Page 1 of 3

[Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Thu Oct 31, 2024 8:30 pm
by GM - Ingenium

Köprü.

Gedhilfe çok fazla köprüye sahip olan bir ülke değildir, coğrafi olarak da köprü gerektiren bir yapıya sahip değildir. Bu köprü de, yokuş bir sokağın hemen altında bulunan işlek bir caddenin paralelinde olan bir cadde arasında bulunan su yatağının üstünden yayaların hızlı geçmesi için inşa edilmiş kısa bir köprüdür. Ama önemli bir hikayeyi ve Gedhilfe halkına anımsatılması gereken önemli bir geçmişi temsil etmektedir. Gedhilfe'nin bu sıradan köprüsü, aslında çok eskiden yaşanan "Sessiz Direniş" günlerinin bir anıtıydı. O dönemde, krallığın baskıcı yönetimi altında ezilen halk, sessiz ama kararlı bir şekilde direnmiş ve bu köprü tam da o direnişin sembolü haline gelmişti. İşgal kuvvetlerinin şehre girdiği günlerde, halk bu dar sokakları ve köprüyü kullanarak gizli haberleşme ağı kurmuş, direniş mesajlarını birbirlerine ulaştırmıştı. Küçük görünen bu köprü, aslında özgürlük mücadelesinin en önemli geçiş noktalarından biriydi. Yaşlılar hala çocuklarına ve torunlarına bu köprünün altından geçerken, o günlerin hikayesini anlatır. Her taş, her çatlak bir direniş öyküsünü fısıldar gibidir. Gedhilfe halkı için bu köprü, sadece bir ulaşım aracı değil, tarihlerinin canlı bir tanığıdır. Birlik Köprüsü, günümüzde ise çok farklı ama bir o kadar da yakın bir amaçla kullanılmak üzere.

Birlik Köprüsü’nün üstünde güneş, çatlamış taşlara hafifçe vururken, köprünün tarihi dokusu kendini daha da belirgin hale getiriyor. Çevrede hafif bir esinti dolaşıyor; sanki yıllar önce burada yankılanan direniş fısıltılarını yeniden canlandırmak istermiş gibi. Bugün, tarihin tanıklık ettiği başka bir buluşmaya hazırlanıyor .Elion, mitolojik bir figür gibi adımını köprüye atıyor. Yanında Mitga, Meinsu, Bekwo ve Wændz var; her birinin yüzünde geçmişin yükünü hisseden bir ifade. Elion’un bakışları köprünün taşlarına, etrafındaki yıpranmış yüzeye kayıyor. Onun yürüyüşünde, Gedhilfe’nin tarihini onurlandıran bir asalet, bir sorumluluk var. Birlik Köprüsü’nün üzerinden geçerken, özgürlüğün ve cesaretin sembolü olan her çatlak, her taş gözlerinde birer anlam buluyor. Mavi Yıldız’ın lideri olarak, tarih boyunca özgürlük uğruna mücadele etmiş her ruhun burada bir yankısını duyar gibi. Meinsu, yavaş adımlarla ilerleyen Elion’a kısa bir bakış atıyor. Gözlerindeki ifade, geçmişin hikayeleriyle dolu bu köprünün, bugünkü buluşmaya yeni bir anlam kattığını hissettiklerini yansıtıyor. Hafif bir yutkunmayla Elion’un arkasında sessizce yürümeye devam ediyor. Bekwo, köprünün her bir taşına dikkatle bakarken, sanki eski bir dostu selamlarmış gibi başını hafifçe öne eğiyor. Belki de çocukluğunda duyduğu, yaşlılardan işittiği direniş hikayeleri, bu anın ciddiyetini ona daha fazla hissettiriyor. Mitga’nın adımları ise ağır ve temkinli. Etrafı sürekli izliyor, sanki hem kendi grubunu hem de çevreyi korumak için tetikte. O, burada sadece bir katılımcı değil; bu köprüde yaşanacak olan konuşmanın güvenliğini sağlamakla da yükümlü.

Wændz ise diğerlerine göre biraz daha geride, düşünceli bir bakışla etrafı izliyor. Gözleri köprünün her iki yanında uzanan dar sokaklara kayıyor. Eski direniş zamanında burada yankılanan fısıltıların, bugünün sessizliğinde yeniden canlandığını hisseder gibi. Şehrin dokusuyla bütünleşmiş olan bu köprünün altında, tarihin ve direnişin izleri sanki içindeki düşüncelere karşılık veriyor. Elion, köprünün tam ortasında durup, yanındakilere kısa bir bakış atıyor. Bir an için hepsini tek tek süzüyor; sanki bu anın ağırlığını hepsiyle paylaşmak istiyormuş gibi.

Birlik Köprüsü’nün diğer ucunda, ağır ama kendinden emin adımlarla Livei, Mabi, Mavi, Friks ve Shisha beliriyor. Gedhilfe’nin bu eski direniş simgesi, şimdi bir başka dönüm noktasına tanıklık etmek üzere; ve bu kez, Mutlak Son’un sembolik ağırlığını da taşıyor. Çatlamış taşlara basan ayak sesleri, köprünün altında geçmişten kalan yankılara karışıyor. Sanki yıllar önce aynı köprüde özgürlüğün fısıldayan ruhları, bugünün gölgeleriyle yeniden vücut bulmuş gibi.

Livei, en önde yürüyenlerden, gözleri Elion ve diğerlerine odaklanmış durumda. Her adımında net bir kararlılıkla ilerliyor. Onun yürüyüşünde, bir krallığı değiştiren, inandığı uğurda savaş veren bir liderin güveni var. Bu toprakların ne kadar çok acıya, ne kadar çok direnişe tanık olduğunu bilen birinin bakışıyla Elion’a yaklaşıyor. Bugün burada yapılacak anlaşmanın, Dünya’ya karşı durabilecek bir gücün ortaya çıkması için ilk adım olacağına dair kesin bir inanç var yüzünde. Çatlamış taşlara her bastığında, Mutlak Son’un kararlılığı, köprüye işleyen bir mühür gibi hissediliyor. Yanında, Mabi’nin gözleri köprünün tarihine, yerleşmiş öykülerine kayıyor. Bir yandan bu buluşmanın önemini kavramış, diğer yandan kendi içindeki mücadeleyi dışarıya belli etmemeye çalışıyor. Elion ve grubuna doğru yaklaşırken, bir asker gibi hazırlıklı, çevik ve temkinli; bir yandan da sanki bu mekanda, bugünün ötesinde başka bir geçmişe göz kırpıyormuş gibi. O, burada sadece bir savaşçı olarak değil, geçmişin anısını yaşatan bir ruh olarak yürüyor. Mavi, yanlarında sessizce ilerliyor; yüzünde derin bir ciddiyet, adımları kararlı ve ağır. Onun için bu köprüdeki buluşma, sadece bir stratejik ittifak değil, yıllardır süregelen bir mücadelenin, sonunda güçlerini birleştirebileceği bir an. Sanki her adımında, Dünya’ya karşı oluşturacakları bu gücün temelini atıyormuş gibi ilerliyor.

Friks, köprünün taşlarına ve köprüyü çevreleyen dar sokaklara kısa ama anlamlı bakışlar atıyor. Bu tarihi, bu çatlak taşların fısıldadığı öyküleri biliyor. Hatta sanki onun için diğerlerinden daha fazla anlam ifade ediyor gibi. Çok tanıdık bir yer. Mutlak Son’un burada belirmesi, geçmişin direnişçileri gibi, şimdi Dünya’ya karşı yeni bir direnişi başlatmak için bir araya geldiklerinin sembolü. Yüzünde soğukkanlı bir ifade var, ama içindeki kararlılık her adımına yansıyor. Sonunda, kendi değerleri ve prensipleri uğruna bir ittifak kurmak zorunda olduklarının farkında. Yanında Shisha, gözlerinde bilgece bir dikkatle adımlıyor. Dumanı tüten sigarasını bırakmış, dikkatini tamamen Elion ve grubuna çevirmiş durumda. Onun için bu, zekası ve tecrübesini koyabileceği, en derin mücadelenin zemini. Yüzünde gerginlik değil, ama derin bir ciddiyet var.

Köprünün tam ortasında, Elion ve diğerlerinin karşısında duruyorlar şimdi. Mutlak Son’un ağır varlığı, Birlik Köprüsü’nü sarmalıyor. Karşılarında duran Elion’a ve Mavi Yıldız üyelerine bakarken, burada alınacak kararın büyüklüğünün farkındalar. Wændz ve Mitga sessizce yer değiştiriyor ve Mutlak Son üyelerinin yanında yerlerini alıyorlar. Elion, köprünün tam ortasında durarak tüm gözleri üzerinde topladığını hissediyor. Omuzlarına yüklenen bu anın ağırlığını iliklerine kadar hissederek bakışlarını topluluğa yöneltiyor. Hafifçe öksürüp, konuşmaya başladığında sesi, o soğukkanlı ve bilge tavrını koruyor. "Dünya, saldırısını sadece yerden değil, gökyüzünden de başlatacak. Ama bu, sıradan bir hava saldırısı değil. Onların üzerinde taşıdıkları en ölümcül silah, 'Aetherium' adını verdikleri bir uzay gemisi."

Sözleri havada asılı kalırken herkesin dikkatle dinlediğini fark ediyorsunuz. Elion devam ediyor. "Aetherium, Dünya’nın yüzyıllar süren mühendislik ve biyoteknoloji alanındaki çalışmalarının bir ürünü. Bu gemi, yörüngede gizli kalabilme, enerji yoğunluğunu manipüle edebilme gibi özelliklere sahip. Ayrıca atomik ölçekte enerji dalgaları yayarak kara üzerindeki hedefleri yüksek isabet oranıyla vurabiliyor. Fakat sadece bununla da sınırlı değil; Aetherium’un içinde, tam anlamıyla bir ölüm makinesi olan 'Hades' adını verdikleri bir bölüm bulunuyor." Elion burada kısa bir duraklama yapıyor, gözleri kararlılıkla parlıyor. "Hades, geminin insanlara karşı doğrudan ölümcül saldırılar gerçekleştirebilmesi için tasarlandı. Gelişmiş lazer, ısı radyasyonu ve elektro-manyetik silahlar barındırıyor. Bu silahlar, özellikle Himota gibi yoğun nüfuslu ve savunma altyapısı sınırlı şehirleri hedef almak üzere yapılandırıldı. Yani, Dünya’nın amacı sadece yönetimi devirmek değil, halkın direncini kırmak, korkuyu iliklerine kadar işlemek." Mavi ve Friks, bu sözleri duyarken kısa bir nefes alıyor, gözlerinde endişe ve öfkenin karışımı bir ifade beliriyor. Elion devam ediyor. "Bu gemi, yalnızca silahlarıyla değil, aynı zamanda taşıdığı 'Sentinel' adı verilen özel birlikleri ile de dikkat çekiyor. Sentinel, Dünya tarafından geliştirilmiş, tamamen savaş robotlarından oluşan insansı bir güç. Her biri farklı savaş yeteneklerine göre programlanmış bu robotlar, insan gücünden çok daha öteye geçebilecek kapasiteye sahip. Sentinel birliği, sadece makinelerin sağlayabileceği çeviklik, hız ve dayanıklılıkla donatılmış durumda. İçlerindeki yapay zeka, savaş taktiklerini analiz edebilme, sahadaki gelişmelere anında uyum sağlama ve bir stratejiye göre saldırıyı koordine etme becerisine sahip. Aetherium’un içine yerleştirilen özel kapsüllerle çatışma bölgelerine hızla indiriliyorlar ve karaya indiklerinde yalnızca fiziksel değil, psikolojik olarak da ciddi bir terör estiriyorlar. Onları durdurmak veya caydırmak, tahmin ettiğimizden çok daha zor olacak. Himota’ya saldırdıklarında, yukarıdan yağdırılan bombardımanın yanı sıra, bu robotlar karada her türlü direnişi ezmeye programlanmış olarak harekete geçecekler. Dünyalıların bu robotları tamamen yok edilemez ve durdurulamaz olarak tasarladıkları açık, çünkü her biri bir ordu kadar güçlü ve en ufak bir ahlaki kısıtlamadan yoksun."

Elion'un sözleri donuk bir sessizlik yaratıyor; sanki köprüdeki herkes, bu ölüm makinesinin gücünü gözünde canlandırıyormuş gibi. "Aetherium yalnızca stratejik noktaları değil, bir direniş gördüğünde sivil nüfusa da saldıracak. Bu, halkın gözünde bizi destekleyen herkesin aynı sonla yüzleşmesini sağlamak için tasarlanmış bir strateji. Dünyalıların onca yıl bekledikten sonra bu kadar ağır bir saldırı planlamalarının nedeni, direnişi tek bir hamlede yok etme arzuları." Bir an duraklayarak diğerlerine bakıyor, her bir yüzü tek tek süzüyor. "Bunu durdurmak, sadece bizim için değil, burada yaşayan herkes için bir zorunluluk. Himota’ya girdiğimizde onların bu gemiyi kullanma riskine karşı bir strateji geliştirmek zorundayız." Elion kısa bir süre duraksıyor ve "Tabii en kötüsü bu da değil. 'Düşmüş' kod adını taktığımız arkadaşlarımız var bir de. Belki de en kötü kısmı bu hatta. Manipüle ederek köleleştirdikleri Ingeniumlu element kullanıcılarını üstümüze salacaklar. En önde onlar olacak, onların bir arkasında Sentineller, onların bir arkasında ise Dünyalı kuvvetleri. Bildiğiniz teknolojik olarak fazla üstün oldukları bir savaş üstünde çalışıyorlar şu an. Ve sadece üç günümüz var. Bu üç gün içerisinde bir plan yapmamız gerekiyor." diyerek açıklamasını bitiriyor. "Biliyorum, buraya bir anlaşma yapmak için geldik ama ben bu aşamaları artık aştığımız kanaatindeyim. Kendi fikirlerimi söylemeden önce size söz hakkı vermek istiyorum. Sizce ne yapmalıyız? Nasıl ilerlemeliyiz?"

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Sun Nov 03, 2024 1:57 am
by Livei Nyawodz
Gün iyiden iyiye ışımaya başlamışken Friks ve Mavi'yi de alarak hep birlikte Elion ile buluşmak için Æfgrenst'deki önemsiz bir köprüye ışınlanmışlardı. Teknolojinin nimetleriydi işte. Bir an önce Dusha'daydılar, şimdi ise Gedhilfe'de. Livei son gece yaşananlardan sonra Friks ile ilk bir araya gelişinin oldukça tuhaf olabileceğini düşünüyordu ancak Bok yanında değilken bunun yaşanması bir fırsattı da. Bu yüzden aralarındaki gerilimin sürmesine mahal vermeden Friks'i hafif bir tebessümle selamlamıştı. "Günaydın. Daha iyi misin?" Kavgaları neticelenmemiş olsa da Livei ekibinden birisiyle arasında husumet sürmesini istemiyordu bu yüzden barış tohumunu ilk atan kişi olmak istemişti. Friks ona tepkili olmaya karar verirse veya onu görmezden gelmek isterse kendi bileceği işti. Bu durum sadece Livei'yi üzerdi ancak şu anda zaten kafa yorması gereken daha önemli başka meseleler vardı.

Elion'a doğru, ekibin ön taraflarında, kendinden emin bir ifadeyle yürüyordu. Ona güveniyor sayılmazdı ancak aralarındaki bu ittifakın nimetlerinin güzel olacağına inanıyordu. Deith Ozæf'in planlarını durdukları gibi Dünya'nın planlarını da durdurabilirlerdi. Mutlak Son üyeleri ile karşı karşıya geldiklerinde, Elion'un arkasında oldukça tanıdık bir sima ile karşılaştı. Emin olmak için biraz daha dikkatli baktı. Gözleri onu yanıltmıyorsa bu Meinsu'ydu. "Meinsu?" Evet, bu kesinlikle onun ta kendisiydi. Meinsu'dan çok ama çok uzun zamandır hiçbir haber alamamıştı ve başına neler geldiğini bilmiyordu. Onun Dünya'nın düşmüş listesine alındığını görmüştü. Şimdi ise Elion'un arkasındaydı. Elion, Wændz'i kurtardığı gibi Meinsu'yu da kurtarmış olmalıydı. Elion tanışma faslını atlayıp konuşmaya direkt girdiği için Meinsu ile daha fazla konuşacak zaman bulamamıştı. Dikkatini onun söylediklerine çevirmeye karar verdi.

Elion onlara Dünya'nın planlarını ve savaş gücünü tek tek açıklamaya başlamıştı. Livei itiraf etmeliydi ki Dünya epey sağlam bir güçle ve orduyla onlara saldırmaya geliyordu. Kusursuz, saat gibi işleyecek muntazam bir planları ve askeri güçleri vardı. Korkunç silahlarla dolu bir hava gemisi, yapay zekaya sahip askerler, Ingeniumlu beyni yıkanmış düşmüşler... Bu savaşta Ingenium'un elindeki tek direniş gücü ise element kullanıcılarıydı. Aralarında Wændz gibi daha mutantlaşmış olanların daha büyük şansı var gibiydi. Elion büyük bir soğukkanlılık ile tüm bunları anlattıktan sonra onların fikirlerini almak istemişti. Kısa bir sessizlik oluşmuştu. Livei'nin düşünmek için süreye ihtiyacı vardı. Ancak biraz duraksadıktan sonra aklında oluşanları dökmeye karar verdi. "Bu saldırının başlamasını beklemeden, onlara ani bir saldırı yapmalıyız belki de. Nereden nasıl daha stratejik saldırabiliriz bilmiyorum, bunlar üzerine düşünülmesi gereken şeyler ancak savaş güçlerinin büyük bir kısmını yok edersek ve beklemedikleri yerden saldırırsak bunu avantajımıza kullanabiliriz. Bu bahsedilen gemiyi ele geçirmek, yapay zekaya sahip saldırı gücünü devre dışı bırakmanın bir yolunu bulmak gibi şeyler. Gedhilfe ve Himota'nın savaş gücü arkamızda. Bize güveniyorlar, tehdidi anlayarak bize yardımcı olacaklardır. Dusha'nın yeni lideriyle de yeni tanıştım, onun da bizden yana tavır alacağını umuyorum. Diğer iki ülkenin duruşu hakkında bir bilgim yok." Bir an yutkunduktan sonra devam etti. "Veya kendi savaş gücümüzü onların teknolojisini kullanarak geliştireceğiz. Wændz'in gücünü kendimizi ve güçlerimizi geliştirmek için kullanabiliriz. Elimizde Max'den geriye kalan bir cihaz var. Hem DNA değişimine hem de snapshot üretimine yarıyordu. Bunu kullanabiliriz. Muhtemelen onun laboratuvarında daha pek çok şey vardır. Mabi'nin elinde çözemediğimiz bir usb vardı, bunu inceleyebiliriz." Ellerindeki büyük bir kozu Elion'a teslim ediyordu ancak bu saatten sonra her iki tarafın da birbirine gözü kapalı güvenmesi lazım. "Elinizde düşmüşlerin tam listesi var mı? Kaçını kurtarabildiniz, kaçı kurban gitti? Bizi en çok onlar zorlayacaktır diye düşünüyorum ben de. Bir kısmıyla geçmişimiz de var." Aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı. "Ha bu arada, ilk olarak kendi aramızdaki engelleri aşmalıyız. Birbirimize güvenmezsek ve işleyen bir çark gibi uyumlu çalışmazsak burada ne plan yaparsak yapalım boşa gidecektir. O yüzden birbirimizin güvenini düşürecek davranışlarda bulunmayalım. Mavi Yıldız ile birtakım şeyler yaşandı, fikir ayrılıklarımız da oldu ancak bunların geride kaldığını ve şu anki savaş ortamında üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum."

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Sun Nov 03, 2024 3:07 am
by Mabi Chüimimuta
Gedhilfe'nin boktan köprüsünün üzerinde geçecek konuşma, zaman geçtikçe gerginliğimi daha fazla arttırıyordu. Dünya'nın neler planladığını öğrenecek olmak, geri dönülemez düşüncelere yol açacaktı. Belki korku dolacaktım, belki de sinirlenecektim, belki ikisi birlikte olacaktı, emin değildim. Ancak bu vakitten sonra geri dönemeyeceğimiz bir savaşa adım atacağımızı biliyordum. Serbest bıraktığım çocuk gibi kim bilir kaç kişiyi daha öldürmek zorunda kalacaktım. Bu düşüncelerin hepsi ağır bir yüktü beynimin içerisinde. Yine de bir şekilde ayakta durmayı başarıyordum, bir şekilde zihnimi korumayı başarıyordum. Ölmeden önce öldürme dürtüsü beni harekete geçiriyordu belki de, yaşamak için yaşatmamam gerekiyordu. Elion, yanında Wændz, Mitga ve Meinsu ile gelmişti. Meinsu'nun ismini birkaç kez duymuştum, ancak kim olduğunu tam olarak bilmiyordum. Wændz ve Mitga yanımıza geldikten sonra, o derin konuşmanın başlaması için Elion öne çıkmıştı. Neler anlatacağını çok merak ediyordum.

Saldırının sadece yerden değil, gökyüzünden de başlayacağını söyleyerek planı anlatmaya başlamıştı. Aetherium adını verdikleri bir uzay gemisi ile birlikte saldıracaklarını söylüyordu. Bu gemi, Hades adlı ölümcül bir silaha sahipti. Lazer, ısı radyasyonu, elektro-manyetik silahlar barındıran bir bölümdü. Himota gibi yoğun nüfuslu, savunma altyapısı biraz daha sınırlı olan şehirleri hedef almak için yapılmıştı. Sentinel adını verdikleri bir birliğe de sahipti bu Aetherium gemisi. Bu birlik, tamamen savaş robotlarından oluşan insansı bir güç olarak tanımlanıyordu. Makinelerin sağlayabileceği çeviklik, hız ve dayanıklılığa sahipti. Savaş taktiklerini analiz edebilen, savaş sırasındaki gelişmelere uyum sağlayabilen ve stratejiyi koordine etme becerine sahip yapay zekaya sahipti. Bunlarda ne var ne yoksa vardı. Çatışma bölgelerine hızlı bir şekilde indirilebiliyor, anında terör estirmeye başlıyorlardı. Başımızda gemi belası varken, birde robot insan belası çıkmıştı. Kara saldırısında her türlü direnişi ezip geçecekleri öngörülüyordu şimdilik. Kendilerinin bir ordu kadar güçlü olup, aynı zamanda ahlaki yönden hiçbir şekilde dezavantaja düşmemeleri daha korkunç bir hale getiriyordu durumu.

Aetherium hem stratejik noktalara, hem de sivil nüfusa karşı saldırıya geçecekti. Büyük bir kıyım bizi bekliyordu. Üstelik bunu tek bir hamlede yapmayı planlıyorlardı. Bu gemi haricinde çıkacak diğer bir sorun ise, Düşmüş olarak adlandırılan Ingenumlu element kullanıcılarıydı. Onların beyni yıkanmıştı, bize karşı düşman edilmişlerdi ve şimdi karşımızda savaşacaklardı. Derin bir nefes alıp, yavaş bir şekilde verirken bir yandan öğrendiklerimi sindirmeye çalışıyordum. Kısa süren sessizlik kafamı hızlı bir şekilde toparlamama yardımcı olmuştu. Livei'nin söze girmesiyle birlikte gözlerimi ona doğru çevirdim. Bu saldırı başlamadan onlara karşı ani bir saldırı yapabileceğimizi söylüyordu. Bu mantıklı bir plandı, en kötü ihtimalde buraya gelmelerini uzatabilirdik. Bahsedilen gemiyi ele geçirebilir miydik emin değildim, ancak yapay zekaya sahip saldırı gücünü devre dışı bırakabilirdik belki de. Wændz'in gücünü ve Max'in cihazlarını kullanarak ekstradan güç elde edebilirdik. Bunların hepsi mantıklı planlardı, ancak onlara karşı nasıl büyük bir saldırı yapabilirdik onu düşünüyordum. Livei düşmüşlerin listesini sorarken, benim aklıma gelen büyük saldırı planıyla birlikte derin düşüncelere daldım. Bir risk alabilirdik, ancak bu riski almak gerçekten büyük taşşak isterdi.

"Aklımda bir şey var ancak çok riskli." Büyük bir ciddiyetle Elion'un gözlerinin içine bakmaya başladım. "Ben Uranyum kullanıcısıyım. Benim gibi elli adet uranyum kullanıcısını benim ekibime verirseniz, onların gemilerine büyük bir saldırı gerçekleştirebiliriz. Ben ve ekibim, şırıngaları basarak canlı bomba saldırısı yaparsak, bunu gemilerinin yakınında veya herhangi bir stratejik noktada gerçekleştirebilirsek, büyük bir hasar verebiliriz." Birkaç saniye daha sessizce bekledikten sonra devam ettim. "Ancak Wændz'in DNA gücünü kullanmamız gerekiyor. Uranyum gücümüzü daha fazla radyoaktifleştirmeli, böylelikle hasarı çok daha güçlü bir hale getirmeliyiz. Bu onları durdurmasa bile büyük bir hasar vereceğinden, gelmelerini geciktirecektir." Dedim. Eğer gerçekten benimle birlikte patlamaya ilerlemek isteyen elli kişi bulabilirsek, bu ekibin başını çekmeye hazırdım.

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Sun Nov 03, 2024 2:20 pm
by Wændz Neidthad
Köprüye doğru diğerlerine göre daha ağır adımlarla ilerliyordu Wændz. Karmaşık düşünceler birbirine daha da dolanıyorken net olan tek düşüncesi ve belki de odaklanması gereken tek düşünce insanları gelecek kötülüklere karşı korumasıydı. Bulundukları köprünün anlamının bir benzerini kendileri Dünya gezegenine karşı verecekleri için duyguları da iyice yoğunlaşıyordu. Zihninde 'üç gün' kelimeleri tekrar etmekten bıkmazcasına yankılanırken köprünün diğerleri için bazı anlamlar taşıdığına dikkat etmişti gözü takıldığı için. Tekrar eden düşüncelerinden sıyrılmış ve birkaç saniye onları gözlemlemişti. Ardından bakışlarını en uzaklara çevirip bu ortamın çok uzaklarında var olmak istediğini dile getirmişti adeta. Neden ve nasıl bu duruma geldiğinin bir önemi kalmamıştı yine de. Çünkü ne denerse denesin kaçınılmaz olana doğru ilerliyor gibi hissediyordu.

Biraz daha geride konumlanmış düşüncelerine geri dönmüştü etrafı izlerken. Belki de Bay Zengin'e ulaşması gerektiğini düşünmüştü. Ancak Bay Zengin bu saldırının kaynaklarından biri değil miydi? Kim neyi niye yapıyordu bilemiyordu ancak kendisinin bir şeyler denemek zorunda olduğunu biliyordu. Köprünün diğer ucunda Mutlak Son ekibi görünmeye başlayınca bakışını onlara doğru çevirdi. Livei'yi gördüğünde nedensiz bir güç hissetti kendisinde. Saflarını Mitga ile beraber değiştirirken yolun yarısında durup arkasına, Meinsu'ya bakma gereği hissetmişti. Karmaşık duygu ve düşüncelerini bakışlarındaki belirsizlik yansıtıyordu. Hiçbir şey söyleyemeden önünü döndü ve Mutlak Son'a doğru adımlarını sürdürdü.

Elion bundan sonraki konuşmayı başlatan kişi oluyordu. Saldırının havadan da gerçekleşeceğini söylediğinde ne kadarlık bir mesafe olabileceğini kestiremedi. Dahası bunu nasıl yapabileceğini anlamlandıramadı. Fötr Şapkalı kendisine bazı şeyler göstermiş olmasına rağmen uçan araçlar saldırabilecek kadar büyük görünmüyordu. Elion'un saldırılara yönelik felaket senaryolarını zihninde canlandırmaya çalıştı. Araçların nasıl bir şeye benzeyeceğini kestiremese de ne yapabileceklerini biliyor oluşu yeterli ve fazlasıyla ürkütücüydü. Saldırıda doğrudan insanlar arası mücadele yerine robotları kullanacak olmaları da karşı tarafın aslında hiçbir kayıp vermeyeceğini gösteriyordu. Yalnızca kendi tarafı olabildiğince az kayıp vereceği şekilde bir direnişten mi ibaretti olacak olanlar, bilemiyordu.

Elion'un sözü şimdilik sorusu ile sonlandığında ağzından çıkabilecek en ufak bir yanlış kelimenin bile korkunç şeylere mal olabileceği çekincesiyle sessiz kalmıştı. Livei önerilerini dile getirdikten sonra düşmüşlerin listesini sordu. Düşmüşler kimlerdi bilmiyordu ancak kurtarılma ve kurban gitme kelimeleri ile aklına kaçırılmış çocuklar geldi. Üzerinde şu an duramayacağı bir mesele olduğu için sonraki sözlerine odaklandı.

Livei'nin ardından Mabi söz aldı. Uranyum kullanıcılarıyla beraber şırınga kullanarak canlı bomba saldırısı düzenleyebileceğini söylediğinde kaşları çatılmıştı. DNA gücünü kullanması gerektiğini söyleyip hasarı daha güçlü hale getirmek üzerine ekstra bir etki istediğinde konuşması biter bitmez "Olmaz!" dedi sinirle. "Kendinizi böyle feda ederseniz saldıracak olan robotlardan ne farkınız kalacak. O halde bırakalım onlar kazansınlar! En azından ortadan kaldırıldıklarında arkalarında keder bırakmazlar!" dedi amatörce. Uranyum elementi üzerine biraz düşündü. Daha önceden elementler üzerinde hiç çalışamamıştı ancak aklına kendisi üzerinde deneme yapılırken olanlar gelmişti. Tesise gidecek veya vakit kaybedecek zaman olmadığından Mabi'ye doğru ilerledi ve yanına vardığında kolundan tuttu. "Şu saatler o gemilere ulaşmamızı sağlayabilirse, içeriden kontrolü ele almamız bir yol olamaz mı? Bir saat de ben alabilirsem güzel olur" dedi herkese. Ardından Mabi'nin elementlerini inceleyecekti ve Mitga'daki düzensizliğin onda da olup olmadığına bakacaktı. Onun yapısını iyice anlamalı ve Mitga ile farklılığı varsa Mitga'yı Mabi'ye göre düzenlemeliydi gerekirse. Ancak elementlere müdahale etmek gerçekten yapabileceği bir şey miydi bilemiyordu. Konuşmaların bir süre daha devam edeceğini düşünüp sonraki adımını sonra planlayacaktı.

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Sun Nov 03, 2024 6:49 pm
by GM - Ingenium
Livei, Friks ile yaşadığı konuşmayı anımsıyor. Onunla göz göze geldiği anda Friks’in yüzündeki sakin ifadeyi ve sesindeki yumuşak tınıyı hatırlıyor. Kısa ve net bir karşılık vermişti Friks. "İyiyim, umarım sen de iyisindir." Livei o anda bu cevabı beklememiş olmasına rağmen, aralarındaki gerilimin biraz da olsa azaldığını hissetmişti. Friks’in dudaklarında beliren belli belirsiz tebessüm ve sözlerindeki samimiyet, aralarındaki soğukluğu yavaş yavaş eritiyordu. Livei bu anı yeniden düşünürken hafifçe gülümsüyor. Bakışlarını çevresine kaydırdığında, Elion’un grubunda dikkatini çeken tanıdık bir yüzle karşılaşıyor. Gözleri bir an tereddütle bu kişiye odaklanıyor; tanıdık gelen ama uzun zamandır görüşmediği bir yüz… Meinsu. Onun kim olduğunu fark ettiği anda, hafif bir şaşkınlıkla gözleri büyüyor. Onu burada, üstelik Elion’un grubunun içinde görmek… Savaşın, insanları beklenmedik yerlerde ve beklenmedik şekillerde karşılaştırma gücü karşısında hayrete düşürüyor Livei’yi. Ancak Meinsu, Livei’nin şaşkın bakışlarını fark ettiğinde gözlerini devirmekten çekinmiyor. Bu karşılaşmanın yükünü taşımak istemezcesine, bakışlarını hızla başka yöne çeviriyor, sanki o yokmuş gibi davranıyor. Livei, bu duruma bir anlam vermeye çalışırken bir an için şaşkınlık içinde duraksıyor. Bir yıl önce dost olduğu Meinsu'nun bu mesafeli tavrı, içinde hafif bir hayal kırıklığı uyandırıyor. Gözlerini Meinsu’dan ayırmadan, aralarındaki kopmuş olan bağın ne zaman ve nasıl yeniden böyle belirgin hale geldiğini sorguluyor.

Elion, Livei ve Wændz'in önerilerine düşünceli bir bakış atarken derin bir nefes alıyor. Ses tonunda sakince bir açıklık var, ancak söylediklerinin ağırlığını yüz ifadelerinde görüyorsunuz. Livei'ye dönerek "Şu an elimizdeki saatlerin, Dünya'da veya Hiperya'da dahi olmayan belirli teknolojilerin saklandığı yere bizi ışınlaması ne yazık ki mümkün değil." diyor. "Bu teknolojiler, tam anlamıyla güvenlik ve gizlilik önlemleriyle donatılmış durumda. Aslında, bu üslerin çoğu Dünya'nın bile ulaşamayacağı bir yerde, uzay istasyonlarında tutuluyor. Bu istasyonların koordinatları elimizde olmadığı sürece, elimiz kolumuz bağlı sayılırız. Eğer elimizdeki USB yeterli bilgiyi sağlarsa, belki bir yol bulabiliriz." Elion, USB’yi incelerken cihazın yalnızca erişim izni verebileceği bir ihtimali varmış gibi dikkatli bir bakış atıyor. "Ancak bu konuda da şansımızın ne kadar yaver gideceği meçhul." Bir an sonra sözlerine devam ederek Düşmüşler’e değiniyor. "Düşmüşlerin sayısı öyle az değil." diyor, sesinde biraz daha ciddi bir ton hakim. "Binlerce, evet binlerce Düşmüş var, ve her biri farklı bölgelerde gizlenmiş durumda. Hangi bölgede, ne kadar sayıda olduklarını netleştirmek, neredeyse imkansız. Bölge bölge değişiklik gösteren bu sayı, bize karşı mücadelede kullanılacak büyük bir güç olarak dizayn edilmiş durumda. Onlara tam anlamıyla ulaşmamız ve hepsini kurtarmamız, en azından şu an mümkün görünmüyor." Sözlerinin sonunda gözlerini Wændz'e çeviriyor, onun gemilere ulaşma konusundaki önerisini de yanıtlıyor. "Gemi koordinatları maalesef belirsiz, Wændz. Bu gemilerin izlenemeyen rotaları var ve Dünya, onları mümkün olduğunca gizlilik içinde tutmaya gayret ediyor. Bu yüzden gemilere erişim sağlamak, göründüğü kadar basit değil."

Son olarak, Mabi’nin teklifi üzerinde duruyor ve hafif bir duraksamanın ardından, soğukkanlı bir ifadeyle ona bakarak devam ediyor. "Uranyum kullanıcılarıyla yapmayı önerdiğin saldırı fikri riskli ancak stratejik olarak faydalı olabilir. Ancak burada unutmamamız gereken, gemilerin ilk etapta gözle görünür olması gerektiği. Gezegene yaklaştıkları anlarda bu tür bir saldırıyı planlayabiliriz, fakat o kadar kısa sürede yapılması gereken her şeyin kusursuz olması lazım. Dahası, yalnızca elli kişi değil, çok daha fazla sayıda element kullanıcısının bu saldırıya katılması gerekecek. Büyük bir fedakarlık gerektiren bir saldırı olur bu; birçok element kullanıcısının kendini feda etmesi gerekecek ve tümü aynı anda harekete geçmeli. Üç günde bu kadar fazla element kullanıcısı bulacağız, hem de hepsi Uranyum kullanıyor olacak, ve planlı programlı bir şekilde bu saldırıyı gerçekleştireceğiz. Zor görünüyor Mabi Mabi." Elion, derin bir nefes alıp köprünün taşlarına bir kez daha bakarak devam ediyor, sanki geçmişin izlerini okur gibi. "Aslında bunların hepsini yok sayacak bir insan var. Işınlanmak için şu saate ihtiyaç duymayan, insanların zihinlerine dokunarak bile iç dünyalarını fethedebilecek güçleri olan bir adam."

Elion hafif bir tebessümle yüzünü yukarı kaldırıyor ve gözlerini bir noktaya sabitliyor. "Bok, çık artık istersen ortaya." diye sesleniyor. Bir anda, tıpkı fısıldanan bir sözün yankısı gibi, Bok’un silueti köprünün ortasında beliriyor. O an, Mavi Yıldız’ın heyeti refleksle birkaç adım geri çekiliyor. Aralarından tanımadığınız biri Elion’a dönerek "Bu da ne demek şimdi?" diyerek endişeyle çıkışıyor. Fakat Elion, gözlerinde liderine yakışır bir sertlikle ona dönüyor ve "Bu gruba ben liderlik ediyorum. Her şeyin açıklaması burada yapılacak ve sen susacaksın." diye buyuruyor. Adam, Elion’un bakışlarının altında geri adım atarken Bok, Mutlak Son tarafına doğru yürümeye başlıyor. Bok, kendinden emin adımlarla ilerliyor, ancak yüzünde bir suçluluk ve pişmanlık ifadesi var. Livei’ye, Mabi’ye, Wændz'e ve diğerlerine tek tek selam verirken "Sizi habersiz bıraktığım için affedin." diyor yavaşça. Konuşmasına devam ettiğinde sesinde her kelimeye yüklenen derin bir endişe duyuluyor. "Dünya, eğer gerçekten isteseydi, gezegenin her bir köşesindeki hayatı tek bir hamlede yok edebilecek teknolojiye sahip. Tüm bu Dünyalıları buraya aktarmak, Ingeniumluların kökünü kazımak… aslında bir anlık iş onlar için. Ama onların liderleri, bizim bir savaş karşısında nasıl bir tepki vereceğimizi, ne kadar süre dayanabileceğimizi merak ettikleri için daha uzun ve zahmetli bir rota izliyorlar."

Bok, kendi içsel çalkantısını gizleyemiyor, yüzündeki ifade ciddileşiyor. "Gücüm sürekli değişiyor." diye itiraf ediyor. "Son zamanlarda yapabileceğim şeylerin sınırları olup olmadığını bile anlamamaya başladım. Fakat şu an dahi tam olarak neyi kanıtlamaya çalıştıklarını bilemiyorum." Elion, Bok’un sözleri üzerine düşünceli bir tavır takınıyor ve ardından yüzündeki tebessüm solarken soğuk bir sesle cevap veriyor. "Bu tamamen meraktan ibaret, Bok. Ne yapabileceklerse, sırf yapabildikleri için yapıyorlar." Yüzünde alaycı bir ifade beliriyor. "Dünyalılar, kendi filmlerinde, kitaplarında ve dizilerinde hayal edebilecekleri her bilim kurgu öğesine birer birer ulaşmayı başarmışlar. Fakat ne uğruna, Bok? İnsanlıkları mı? Yoksa gelecekteki nesiller mi?" Elion başını Wændz ve Bok’a çeviriyor, onları işaret ediyor. "Wændz ve Bok gibi insanlar… Tanrısal olarak nitelendirilebilecek mucizevi güçlere sahipler. Fakat son zamanlarda her şeyin tutarsızlaştığını fark ettiniz mi? Artık bu güçlerin doğallığı kalmadı, birer gölgeye dönüştüler. Dünya, evrenin yapısını ve dengelerini bozarak bu yeteneklerin kökenlerini bulandırdı." Köprünün sessizliği Elion’un kelimeleriyle daha da derinleşiyor, sesi daha alçak ama keskin bir tona bürünüyor. "Eğer bir Tanrı varsa, bu evrende en büyük günahkarlar Dünyalılar olacaktır. Kendilerinden daha fazlasına sahip olmak, sırf daha ileriye gitmek uğruna kendilerinden geriye hiçbir şey bırakmamışlar. İşte bu yüzden burada, bugün, biz birbirimize duyduğumuz güvenle, inandığımız değerlere bağlı kalmalıyız. Onların kaybettiklerini kazanmalıyız. Savaş sadece teknolojiyle değil, insanlıkla kazanılır."

Elion, derin bir nefes alıp düşünceli bir ifadeyle yüzünüzü tarıyor ve "Kendi fikirlerimden de bahsetmek istiyorum." diyor. "Her şeyden önce, Gedhilfe, Himota ve Dusha ülkelerinin hükümetlerine haber vermeliyiz. Dünya'nın bu kıtada yapmayı planladıklarını anlatmalı, olası bir direniş için hazır olmalarını sağlamalıyız. İki oluşumu birleştirip resmi heyetlerle bağlantıya geçilmeli, hatta bu akşamdan yola çıkmalıyız." Gözleri karşıdaki ufka kayıyor, sanki yapılacak işlerin ağırlığını tartar gibi bir ifade beliriyor yüzünde. "Ancak Himota’nın bu duruma ağır bir tepki vereceğini göz önünde bulundurmalıyız. Bu yüzden Djurat ve Tihami gibi devletlere doğrudan haber vermesek de dikkatle izlenmeleri gerek. Şu an kıta içerisinde herhangi bir dinamiğin değişmesi, Dünya’nın stratejisi için bir avantaj yaratabilir. Onların dikkatini çekecek her şeyden kaçınmalıyız." Bir süre sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes daha alıyor ve ses tonu ciddileşiyor. "Şimdi… biraz daha tartışmalı bir fikrim var ve bu konuda sizden dikkatle dinlemenizi rica ediyorum." Bakışları bir an için her birinizde duraklıyor, sanki herkesin aynı ciddiyetle odaklanmasını istiyor. "Eğer işler yolunda gitmezse, bu savaşta ölümüne bir mücadeleye girişmek yerine İkinci Kıta’ya göç edip daha güçlü bir plan yapmamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu savaşta en önemli şey Birinci Kıta’nın topraklarının bütünlüğünü korumak değil… bu işin başındaki iki kişiyi öldürmek."

Sözlerinin ağırlığı köprünün sessizliğinde yankılanıyor. "Eğer onları öldürmeyi hedef alan bir oluşum kuramazsak, Dünya er ya da geç tüm gezegeni ele geçirecek. Bu fikri üzülerek söylüyorum." diyerek başını hafifçe eğiyor. "Ama gerekirse İkinci Kıta’ya kaçmak, hayatta kalmak zorundayız. Çünkü yaşamak bize sadece daha fazla bilgi edinme, plan yapma ve o ikilinin fiziksel konumlarını bulma imkanı tanır. Ölü bir direniş, onların hedeflerini sadece hızlandırır." Bu sözler üzerine Bok, yüzündeki düşünceli ifadeyi zorlayarak Elion’a bakıyor ve biraz da istemeyerek başını sallıyor. "İtiraf etmeliyim, Elion… bu düşünceyi sevmesem de haklı olabilirsin. Gerektiğinde stratejik bir geri çekilme belki de kaçınılmaz olacak." Mavi, dikkatle Elion’u izledikten sonra söz alıyor, sesi kararlı ama yumuşak. "Bu noktada mantıklı bir önlem gibi duruyor." diyor, gözleri köprünün taşlarına doğru sabitlenirken. Friks ise sessizce bakışlarını kaçırarak geri çekiliyor, yüzünde derin düşüncelerin gölgesi beliriyor ama yorum yapmıyor. Anlaşılan, Elion’un önerisi beklenmedik bir gerginliği de beraberinde getirmiş durumda. Köprüde oluşan bu ağır atmosfer, Dünya’nın yarattığı tehlikenin boyutunu her zamankinden daha fazla hissettiriyor.

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Fri Nov 08, 2024 1:08 am
by Livei Nyawodz
Meinsu'nun bir selam vermeyi çok görmesi, hatta bununla da kalmayıp sanki o yokmuş gibi davranması Livei'yi üzmüştü. Daha yakın zamana kadar aralarından su sızmayan yakın dostlardı. Hiç değilse başıyla bile selam verebilirdi ancak onu tanımıyormuş gibi davranmıştı. Livei de bunun üzerine bakışlarını bir daha asla onunkilerle birleştirmedi. Onun olduğu yöne dönmedi. Bunu istiyorsa bunu elde edecekti. Zaten çevresinde güvenebileceği çok fazla insan kalmamıştı, eski bir dostundan kazık yemek o kadar zorlamıyordu onu.

Elion, kendisinin ve Mabi'nin söylediklerini dinleyerek bunların çok zor planlar olduğunu söylemişti. Ellerinde geminin yerini tespit edecek teknoloji yoktu. Dünya'nın bu teknolojileri büyük bir teknoloji ile saklanıyordu ve ellerini kollarını sallayarak bunu bulmaları mümkün değildi. Mabi'nin planı ise çok mantıklı olsa dahi çok fazla insanın kendini feda etmesini gerektiriyordu ve Elion bunun boşa gideceğini düşünüyordu. Bunu duymak Livei'yi rahatlatmıştı çünkü Mabi'yi bu şekilde kaybetmek istemezdi. Elion düşmüşlerin sayısının çok fazla, hatta binlerce olduğunu söylemişti. Livei sıkıntıyla iç çekti. Bunu duymayı bekliyordu. Şimdiye dek kendilerinden olup da hayatını kaybeden ya da kayıp ilan edilen çok fazla element kullanıcısı vardı. Hepsi Dünya'nın elinde olmalıydı. Hatta belki Bo'ek bile onların elindeydi. Böyle bir şey olursa bu konuda hakkında Bok ne düşünürdü acaba?

Elion sonrasında ışınlanmak için saate ihtiyaç duymayan, yapmak istedikleri her şeyi bir hamleyle yapabilecek birisi olduğunu söylediğinde Livei şaşkınlıkla durakladı. Evet, o kişiyi tanıyordu. Hem de çok yakından. Elion, Bok'a ortaya çıkmasını söylediğinde köprünün ortasında ortaya çıkmıştı. "Artık görünmez de mi olabiliyorsun?" Livei sitemkar bir ses tonuyla konuşmuştu zira ondan o kadar uzun zamandır haber alamayınca gerçekten endişelenmişti. Gerçi tüm bu olanlar endişelerinin yersiz olduğunu gösteriyordu. Bok onlardan iki adım önde plan yaptığından olsa gerek Elion ile bile görüşmüş ve bunu planlamış olmalıydı. Mavi Yıldız tarafından homurdanmalar çıksa da Elion onları susturmuştu. Livei kesin bir şekilde söze daldı. "Bok bizim değerli bir üyemiz. Bir ittifak hayaliniz varsa Bok da bunun bir parçası olacak. Sizinle yaşananlar geçmişte kaldı ve çoğu birer yanlış anlaşılmaydı."

Ardından Bok söze girmişti. Dünya istese onları yok etmelerinin bir parmak şıklatması kadar kolay olduğunu, zor yolu seçmelerinin sebebinin onları test etmek olduğunu söylemişti. Livei bunun farkındaydı ancak ellerinden bu konuda gelen bir şey yoktu. Ne kadar şansları varsa bunu kullanacaklardı. Livei neden bu kadar teste tabi tutulduklarına da anlam veremiyordu. Yarattıkları şeyin sınırlarını sonuna kadar zorlayıp bununla gurur duymak istiyorlardı belki. Ya da belki de bu onlar için sıkıcı hayatlarına renk getiren bir hobiydi. O cani heriflerin kafa yapısını anlamaya imkan yoktu. Bok, gücünün sınırları konusunda endişesini dile getirince ona döndü. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Livei onun için endişeleniyordu. Gücü yüzünden hiç istemediği şeyler yapıp tamamen kontrolden çıkmıştı. Artık daha fazla kontrol sahibi olduğunu ve onu iyileştirebileceğini biliyordu ancak yine de onun için endişeliydi. Sınırsız güç de güç sayılmazdı sonuçta. Elion, Dünya'nın bu yetenekleri kullanarak Ingenium'un dengesini bozduğunu, güçlerin kökenini bulandırdığını dile getirmişti. Livei buna katılıyordu. Element kullanıcıları sadece belli bir kesimken artık herkes bu tarz anormal güçlere erişebilir hale gelmişti. Ve bu o kadar doğal ilerlemişti ki kimse abes karşılamıyordu bile.

Elion sonrasında kendi planına giriş yapmıştı. Diğer ülkelere haber verilmesi gerektiğini ancak verecekleri tepkilerin de ön görülmesi gerektiğini söylemişti. Bu akşamdan yola koyulmaları gerektiğini söylemişti hatta. Dünya'nın tepkisini çekmeden, sinsi ilerlemeleri gerektiğini söylemişti. Sonrasında ise daha tartışmalı bir fikri olduğu konusunda uyararak, işlerin zorlaşması durumunda 2. Kıta'ya göç etmelerinin daha akıllıca olacağını dile getirmişti. Ölürlerse bu işin başındaki iki kişiyi bulma şansları azalırdı ve kazanmaları için de bir umut kalmazdı. Ancak 2. Kıta'da yeniden bir araya gelirlerse yeniden bir plan yapabilirlerdi. Bu her ne kadar mantıklı olsa da Livei'nin içine sinmiyordu. "Bu işin başındaki iki kişinin ölümü bize zafer getirecek mi?" diye girdi söze düşünceyle. "Onlar sadece bir şirket değiller. Bir oluşum, inanç birimi, hatta tarikat bile diyebiliriz onlara. Ve bu tarz oluşumlarda liderin ölmesi hiçbir şeyi değiştirmez. Arkadan gelenler devam ettirir. Sorguladığımız bütün observerlarda ben aynı inancı görüyorum. Onlara vaat edilmiş bir şey var belli ki. Ve bu inanca sıkı sıkıya bağlılar. Körü körüne. Kazanacaklarına ve iyi bir amaçla kazanacaklarına çok eminler. Açıkçası bu kadar radikal olmaları bana inanılmaz geliyor. Karşılarında düşmanları değil, kendi yarattıkları olarak biz varız. İnsan öldürecekler." Devam etti. "İkinci Kıta'ya göçmek evet çok daha mantıklı olur ölüp gitmektense ancak onların da planladığı şey tam olarak bu değil mi? Bizi Birinci Kıta'dan sürüp İkinci Kıta'ya hapsetmek istiyorlar. İstedikleri bu ise o zaman da ellerini kuvvetlendirmiş olacağız." Başını kaşıdıktan sonra devam etti. "Kendimizi değiştirsek peki? Wændz ve Bok'un sahip olduğu şeylere her birimiz sahip olsak. Çok mu kaotik olur? Onlar DNA'mız ile bu kadar kolay oynayabildilerse biz de bunu yapabiliyor olmalıyız." Eliyle Friks'i işaret etti. "Friks de element kullanıcısı değil ancak deneysel bir güce sahip. Hatta onun sahip olduğu deneysel gücün daha gelişmiş versiyonuna sizin de bir üyeniz sahipti. Fengoe miydi adı? O şıllık tarafından tehdit edilmiştim bu arada, Friks'i ona teslim etmemi istemişti. Her neyse, onunla ilgileniyor olmasının bir sebebi vardı, neydi bilmiyorum. Belki düşmüşlerden birisiydi o da. Ancak bu aklıma takılan bir şey. Deith Ozæf'in de element güçlerini etkisiz bırakabildiği bir alan yarattığı garip bir gücü vardı. Böyle bir şeye karşı şansımız sıfır. Bunlara nereden nasıl sahip oluyorlar? Ellerindeki düşmüşlerin her birisinde bu tarz şeyler olabilir. Onlara karşı ne yapabiliriz? Biz de kontrollü bir şekilde bunu gerçekleştiremez miyiz? Ne gibi güçlere sahip olabileceğimizi bilmiyoruz bile. Açıkçası ben Friks'in bile kendi gücünün sınırlarını pek fazla bildiğini sanmıyorum. Üç gün bunlara çalışmak için zor bir süre ama aklıma daha stratejik bir şey gelmiyor." Bir süre Friks'e baktıktan sonra tekrar Elion'a döndü. "Senin bir planın var, değil mi? Bu anlattığın olağanüstü orduya karşı tam olarak ne yapabiliriz? Onların üstesinden nasıl gelebiliriz? Sadece Bok'un ya da Wændz'in güçlerine bağlı kalıp bunlar üzerinden bir strateji kuramayız."

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Fri Nov 08, 2024 2:07 am
by Mabi Chüimimuta
Elion, öncelikle elindeki saatlerin Dünya'da veya Hiperya'da bilinmeyen teknolojilerin saklı olduğu yerlere bizi ışınlayamayacağını söylüyordu. Hatta birde, bu teknolojilerin uzay istasyonlarında tutulduğunu söylüyordu. Dünya'nın bile ulaşamayacağı bir yerde saklanıyordu. Elimizdeki USB içerisinde ne olduğunu bilmiyordum, ancak dediği gibi istasyonların koordinatlarına ulaşmamızı sağlayacaksa çok büyük bir bilgi kaynağı olurdu. Max'in böyle bir şey bırakıp bırakmadığından emin değildim, ancak bırakmış birisi varsa da ondan başkası değildir diye düşünmeden duramıyordum. Düşmüşlerin sayısına geldiğinde ise, binlerce Düşmüş olduğu ve hatta her birinin farklı bölgelerde gizlenmiş olduğunu söylüyordu. Bölge bölge sayılarında değişiklik görülse de, bizlerle sağlam bir mücadele içerisine girecekleri kesindi. Bu sebeple onlara ulaşmamız ve hepsini kurtarmamız mümkün değildi. Geriye kalan tek şey birbirimizi katletmek gibi duruyordu. Derin bir nefes alarak onları öldürmek zorunda kalacağımın sıkkınlığını dışarıya doğru verirken, Elion'un fikrim hakkındaki yorumlarını dinlemeye başladım.

Ben her ne kadar elli kişinin işe yarayacağını sansam da, bundan daha fazlasının lazım olacağını söylüyordu. Herkesin aynı anda harekete geçmesini gerektiren, hızlı ve büyük fedakarlık isteyen bir saldırı planıydı. Bu sebeple bunun zor olacağını ekliyordu, ancak imkansız gibi de durmuyordu. Yine de tüm bu konuşulanları yok sayacak birisinin olduğunu ekliyordu. Bu kişi Bok'un ta kendisiydi. Mavi Yıldız heyeti bu durumu endişeyle karşılarken, Elion kendi otoritesini koruyarak susturmuştu adamı. Bok ise, Dünya'nın isterse anında bizi yok edebileceğini, böylesine bir savaşa kalkışmayacağını söylüyordu, ancak liderleri savaş karşısında nasıl tepki vereceğimizi, ne kadar dayanabileceğimizi görmek istiyordu. Dünyalılar bizimle oyuncak gibi oynuyordu. Deney faresinden başka bir şey değildik bunların gözünde. Üstelik, kökümüzü kazıyacak bir savaşın içerisinde bile bir deney faresiydik. Aşağılayıcıydı.

Bu sözlerden sonra Bok gücünün sürekli değiştiğini, son zamanlarda yapabileceği şeylerin sınırı olup olmadığını bile anlamamaya başladığını söylüyordu. Bok gerçekten bizim için en büyük silahlardan birisi olabilirdi. Elion felsefik konuşmasıyla birlikte Bok ve Wændz'i işaret edip güçlerinin doğallığının kalmadığını, birer gölge olduklarını söylüyordu. Konuşmasına biraz daha felsefe kattıktan sonra, bu savaşın sadece teknoloji ile değil aynı zamanda insanlıkla kazanılacağını söylüyordu. Felsefik konuşmalar bittiğinde, sıra kendi fikirlerine gelmişti. Gedhilfe, Himota ve Dusha hükümetlerine Dünya'nın planlarını anlatmalı, direniş için hazır olmalarını sağlamamız fikrini ortaya atıyordu. Himota'nın bu duruma ağır bir tepki verebileceğini göz önünde bulunduracak, Djurat ve Tihami'ye doğrudan bir bilgi vermeyecektik. Dünya'nın dikkatini çekecek her şeyden kaçınacaktık.

Diğer fikri ise, işlerin yolunda gitmememe ihtimaline karşılık İkinci Kıta'ya göç edip daha güçlü bir plan yapmak üzerine kuruluydu. Bu savaşta en önemli şeyin Birinci Kıta'yı korumaktan ziyade bu işin başında olan iki kişiyi öldürmek olduğunu söylüyordu. Mantıksız bir plan değildi, oraya kaçıp çok daha güçlü bir plan yapabilirdik. Bu yüzden bu plana pek soğuk değildim, mantıklı gözüküyordu gözümde. Bok'ta bu planda haklı olabileceğini söylüyordu. Mavi'de aynı şekilde Elion' hak vermişti. Söze girmeden önce Livei'yi dinlemeye başladım. Bu işin başındaki iki kişinin ölümünün zafer getirip getirmeyeceğini sorguluyordu. Livei, bizleri Birinci Kıta'dan sürüp İkinci Kıta'ya çekmelerinin asıl fikirleri olduklarını söylüyordu. Livei'inin fikirlerini dinledikten sonra ileriye doğru bir adım attım. Sağ elimin işaret parmağını kaldırıp konuşmaya başladım.

"Benim bir fikrim var. Madem ki İkinci Kıta'da vaktimiz olacak, bunu şimdiden kullanalım. Orta segment ve yüksek segment element kullanıcılarını İkinci Kıta'ya tahliye ederek büyük bir ordu oluşturalım. Birinci Kıta'da ise düşük segment kullanıcıları tutalım. Böylelikle, Dünya karşısında savaşımızı anında kaybedeceğiz. Ancak zaten planımız bu olacak. Dünya Birinci Kıta'da savaşı kazandığını düşünüyorken, onları ağımıza çekecek, İkinci Kıta'dan bir anda gelerek kıstıracağız. Savaşın galibi olabilmek için, böyle bir geri çekilmeyi şimdiden planlayabiliriz. Feda edeceğimiz insanlar olacak, hatta belki çok göze çarpmaması adına birkaç yüksek segmentli element kullanıcısını da burada tutmamız gerekebilir. Ancak iyi planlayabilirsek, çok büyük bir tuzağa çekebiliriz onları. Gemilerini ele geçirmek için de büyük bir adım olabilir, çünkü zaten bu savaş kaybedildiğinde İkinci Kıta'ya çekileceğimizi ve geri geleceğimizi bilecekler. Ancak en baştan oradayken, savaşın kaybetme noktasında bir anda onları kıstıracağımızı düşünmeyeceklerdir."

Diyerek planımı ilettim.

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Sun Nov 10, 2024 8:29 pm
by GM - Ingenium
Elion, her şeyden önce Livei'nin gözlerinin içine bakarak ilk söylediklerini cevaplıyor. "Öyle mi düşünüyorsun? Ben ise tarikat gibi oluşumların genellikle liderlerin ölmesiyle dağıldığı kanaatindeyim. Ama sana şu konuda hak veririm, Mavi Yıldız her devrilen liderde dağılmanın eşiğindeydi. Neden dağılmadı? Yeni biri geldi ve o biri sayesinde insanların inancı da yenilenmiş oldu. Sen de yeni biri çıkabileceğini düşünüyorsun muhtemelen. Ama Livei, yeni biri çıkamaz. İsimlerini anmak istemediğim o iki kişinin bir alternatifi yok. İkisi de normal insan değiller. Normal insanlar da asla onlar gibi olamayacaklar. Yüzyıllardır lider olmalarının bir sebebi var..." Livei'yi bir süre daha dinledikten sonra konuşmaya devam ediyor. "Deith, Fengoe, arkadaşınız Friks ve nicelerinin bu deneysel güçlere sahip olmalarının sebebi Ingenium gezegeninin doğası. Eminim element kullanımının nasıl başladığını tarih kitaplarından duymuşsunuzdur. Gedhilfelilerin yeraltı kaynaklarını insanlara enjekte etmesiyle başladı. Günümüze kadar sadece periyodik tabloda keşfettiğimiz elementlerin bu kaynaklarla birleştirilmesiyle ortaya çıkan gücün kullanılmasının sebebi belli bir döneme kadar başka kaynaklar ve başka yöntemlerin denenmemiş olması. Gedhilfeliler bu durumu keşfettiklerinde yeni keşifler yapmayı bıraktılar, çünkü çok tehlikeliydi. Deith Ozæf bir bakıma bunu değiştiren ve tekrardan yeni kaynaklara ulaşılmasını sağlayan kral oldu. Yeni yöntemler denediler, insan deneyleri yaptılar ve çok daha farklı güçler keşfettiler. Sınırı ne, ne enjekte edince ne oluyor, yaşama ihtimali ne kadar, bu soruların cevabını maalesef ya bilmiyoruz ya da çok kısıtlı biliyoruz. Ama şunu söyleyebilirim ki bunu bile isteye kendimize uygulamak için yeterince bilgiye sahip olmadığımız kesin. Sadece Gedhilfe, Djurat, Tihami gibi ülkelerin kısıtlı dosyaları var elimizde. Dünya'nın elinde zaten bu konu ile ilgili adam gibi bilgi yok, bu planladıkları bir şey değildi."

Elion, gökyüzüne bakıyor ve konuşmaya devam ediyor. "Dünya'nın hesaplarına göre böyle şeyler olması imkansızdı zaten. Siz bu gerçekliğin içinde yaşadığınız için bilmiyorsunuz ama bu tarz şeyler Dünya'da sadece bilim kurgu ya da fantastik denilen film türlerinde olurdu. Olağanüstü deniyordu bu tarz güçlere. Ingenium gezegeni Dünya'nın tıpatıp aynısı olacak şekilde kodlandı. Kod içerisinde bazı yanlışlar olduğu proje hayata geçirildikten sonra tespit edildi. Yani hiçbiri böyle bir şeyin olacağını tahmin etmemişti, o ikili bile. Ama devam etmek istediler, izlemek istediler. O kod yanlışları neydi, neyi yanlış yazdılar da böyle şeylere yol açtı, işte orası meçhul. Onu anca ikili bilir, onlara sorma şansımız da yok." Elion, Livei'ye dönerek son olarak "Yani dediğini yapabiliriz elbette, Gedhilfe prensi aracılığıyla gerekli malzemeleri de buluruz. Ama hepimiz ölebiliriz. Bu riski almak ister miydin? Ben istemezdim." diyor.

Elion kendi planını söylemeden önce Mabi konuşmaya dahil oluyor ve planını aktarıyor. Elion Mabi'nin planını duyunca kaşlarını havaya kaldırıyor. Şaşırıyor ve öne doğru adım atıyor. "Biricik Mabi'm ne güzel planlar yapıyormuş öyle..." diyor. "Şaka bir yana, bunu beklemiyordum. Kafamdaki plana çok benziyor. Dünya ne olursa olsun tüm gücünü Birinci Kıta'yı ele geçirip kontrol altına alma üzerine kullanacak. Bu süreçte vatandaşların hepsini öldürmeyebilirler fakat hükümetleri yıkıp Birinci Kıta'yı Hiperya'nın bir parçası haline getirmek istiyorlar. Sonra da hızlıca insanları taşıma sürecine geçecekler. Tüm bunlarla meşgulken bizim o ikilinin fiziksel olarak bulunduğu yeri bulmamız lazım. Bu hikaye onların ölümü ile biterse ancak galip gelebiliriz. Bunu asla unutmamalıyız. Ama bunu yapmak istiyorsak maalesef bizi destekleyecek hükümetlerden yardım almalıyız bu konuda. Tüm hükümetlerle konuşmalıyız. Ve muhtemelen gruplara dağılmamız gerekiyor. İçinizde bir dağılım yapın. Bir grup Gedhilfe'nin kralı Thrao Ozæf ile konuşacak. Bir grup Himota'nın imparatoru Pisan Higenadon ile. Bir grup ise Dusha Cumhuriyeti'ne gidecek ve yeni cumhurbaşkanı Dana Ferori ile konuşacak. Ayrıca Tihami'de hala Güney'in rejimini desteklemeyen bir azınlık var. Onların desteğini almak için Pakt Bölgesi'ne sığınmış olan eski Tihami cumhurbaşkanı Stefaw Dudshes ile de konuşmamız gerekiyor. Arkadaşlar, bir günde halledelim şu işi." Elion, Livei'ye dönüyor ve "Ancak bu planı bir bütün haliyle kabul ettiğimizi söyleyemem. Birinci Kıta'da kazanma şansımız sıfır olmadığı sürece elimizden geleni de yapmamız gerekiyor. Sadece önceliğimiz aklımızda olsun." diyor.

Shisha ekibe dönüyor ve "O zaman ben Dana ile konuşmaya gideyim. Dushalılar şu anda o ne derse dinleyecektir zaten. Potansiyel planlarımızı anlatayım ve onu Pakt Bölgesi'ne çağırayım. Elion bey, orada buluşsak daha iyi olur değil mi? Bir ortak toplantı şart bence." diyor. Elion ise "Evet, mümkünse herkes ortada toplansın. Ben ve ekibim Gedhilfe'ye gideceğiz. Himota'da Mavi Yıldız çok daha kötü karşılanacaktır. Lütfen Kral Thrao'ya orada olacağımızı haber verin ki gittiğimizde bir sıkıntı çıkmasın. Siz de Mutlak Son olarak Himota'ya giderseniz çok mutlu oluruz." diye cevap veriyor. Böylece Livei, Mabi, Wændz, Mitga, Friks, Mavi ve Bok olmak üzere Himota'ya gidiyorsunuz. Bok hepinizi bir araya toplayarak kendisiyle birlikte Himota'ya ışınlıyor. Himota İmparatorluğu'nun başkenti Tinkadoko'da, Rintoa Bagon sarayının hemen dışında buluyorsunuz kendinizi. Sarayın kapısına doğru ilerlediğinizde gardiyanların beklediğini görüyorsunuz. Gardiyanlar önce size ne için orada olduğunuzu soruyor, hemen ardından diğer gardiyan şaşırıyor ve yüksek bir sesle "Aptal herif! Livei hanımefendi gelmiş, görmüyor musun? Çek şu silahını lan!" diyerek tepki gösteriyor. Hemen ardından Livei'ye dönüyor ve "Buyurun efendim, hoş geldiniz." diyor. Livei'nin önderliğinde içeri giriyorsunuz. İçeri girdğiniz anda bir sürü meşgul asistan ve polis ile karşılaşıyorsunuz. Birkaç farklı koridoru aştıktan sonra sonunda imparatorun ofisine ulaşıyorsunuz. Oda boyunca camdan olan duvar tarafından dışarıyı izleyen Pisan, sesinizi duyunca arkasına dönüyor, size doğru yürüyor ve bir anda Livei'yi sıkıca kucaklayıp "Kızıl kafa! Hoş geldin!" diyor. Livei'yi yere bırakıyor ve "Ülkeme hoş geldiniz. Ne alırsınız? Et? LAN! ET GETİRİN!" diye bağırıyor ve bir anda asistanlar koşuşturmaya başlıyorlar. Tekrar size dönüyor. "Buraya geldiğinize göre durum ciddi. Derhal anlatın."
Off Topic
Wændz Neidthad | x1 Haberli Pasiflik

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Wed Nov 13, 2024 12:38 pm
by Mabi Chüimimuta
Elion'un konuşmaları, tamamen kendi fikirleri doğrultusunda ilerlemeye devam ediyordu. Tarikat gibi oluşumların liderlerin ölmesiyle birlikte dağıldığı kanaatinde olduğunu söylese de ben bu işin bu kadar basit biteceğini düşünmüyordum. Onları öldürsek tam olarak neyin değişeceğinden bile emin değildim. O ikisi, bu kadar teknoloji, zeka ve gücün arasında bunu düşünmemiş olamazdı. Ölmelerine karşın bile bir planları, bir ihtimalleri olmalıydı. Elion'un bu noktada oldukça basit düşündüğünü düşünsem de bunu dile getirmemeyi tercih ediyordum. En azından şimdilik, bu kısıtlı süremizde bunları konuşarak ortalığı iyice çamura bulamanın alemi yoktu. Benim planlarıma gelince, kafasındaki plana çok benzediğini söylüyordu. Dünya tüm gücünü Birinci Kıta'yı ele geçirmek üzere yığarken, hükümetleri yıkacak ve Hiperya'nın bir parçası haline getireceklerdi. Tüm bunların arasında o iki liderin bulunduğu yer bulmamız gerektiğini söylüyordu, yine de planında eksiklikler vardı. Sadece bu kısma odaklanırsak bir şey başarabileceğimizi düşünmüyordum. Daha farklı açılardan da olaya yaklaşmak zorundaydık, en azından öyle hissediyordum.

Shisha Dana ile konuşmaya gideceğini söylediğinde hiçbir tepki vermedim. Elion ekibiyle birlikte Gedhilfe'ye gideceğini söyledikten sonra, bizim de Himota'ya gitmekten başka şansımız kalmamıştı. Ekiple birlikte Himota'ya ışınlanmıştık. Kendimizi sarayın kapısının hemen dışında bulmuştuk, çok temiz bir ışınlanmaydı. Sarayın kapısına doğru ilerlediğimizde gardiyanlar bir anda tetiğe geçse de, Livei'yi anında tanımıştı bir diğeri. Livei'nin önderliğinde içeriye girmiş, birkaç koridorun ardından imparatorun ofisine ulaşmıştık. Pisan Livei'yi bir anda kucakladığında kıkırdamadan duramamıştım, ancak et diye bağırdığı anda "ET!" diye bağırarak eşlik etmiştim istemsizce. Belki de kendimi durduramamıştım. Bir şeyler anlatmadan önce et yemeyi çok istiyordum, bu yüzden ağzım açık ve sulanmış bir şekilde etleri beklemeye başladım, bir şey anlatacak durumda değildim. Et yemeliydim...

Re: [Ana Kurgu] Başlangıç

Posted: Thu Nov 14, 2024 1:30 am
by Livei Nyawodz
Elion, Livei'nin tarikat oluşumu söylemine katılmadığını, Dünyalıların Şapkalı ve Bay Zengin'in ölümü ile birlikte savaşı kaybedeceklerine inandığını söylemişti. Sonrasında da Livei'nin öne sürdüğü fikrin fazla tehlikeli olduğunu, deneysel güçlerin potansiyelinin bilinmediğini ve pek çok kişinin bu amaçla öleceğinden bahsetti. Sonrasında Mabi söze girmiş ve güzel bir plan sunmuştu. Hiç savaşa karışmadan 2. Kıta'da konuşlanıp, Dünyalılar 1. Kıta'ya geldiklerinde tüm güçleriyle beklemedikleri anda saldıracaklardı. Bu planı Livei mantıklı bulmuştu. Elion da öyle düşünüyor olacaktı ki aklındaki planın Mabi'nin planına benzer olduğunu söylemişti. Elion'un planına göre Dünyalılar 1. Kıta'yı ele geçirme ve kendi vatandaşlarını buraya nakletme ile meşgulken, planın başındaki iki kişinin yerini tespit etmek çok daha kolay olacaktı. "O aşamaya gelmelerini bekleyeceğiz yani..." diye fikrini belirtti Livei üzüntüyle. Yine de yapılacak en mantıklı şey bu gibi duruyordu. Boşu boşuna savaş gücünü heba etmektense iyi bir planla sadece bu işin başındaki isimleri öldürmeye odaklanmak çok daha mantıklı olurdu. Dünyalıların büyük bir çoğunluğunun arkasında herhangi bir güç yoktu zaten.

Bunun üzerine gruplarına dağılmaya karar verdiler. Hükümetlerin bu plana yönelik desteklerini almak şarttı. Mavi Yıldız, Thrao ile konuşmaya gidecekti. Mutlak Son ise Pisan ile. Shisha, Dana ile konuşmaya gideceğini söylemişti. Aynı zamanda Tihami'nin her iki lideri ile de görüşülmesi gerekiyordu. Mutlak Son, Kral Thrao'ya Mavi Yıldız ile bir görüşme olacağı bilgisini de önceden iletmişti ki Thraocuk kalp krizinden gitmesindi. Bu iş de hallolduktan sonra hep birlikte Himota'ya ışınlandılar. İmparator'un sarayının hemen girişine ışınlamışlardı kendilerini. Sarayın kapısındaki görevliler Livei'yi tanıyınca hemen yolu açmışlardı. Livei'nin havası kimsede yoktu. Bir havalanmıştı, bir götü kalkmıştı aman aman. Koluyla Bok'u dürttü. "Livei hanımefendi dedi, duydun mu?" Sonra da kıs kıs güldü.

Sarayın uzun koridorlarını ve görevlilerini geçtikten sonra Pisan'ın ofisine ulaştılar. Pisan pek meşgul gibi görünmüyordu. Odasının kocaman camlarından dışarıyı izliyordu. Odaya girildiğini duyunca arkasını dönmüştü ve tanıdık yüzleri görünce hemen yüzü aydınlanmıştı adamcağızın. Onlara doğru yaklaşmış ve bir anda kocaman kollarıyla Livei'yi kavrayıp havaya kaldırmıştı. Livei bu durumu protesto etmese de neredeyse boğulacaktı. "Hoğş buğlduğk" Himotalı misafirperverliği ile hemen et getirtilmesini talep etmişti. Mabi de bunu duyunca gözleri kocaman olmuştu. Ağzının suları akıyordu resmen. Tabi, epeydir bir şey yememişlerdi. Tüm ekip oldukça aç olmalıydı. Livei aklı çok meşgul olduğu zamanlar karnının aç olduğunu unutan tiplerdendi. Pisan durumun ciddiyetini anlayarak konuşmalarını istemişti. "Durum gerçekten de fazlasıyla ciddi." diye hemen lafa girdi Livei. "Fazla vaktimiz yok. 3 gün sonra, hatta bugünü saymayın 2 gün sonra bildiğimiz düzen tamamen değişecek. Dünya nihayet saldırısını resmi olarak başlatıyor. Hem de hayallerimizin ötesinde bir güç ile. Havadan saldıracak son teknoloji gemiler, topluluğu tespit edebilen silahlar, yapay zekaya sahip robotlar, aklı yıkanmış bizim öldüğünü sandığımız ve muhtemelen deneylere maruz kalmış binlerce inanılmaz güçlü element kullanıcısı... Böyle bir güce karşı şansımız olması için tüm Ingenium kıtası olarak, element gücü olan herkesin bir araya gelmesi gerekiyor." Duyduklarını hazmetmesi için biraz süre verdikten sonra devam etti. "Mavi Yıldız'dan pek hazzetmediğinizi biliyorum ama bunu onlarsız yapamayız. Müthiş bir istihbarata ve tüm element kullanıcılarına ihtiyacımız var. Tüm hükümetlerin desteğine de. Dünya'nın ilgisini çekmeden, onlar ne yapıyor olduğumuzu anlamadan, gizlilik içerisinde yürütülmesi gereken bir plan ve bu plana herkes uyarsa işimiz çok kolay olur. Kendi meselelerimizi bu büyük düşmandan sonra düşünürüz diye karar aldık biz İmparatorum. Sizin de mantığınızı dinleyerek bizi destekleyeceğinizi umuyoruz." Devam etti. "Dünya ilk olarak hükümetlere saldıracak. Bizim bildiğimiz düzeni yok etmek istiyorlar. Tek tek tüm hükümetleri indirecekler ve tüm element kullanıcılarını avlayacaklar. İlk olarak saldırıya Himota'dan başlayacaklar. Sırayla tüm kıtaya yayılacaklar. Sıradan halka fazla dokunmayacaklardır ancak herhangi bir propaganda olmasını engelleyecekler. İnsanların bu yeni düzeni sessizce kabul etmesini bekleyecekler. Kıtanın hakimiyetini ele geçirdikten sonra da Dünyalıları buraya nakletme işleriyle uğraşacaklar. Bizi de buradan sürüp 2. Kıta'ya hapsetmeyi planlıyorlar. Muhtemelen işimizi orada bitirmek sonraki planları. Biz de bu durumu avantajımıza kullanmak istiyoruz. Elion bu işin başındaki iki yılanın kafasını kesmeden galip olamayacağımızı düşünüyor. Ben de bunu uygulamaya geçirmeyi çok ama çok istiyorum. O ikisinin yerini tespit etmek ve mutlak sonlarını getirmek öncelikli amacımız olacak." Sonra büyük bir ciddiyetle kaşlarını çattı. "Ten'in intikamını alacağız. Onun kanı yerde kalmayacak."