Pisan, Livei'nin sözlerini dikkatle dinliyor, tek bir kelimesini bile kaçırmıyor. Livei, Ten'in intikamından bahsettiğinde, Pisan'ın gözlerinde hafif bir titreme fark ediyorsunuz. Başını hafifçe yukarı kaldırıyor, derin bir nefes alarak duygularını bastırmaya çalışıyor. Ardından, yavaşça elini uzatıp Livei'nin başına koyuyor ve saçlarını nazikçe okşuyor. "Başaracağız evlat." diyor kararlı bir ses tonu ile. "Başarmadığımız bir senaryonun olmasına izin vermeyeceğim." Tam o anda, kapıdan içeriye ellerinde tabaklarla dolu tepsiler taşıyan hizmetliler giriyor. Pisan, yüzünde bir gülümsemeyle size dönüyor. "Ama önce karnımız doysun!" diye neşeyle ekliyor. Hızla odanın ortasında büyük bir masa kuruluyor. Üzerine beyaz bir örtü seriliyor, her biriniz için özenle hazırlanmış servisler yerleştiriliyor: önlükler, çatal bıçak takımları, kristal kadehler... Ortam, bir anda resmi bir ziyafet havasına bürünüyor. Bir garson, elinde büyük bir tabakla yanınıza yaklaşıyor. "Efendim." diyor nazik bir sesle. "Sizlere Himota'nın özel lezzetlerinden olan bonfileyi takdim etmek istiyorum. Bu etimiz, dağlarımızda özgürce otlayan sığırlarımızdan elde edilir. Etin yumuşaklığı ve lezzeti, hayvanların doğal beslenmesinden gelir. Geleneksel olarak, özel baharat karışımımızla marine edilip odun ateşinde pişirilir."
Tabaklar önünüze konulduğunda, bonfilenin mis gibi kokusu iştahınızı kabartıyor. Et, dışı hafifçe kızarmış, içi ise sulu ve yumuşak görünüyor. İlk lokmayı aldığınızda, etin ağızda dağılan dokusu ve baharatların mükemmel uyumu damaklarınızda bir şölen yaratıyor. Yemeklerin tadını çıkarırken, garson tekrar yanınıza geliyor. Bu kez elinde, üzerinde yoğurtlu bir sosla servis edilen köfteler var. "Sırada, Himota'ya özgü özel bir köftemiz var." diyor gururla. "Bu köftelerimiz, pirinç ve kıymanın özel bir oranla karıştırılmasıyla hazırlanır. İçine taze otlar ve baharatlar eklenir, ardından hafifçe kızartılır. Üzerine döktüğümüz yoğurtlu sos ise, lezzetine lezzet katar." Köftelerin tadı gerçekten de benzersiz. Dışı hafif çıtır, içi ise yumuşacık ve aromatik. Yoğurtlu sos, köftenin lezzetini tamamlayarak damakta hoş bir serinlik bırakıyor. Tam artık doyduğunuzu düşünürken, garsonlar bu kez devasa bir et parçasıyla geri dönüyorlar. Tabak neredeyse masanın yarısını kaplıyor. Garson, gözlerinizdeki şaşkınlığı fark ederek gülümsüyor. "Bu gördüğünüz, 'Koca Oğlan' adını verdiğimiz özel bifteğimizdir." diyor. "Bu et, Himota'nın en büyük ve en lezzetli sığırından elde edilir. Geleneksel olarak, dokuz aileyi bir arada doyurabilecek büyüklükte hazırlanır. Özel günlerde ve önemli misafirlerimiz için servis ederiz." Bifteğin büyüklüğü karşısında hepinizin gözleri fal taşı gibi açılıyor. Ancak iştahınız, bu devasa eti denemek için sizi cesaretlendiriyor. İlk dilimi aldığınızda, etin lezzeti ve yumuşaklığı sizi bir kez daha büyülüyor. Pisan, neşeyle kahkaha atarak "Hadi bakalım! Himota'nın gücünü tadın!" diye teşvik ediyor. Yemek boyunca sohbet koyulaşıyor, ancak herkesin aklında yaklaşan tehlikenin farkındalığı var. Pisan'ın misafirperverliği ve Himota mutfağının lezzetleri, bu kısa an için bile olsa sizi endişelerinizden uzaklaştırıyor.
Pisan, yemeklerin tadına bakmanız için sizi teşvik ettikten sonra, yüzündeki neşeli ifade yavaş yavaş ciddiyete bürünüyor. Gözleri, bir liderin sorumluluğunu taşıyan derin bir düşünceyle parıldıyor. Size doğru hafifçe eğilerek konuşmaya başlıyor. "Livei, söylediklerinin her bir kelimesini anladım ve ciddiyetini tamamen kavradım. Birinci Kıta, atalarımızın kanıyla sulanmış, bizim evimizdir. Onu sonuna kadar savunmak boynumuzun borcudur. Ancak, eğer Dünya'nın gücü gerçekten de bu kadar büyükse, halkımızın ve özellikle en değerli savaşçılarımızın güvenliğini de düşünmek zorundayız." Size tek tek bakarak devam ediyor. "Gerekirse, en güçlü askerlerimizi ve liderlerimizi İkinci Kıta'ya göndermek mantıklı bir adım olabilir. Böylece hem burada direnişimizi sürdürürken hem de orada yeni bir strateji planlayabiliriz. Fakat bu kararı tek başıma alamam. Himota'nın kaderi, sadece benim değil, halkımızın ve müttefiklerimizin ortak kararlarıyla şekillenmeli." Derin bir nefes alıyor. "Bu nedenle, bir Pakt Görüşmesi düzenlememiz şart. Diğer liderlerle bir araya gelmeli, stratejimizi ortaklaşa belirlemeliyiz. Hepimizin aynı amaç için birleşmesi gerekiyor." Tam bu sırada Bok, sessizce söze giriyor. "Biz de aynı amacı paylaşıyoruz." diyor kararlı bir sesle. "Eğer birlikte hareket edersek, şansımızı artırabiliriz." Pisan, Bok'un sözlerini duyunca başını hafifçe sallayarak ona bakıyor. "Öyleyse, bu işi birlikte başaracağız."
Aniden ayağa kalkıyor ve ceketini düzeltiyor. "Siz yemeğinizin tadını çıkarın. Benim görüşme öncesinde halletmem gereken bazı işler var. Pakt Bölgesi'nde buluşacağız." Pisan, size son bir kez bakıp odadan ayrılırken, arkasında kararlı bir hava bırakıyor. Onun ayrılışının ardından odada kısa bir sessizlik hakim oluyor. Bok, bu sessizliği bozarak size dönüyor. "Pakt Bölgesi'ne gidip Stefaw Dudshes ile konuşmak mantıklı olacaktır." diyor. "Onun desteği, Tihami'deki direnişi güçlendirebilir." Yemeğinize geri döndüğünüzde, lezzetli yemekler sizi bekliyor. Friks, önündeki devasa 'Koca Oğlan' bifteğine bakarken gözleri parlıyor. "Bunu tek başıma bitirebilirim." diye iddialı iddialı konuşuyor. Yemek boyunca Friks'in iştahına şaşkınlıkla tanık oluyorsunuz. Tabak tabak etleri silip süpürürken, sonunda yüzünde hafif bir kızarıklık ve baş dönmesiyle geriye yaslanıyor. "Sanırım... biraz abarttım. N'oluyor bana amına koyayım..." diye mırıldanıyor gülümseyerek. Mitga, Friks'e bakıp gülüyor. "Dostum, sana biraz kas yapmak lazım. Tüm şu işler bitince seni bir dojoya götüreyim." Bu neşeli anların tadını çıkarırken, yaklaşan tehlikeye rağmen ekibin moralinin yüksek olduğunu görmek sizi rahatlatıyor.
Yemeğinizi bitirdikten sonra hepiniz bir araya geliyorsunuz. Bok, sizi yanına çağırarak "Hazırsanız, Pakt Bölgesi'ne ışınlanabiliriz." diyor. Onayladığınızı görünce, Bok'un etrafınızda oluşturduğu enerji dalgasını hissediyorsunuz. Bir anlık bir parıltı ve hafif bir sarsıntının ardından, gözlerinizi açtığınızda kendinizi Pakt Bölgesi'nin kalbinde, lüks bir otelin önünde buluyorsunuz. Etrafınıza baktığınızda, bölgenin sakin ama bir o kadar da ihtişamlı atmosferi sizi karşılıyor. Modern mimarinin izlerini taşıyan binalar, geniş caddeler ve etrafta dolaşan insanların huzurlu hali, kısa bir an için sizi içinde bulunduğunuz durumdan uzaklaştırıyor. Bok "Stefaw Dudshes'in odası bu otelde olmalı." diye açıklıyor. "Otelin içindeki salonda onu bulabiliriz belki." Hep birlikte otele doğru adım atarken, yaklaşan görüşmenin ve yapmanız gereken planların ciddiyeti yeniden üzerinize çöküyor. Ancak birbirinize olan güveniniz ve kararlılığınız, bu zorluğun üstesinden gelebileceğinize dair inancınızı tazeliyor.
Otelin geniş salonuna adım attığınızda, yüksek tavanlardan sarkan avizelerin ışığı sizi karşılıyor. Mermer zeminin üzerinde yankılanan adımlarınız, lüks ve ihtişamın hakim olduğu bu mekânda hafifçe kayboluyor. Salonun girişindeki rahat koltuklardan birinde, Frip ve Stefaw Dudshes'in sohbet ettiğini fark ediyorsunuz. Frip, sizi gördüğü anda gözleri parlıyor. Hızla ayağa kalkarak Mabi'ye doğru koşuyor ve onu sıkıca kucaklıyor. "Mabi! Bana bir rota verilmedi, bu yüzden en mantıklısı Stefaw Dudshes'i kontrol etmekti diye düşündüm ve buraya geldim." Stefaw Dudshes de yavaşça ayağa kalkıyor. Onu dikkatle incelediğinizde, ne kadar zayıfladığını ve yorgun göründüğünü fark ediyorsunuz. Kıyafetleri yıpranmış, yüzünde derin çizgiler belirmiş. Gözlerindeki hüzün ve kararlılık aynı anda hissediliyor. Stefaw, ağır adımlarla size doğru yaklaşıyor. Tam önünüzde durduktan sonra, aniden dizlerinin üzerine çöküyor. "Tihami savaşı sırasında gösterdiğiniz çaba ve verdiğiniz kayıplar için her birinize minnettarım." diyor titrek bir sesle. "Ülkem için yaptıklarınız asla unutulmayacak." Bu beklenmedik jest karşısında hepiniz şaşkınlıkla birbirinize bakıyorsunuz. Kalbinizde sıcak bir duygu, gözlerinizde ise hafif bir nem beliriyor. Stefaw, yavaşça ayağa kalkıyor ve gözlerini Bok'a çeviriyor.
"Bok, seni ve Shisha'yı affediyorum. Affedicilik, bu dünyada en önemli erdemlerden biri. Barış yolunda ilerlemek için geçmişi geride bırakmalıyız. Bundan sonra dostuz." Bok, bu sözler karşısında gözleri dolarak bir adım öne çıkıyor. Elini uzatarak "Stefaw, senden özür dilerim." diyor, sesi duyguyla titriyor. "Geçmişte yaptıklarım için pişmanım ve senin affın benim için çok değerli." İkisi el sıkışırken, aralarındaki buzların eridiğini hissediyorsunuz. Bu anın ağırlığı ve önemi, kalplerinize işliyor. Barışın ve birlikteliğin gücünü bir kez daha anlıyorsunuz. Sessizce bu sahneyi izlerken, içinizde yeniden filizlenen umut ve inancı hissediyorsunuz. Stefaw Dudshes'in bu içten davranışı, herkesin kalbinde yeni bir sayfa açıyor. Stefaw, bakışlarını ekibin üzerinde gezdirerek "Şimdi, önümüzde büyük bir görev var. Birlik olup Dünya'ya karşı duracağız." diyor. Bok, başını sallayarak onaylıyor. "Birlikteyiz ve gücümüzü birleştirdiğimizde yenilmeyiz." Bu duygusal ve birleştirici anın ardından, hepiniz içten bir gülümsemeyle birbirinize bakıyorsunuz. Artık sadece bir ekip değil, aynı zamanda birbirine kenetlenmiş bir aile gibisiniz. Önünüzdeki zorluk ne olursa olsun, bu bağın size güç vereceğini biliyorsunuz.
Tabaklar önünüze konulduğunda, bonfilenin mis gibi kokusu iştahınızı kabartıyor. Et, dışı hafifçe kızarmış, içi ise sulu ve yumuşak görünüyor. İlk lokmayı aldığınızda, etin ağızda dağılan dokusu ve baharatların mükemmel uyumu damaklarınızda bir şölen yaratıyor. Yemeklerin tadını çıkarırken, garson tekrar yanınıza geliyor. Bu kez elinde, üzerinde yoğurtlu bir sosla servis edilen köfteler var. "Sırada, Himota'ya özgü özel bir köftemiz var." diyor gururla. "Bu köftelerimiz, pirinç ve kıymanın özel bir oranla karıştırılmasıyla hazırlanır. İçine taze otlar ve baharatlar eklenir, ardından hafifçe kızartılır. Üzerine döktüğümüz yoğurtlu sos ise, lezzetine lezzet katar." Köftelerin tadı gerçekten de benzersiz. Dışı hafif çıtır, içi ise yumuşacık ve aromatik. Yoğurtlu sos, köftenin lezzetini tamamlayarak damakta hoş bir serinlik bırakıyor. Tam artık doyduğunuzu düşünürken, garsonlar bu kez devasa bir et parçasıyla geri dönüyorlar. Tabak neredeyse masanın yarısını kaplıyor. Garson, gözlerinizdeki şaşkınlığı fark ederek gülümsüyor. "Bu gördüğünüz, 'Koca Oğlan' adını verdiğimiz özel bifteğimizdir." diyor. "Bu et, Himota'nın en büyük ve en lezzetli sığırından elde edilir. Geleneksel olarak, dokuz aileyi bir arada doyurabilecek büyüklükte hazırlanır. Özel günlerde ve önemli misafirlerimiz için servis ederiz." Bifteğin büyüklüğü karşısında hepinizin gözleri fal taşı gibi açılıyor. Ancak iştahınız, bu devasa eti denemek için sizi cesaretlendiriyor. İlk dilimi aldığınızda, etin lezzeti ve yumuşaklığı sizi bir kez daha büyülüyor. Pisan, neşeyle kahkaha atarak "Hadi bakalım! Himota'nın gücünü tadın!" diye teşvik ediyor. Yemek boyunca sohbet koyulaşıyor, ancak herkesin aklında yaklaşan tehlikenin farkındalığı var. Pisan'ın misafirperverliği ve Himota mutfağının lezzetleri, bu kısa an için bile olsa sizi endişelerinizden uzaklaştırıyor.
Pisan, yemeklerin tadına bakmanız için sizi teşvik ettikten sonra, yüzündeki neşeli ifade yavaş yavaş ciddiyete bürünüyor. Gözleri, bir liderin sorumluluğunu taşıyan derin bir düşünceyle parıldıyor. Size doğru hafifçe eğilerek konuşmaya başlıyor. "Livei, söylediklerinin her bir kelimesini anladım ve ciddiyetini tamamen kavradım. Birinci Kıta, atalarımızın kanıyla sulanmış, bizim evimizdir. Onu sonuna kadar savunmak boynumuzun borcudur. Ancak, eğer Dünya'nın gücü gerçekten de bu kadar büyükse, halkımızın ve özellikle en değerli savaşçılarımızın güvenliğini de düşünmek zorundayız." Size tek tek bakarak devam ediyor. "Gerekirse, en güçlü askerlerimizi ve liderlerimizi İkinci Kıta'ya göndermek mantıklı bir adım olabilir. Böylece hem burada direnişimizi sürdürürken hem de orada yeni bir strateji planlayabiliriz. Fakat bu kararı tek başıma alamam. Himota'nın kaderi, sadece benim değil, halkımızın ve müttefiklerimizin ortak kararlarıyla şekillenmeli." Derin bir nefes alıyor. "Bu nedenle, bir Pakt Görüşmesi düzenlememiz şart. Diğer liderlerle bir araya gelmeli, stratejimizi ortaklaşa belirlemeliyiz. Hepimizin aynı amaç için birleşmesi gerekiyor." Tam bu sırada Bok, sessizce söze giriyor. "Biz de aynı amacı paylaşıyoruz." diyor kararlı bir sesle. "Eğer birlikte hareket edersek, şansımızı artırabiliriz." Pisan, Bok'un sözlerini duyunca başını hafifçe sallayarak ona bakıyor. "Öyleyse, bu işi birlikte başaracağız."
Aniden ayağa kalkıyor ve ceketini düzeltiyor. "Siz yemeğinizin tadını çıkarın. Benim görüşme öncesinde halletmem gereken bazı işler var. Pakt Bölgesi'nde buluşacağız." Pisan, size son bir kez bakıp odadan ayrılırken, arkasında kararlı bir hava bırakıyor. Onun ayrılışının ardından odada kısa bir sessizlik hakim oluyor. Bok, bu sessizliği bozarak size dönüyor. "Pakt Bölgesi'ne gidip Stefaw Dudshes ile konuşmak mantıklı olacaktır." diyor. "Onun desteği, Tihami'deki direnişi güçlendirebilir." Yemeğinize geri döndüğünüzde, lezzetli yemekler sizi bekliyor. Friks, önündeki devasa 'Koca Oğlan' bifteğine bakarken gözleri parlıyor. "Bunu tek başıma bitirebilirim." diye iddialı iddialı konuşuyor. Yemek boyunca Friks'in iştahına şaşkınlıkla tanık oluyorsunuz. Tabak tabak etleri silip süpürürken, sonunda yüzünde hafif bir kızarıklık ve baş dönmesiyle geriye yaslanıyor. "Sanırım... biraz abarttım. N'oluyor bana amına koyayım..." diye mırıldanıyor gülümseyerek. Mitga, Friks'e bakıp gülüyor. "Dostum, sana biraz kas yapmak lazım. Tüm şu işler bitince seni bir dojoya götüreyim." Bu neşeli anların tadını çıkarırken, yaklaşan tehlikeye rağmen ekibin moralinin yüksek olduğunu görmek sizi rahatlatıyor.
Yemeğinizi bitirdikten sonra hepiniz bir araya geliyorsunuz. Bok, sizi yanına çağırarak "Hazırsanız, Pakt Bölgesi'ne ışınlanabiliriz." diyor. Onayladığınızı görünce, Bok'un etrafınızda oluşturduğu enerji dalgasını hissediyorsunuz. Bir anlık bir parıltı ve hafif bir sarsıntının ardından, gözlerinizi açtığınızda kendinizi Pakt Bölgesi'nin kalbinde, lüks bir otelin önünde buluyorsunuz. Etrafınıza baktığınızda, bölgenin sakin ama bir o kadar da ihtişamlı atmosferi sizi karşılıyor. Modern mimarinin izlerini taşıyan binalar, geniş caddeler ve etrafta dolaşan insanların huzurlu hali, kısa bir an için sizi içinde bulunduğunuz durumdan uzaklaştırıyor. Bok "Stefaw Dudshes'in odası bu otelde olmalı." diye açıklıyor. "Otelin içindeki salonda onu bulabiliriz belki." Hep birlikte otele doğru adım atarken, yaklaşan görüşmenin ve yapmanız gereken planların ciddiyeti yeniden üzerinize çöküyor. Ancak birbirinize olan güveniniz ve kararlılığınız, bu zorluğun üstesinden gelebileceğinize dair inancınızı tazeliyor.
Otelin geniş salonuna adım attığınızda, yüksek tavanlardan sarkan avizelerin ışığı sizi karşılıyor. Mermer zeminin üzerinde yankılanan adımlarınız, lüks ve ihtişamın hakim olduğu bu mekânda hafifçe kayboluyor. Salonun girişindeki rahat koltuklardan birinde, Frip ve Stefaw Dudshes'in sohbet ettiğini fark ediyorsunuz. Frip, sizi gördüğü anda gözleri parlıyor. Hızla ayağa kalkarak Mabi'ye doğru koşuyor ve onu sıkıca kucaklıyor. "Mabi! Bana bir rota verilmedi, bu yüzden en mantıklısı Stefaw Dudshes'i kontrol etmekti diye düşündüm ve buraya geldim." Stefaw Dudshes de yavaşça ayağa kalkıyor. Onu dikkatle incelediğinizde, ne kadar zayıfladığını ve yorgun göründüğünü fark ediyorsunuz. Kıyafetleri yıpranmış, yüzünde derin çizgiler belirmiş. Gözlerindeki hüzün ve kararlılık aynı anda hissediliyor. Stefaw, ağır adımlarla size doğru yaklaşıyor. Tam önünüzde durduktan sonra, aniden dizlerinin üzerine çöküyor. "Tihami savaşı sırasında gösterdiğiniz çaba ve verdiğiniz kayıplar için her birinize minnettarım." diyor titrek bir sesle. "Ülkem için yaptıklarınız asla unutulmayacak." Bu beklenmedik jest karşısında hepiniz şaşkınlıkla birbirinize bakıyorsunuz. Kalbinizde sıcak bir duygu, gözlerinizde ise hafif bir nem beliriyor. Stefaw, yavaşça ayağa kalkıyor ve gözlerini Bok'a çeviriyor.
"Bok, seni ve Shisha'yı affediyorum. Affedicilik, bu dünyada en önemli erdemlerden biri. Barış yolunda ilerlemek için geçmişi geride bırakmalıyız. Bundan sonra dostuz." Bok, bu sözler karşısında gözleri dolarak bir adım öne çıkıyor. Elini uzatarak "Stefaw, senden özür dilerim." diyor, sesi duyguyla titriyor. "Geçmişte yaptıklarım için pişmanım ve senin affın benim için çok değerli." İkisi el sıkışırken, aralarındaki buzların eridiğini hissediyorsunuz. Bu anın ağırlığı ve önemi, kalplerinize işliyor. Barışın ve birlikteliğin gücünü bir kez daha anlıyorsunuz. Sessizce bu sahneyi izlerken, içinizde yeniden filizlenen umut ve inancı hissediyorsunuz. Stefaw Dudshes'in bu içten davranışı, herkesin kalbinde yeni bir sayfa açıyor. Stefaw, bakışlarını ekibin üzerinde gezdirerek "Şimdi, önümüzde büyük bir görev var. Birlik olup Dünya'ya karşı duracağız." diyor. Bok, başını sallayarak onaylıyor. "Birlikteyiz ve gücümüzü birleştirdiğimizde yenilmeyiz." Bu duygusal ve birleştirici anın ardından, hepiniz içten bir gülümsemeyle birbirinize bakıyorsunuz. Artık sadece bir ekip değil, aynı zamanda birbirine kenetlenmiş bir aile gibisiniz. Önünüzdeki zorluk ne olursa olsun, bu bağın size güç vereceğini biliyorsunuz.
Off Topic
Wændz Neidthad | x2 Haberli Pasiflik