O Sırada; Prens Thrao'nun Karargahı
Deith’in tanıdık, alaycı sesi kulaklarında yankılanırken, Bok’un kalbi hızla çarpmaya başlıyor. Deith’in adım adım yaklaşması, onun tehditkar varlığını daha da belirgin hale getiriyor. Bok, öfkeyle dişlerini sıkarak karşısında duran bu güçlü düşmana doğru atılıyor. İlk hamlesi, Deith’in yüzüne doğru savurduğu güçlü bir yumruk oluyor, ancak Deith bu saldırıyı kolayca savuşturuyor. Bok, Kurşun elementini kullanarak rakibini yere sermek amacıyla güçlerini çağırmaya çalışıyor, ancak güçleri bir türlü yanıt vermiyor. İçinde bir panik dalgası yükseliyor, çünkü ışınlanma yeteneğini de denediğinde aynı sonuçla karşılaşıyor. Deith, Bok’un bu çaresizliğini fark ederek alaycı bir gülümsemeyle ona yaklaşıyor. "Ne oldu Bok? Güçlerin işe yaramıyor mu?" diyor, sesinde alaycı bir tonla. Deith’in bu sözü, Bok’un içinde bir öfke patlamasına neden oluyor, ancak bu öfke onun hareketlerini daha da kontrolsüz hale getiriyor. Deith, Bok’un boşa harcadığı enerjiden faydalanarak hızlı ve sert darbelerle ona saldırıyor. Yumruklar ve tekmeler Bok’un vücuduna çarparken, acının dalgaları bütün vücudunda yankılanıyor. Deith’in fiziksel üstünlüğü belirgin hale geliyor; darbeleri güçlü, sert ve acı verici. Bok, Deith’in yumruklarıyla birkaç kez geri sendeleyip yere düşüyor, her seferinde yeniden ayağa kalkmaya çalışıyor ama her denemesi daha da zorlaşıyor.
Deith, Bok’un yüzüne sert bir yumruk indirdiğinde, Bok’un ağzından kan fışkırıyor. Dişlerinin arasından sıcak kanın tadını hissediyor, vücudu ise giderek ağırlaşan darbelerin etkisiyle daha da zayıf düşüyor. Bok, güçlerini tekrar tekrar çağırmayı deniyor, ancak her seferinde başarısız oluyor. Yere düşerken, Deith’in alaycı sesi kulaklarında yankılanıyor. "Gerçekten yapabileceklerin bu kadar mı?" Deith, Bok’un üzerine doğru eğilerek, gözlerinin içine bakıyor. Bok, gücünü toplamak için derin bir nefes alıyor ve son bir çabayla tekrar ayağa kalkıyor, ancak Deith’in bir tekmesiyle tekrar yere seriliyor. Vücudu yara bere içinde kalmış, gücü tükenmiş durumda. Bok’un kafasında dönüp duran sorular, Deith’in üstünlüğü karşısında çaresizlik ve korkuyla birleşiyor. Güçlerinin neden çalışmadığını anlamaya çalışırken, Deith’in darbeleriyle mücadele etmek zorunda kalıyor. Her vuruş, Bok’un direncini biraz daha kırıyor, her acı dalgası, onu bir adım daha geri çekilmeye zorlamış durumda. Deith, Bok’un göğsüne son bir darbe indirdiğinde, Bok’un nefesi kesiliyor. Acıyla kıvranırken, Deith’in gözlerinde zaferin parıltısını görüyor. Bok, gözlerini kararmaya başladığını hissediyor, vücudu artık acının ağırlığına daha fazla dayanamıyor. Deith, Bok’un üzerine doğru eğilip, kulağına fısıldıyor. "Bu sadece başlangıç, genç adam." O sırada, ikili, yukarıdan gelen güçlü ayak sesleri duyuyorlar.
Mabi: Işınlanma tamamlandığında, kendini soğuk taş bir merdivenin başında buluyorsun. Merdivenler aşağıya doğru iniyor, her bir basamağın üzerinde toz ve kir birikmiş. Havadaki ağır metalik koku, seni nelerin beklediğine dair bir ipucu veriyor. Adımlarını dikkatlice atarak merdivenlerden inmeye başlıyorsun. Kalbin hızla çarparken, her adımın yankılanarak boş koridorda kayboluyor. Merdivenlerin sonunda geniş bir alana çıkıyorsun. Karşında Deith Ozæf’i ve yerde kanlar içinde yatan Bok'u görüyorsun. Bok'un yüzü morluklarla dolu, dudaklarından ve kaşının üzerinden kan sızıyor. Gözleri yarı kapalı, acıyla kıvranıyor. Deith ise eğilmiş, alaycı bir gülümsemeyle Bok'a bakıyor. Deith'in varlığı, odadaki havayı daha da ağırlaştırıyor. Deith, Bok’a bakarak alaycı bir şekilde gülüyor. "Frip’in sevgilisi gelmiş, Bok. O ve diğer arkadaşların seni daha güçlü sanıyordu, ama görüyorum ki o da yanılmış." Deith, Bok’un yüzüne doğru eğilerek, onun acı dolu gözlerinin içine bakıyor. "Senin gibiler hep aynı hatayı yapar, Bok. Sevgi ve bağlılık gibi zayıflıklarınız yüzünden hep kaybedersiniz. Ama merak etme, bu acılar kısa sürecek. Sonra ne sen kalacaksın ne de arkadaşların." Deith’in soğuk sesi, tüylerini ürpertiyor. Bok’un nefes alış verişleri hızlanıyor, gözlerinde hem acı hem de korku beliriyor. Deith, yavaşça ayağa kalkarak sana dönüyor. Gözleri seninle buluştuğunda, yüzündeki gülümseme daha da genişliyor. "Ah, bak kim gelmiş. Mabi. Senin gibi bir zavallı buraya gelmeye cesaret ettiğine göre, Bok için çok değerli olmalısın." Deith, adım adım sana yaklaşıyor. "Ama bilmelisin ki, burada hiçbirinizin şansı yok. Hepiniz benim ellerimde oyuncak gibisiniz."
Deith’in bu sözleri, onun merhametsiz doğasını gözler önüne seriyor. Onunla yüzleşmek, seni hem korkutuyor hem de öfkelendiriyor. Bok’un yerde yatarken çektiği acıyı görmek, içinde bir ateş yakıyor. Deith’in tehditleri ve alaycı tavırları, seni daha da kararlı hale getiriyor. Bu karşılaşmanın sonucunun ne olacağını bilmeden, içindeki cesareti toplamaya çalışıyorsun. Deith, bir adım daha yaklaştığında, nefesini tutarak harekete geçmeye hazırlanıyorsun. Bok’un çektiği acıyı ve Deith’in tehditlerini aklında tutarak, bu savaşı kazanmak için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlısın. Deith, sana doğru yürümeye başlıyor. Hiçbir silahı yok, yanında taşıdığı başka bir şey de yok. Gözlüklerini çıkarıyor ve yere fırlatıyor. Yavaşça eldivenlerini de çıkarıyor ve yere atıyor. Ne yapacaksın? Karşılık vermen gerekmiyor mu?
Livei: Thomas sana doğru yaklaşıp omzuna hafifçe dokunuyor. Gözlerinde bir üzgünlük ve çaresizlik ifadesi belirgin. "Madame Livei, Mabi'nin isteği doğrultusunda sana yardım edemem. Üzgünüm, ama Max'in söylediklerine güvenmemiz gerekiyor. Şu anda yapabileceğimiz en iyi şey bu." diyor. Sözleriyle seni biraz daha sakinleştirmeye çalışsa da, içinde büyüyen endişe ve çaresizlik hissi giderek artıyor. Bok'un hala dönmemiş olması, içinde derin bir korku yaratıyor. Tam bu sırada Hae, seni ve Mitga'yı kenara çekiyor. Etrafınıza dikkatlice bakarak alçak bir sesle "Burası gerçekten güvenli mi?" diye soruyor. Gözlerindeki tedirginlik ve endişe, senin hislerini yansıtıyor. Mitga ise biraz tereddütle "Observerların girmemesi için bir sistem vardır herhalde." diyor, ama sesinde tam bir emin olamamanın tedirginliği var. Burası gerçekten güvenli mi? İçinde bir belirsizlik dalgası büyüyor. Tam bu esnada, yanınıza Wændz'i eğitmekle görevli olan kadın Elara geliyor. Nazik ama kararlı bir ifadeyle size selam veriyor. "Merhaba, ben Elara. Wændz benim gözetimimde." diyor. Elara'nın varlığı, biraz olsun güven veriyor sana ve ekibine. Bakışlarıyla sizi değerlendirirken "Burada güvende olmanız için elimizden geleni yapacağız. İkinci Kıta'daki ana karargah en iyi korunan yerlerden biri. Ancak dikkatli olmalıyız, hiçbir yer tamamen güvenli değil, düşmanımızı düşününce yani." diye ekliyor. Elara'nın sözleri, biraz olsun içindeki endişeyi hafifletiyor, ama tamamen geçmiyor. Bok'un nerede olduğu, ne durumda olduğu sorusu hala zihninin bir köşesinde yankılanıyor.
Wændz: Elara, Livei ve Mitga'ya selam verdikten sonra, bakışlarını sana çeviriyor. "Wændz, yeteneklerini biraz daha açıklamamız gerekiyor." diyor. Gözlerindeki ciddiyet, konunun önemini vurguluyor. "Öncelikle zaman manipülasyonu yeteneğinden bahsedelim. Bu yetenek, Observerların saatlerle yaptığı güç ile denk diyebiliriz. Ancak, Wændz'in yeteneği sadece saatlerle sınırlı değil. Kendi iradesiyle hem kendisi için hem de başkaları için zamanda kaymalar oluşturabilir." Elara, çevresine dikkatlice bakarak konuşmasına devam ediyor. "Bu yeteneğin sınırları şu an için tam olarak bilinmiyor. Wændz'in kontrolü altında zaman kavramı esneyebilir, gerilebilir veya hızlanabilir. Ancak, zaman manipülasyonunun doğası bilimsel anlamda tam olarak açıklanabilir değil. Zamanın doğası hala bilim dünyasında tartışılan bir konu. Bu nedenle, Wændz'in yeteneğinin tam potansiyeli ve sınırları hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz." Elara, sana dönerek gözlerinin içine bakıyor. "Wændz, bu yeteneğin çok güçlü ve aynı zamanda tehlikeli olduğunu unutmamalısın. Kontrolünü sağlamak için çok çalışman gerekecek. Zamanla daha fazla bilgi ve deneyim kazandıkça, bu yeteneği daha iyi anlayabileceksin." Elara'nın sözleri odadaki herkesin dikkatini çekiyor. Zaman manipülasyonu gibi bir yeteneğin gücü ve tehlikesi hakkında düşüncelere dalıyorlar. Bu yeteneğin ne kadar önemli olduğunu ve doğru ellerde nasıl kullanılabileceğini anlamaya çalışıyorlar. Elara, sözlerini bitirdikten sonra, yanına geçiyor ve omzuna hafifçe dokunarak destek veriyor. "Birlikte çok şey başarabiliriz." diyor. "Ama bunun için birlikte çalışmamız gerekiyor."
"Şimdi de Wændz'in biyoloji manipülasyonu yeteneğinden bahsedelim. Bu yetenek, zaman manipülasyonu kadar karmaşık ve tehlikeli. Biyoloji manipülasyonu, Wændz'in canlı organizmaların biyolojik yapısını değiştirebilme yeteneğidir." Elara, gözlerini ekibin her bir üyesine gezdirerek devam ediyor. "Wændz, bu yeteneğiyle bir canlının genetik yapısını değiştirebilir, hücrelerini yeniden yapılandırabilir ve hatta biyolojik süreçleri hızlandırıp yavaşlatabilir. Bu, iyileşme süreçlerini hızlandırabileceği gibi, bir organizmanın yaşlanma sürecini de kontrol edebilir." Elara, sana dönüyor ve gözlerinin içine bakıyor. "Biyoloji manipülasyonu, hücresel düzeyde çalışır. Bu, sadece dışsal yaraları iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda içsel organları da tedavi edebilir. Aynı zamanda, bir canlının fiziksel yapısını değiştirebilir; kas yoğunluğunu artırabilir, kemik yapısını güçlendirebilir veya zayıflatabilir. Bu yetenek, biyolojik sınırlamaları aşmanın bir yoludur." Elara, kısa bir duraksamadan sonra devam ediyor. "Ancak, bu yeteneğin büyük sorumluluklar getirdiğini unutmamak gerekiyor. Yanlış kullanıldığında, ciddi zararlar verebilir. Genetik yapıyı değiştirirken dikkatli olmazsan, kalıcı hasarlara yol açabilir veya istenmeyen mutasyonlar yaratabilirsin. Bu yüzden, bu yeteneği kullanırken çok dikkatli olmalısın, Wændz." Elara, ekibe bakarak sözlerini tamamlıyor. "Biyoloji manipülasyonu, doğru kullanıldığında büyük faydalar sağlayabilir. Yaralı arkadaşlarını hızla iyileştirebilir, savaş alanında üstünlük sağlayabilir ve birçok durumu lehinize çevirebilirsiniz. Ancak, bu yeteneği kullanırken etik kurallara ve sorumluluklara dikkat etmeniz gerekiyor." Elara, son olarak sana güven veren bir gülümseme ile "Bu yetenekler, doğru rehberlik ve eğitimle kontrol edilebilir. Biz burada sana bu konuda destek olacağız. Birlikte, bu güçleri nasıl kullanacağını öğrenip, onları en iyi şekilde değerlendireceğiz." diyerek sözlerini bitiriyor.
Etenis, öne çıkarak memleketi Himota'da yaşanan acı olayları anlatmaya başlıyor. "Memleketim Himota'da olanlar beni derinden yaralıyor. Orada yaşayan ailem, arkadaşlarım ve tanıdıklarım var. Bu savaş onları mahvediyor. Elara hanım, bu konuda bir şeyler yapabilir miyiz? Oradaki masum insanlara nasıl yardım edebiliriz?" Sesi titriyor, gözlerinde çaresizlik ve umut arayışı var. Elara, derin bir nefes alarak Etenis'in gözlerinin içine bakıyor. "Doğrudan müdahale etmek şu an için mümkün değil." diyor yumuşak ama kararlı bir ses tonuyla. "Ancak, gölgelerden bu savaşın bitirilmesi için gereken adımları atıyoruz. Şu anda, hem burada hem de diğer bölgelerde gizli operasyonlarımız devam ediyor. Bu savaşı durdurmak ve masum insanları korumak için elimizden geleni yapıyoruz. Sana söz veriyorum, bu savaşın sonu gelecek." Etenis, Elara'nın sözleriyle biraz rahatlamış görünüyor, somurtmuş bir şekilde odada gezinmeye devam ediyor. Tam bu sırada, Thomas odada bulunan televizyonlardan birine dikkat kesiliyor. "Djurat'ta da işler karışmaya başladı, şuna bakın." diyor. Televizyondaki haberlerde, hem Gedhilfe hem de Himota destekçilerinin protestolarını sürdürdüğünü, aynı zamanda Qardakhlar'ın bu savaşa dahil olunmaması gerektiğini savunan bir protesto yürüttüğünü görüyorlar. Ekranda, çatışmaların ve gösterilerin görüntüleri akıyor. Thomas, bir an için durakladıktan sonra kanal değiştiriyor. Tihami'de de olayların karıştığına dair haberler alıyorlar. "Tihami'de de durum kötüye gidiyor." diyor, gözleri ekrandaki görüntülere kilitlenmiş halde. "Çatışmalar her yere yayılmış durumda. İnsanlar sokaklarda, barikatlar kurulmuş, her yer savaş alanı gibi."
"Dusha temiz kanka."
Sesin geldiği yöne doğru döndüğünüzde Shisha'nın kapıda durduğunu görüyorsunuz. Hepiniz şaşkın ve merak dolu ifadelerle Shisha'nın etrafında toplanıyorsunuz. Shisha'nın yüzünde hafif bir gülümseme var, ancak gözlerinde ciddi bir ifade belirmiş. Shisha, etrafındaki kalabalığa bakarak derin bir nefes alıyor. "Dusha'daki durumlar hakkında size bilgi vermem gerekiyor, ondan geldim." diyor ve herkesin dikkatini çekiyor. "Öncelikle, krala yakın olan neredeyse herkesi teker teker kendi tarafımıza çekmeyi başardım. Bunu gerçekleştirmek için uzun ve zorlu bir yol katettik, ama sonunda başarılı olduk. Kralın en güvendiği danışmanlarından, ordusunun komutanlarına kadar herkes bizim safımıza geçti. Krala sadık görünen bazı kişilerin bile aslında bize çalıştığını görmek beni cesaretlendirdi." Shisha bir an duraklayıp derin bir nefes alıyor, sonra devam ediyor. "Kraliçenin kaybolmasıyla ilgili planları başından beri ben yürütüyordum. Onun ortadan kaybolması, krallığın içindeki güç dengesini değiştirmek için büyük bir adımdı. Kraliçeyi güvenli bir yere götürdük, ona zarar gelmemesi için tüm tedbirleri aldık. Kraliçe, bizimle birlikte bu değişimi gerçekleştirmek için bekliyor. Onun desteği olmadan bu planın başarılı olamayacağını biliyordum. Kraliçe nasıl böyle bir şeye destek verdi, nasıl Kral'a karşı geldi derseniz... O benim cazibemle ilgili diyebiliriz."
Gözleri etrafta dolaşırken, herkesin dikkatle dinlediğinden emin olduktan sonra devam ediyor. "Kralın birkaç gün içinde tahttan zorla indirileceği bir senaryoyu hazırladık. Halkın desteğini almak için sessizce çalıştık, yerel liderlerle görüşmeler yaptık ve onların desteğini kazandık. Halkın, kralın baskıcı yönetiminden bıktığını biliyorduk ve onlara bir umut verdik. Halk, bu umudu gördü ve şimdi bizim yanımızda." Shisha, heyecanını belli etmemeye çalışarak, sakin bir ses tonuyla devam ediyor. "Dusha, çok yakında cumhuriyet ilan edecek. Bu süreçte, birçok zorlukla karşılaştık, ama her engeli aşmayı başardık. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte, Dusha halkı özgürlük ve adaletin tadını çıkaracak. Bu yeni düzen, halkın sesini dinleyen, onların ihtiyaçlarına cevap veren bir yönetim olacak. Kralın zorla tahttan indirilmesi, sadece bir başlangıç. Bizim görevimiz, bu değişimi kalıcı kılmak ve Dusha'yı daha adil, daha özgür bir ülke haline getirmek." Etrafta şaşkın ve hayran bakışlar dolaşırken, Shisha son sözlerini söylerken gülümsüyor. "Bu değişimin bir parçası olduğunuz için hepinize teşekkür ederim. Dusha'nın geleceği parlak ve bu geleceği hep birlikte inşa edeceğiz."
Shisha, Elara'ya dönüyor ve kendisinden Rose'u çağırmasını istiyor. Elara, yanınızdan gittiğinde Shisha size dönüp konuşmaya devam ediyor. "Elbet farkındayım ki Dusha'nın iç politikası şu an büyük önem teşkil etmiyor, fakat kıtanın geleceği için buna ihtiyaç vardı. Tek tek yıkalım şu krallıkları amına koyim." Friks, gülümsüyor ve "Helal lan sana. Benim Gedhilfe'de çocukluğumdan beri hayal ettiğim şeyi sen yapmışsın." diyor. Etenis ise "Arkadaş, şu kıtada ülkesinden memnun olan bir biziz herhalde. Shisha bey selamlar bu arada, ben Etenis. Himotalıyım." diyor. Shisha ise "Lafından anladım kardeşim Himotalı olduğunu, merak etme. Etenis nasıl isim la? Öyle Himotalı mı olur?" Etenis gülümsüyor ve "İsmimi annem koydu. Kendisi Tihamili." diyor. Shisha ise gözlerini kısarak bakmaya devam ediyor. Sonradan Livei'ye dönüyor ve "Sen naptın kız? Sizin kral delirmiş diye duydum." diyor.
Deith’in tanıdık, alaycı sesi kulaklarında yankılanırken, Bok’un kalbi hızla çarpmaya başlıyor. Deith’in adım adım yaklaşması, onun tehditkar varlığını daha da belirgin hale getiriyor. Bok, öfkeyle dişlerini sıkarak karşısında duran bu güçlü düşmana doğru atılıyor. İlk hamlesi, Deith’in yüzüne doğru savurduğu güçlü bir yumruk oluyor, ancak Deith bu saldırıyı kolayca savuşturuyor. Bok, Kurşun elementini kullanarak rakibini yere sermek amacıyla güçlerini çağırmaya çalışıyor, ancak güçleri bir türlü yanıt vermiyor. İçinde bir panik dalgası yükseliyor, çünkü ışınlanma yeteneğini de denediğinde aynı sonuçla karşılaşıyor. Deith, Bok’un bu çaresizliğini fark ederek alaycı bir gülümsemeyle ona yaklaşıyor. "Ne oldu Bok? Güçlerin işe yaramıyor mu?" diyor, sesinde alaycı bir tonla. Deith’in bu sözü, Bok’un içinde bir öfke patlamasına neden oluyor, ancak bu öfke onun hareketlerini daha da kontrolsüz hale getiriyor. Deith, Bok’un boşa harcadığı enerjiden faydalanarak hızlı ve sert darbelerle ona saldırıyor. Yumruklar ve tekmeler Bok’un vücuduna çarparken, acının dalgaları bütün vücudunda yankılanıyor. Deith’in fiziksel üstünlüğü belirgin hale geliyor; darbeleri güçlü, sert ve acı verici. Bok, Deith’in yumruklarıyla birkaç kez geri sendeleyip yere düşüyor, her seferinde yeniden ayağa kalkmaya çalışıyor ama her denemesi daha da zorlaşıyor.
Deith, Bok’un yüzüne sert bir yumruk indirdiğinde, Bok’un ağzından kan fışkırıyor. Dişlerinin arasından sıcak kanın tadını hissediyor, vücudu ise giderek ağırlaşan darbelerin etkisiyle daha da zayıf düşüyor. Bok, güçlerini tekrar tekrar çağırmayı deniyor, ancak her seferinde başarısız oluyor. Yere düşerken, Deith’in alaycı sesi kulaklarında yankılanıyor. "Gerçekten yapabileceklerin bu kadar mı?" Deith, Bok’un üzerine doğru eğilerek, gözlerinin içine bakıyor. Bok, gücünü toplamak için derin bir nefes alıyor ve son bir çabayla tekrar ayağa kalkıyor, ancak Deith’in bir tekmesiyle tekrar yere seriliyor. Vücudu yara bere içinde kalmış, gücü tükenmiş durumda. Bok’un kafasında dönüp duran sorular, Deith’in üstünlüğü karşısında çaresizlik ve korkuyla birleşiyor. Güçlerinin neden çalışmadığını anlamaya çalışırken, Deith’in darbeleriyle mücadele etmek zorunda kalıyor. Her vuruş, Bok’un direncini biraz daha kırıyor, her acı dalgası, onu bir adım daha geri çekilmeye zorlamış durumda. Deith, Bok’un göğsüne son bir darbe indirdiğinde, Bok’un nefesi kesiliyor. Acıyla kıvranırken, Deith’in gözlerinde zaferin parıltısını görüyor. Bok, gözlerini kararmaya başladığını hissediyor, vücudu artık acının ağırlığına daha fazla dayanamıyor. Deith, Bok’un üzerine doğru eğilip, kulağına fısıldıyor. "Bu sadece başlangıç, genç adam." O sırada, ikili, yukarıdan gelen güçlü ayak sesleri duyuyorlar.
Mabi: Işınlanma tamamlandığında, kendini soğuk taş bir merdivenin başında buluyorsun. Merdivenler aşağıya doğru iniyor, her bir basamağın üzerinde toz ve kir birikmiş. Havadaki ağır metalik koku, seni nelerin beklediğine dair bir ipucu veriyor. Adımlarını dikkatlice atarak merdivenlerden inmeye başlıyorsun. Kalbin hızla çarparken, her adımın yankılanarak boş koridorda kayboluyor. Merdivenlerin sonunda geniş bir alana çıkıyorsun. Karşında Deith Ozæf’i ve yerde kanlar içinde yatan Bok'u görüyorsun. Bok'un yüzü morluklarla dolu, dudaklarından ve kaşının üzerinden kan sızıyor. Gözleri yarı kapalı, acıyla kıvranıyor. Deith ise eğilmiş, alaycı bir gülümsemeyle Bok'a bakıyor. Deith'in varlığı, odadaki havayı daha da ağırlaştırıyor. Deith, Bok’a bakarak alaycı bir şekilde gülüyor. "Frip’in sevgilisi gelmiş, Bok. O ve diğer arkadaşların seni daha güçlü sanıyordu, ama görüyorum ki o da yanılmış." Deith, Bok’un yüzüne doğru eğilerek, onun acı dolu gözlerinin içine bakıyor. "Senin gibiler hep aynı hatayı yapar, Bok. Sevgi ve bağlılık gibi zayıflıklarınız yüzünden hep kaybedersiniz. Ama merak etme, bu acılar kısa sürecek. Sonra ne sen kalacaksın ne de arkadaşların." Deith’in soğuk sesi, tüylerini ürpertiyor. Bok’un nefes alış verişleri hızlanıyor, gözlerinde hem acı hem de korku beliriyor. Deith, yavaşça ayağa kalkarak sana dönüyor. Gözleri seninle buluştuğunda, yüzündeki gülümseme daha da genişliyor. "Ah, bak kim gelmiş. Mabi. Senin gibi bir zavallı buraya gelmeye cesaret ettiğine göre, Bok için çok değerli olmalısın." Deith, adım adım sana yaklaşıyor. "Ama bilmelisin ki, burada hiçbirinizin şansı yok. Hepiniz benim ellerimde oyuncak gibisiniz."
Deith’in bu sözleri, onun merhametsiz doğasını gözler önüne seriyor. Onunla yüzleşmek, seni hem korkutuyor hem de öfkelendiriyor. Bok’un yerde yatarken çektiği acıyı görmek, içinde bir ateş yakıyor. Deith’in tehditleri ve alaycı tavırları, seni daha da kararlı hale getiriyor. Bu karşılaşmanın sonucunun ne olacağını bilmeden, içindeki cesareti toplamaya çalışıyorsun. Deith, bir adım daha yaklaştığında, nefesini tutarak harekete geçmeye hazırlanıyorsun. Bok’un çektiği acıyı ve Deith’in tehditlerini aklında tutarak, bu savaşı kazanmak için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlısın. Deith, sana doğru yürümeye başlıyor. Hiçbir silahı yok, yanında taşıdığı başka bir şey de yok. Gözlüklerini çıkarıyor ve yere fırlatıyor. Yavaşça eldivenlerini de çıkarıyor ve yere atıyor. Ne yapacaksın? Karşılık vermen gerekmiyor mu?
Livei: Thomas sana doğru yaklaşıp omzuna hafifçe dokunuyor. Gözlerinde bir üzgünlük ve çaresizlik ifadesi belirgin. "Madame Livei, Mabi'nin isteği doğrultusunda sana yardım edemem. Üzgünüm, ama Max'in söylediklerine güvenmemiz gerekiyor. Şu anda yapabileceğimiz en iyi şey bu." diyor. Sözleriyle seni biraz daha sakinleştirmeye çalışsa da, içinde büyüyen endişe ve çaresizlik hissi giderek artıyor. Bok'un hala dönmemiş olması, içinde derin bir korku yaratıyor. Tam bu sırada Hae, seni ve Mitga'yı kenara çekiyor. Etrafınıza dikkatlice bakarak alçak bir sesle "Burası gerçekten güvenli mi?" diye soruyor. Gözlerindeki tedirginlik ve endişe, senin hislerini yansıtıyor. Mitga ise biraz tereddütle "Observerların girmemesi için bir sistem vardır herhalde." diyor, ama sesinde tam bir emin olamamanın tedirginliği var. Burası gerçekten güvenli mi? İçinde bir belirsizlik dalgası büyüyor. Tam bu esnada, yanınıza Wændz'i eğitmekle görevli olan kadın Elara geliyor. Nazik ama kararlı bir ifadeyle size selam veriyor. "Merhaba, ben Elara. Wændz benim gözetimimde." diyor. Elara'nın varlığı, biraz olsun güven veriyor sana ve ekibine. Bakışlarıyla sizi değerlendirirken "Burada güvende olmanız için elimizden geleni yapacağız. İkinci Kıta'daki ana karargah en iyi korunan yerlerden biri. Ancak dikkatli olmalıyız, hiçbir yer tamamen güvenli değil, düşmanımızı düşününce yani." diye ekliyor. Elara'nın sözleri, biraz olsun içindeki endişeyi hafifletiyor, ama tamamen geçmiyor. Bok'un nerede olduğu, ne durumda olduğu sorusu hala zihninin bir köşesinde yankılanıyor.
Wændz: Elara, Livei ve Mitga'ya selam verdikten sonra, bakışlarını sana çeviriyor. "Wændz, yeteneklerini biraz daha açıklamamız gerekiyor." diyor. Gözlerindeki ciddiyet, konunun önemini vurguluyor. "Öncelikle zaman manipülasyonu yeteneğinden bahsedelim. Bu yetenek, Observerların saatlerle yaptığı güç ile denk diyebiliriz. Ancak, Wændz'in yeteneği sadece saatlerle sınırlı değil. Kendi iradesiyle hem kendisi için hem de başkaları için zamanda kaymalar oluşturabilir." Elara, çevresine dikkatlice bakarak konuşmasına devam ediyor. "Bu yeteneğin sınırları şu an için tam olarak bilinmiyor. Wændz'in kontrolü altında zaman kavramı esneyebilir, gerilebilir veya hızlanabilir. Ancak, zaman manipülasyonunun doğası bilimsel anlamda tam olarak açıklanabilir değil. Zamanın doğası hala bilim dünyasında tartışılan bir konu. Bu nedenle, Wændz'in yeteneğinin tam potansiyeli ve sınırları hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz." Elara, sana dönerek gözlerinin içine bakıyor. "Wændz, bu yeteneğin çok güçlü ve aynı zamanda tehlikeli olduğunu unutmamalısın. Kontrolünü sağlamak için çok çalışman gerekecek. Zamanla daha fazla bilgi ve deneyim kazandıkça, bu yeteneği daha iyi anlayabileceksin." Elara'nın sözleri odadaki herkesin dikkatini çekiyor. Zaman manipülasyonu gibi bir yeteneğin gücü ve tehlikesi hakkında düşüncelere dalıyorlar. Bu yeteneğin ne kadar önemli olduğunu ve doğru ellerde nasıl kullanılabileceğini anlamaya çalışıyorlar. Elara, sözlerini bitirdikten sonra, yanına geçiyor ve omzuna hafifçe dokunarak destek veriyor. "Birlikte çok şey başarabiliriz." diyor. "Ama bunun için birlikte çalışmamız gerekiyor."
"Şimdi de Wændz'in biyoloji manipülasyonu yeteneğinden bahsedelim. Bu yetenek, zaman manipülasyonu kadar karmaşık ve tehlikeli. Biyoloji manipülasyonu, Wændz'in canlı organizmaların biyolojik yapısını değiştirebilme yeteneğidir." Elara, gözlerini ekibin her bir üyesine gezdirerek devam ediyor. "Wændz, bu yeteneğiyle bir canlının genetik yapısını değiştirebilir, hücrelerini yeniden yapılandırabilir ve hatta biyolojik süreçleri hızlandırıp yavaşlatabilir. Bu, iyileşme süreçlerini hızlandırabileceği gibi, bir organizmanın yaşlanma sürecini de kontrol edebilir." Elara, sana dönüyor ve gözlerinin içine bakıyor. "Biyoloji manipülasyonu, hücresel düzeyde çalışır. Bu, sadece dışsal yaraları iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda içsel organları da tedavi edebilir. Aynı zamanda, bir canlının fiziksel yapısını değiştirebilir; kas yoğunluğunu artırabilir, kemik yapısını güçlendirebilir veya zayıflatabilir. Bu yetenek, biyolojik sınırlamaları aşmanın bir yoludur." Elara, kısa bir duraksamadan sonra devam ediyor. "Ancak, bu yeteneğin büyük sorumluluklar getirdiğini unutmamak gerekiyor. Yanlış kullanıldığında, ciddi zararlar verebilir. Genetik yapıyı değiştirirken dikkatli olmazsan, kalıcı hasarlara yol açabilir veya istenmeyen mutasyonlar yaratabilirsin. Bu yüzden, bu yeteneği kullanırken çok dikkatli olmalısın, Wændz." Elara, ekibe bakarak sözlerini tamamlıyor. "Biyoloji manipülasyonu, doğru kullanıldığında büyük faydalar sağlayabilir. Yaralı arkadaşlarını hızla iyileştirebilir, savaş alanında üstünlük sağlayabilir ve birçok durumu lehinize çevirebilirsiniz. Ancak, bu yeteneği kullanırken etik kurallara ve sorumluluklara dikkat etmeniz gerekiyor." Elara, son olarak sana güven veren bir gülümseme ile "Bu yetenekler, doğru rehberlik ve eğitimle kontrol edilebilir. Biz burada sana bu konuda destek olacağız. Birlikte, bu güçleri nasıl kullanacağını öğrenip, onları en iyi şekilde değerlendireceğiz." diyerek sözlerini bitiriyor.
Etenis, öne çıkarak memleketi Himota'da yaşanan acı olayları anlatmaya başlıyor. "Memleketim Himota'da olanlar beni derinden yaralıyor. Orada yaşayan ailem, arkadaşlarım ve tanıdıklarım var. Bu savaş onları mahvediyor. Elara hanım, bu konuda bir şeyler yapabilir miyiz? Oradaki masum insanlara nasıl yardım edebiliriz?" Sesi titriyor, gözlerinde çaresizlik ve umut arayışı var. Elara, derin bir nefes alarak Etenis'in gözlerinin içine bakıyor. "Doğrudan müdahale etmek şu an için mümkün değil." diyor yumuşak ama kararlı bir ses tonuyla. "Ancak, gölgelerden bu savaşın bitirilmesi için gereken adımları atıyoruz. Şu anda, hem burada hem de diğer bölgelerde gizli operasyonlarımız devam ediyor. Bu savaşı durdurmak ve masum insanları korumak için elimizden geleni yapıyoruz. Sana söz veriyorum, bu savaşın sonu gelecek." Etenis, Elara'nın sözleriyle biraz rahatlamış görünüyor, somurtmuş bir şekilde odada gezinmeye devam ediyor. Tam bu sırada, Thomas odada bulunan televizyonlardan birine dikkat kesiliyor. "Djurat'ta da işler karışmaya başladı, şuna bakın." diyor. Televizyondaki haberlerde, hem Gedhilfe hem de Himota destekçilerinin protestolarını sürdürdüğünü, aynı zamanda Qardakhlar'ın bu savaşa dahil olunmaması gerektiğini savunan bir protesto yürüttüğünü görüyorlar. Ekranda, çatışmaların ve gösterilerin görüntüleri akıyor. Thomas, bir an için durakladıktan sonra kanal değiştiriyor. Tihami'de de olayların karıştığına dair haberler alıyorlar. "Tihami'de de durum kötüye gidiyor." diyor, gözleri ekrandaki görüntülere kilitlenmiş halde. "Çatışmalar her yere yayılmış durumda. İnsanlar sokaklarda, barikatlar kurulmuş, her yer savaş alanı gibi."
"Dusha temiz kanka."
Sesin geldiği yöne doğru döndüğünüzde Shisha'nın kapıda durduğunu görüyorsunuz. Hepiniz şaşkın ve merak dolu ifadelerle Shisha'nın etrafında toplanıyorsunuz. Shisha'nın yüzünde hafif bir gülümseme var, ancak gözlerinde ciddi bir ifade belirmiş. Shisha, etrafındaki kalabalığa bakarak derin bir nefes alıyor. "Dusha'daki durumlar hakkında size bilgi vermem gerekiyor, ondan geldim." diyor ve herkesin dikkatini çekiyor. "Öncelikle, krala yakın olan neredeyse herkesi teker teker kendi tarafımıza çekmeyi başardım. Bunu gerçekleştirmek için uzun ve zorlu bir yol katettik, ama sonunda başarılı olduk. Kralın en güvendiği danışmanlarından, ordusunun komutanlarına kadar herkes bizim safımıza geçti. Krala sadık görünen bazı kişilerin bile aslında bize çalıştığını görmek beni cesaretlendirdi." Shisha bir an duraklayıp derin bir nefes alıyor, sonra devam ediyor. "Kraliçenin kaybolmasıyla ilgili planları başından beri ben yürütüyordum. Onun ortadan kaybolması, krallığın içindeki güç dengesini değiştirmek için büyük bir adımdı. Kraliçeyi güvenli bir yere götürdük, ona zarar gelmemesi için tüm tedbirleri aldık. Kraliçe, bizimle birlikte bu değişimi gerçekleştirmek için bekliyor. Onun desteği olmadan bu planın başarılı olamayacağını biliyordum. Kraliçe nasıl böyle bir şeye destek verdi, nasıl Kral'a karşı geldi derseniz... O benim cazibemle ilgili diyebiliriz."
Gözleri etrafta dolaşırken, herkesin dikkatle dinlediğinden emin olduktan sonra devam ediyor. "Kralın birkaç gün içinde tahttan zorla indirileceği bir senaryoyu hazırladık. Halkın desteğini almak için sessizce çalıştık, yerel liderlerle görüşmeler yaptık ve onların desteğini kazandık. Halkın, kralın baskıcı yönetiminden bıktığını biliyorduk ve onlara bir umut verdik. Halk, bu umudu gördü ve şimdi bizim yanımızda." Shisha, heyecanını belli etmemeye çalışarak, sakin bir ses tonuyla devam ediyor. "Dusha, çok yakında cumhuriyet ilan edecek. Bu süreçte, birçok zorlukla karşılaştık, ama her engeli aşmayı başardık. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte, Dusha halkı özgürlük ve adaletin tadını çıkaracak. Bu yeni düzen, halkın sesini dinleyen, onların ihtiyaçlarına cevap veren bir yönetim olacak. Kralın zorla tahttan indirilmesi, sadece bir başlangıç. Bizim görevimiz, bu değişimi kalıcı kılmak ve Dusha'yı daha adil, daha özgür bir ülke haline getirmek." Etrafta şaşkın ve hayran bakışlar dolaşırken, Shisha son sözlerini söylerken gülümsüyor. "Bu değişimin bir parçası olduğunuz için hepinize teşekkür ederim. Dusha'nın geleceği parlak ve bu geleceği hep birlikte inşa edeceğiz."
Shisha, Elara'ya dönüyor ve kendisinden Rose'u çağırmasını istiyor. Elara, yanınızdan gittiğinde Shisha size dönüp konuşmaya devam ediyor. "Elbet farkındayım ki Dusha'nın iç politikası şu an büyük önem teşkil etmiyor, fakat kıtanın geleceği için buna ihtiyaç vardı. Tek tek yıkalım şu krallıkları amına koyim." Friks, gülümsüyor ve "Helal lan sana. Benim Gedhilfe'de çocukluğumdan beri hayal ettiğim şeyi sen yapmışsın." diyor. Etenis ise "Arkadaş, şu kıtada ülkesinden memnun olan bir biziz herhalde. Shisha bey selamlar bu arada, ben Etenis. Himotalıyım." diyor. Shisha ise "Lafından anladım kardeşim Himotalı olduğunu, merak etme. Etenis nasıl isim la? Öyle Himotalı mı olur?" Etenis gülümsüyor ve "İsmimi annem koydu. Kendisi Tihamili." diyor. Shisha ise gözlerini kısarak bakmaya devam ediyor. Sonradan Livei'ye dönüyor ve "Sen naptın kız? Sizin kral delirmiş diye duydum." diyor.