Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#21
Adam bir savaşçının asla üşümeyeceğini ancak kadınların soğuğa dayanıksızlığına saygı duyduğunu belirterek ince bir kürkü Livei'ye fırlatmıştı. Bu adam az önce Livei'yi kadın olduğu için aşağılamış mıydı yoksa Livei'ye mi öyle geliyordu? Onun ne gibi savaşlar ve mücadelelerden geçtiğinden haberi var mıydı bu adamın? Sezyum ateşinde onu cayır cayır kavurmadan önce adam cinsiyetçi olarak değil biyolojik olarak konuştuğunu söylemişti. Livei omuz silkerek verilen kürkü üzerine geçirdi. Resmen it gibi titremişti be!

O esnada Mabi de kürk istediğini söyleyince adam Mabi'ye uzun uzun bakmıştı sanki öpecekmiş gibi. Sonra da onunla güreşmek istediğini söylemişti. Yine bir deliye gidip çatmışlardı! Güreşip onu kabul etmeleri gerektiğini, güreşirse onun da onları kabul edeceğini falan filan demişti bir şey. Livei derin bir iç sıkıntısıyla ofladı. Bu lanet karlı dağlardan hemen gidemeyeceklerdi anlaşılan. El mahkum adamı takip etmek zorunda kaldılar güreş yapacakları mekana kadar. Oyulmuş bir kayadan yapılma enteresan bir tapınağa ulaşmışlardı o yüzü felç edici soğukta biraz ilerledikten sonra. Tapınağın içine girdiklerinde ise Livei yeniden cennetle buluştu. Sıcaklık! Ateş! İçerisi sıcaktı! Tapınağın içinde meşaleler yakılmıştı. Havası dışarıya kıyasla yumuşacıktı. Tapınağın içinde ilerleyerek yuvarlak bir odaya geldiler. Orta kısım boştu, etrafta minderler ve tahta oymalar göze çarpıyordu. Ton’on Anga’i kısa bir güç gösterisi yaparak buranın arena olduğunu, er meydanında "sarı adamın" onu yenmesi gerektiğini, yoksa onlara bilgi vermeyeceğini söylemişti.

Zavallı Bok son bir çabayla geliş amaçlarının başka olduğunu ifade etmeye çalışsa da otoriter kabile şefi tarafından susturulmuştu. Bulundukları durumun absürtlüğünün herkes farkındaydı. Faell, belki onların kültürüne alışkın olduğundan sessizdi ancak Friks arkada gülmemek için resmen dilini yutuyordu. Livei, Bok'u dürttü dirseğiyle. "Hiç uğraşma boşver. Bakalım ne olacak." Sonra üzerindeki kürkü kaldırarak onu da sardı etrafına. "Üşüyor musun?" Gözlerini Mabi'ye çevirerek ne tepki vereceğini izlemeye başladı. Mabi ortama hemen uyum sağlayarak güreş teklifini kabul etmiş, bunun onun için bir onur olacağını söylemişti. Hemen üzerini çıkartarak kaslarını göstermiş ve kabile şefine karşıt bir güç gösterisi yapmıştı. Livei teatral bir şekilde Mabi için alkış tuttu. "Haydi Mabiiii! Ona Kudretli Ayı'nın vahşetini göster!" Sonra elini ağzına borazan gibi yapıp aklına gelen rastgele bir tezahürat tutturdu. "Djurat'ta doğdu! Jitmii Kabilesi'ne geldi! Helal olsun sanaaaaa Mabi Kaptaaaaan Mabi Kaptaaaaan OoooOOOooooOOOOOO!"
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#22
Kabile Şefi Ton’on Anga’i, Mabi’nin isteklerini işittiğinde ağır başını hafifçe sallıyor. Gözlerindeki keskin ifade yerini, az da olsa bir onaylamaya bırakıyor. "Beni yenersen ya da irademi kabul edersen… o vakit Jitmiiler’in onurlu bir üyesi olursun. İstediğin kürkü de veririm." Mabi, rakibinin sözleriyle birlikte ceketini ve tişörtünü kenara atarak arenanın ortasına çıkıyor. Yarı çıplak vücudundan buhar tüterken, gözlerini kararlılıkla Ton’on Anga’i’ye dikiyor. Hafifçe dizlerini kırıp gard alıyor. Ton’on Anga’i, Mabi’nin kaslı vücudunu şöyle bir süzüyor; yüzünde yırtıcı bir gülümseme beliriyor. Etraflarında, Jitmii kabilesine mensup birkaç genç savaşçı ve yaşlı bilge birikmiş durumda. Kalın kürklerle kaplı cüppeleri içinde, meraklı bakışlarla arenayı çepeçevre sarmışlar. Bazıları, ellerindeki ufak davullara yavaş tempolu vuruşlar yapıyor; güreşin ritmini hissettirircesine tok, basit bir ritim tutuyorlar. Bu ses, taş duvarlarda derinden yankılanıyor.

Bok ve Friks, arenanın bir kenarında yan yana duruyor. Bok kollarını göğsünde kavuşturup hafifçe gülümsüyor. "Mabi’yi tanıyorsam bu teklife balıklama atlamasına şaşırmamak gerek. Şu kürk mevzusu da iyi motivasyon oldu." Friks ise "Hadi bakalım, umarım ağzı burnu kırılmaz." diye cevap veriyor. Bok kıkırdayarak "Psikolojik destek şart. Acil tezahürata geçmemiz lazım." diyor. İkisi de kahkahalarını bastırmaya çalışıyorlar. Bu sahne, dışarıdan bakıldığında absürt bir mizah taşıyor olsa da, arenadaki atmosferde dişler kenetli, nefesler keskin. Livei, onlardan biraz uzakta Faell’in fısıltılı sesini duyuyor. "Bu… güreş tam olarak nedir? Silahsız bir dövüş mü? Neden silah kullanılmıyor?"

Bu sırada Ton’on Anga’i, ayaklarını biraz açarak Mabi’ye doğru hafif bir hamle yapıyor. Bir nefes süresinde adamın sağ kolu, Mabi’nin omzunu kavramak üzere yıldırım gibi uzanıyor. Mabi, cüssesine rağmen iyi bir refleksle geriye doğru sıyrılarak kolu engellemeye çalışıyor ama kabile şefi hareketini tamamlamak için diğer elini de devreye sokuyor. İki kuvvet birbirine temas ettiği anda, arenadaki minderler sanki hafifçe titreşiyor. İzleyenlerin nefesi bile bir an tutuluyor. Mabi, karşısındaki gücün beklediğinden daha fazla olduğunu hissediyor.

Ve o an… ilk sert temas başlıyor. Mabi, dengesini korumaya çalışırken adamın dev gibi avcunda ezilmemek için direniyor. Ne olacağı henüz belirsiz. Etraftaki davulların ritmi hızlanır gibi oluyor, Jitmii halkı merakla izliyor. Ortamda derin bir heyecan dalgası dolaşıyor. Güreşin ilk raundu böylece açılmış oluyor, bir yanda Ton’on Anga’i’nin kaya gibi pençesi, öte yanda Mabi’nin kas gücü ve kararlılığı. Maç yeni başlıyor ve nasıl sonuçlanacağı şimdilik muamma.
Off Topic
Mabi'nin aksiyon turları sırasında Livei'nin yazmasına gerek yoktur.

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#23
Kabile şefi, ayaklarını biraz açmış ve bir nefes süresi içerisinde sağ kolunu omzumu kavramak adına ileri fırlatmıştı. Gözlerim bağlı olsaydı, kesinlikle omzuma doğru gelen şeyin bir mızrak olduğunu söyleyebilirdim. Kolay lokma bir adam değildi, hatta çok güçlü olduğu her bir hareketinden ve davranışından belliydi. Kolu engellemek için hamle yapsam da, bu sefer diğer eli devreye girmişti. Çok güçlü bir adamdı ve iki omzumu tutmasına karşı direnmek oldukça zorluydu benim için. Yine de bir şeyler yapmam gerekiyordu, tek bir hareketle altında ezilip kalamazdım. Bu yüzden, kollarımı dıştan olacak şekilde adamın kollarına dolamayı düşünüyordum. Bir yılanın ağaç dalına dolanması gibi, kollarımı dolayacak ve sert bir şekilde avuçlarımı onun koluna koyup destekleyerek kolların açılması için güç verecektim. Bu ya bir kaçış olacaktı, ya da benim hamlemin başı. Sağ kolum ve elimdeki güce daha çok güvendiğimden, önceliğim onun sol koluna bakmak olacaktı. Sağ kolundan daha fazla açıklık verirse, hızla diğer kolumu salıp, sağ koluna kenetlenmek için hamleye geçecektim. Eğer bir kolunu ele geçirmeyi başarabilirsem, onu ileriye doğru fırlatmak için güzel bir hamle çıkarabilirdim. Bu yüzden, ilk amacım sol kolunda daha fazla açıklık yaratmak, ancak bunu yapamazsam sadece kollarını açarak omuzlarımı kurtaracak ve geriye doğru iki adım zıplayarak mesafeyi açacağım. Bakalım, hangi hamlem işe yarayacak.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#24
Ton’on Anga’i’nin kollarının çelikten mengenesi seni sıkıştırırken, kendi kollarını ustalıkla rakibin kollarına doluyorsun. Bir an için Kabile Şefi’nin sol kolunda minik bir boşluk hissettiğinde, anında o boşluktan yararlanarak adamın bileğine yükleniyorsun. Sağ bacağını hafif bir çapraz açıyla öne atarak, gövdesini yana doğru döndürmenle birlikte Ton’on Anga’i’nin dengesini kısa süreli de olsa bozmayı başarıyorsun. Jitmii halkının davul vuruşları tam bu anda bir an hızlanıyor; gençlerden birkaçının heyecan dolu bir sesle haykırdığı duyuluyor.

Rakibini ileriye doğru savurmak için gücünü toplarken, Ton’on Anga’i’nin kaya gibi ağır vücudu kolay lokma gibi sallanmıyor. Adam, momentumu artırdığı anda dizini kırıp boynunu yana çeviriyor ve bir dirsek darbesiyle seni kendisinden uzaklaştırıyor. Bir an dikkat dağıtıcı bir boşluk oluşuyor ve sen neredeyse hedefine ulaşacakken, Kabile Şefi çevik bir hamleyle senin kolunu kendi omzuna sarmaya uğraşıyor. Göğsünden yükselen vahşi bir homurtuyla, yeniden inisiyatifi ele almaya çalışıyor.

Şimdiyse Ton’on Anga’i bir adım geri atıp sana doğru dönerken, dirseğini bir mızrak gibi öne çıkarıyor. Yandan gelen bu sert darbenin hızını fark ediyosunr; kıl payı uzaklaşmazsan bedenin ağır bir çarpışmaya girecek. Halk çemberinin arasındaki davul sesleri yükseliyor, vakit daralıyor. Kaçıngan ya da karşıt bir hamle yapmak için çok az süreye sahipsin. Adeta zaman yavaşlamış gibi… ve mücadele tam da bu anda kopma noktasına doğru ilerliyor.

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#25
Kolay bir adam değil, aynı zamanda oldukça güçlü. Stratejilerimi değiştirmem gerek. Mümkün olduğunca atağa geçmeliyim, defansta kalmak mantıklı olmayacak. Mevcut olan tüm hızımı, gücümü kullanmak zorundayım. Üzerime gelen dirsek darbesini absorbe etmek yerine ondan kaçınmalı ve hemen atağa geçmeliyim. Bu yüzden, yana doğru kaçmak en mantıklısı olacak. Hiçbir uzvumu bu adama kaptırmamak için dirsek atmak, tekme atmak gibi saldırılardan kaçınmak zorundayım. Bu savaşı kazanacaksam, muhtemelen bir kilit hareket yapmam gerekecek. Yana doğru kaçtığım gibi adamın üzerine doğru zıplamalıyım, ancak onunla aynı hızda olmalıyım ki dirsek hareketi tamamlanmadan atağa geçebileyim. Bu yüzden, yana doğru kaydıktan sonra üzerine zıplayacağım ve koca beline bacaklarımı dolayıp, onu boyun kilidine almayı deneyeceğim. Kilide aldığım kolumun içerisine kendi elimi koyarak bu kilidi daha da sağlamlaştırmam gerekiyor. Bacaklarımla sıkıca tutunmalı, boyun kilidini ise oldukça sağlam bir şekilde tutmalıyım. Sağa sola sallasa bile daha sıkı sıkarak kendi dengemi sağlayabilirim.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#26
Ton’on Anga’i’nin dirsek darbesini fark ediyorsun ve son anda yana doğru hamle yaparak o darbenin etkisinden sıyrılıyorsun. Güçlü bir rüzgar gibi hissedilen dirsek, hemen yanında havayı yarıyor ve yere sert bir uğultu bırakıyor. Tam bu esnada kıvrak bir hareketle bir adım geriye çekiliyorsun ve momentumu yakalamak için vücudunu hızla öne savuruyorsun. Ton’on Anga’i dirseğini dengesiz bir şekilde ileri uzattığı için kısa süreli de olsa savunmasız kalıyor.

Tam bu anı kollayarak koca adama doğru atılıyorsun. İki bacağını bir mengene gibi Ton’on’un beline doluyorsun; üst gövdesini de boyun kilidine almak üzere kollarıyla sımsıkı sarıyorsun. Sol kolunu Ton’on’un boynu çevresinden geçirip, sağ elinin bileğini yakalıyor ve kenetliyorsun. Sıkışan boynu, kol kaslarının basıncı altında kalıyor. Arenanın etrafında, Jitmii seyircilerin çıkardığı uğultu bir anda yükseliyor. Seyirciler arasında gençler bağırıyor, yaşlılar uyarı niteliğinde yakarmalar fısıldıyor. Davulların ritmi hızlanırken, Ton’on Anga’i hiddetli bir homurtu salıyor.

Sen tam rakibini sımsıkı bir boğuşmaya çekmeyi başarmışken, beklenmedik bir şey oluyor. Arenanın kenarından, üstü kürklü, kısık gözlü ve kas yığını bir başka Jitmii savaşçısı hızla içeri dalıyor. Kimse farkına varmadan ketum bir gölge gibi yaklaşarak sırtına bütün gücüyle sert bir tekme atıyor! Kilidin bir anda gevşiyor, sırtına gelen sert darbeyle sendeleyip yere yığılıyorsun. Bir anlık şaşkınlık içerisinde, ağzına kan tadı gelmiş gibi hissediyorsun ama tam ne kadar hasar aldığının farkında değilsin. Ton’on Anga’i, boynu serbest kalır kalmaz öksürerek geri sıçrıyor, derin nefes çekiyor ve ayağa dikiliyor.

Kabile Şefi, yüzündeki soğuk ifadeyle o yeni gelen savaşçıyı göstererek hırçın bir sesle bağırıyor. "Jitmii kabilesinin kuralları böyle! Arenada üç kişiye kadar yardım çağırmak serbest. Sen de çağırabiliyorsan adamlarını getir!"

Destek alabileceğin kendi ekibine bakışlarını döndürüyorsun. Arenanın kenarında Livei, Bok, Friks ve Faell sıralanmış halde, şaşkın ve öfke karışımı ifadelere bürünmüşler. Ayağa kalkmaya çalışırken aklında kimden yardım isteyebileceğin sorusu dolaşıyor. Tek tek kafanda olası yardımları tartıyorsun, Livei’nin çevikliği mi, Bok’un deneysel güçleri mi, Friks’in gizemli yöntemleri mi, yoksa Faell’in patlayıcı küreleri mi? Nefes alışın ağırlaşıyor, sırtındaki ağrı zonkluyor.

Arenada gerilim hala dorukta; Jitmii savaşçıları coşkuyla bağrışırken, Ton’on Anga’i beklemeye geçiyor. Kararın bu düellonun gidişatını ve belki de Jitmii kabilesiyle kurulacak bağları belirleyecek.
Off Topic
Gidişata uyması için önce Mabi, sonra Livei yazmalıdır.

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#27
Kabile şefine karşı olan saldırım, başarılı sonuçlanmıştı aslında. Dirseğini bir anda savuşturmuş ve tam beklediğim gibi savunmasız kalmıştı. Ben de bu anından yararlanarak üzerine atlamış ve onu hem belinden kıskaca almış, hem de boyun kilidine almayı başarmıştım. Muhtemelen, bu dövüş burada sonlanabilirdi, sonuçta nefesini kesersem muhtemelen ya bayılana kadar öyle duracaktı ya da pes edecekti. Ancak hiç beklemediğim, aklıma hiç gelmeyecek bir şey yaşandı. Arenanın kenarından, üstü kürklü, kas yığını bir Jitmii savaşçısı içeri dalmış ve bütün gücüyle sırtıma tekmeyi oturtmuştu. Yediğim bu darbe ile kilidi bir anda bırakmak zorunda kalmıştım, zaten beklemediğim bir şey olduğu için ekstradan acısı geliyordu. Ne kadar hasar aldığımı bilmiyordum, ancak öfkelenmiştim. Bu adam niye bir anda karışmıştı, kabile şefinin ezilmesine veya yenilmesine mi gücenmişti bilmiyorum ama hoş bir hareket değildi. Kabile şefi geri çekildikten sonra, derin bir nefes alarak doğruldum olduğum yerde. Tam ne olduğunu, bu lavuğun niye karıştığını soracaktım ki, savaşçıyı göstererek söze girmişti.

Arenada üç kişiye kadar yardım çağırabileceğimi söylüyordu. Böyle bir şeyin baştan söylenmesi taraftarıydım, yaptığı neredeyse hile gibi bir şeydi. Hiç bilmediğim bir kuralla kuralın uygulanışından sonra karşılaşmak hoş değildi. Kabile şefini daha onurlu birisi olarak düşünüyordum, ancak gözümde ufak bir düşüş yaşamıştı bile. Yine de sesimi çıkartmadan sakince düşünmeye başladım. Yanıma almak istediğim kişiyi düşünüyordum, üç kişi birden almak istemiyordum. Yaşanacak tüm dövüşün eşit bir şekilde ilerlemesini istiyordum. Şimdilik onun yanında bir savaşçı varsa, benim yanımda da bir destekçi olmalıydı. Fiziksel olarak yeterince güçlüydüm, ancak çeviklik olarak yeterli miydim emin değildim. Bu yüzden, benim bu açığımı kapatacak birisine ihtiyacım vardı, üstelik yan yana olduğumuzda gayet uyumlu dövüşebildiğimi gördüğüm bir kişi vardı, Livei.

"Ben yanıma sadece Livei'yi alıyorum. Eğer yanına bir savaşçı daha katılırsa, Bok girecek. Son olarak, bir savaşçı daha senin yanında arenaya katılırsa Friks girecek. Eşit bir şekilde ilerleyeceğiz. Şimdilik, ikiye iki olacağımız için Livei yanımda olacak. Sonrası için, arenaya katılanlara bağlı olarak kimin içeriye gireceğini göreceğiz."

Diyerek gözlerimi Livei'ye çevirdim ve sağ elimin baş parmağını havaya kaldırarak onayladığımı gösterdim. Koca gülümsememi suratıma yapıştırmayı unutmadım tabi!
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#28
Güreş müsabakası gergin ve heyecanlı ilerliyordu. Livei bir süre sonra şakacı bir şekilde tezahürat yapmayı bırakmıştı. Ton’on Anga’i’ kolay lokma değildi. Mabi gibi güçlü kuvvetli bir adamı bile zorlamıştı. Mabi'ye doğru sert bir dirsek darbesi yapmıştı ancak Mabi bunu güzelce savurarak hamleyi boşa çıkartmış ve onu savunmasız bırakmıştı. Bunu fırsat bilerek Mabi adamın üzerine atılmış ve bacakları ve kollarıyla vücudunu sararak onu hareketsiz bırakmıştı. Seyirciler bir anda coşmuştu. Jitmii halkı delicesine liderlerini destekliyordu. Davullar heyecanla titretiliyordu. Livei bile nefesini tutmuş, kendini anın atmosferine teslim etmişti. Derken kocaman iri yarı bir başka Jitmiili arenaya dalmış ve Mabi'yi arkadan teklemişti. E ama bu haksızlıktı?! Böyle bir darbe Mabi'yi bile yıkardı ki yıkmıştı da. Savrularak yana düşmüştü. Ton’on Anga’i serbest kaldıktan sonra öksürerek kendine gelmiş ve ayağa kalkmıştı.

Livei şaşkınlık içerisinde ne olacağını beklerken kabile şefi olacak adam kuralların böyle olduğunu, üç taneye kadar yardımcı eleman çağırabileceğini söylemişti. Mabi'ye de bu konuda özgürlük sunmuştu. Ne kadar da adiceydi. Adam açıkça hile yapıyordu. Arena kuralıymış, meh! Onlar hile yapıyorsa Liveilerin ekibi de saksı değildi. Pişman etmesini bilirlerdi. Mabi kendine geldikten sonra başını onlara çevirmişti. Kimi seçeceğine karar vermeye çalışıyor gibiydi. Livei kollarını göğsünde birleştirip bekledi. Kendisini seçtiğini duyunca da pek şaşırmadı. Tahmin etmişti zaten. Livei öfkeli bakışlarını ikili üzerinde gezdirirken üzerindeki kürkü ve ceketini çıkarıp yere fırlattı. "Kaybediyor gibi olursak hiç beklemeden arenaya atıl, onların yaptığı gibi. Çağırılmayı bekleme." diye fısıldadı Bok'a doğru sessizce. Kollarını sıyırıp arenaya doğru ilerledi. "Ekstra adam çağırmak zorunda kaldığınıza göre Mabi Mabimiz sizi fena hırpaladı kabile şefi bey." Bir eliyle destekler gibi Mabi'nin sırtına dokunduktan sonra Neon - Hareketlilik elementiyle onu hızlandırdı. Aynı şekilde kendini de hızlandırdı. Onların eli de armut toplamıyordu herhalde. Fiziksel hasar vermedikleri müddetçe element güçlerini kullanmaktan bir şey çıkmazdı. Hızlanmış haliyle dönüp kabile şefinin tam apış arasına okkalı bir tekme geçirecekti. Biraz evvelki cinsiyetçi konuşmaları da sinirlerini bozmuştu zaten. Üstüne bir de kaybettiği halde hile yapmıştı. Hak etmişti!
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#29

Livei, şefin taşaklarını bir tekme yardımıyla pişiriyor. Ton’on Anga’i, karnındaki keskin acıyı bastırmaya çalışarak yere diz çöküyor. Livei’nin beklenmedik saldırısı ve Mabi’nin güçlü hamleleri sonucu dengesi altüst olmuş durumda. Mabi'nin tahmin ettiği gibi Jitmii tarafından bir kişi daha ringe giriyor. Kabile Şefi henüz nefesini toparlamaya çalışırken, arenaya beklenmedik şekilde Bok dalıyor. Bok, kaşla göz arasında ringin ortasına ışınlanıyor ve hızlı bir hareketle Ton’on Anga’i’nin yardımına koşan iki Jitmii savaşçısını birden kollarının arasına alıyor. Ardından bacaklarına yüklenip geriye doğru kendini fırlatıyor. İri cüsseli o iki savaşçı, kafaları mindere çarparken boğuk bir sesle inliyorlar.

Çevredeki Jitmii halkı, bu beklenmedik hamleyi önce kısa bir şaşkınlıkla izliyor. Ardından arenayı çevreleyen kalabalık, büyük bir coşkuyla patlıyor. Kalın kürk ceketli kadınlar ve erkekler, ellerindeki ufak davullara ardı ardına vuruyor; kimileri var güçleriyle bağırarak tezahürat yapıyor. Bok, arenanın ortasında ipleri kavrayıp kollarını yukarı kaldırıyor, nefes nefese seyirciye dönerek bir zafer işareti yapıyor. Kalabalık, birkaç saniyelik durgunluğun ardından tam anlamıyla alkış tufanı koparıyor. Kimi seyirciler, Jitmii dilinde sevinç çığlıkları atıyor.

Ton’on Anga’i, yüzünü buruşturarak ayağa kalkmaya çabalıyor. Bir yandan yüzüne ince bir gülümseme yayılıyor, diğer yandan da midesinde hissettiği acı onu iki büklüm ediyor. Yavaşça Mabi’nin yanına yaklaşıyor; gözlerindeki ciddiyet yerini bir takdir duygusuna bırakıyor. Geniş elleriyle Mabi’nin kolunu kavrayıp onu omuzlarından tutuyor, sonrasındaysa hiç beklenmedik bir hareketle onu kendisine doğru sımsıkı çekiyor. Kabile şefi, gururlu ama saygılı bir ses tonuyla konuşuyor. "Bu savaş daha ileri gitmesin. Gücünüzü ve cesaretinizi kanıtladınız. Kazandınız… Tebrik ederim, Mabi."

Arenanın kenarından, ince yüzlü genç bir Jitmii kadını içeri giriyor. Saçlarının ucunda küçük kemik boncuklar var, elinde bir kürk ve gümüşten yapılmış gibi görünen bir madalyon taşıyor. Ton’on Anga’i, kadının getirdiği eşyaları alıyor ve Mabi’ye doğru uzatıyor. "Bu kürk ve madalyon, kabilemizin işaretleridir. Bundan böyle biz kardeşiz." Daha da sımsıkı sarılıyor Mabi’ye; çemberi saran seyirciler alkış, tezahürat ve davul sesleriyle ortalığı inletiyor. Livei, Bok ve Friks de arenanın ortasına doğru geliyorlar. Hepsinin yüzünde hem rahatlamış bir ifade hem de Jitmii kültürünün bu görkemli jesti karşısında hafif bir şaşkınlık var.

Tam her şey yatıştı derken Ton’on Anga’i geri çekilip, yüzündeki heyecan ifadesi bu defa ciddiyete dönüşüyor. Etrafındaki halka yavaşça susuyor; şef, kalabalığa hitap ediyormuş gibi başını dik tutuyor ama sesi düşük. "Buraya kadar geldiğinize göre bu akşam şenlik ateşimiz ve sofra başında bizimlesiniz. Ziyafete katılacaksınız. Ama önce, sizden ricam var…" Ton’on Anga’i gözlerini kısarak derin bir nefes alıyor. "Dünya dedikleri o diyardan gelenler, bizim bir kardeşimizi yakalayıp alıp götürdüler. Üzerinde deneyler yaptıkları söyleniyor. Çok uzun süre haber alamadık. Ama artık nerede tutulduğunu biliyoruz. Onu geri getirmenizi istiyorum."

O anda, arenanın kıyısında duran yaşlı bir bilge başını sallayarak Ton’on Anga’i’nin sözlerini destekler gibi kısık bir ses çıkarıyor. Diğer Jitmiiler de, bu sözlerin önemini kavramışçasına susup bekliyorlar. Kabile şefi, bir adım ileri atılıyor ve Mabi, Livei, Bok ve Friks’e inanç dolu bir bakış fırlatıyor. "Onu kurtarmanız karşılığında kabilemizin bütün desteğini arkanızda hissedeceksiniz. Biz Jitmii halkıyız, minnetimizi büyük gösteririz. Ne dersiniz?" Etraf bir an sessizliğe gömülüyor. Soğuk buzullardan gelen rüzgarın sesi bile, bu heyecan ve gerginlik dolu bekleyişte neredeyse duyulmaz hale geliyor. Jitmiiler, Mutlak Son ve Aisi şövalyesi Faell, hepsi bu cevabı bekliyor, umudu, umutsuzluğu ve yeni bir ittifakın aydınlığını aynı anda hissettirerek. Ton'on kahkaha atıyor ve "Cevabınızı akşam yemeğinde verirsiniz. Gelin benimle!" diyor.

Jitmii Kabilesi’nin buzullarla kaplı diyarına akşam yavaşça çöküyor. Ton’on Anga’i, müsabakanın ardından misafirlerini büyük bir sofraya davet etmek için harekete geçiyor. Kabile halkı, beyaz örtülerin üzerinde ışıl ışıl yanan meşalelerle geniş bir alanı aydınlatmaya başlıyor. İçerideki sıcaklığın korunması için, uzun direkler arasına gerdirilmiş kalın kürkler ve derilerle bir avlu benzeri mekan oluşturuyorlar. Tavandan sarkan kemik çanlar rüzgarla hafifçe sallanırken, gençler küçük ateş ocaklarının etrafında koşturuyor. Bazıları keskin bıçaklarıyla fok balığından, kar geyiklerinden ya da kabileye özgü buz balıklarından elde edilen etleri dilimliyor.

Taze et parçaları, kocaman kazanların içinde ağır ağır kaynıyor. Soğan ve baharat karışımları, ısındıkça tatlı bir kokuyu bütün avluya yayıyor. Bir yanda gri renkli bir hamur yoğruluyor; Jitmii usulü kuru ekmeğe benzeyen, fakat içi donmuş sütle mayalandığı için içi pofuduk kalan ekmekler hazırlanıyor. Bazı genç kadınlar da kar meyvelerinden ve buz çiçeklerinden elde ettikleri bir çeşit ekşi-tatlı içecek ikramını hazırlıyorlar. Kısacası, Jitmii kabilesi bu ziyaretin şerefine ellerindeki tüm olanakları seferber ediyor.

Misafirlerin yeri, geniş ve sıcak tutulan bu avlunun ortasına kurulan uzun bir masa oluyor. Masa derin, kalınca oyulmuş ağaç parçalarından yapılmış; üstünde kabile motifleri ve hayvan figürleri dikkat çekiyor. Çevresine tüylü örtüler ve minderler konuyor. Mabi, Livei, Bok, Friks ve Faell yan yana dizilip oturduklarında, onların karşısına kabile şefleri ve ileri gelenler yerleşiyor. Ton’on Anga’i, Mabi’nin hemen sağında bulunuyor; ikisinin arasındaki yeni dostluk ifadesi, masadaki diğer Jitmii üyelerince de onaylanıyormuş gibi görünüyor.

Thrao, masanın bir ucuna doğru kuruluyor. Yanında iki Jitmii genci, saygı çerçevesinde onunla konuşmaya çalışıyorlar. Thrao’nun kral sıfatıyla tanınması, ister istemez bakışları üstüne çekiyor. O da bundan memnun gibi görünüyor. Zaman zaman gülüyor, bazen ciddileşip Ton’on ile birkaç kelime fısıldıyor. Aralarında kıta meseleleri ve geçmiş savaşlar hakkında konuşmalar geçiyor.

Bu sırada Faell, masanın ortasına konan kızarmış fok balığını, buz balığı çorbasını, garip görünümlü çiğ soğansı yumruları dikkatle inceliyor. Uzun saçlarını omzunun ardına atıp çorbanın üzerinde yüzen kıkırdak parçalarına tuhaf bir ifadeyle bakıyor. Yavaşça kaşığını daldırıyor, hemen ardından da kokluyor. Kendisini tutamayıp hafif bir gülümsemeyle mırıldanıyor. "Bu yemekler… epey… farklı." Friks, onun bu tereddütünü görünce yanında hafifçe eğilerek bir konuşma başlatmaya uğraşıyor. "Faell, eğer midene ters gelecek bir şeyse hiç yeme. Burada aç kalacağını sanmam. Şu ekmeklerden de deneyebilirsin mesela." Faell, ekmeğin içini koklayıp merakla gözlerini büyütüyor. Aynı anda bakışları Friks’in yüzünde geziniyor, sanki ona bir şey soracak gibi, ama çekiniyor.

"Hmm… Bu tat tamamen yabancı bana. Ama bir şövalye her şarta uyum sağlamalı, değil mi?" diyor. Friks, hafif bir gülüşle başını sallıyor. "En azından denedin ya, bu bile övgüye değer." diyerek Faell’in kasesine bir parça balık eti bırakıyor. İkili arasında, zaman zaman sessiz bakışmalar, kısa sorular ve yanıtlar geçiyor. Faell, kendi not defterini çıkarıp yemeklerin içeriklerini kaydetmekle meşgul olurken, Friks de ona Gedhilfe mutfağı hakkında bildiklerini aktarmaya çabalıyor. Onların bu karşılıklı dikkatli halleri, masadaki gürültülü sohbetlerin arasında mütevazı bir köşe gibi duruyor.

Arka planda, ateşin çıtırtısı, kabile halkının coşkulu konuşmaları ve sofradaki ilginç yemeklerin aromaları bu geceyi unutulmaz kılıyor. Ton’on Anga’i, Mabi’nin gücüne dair bir şeyler anlatıyor; Thrao, eskiden yaşadığı seferlerden dem vuruyor; siz ise Jitmii halkının misafirperverliğini takdir ediyorsunuz. Ne de olsa, bu soğuk coğrafyada bile paylaştıkları sıcak bir akşam yemeği var artık.

Re: [Mutlak Son] Dağdakiler

#30
Livei'nin şefe yaptığı hamle, bir an benim bile gözlerimin pörtlemesine sebep olmuştu. Tamam, çok güzel bir hareket ve yanımda olduğu için mutluyum, ama bir erkeğin silahlarına nasıl bu kadar rahat bir şekilde vurabilirsin? Bir erkeğin en güvendiği şeydir taşşakları... Korktuğunda taşşaklarını tutarsın, sevindiğinde taşşaklarını tutarsın, çok mutlu olursan taşşaklarını tutarsın, çok üzülürsen yine taşşaklarını tutarsın, ama bir kadın gelip en güvendiğin, en gizli, en büyük silahına gelip tekme atıyor! Bu çok... Bu çok kötü bir hareket... Taşşak yahu bu! Olamaz... Olmamalı... Bir erkeğin taşşaklarına böyle bir saldırı yapılmamalıydı... Livei beni çok korkutuyor, böyle bir hamleyi hiç düşünmeden almış olması beni çok korkutmaya başladı. Livei'ye sataşmadan önce çok dikkatli düşünmem lazım. Bir gün aynı hareketi bana yapmaya kalkarsa ve taşşaklarımdan biri patlarsa ne olacak? Ya hayatıma tek taşşaklı bir şekilde devam etmek zorunda kalırsam? Hatta daha kötüsü, iki taşşağım birden ya patlarsa! Hayır bunu asla kabul edemem, bu koca taşşaklarımın patlamasına asla izin veremem. Bundan sonra bir zırhlık alacağım. Savaş alanında ne olacağı belli olmuyor demek ki, taşşak zırhı almam gerek. Livei bana bunu gösterdiğin için teşekkür ederim. Bundan sonra, onurum, gururum, şerefim üzerine yemin ederim ki, taşşaklarımı koruyacağım.

Sizleri çok seviyorum taşşağım...

Birinizi birinizden ayırmam...

İkiniz de benim göz bebeğimsiniz...

Sizleri seviyorum...

Mabi mabişaklar...

Arenaya Bok'un atlaması ve diğer Jitmii savaşçılarının atlamasıyla ortalık karışık bir hale gelmişti. Bu karışıklığın ardından, Ton'on Anga'i yanıma gelmiş ve omuzlarımdan tutmuştu beni. Kendisine sımsıkı bir şekilde çektikten sonra gücümüzü ve cesaretimi kanıtladığımızı söylüyor ve kazandığımızı belirtiyordu. "Onur duydum, Kabile Şefi." Diyerek ciddiyetimi belli ettim. Arenanın kenarından gelen genç Jitmii kadını kürk ve gümüşten yapılmış bir madalyon getirmişti. Bundan böyle kardeş olduğumuzu söylediği anda gözlerim parladı, verdiği kürkü hızlıca giydim üstüme şefime sarılmadan önce. Seyircilerin alkış, tezahürat ve davul sesleri arasında sıkıca sarılmıştım şefime. Madalyonu da büyük bir gururla boynuma taktıktan sonra, kendimi çok daha rahat ve iyi hissetmeye başlamıştım. Şefim, akşam şenlik ateşimiz olacağını ve sofra başında bizim de olacağımızı söylüyordu. Her şeyden önce ise, Dünya tarafından götürülen kardeşlerimizin geri gelmesini istiyordu. İnanç dolu bakışlara karşı ses etmeden, kafamla onaylamıştım bu isteklerini. Kendileri bizim ilk baştaki halimiz gibiydi, az bir bilgi var, ancak neler döndüğünü tam anlamıyla biliyorlar.

Kabile halkı, yani yeni kardeşlerim ile birlikte büyük bir sofraya geçmiştik. Taze et parçaları geldikçe ağzımın suyu akıyordu. Resmen ben burada yaşamak için doğmuşum! Bütün gün dövüşüp et yiyeceksek, ben burada sonsuza kadar kalabilirdim! Üstelik oturduğumuz masanın üzerinde olan kabile motifleri, hayvan figürleri o kadar güzel duruyordu ki, buranın birçok şeyini övebilirdim. Şefim benim tam sağımdaydı, artık yeni dostluğumuz kabile tarafından da onaylanmış görünüyordu. Bu beni çok mutlu etmişti, kardeşlerim tarafından da kabul görmek mutluluk vericiydi. Yemekler yenirken herkes bir yandan sohbetine muhabbetine bakıyordu, Thrao ara ara hem şefimle konuşuyor, hem de gençlerle sohbet ediyordu. Faell ve Friks ayrı bir muhabbet içerisindeydi, bense şefimle gücüm hakkımda sohbet ediyordum. Burada kalan az vaktimizi de verimli geçirmek istediğimden, etimden koca bir parça sıyırıp mideme yolladıktan sonra konuşmaya başladım.

"Şefim, burada konuşulacaklar konuşulduktan sonra, senden eğitim almak istiyorum. Kendimi hiçbir zaman en güçlü, asla yere değmeyecek biri olarak nitelendirmedim. Herkesten öğrenecek bir şeyim vardır, bir çocuktan bile. Bu yüzden, senden öğrenmek istiyorum. Daha da güçlenebilmem için, biz gitmeden önce kalan vaktimizde beni eğit."

Gözlerinin içine baktım ciddiyetle. Kaybolan yeni kardeşlerimi kurtarmak istediğim gibi, bu eğitimi de almak istiyordum. Ondan öğreneceğim çok şey olabilirdi ve vardı, eminim.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Return to “Slistua”

cron