da mı sahte bir Şapkalı ile konuştu bunca zamandır?" Frip de konuşmaya dahil oluyor. "Amcamın bu adamlarla iş yaptığını öğrendiğimde sinirden köpürmüştüm. Biz de şu an aynı duruma düştük." Sonunda sıra Max'e geliyor. "Anlamadığım bir şey var." diyor. "Bu adam bizim aklımızın bile erişemeyeceği seviyede güçlü bir adam. Eminim ki güç sahibi olan arkadaşı kadar da destekleyeni vardır. Onunla boy ölçüşemeyecek biri değil. Neden bize ihtiyacı var?" Friks cevap veriyor. "Adam kaçtığına göre o kadar da güçlü değil." Max Friks'e dönüyor ve "Asıl kaçabildiği için o kadar güçlü. Adam sistem açığının içinde yaşamayı akıl etmiş, bu durumda da Zengin ona hiçbir şey yapamamış. Hani anlamadığım şey neden bu adam bizi davet edip plan yapmak istiyor?" diyor. Bok ise "Gidip planını duymadan bir yere varabileceğimizi sanmıyorum. Fakat en büyük problemimiz Thomas." diyor.

Bok, baştan sona Thomas'ın başına gelenleri de anlatıyor. Bu ekipte Thomas ile en çok vakit geçirmiş olan Max ilk yorumu yapıyor. "Thomas bir ajan değil, net." Bok şaşırıyor ve "Neye dayanarak öyle dedin?" diye soruyor. Max ise "Biz Thomas ile aynı ekipteydik arkadaşlar, onun Bay Zengin ile yakından ilişkisi falan yoktu, Şapkalı sıkmış tamamen." diyor. Friks araya giriyor ve "Şapkalı sıkmışsa görüşmeye bile gerek yok, bizi sikmeye uğraşıyor belli." diyor. Bok ise "Senden de gizlemiş olamaz mı?" diye soruyor. Max ise "Baya zor olurdu çünkü biz 7/24 aynı yerde kalıyorduk ve aylarımız birlikte geçti. Ayrıca bir hata daha var, Thomas söylediği kadar eski değil, hatta ben daha önceden beri ekipteydim, o sonradan dahil oldu. Kurucu üye falan değil." diye cevap veriyor. Eninde sonunda Max ayağa kalkıyor ve "Livei, Bok, ben gereken herkesi akşama kadar toplayabilirim, Mabi ile iletişime geçin ve Thomas taburcu olduğu anda bu buluşmayı ortak bir yerde yapalım. Sadece size şunu sormak istiyorum, mümkünse o saate kadar şu tanıştığınız üyeleri bulup takip edebilir misiniz? Ne yapıyorlar, günlük hayatları nasıl geçiyor, anormal bir durum var mı onu öğrenmiş oluruz." diye soruyor. "Ya da konuşmak istediğiniz başka bir şey varsa konuşabiliriz." diyor ve sözü size bırakıyor.

Mabi: Thomas'ı izliyorsun, üstünde belli başlı işlemler uygulanıyor. Önce bazı doktorlar geliyor, kan tahlili yapıyorlar. Sonra çeşitli kontroller yapıp daha önce görmediğin bir teknoloji ile birkaç film çekiyorlar. O sırada Thomas'ı izlediğin yere bir kadın geliyor. "Merhaba, nasılsınız? Yakınınız mı?" diye soruyor. Sonra da cama yaklaşıyor ve "Durumu kötü görünüyor, geçmiş olsun." diyor. Kadına bakıyorsun, hafif tanıdık geliyor. Hatta daha önce gördüğüne eminsin. Turuncu saçları, yemyeşil gözleri var. Yanda bulunan sandalyelerden birine oturuyor. "Buraya geldiğimden beri kendimi daha iyi hissediyorum, hem ülkemiz de artık yok, o yüzden dışarıda vakit geçirmenin çok bir anlamı da kalmamıştı." diyor. O an çeviri cihazının çalışmadığını ve karşındaki kadının Pakt dilinde konuştuğunu, hatta Djuratlı aksanı olduğunu fark ediyorsun. Kadın sana dönüyor ve "Siz ne zamandır buradasınız?" diye soruyor. Henüz etrafında pek bir hareket yok, belki sohbet etmek iyi gelebilir.

Re: [Mutlak Son] Dağın İçinde

#20
Thomas, benim canım kardeşim. Uyandığın zaman seninle uzun uzadıya konuşmak istiyorum. Ajanlık meselesine inanmadığımı bilmen gerekiyor. Hiç inanmadım, söylendiği andan itibaren karşı çıktım, ama kendini açıklamanı istedim hep. Açıkla ki, herkesin aklındaki soru işaretleri ortadan kalksın istedim. Ama konunun buraya varacağını tahmin etmiyordum. Şimdi ise, doktorların kan tahlili yapmasını izliyorum, film çekmesini izliyorum. Dostum, kardeşim, uyanmak zorundasın. Daha beraber güleceğimiz, beraber üzüleceğimiz çok fazla anı var. Mutlak Arkadaşlık restoranını sen olmadan nasıl açabilirim? Sen de olacaksın ki, beraber işleteceğiz orayı. Hepimiz, Mutlak Son olarak, hep birlikte olacağız orada. Uyanman gerek Thomas, uyan sevgili dostum.

Aklımdaki düşünceleri bir anda susturan şey, bir kadının sesi oluyordu. Yakınım olup olmadığını sorduğunda, göz ucuyla ona doğru bakmış ve "Kardeşim." demiştim. Turuncu saçlarıyla, yemyeşil gözleriyle oldukça tanıdık birisine benziyordu. Sanki onu daha önce, bir yerlerde görmüş gibi hissediyordum ama konduramıyordum. Buraya geldiğinden beri kendini daha iyi hissettiğini, artık ülkesinin de olmadığını söylüyordu. Dışarıda vakit geçirmek bu kadın için anlamsızlaşmıştı. Ona hak veriyordum, eğer savaşın bir parçası değilsen ve çok sevdiğin, aşina olduğun, büyüdüğün vatanını kaybetmişsen, her şey bir anda anlamını yitirebilir. Buna saygı duyuyorum, herkes bizim gibi topraklarımızı geri alabilmek için savaşmak zorunda değil.

Karşımdaki kadın, Pakt dilinde konuşuyordu ve Djurat aksanı taşıyordu. Acaba onu nereden tanıyordum? Daha önce yatmış olabilir miydik? Belki yatmıştık ve bir daha suratına bakmadan kaçmıştım, bu sebeple hatırlamıyordum onu. Emin değildim, ancak konuşmanın devamında öğrenebileceğimi düşünüyordum. "Kısa oldu. Çok uzun kalmaya niyetli de değilim. Dostumu aldıktan sonra çıkmayı planlıyorum. Bu hale gelmeseydi bile çok uzun kalmaya niyetli değildim gene." Dedim. Kısa bir sessizliğin ardından, gözlerimi kısarak kadına döndüm. Onu daha iyi incelemeye ve hafızamdan bir yerlerden çıkarmaya çalışıyordum nereden tanıdığımı. Yine de, bu merakım dilime de dökülüyordu. "Sizi bir yerden tanıyor olma ihtimalim var mı? Adınız nedir?"
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image
Post Reply

Return to “Prui Kabile Bölgesi”

cron