[Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#1
Jitmiilerin Kharzhan şehrine ışınlandığınız an havadaki kar tanecikleri parlak kıvılcımlar gibi kirpiklerinize konuyor. Jitmii yaylalarının merkezindeki bu şehir, kış mevsiminde bile heybetli, iki katlı, konik çatılı ayuk evler dizi dizi yamaç boyunca sıralı. Sedir gövdeli iskeletlerinin arasına sıkıştırılmış taş harçlar karla kabuklanmış, bacalardan ince mavi duman yükseliyor. Uzaktaki ana caddedeki kardan örselenmiş totem direkleri, kuzey rüzgarıyla gıcırdayarak siluetlerini oynatıyor. Karlı dar sokakta metalik sesler duyuluyor, üstüne geyik derisi pelerin, başına tilki kürkü başlık geçirmiş genç bir Jitmii çıkıp size yaklaşıyor. Kemerindeki bakır kabzalı bıçak ve ince oyma kemik kolye rehberlik nişanı. Boğazından bulut gibi buhar üfleyerek, tumturaklı ama içten bir selam veriyor. "Ben Ertei. Dağın bilgeleri sizi bekliyor. Tumuruk şehrine gideceğiz." Thomas dudaklarının arasından çarpık bir Fransızca küfür geçiriyor, sonra kahkaha patlatıyor. "Keşke doğrudan oraya ışınlansaydık, mon ami. Böyle soğuktan donmaktansa!" Ertei ciddi bir baş sallamayla karşılık veriyor. "Bilgeler 'yer bedeni korur, gök ruhu korur' derler. Tumuruk sınırında ani aktarım yasak, toprak çatlar, rüzgar yön değiştirir. Saatler sürecek, ama yol korunmalıdır."

Sizi şehrin alt kapısına götürüyor; orada yüzü buzla kaplı eski bir arazi aracı duruyor, yere yakın palet ayakları, yanlarda rüzgara karşı kalın deri perdeler, kabin camında buz çiçekleri. Motoru titrek bir homurtuyla uyanıyor. Ertei direksiyona geçince, refleksle ön koltuğa oturuyorsun, koltuğun altındaki keçi postunun sıcaklığı bacaklarından yukarı tırmanıyor. Thomas arka koltukta, kürk yakasını kabartarak "Monsieur, radyoyu açsana, biraz müzik dinleyelim." diyor, dişlerinin arasından buhar püskürterek gülüyor.

Arabanın radyo düğmesine basıyorsun, hoparlörden sadece ıslık gibi statik fısıltı yükseliyor, sonra kesiliyor. Ertei omuz silkerek "Dağ rüzgarı frekansları yutar." diyor fakat Thomas pes etmiyor. "Alors... radyo yoksa, sen bir şarkı patlat bize!" Rehber keyifle ellerini direksiyona vuruyor. "Aaa, söylüyor musunuz? Çok isterim duymak!"

Motor vınlayarak devir alıyor, paletler karı devirmeye başlıyor, ön camdan beyaz yolun içine girerken spot ışığı adeta senin üzerine geliyor, nefesinde buhar, boğazında sıcak, arkadaşlarının kulaklarında bekleyen soğuk sessizlik… Şimdi tüm kabin, ağzından çıkacak notaları bekliyor.

Göster kendini, Kudretli Ayı.
Off Topic
Pasiflik süresi iki gündür.

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#2
Jitmiilerin şehri, gerçekten oldukça soğuktu. Thomas'ın soğuktan donma ihtimali beni içten içe güldürecek durumdaydı, ara sıra bunu yüzüne vursam da kendimi tutmaya çalışıyordum elimden geldiğinde. Işınlandıktan sonra üstüne geyik derisi bir pelerin, başına ise tilki kürkü bir başlık geçirmiş genç bize doğru yaklaşmıştı. Rehberlik nişanına sahipti, içten bir selam verdikten sonra adını söylemiş ve Dağın Bilgelerinin bizi beklediğini söylüyordu. Thomas Fransızca bir küfür ettikten sonra, oraya ışınlansaydık diye sitem etmişti. Ertei ise buna karşılık, ani aktarımın yasak olduğunu, yolun korunması gerektiğini söylüyordu. "Öyle her şey de kolaya kaçmayacaksın monsieur, çok donuyorsan sarılayım sana?" Diyerek dalga geçmiştim onunla. Gerçi istese sarılırdım herhalde, sonuçta adamın soğuktan donup ölmesini de istemem diye düşünüyorum. O ölürse, ben ne yaparım?

Bizi şehrin alt kapısına, eski bir arazi aracının bulunduğu bir yere getirmişti. Ertei direksiyona geçmiş, ben ön koltuğa oturmuştum. Koltuğun altındaki keçi postu kıçımı ısıtırken, güzelce ossurmayı düşünüyordum ama kendimi tutmayı tercih etmiştim. Gerçi Thomas'a doğru patlatsam komik olurdu herhalde, ama şimdilik gereği yok. Thomas arka koltuktan radyoyu açmam için seslenmişti, bende hızlıca düğmeye basmıştım ancak hoparlörden ıslık sesi yükselmiş ve kesilmişti. Noluyor demeye kalmadan dağ rüzgarının frekansları yuttuğunu öğrendim, bu sırada Thomas illa ki müzik dinleyeceği için, benden bir müzik söylememi istedi. Rehber de bu konuya oldukça keyiflenmiş olacak ki, beni dinlemeyi istiyordu. "Ulan Thomas..." dedim gülümseyerek. "İlla müzik ha." Onlara güzel bir müzik sunma vakti gelmişti, hem de The Mabind stili...

"Seni yalama şeklimi seviyor musun bebeğim?
İstersen yüzüme otur, beni sürebilirsin...
Seni yarın arayacak bir tip değilim
Ama bacaklarını belime dolayışın düşündürüyor...

Na-na-na-na, uuuu

Bu gece benim olacak mısın bebeğim?
Erkek arkadaşını unutturacağıma eminim
Sana sahip çıkacak bir tip değilim
Ama dilinin gezinişi beni düşündürüyor...

La-la-la-la, yeay, na-na

Ben bir Djurat erkeğiyim, erkeklerin erkeği...
Böyle bir erkeği içine alabilir misin bebeğim?
Yanındaki sarışın kadını da çağırabilir misin?
İkinizle başa çıkabilirim, (oh) onu da çağır bebeğim...

Yalnız bir gece!
Hayatını değiştirecek yalnız bir gece!
Vaktimi bacak aranda geçireceğim...
Sonra anlayacağım, güneş beni selamladığında...

Biz birbirimiz için iyi değiliz...
Evet, biliyorum, değiliz...
Biz birbirimiz için iyi değiliz...
Bu yüzden uzak kalmalıyız...
Biz birbirimiz için iyi değiliz...
Senden daha iyilerine layığım...
Ah bebeğim, daha iyilerine layığım...

Erkek arkadaşına geri dönmelisin...
O sana değer veriyor, görüyorum.
Beni istediğin zaman hayal edebilirsin.
Sana izin veriyorum bebeğim...
"


[bbvideo]https://suno.com/s/zn70o6SkqxHWfGYA[/bbvideo]
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#3
Genç rehber Ertei’nin dişleri tir tir titreyerek kahkaha atması, motorun uğultusunu bile bastırıyor. Nakaratını ikinci kez uzatışında, direksiyonu tutan elinden güç gidince arazi aracı sola kayıyor, paletler yol kenarındaki yumuşak kara saplanıyor, araç bir omuzla gövde atıp beklenmedik bir tıslama çıkarıyor. Ertei çırpına çırpına el frenini çekip, kıkırdamaktan gözlerinden yaş gelmiş halde başlığını düzeltmeye çalışıyor. "Kutsal ocak ateşi, böyle şarkı duymadım daha önce!" diyor kekelerken, yamaçta kahkahası yankılanıyor. Thomas arka koltukta çizmelerini koltuğa vurup tezahürat yapıyor. "Encore! Encore! Ama sıra bende, monsieur." Araba kara kabuklanmış egzozdan boğuk duman üfleyerek yeniden harekete geçiyor. Thomas boğazını temizleyip ardışık vuruşlu hecelere Fransızca-Valon rap akıtmaya başlıyor bir anda. Hiçbiriniz anlamıyorsunuz tabii.

"Sur le givre, on écrase les chaînes,
Nos pas résonnent, montagnes humaines;
Système tombe— la neige se lève,
Djurat & Jitmi, même sève!"


Rehber direksiyonu davul gibi vurup tempo tutuyor, sen de bagaj kapağına yumruk darbeleriyle bas ritmi ekliyorsun. Yol birkaç saatliğine buzlu bir konser salonuna dönüşüyor, kar tarlaları, çıplak kavak çizgileri, arada bir yarım yüzyıllık taş fenerler devriliyor geçerken. Akşama doğru ufukta hilal biçimli granit kütleye oyulmuş Tumuruk şehri beliriyor. Burası düzlük vadiden değil, dağın kabuğundan fışkırmış gibi, üç katlı ahşap surların tepesinde yakılmış reçine meşaleler güneşin turuncusunu yansıtıyor. Kapıda Jitmii muhafızları duruyor. Çelik balta saplarını çapraz kilitleyip sessiz selam veriyorlar. Kürk yakalı zırhlarının göğsünde çam kozalak motifli gümüş armalar parlıyor.

İçeri girince sokaklar bal petekli taş döşemeli. Bilgelerin tapınağı şehrin kuzey platosuna oyulmuş, eğimli döşemeden basamaklarla yükselen beşgen planlı dev bir taş ev, çatısı siyah arduvaz levhalarla kaplı. Giriş kemerini asılı devasa geyik boynuzları taçlandırıyor, mermer eşikte Jitmii dliinde türetilmiş kabartmalar var. "Söz, yolu mühürler. Duvar, hatırayı taşır." yazıyor. Rehber sizi iç avluya alıyor, ardışık ateş çukurlarının çevresinde, beyaz başlık takmış dört Bilge diz çökmüş vaziyette oturuyor. Omuzlarından yere kadar inen kurk-kamış karışımı pelerinler, oturdukları taş blokla neredeyse bütünleşmiş. Geniş gölgeli yüzlerinden sadece karanlıkta parlayan gözleri seçiliyor. En öndeki Bilge ince uzun elini kaldırıyor, derin, yankılı bir ses çıkıyor.

"Yoldan gelenler… Cinere çiğini yüzlerine sürenler. Soru birdir, cevap taşta saklıdır. Su küllenirse ateş nerede doğar?"

Bilge sessizliğe gömülüyor, avludaki ateş çukurlarından biri tıs sesiyle sönerken boya gibi siyah duman yükseliyor. Gözleri şimdi sana çevrilmiş durumda, bin yıllık yontma granit ve içinde oturan yaşlı bilgeler cevabını bekliyor. Göz ucuyla Thomas'a bakıyorsun. Gülmemeye çalışıyor. Eyvah.

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#4
Şarkım, hem Ertei hem de Thomas tarafından oldukça beğenilmişti. Benim o kadar çok hayranım vardı ki zaten, saymakla bitiremezdim! The Mabind'i kim sevmezdi? Kimse! Ertei böyle bir şarkı duymadığını söylediğinde kocaman gülümsedim, "Tabii ki duyamazsın, bu The Mabind!" diye bağırdım arabanın içerisinde. Sonrasında Thomas sıranın kendisine geldiğini söyledi ve şarkısını söylemeye başladı. Benimki kadar güzel olmasa da, o da iyi bir şarkıydı ve ben de ona eşlik ediyordum. Kahkahalar, tempolar eşliğinde ilerliyorduk yolculuğumuz boyunca. Böyle eğlenceli ortamları seviyordum, bizim Thomas'la bir araya geldiğimiz ortamda eğlencenin olmaması imkansız sayılırdı. En sikko anlarda bile eğlencemizi ve neşemizi korurduk biz, gerçek dostlar zaten böyle yapardı. Yine yolculuğa onunla çıktığıma gerçekten çok seviniyorum. Vakit akşam vakitlerine geldiğinde, Tumuruk şehrine ulaşmıştık. Dağın kabuğundan fışkırmış bir şehre benziyordu burası. Jitmii muhafızları, parlayan gümüş armalarının arkasından selam vermişlerdi bize.

İçeri girdikten sonra, Bilgelerin tapınağına doğru baktım. Şehrin kuzey platosuna oyulmuştu, beşgen planlı taş bir evdi burası. Giriş kemerini devasa geyik boynuzları ile taçlandırmışlardı. Jitmii dilindeki kabartmaları, ayrı bir hava katıyordu. Söz yolu mühürlermiş, duvar hatırayı taşırmış. Ne anlama geldiğini bile anlamadığım bu sözün ardından, Ertei bizi iç avluya almıştı. Beyaz başlık takmış dört Bilge diz çökmüş bir şekilde oturuyordu. Omuzlarından yere kadar pelerin iniyordu, oturdukları taşla bütünleşmiş gibi duruyordu. Karanlıkta parlayan gözlerine teker teker bakarken, en önde duran Bilge elini kaldırmış, derin bir ses çıkardıktan sonra, sorunun bir olduğunu ve cevabın taşta saklı olduğunu söylemişti. Su küllenirse ateş nereden doğar? Bilge sessizliğe gömülürken, Thomas'ın gülmemeye çalıştığını görmek az daha kahkahayı basmama sebep olacaktı ki, son anda durmuş ve dirseğimle dürtmüştüm onu.

Su küllenirse ateş nereden doğar? Bu sorunun cevabını sanırsam farklı şekillerde değerlendirmek gerekiyordu, eğer gerçekten tek bir cevabı yoksa. Bu yüzden, biraz daha içten bir şekilde değerlendirdim, suyun küllenmesi bana berraklığın bozulduğunu işaret ediyordu. Bunu da tamamen içsel berraklığıma kondurmuştum, eğer berraklığım bozulursa, ateş nereden doğabilirdi? Sağ işaret parmağımı göğsümün ortasına koydum bana soruyu soran Bilgenin gözlerinin içine bakarak.

"Kalbimden doğar, Bilge."
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#5
İç avludaki ateş çukurlarından yükselen çıtırtı bir anlığına kesiliyor, Bilgenin karanlıkta yanan göz bebekleri göğsüne bastığın parmağı izliyor. Kalbimden doğar dediğin saniyede sessizlik çatlaksız buz gibi kırılıyor, dört Bilge aynı anda dizlerinin üzerinden doğruluyor. Kat kat pelerinleri ağır dalgalar gibi yere sürtünüyor, kapüşonlarını geriye itip avuç içlerini göğe kaldırıyorlar. Ardından tuhaf derecede coşkun bir alkış kopuyor, elleri birbirine çarpınca kuru rüzgar uğultusuna benzeyen sert bir şapırtı yankılanıyor. Ertei içeri dalıp sevinçle kollarını iki yana açıyor, Thomas ise kahkahayı dümdüz dışarı atıyor, öyle ki gülüşü taş duvarlarda çınlıyor, kendini tutamadan avlu kapısından dışarı süzülüyor. Kapı kapanana kadar kahkahası işitiliyor. En öndeki Bilge, küçük maskesini boynuna indirince yüzü ortaya çıkıyor, yanakları derin çatlaklı gri kaya gibi, ama gözleri bir dağ pınarı kadar berrak. Yavaş bir el hareketiyle seni iç koridora çağırıyor. Taş duvarların arasından ilerlerken tavandan sarkan yağlı meşaleler hızla yaklaşan gölgeler yaratıyor, döşemenin her beş adımında, eski lav taşından oyulmuş ince oluklar var, sanki erimiş bir nehir bin yıl önce burada donmuş. Bilge ikinci kapıyı açtığında ağır kireç kokusu vuruyor yüzüne, oda yuvarlak, tabanı oyulmuş sığ bir ambarı andırıyor. Zeminin tam ortasında, keskin kenarlı neredeyse mükemmel bir dairesel çukur duruyor ama bu çukur boşluk değil, katran gibi mutlak siyahla dolu. Işığı yutuyor, meşale alevini yaklaştırınca bile yansıma vermiyor, yüzeyi aynasız ayna gibi soğuk.

"Biz Kül-Kor Geçidi deriz." diyor Bilge, sesi mağara damlası kadar sakin. "Üç keşiş girdi, hiçbiri dönmedi. Dördüncüsü bir ip beline bağlayıp inmek istedi, ip on metrede kesildi, geri çektiğimizde ucunda alev vardı." Başını hafif eğip ölümlü tondan uzak, neredeyse matematiksel bir nezaketle ekliyor. "Sizi Davetsiz Ateş'in cevabını bilenler olarak gördük. Bu yutucu karanlığın sırrını çözebilir misiniz?" Tam o esnada kapı tekrar aralanıyor, Thomas avuçlarında kar tutmuş, hala gülerken içeri dalıyor. Gözleri karanlık çukura takılınca kahkahası boğazına diziliyor. "Sacrebleu… bu bildiğimiz bir boşluk değil, monsieur." Gürültüyle yutkunuyor, sonra bakışını sana çeviriyor. Şimdi oda ağır nefeslerle dolu, siyah çukurun kenarında sanki basit taş değil, görünmez bir sınır titreşiyor. Havada ozona benzeyen keskin bir koku var, saç tellerin hafif elektrikleniyor, polislikten kalma sezgilerin uyarıyor. Şu ana kadar edindiğin tüm bilgileri sınayacak gibi duruyor. Thomas, cebindeki balistik halatı çıkarıp çevrede sağlam sabitleme noktası arıyor, bir planı var gibi görünüyor. Ertei kapı eşiğinde "Bilgeler normalde yasakladı ama gerekli görürseniz element kullanabilirsiniz." diyerek bakıcı bir anlaşma bekliyor. Bilge, maskesini tekrar kaldırıp "Kalp ateşin rehberi olacak mı?" diye fısıldıyor, sanki içsel enerjiyle çukuru tartmanı istiyor.

Gözler ışığı yutan dairede, kulakların taş duvarın damarlarında dolaşan rüzgarı dinliyor. Adım atacak olsan, ilk çakıl bile yankı verecek kadar gergin bir boşlukta duruyorsun, kararının kırıntısı bile zincirleme etki yaratacak.

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#6
Verdiğim cevabın ardından, sessizlik bir anda yok olmuş ve dört Bilge doğrulmaya başlamıştı. O an içerisinde, doğru bir cevap mı verdim, yoksa yanlış bir cevap mı verdim anlayamamıştım. İçimdeki gerilimle birlikte yaptıkları hareketleri izlemeye başladım, ta ki alkışlar gelene kadar. Alkışlar kopmaya başladığı anda içimi bir rahatlık kapladı, sanırım doğru cevabı vermiştim. İşte böyle zeki, mükemmel, seksi, yakışıklı, karizmatik bir adamdım ben. Ertei içeri dalıp sevinçli bir şekilde kollarını açmıştı, Thomas ise kahkahasını artık durduramayacak durumdaydı. En öndeki Bilge maskesini indirmiş ve o semsert yüzünü gösterme fırsatını vermişti bana. Yavaş bir el hareketiyle birlikte beni iç koridora çağırmıştı, sanırım bana bir ayin yapacaklar ve ben üst bir adam olacaktım artık. En azından öyle düşünüyordum. Tam bunun için uygun bir ortam değil miydi? Değişik bir soruya çok manyak ve seksi bir cevap vermiştim, sonrasında hepsi beni alkışlamıştı ve beni bir koridora doğru götürüyorlardı. Kesinlikle kanımı içip beni daha üst düzey bir insana dönüştüreceklerdi.

Ancak tam istediğim gibi bir şey gerçekleşmedi. Onun yerine, zeminin ortasında duran mükemmel dairesel çukurlu bir yere gelmiştik. Ancak bu çukur tam bir boşluk gibi değildi, daha çok katran gibi bir siyahlıkla doluydu. Işığı bile yutuyordu. Acaba içine atlasam ne olurdu? Bilgeler buna Kül-Kor Geçidi diyordu, üç keşişin girdiğini ve geri dönmediğini, dördüncüsünün ise ip bağlayıp inmeye çalıştığını ancak ipin kesildiğini söylüyordu. İpi geri çektiklerinde ise ucunda alev varmış. Bilgeler bu yutucu karanlığın sırrını çözmemi istiyordu. Thomas tam bu sırada gelmişti içeri, hala gülme krizindeydi ancak çukuru görünce kahkahası kesilmişti. "Sacrebleu ne lan? A'la Carte gibi bir şey mi o da?" Dedikten sonra gözlerimi tekrardan o daireye çevirdim. Thomas, balistik halatı çıkarıp çevrede sabitleme noktası ararken, normalde yasak olsa da bu çukuru keşfetmek için element kullanabileceğimi söylüyordu Ertei. Bilge ise, Kalp ateşin rehberi olacak mı diye soruyordu. Bu sorunun bununla alakalı olduğunu bilseydim böyle cevap vermezdim.

"Buna elimi soksam ne olur lan Thomas? Deniyim mi bi?" Dedikten sonra Ertei'ye döndüm. "Ayaklarımdan tutsana beni, bir elimi sokmayı deniyim." Yere yatıp, sadece elimi sokmayı denemek istiyorum. Ne olacak, ne hissedeceğim gerçekten çok meraklıyım. Ani bir zarar görmezsem eğer, elimi sokup çekmeyeceğim, biraz daha içeride tutacağım.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#7
Elini katran karanlığına soktuğunda ilk hissettiğin sadece pürüzsüz soğuk, ne su ne hava, lafını bile etmeyen atıl bir yüzey sanki. Parmak uçların, kemiklerine kadar uyuşuyor ama acı yok. Tepki vermeye kalmıyor, koyu zemin tek bir nabız atışı gibi içeri doğru çekiyor. Sırtüstü yatan bedenini sıkıca kavrayan Ertei bir kez, iki kez bacaklarını çekerken nefes nefese kalıyor. Metalik bir uğultu, çukurun duvarlarından gelmeyip tam el bileğinin içinden kabarıyor. Thomas halatını sabitlediği taş sütuna bağırıyor. "Tiens bon! Dayan, abi!" ama sözleri kar kristallerine çarpıp gümbürtü gibi yankılanıyor. Sonra basınç aniden şiddetleniyor, sanki devasa mıknatıs bileğini yakalamış. Ertei’nin kavrayışı kayıyor, palto kolları senin çırpınan baldırlarına sarılamıyor. Bir anlık boşluk... bacaklarının altındaki zemin bir kaldırım taşı gibi senden uzaklaşıyor. Düşmüyorsun bile, çekiliyorsun. Kapkara daire göğsünün üstüne kapanan soğuk kapı gibi kapanıyor, tepeden Thomas’ın "Mabiii!" nidası geride kalıyor.

Sıfır ses, sıfır rüzgar. Gözlerinin önünden kıvılcım şeritleri geçiyor, bedenin ne hız, ne ağırlık hissediyor. Metrik sistem anlamsızlaşıyor, beş saniye mi geçiyor beş yıl mı, bilinmez. Sonra cırt diye bir dikiş sökülüyor, etrafında saydam bir kabuk çatlayıp renk olukları serbest bırakıyor. Ayağın sert zemine değince dizlerinden yankı yayılan hoş bir esneklik hissediyorsun. Toprak değil, kırmızı çim kuru iğneler gibi diz boyu uzanıyor, üzerine bastığın yer akordiyon gibi sönüp yaylanıyor. Havayı içine çektiğinde tatlı demir kokusu değil, rihter çiçeği gibi balımsı bir koku doluyor ciğerlerine. Gökyüzü? Açık, dumansız, ama mavisi çocukluğunda suluboyaya fazla indigo karıştırmış gibi keskin, irisinin yanabileceği kadar derin. Kuş cıvıltıları üstünden süzülüyor, fakat göz gezdirince tek bir kanat çırpması göremiyorsun. İleri doğru adım atıyorsun, çimler toz boya gibi dizlerini boyuyor. Birkaç yüz metre sonra ince gövdeli ağaçlar çıkıyor, kabukları solgun gri, dalları menekşe, yaprakları kül bulutu gibi kıpırtısız. Çimenlerin üzerinde yağ lekesi gibi mor gölgeler bırakıyor. Sessizlik öyle yoğun ki kulakların kendi kanını duyacak kadar açık.

Bir hamle daha derken, tam ileride sırtı dönük bir cübbeli adam görüyorsun. Koyu zeytin kumaş, kapüşon kafasını kapatıyor. Ellerini arkasında kenetlemiş, sanki bu yabancı kırmızı ovaya kendi heykelini dikmiş. Bir anda sana sesleniyor. "Sonunda biri beni kurtarmaya geldi demek?" Cübbesi şıkırdayıp ağır dönüyor. Yüzü coğrafya haritası gibi kırış kırış, ışık dalgaları mavi göz çukurlarında gölgeniyor. Dudaklarında o upuzun yaşanmışlıkla karışık hafif bir gülümseme. "Seni tanıyorum…" Tam bu sırada gökyüzünden iplik gibi keskin tiz bir ses iniyor. Sanki indigo mavisi gök, çatlak kristal gibi zangırdarken uzak bir davul zarını yırtıyor. Adam başını çevirip sesin geldiği ufka bakıyor, endişeyle değil de sanki onaylar gibi. "Gel, burada ayakta kalınmaz." diyor.

Kırmızı çimi yarıp yürürken birkaç adım sonra sisli bir kontur beliriyor, kulübe demeye bin şahit. Sürgülü çatı kenarları içe doğru bükülmüş, duvarları paslanmış bakır levhanın katman katman döşendiği inişli çıkışlı yüzey, kapısı yok, yalnızca makaralı halatla çekilen bir perde. Yaklaştıkça bakır duvarda minik delikler yanıp sönen böcekler gibi mavi ışık kırpıyor. İçeri girdiğinde zemin bile toprağa değil, cilalı grafit plakalara benziyor. Kulübenin tam ortasında tavanı boydan boya taşımayan kemer gibi bir iskelet yükseliyor, iskeletin içinde örümcek ağı desenli kristal parçası dönüyor, çok yavaş, fanus içindeki rüzgar gülü gibi. Yaşlı adam kavisli kemeri gösterip tınısız fısıldıyor. "Sen neden geldin buraya? Bu planının hangi aşaması, Djurat oğlu?"

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#8
Pürüzsüz bir soğuk, sanki hiçbir şey gibi hissettiren yüzeye parmak uçlarımı soktuğum anda uyuşmaya başlamıştı. Bir acı emaresi yoktu, ancak doğal bir şey yaşamadığımdan emindim. Ancak koyu zemin içeri doğru çektiği gibi, Ertei beni yakalasa bile pek işe yarayacak gibi görünmüyordu. Thomas halatını sabitlemiş bana dayanmam için bağırıyordu, ancak basıncın aniden şiddetlenmesi ile birlikte Ertei'nin ellerinden kaymıştım. Zeminle bağlantım kopmuştu, ancak bir düşme hissi yerine çekilme hissiyatı yaşıyordum. Thomas'ın son kez bana seslenişi ile birlikte, rüzgarın olmadığı, sesin olmadığı bir boşluğun içerisine düşmüştüm. Ne hız, ne ağırlık, hiçbir şey hissetmediğim bir yerdeydim. Hatta öyle ki, zaman kavramını bile yitirmiştim sanki. Kaç yıl geçti, yıl mı geçti saniye mi, dakika mı, hiçbir şey anlamıyordum. Böylesi bir boşluğun içerisine düşeceğimi beklemiyordum.

Bir dikiş sökülüşüne benzer bir şekilde, saydam bir kabuk çatlamış ve renkleri içeriye salmıştı sanki. Ayağım sert bir zemine değmişti, ancak sanki dizlerim boşmuş, kemiklerim yokmuş gibi bir esneklik hissediyordum. Neyin içine düştüğümü idrak bile edemiyordum. Üzerine bastığım yer bile sönüp yaylanıyordu, belki de bu işe hiç bulaşmamalıydım diye düşünüyordum. Havada balımsı bir koku vardı, gökyüzü açık, dumansız ve mavinin farklı bir tonundaydı. Kuş cıvıltıları vardı, ancak kanat çarpması göremiyordum. Çimler boyaymış gibi dizlerimi boyuyordu, attığım onca adımdan sonra ince gövdeli ağaçlar da görüntü mesafeme girmişti. Burası bir cennet miydi yoksa boktan bir yer miydi anlamış değildim. Şimdilik bana verdiği hava, boktan bir yerde yaratılmış cennet gibiydi.

İleriye gitmeye devam edecekken, sırtı dönük cübbeli bir adam görmek belki de en son bekleyeceğim şeylerden birisiydi. Kapüşon kafasını kapatmıştı. Bir anda bana seslenerek kendisini kurtarmaya gelen kişi olduğumu düşündüğünü belirtiyordu sorusuyla. O ben miydim tam emin değildim, aslında kurtarılacak kişinin kim olduğundan bile emin değildim. Zira benim de kurtulmam gerekiyor diye düşünüyordum. Yüzü kırış kırış olmuş bu adam, hafif bir gülümsemeyle beni tanıdığını söylüyordu. Adam başını çevirip, göğün çıkardığı sese doğru gözlerini kenetlemişti. Burada ayakta kalamayacağımızı söylediğinde, ona güvenmekten başka çarem olmadığını anlamıştım. Üstelik beni nereden tanıdığını da öğrenmem gerekiyordu.

Kulübeye benzeyen, ama kesinlikle kulübe olmayan, çatı kenarları içe doğru bükülmüş, kapısı olmayan bir kontura gelmiştik. Bakır duvarda minik delikler mavi ışık yakıyordu sürekli. Kulübenin tam ortasında tavanı boydan boya alan bir iskelet vardı, iskeletin içinde örümcek ağı bile vardı. Yaşlı adam kavisli kemeri göstermiş ve bana buraya neden geldiğimi sormuştu, planımın hangi aşamasında olduğumu soruyordu. Sakin bir şekilde gösterdiği yere bakmaya devam ettim. "Planımın belki de en baş kısmındayım. Öğrenmem gerek. Sen kimsin, beni nereden tanıyorsun? Burada ne işin var ve burası neresi? Sorulacak o kadar çok soru var ki. Merak ediyorum da, gerçekten, burası neresi? Neden buradasın? Seni nasıl kurtarabilirim?" O kadar çok meraklanmıştım ki, sorular birbiri ardında sanki iradesizce çıkıyordu ağzımdan.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#9
Adam sorularını dinlerken derin ve bilge bir suskunluğa bürünüyor önce. Bakışları bir noktada sabitleniyor, kırışmış elleri kulübenin merkezindeki tuhaf kemere dokunurken, kristal yüzey hafifçe titreşiyor. Sessizliğin ardından gözlerini yavaşça sana çeviriyor. "Burası Dağ’ın içidir, genç adam." diyor tok ama sakin bir sesle. "Bildiğiniz Dağ değil, inandığınız, varlığına güvendiğiniz o dünyanızın ötesindeki bir Dağ bu. Bir anlamda Ingenium’un tüm sırlarının, geçmişin ve geleceğin harmanlandığı bir bellek alanı. Bu Dağ’ın içine düşmek her zaman talihsiz bir kaza değildir, bazen kaderin bize bahşettiği bir yoldur." Sözlerini bitirirken kolunu hafifçe kıvırıyor ve bileğindeki saati fark ediyorsun. Saat, bildiğin o tanıdık saatlerden biri gibi duruyor. Ancak o sırada, yaşlı adamın yüzünde anormal bir değişim gerçekleşmeye başlıyor. Yüzündeki derin kırışıklıklar yavaşça geriliyor, gümüş saçlar gri ve canlı bir hale dönüşüyor. Gözleri tekrar parlak, net ve tanıdık bir şekil alırken, birkaç saniye içinde karşısında duran adamın tamamen farklı biri olduğunu fark ediyorsun.

Lüke Jekot…

Eski Djurat cumhurbaşkanı, göğsünde zarifçe taşıdığı madalyonuyla, bakışlarında devlet adamı duruşuyla karşında duruyor. Gülümseyerek sana doğru birkaç adım atıyor. "Seni tanıyorum Mabi." diyor yumuşak ama kararlı bir ses tonuyla. "Ae Libjetütcha ile olanların hepsini biliyorum. Ülkeni korumak, Djurat’ın çıkarlarını düşünmek için yaptığın her şeyi biliyorum. Sen cesur, zeki, tutkulu ve gerçek bir vatanseversin. Djurat'ın kaderi için elini taşın altına koymaktan asla çekinmedin, bunun için sana teşekkür ederim." Bir an sessizlik oluyor. Kulübenin duvarları sanki Lüke'nin sesinden titreşiyor.

"Sorularını cevaplayayım, ben Dağtaraf’ım." diye devam ediyor Lüke ciddi bir şekilde. "Bu bulunduğumuz yer ise Dağtarafların planlarını geliştirdikleri, Dünya'nın ve Dünya'nın uşaklarının gözlerinden uzakta saklandığı gizli bir mekan. Bir süredir Dağtaraf olanlar burada bir araya gelip, Ingenium’un kaderini şekillendiren kararlar aldılar." Tam o sırada, arkanda hafif bir titreşim oluyor. Kulübenin perdesi sarsılıyor ve ardından bir anda arkanda Thomas beliriyor, yüzünde şaşkınlık ve endişe karışımı bir ifade ile sana bakıyor. "Monsieur, ne oluyor yahu? Nereye geldik?" diye soruyor hızlı nefes alarak. Kafasını kaldırıp kulübenin içindeki karmaşık yapıyı gördüğünde şaşkınlığı daha da artıyor ve hızla senin yanına doğru ilerlemeye başlıyor.

Tam senin yanında durduğunda Lüke Jekot’u fark ediyor ve biraz daha yaklaşarak şaşkınca soruyor. "Bu da kim?"

Re: [Mabi Chüimimuta] Şebekeden Bağımsız

#10
Yaşlı adam, ya da bu her kimse, buranın Dağ'ın içi olduğunu söylüyordu. Bildiğimiz Dağ olmadığını, dünyamızın ötesindeki bir Dağ olduğunu ekliyordu. Ingenium'un tüm sırlarının, geçmişinin ve geleceğin harmanlandığı bir bellek alanı olduğunu söylüyordu. Bu Dağ'ın içine düşmenin ise talihsiz bir kaza olmadığını, bazen de kaderin bize bahşettiği bir yol olabileceğini söylüyordu. Bileğindeki saati gördüğümde, gözlerim bileğine kenetlendi. Bir saat kullanıcısı olabileceğini beklemiyordum, herhangi bir farklılık da göremiyordum. Yüzünde olan değişme başladığında gerilmiştim ilk başta, yüzündeki kırışıklık gerilmiş, gümüş saçlar gri ve canlı bir hale gelmişti. Birkaç saniye sonrasında ise, Lüke Jekor karşımdaydı. Djurat'ın eski cumhurbaşkanı Lüke, kanlı canlı karşımda duruyordu. Gerçekten o olup olmadığından emin değildim, ama bu durum beni iyiden iyiye germeye başlamıştı bile.

Beni tanıdığını söyleyen cümleleri, Ae ile yaptıklarımız konusunda devam ediyordu. Djurat'ın çıkarları için her şeyi yaptığımı söylüyor, sonrasında beni öven birkaç sıfat ekliyordu. Djurat için yaptıklarımdan dolayı bana teşekkür ediyordu, bende ona başımla selam veriyordum sessizce. Sonrasında, kendisinin Dağtaraf olduğunu söylüyordu, bulunduğumuz yer ise Dağtarafların planlarını geliştirdikleri, diğer gözlerden uzakta saklandığı bir mekan olduğunu belirtiyordu. Bir süre boyunca Dağtaraf olanlar burada bir araya gelmiş ve Ingenium'un kaderini değiştiren kararlar almışlar. Bu sırada, Lüke belki de konuşmaya devam edecek olsa bile edememişti, zira arkamda her daim yanımda olan dostum Thomas'ı görünce hafif bir gülümsemeyle ona baktım. Arkamdan deliğe atlamış olması, gönlümü cezbetmişti.

"Gel, gel." Dedim sakince kolumu da omzuna atıp kendime çekerken. "Bu Dağ'ın içine düşmek her zaman talihsiz bir kaza değildir, bazen kaderin bize bahşettiği bir yoldur. Üstelik, dostun için sorgusuz sualsiz atlıyorsan." Dedim, sonrasında Lüke'ye bakıp göz kırptım. Sözünü çalmış olmama umarım kızmaz. "Dostum Thomas, uzun bir süredir birlikteyiz. Gedhilfe'de tanıştık, o zamandan beri her zaman omuz omuzayız, her tehlikeye karşı. Sırdaşım ve kardeşimdir." Sonrasında Thomas'a döndüm. "Lüke Jekot, eski Djurat cumhurbaşkanı." Kısa bir tanıtmadan sonra, Lüke'ye geri döndüm. "Lüke, sen kafandan vurulmuştun balkon konuşmasında. Şimdi nasıl kanlı canlı karşımdasın? Öncelikle bu sorudan başlasak ve karışan kafamı düzeltsek, sonra diğer sorularıma geçsek olur mu?" Diyerek sorumu yönelttim. Daha ciddi meselelere geleceğim, ancak bunu öğrenmem gerekiyor.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image
Locked

Return to “Tumuruk”

cron