Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar

#41
Max'ın kafasına dokunup gücümü test etme niyetim bir anda zamanın durduğu hissine kapılmamla sonuçlanıyordu. Max'ın kafasının bir anda buharlaşmaya başlamasıyla olanları yalnızca seyirci olarak izleyebiliyordum. Ardında hiçbir şey bırakmadan yol olan cisme karşı şok içerisinde geriye çekiliyordum. Ne yaşandıysa öylesine beklenmedik anda öylesine beklenmedik şekilde gerçekleşmişti ki sebebini anlamlandıramıyordum. Etrafımdan gelen seslere kulak verdiğimde ortaya hipotezler atılıyordu. Yaşananın sebebinin Bay Zengin tarafından yapıldığını, benim Max'ı canlandırabileceğimi söylüyordu. Bunu yapabiliyorsam bile artık mümkünatı yok muydu? Zamanı durdurup belli bir zaman aralığında çok fazla mı zaman geçirtmişti. Bunu hiçbir şeymiş gibi öylece yapabiliyor olması kendi yeteneğimde ondan ne kadar geride olduğumu çarpıcı bir şekilde gösteriyordu. Az önce olanlar konusunda fikir yürüten kişi aktif bir plana ihtiyacımız olduğunu ve Pakt Bölgesi'ne gitmemiz gerektiğini söylemişti. Bakışlarımı az önce kaybolan kafanın bulunduğu yerden ayırmayı başaramadan dinleyebilmiştim onu. Yeteneğimle ilgili o kadar çok öğrenecek şey vardı ki. Bunca karmaşa içerisinde en önemli amacımın bunu geliştirmek olduğunu hissediyordum. İki yeteneğimi bir arada kullanarak kendimi geliştirdikçe başkaca yetenekler kazanabilme imkanım bile olabilirdi. İnsanları bu konuda uyandırmamam gerektiği gibi kendimi de belalara karşı korumalıydım. Belki de masumları korumak için en önemli varlıklardan biri bendim...

Ne Mavi Yıldız'dan ne de Mutlak Son ekibinden parıltılı bir amaç görebilmiş değildim. İki taraf da birbirini ve Dünya gezegenindekileri yok etmek üzerine ilerliyordu sanırım. Neler olduğunu doğru düzgün anlayamamıştım bile. Max'ın beni Mutlak Son'a dahil etme çabasının üzerinden uzun bir süre geçmemiş olmasına karşı gruptakilerin de kendi aralarında karışık düşünceler içerisinde olduğunu görebiliyordum. Atacağım adımla ilgili daha uygun bir ortamda düşünsem daha iyi olacaktı belki ancak Mabi Mabi'nin sesleri ve ona karşı Max grubundan birinin korku ve cesaret dolu seslerine karşı daha fazla kayıtsız kalamıyor ve bakışlarımı oraya yönlendiriyordum. İki tarafın da ne yapmaya çalıştığını anlayamasam da içlerinden biri iki kişi arasındaki ölümcül gerginliği elindeki basınçlı bir patlama sesiyle birlikte yeni bir noktaya çevirirken beklenmedik sese karşı irkiliyor ve savunma duruşuna geçiyordum. Geçen birkaç saniye içerisinde silahın adamı anında öldürdüğüne zihnimi alıştırıyordum. Gözlerim dehşet içerisinde açılıyordu. Neden insanlar birbirini öldürüp duruyordu anlayamıyordum. Neden böyle olmak zorundaydı? Kral delirip etrafa ölüm getirmiyor muydu? Neden kralın yarattığı dikdatörlüğün benzerini burada uygulamaya çalışıyorlardı? Herkes kendi gücünün yettiği ölçüde yönetimin peşinde miydi? Bu grup neyin peşindeydi?!

Ben tüm yaşananların dehşeti içerisinde boğulurken Livei plan yapmış ve gruplara ayırmıştı benim de dahil olacağım şekilde. Mabi Mabi ise mevcut malzemelerle faydalanmak üzere talimat vermişti. Mutsuzluğumun doruklarındayken Gam'ın geldiğini fark etmiştim. Üzgün bakışlarımı gözlerinden ayırmadan öylece bakabilmiş, ağzımdan binlerce kelime çıkabilecekken tek bir kelime bile edememiştim. Gam yanıma geldiğinde başımı göğsüne gömmüş, sımsıkı sarılmıştım ona. Sanki ona böylesine sıkı tutunursam beni tüm kötülüklerden koruyabilecekmiş gibiydi. Başımı gömdüğümden beri gözlerimden yaşlar aksa da hiçbir ses çıkarmıyor, daha çok yoğun duygularımın altında hala bir şeyler düşünüyordum. Bu grubu öylece kendi halinde bırakamazdım, hedefleri çok yüksekti. Mavi Yıldıza bir daha bulaşamazdım, onlar tüm bu canilikleri açık sözleriyle zaten dile getiriyorlardı. Tesistekileri ise kullanılmak üzere bırakmak ise yine insanlığıma sığmayan bir şey olurdu. Yeteneklerim birilerinin umudu olabilirdi ancak karizma olarak bunca insanı bir arada tutabilecek biri de değildim. Gam'a yasladığım başım, akan göz yaşlarımla böylesine bir işin altından kalkabileceğimi de sanmıyordum. Ancak her şeyimle teslim olacak da değildim. O yüzden öfkeyle dişlerimi sıktım ve başımı Gam'dan ayırıp üzgün ama kararlı bakışlarımla gözlerine bakarak "Cehennem her yanı sarmış" dedikten sonra göz yaşlarımı silip biraz daha toparlanıyordum. "Acil olarak çözülmesi gereken konuda elimden geleni yapacağım, sonrasında yeniden bir karar vermem gerekecek. Seni bu durumun içine soktuğum için çok özür dilerim ama baksana... Bu kaçınılamaz. Bundan sonrasında atacağın adımda kararına saygı duyuyorum ama ne olursa olsun seni bu cehenneme tamamen teslim edemem" diyordum.

Cevabını dinledikten sonra Livei'ye "Burada olmama sebep olan kişi Max'tı. Bitmez sorunlara karşı önlem almak istediğinizi düşünebiliyorum ancak kimsenin canının tehlikede olmasını istemiyorum. Yapılan hataların telafisi olarak yeteneğimi kullanabilirim ancak iki taraf için yeni bir sayfa açılmasını ve gerçek bir uzlaşı sağlandığını görmek istiyorum. Bunun şu an zamanı olmadığının da farkındayım. Bu yüzden bu konuyla ilgili deli kralın sorununu çözebilirsek konuşmak istiyorum. Masumlar her an hala acı çekiyor olabilirler, bunu da gözardı edemem buradakileri de bir şekilde uzlaşıya sokabileceğinizi umuyorum. Elimde olsa yönetimi elime alırdım ama kendimde böyle bir kabiliyet de görmüyorum. O yüzden yeteneğim üzerinden bu konuda pazarlığım net, size yardım ederim ama burada da masumlar olduğunu gözardı etmeyeceksiniz" diyordum.
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar

#42

Livei ve Wændz: Son anlaşmalarınızı yaptıktan sonra kararlaştırdığınız ekip ile birlikte Pakt Bölgesi'ne ışınlanıyorsunuz. Etrafınızdaki kaos ve kargaşadan uzaklaşırken, zihninizdeki tek düşünce Deith'i durdurmak ve Pisan'ı korumak oluyor. Gözleriniz karanlık ormanların, derin vadilerin ve geniş ovaların üzerinden hızla geçerken, nihayet Pakt Bölgesi'ne varıyorsunuz. Karşınızda, geniş bir meydan ve bu meydanın etrafında toplanmış insanlar beliriyor. Her biri, bir şeylerin farkında ve tedirgin görünüyor. Bok, etrafı dikkatlice süzerek liderlik yapıyor, Mitga ve Friks tetikte, Mavi ve Etenis ise çevreyi gözlemliyor. Livei, grubun önünde ilerlerken, Wændz'e dönerek planlarını bir kez daha gözden geçirmeyi teklif ediyor. Tüm ekip, zihinsel olarak Deith ile karşılaşmaya ve onu durdurmaya odaklanmış durumda. Gökyüzü bulutlu ve kasvetli, çevrede ise bir sessizlik hakim. Herkes birbirine bakıyor, ne yapacaklarını düşünerek gerilmiş bir şekilde bekliyorlar. Pakt Bölgesi'nin meydanı geniş ve taş döşeli. Meydanın ortasında büyük bir çeşme var ve etrafında insanlar toplanmış, bir şeyler fısıldaşıyorlar. Çeşmenin arkasında büyük bir bina yükseliyor, burası Pisan'ın ve diğer önemli figürlerin toplantı yaptığı yer olmalı. Bok, çevreyi gözleriyle tararken, Livei liderlik yaparak ekibe direktifler veriyor. Mitga ve Friks tetikte, her an bir saldırı bekler gibi. Mavi ve Etenis, çevredeki insanları gözlemleyerek olası tehditleri tespit etmeye çalışıyor. Bu esnada Wændz, yeteneklerini kullanarak çevreyi hissediyor ve Deith'in enerjisini algılamaya çalışıyor. Etrafınızdaki hava ağır ve gergin, sanki bir fırtına öncesi sessizlik gibi. İnsanlar fısıltılarla konuşuyor, korku ve endişe yüzlerinden okunuyor. Pakt Bölgesi'nin meydanında toplanan kalabalık, sizin yaklaşmanızla birlikte biraz geri çekiliyor, gözlerinde merak ve tedirginlik var. O sırada Bok, kafasını ekibe çeviriyor ve "Büyük köprüye yaklaşıyorlar." diyor.

Mabi: Thomas ile birlikte her Dünyalının saatini toplamak için harekete geçiyorsun. İkiniz de hızla ve kararlı bir şekilde hareket ediyorsunuz. Herkesin gözlerinde korku ve endişe var. Dünyalılar, çevrelerinde oluşturduğun dehşeti hissediyor ve çaresizce geri çekiliyorlar. Elara, bir köşede ürkekçe izlerken, tehditkar duruşun odadaki havayı daha da ağırlaştırıyor. Rose'u fırlatmanla başlayan kaos, Dünyalıların üzerindeki baskıyı daha da artırıyor. Olaylar yatışırken, Thomas ile odadaki son saatleri de topluyorsunuz ve kontrolü tamamen elinize alıyorsunuz. Sonunda, tüm saatleri topladığınızda, odadaki varlığın tüm Dünyalılar üzerinde kesin bir otorite kurmuş oluyor. Herkes, bundan sonra neler olacağını merak ederek size bakıyor. Thomas'ın gözlerindeki değişimi fark ediyorsuni o da artık bu savaşın tam ortasında, seninle birlikte mücadele etmeye kararlı. Thomas, kısa bir onayla sana destek veriyor ve birlikte, odadaki tüm Dünyalıların artık sizin emrinizde olduğunu gösteriyorsunuz. Bu hareketinizle, kontrolü tamamen elinize alıyor ve Dünyalıların sizinle oyun oynamasına artık izin vermeyeceğinizi gösteriyorsunuz. Hae, yerdeki silahı sessizce alarak incelemeye başlıyor. Silahı ellerinde döndürerek, yapısını ve işlevini anlamaya çalışıyor. Parmaklarını tetikte gezdirirken, yüzünde derin bir düşünce ifadesi beliriyor. Silahın mekanizmasını dikkatle incelerken, gözleri hafifçe kısılmış, tamamen işe odaklanmış durumda. Shisha, odanın bir köşesinde duruyor, gözleri sürekli hareket halinde. Durumun ciddiyetini ve gerginliğini hissediyor, ancak yüzünde kararlı bir ifade var. Dikkatle etrafı gözlemliyor, olası tehditlere karşı tetikte bekliyor. Huld ise kasvetli bir sessizlik içinde, derin düşüncelerle meşgul. Bir köşede duruyor, elinde bir kılıç tutarak etrafını gözlemliyor. Gözleri sürekli olarak kapının etrafında, her an bir tehlike bekliyormuş gibi tetikte. İçindeki öfkeyi ve kararlılığı yüz ifadesinde görebiliyorsun. Gam, tek başına duruyor. Gözlerinde endişe ve üzüntü var, ancak bu duyguların altında güçlü bir kararlılık saklı. korku dolu insanlara güven verici bir şekilde bakarak, yanlarında olduğunu hissettiriyor.



Pakt Bölgesi’nin derinliklerinde, varlığı sadece birkaç kişinin bildiği gizli bir yeraltı toplantı odası bulunuyordu. Giriş, yoğun ormanların arasındaki dar bir patikayı takip ederek ulaşılan, neredeyse görünmez bir kapıyla saklanmıştı. Kapının ardında, yüksek teknolojinin ve antik mimarinin tuhaf bir karışımı olan bir mekan yatıyordu. Karanlık, taş duvarlar boyunca uzanan kablolar ve modern aydınlatmalar, mekanı sarmıştı. Odada, zeminden tavana kadar uzanan metal paneller, içinde saklanan sırları koruyordu. Loş ışıkların altında parlayan metal yüzeyler, burada yapılan her konuşmanın gizemini ve ciddiyetini artırıyordu. Odanın ortasında, yuvarlak bir masa duruyordu. Masanın etrafında, yüksek sırtlı, ağır metal sandalyeler vardı. Bu sandalyelerden birinde, Deith Ozæf oturuyordu. Gözleri sert ve kararlı bir ifadeyle masanın diğer ucunda oturan Elion’a dikilmişti. Elion, her zamanki soğukkanlılığıyla, ellerini birbirine kenetlemiş, sessizce dinliyordu. "Pisan ile olan işler beklediğimiz gibi gitmezse..." diyor Deith, sesi odanın soğuk taş duvarlarında yankılanarak. "Mavi Yıldız’ın desteğini almak zorundayız. Onların teknolojisi ve kaynakları, savaşı lehimize çevirebilir. Ancak, Pakt Bölgesi'ndeki işler karışırsa Mavi Yıldız'ın içinde bile problem çıkabilir. Karşı olduğun Mavi Yıldız üyelerini temizlemekten bahsediyorum." Elion, gözlerini Deith’e dikerek hafifçe başını sallıyor. "Evet. Mavi Yıldız’ın içindeki muhalifler bizim için bir sorun teşkil ediyor. Onları ortadan kaldırmak, hem Mavi Yıldız’ın hem de benim işimi kolaylaştırır. İçimdeki huzursuzluk, dışarıdaki düşmanlarımız kadar tehlikeli." Deith, sinsi bir gülümseme ile onaylıyor. "Anlaşıldı. Mavi Yıldız’ın muhaliflerini temizleyeceğim. Bu, hem kıta üzerinde hem de Mavi Yıldız’da güç kazanmana yardımcı olacak. Desteğini almak için bu adımı atmaktan çekinmeyeceğim." Elion, masanın üzerinde duran dosyayı açarak içindeki belgeleri inceliyor. "Bu tehlikeli bir oyun, Deith. Eğer başarısız olursak kıta Himota'ya kalacak. Ancak, bu riski almaya değer. Pisan ile olan görüşmende işler kötüye giderse, Mavi Yıldız’ın desteği yanında olacak." Deith, masaya hafifçe vurarak kararlılığını gösteriyor. "Bu işi bitireceğim, Elion." Elion, gözlerini kısarak Deith’e bakıyor. "Unutma, Deith. Bu sadece bir anlaşma değil. Bu, geleceğimiz için bir adım." Deith, Elion’un sözlerini dikkatle dinleyerek başını sallıyor. Elion, Deith’in kararlılığını onaylarcasına başını sallıyor ve dosyayı kapatarak masanın üzerine bırakıyor. "Öyleyse, hazırlıklarımızı yapalım." Deith, Elion’a bakarak derin bir nefes alıyor ve odadan çıkmak üzere ayağa kalkıyor. "Anlaşma sağlandı. İçimizdeki ve dışımızdaki tüm düşmanlarla başa çıkmak için birlikte hareket edeceğiz. Bu savaşı kazanacağız."



Pisan, at arabasında heyetiyle birlikte ilerlerken gecenin karanlığı içinde yol alıyor. Atların nal sesleri, tekerleklerin taşlı yolda çıkardığı gürültüye karışıyor. İçeride hafif bir mum ışığı titrek bir aydınlık sağlıyor. Pisan, etrafındaki heyeti ile sessizce ilerlerken düşüncelerine dalmış durumda. Arabanın içi rahat olsa da, içinde taşıdığı gerilim dışarıya yansıyor. Aniden, dışarıda parlak neon ışıkları beliriyor. Bu ışıklar, arabanın etrafını hızla sararak karanlığı yırtarcasına parlıyor. Pisan, bir şeylerin ters gittiğini hemen anlıyor ve içgüdüsel olarak tetikte duruyor. Neon ışıkların yoğunluğu artarken, arabayı durduran bir çarpma sesi duyuluyor. Arabadaki herkes bir anlık şaşkınlıkla yerinden sıçrıyor. Dışarıdaki neon ışıkların kaynağını görmek için perdeyi aralayan Pisan, Gedhilfe ordusundan gelen bir grup askerin arabalarının önünü kestiğini ve atları acımasızca öldürdüğünü görüyor. Atlar, kanlar içinde yere yığılırken, askerler kararlı adımlarla arabaya doğru ilerliyor. Pisan, hızlıca durumu değerlendiriyor ve hemen harekete geçmeye karar veriyor. Arabanın kapısını sertçe açarak dışarı çıkıyor. Parçalanmış arabanın tahtaları etrafa saçılmış, yerde kan göletleri oluşmuş durumda. Pisan, keskin bakışlarını askerlerin üzerine dikiyor. Gözleri, karanlıkta parlayan bir çift ölüm habercisi gibi. Bir an için etrafı sessizlik kaplıyor, sadece uzaktaki ormanın rüzgarla hışırdayan sesi duyuluyor. Pisan, göz açıp kapayıncaya kadar harekete geçiyor. Arabanın önündeki askerler, neye uğradıklarını anlamadan birer birer yere yığılıyor. Kan sıçrıyor, çığlıklar kısa ve kesik kesik yankılanıyor. Pisan’ın çevikliğine ve ölümcül becerilerine karşı koymak imkansız. Her hareketi kesin ve kararlı. Bir anlığına gözlerimizi kapatıp açtığımızda, Gedhilfe askerlerinin hepsi yerde cansız yatıyor. Pisan, etrafındaki ölümlere aldırış etmeden, üzerindeki kanı silkeleyerek dimdik duruyor. Gözleri hala kararlı ve soğukkanlı. Geriye dönüp arabasına bakıyor, heyeti hala içeride korku ve şaşkınlık içinde. Pisan, derin bir nefes alarak yeniden yola çıkmak için hazırlıklarına devam ediyor. Bu saldırı, onun kararlılığını ve gücünü bir kez daha kanıtlamış durumda.



Kral Toshohe'nin şatosu, Dusha'nın en yüksek tepesinde, ihtişamlı duvarları ve korunaklı kapılarıyla adeta bir kale gibi yükseliyor. Ancak bu gece, şatonun korunaklı duvarları ve kapıları devrimcilerin öfkesi karşısında yetersiz kalıyor. Devrimci grubun önderliğinde büyük bir kalabalık, karanlık gecenin ortasında sessizce ve kararlı adımlarla şatonun kapılarına doğru ilerliyor. Şatonun muhafızları, bu beklenmedik saldırı karşısında kısa sürede etkisiz hale getiriliyor. Devrimciler, içeri girdiklerinde şatonun geniş salonlarında yankılanan ayak sesleri, büyük bir arayışın başladığını işaret ediyor. Her köşe bucakta Kral Toshohe'yi bulmak için çaba harcıyorlar. Kral, sadık birkaç hizmetkarı ile birlikte şatonun en gizli odalarından birinde saklanmış durumda. Saklandığı oda, büyük kitaplıklarla çevrili ve içindeki gizli geçit sayesinde bulunması zor bir yer. Ancak devrimciler, kararlılıkla her köşeyi aramaya devam ediyorlar. Kral Toshohe, saklandığı odada, endişe ve korku içinde zamanın geçmesini bekliyor. Ancak devrimciler, onun izini sürmekte kararlılar. Gizli geçidin önündeki kitaplıklardan birini çektiklerinde, geçidin ardındaki küçük odaya ulaşmayı başarıyorlar. Kral Toshohe, devrimcilerin karşısında çaresizce dikiliyor, kaçacak yeri kalmamış durumda. Devrimciler, kralın üzerine çullanarak onu linç etmeye başlıyorlar. Öfke ve kinle dolu kalabalık, Kral Toshohe'yi acımasızca linç ederek öldürüyor. Bu olayların ardından, biraz zaman geçiyor ve devrimciler, şatonun büyük balkonunda toplanıyorlar. Balkonun altındaki meydan, zafer ve özgürlüğün coşkusunu yaşayan halkla dolu. Devrimci lider, balkonun önünde durarak kalabalığa sesleniyor. Gökyüzünde dalgalanan bayraklar ve halkın sevinç çığlıkları arasında, yeni bir dönemin başladığını ilan ediyor.

"Bugün, Dusha'nın özgürlüğünü ilan ediyoruz! Kral Toshohe'nin zalim yönetimi sona erdi. Artık halkımızın sesini duyurabileceği, adaletin hüküm süreceği bir cumhuriyet kuruyoruz!" Kalabalık, bu sözleri büyük bir coşkuyla alkışlıyor. Herkes, özgürlüğün ve adaletin verdiği mutlulukla birbirine sarılıyor, kutlamalar yapıyor. Bu arada, kraliçe güvenli bir yere götürülüyor. Devrimciler, onu halkın öfkesinden koruyarak güvenli bir şekilde uzaklaştırıyorlar. Kraliçe, hüzünle dolu gözlerle, şatodan uzaklaşırken arkasında bıraktığı krallığın son anlarını izliyor. Meydan, halkın coşkusuyla yankılanırken, şatonun balkonunda yapılan konuşmalar halkın umutlarını tazeliyor. Devrimcilerin lideri, gelecekteki planlarından ve yeni cumhuriyetin temel ilkelerinden bahsediyor. Halk, yeni dönemin getirdiği özgürlük ve adaletin sevinciyle sokakları dolduruyor, şehrin her köşesinde kutlamalar yapılıyor. Dusha, uzun yıllar süren zulüm ve baskının ardından, nihayet özgürlüğüne kavuşmuş durumda.



Kuzey Tihami'nin düzenli ordu haline getirilmiş birlikleri, gecenin karanlığında sessizce kamp yapıyorlar. Ormanın derinliklerinde konuşlanmış bu birlikler, huzur içinde dinlenirken, Djuratlı askerlerin sinsice yaklaştığından habersizler. Djuratlı askerler, gecenin örtüsünden yararlanarak sessiz adımlarla Kuzey Tihami birliklerine doğru ilerliyor. Karanlık, onların en büyük müttefiği. Aniden, ormanın sessizliği bozuluyor ve Djuratlı askerler, koordineli bir saldırı ile Kuzey Tihami'nin kampına saldırıyorlar. Kuzey Tihami birlikleri, şaşkınlık ve panik içinde uyanıyorlar. Silahlarına sarılıyor, direniş göstermeye çalışıyorlar. Ancak Djuratlı askerler, önceden planlanmış stratejilerle her yandan saldırarak Kuzey Tihami birliklerini kıskaca alıyorlar. Çatışmalar sürerken, Güney Tihami ordusu da baskına katılıyor. Güney Tihami'nin güçlü ve disiplinli askerleri, saldırıyı daha da şiddetlendirerek Kuzey Tihami birliklerini bir gecede yok etmeye başlıyorlar. Çatışmaların ortasında, Kuzey Tihami'nin cesur askerleri direnmeye çalışsa da, Djurat ve Güney Tihami ordularının birleşik gücü karşısında çaresiz kalıyorlar. Karanlık gece, kan ve ölümle doluyor. Birlikler, birer birer düşerken, düşmanlarının acımasızlığı karşısında dirençleri kırılıyor. Birkaç saat içinde, Kuzey Tihami'nin tüm ordusu neredeyse tamamen yok ediliyor. Bu trajik olaylar gerçekleşirken, Djurat Cumhurbaşkanı Elü'ud Elungi ve Güney Tihami Devlet Başkanı Endud Asgama, gizli bir odada gelişmeleri yakından takip ediyorlar. Oda, modern teknolojilerle donatılmış, büyük ekranlar ve haritalarla dolu. İki lider, ekrandaki haritalarda askerlerin ilerleyişini izlerken sessizce birbirlerine bakıyorlar. İttifaklarının ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha teyit ediyorlar. "Bu ittifak, her iki ulusun da geleceği için çok önemli." diyor Elü'ud Elungi, gözlerini ekrandan ayırmadan. "Kuzey Tihami'nin düşüşü, Tihami bölgesinin birleşmesini hızlandıracak." Endud Asgama, başını sallayarak onaylıyor. "Evet, bu gece ile birlikte Tihami'nin geleceği değişiyor. Birlikte daha güçlü olacağız. Halkımızın refahı ve güvenliği için bu adımı atmamız gerekiyordu."

Sabaha karşı, çatışmaların sona ermesiyle birlikte Endud Asgama, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte halka seslenmek üzere hazırlık yapıyor. Şafak sökerken, meydanda toplanan kalabalık merak ve heyecanla bekliyor. Endud Asgama, büyük bir kararlılıkla kürsüye çıkıyor ve mikrofona eğilerek konuşmaya başlıyor. "Sevgili halkım, bu gece tarihi bir zafer kazandık. Kuzey Tihami'nin ordusunu yenerek Tihami bölgesinin tamamını ele geçirdik. Artık Tihami bölgesi, resmi olarak Tihami Devleti adı ile tek bir ülke haline gelmiştir. Bu zafer, ittifakımızın gücünü ve birlikteliğimizin önemini bir kez daha göstermiştir. Tihami Devleti'nin geleceği, halkımızın elindedir. Hep birlikte, daha güçlü ve daha güvenli bir yarına yürüyeceğiz." Kalabalık, büyük bir coşku ile bu tarihi açıklamayı alkışlıyor. Tihami bölgesinin birleşmesi ve yeni bir devletin doğuşu, halk arasında büyük bir sevinç ve umut dalgası yaratıyor. Endud Asgama'nın konuşması, Tihami Devleti'nin yeni bir başlangıca adım attığını müjdeliyor.




Livei ve Wændz, ekibiyle birlikte köprüye doğru dikkatle ilerliyor. Ayaklarının altındaki taşlar ve metal kirişler, her adımda inceden bir tını yayıyor. Köprünün geniş ve uzun yapısı, yüksekten akan nehrin üzerindeki görkemli duruşuyla ürkütücü ve bir o kadar da etkileyici. Etraflarını çevreleyen sis, görüş mesafesini daraltıyor ve ileride neler olduğunu anlamalarını zorlaştırıyor. İlerledikçe, Livei'nin gözleri bir figürü seçmeye başlıyor. Ellerine ve yüzüne bulaşmış kanla Pisan Higenadon, sessizce köprünün ortasında duruyor. Arkasında ise heyet üyeleri, vücutları tamamen demirle kaplanmış bir şekilde hareketsiz duruyorlar. Pisan, sanki bir şey bekler gibi öne bakıyor, bakışları sabit ve kararlı. Livei, ekibine sessizce işaret ederek köprünün üzerinden görünemeyecek bir yere, yıkık dökük bir duvarın ardına saklanmalarını sağlıyor. Gözleri sürekli Pisan ve heyetine odaklanmış durumda. Heyet üyelerinin demir kaplamaları, savaşın izlerini ve Pisan'ın öfkesini anlatan sessiz birer şahit gibi duruyor. Diğer tarafa baktıklarında, köprünün başlangıcında yalnız başına yürüyen bir figürü fark ediyorlar. Deith Ozæf, tek başına ve kararlı adımlarla köprüye doğru ilerliyor. Yanında kimse yok, ancak varlığı bile tek başına bir ordu gibi hissediliyor. Deith'in yüzünde soğukkanlı bir gülümseme beliriyor, sanki uzun zamandır beklediği bir anı yaşıyormuş gibi. Livei'nin yüreği sıkışıyor. Deith'in bu gülümsemesi, yaklaşmakta olan büyük bir tehlikenin habercisi gibi. Ekip arkadaşlarına sessizce sıkı durmalarını işaret ediyor, gözleri sürekli Pisan ve Deith arasında gidip geliyor. İki güçlü figürün karşı karşıya gelmesi an meselesi ve bu karşılaşmanın sonuçları herkesin kaderini değiştirecek.

Köprünün ortasında Pisan'ın gözleri Deith'in gülümsemesini yakalıyor. İkisi de sessizce birbirlerine bakarken, aralarındaki mesafe giderek kapanıyor. Tam bu anda, Deith'in gülümsemesi daha da derinleşiyor ve dudaklarından sadece birkaç kelime dökülüyor.

"Zamanı geldi, Pisan."

Bu cümlenin yankısı, köprünün taş duvarlarında yankılanırken, Livei ve ekibi derin bir nefes alıyor. Köprünün ortasında bu iki güç arasında ne olacağı belirsiz, ancak bir şey kesin: Bu karşılaşma, her şeyin seyrini değiştirecek.
Off Topic
Konu sonlanmıştır.

Ödüller
Livei Nyawodz
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)

Mabi Chüimimuta
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)

Wændz Neidthad
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)
Off Topic
Bir sonraki konunuz kısa süre içerisinde açılacaktır.
Locked

Return to “Direniş Üssü”

cron