Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#11
Lüke Jekot, sakin bir nefes aldıktan sonra yüzündeki ifadeyi ciddileştiriyor. Bakışları bir an için boşluğa dalarken, kafasının içindeki karmaşayı toparlar gibi birkaç kez gözlerini kırpıştırıyor. Ardından bakışlarını tekrar size çevirerek anlatmaya başlıyor. "Size olan biteni anlatayım. Balkon konuşmasında vurulduğumu net hatırlıyorum. Silah sesi, bağırışlar, sonra her şey simsiyah oldu. Uyandığımda ise, kendimi tanımadığım bir odada, beyaz ışıkların altında yatarken buldum. İlk önce hastanede olduğumu sandım, ama odadaki cihazlar, yanıp sönen ekranlar ve duvarlardaki garip yazılar çok farklıydı. Korkmuştum ama hareket edemiyordum, sanki felç olmuş gibiydim." Yavaşça kafasını sallayarak devam ediyor. "Kısa süre sonra yanıma insanlar geldi. Hepsi Dünyalıydı. Bana çok nazik ve sevecen davranıyorlardı. İyileşmem için tüm imkanları sunuyor, sürekli benimle ilgileniyor, istediğim her şeyi getiriyorlardı. Ama kısa süre sonra asıl amaçlarını anladım. Bir süre sonra hafızamla oynadıklarını fark ettim, geçmişimi bulanıklaştırıyor, kendi istedikleri gibi şekillendirmeye çalışıyorlardı. Benden ne istediklerini anlamam çok uzun sürmedi. Ingenium hakkında bilgiler, Djurat’ın siyasi durumu, Ae Libjetütcha ve diğerleri... Her şeyi öğrenmek istiyorlardı."

Burada duraklıyor, yüzü kararıyor ve gözlerindeki ifade değişiyor. Karanlık bir anıyı hatırlıyor gibi derin bir nefes alıyor. "Beni manipüle etmeye çalıştılar. Kafamın içinde sürekli fısıltılar vardı. Ülkemi terk etmemi, Dünya için çalışmamı söylüyorlardı. Direnmeyi denediğimde zihnimi daha da karıştırdılar. Kendi benliğimi yitirmek üzereydim. Kim olduğumu bile hatırlamakta zorlanıyordum." Birden ifadesi yumuşuyor ve minnet dolu bir gülümseme yüzüne yerleşiyor. "Sonra o adam geldi. Bir geceydi, odama sessizce girdi ve beni oradan çıkardı. Kimseye görünmeden, nasıl yaptığını hala bilmediğim bir şekilde beni kurtardı ve direkt buraya, İkinci Kıta’ya, bu Dağ’ın kalbine getirdi. Burası onun bize öğrettiği, Dünya’nın asla ulaşamayacağı bir nokta. İşte o adam sayesinde buradayım. Onun sayesinde gerçeklerle yeniden buluştum."

Gözleri parlıyor, ses tonu umut dolu ve kararlı bir hale geliyor. "O adam bizim kurtarıcımız. Onunla birlikte Ingenium gerçek geleceğine adım atacak. Dünya’nın zincirlerini kıracağız. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Bize umut verdi, bizi kurtardı, ve o bizi geleceğe taşıyacak tek kişi." Bir an duraksadıktan sonra size doğru bir adım atıyor, elini nazikçe sana uzatıyor. "Göstermeme izin ver." Tam o anda Thomas hızla önüne geçerek, ellerini hafifçe kaldırıp araya giriyor. "Önce bize şu kılık değiştirmene sebep olan teçhizatı göster Lüke. Bu biraz fazla mucizevi değil mi?" Lüke hafifçe tebessüm ederek "Her şeyin bir sırası var genç adam." diyor yumuşak ama kesin bir ses tonuyla. Thomas ise hafifçe sana dönüyor, kaşlarını kaldırarak imalı bir şekilde bakıyor. Karar sana ait. Bu gizemli adamın sırrını öğrenmek ve onun gösterdiği şeyi görmek mi istiyorsun, yoksa önce Thomas'ın haklı şüphelerine kulak mı vereceksin? Sonraki adım, senin kararın olacak.

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#12
Lüke, gerçekten vurulduğunu doğruladıktan sonra daha dikkatli dinlemeye başladım. Uyandığında kendini başka bir yerde bulmuş, burayı hastane sansa da, Dünyalı insanların olduğu bir yere düştüğünü anlaması çok uzun sürmemiş gelen insanlar sayesinde. Muhtemelen, konuştuğum Lüke bir snapshot'tı. Dünyalılar ona çok nazik, çok sevecen davranıp, istediği her şeyi yapmışlar, ama bir yandan da hafızasıyla oynuyorlarmış. Geçmişini bulanıklaştırıyolarmış, kendi istedikleri gibi şekillendirmeye çalışmışlar. Ingenium hakkında bilgiler edinmek istemişler, Djurat'ın siyasini durumunu, Ae'yi ve diğer insanları. Her şeyi öğrenmek için Lüke'yi sonuna kadar kullanmayı denemişler, hatta manipüle etmeyi bile denemişler. Ülkesini terk etmesini söyleyip, Dünya için çalışmasını sağlamaya çalışmışlar. Buna direnmiş, ancak direndikçe sonu daha kötü bir hale gelmeye yaklaşmış. Kendi benliğini yitirecek kadar kötü bir hale.

Ancak bir gece, gelen adam sayesinde oradan kurtulmayı başarmış. Nasıl yaptığını bilmese de, bir şekilde onu orada kurtarmış ve İkinci Kıta'ya, Dağ'ın kalbine getirmiş Lüke'yi. O'nun sayesinde burada bulunuyordu. O adam, Lüke'ye göre bir kurtarıcı idi. Onunla birlikte Ingenium gerçek geleceğine adım atacaktı, en azından böyle düşünüyordu. Tabii ki tanımadığım biri için niyetleri hakkında yorum yapamam, zira o bile kendi çıkarları için Lüke'ye bunları düşündürtmüş olabilir. Tam emin olmasam da, şimdilik Lüke'nin düşüncelerini kabul etmekten başka bir şansım bulunmuyor. Cümleleri bittiğinde, elini bana doğru uzatmış ve göstermek istediğini söylemişti. Görmek istiyordum, neyin ne olduğunu öğrenmek istiyordum ancak dostum Thomas'ın önüme geçmesi ve kılık değiştirmesine sebep olan teçhizatı göstermesini söylemesiyle cümlesi kesilmişti. Lüke ise, her şeyin bir sırası olduğunu söylüyordu, ancak Thomas'ı göz ardı edecek değildim.

"Daha az önce söyledim. Thomas benim sırdaşım ve kardeşim." Dedikten sonra önce uzattığı ele, sonrasında Lüke'nin gözlerinin içine baktım. "Buralara tek başıma gelmedim. Ne yaşadıysam Thomas ile birlikte yaşadım, ölüme yaklaştık, yaşama yaklaştık, mutluluğu tattık, üzüntüyü tattık. Şimdi onun endişesini arka plana koyamam. Önce kardeşimin endişesini gider, sonrasında her şeyi görmek istiyorum." Dedim. Eğer gerçekten beni tanıyorsa, Lüke'nin göstereceklerini görmektense Thomas'la birlikte bilgisiz bir şekilde ayrılmayı tercih edeceğimi de biliyor olmalı. Bu yüzden sakince bekledim, Thomas'ın endişelerini gidermesi için.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#13
Lüke bir anlığına sessizleşiyor, yüzünde senin söylediklerine karşı derin bir değerlendirme var. Bakışlarını bir süre Thomas'ın üzerinde tutuyor, adeta onu tartıyormuş gibi bir sessizlik kaplıyor ortamı. En sonunda hafifçe iç çekerek pes etmiş gibi başını sallıyor ve cübbesinin içinden küçük, metalik bir cihaz çıkarıyor. "İşte, merak ettiğiniz şey bu." diyor sakin bir sesle. Elindeki cihaz yuvarlak hatlara sahip, üzerinde ince mavi çizgiler parlayan, yaklaşık bir avuç içine sığabilecek boyutta, teknolojik bir parça. "Bu bir morfoloj cihazı. Yalnızca görünümü değil, tüm biyometrik verileri kopyalayabiliyor. Bunu Dünya’da yaptıkları deneyler sırasında geliştirdiler, ancak Kurtarıcı bunu onlardan almayı başardı ve bizim kullanımımıza sundu."

Gözleriyle önce sana, sonra Thomas’a bakıyor ve ekliyor. "İsterseniz sizi ana karargâhımıza götürebilirim. Orada Kurtarıcı ile de tanışabilirsiniz. Kendisi sizi görmeyi çok ister eminim." Sonra Lüke’nin bakışları Thomas üzerinde duruyor. Hafifçe gülümseyerek, ses tonunu biraz daha yavaşlatıp, ima dolu bir şekilde konuşmaya başlıyor. "Senin adını çok duydum Thomas. Dünya’dayken özellikle senin hakkında çok konuşuluyordu. Kurtarıcı bile senin adını birkaç kez dile getirdi. Senin hakkında bildiklerini anlatsam şaşarsın. Özellikle de senin-" Cümlenin devamını getiremeden Thomas’ın eli hızlıca arka cebine gidiyor. Ancak o an beklenmedik bir şey oluyor. Thomas bir anda boğuluyormuş gibi şiddetle öksürmeye başlıyor. Nefes almakta güçlük çekiyor gibi boynunu tutuyor, gözleri büyüyor, yüzü kızarmaya başlıyor. Sanki içinden bir şeyler kopmaya çalışıyormuş gibi, eli cebine doğru çırpınarak daha derinlere ilerliyor.

Lüke, konuşmasını kesip, şaşkınlık ve endişe ile onu izliyor. Thomas’ın öksürükleri giderek şiddetlenirken, Lüke tam yeniden konuşmaya, o en vurucu cümleyi kurmaya yelteniyor ki, Thomas ani bir hareketle arka cebinden bir silah çıkarıyor. Zaman donmuş gibi bir saniye askıda kalıyor, sonra hiç tereddüt etmeden tetiğe basıyor. Silah sesi bulunduğunuz bölgede yankılanıyor. Kurşun, Lüke’nin göğsüne isabet ediyor ve kan aniden etrafa saçılırken, Lüke’nin görüntüsü bir anda titremeye başlıyor. Kanlar holografik bir ışık dalgası olarak havada dağılıyor ve Lüke'nin bedeni saniyeler içinde parça parça yok oluyor. Lüke aslında sadece bir hologramdı.

Thomas silahı elinden düşürürken dizlerinin üzerine çöküyor, nefes nefese kalarak başını kaldırıyor ve gözleri panikle senin gözlerine kilitleniyor. Ortalık bir kez daha ölüm sessizliğine bürünüyor.

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#14
Lüke, söylediklerime karşılık önce bir değerlendirme yapmış gibi duruyordu kendi içinde, Thomas'ı da bir süre tarttıktan sonra söze girerek merak ettiğimiz şeyin, morfoloj cihazı olduğunu söylüyordu. Bir avuç içine sığabilecek kadar küçük bir şeydi cihazdı bu, ancak tüm biyometrik verileri kopyalayabilecek kadar da özellikliydi. Kurtarıcı bu cihazı onlardan almayı başarmış ve Dağtaraf'ların kullanımına sunmuştu. Bizi ana karargahlarına götürebileceğini ve Kurtarıcı ile tanışabileceğimizi söylediğinde, içimi belli belirsiz bir zafer duygusu kapladı. Sanırım bir şeylere, daha doğrusu Dağtaraf'ların daha derinine inebilecek olmak beni sevindirmişti. Ancak, Lüke'nin Thomas'tan bahsetmesi, Kurtarıcı'nın onun adını dile getirmiş olmasıyla birlikte, Thomas'ta ani bir değişiklik baş gösterdi. Lüke'nin cümlesini tamamlamasına izin vermeden elini arka cebine götürdü, bu hareketi yapmasıyla birlikte boğuluyormuş gibi öksürmesi bir oldu.

Lüke, konuşmasını kesmiş ve şaşkınlık ile onu izliyordu. Sanırım bu onun yaptığı bir şey değildi. Aynı şaşkınlıkla ben de izliyordum, Thomas'ın öksürükleri giderek şiddetlenirken, Lüke tam konuşmaya girecekti ki, Thomas aniden bir silah çıkarmış ve tereddüt etmeden tetiği çekmişti. Lüke'nin göğsüne isabet eden kurşun sonrası, kan etrafa saçılmaya başlamıştı, ancak Lüke'nin görüntüsü titriyordu, kanlar holografik bir ışık dalgası olarak dağılıyordu. Lüke'nin bedeni saniyeler içinde parça parça yok olmuştu, bu kurşunla birlikte konuştuğumuz Lüke'nin bir hologram olduğunu da anlamış oluyorduk. Thomas silahı elinden düşürürken, gözleri gözlerime geldiğinde paniğini hissedebiliyordum. Bir şeyler sakladığı belliydi, özellikle Kurtarıcı her kimse Thomas onu tanıyor olmalıydı.

Benden beklenmeyecek bir sakinlikte çenemi ovuşturmaya başladım. "Sanırım Kurtarıcı ile tanışma fırsatımızı kaybettik." dedim. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından, Thomas'a döndüm. "Ama daha önemlisi, galiba anlatacağın şeyler var. Lüke'yi neden vurdun Thomas? Neyin duyulmasını istemiyorsun? Bunca şey yaşadıktan sonra, hala sakladığın o şey ne olabilir? Lüke'yi vurmana ve alacağımız bilgileri elinin tersiyle ittirecek kadar büyük olan sırrın ne?" Thomas'la burada konuşmamız ve bu konunun burada yaşanması iyi oldu. Ekibin diğer kalanının yanında ne kavga etmek, ne bu konuyu tartışmak istiyorum. Belli ki gereğinden fazla hassas bir konu ile karşı karşıyayız, bunu bir şekilde çözmemiz gerekiyor.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#15
Thomas soruların karşısında yutkunuyor, gözleri yerde gezinerek ne söyleyeceğini bilemez halde kısa bir süre sessiz kalıyor. Parmakları istemsizce titriyor ve belli ki düşüncelerini toplamaya çalışıyor. En sonunda derin bir nefes alıp kalkmaya yelteniyor ama vazgeçiyor, olduğu yerde çökük omuzlarla kalmaya devam ediyor. "Baksana monsieur." diyor sesi biraz titreyerek. "Bazı şeylerin hiç bilinmemesi daha iyi olabilir. İnan bana. Bu benim bile taşımakta zorlandığım bir yük. Lüke'yi vurmak istemezdim ama başka şansım yoktu. Bu sır sadece beni değil, hepimizi tehdit ediyor. Üstelik..." Konuşmaya devam edemeden aniden zeminin altında hafif bir sarsıntı meydana geliyor. Thomas'ın sözleri anında kesiliyor. İkiniz de şaşkınlıkla etrafınıza bakarken duvarlarda titreşimler beliriyor, etraftaki renkler bozulmaya, birbirlerine karışmaya başlıyor. Kısa süre sonra görüntü tamamen parazitli bir televizyon ekranı gibi titremeye başlıyor.

"Merde! Yine ne oluyor böyle?" diye bağırıyor Thomas, hızla ayağa kalkarak. Hızla çıkışa doğru koşmaya başlıyorsunuz ama bastığınız zemin sanki cam gibi çatlayarak parçalanmaya başlıyor. Ayaklarınızın altındaki dünya adeta kum taneciklerine dönüşürken Thomas'ın ayağı aniden boşluğa kayıyor. Refleksle onu yakalama çaban yetersiz kalıyor, Thomas hızla açılan çatlağa doğru düşmeye başlıyor. Sesinin yankılı biçimde boşluğa karışması kulaklarında uğulduyor.

"Monsieuuuuur!..."

Thomas'ın sesi uzaklaşırken, sen de ayakta durduğun zeminin kaybolduğunu hissediyorsun. Aniden ayaklarının altından çekilen bir halı gibi boşluğa düşmeye başlıyorsun. İlk anki paniğin ardından çevrendeki her şeyin siyaha boyandığını, sonsuz bir boşlukta sürüklendiğini fark ediyorsun. Bu yerçekimsiz düşüşte zaman ve mekan algısını tamamen kaybetmiş halde etrafına bakınırken, sadece kalp atışlarının sesini duyabiliyorsun. Bir süre sonra sessizliğin içinde, karanlığın tam ortasında, tuhaf bir ışık parlıyor. Bu ışık önce bulanık, sonra net bir hal alarak tam önünde şekilleniyor. Mavi-beyaz tonlarla parlayan ışık, yavaşça yazıya dönüşüyor. Önce belirsiz, sonra belirgin, okunabilir harfler haline geliyor.

Karanlık.

İlk soruyu görüyor, kokluyor, duyuyor, tadıyor ve hissediyorsun.

► Show Spoiler

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#16
Thomas...

Kim bilir neleri saklıyorsun. Bazı şeylerin bilinmemesi iyi olabilir, bunu çok kez deneyimledim. Ancak dostumun benden bir şey sakladığını bilmek, bu çok ağır bir yük değil mi monsieur? Biliyorum, senden şüphelendiğim falan yok. Ancak bu sırları taşıman nedense zoruma gidiyor. Ben sana tüm açıklığımla geliyorum, aynı şeyi senden de bekliyorum. Biliyorum, bu büyük yükleri taşımak, itiraf etmek ve gerçekleri konuşmak zor olabilir, ama bu noktaları çoktan aşmadık mı monsieur? Hepimizi tehdit eden bu sırrın ne olabilir monsieur? Tam ağzımı açmayı düşündüğüm sırada, geri kapattım. Ona laf anlatmak istemiyorum, eğer gerçekten konuşmak istiyorsa ben her zaman Thomas'ın yanındayım. Şuana kadar bir çok şey geçirdik beraber, tek bilmesini istediğim onun yanında olduğum. Gerisi önemli bile değil.

Etraftaki renkler bozulmaya, duvarlar titreşmeye başladığında gözlerim Thomas'la buluştu. O da ne olduğuna anlam veremiyor olmalıydı, umarım bu durumu Lüke'yi vurduğu için yaşamıyorduk. Thomas hızla ayağa kalkmıştı, ben de ona eşlik ederek koşturmaya başlamıştım. Zemin bile çatlayıp kırılmaya başlıyorken, Thomas'ın ayağının kaydığını görmemle birlikte hızla ona doğru döndüm. Onu yakalayamadım, ellerimden kayıp giderken bana doğru seslendi, ben de bütün gücümle ona doğru bağırabildim sadece.

"THOMAAAAAAAAAAAAAAS!"

Dostumun sesi gittikçe uzaklaşırken, ben de boşluğa doğru düşmeye başlamıştım. Çevremdeki her şey siyaha doğru boyanmaya başlamış, bir boşluğun içine düşmeye başladığımı hissetmiştim. Zaman ve mekan algısı tamamen kaybolmuştu, ne zaman düştüm, nereye düştüm, ne kadar düşeceğim, nereye ineceğim hiç bilmiyordum. Kısa bir süre sonra, tuhaf bir ışık karanlığın arasından parlamaya başlamıştı. Bu parıldayan ışık, bir süre sonra yazıya dönüşmüştü. Nasıl olduğumu soruyordu, nasıl olmamı bekliyordu ki?

"İyiyim mi demeliyim? Duygularımı tam olarak nasıl ifade edebilirim? Dostumun hangi yükü taşıdığını bilmiyorken, biraz karmaşık hissediyorum sanırım. Ne iyiyim, ne kötü. Sadece ana ayak uyduruyorum demeliyim. Thomas'ın nereye gittiğini bile bilmiyorken, iyi hissetmem mümkün değil. Bilmiyorum. Sence, nasılım? Sen nasılsın?"

Basit bir cevap gibi duruyordu ama, gerçekten çok karmaşık hissediyordum. Ne hissettiğimi bile bilmiyordum, tam olarak anlam veremiyordum. Ne iyiydim, ne kötü, ancak tam olarak hangi noktada olduğumu da tanımlayamıyordum.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#17
Verdiğin cevabın ardından, bir süre sessizlik hüküm sürüyor. Etrafındaki boşlukta yankılanan sesi gittikçe azalırken, cevap havada asılı kalmış gibi duruyor. Ancak çok geçmeden, karanlığın içinde küçük kıpırdanmalar beliriyor. Önce belli belirsiz, sonra daha da parlaklaşarak çevrende dönmeye başlayan dört ışık küresi ortaya çıkıyor.

İlk ışık kırmızı, canlı ve tutkulu; ikinci ışık yeşil, huzurlu ve şifalı; üçüncü ışık mavi, derin ve bilge; dördüncü ışık ise sarı, sıcak ve enerjik biçimde parlıyor. Renklerin oluşturduğu sarmal dans, cevabını onaylayan, seni dinlediklerini belli eden bir uyumla hareket ediyor. Sonra ışıklar duruluyor ve tam önünde yeni birkaç soru daha beliriyor. Bu soruların eşliğinde aynı zamanda bir fısıldama duymaya başlıyorsun. Ama sorulara odaklanmakta zorlanmıyorsun.

Güneş yeni doğmuştu, suyun üzerinde tatlı, narin bir ışık oyunuyla dans ediyordu. Deniz sessiz ve huzurluydu, küçük balıkçı teknesi yavaşça dalgalarla salınarak ilerliyordu. Tekne, denizin üzerinde gezinen bir yaprak gibi hafifti ve içindeki adam, sanki doğanın sırlarını çözmeye çalışan meraklı bir çocuk gibiydi. Balıkçı yaşlı değildi ama gözlerinde yaşından büyük hikâyeler vardı. Yüzündeki ince çizgiler tuzlu deniz suyundan, güneşten ve rüzgârdan işlenmişti. Yalnızdı ama bu yalnızlık ona ait, onun seçtiği bir sığınaktı. Ağlarını dikkatle, özenle atıyordu sulara; her hareketi zarif ve anlamlıydı.

Uzaktan bir tepenin ardında Kurt, gözleri keskin, Balıkçı'yı izliyordu. Gözlerinde tereddüt ve korku vardı; Balıkçı'nın her gün daha fazla tüketişini görüyordu ama harekete geçmiyordu. Kendisine hep "Daha zamanı değil." diyordu. Her gün, her gece bekledi; hareketsiz, pasif bir gölge gibi. Balıkçı, denizi tüketmeye devam ederken Kurt sadece izledi. Kendi iç sesini susturdu; korkusunu ve hareketsizliğini haklı çıkarmaya çalıştı. Fakat bir gece, kulübenin içindeki korkunç gölgeler Kurt'a kadar ulaştı. Onu takip eden çığlıklar, Kurt'un rüyalarına girdi ve huzurunu kaçırdı.

Sonunda Kurt, yaptığı büyük hatanın farkına vardı. Balıkçı'nın açgözlülüğüne göz yumarak suç ortağı olduğunu anladı. Panik içinde kaçtı; ormana, dağlara, uzaklara. Ancak çığlıklar onu takip etti; Balıkçı'nın yarattığı yıkım her yerdeydi. Kurt kaçtıkça gerçeklik bozuldu; etrafındaki dünya çarpık, anlaşılmaz ve ürkütücü şekiller almaya başladı. Balıkçı da Kurt'un varlığını hissediyor, onu avlamak için derin bir arzuyla yanıyordu. Kurt'un gölgesini ormanlarda, tepelerde aradı; her yerde tuzaklar kurdu, iz sürdü. İkisi arasında gizemli, korkunç bir kovalamaca başladı.

Bir gece Kurt artık kaçmanın anlamsız olduğunu fark etti. İçindeki ses onu avına doğru yönlendirdi. Cesaretle, korkusuzca Balıkçı'nın olduğu yere ilerlemeye başladı. Ormanların derinliklerinde, denizin kıyısında, sonunda karşı karşıya geldiler. Göz göze geldiklerinde, etraflarındaki dünya sessizleşti, rüzgâr durdu ve dalgalar hareketsiz kaldı.

Ve onlar bir araya geldiğinde, Dünya durdu.

► Show Spoiler

Soru 3
► Show Spoiler

Soru 4
► Show Spoiler

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#18
Cevabımın ardından, bir süre sessizliğin içinde kalmıştım. Yankılanan ses gittikçe azalmış, karanlığın içerisinde küçük kıpırdanmalar başlamıştı. Dört ışık küresi karanlığın içerisinden çıktığında, bir tanesi kırmızı bir şekilde parlıyordu, diğeri yeşil, üçüncüsü mavi ve dördüncüsü ise sarı. Sanki cevabımı dinlemişler gibi bir uyumla hareket ediyorlardı. Önümde birkaç yeni soru daha belirmişti, aynı zamanda bir fısıltı kulağıma ilişiyordu. Sanki bir masalı andıran bu fısıltıyı dinlemeye başlamıştım sorulardan önce.

Anlatılan masal, güneşin yeni doğduğu, denizin sessiz ve huzurlu olduğu bir ortamda başlamıştı. Balıkçı teknesi dalgalarla birlikte ilerliyordu. Ancak bu teknedeki adam, meraklı bir çocuk gibi tasvir ediliyordu. Balıkçı yaşlı birisi değildi, ancak görüp geçirdiği şeylerin hepsi yaşından büyük olmalıydı. Yalnızlığı onun için bir sığınak gibiydi. Bir tepenin ardındaki Kurt, Balıkçı'yı izlemekteydi. Kurt'un gözlerinde tereddüt ve korku vardı, Balıkçı'nın kendisini tüketişini izleyip hareket etmemekten kaynaklanıyor olmalıydı, her zaman daha zamanı olmadığını telkinliyordu kendine. Bir gölge gibi, sürekli bir bekleyişin içerisindeydi, sürekli izlemekle yetindi. Ancak bir gece, korkunç gölgeler Kurt'a ulaşmış, rüyasına girmiş ve huzurunu kaçırmıştı.

Kurt, yaptığı hatanın farkına varmıştı, Balıkçı'nın açgözlülüğüne göm yumarak suç ortağına dönüşmüştü. Panik içinde kaçmıştı, ormana doğru, uzaklara doğru. Ancak çığlıklar onu takip etmeye devam etmiş, Balıkçı'nın yıkımı her yere ulaşmıştı. Kurt kaçtıkça gerçeklik bozuluyordu, dünya çarpık, anlaşılmaz bir hale bürünüyordu. Balıkçı Kurt'un varlığını hissediyor ve onu avlamak istiyordu. Kurt'u her yerde arıyordu, her yere tuzaklar kuruyordu, bu kovalamacayı kazanma arzusunu hissedebiliyordum. Ancak bir noktada, Kurt kaçmanın anlamsız olduğunu fark ederek içindeki sese uymuş ve geriye yönlenmişti. Balıkçı'nın olduğu yere doğru ilerlemeye başlamıştı, karşı karşıya geldiklerinde ise dünya sessizleşmişti.

"Ne yapacağını bilsem cevap verirdim. Ama böyle sorduğuna göre, bence yapmamalısın." Diyerek cevap verdim ilk sorusuna karşılık. İkinci sorusuna hafif bir tebessüm ettim. "Gözlerim gördüğünden, ciğerlerim nefes aldığından, kaslarım oynadığından, ruhumu hissettiğimden beri ben bir insanım. Deney olup olmamam fark etmez, ben bir insanım ve insan kalacağım." Gözlerimi diğer soruya doğru çevirdim. "Emekli olunca restoran açacağım. Mutlak Arkadaşlık Restoranı. Orada şeflik yapacağım, yemek yapacağım. Arkadaşlarım ile birlikte çalışırız diye düşünüyorum." Diye cevap verdikten sonra, gelecek başka soru olup olmadığını beklemeye başladım.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#19
Verdiğin cevaplar boşlukta yankılandıktan sonra, sessizliğin içine yeniden hayat sızmaya başlıyor. Etrafında dönen kırmızı, yeşil, mavi ve sarı ışıklar bir an için donakalıyor, sonra hep birden genişleyip büyümeye başlıyorlar. Her biri gövdenin etrafında bir halka gibi dönmeye başlarken, zifiri karanlığın dokusu sanki inceliyor, seyreliyor. Renkler, ilk defa birer ışık değil de birer çatlak gibi gözükmeye başlıyor karanlıkta, sanki bu siyahlık sadece üstü örtülmüş bir yüzeymiş de renkler altında yatanı göstermeye çalışıyormuş gibi.

Sonunda, zemin bile hafifçe parıldıyor. Ortam hala soyut, ama siyahın mutlaklığı kırılmış durumda. Işık sadece gözle değil, kalple de hissedilir hale geliyor. Bu anda, bir kez daha, üç yeni soru beliriyor. Bu kez sorular diğerlerinden farklı, daha az mutlak, daha çok kişisel, ama bir o kadar da derin. O sırada hikayenin devamını duymaya başlıyorsun.

Kurt, uzun zamandır kaçmıyordu artık. Toprak, ayaklarının altında anlamını yitirmişti, zaman pençelerinin arasından kum gibi akmıştı. Yırtıcı içgüdülerini geride bırakalı çok olmuştu, çünkü avcı da av da kendi anlamını kaybetmişti. Uzakta, ufkun ötesinde, dünyanın sonu titriyordu. Gökyüzü ölmüş, deniz içine çökmüştü. Geriye yalnızca gri bir ufuk, çürüyen bir rüzgar ve yankılanan bir ayak sesi kalmıştı. Balıkçı geliyordu. Ne ağ taşımaktaydı artık, ne de oltası vardı elinde. Ellerinde hiçbir şey yoktu, ya da belki her şey vardı.

Kurt, titreyen gözleriyle Balıkçı'yı izledi. Her şeyin kaynağını, her şeyin yok edicisini. Ve nihayet ona doğru yürümeye başladı. Bu bir karşılaşma değil, bir kabullenmeydi. Ne pençe hazırlandı ne de ağ gerildi. İkisi de sustu. Çünkü sözler bile dünyaya aitti artık ve dünya yoktu. Buluştukları yer, bir hiçliğin ortasıydı. Zemini olmayan bir boşluk, renkleri olmayan bir aydınlık. Ne yukarı vardı ne de aşağı. Orada birbirlerine baktılar. Gözleri, ne geçmişin yükünü taşıdı ne geleceğin korkusunu. Sadece sessizlik… ve bir çarpılma hissi.

Sonra Balıkçı yavaşça çözülmeye başladı. Bir düşün çeperi gibi, varlığı çatlayarak evrene karıştı. Balıkçı yokluğa dönerken, Kurt yalnız kaldı. Ama bu yalnızlık bildiği yalnızlık değildi. Bu, varlığın da anlamın da olmadığı bir sonsuzluktu. Ne geri dönebileceği bir orman vardı, ne uluyabileceği bir gece. Sadece duruyordu. Ve gözleri, zamanın kendisini göremediği bir ufka dikilmişti.

Ve o, sonsuza kadar orada kaldı.

Soru 5
► Show Spoiler

Soru 6
► Show Spoiler

Soru 7
► Show Spoiler

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#20
Verdiğim cevaplara karşılık almamak, neyin içine düştüğümü daha da anlamsızlaştırıyordu. Etrafımda yanan ışıklar bir an için donakalmışlardı, sonrasında hep birlikte genişleyip büyümeye başladılar. Her biri gövdemin etrafında halka gibi dönüyorlardı, tam bu esnada aklıma Thomas geldi. Acaba o da aynı şeylerle mi uğraşıyordu şuan? Bu sorulara nasıl bir cevap veriyordu, merak ediyordum. Bu düşüncelerin içerisindeyken, zemin hafifçe parıldamaya başlamıştı, siyahın mutlaklığı kırılıyor gibi gözüküyordu. Işıkları gözlerimin haricinde, kalbimle bile hissedebiliyordum. Bu kez daha farklı sorular karşıma gelmişti, ancak sorulardan ziyade hikayenin devamı kulağıma ilişmeye başladığında, dikkatimi o tarafa vermiştim. Kurt'un ne yaptığını, sonunun ne olduğunu çok merak ediyordum açıkçası.

Hikayenin devamına göre, Kurt uzun zamandır kaçmıyordu ve toprak onun için anlamını yitirmişti. Yırtıcı içgüdüleri geride kalmıştı artık, onun için avcı ve av kendi anlamını kaybetmişti. Dünyanın sonu titriyor, gökyüzü ölmüştü, deniz bile içine çökmüştü. Gri bir ufuk kalmıştı geriye sadece. Balıkçı geliyordu ancak bu sefer hiçbir şey taşımıyordu, ellerinde bir şey yoktu, ancak bu kısım biraz belirsizdi. Belki de her şeyi ellerindeydi. Kurt Balıkçı'yı izliyordu, kısa bir izleyişin ardından ona doğru yürümeye başlamıştı. Bir karşılaşmadan ziyade, kabullenişti bu. İkisi de susmuştu, bir hiçliğin ortasında buluşmuşlardı. Birbirlerine bakıyorlardı, hiçbir şeyin yükünü taşımadan. Balıkçı, bu sessizliğin ardından çözülmeye başlamış ve evrene karışmıştı. O yokluğa dönerken, Kurt yalnız başına kalıyordu. Ne geriye dönebileceği bir orman vardı, ne de bir gece. Gözlerini, zamanın kendisini göremediği ufka doğru dikmişti. Sonsuza kadar da orada kalmıştı.

Hikayeyi dinledikten sonra, dudaklarımı hafif bir şekilde büzüştürdüm ve karanlığın içerisinde o mükemmel kelimeleri saldım. "Vay amına koyayım, ne hikayeydi. Fena sardı ha, var mı böyle başka fıkra?" Kısa bir süre başka fıkranın olup olmadığını beklesem de, sorulara cevap vermek aklıma gelmişti. "He soru cevaplayacaktık değil mi, dur bakayım neymiş bu sefer sorular." Bir yandan çenemi ovuştururken, ilk soruyu okudum. İş için mi buradayım? Bilmiyorum ki, iş dediğin nedir? Para kazanmıyorsam bu bir iş midir yoksa aktivite mi? Para kazanmadan da iş yapılabilir mi? Diğer soru ise, beni bulabilir misin? Muhtemelen bulamam gibi gözüküyor. Son soru ise, bu olduğunu düşünüyor muyum? Bilmiyorum ki, ne boktan sorular bunlar. Neyse, cevap vermem lazım, o yüzden güzel birkaç cevap düşüneyim.

"Buraya iş için gelmediğimi düşünüyorum, ama işi neye göre değerlendirdiğimize bağlı. Şimdi yaptığım şeyleri bir iş olarak kabul edersek, evet o zaman iş için buradayım. Ama para kazanmıyorum, para yerine özgürlüğümü kazanacağım. Bu bağlamda, o zaman bu bir aktivite mi olur yoksa iş mi olur? Aktiviteler karşılığında ne kazanırız mesela? Eğleniriz ederiz. Hmmm. Ben çok eğlenmiyorum aslında, tamam eğleniyorum da arkadaşlarımla vakit geçirirken. O zaman tamam, para kazanmasam da özgürlüğümü kazanacağım için çalışıyorum, evet iş için buradayım. Şuan buna karar verdim." Birkaç saniye bekledikten sonra, diğer soruya geçtim. "Valla ben kimi bulacağımı da anlamadığım için, bu soruya hayır diyeceğim. Çünkü kimi arasam genelde bulamıyorum, onlar bir şekilde beni buluyor ama. O yüzden bilmiyorum, bulurum diye düşünüyorum. Ben peşine düştükten sonra sen beni bulursun zaten, merak etme." Gene kısa bir bekleyişin ardından, diğer cevabım için dudaklarımı araladım. "Evet, bu olduğunu düşünüyorum. Yani, öyle düşünmek istiyorum. Pozitif düşünmek iyidir, anlarsın ya."
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image
Locked

Return to “Tumuruk”

cron