Mmmmmmmmmmerhabaarkadaşlarbugünsizlerleberaber YEN-Nİ bir turla dahaaaaa beraberiz. Oh boy, OH BOY! Ben çok heyecanlıyım! Umuyorum, siz de öylesinizdir. Himota Ulusal Kutlamaları çok büyük çaplı olup çok da egzantirik içerikler sunuyor bize. Neyse, hiç kimse ile derdi olmayan ve sadece birlik beraberlik arzulayan bu ulusu överek çok yanlış yapmış oldum zaten. Lanet olası Himotalılar, neden insanlık yapıyorsunuz?
Yarım saatlik yolculuğumuz sırasında sizlere etrafınızda neler döndüğü açıklamama izin verin. Et standı, hamur standı, oyuncak standı, içki standı, ok atma gösterisi, kavga eden bir grup ve geldik! Şaka canım ama yolculuk bu kadar kısa olacak. Bakalım herkes bir yere oturmayı başarmış. İçerisi geniş ve ferah. Ooooh! Püfür püfür rüzgâr esiyor. Biri camı mı açtı ne? Gideceğiniz yer Bahiti Gözlemevi. Kıtanın naza- öhöm! Kusura bakmayın, tükürüğümü kaçırdım. Öhö öhö! Tamam, iyiyim; bir şey yok. Devam edelim. Bahiti Gözlemevi kıtamızdaki ilk ve tek gözlemevidir. Gelişen teknoloji ile inşa edilmiş ve el bebek, gül bebek ilgilenilmiştir. Bakımı ve temizliği asla aksatılmaz. Bir onur ve gurur kaynağıdır. Büyük teleskopu kullanmak öyle bir deneyim ki...
Bakalım, kıtanın gözbebekleri veliahtlar ne yapıyorlar? Bunlar çok sıkı arkadaş, biliyor musunuz? Tıpkı babaları gibiler! Lütfen bu yorumumu onlara söylemeyin. Yoksa, kellem gidebilir? Hehehhehe! Oh, sohbet muhabbet! Hasret gidermece, bilgi alışverişi, kültür etkileşimi, babalarının yaptıkları ve yapıyor oldukları ne? Ne diyorlar? Aman aman, bir anda kulaklarım duymaz oldu. Anlaşılan o ki, kendiniz öğrenmeniz gerekecek. Hihihihihih! Biraz da sizden bahsedelim, ne dersiniz? Bakalım, bakalım, burada kimler var? Livei Nyawodz, isyankâr kızımız. İsyankâr derken gerçekten asi. Bıraksalar devleti çökertecek bıcırık! Başka, başka, aha! Fera Pongushe, grubun el değmemiş ve henüz kirlenmemiş saf çiçeği. Şuna bakın, ne kadar da masum! Hiç üzülme, her çiçek gübre ile büyür. Kokuya katlan, yeter. Sıradaki ise, Dufo Slitshut. Karanlığın Prensi, Gölgelerin Hakimi ve Laboratuvar Çocuğu! Acaba tatil bittikten sonra oradan canlı çıkabilecek mi? Kim bilir? Ancak Frum ve Ser! Bir de ben tabii.
Ne? Ah, hadi ama ya! Biraz daha devam etsem, olmaz mı? Çok eğleniyorum ama! Öfffffff, tamam be! Siz de hiç yaşamasını bilmiyorsunuz. Sevgili kıta sakinleri, bana ayrılan sürenin sonuna geldik. Dinlemek zorunda kalmanız beni ne kadar sevindirdi bilemezsiniz. Yakında zaten karşı karşıya geleceğiz.
Gerçeklik sadece bir ilüzyon; Evren hologramdan ibaret; Altın satın alın; GÖRÜŞÜRÜÜÜÜÜZ
Herkes bazıları yarı uykuda bazıları uyanık olmak üzere Ae Libjetütcha ile varisler arasında geçen muhabbeti duyabiliyor. Ae'nin laflarının ardından Ten
"Elbette." demekle yetiniyor. Thrao ise
"Bugüne kadar ben ve Ten ülkelerimizin siyasetine göre değil, iki birey olarak arkadaş olduk. Sizinle de aynı samimiyeti tutturmak hepimiz için daha sağlıklı olacaktır." diyerek fikrini belirtiyor. Yaklaşık yarım saatlik yol su gibi akıp gidiyor.
"Uyansanıza!" Ten'in avazı çıktığı kadar bağıran sesiyle kendinize geliyorsunuz. Başınız ciddi bir şekilde ağrıyor. Çoğunuz uyuyakalmışısınız. İçinizdeki dehşet duygusundan kabus gördüğünüzü anlıyorsunuz fakat ne gördüğünüzü anımsamıyorsunuz. Hiçbir fikriniz yok. Sıfır! Otobüste uyuyakalırsanız, olacağı bu zaten. Azıcık sağılığınıza önem verin! Ten ve Thrao endişeli bakışlarla yanınıza gelip hepinizin durumunu kontrol ediyor. Sonra kolunuza girerek sizi dışarı çıkarıyorlar. Rüzgârlı temiz hava size biraz iyi geliyor. Ten, Thrao ile biraz konuştuktan sonra hızla uzaklaşıyor. Thrao hepinizi tekrar tekrar kontrol ediyor. Otobüsteki bir kasayı indiriyor. İçi yarım litrelik pet şişe sularla dolu. Hepinize kendi elleriyle dağıtıyor. Bir süre sonra nefes nefese kalmış Ten geliyor. Elinde bir sürü torba var. Thrao onun yanına varıyor. O sırada hepinizin burnuna çok güzel kokular gelmeye başlıyor.
"Açlıktandır diye düşünüp hepinize standlardan bir şeyler getirdim. Buyrun, afiyetle!" Hepiniz Ten'in yanına gidiyorsunuz. Dana ve kuzu etinden şişler; Sadece et veya biberli ve soğanlı, Yumuşacık ve sıcacık tuzlu hamur kızartmaları; sade veya kıymalı, Saf Zevk adındaki soğuk ve alkolsüz cam şişede içecekler, hatta üstü saydam folyo ile kapatılmış plastik kaselerde çorbalar bile var. Tel şehriye çorbası, kaşarlı domates çorbası, tarhana çorbası ve sebze çorbası. Sizler istediğiniz yiyip içerken Ten size sıcacık, masum bir gülümseme ile bakıyor. Ardından Thrao'nun omzuna yumruk atıp kafasıyla işaret ediyor. Thrao'da kolunu onun boynuna atıp onu yanına çekiyor. Sonrasında biraz dinleniyorsunuz ve yola koyuluyorsunuz. Göz açıp kapayıncaya kadar da Bahiti Gözlemevi'ne varıyorsunuz. Dışarıdan o kadar ihtişamlı duruyor ki, bütün olumsuz duygu ve düşünceler beyninizden siliniyor. Önce Ten kapıdaki görevlilerle konuşuyor. Ardından biri içeri gidiyor ve yetkili ile geliyor. Yetkili ile sizi göstererek konuşuyor. Yetkili gülümseyerek başıyla onaylıyor. Ten size sesleniyor ve içeri giriyorsunuz. Hepinizin kimlik bilgileri alınıyor ve size birer yaka kartı veriliyor. Üzerinizden adınız yazıyor. Bunları takmak ve asla çıkarmamak zorundasınız. İçerisi bembeyaz ve tertemiz. O kadar temiz ki, parlıyor adeta. Hepiniz bir grup olarak içeri girdikten sonra Ten size yol gösterici oluyor ve başlıyor konuşmaya.
"Ah, Bahiti Gözlemevi! Kıtamızın merkezine yakışan bir yapıt! Burada bilim kişileri gecelerini gündüzlerine katar ve gök nesnelerini incelerler. Biz onlara Gökbilimci diyoruz. Etrafınızdaki masalar onların. Üzerlerindeki kağıtlar günlük, haftalık, aylık ve yıllık bulguları içeriyor. Duvarlardaki kara tahtalarda çeşitli kuramlar ortaya atılıyor ve kanıtlanmaya çalışılıyor. Sizi Gök Koridoru'na götüreyim. Bu taraftan!" Ten'i takip ederek bir koridora giriyorsunuz. Koridor boyunca hem sağda hem solda birçok maket görüyorsunuz. Baya büyükler ve aralarında belirli aralıklar var. Her bir gök nesnesinin maketinin arka yukarısındaki duvara onla ilgili makaleler asılmış.
"Yaşam Getiren Güneş, Yol aydınlatan Ay, Haberci Kuyruklu Yıldız, Kutlu Varlıkların Gökdüşümü Takımyıldızları ve daha nice gök nesnesi." Bu koridoru bitirmenizin ardından ana alana geçiyorsunuz. Ten size dönüyor ve kollarını açıyor.
"Hoş geldiniz! Sonsuzluk ve ötesine!" Ten'in arkasında toplamda beş tane büyük teleskop görüyorsunuz. Dört tanesi dört farklı yöne konumlanmışken, bir tanesi tam da ortada ve diğerleri ile karşılaştırıldığında devasa bir şey. Hepsinde de bir Gökbilimci var. Önlerindeki bir parçaya gözlerini dayamışlar ve durmadan yanlardan küçük çarkları çeviriyorlar. Bu sırada da kocaman teleskoplar sağa sola hareket ediyor.
"Kolay gelsin!" Ten'in iyi dileğine kafalarını işlerinden kaldırmadan karşılık veriyorlar. Ten yine size dönüyor.
"Daha fazla rahatsızlık vermeyelim. Buranın bir de bahçesi var. Süper! Oraya geçelim. İşleri bitince onlarla konuşurum. Bakalım, kullanmamıza izin verecekler mi?" Ten'le beraber bu sefer bahçeye çıkıyorsunuz. O an anlıyorsunuz ki, Gözlemevi gerçekten çok büyük bir yer. İçerisi ayrı, dışarısı apayrı. Bahçe iki tarafı çiçekli çalılarla kaplı yol ile başlıyor. Ardından yuvarlak bir genişlik var. Banklar ve çardaklar bulunuyor. Ev sahipliği yaptığı bitkinin haddi hesabı yok. Rengarenk, cıvıl cıvıl bir yer. Çardakların üstü ve direkleri bile sarmaşıklı. Ten son kez size sesleniyor.
"Dilediğiniz gibi takılabilirsiniz! Sorunuz olursa Thrao ile beraber şu ilerideki çardakta olacağız. Görüşürüz!" Thrao'yu da alıp uzaklaşıyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Süper Düper Eğlenceli Ufuk Açıcı Sosyalleşme Vakti demek! Yaşasııııın!
Himota
Sai Nopaodan: Adam ilk soruna
"Büyük ihtimalle deli olduğunu düşünür ve bir şekilde sıvışmanın yolunu arardım. Ama sen bunu yapma lütfen." diyor ve gülüyor.
"İnanması ne kadar zor biliyorum Sai. Bunu zorunda kaldığım için yapmış olsam bile artık sizlerden biriyle iletişime geçmemin zamanının geldiğini düşünüyordum bir süredir. Bunun ilerleme kaydetmek için ne kadar önemli olduğunu ama bir o kadar da riskli olduğunu biliyorum. Umarım bu olaydan sonra arkadaşlığımız devam eder ve sana da gelişmeleri anlatırım." diye ekliyor ve öne eğiliyor. O sırada ikinci sorunu soruyorsun. Aynadan baktığında adamın soruyu dinlerken gülümsediğini görüyorsun ve soruyu bitirdiğin anda tekrar arkasına yaslanıyor ve cevap veriyor.
"Elbette bir seçilmiş kişi değilsin, ama teknik olarak şu an seni seçtim, o yüzden seçtiğim bir kişisin. Kıtanın farklı yerlerindeki polisleri araştırmaya çalışıyorum. Sen çoktan veritabanımda vardın, o yüzden merkezde seni görünce direkt sana yönelmeye çalıştım. Sen onurlu bir polis memurusun Sai. Hatta zamanında onurlu bir başpolis memuruydun, o da elinden alındı. Bir gün rütbeni geri alabileceğini düşünüyorum." Biraz duraksıyor ve
"Yağ çekmiyorum bu arada, gerçek düşüncem bu. Yetenekli bir adamsın." diye devam ediyor. Bir süre boyunca gözlerini senden ayırmıyor ve sessizliği ilginç bir teklif ile kesiyor.
"Bak ne diyeceğim, dediklerimin daha çok oturması için gidebileceğimiz bir yer var. Acelem olduğu doğru fakat seni bana tam anlamıyla güvenmeden uçağımın bulunduğu gizli bölgeye götürmek biraz aptalca olur sanırım. Sana yolu tarif edeceğim, açıklayacağım şeylerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak güzel bir yer var." Sana farklı bir yol tarif ediyor ve sen de bu yolda ilerliyorsun. Çok geçmeden varıyorsunuz, malum festivalden de çok uzaklaşmamıştınız daha. Bir bakıyorsun ki adam seni aslında bir Himotalı olarak çok iyi bildiğin bir yere getirmiş, Bahiti Gözlemevine.
Sai ve gizemli adam Bahiti Gözlemevine giriş yapıyor. Kapıdaki görevli ikilinin Gedhilfe ve Himota varisleri ile aynı gruptan olduğunu düşünerek hemen ikiliyi içeri alıyor. Böylece ikili birkaç tanıdık yüz ile karşılaşıyor. Gizemli adam orada bulunan herkesi görünce Sai'ye dönüyor ve
"Belki de grup olursak..." diyor. Adam gözleriyle herkesi birer birer süzüyor, kafasıyla her birine döndüğünde başını sallayarak onaylıyor. Adamın lafı gözlemevinin içinde yankılanıyor ve gözlemevinde olan herkes gözlerini adama çeviriyor. Adam ise gülümsüyor ve herkese
"Her birinizi selamlıyorum. Ben başka bir diyardan geldim. Birazdan her şeyi anlatacağım" diyor. Herkes şaşkınlık içinde adama bakarken Thrao Ozæf kıkırdıyor ve
"Nasıl bir diyar bu? Böyle kıyafetleri ilk defa görüyorum. Siz şu rol yapma oyunlarını oynayan tayfadan mısınız?" diye soruyor. Gizemli adam gözlerini varise çeviriyor ve
"Gedhilfe prensi Thrao Ozæf. Demek sizde de role-playing var. Bakın bunu cidden atlamışım." diyor. Thrao
"Role-playing? Playing ne demek ya?" diyor kafası karışmış bir ses tonuyla. Ten oturduğu çardaktan ayağa kalkıyor ve
"Umarım bu bir şakadır. Böyle kutlu bir günde ülkemde olay çıkmasını istemiyorum." diyor. Gizemli adam bu sefer gözlerini Himota'nın varisine çeviriyor ve
"Ben rol yapmıyorum efendim, bu kıtanın dışından geldim. Lakin sizin zamanında rol yapma oyunları oynadığınızı biliyorum." diyor. Ten'in gözleri bir anda faltaşı gibi açılıyor ve Thrao'ya dönüp
"Bu adam bir ajan olabilir." diyor. Thrao ise şaşkınlık içinde
"Yok artık, sen rol yapma oyunu mu oynuyordun? Giyiniyor muydun böyle bir de?" diyor ve kahkaha atmaya başlıyor. Ten ise
"Kırk yılın başı bir kere oturup oynadık adam tiryakisiymişiz gibi konuşuyor." diyor öfkesini belli etmemeye çalışır gibi bir halde. Gizemli adam kalabalığa bir soru yöneltiyor.
"Aranızda hiç uçan bir taşıt gören oldu mu?"