Burada garip bir durum olduğu apaçık ortadaydı. Ten’in de söylediği gibi bunlar ne polis memuru ne de gardiyandı. Peki suçluları kaçırarak ne amaçlıyorlar ki. Kamyonu iyice süzdükten sonra Tegin’in de orada olduğunu fark etmiştim. Elleri hala kelepçeli gibi görünüyordu. Bu kadar suçluyu kaçırarak, kurtararak ne yapmaya çalışıyorlardı ki? “Ne planlıyorlar? Ayaklanma mı?” diye mırıldanmıştım varislerin yanında. Bu sırada da Ten planını anlatmaya başlamıştı bizlere. Onlar bu gardiyan kılıklı çapulcuları rahatlıkla tutabilirlerdi. Ben de suçlularla ilgilenebilirdim ama önümde Teg’i buradan çıkarma şansım da vardı. Öylece gidip onun buradan kaçmasına yardımcı olabilir miydim? Böyle bir ortamda sanmıyordum. Herkesin gözü üzerimizdeyken ben de suçlu konumuna düşebilirdim.
Kamyona doğru ilerlediğimizde Teg’i görür görmez içeriden bir adam üzerimize fırlamıştı. Bir şekilde kelepçesinden kurtulmuş görünüyordu. O, Dufo ile uğraşırken ben de kamyona bir göz gezdirmiştim. Adam ve Teg dışında kelepçelerinden kurtulan yoktu. Bu herifin gücü ile kelepçelerini kırdığını varsayarsak Teg nasıl kurtulmuştu. Belli ki adam buna yardım etmişti. Bu kadar kişi arasında sadece Teg’e yardım etmesini pek anlamlandıramasam da işimize gelen bir durumdu. Fakat Dufo’ya ya da başka birine zarar vermeden onu durdurmamız gerekiyordu. “Teg, durdur şu adamı! Belli ki sana güveniyor.” diyecektim. Adamın Teg ile arasının iyi olduğunu umut ediyordum. Tabi Teg’in kaçma şansı da vardı. Böyle bir fırsatı varken kaçarsa onu suçlayamazdım. Kaçak olarak yaşamayı isterse yapabilirdi tabi. Diğer yandan başka bir fırsatı da vardı. Burada doğru kararlar vererek kahraman olursa belki tutuklu olarak kalacaktı ama mahkemede onun lehine sunabileceğimiz deliller sağlayabilecekti. Tabi bu onun için seçmesi zor bir durumdu. İçeride neler yaşadığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Mahkumlar da kendi aralarında bağrışmalara başlamışken adam iyice kızışıyordu. Bir mahkumlara bir bize laf attıktan sonra kendini demire dönüştürmeye başlamıştı. İşler daha da karmaşıklaşmaya başlamıştı. Bu herif kimdi. Bir polis memuru mu? Bu ülkeye yıllarını mı vermiş? Çıldırmış gibi küfürler ve tehditler savuruyordu. bu sırada Ae, diğerlerine seslenerek geri çekilmelerini söylemişti. “Sarı lavuk bu sefer haklı. Burayı bana bırakın, siz otobüse dönün.” diyecektim ben de. Tam da bu sırada adamın sonraki hedefinin ben olduğumu fark ettim. Aramızda kurtulabileceğimi düşündüğüm bir mesafe vardı aslında. Fakat kurtulsam da bir karşı saldırı yapmak istemiyordum. Bu adamı sakinleştirerek konuşmak istiyordum. Pek kolay gözükmese de bunu denemeliydim. Adam bana doğru hamle yaptığında sağ tarafa doru kendimi yere atarak yuvarlanacaktım. Böylece adamdan mümkün olduğunca uzaklaşabilirdim. Konuşabileceğim bir mesafeye gelebilirsem “Benim arkadaşım da bu ülke için her şeyini vermesine rağmen haksız yere mahkum edildi. Seni çok iyi anlıyorum. Fakat bu şekilde en büyük zararı kendine vereceksin. Sakin ol, konuşalım. Belki sana yardımcı olabiliriz.” Bu şekilde onu sakinleştirebilir miydim bilmiyordum fakat dikkati üzerime çekerek diğerlerinin otobüse geri dönmeleri için zaman kazanabilirdim en azından.
Re: [Ana Kurgu] O Adam
#52Sai'nin dikkatini çekme planım başarılı oldu. Eski ortağım beni fark ederek yanıma gelmeye başladı. Onunla konuştuktan daha doğrusu onu dinledikten sonra belki burada neler olduğunu anlayabilirim. Sessiz bir şekilde Sai'nin gelmesini beklerken bir anda yanımdaki arkadaş önce ellerini demire dönüştürdü ardından da kendisinin ve benim kelepçelerimi parçaladı. Açıkçası böyle bir iyilik beklemediğim için birazcık şaşırdım. Yanımdaki arkadaş ise bana kaçmamı söyledikten sonra otobüsten indi. Daha öncede bir kaçma girişimine dahil edilmeye çalıştığım için bu işin sonunun nasıl biteceğini az çok tahmin edebiliyorum. Zaten ömür boyu olan cezamın daha kötü şartlar altında devam etmemesi için kaçmayı düşünmüyorum. Ancak adam bu kadar uğraşmışken dışarıya çıkıp azıcık temiz hava alabilirim.
Temiz hava almak için dışarıya çıkmayı düşünürken az önce beni kelepçelerimden kurtaran yeni arkadaşımın dışarıda küçük bir olay çıkardığını gördüm. Sai ile birlikte bana doğru gelen bir adamın üstüne atlayarak onu yere serdikten sonra etrafa tehditler savurup tekrardan Sai'nin grubuna saldırmak için hazırlanmaya başladı. Etrafa tehditler savururken dediklerine göre o da burada neler olduğunu bilmiyor ve bu bilinmezlik yüzünden birazcık zıvanadan çıkmış bir durumda. Demir elementine sahip olduğu için etrafa ve insanlara ciddi hasar verebilecek bir potansiyele sahip. Eskiden olduğu gibi yay ve oklarım yanımda olsaydı küçük bir numara ile onu etkisiz hale getirebilirdim ama şimdi ne yapabileceğimden çok emin değilim.
Olaya müdahile etmeye karar verdikten sonra Sai'nin söylediklerini duydum. Eski ortağım benden yardım istediği için artık kaybedecek vaktim yok. Hızlıca olduğum yerden kalkarak yerden kırılmış kelepçe parçalarından birazını alıp otobüsten inmeye çalışacağım. Hala daha ne yapacağıma tam karar verememiş olsam da doğaçlama yaparak bu işin içinden sıyrılabileceğimi düşünüyorum. Az önce yanımdaki mahkum element gücünü rahatlıkla kullandığı için bende kullanabileceğimi inanıyorum. Ancak bana yardım ettiği için ona zarar vermeden etkisiz hale getirmem lazım. Bu yüzden eğer sorunsuz bir şekilde otobüsten inebilirsem element gücümü kullanarak elimdeki kelepçelere uranyum aktarmayı deneyeceğim. Başarılı olursam uranyumlu kelepçeleri az önce bana yardım eden arkadaşa fırlatarak en iyi ihtimalle onu savaşamayacak hale en kötü ihtimalle ise dikkatini dağıtmaya çalışacağım.
Temiz hava almak için dışarıya çıkmayı düşünürken az önce beni kelepçelerimden kurtaran yeni arkadaşımın dışarıda küçük bir olay çıkardığını gördüm. Sai ile birlikte bana doğru gelen bir adamın üstüne atlayarak onu yere serdikten sonra etrafa tehditler savurup tekrardan Sai'nin grubuna saldırmak için hazırlanmaya başladı. Etrafa tehditler savururken dediklerine göre o da burada neler olduğunu bilmiyor ve bu bilinmezlik yüzünden birazcık zıvanadan çıkmış bir durumda. Demir elementine sahip olduğu için etrafa ve insanlara ciddi hasar verebilecek bir potansiyele sahip. Eskiden olduğu gibi yay ve oklarım yanımda olsaydı küçük bir numara ile onu etkisiz hale getirebilirdim ama şimdi ne yapabileceğimden çok emin değilim.
Olaya müdahile etmeye karar verdikten sonra Sai'nin söylediklerini duydum. Eski ortağım benden yardım istediği için artık kaybedecek vaktim yok. Hızlıca olduğum yerden kalkarak yerden kırılmış kelepçe parçalarından birazını alıp otobüsten inmeye çalışacağım. Hala daha ne yapacağıma tam karar verememiş olsam da doğaçlama yaparak bu işin içinden sıyrılabileceğimi düşünüyorum. Az önce yanımdaki mahkum element gücünü rahatlıkla kullandığı için bende kullanabileceğimi inanıyorum. Ancak bana yardım ettiği için ona zarar vermeden etkisiz hale getirmem lazım. Bu yüzden eğer sorunsuz bir şekilde otobüsten inebilirsem element gücümü kullanarak elimdeki kelepçelere uranyum aktarmayı deneyeceğim. Başarılı olursam uranyumlu kelepçeleri az önce bana yardım eden arkadaşa fırlatarak en iyi ihtimalle onu savaşamayacak hale en kötü ihtimalle ise dikkatini dağıtmaya çalışacağım.

► Show Spoiler
Re: [Ana Kurgu] O Adam
#53Bir anda Mabi'nin bana sevimli gelen yükselişini takip eden bir mahkumun arabaya atlamasıyla olayın seyri değişmişti. Ae'nin bir örgüt üyesi olduğunu söylemekle beraber yardım çığlıkları atıyordu kendi çapında. Ae'nin yüz ifadesini inceledim sessizce adam konuşurken. Öyleydi. Hç şüphem yoktu. Mavi Yıldız mı Seher Yıldızı mı her ne ise oranın üyesiydi. Yükselişi böyle mi gerçekleşmişti? Yoksa yükseldiği için mi katılabilmişti? Daha çok soru. Fraktal şekilde birbirini doğuran soruların ardı arkası kesilmiyordu. Her milletin alt oluşumları olduğu düşüncesini bir kenara atmamıştım hiçbir zaman. Karma olabileceği ihtimalini de. Birkaç isim duysam da üstünde fazla durmamış, güruhlardan özellikle uzak kalmıştım. Ancak, gördüğüm kadarıyla daha komplike bir durum söz konusuydu. Ortamda en az bilgiye sahip olan ben miydim? Bu nasıl olabilir? Asosyalliğimden mi yeni bir polis memuru olmam mı? "Tch...tch..tch..." Kendimi düşünüyordum yalnızca. Ae sözlerine girişecekken dışarıya baktım tekrardan. Ortalığın daha da alevlenmesine ramak kalmış gibi gözüküyordu. Umurumda değil açıkçası, parmak uçlarımda biriken bir öfke hissediyorum. Smildreiz başının çaresine bakabilir, Livei'yi tanımıyorum ama o da Gedhilfeli, toz toprak yutmuştur o kızıl. Dufo desen yemediği tokat kalmamış. Acil durumda müdahale ederim ancak. Prensleri kim takar? Kendi topraklarında olan bitenden haberi yok birinin. Dinlemiyormuş gibi görünmeme rağmen bir kulağım otobüstekilerdeydi. Başımı salladım. En üst rütbeli şu an Ae idi. Kişisel bağımı önemsemiyorum şu noktada. Dusha'ya da gerekli bilgilendirmeleri de nasıl yapacağım bana kalmış çünkü belli olduğu üzere çok daha farklı tahmin edilemez bir durum var ortada. İşlerin nasıl şekilleneceğini hep beraber göreceğiz.
Ae'nin sorusuyla ayağa kalktım ben de. Anahtarı var mı diye kontrol etmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Dushalı'yım ben. Çocuk yaşta öğrendiğim şeyi yapacağım elbette zor durumlarda. Ne plan kurduysa Ae ona uyacağım. Buradan uzaklaşmanın en mantıklısı olduğunu düşünüyordum ben de. Uçağı da görmek istiyorum. O adama ihtiyacımız var. Sonrasında ise herkes eteğindeki taşları dökebilirdi. "Sorun değil. Bir dakika yeter bana." diye yanıtladım Ae'yi ifadesizlikle. Onlar otobüsten adımını attığı anda direksiyonun altıda bulunan kapaktan kabloları sürtüştürerek kontağa girişecek ve el çabukluğu ile halledecektim. Burada herkesin polis olmasının yanı sıra hepsinden daha soğukkanlı daha tepkisiz görüyordum kendimi. Otobüsü en iyi ben kullanırdım. Gidebildiğim kadar hızlı. Plan basitti. Parmaklarımı kıtlatıp boynumu esnettim o sırada. Sonunda biraz aksiyona girişebilirdik. Aşağıda olmak için iyi sebeplerim olsa kafamdaki sorulardan bunalmışlığımı iyi yansıtabilirdim muhtemelen ama benimkisi şanssızlık işte.
Ae'nin uzattığı kırık beyaz bayrağı Haga'nın görüp görmeyeceğini sabırsızlıkl bekliyordum. İlginç tipler bunlar. Ne çıkacağı belli değil içlerinde. Kollarımı göğsümde birleştirip çatık kaşlarla Haga'yı izliyordum. O konuştukça kaşlarım yaydan fırlamaya hazır bir oktan başka bir şey değildi. Adımı geçirdiği cümleyi aklıma mıh gibi kazıdım. Nihayet onca saydırmanın ardından elini açık ettiğinde tilki kulaklarımı Ae'nin kulağına söylediklerini duymak için hazırladım. Sessizliğin kol gezdiği anda içinden seçebildiğim şey bana yeter de artardı. Kollarımı aşağı doğru salıp duruşumu dikleştirdim. Yüzümde Dusha da hiç görmediğim kadar soğuk bir ifadeyle konuşmak için bekliyordum. Emir-komuta zinciri kuruldu mu? Kuruldu. Görevler belli mi? Evet. Herkes hazır mı? Her daim. Harekete geçmeden önce fazla vaktimiz olmadığını bilerek rahatsız edici bir öksürükle dikkatleri üstüme toplamaya çalıştım. "Her şey buraya kadar çok güzel." dedim başlangıç olarak. Ardından bir alkış patlattım ağır hareketlerle. "Perdeyi kapatıyoruz artık, değil mi? O zaman son bir sahnede benim olsun." Küçük adımlarla yüzüm onlara dönük adımlarım direksiyona doğru olacak şekilde geri geri ilerliyordum. "Siz kimsiniz?" Ae'ye baktım. "Djurat Başkan Yardımcısı." Başımı referans verircesine yana salladım. "Dushalı bir polis memuru, Haga." Aynı hareketi tekrarladım. "Ne ya da kim olduğunuzu zannediyorsunuz? Ya da bir saniye... Düzelteyim. Ae Libjetütcha en azından rütbesinin getirilerini kullanıyor. Eylemleri o doğrultuda. Hakkı olanı alabilecek potansiyelde. Belli ki herkesten de daha çok şey biliyor. Buna bir şey diyemem. Bize açıklama yapmak zorunda da değildi. Neyse ki öyle bir hataya düşmedi. Ya sen, Haga? Sen kimsin? Hayırdır? İhtiyacımız olan adamı alacaksın ve Ae ile birlikte yalnızca sen mi sorgulayacaksın? O da güzel hikaye... Kişisel veya ülke bazlı, herhangi bir soru dahi olsa herkesin içinde sorulacak. Kim veriyor o yetkiyi? Sadece ikiniz, ha. Bravo! Sevdirmeyin belanızı." Yandan bir gülümseme. "Kendine gel. Herkes haddini bilecek burada. Djurat Başkan Yardımcısı da bu noktadan sonra bilgi saklayamaz. Ya bu noktada birlikte hareket ederiz ya da etmeyiz. Yoksa sonuçlarına hep birlikte katlanırız. Ya da bazılarımız hasretini çektiği o toprağa kavuşur." Baskılaya baskılaya söyledim son cümlemi. Tehdit mi? Kim bilir? Ancak Frum ve Ser. Kalkmaya başladığımda biriktirdiğim enerjiyle sol kolumu elmasla kapladım. “İçinizden herhangi birinin saçma sapan bir davranışını görürsem hepimizi belli ki birazdan kan gölü olacak bu lanet olası yere hapsederim. Anlaşıldı mı? Tek bir yanlış hareket. Hiçbir şey yapamazsınız.” Beni durduramazlardı. Her an her saniye yapabilirdim bunu. Yola çıkalım veya çıkmış olalım. Bir süre yüz ifadelerine ve söylemlerine bakacaktım harekete geçmeden önce. Bir tık sesim yükselmiş olabilir. Sorun yok.
Ardından da herkes tarafından söylediğim anlaşıldıysa "Şimdi gidin. Kontağa girişeceğim. Çabuk olmaya bakın." der demez koltuğa oturacaktım. Kontağın kapağını açarken bir yanda tetikte olma içgüdüsüyle elmas gücümü harlamayı bırakmayacaktım içten içe. Kablolar sürtüşmeye başladığında otobüsün kapısını açtım bir boşluk anında çıkmaları için. Dediklerimde ciddiydim. İstediğim gibi gitmezse ve bir terslik sezersem yapacağım şeyler belirliydi kafamda. Uygulamakta sıkıntı çekmezdim. Tek isteğim sorun çıkmamasıydı. Onlar daha otobüsü terk etmeden önce kalkışa hazırdım. Eğer işin içinde Ae olmasa yine yapmak istediğimi yapardım, hoş. Başkalarının eylemlerinden ve rütbesi kaynaklı doğabilecek sorunlardan nasibini almasını istemiyorum, ona değer verdiğim çok açık. Yani, denklemi sadece o bozabilirdi.
Ae'nin sorusuyla ayağa kalktım ben de. Anahtarı var mı diye kontrol etmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Dushalı'yım ben. Çocuk yaşta öğrendiğim şeyi yapacağım elbette zor durumlarda. Ne plan kurduysa Ae ona uyacağım. Buradan uzaklaşmanın en mantıklısı olduğunu düşünüyordum ben de. Uçağı da görmek istiyorum. O adama ihtiyacımız var. Sonrasında ise herkes eteğindeki taşları dökebilirdi. "Sorun değil. Bir dakika yeter bana." diye yanıtladım Ae'yi ifadesizlikle. Onlar otobüsten adımını attığı anda direksiyonun altıda bulunan kapaktan kabloları sürtüştürerek kontağa girişecek ve el çabukluğu ile halledecektim. Burada herkesin polis olmasının yanı sıra hepsinden daha soğukkanlı daha tepkisiz görüyordum kendimi. Otobüsü en iyi ben kullanırdım. Gidebildiğim kadar hızlı. Plan basitti. Parmaklarımı kıtlatıp boynumu esnettim o sırada. Sonunda biraz aksiyona girişebilirdik. Aşağıda olmak için iyi sebeplerim olsa kafamdaki sorulardan bunalmışlığımı iyi yansıtabilirdim muhtemelen ama benimkisi şanssızlık işte.
Ae'nin uzattığı kırık beyaz bayrağı Haga'nın görüp görmeyeceğini sabırsızlıkl bekliyordum. İlginç tipler bunlar. Ne çıkacağı belli değil içlerinde. Kollarımı göğsümde birleştirip çatık kaşlarla Haga'yı izliyordum. O konuştukça kaşlarım yaydan fırlamaya hazır bir oktan başka bir şey değildi. Adımı geçirdiği cümleyi aklıma mıh gibi kazıdım. Nihayet onca saydırmanın ardından elini açık ettiğinde tilki kulaklarımı Ae'nin kulağına söylediklerini duymak için hazırladım. Sessizliğin kol gezdiği anda içinden seçebildiğim şey bana yeter de artardı. Kollarımı aşağı doğru salıp duruşumu dikleştirdim. Yüzümde Dusha da hiç görmediğim kadar soğuk bir ifadeyle konuşmak için bekliyordum. Emir-komuta zinciri kuruldu mu? Kuruldu. Görevler belli mi? Evet. Herkes hazır mı? Her daim. Harekete geçmeden önce fazla vaktimiz olmadığını bilerek rahatsız edici bir öksürükle dikkatleri üstüme toplamaya çalıştım. "Her şey buraya kadar çok güzel." dedim başlangıç olarak. Ardından bir alkış patlattım ağır hareketlerle. "Perdeyi kapatıyoruz artık, değil mi? O zaman son bir sahnede benim olsun." Küçük adımlarla yüzüm onlara dönük adımlarım direksiyona doğru olacak şekilde geri geri ilerliyordum. "Siz kimsiniz?" Ae'ye baktım. "Djurat Başkan Yardımcısı." Başımı referans verircesine yana salladım. "Dushalı bir polis memuru, Haga." Aynı hareketi tekrarladım. "Ne ya da kim olduğunuzu zannediyorsunuz? Ya da bir saniye... Düzelteyim. Ae Libjetütcha en azından rütbesinin getirilerini kullanıyor. Eylemleri o doğrultuda. Hakkı olanı alabilecek potansiyelde. Belli ki herkesten de daha çok şey biliyor. Buna bir şey diyemem. Bize açıklama yapmak zorunda da değildi. Neyse ki öyle bir hataya düşmedi. Ya sen, Haga? Sen kimsin? Hayırdır? İhtiyacımız olan adamı alacaksın ve Ae ile birlikte yalnızca sen mi sorgulayacaksın? O da güzel hikaye... Kişisel veya ülke bazlı, herhangi bir soru dahi olsa herkesin içinde sorulacak. Kim veriyor o yetkiyi? Sadece ikiniz, ha. Bravo! Sevdirmeyin belanızı." Yandan bir gülümseme. "Kendine gel. Herkes haddini bilecek burada. Djurat Başkan Yardımcısı da bu noktadan sonra bilgi saklayamaz. Ya bu noktada birlikte hareket ederiz ya da etmeyiz. Yoksa sonuçlarına hep birlikte katlanırız. Ya da bazılarımız hasretini çektiği o toprağa kavuşur." Baskılaya baskılaya söyledim son cümlemi. Tehdit mi? Kim bilir? Ancak Frum ve Ser. Kalkmaya başladığımda biriktirdiğim enerjiyle sol kolumu elmasla kapladım. “İçinizden herhangi birinin saçma sapan bir davranışını görürsem hepimizi belli ki birazdan kan gölü olacak bu lanet olası yere hapsederim. Anlaşıldı mı? Tek bir yanlış hareket. Hiçbir şey yapamazsınız.” Beni durduramazlardı. Her an her saniye yapabilirdim bunu. Yola çıkalım veya çıkmış olalım. Bir süre yüz ifadelerine ve söylemlerine bakacaktım harekete geçmeden önce. Bir tık sesim yükselmiş olabilir. Sorun yok.
Ardından da herkes tarafından söylediğim anlaşıldıysa "Şimdi gidin. Kontağa girişeceğim. Çabuk olmaya bakın." der demez koltuğa oturacaktım. Kontağın kapağını açarken bir yanda tetikte olma içgüdüsüyle elmas gücümü harlamayı bırakmayacaktım içten içe. Kablolar sürtüşmeye başladığında otobüsün kapısını açtım bir boşluk anında çıkmaları için. Dediklerimde ciddiydim. İstediğim gibi gitmezse ve bir terslik sezersem yapacağım şeyler belirliydi kafamda. Uygulamakta sıkıntı çekmezdim. Tek isteğim sorun çıkmamasıydı. Onlar daha otobüsü terk etmeden önce kalkışa hazırdım. Eğer işin içinde Ae olmasa yine yapmak istediğimi yapardım, hoş. Başkalarının eylemlerinden ve rütbesi kaynaklı doğabilecek sorunlardan nasibini almasını istemiyorum, ona değer verdiğim çok açık. Yani, denklemi sadece o bozabilirdi.

► Show Spoiler
Re: [Ana Kurgu] O Adam
#54Ten'i de sikeyim, burayı da sikeyim! Çok sinirlendim yahu, bir de üstüne adam bana hiçbir şey demedi. E doğal olarak korktu, alttan almayla falan alakası yok konunun. Ne yapabilecek ki zaten? Onu boyun kilidine alıp boğsam iki saniyede öldürebilirim! Benim gücümle boy ölçüşecek gücü olmadığı için sessizce beklemeyi tercih etti. Neyse, benim için önemli değil artık, kimin üstte olduğunu görmüş olduk. Otobüste beklerken dışarıda ortalık karışıyordu, ancak içeride de ortalık karışıyordu. Birisi bu otobüs benim diyerek rehin almaya çalışırken birden Ae'yi tanımış, ardından Mavi Yıldız'dan olduğunu söylemişti. Şu hükümet karşıtı Mavi Yıldız. Hükümet karşıtı Mavi Yıldız Ae'ye başkanım diyor. Ae'ye?
Sanırım benden sakladığı bir şeyler var. Bir proje için hapishane içerisindekileri kaçırıyorlarmış. Ae'nin bana bir açıklama borçlu olduğunu düşünüyordum. Neyin içine düştüğümü, Ae'nin neyle uğraştığını bilmiyordum. Hani biz yakın arkadaştık? Yakın arkadaşlar birbirine böyle şeyleri söylemez miydi? Söylerdi. Sanırım Ae beni yakın arkadaşı olarak görmüyor. Tabi, üzüldüm açıkçası buna. Az daha ben Mavi Yıldız'ım diyen elemana yumruğu basacaktım, o derece üzüldüm ama sakince bekledim. Hiçbir laf etmeden, sakince bekledim Ae'nin konuşmasını.
Ae bana bir açıklama yapmadan kamyonu almamı istedi. Onca şeyin üstüne kalbim biraz daha fazla kırıldı çünkü özet bile olsa, tek bir cümle bile olsa bir açıklamayı hak ettiğimi düşünmüştüm. Olsun. "Tamam." dedim kırılmış bir şekilde, ardından Mavi Yıldız'ın sırtına bir tokat attım harekete geçmesi için. Kamyonu alıp gitmem gerekiyor, ancak ben süreceğim. Tabi bunu o Mavi Yıldız denen adama da belirttim. "Ben süreceğim kamyonu, nereye gideceğimi söyle yeter. Başka birisi sürmeyecek, elini sürmeye kalkarsan kırarım." Sinirlendim biraz, kalbim kırık olduğu için. Kamyonun başına geçtiğim gibi direksiyona vurdum sinirle. Kıskandım da galiba biraz. Yakın arkadaşım başkalarıyla yakın arkadaş, benimle ise sadece arkadaşmış. Hem üzüldüm hem kırıldım. Şimdilik bana verdiği işi yapayım, sonrasında belki konuşacak bir vaktimiz olur.
Mavi Yıldız örgütüne döndüm kamyonu çalıştırdıktan sonra. "Ae sizin neyiniz oluyor? Eskiden benim en yakın arkadaşımdı, yani ben öyle sanıyordum o benim en yakım arkadaşımdı ama ben onun değilmişim. En yakın arkadaşlar birbirlerinden sır saklar mı? Saklamaz. Ae benden saklamış ama. Neyse, neyiniz oluyor şimdi bu Ae? Başkanınız mı, patronunuz mu? Emirler ondan mı geliyor, nedir?" Artarda sorular sordum canım sıkılmasın daha fazla diye. Moralim bozuktu ama her türlü.
Sanırım benden sakladığı bir şeyler var. Bir proje için hapishane içerisindekileri kaçırıyorlarmış. Ae'nin bana bir açıklama borçlu olduğunu düşünüyordum. Neyin içine düştüğümü, Ae'nin neyle uğraştığını bilmiyordum. Hani biz yakın arkadaştık? Yakın arkadaşlar birbirine böyle şeyleri söylemez miydi? Söylerdi. Sanırım Ae beni yakın arkadaşı olarak görmüyor. Tabi, üzüldüm açıkçası buna. Az daha ben Mavi Yıldız'ım diyen elemana yumruğu basacaktım, o derece üzüldüm ama sakince bekledim. Hiçbir laf etmeden, sakince bekledim Ae'nin konuşmasını.
Ae bana bir açıklama yapmadan kamyonu almamı istedi. Onca şeyin üstüne kalbim biraz daha fazla kırıldı çünkü özet bile olsa, tek bir cümle bile olsa bir açıklamayı hak ettiğimi düşünmüştüm. Olsun. "Tamam." dedim kırılmış bir şekilde, ardından Mavi Yıldız'ın sırtına bir tokat attım harekete geçmesi için. Kamyonu alıp gitmem gerekiyor, ancak ben süreceğim. Tabi bunu o Mavi Yıldız denen adama da belirttim. "Ben süreceğim kamyonu, nereye gideceğimi söyle yeter. Başka birisi sürmeyecek, elini sürmeye kalkarsan kırarım." Sinirlendim biraz, kalbim kırık olduğu için. Kamyonun başına geçtiğim gibi direksiyona vurdum sinirle. Kıskandım da galiba biraz. Yakın arkadaşım başkalarıyla yakın arkadaş, benimle ise sadece arkadaşmış. Hem üzüldüm hem kırıldım. Şimdilik bana verdiği işi yapayım, sonrasında belki konuşacak bir vaktimiz olur.
Mavi Yıldız örgütüne döndüm kamyonu çalıştırdıktan sonra. "Ae sizin neyiniz oluyor? Eskiden benim en yakın arkadaşımdı, yani ben öyle sanıyordum o benim en yakım arkadaşımdı ama ben onun değilmişim. En yakın arkadaşlar birbirlerinden sır saklar mı? Saklamaz. Ae benden saklamış ama. Neyse, neyiniz oluyor şimdi bu Ae? Başkanınız mı, patronunuz mu? Emirler ondan mı geliyor, nedir?" Artarda sorular sordum canım sıkılmasın daha fazla diye. Moralim bozuktu ama her türlü.
► Show Spoiler

GERIR BIREJ



Re: [Ana Kurgu] O Adam
#55Nasıl bir kaos ortamına girdik böyle?
Ae, Sai'ye doğru koşan adama doğru koşuyor ve adama bir omuz atıyor. Adam vücudunu demirle kapladığı için çok fazla hareket etmiyor, aksine Ae geriye doğru uçuyor. Haga ise o sırada elinde Neon ışını biriktiriyor ve adama doğru yolluyor. Işın adamın göğsüne denk geliyor ve demiri az da olsa eritip adamın bağırmasına ve yavaşlamasına sebep oluyor. Adam yavaşladığı anda Livei adama karşı Örümcek Ağı stilini kullanıyor ve adamın neredeyse tüm vücudunu ağ ile sarıyor. Adam ağdan kurtulmaya çalışırken Sai kenara çekiliyor ve Tegin de az önce kurtulduğu kelepçenin parçalarını Uranyum salgılayarak radyoaktif hale getiriyor ve adama doğru fırlatıyor. Adama çarpıp yere düşen kelepçeler az da olsa adamın kolunun yanmasına sebep oluyor ve adam bir dizinin üstüne çöküp beklemeye başlıyor. O sırada Ae, Haga, Dufo, Livei ve Smildreiz otobüse doğru koşmaya başlıyor. Otobüse varmalarıyla Mabi'nin az önce otobüste olan Mavi Yıldız üyesi ile birlikte kamyona varması bir oluyor. Kamyona vardıkları gibi ön kapılara yöneliyorlar. Mabi sürücü koltuğuna, Mavi Yıldız üyesi ise yanındaki koltuğa geçiyor. O anda demirli adam karşısında olan Sai ve Tegin'e doğru hızla koşmaya başlıyor. Sai ve Tegin herhangi bir tepki verecek zamanı bulamadan adam ikisini de boğazlıyor ve kamyonun içine doğru fırlatıyor. Demirle kaplanmış vücudunun oluşturduğu darbe sayesinde Sai ve Tegin kamyonun arkasından içeri girdiği anda kamyonun arka kapısı kapanıyor. Böylece Sai ve Tegin kamyonun içinde diğer mahkumlarla birlikte hapsoluyorlar. Mabi gaza basacakken Ten Mavi Yıldız üyesinin oturduğu tarafın kapısını açıyor ve Mavi Yıldız üyesini çekerek aşağı indiriyor. Mabi bu gerçekleştiğinde yanındaki kapının açık olmasına rağmen gaza basıyor ve hızla hapishanenin bahçesinden çıkıyor.
Ten, çekip aldığı Mavi Yıldız üyesini yere atıp kılıcının tutma yeriyle kafasına vurarak yarı baygın bir duruma sokuyor. Tam tekrar açık kapıya yönelecekken, kamyon tam gaz uzaklaşmaya başlıyor. Bir süre peşinden koşsa da, hemen önündeki kapıya yetişemiyor. Geri döndüğünde ise ne misafirlerini, ne otobüsünü ne de kendi polis memurlarını görebiliyor. Sadece Thrao onla birlikte. Şaşkınlıkla Thrao'nun yanına yürüyor. İnanmak istemiyor. Düşman ile iş birliği yapıldığına ve kendilerini geride bıraktıklarına inanmak istemiyor. Adamlarını kaybettiğini kabullenmek istemiyor. Thrao'nun soğuk gerçeği dillendirmesi ona ağır geliyor. Tıpkı suratına inmiş bir tokat gibi. Ten'in bakışları korkutucu şekilde değişiyor. Suratı vahşi bir hayvanı andıracak şekilde çirkinleşiyor. Gözü seyirmeye başlıyor. O sırada bayılttığını sandığı Mavi Yıldız üyesi ona arkadan saldırıyor. Bu ise bardağı taşıran son damla oluyor Ten için. Kalkanını yere atıp kılıcı adamın midesine geçiriyor. Sapladığı kılıcı iki eliyle de tutup adamı havaya kaldırırken kasları şişiyor, kollarındaki ve kafasındaki bütün damarlar belirginleşiyor, gözü dönmüş öfkeyle avazı çıktığı kadar bağırıp adamın bedenini yararak onu ikiye ayırıyor. İç organları yeri, kanı ise Ten'i kızıla boyuyor. Ten gözlerinden oluk oluk akan gözyaşları eşliğinde kafasını göğe kaldırıp haykırmaya devam ediyor. Bu, iki taraftan da prensleri son görüşünüz oluyor.
Mabi ona yol gösterecek biri artık bulunmadığı için arkadaşlarının bulunduğu otobüsü takip etmeye koyuluyor. O sırada kamyonun içinde bulunanlar ise Sai ve Tegin'in halini gördüklerinde konuşmaya başlıyorlar. İçlerinden biri "Tegin'i hapishanede çok gördüm. Buralara düşmeyi hak etmiyor. Eğer buradan çıktığımızda bir yardımımız dokunabilirse elimizden geleni yaparız. Elbette kendi adıma konuşuyorum." diyor. Bir diğeri ise "Hayır, haklısın kardeşim. Genç bir yiğidin mapushaneyi boylaması kabul edilemez. Özellikle de ne yaptığı düşünülünce." Aynı adam gözlerini Sai'ye çeviriyor. "Kendisi gelip bize hiçbir şey anlatmadı ama hapiste bu tarz şeyler eninde sonunda kulaktan kulağa herkes tarafından duyulur. Tegin bu ülkeyi zedeleyecek hiçbir şey yapmamış bir yiğit. Onun burada kalmasına izin vermemeliyiz." diyor. Aralarında bulunan tek bir suçlu bile söylenenlere karşı çıkmıyor. Sai ve Tegin ise yolculuğun bitmesini beklerken suçlularla sohbet etmek için vakit buluyorlar. Suçlulardan biri "Bu kapıyı istesek açarız aslında fakat hareket halindeyken açmak çok riskli. Durmayı beklememiz gerek." diyor.
Alelacele otobüse binen herkes soluklanmak için yerlerine oturuyor ve o sırada Fera'nın düz kontak çabalarının işe yaradığını görüyorlar. Otobüsün hareket etmesiyle birlikte gizemli adam Fera'nın yanına geçiyor ve yolu tarif etmeye başlıyor. Tarif ederken gözlerini Ae'ye çeviriyor ve uzunca düz gidilecek bir yere geldiğinde konuşmaya başlıyor. "Ne yaptığınızı anladım. Böyle bir şey yapacağınızı kesinlikle tahmin edemezdim ama can güvenliğim için daha iyi olacağı kesin. Bilmeyen veya tahmin etmeyeniniz için söylüyorum, varislerin ikisi de yolculuğumuz boyunca bir sürü yalan söylediler. Size kıta insanlarını takip ettiğimi ve araştırdığımı söylemiştim. Otorite sahibi olan insanları daha fazla takip ediyorum. Varislerin her ikisi de ülkelerinde dönen gerek iyi gerek kötü her şeyden haberdarlar. Mavi Yıldız'ın varlığından, terör saldırılarının kimler tarafından yapıldığından ve Pakt'ın ne hale geldiğinden haberdarlar. Onların sırrımı bilmesini istedim çünkü hala gençler ve fikirleri değişebilir. Hükümetlerinin kirli taraflarını görmeleri durumunda işleri değiştirmek isteyebilirler. Bir gün tahta çıktıklarında kıtanın yapısı değişmemiş olursa ülkelerini düzeltebilir, geliştirebilirler. Ama dürüst olmak gerekirse en azından uçağımın bulunduğu yeri görmemeleri benim için daha iyi olur." Gülümsüyor ve bir anda Ae'ye dönüp "Ha bu arada, Ae Libjetütcha, Djurat Başkan Yardımcısının bir Mavi Yıldız üyesi olduğunu hepinizin duymasını istiyorum. Kendisi muhtemelen bazılarınıza bunu söylemiştir fakat varislerin arkasından o kadar konuştuktan sonra burada herhangi bir bilginin sır olarak saklanması haksızlık olur diye düşünüyorum. Üzgünüm sayın başkanım, umarım herhangi bir planınızı altüst etmemişimdir." diyor ve gülümsemeye devam ediyor.
Yaklaşık on dakikalık bir yol gittikten sonra gizemli adamın isteğiyle otobüsü park ediyorsunuz. Hemen arkanızdan gelen Mabi de bunu görünce kamyonu otobüsün hemen yanına park ediyor. Park ettiğiniz yeri inceliyorsunuz ve deniz kenarı olduğunu fark ediyorsunuz. Gizemli adam etrafı incelediğinizi görünce "Aslında burası bir deniz değil, kara ile kapalı ama çok büyük olduğu için deniz gibi görünüyor." diyor. Camdan bakmanızı söylüyor ve her biriniz suya dikkatle baktığınızda su üstünde duran bir bina görüyorsunuz. "İşte gitmemiz gereken yer orası. Himota'nın en önemli bilimsel araştırma merkezlerinden biri. Suyun üstüne inşa edilmiş, sadece tekne ile gidip geliyorlar." Gizemli adam otobüsten iniyor ve siz de onun arkasından iniyorsunuz. Mabi ise kamyondan iniyor ve o sırada kamyonun içinde bulunan mahkumlar kamyonun arka kapısını zorlayarak açıyorlar. Böylece Sai ve Tegin de kamyondan iniyorlar. Mahkumlardan biri Sai ve Tegin'e polis çağırmalarını, böylece mahkumların geri dönebileceğini tembihliyor. Herkes bir araya geldiğinde tekrar gözlerinizi suya çeviriyorsunuz. Ne yapacağınızı çözmeye çalışırken gizemli adamın muhtemelen bir planı olduğu hepinizin aklına geliyor ve o sırada gizemli adam konuşmaya başlıyor. "Bende tekne yok tabii. Ne yapacağız?" Ae'ye dönüyor ve "Başkanım, ne yapacağız harbiden? Gerçekten oraya nasıl gideriz bilmiyorum." diyor. Hemen ardından "Yani ben saatimi kullanarak bir şekilde geliyordum ki bunu açıklamam baya uzun sürer ama şu an saatim çalışmıyor. Tekne de yok. Karadan 200 metre falan uzakta kalıyor merkez. Kaldık yolun ortasında desenize." diye ekliyor.
Ae, Sai'ye doğru koşan adama doğru koşuyor ve adama bir omuz atıyor. Adam vücudunu demirle kapladığı için çok fazla hareket etmiyor, aksine Ae geriye doğru uçuyor. Haga ise o sırada elinde Neon ışını biriktiriyor ve adama doğru yolluyor. Işın adamın göğsüne denk geliyor ve demiri az da olsa eritip adamın bağırmasına ve yavaşlamasına sebep oluyor. Adam yavaşladığı anda Livei adama karşı Örümcek Ağı stilini kullanıyor ve adamın neredeyse tüm vücudunu ağ ile sarıyor. Adam ağdan kurtulmaya çalışırken Sai kenara çekiliyor ve Tegin de az önce kurtulduğu kelepçenin parçalarını Uranyum salgılayarak radyoaktif hale getiriyor ve adama doğru fırlatıyor. Adama çarpıp yere düşen kelepçeler az da olsa adamın kolunun yanmasına sebep oluyor ve adam bir dizinin üstüne çöküp beklemeye başlıyor. O sırada Ae, Haga, Dufo, Livei ve Smildreiz otobüse doğru koşmaya başlıyor. Otobüse varmalarıyla Mabi'nin az önce otobüste olan Mavi Yıldız üyesi ile birlikte kamyona varması bir oluyor. Kamyona vardıkları gibi ön kapılara yöneliyorlar. Mabi sürücü koltuğuna, Mavi Yıldız üyesi ise yanındaki koltuğa geçiyor. O anda demirli adam karşısında olan Sai ve Tegin'e doğru hızla koşmaya başlıyor. Sai ve Tegin herhangi bir tepki verecek zamanı bulamadan adam ikisini de boğazlıyor ve kamyonun içine doğru fırlatıyor. Demirle kaplanmış vücudunun oluşturduğu darbe sayesinde Sai ve Tegin kamyonun arkasından içeri girdiği anda kamyonun arka kapısı kapanıyor. Böylece Sai ve Tegin kamyonun içinde diğer mahkumlarla birlikte hapsoluyorlar. Mabi gaza basacakken Ten Mavi Yıldız üyesinin oturduğu tarafın kapısını açıyor ve Mavi Yıldız üyesini çekerek aşağı indiriyor. Mabi bu gerçekleştiğinde yanındaki kapının açık olmasına rağmen gaza basıyor ve hızla hapishanenin bahçesinden çıkıyor.
Ten, çekip aldığı Mavi Yıldız üyesini yere atıp kılıcının tutma yeriyle kafasına vurarak yarı baygın bir duruma sokuyor. Tam tekrar açık kapıya yönelecekken, kamyon tam gaz uzaklaşmaya başlıyor. Bir süre peşinden koşsa da, hemen önündeki kapıya yetişemiyor. Geri döndüğünde ise ne misafirlerini, ne otobüsünü ne de kendi polis memurlarını görebiliyor. Sadece Thrao onla birlikte. Şaşkınlıkla Thrao'nun yanına yürüyor. İnanmak istemiyor. Düşman ile iş birliği yapıldığına ve kendilerini geride bıraktıklarına inanmak istemiyor. Adamlarını kaybettiğini kabullenmek istemiyor. Thrao'nun soğuk gerçeği dillendirmesi ona ağır geliyor. Tıpkı suratına inmiş bir tokat gibi. Ten'in bakışları korkutucu şekilde değişiyor. Suratı vahşi bir hayvanı andıracak şekilde çirkinleşiyor. Gözü seyirmeye başlıyor. O sırada bayılttığını sandığı Mavi Yıldız üyesi ona arkadan saldırıyor. Bu ise bardağı taşıran son damla oluyor Ten için. Kalkanını yere atıp kılıcı adamın midesine geçiriyor. Sapladığı kılıcı iki eliyle de tutup adamı havaya kaldırırken kasları şişiyor, kollarındaki ve kafasındaki bütün damarlar belirginleşiyor, gözü dönmüş öfkeyle avazı çıktığı kadar bağırıp adamın bedenini yararak onu ikiye ayırıyor. İç organları yeri, kanı ise Ten'i kızıla boyuyor. Ten gözlerinden oluk oluk akan gözyaşları eşliğinde kafasını göğe kaldırıp haykırmaya devam ediyor. Bu, iki taraftan da prensleri son görüşünüz oluyor.
Mabi ona yol gösterecek biri artık bulunmadığı için arkadaşlarının bulunduğu otobüsü takip etmeye koyuluyor. O sırada kamyonun içinde bulunanlar ise Sai ve Tegin'in halini gördüklerinde konuşmaya başlıyorlar. İçlerinden biri "Tegin'i hapishanede çok gördüm. Buralara düşmeyi hak etmiyor. Eğer buradan çıktığımızda bir yardımımız dokunabilirse elimizden geleni yaparız. Elbette kendi adıma konuşuyorum." diyor. Bir diğeri ise "Hayır, haklısın kardeşim. Genç bir yiğidin mapushaneyi boylaması kabul edilemez. Özellikle de ne yaptığı düşünülünce." Aynı adam gözlerini Sai'ye çeviriyor. "Kendisi gelip bize hiçbir şey anlatmadı ama hapiste bu tarz şeyler eninde sonunda kulaktan kulağa herkes tarafından duyulur. Tegin bu ülkeyi zedeleyecek hiçbir şey yapmamış bir yiğit. Onun burada kalmasına izin vermemeliyiz." diyor. Aralarında bulunan tek bir suçlu bile söylenenlere karşı çıkmıyor. Sai ve Tegin ise yolculuğun bitmesini beklerken suçlularla sohbet etmek için vakit buluyorlar. Suçlulardan biri "Bu kapıyı istesek açarız aslında fakat hareket halindeyken açmak çok riskli. Durmayı beklememiz gerek." diyor.
Alelacele otobüse binen herkes soluklanmak için yerlerine oturuyor ve o sırada Fera'nın düz kontak çabalarının işe yaradığını görüyorlar. Otobüsün hareket etmesiyle birlikte gizemli adam Fera'nın yanına geçiyor ve yolu tarif etmeye başlıyor. Tarif ederken gözlerini Ae'ye çeviriyor ve uzunca düz gidilecek bir yere geldiğinde konuşmaya başlıyor. "Ne yaptığınızı anladım. Böyle bir şey yapacağınızı kesinlikle tahmin edemezdim ama can güvenliğim için daha iyi olacağı kesin. Bilmeyen veya tahmin etmeyeniniz için söylüyorum, varislerin ikisi de yolculuğumuz boyunca bir sürü yalan söylediler. Size kıta insanlarını takip ettiğimi ve araştırdığımı söylemiştim. Otorite sahibi olan insanları daha fazla takip ediyorum. Varislerin her ikisi de ülkelerinde dönen gerek iyi gerek kötü her şeyden haberdarlar. Mavi Yıldız'ın varlığından, terör saldırılarının kimler tarafından yapıldığından ve Pakt'ın ne hale geldiğinden haberdarlar. Onların sırrımı bilmesini istedim çünkü hala gençler ve fikirleri değişebilir. Hükümetlerinin kirli taraflarını görmeleri durumunda işleri değiştirmek isteyebilirler. Bir gün tahta çıktıklarında kıtanın yapısı değişmemiş olursa ülkelerini düzeltebilir, geliştirebilirler. Ama dürüst olmak gerekirse en azından uçağımın bulunduğu yeri görmemeleri benim için daha iyi olur." Gülümsüyor ve bir anda Ae'ye dönüp "Ha bu arada, Ae Libjetütcha, Djurat Başkan Yardımcısının bir Mavi Yıldız üyesi olduğunu hepinizin duymasını istiyorum. Kendisi muhtemelen bazılarınıza bunu söylemiştir fakat varislerin arkasından o kadar konuştuktan sonra burada herhangi bir bilginin sır olarak saklanması haksızlık olur diye düşünüyorum. Üzgünüm sayın başkanım, umarım herhangi bir planınızı altüst etmemişimdir." diyor ve gülümsemeye devam ediyor.
Yaklaşık on dakikalık bir yol gittikten sonra gizemli adamın isteğiyle otobüsü park ediyorsunuz. Hemen arkanızdan gelen Mabi de bunu görünce kamyonu otobüsün hemen yanına park ediyor. Park ettiğiniz yeri inceliyorsunuz ve deniz kenarı olduğunu fark ediyorsunuz. Gizemli adam etrafı incelediğinizi görünce "Aslında burası bir deniz değil, kara ile kapalı ama çok büyük olduğu için deniz gibi görünüyor." diyor. Camdan bakmanızı söylüyor ve her biriniz suya dikkatle baktığınızda su üstünde duran bir bina görüyorsunuz. "İşte gitmemiz gereken yer orası. Himota'nın en önemli bilimsel araştırma merkezlerinden biri. Suyun üstüne inşa edilmiş, sadece tekne ile gidip geliyorlar." Gizemli adam otobüsten iniyor ve siz de onun arkasından iniyorsunuz. Mabi ise kamyondan iniyor ve o sırada kamyonun içinde bulunan mahkumlar kamyonun arka kapısını zorlayarak açıyorlar. Böylece Sai ve Tegin de kamyondan iniyorlar. Mahkumlardan biri Sai ve Tegin'e polis çağırmalarını, böylece mahkumların geri dönebileceğini tembihliyor. Herkes bir araya geldiğinde tekrar gözlerinizi suya çeviriyorsunuz. Ne yapacağınızı çözmeye çalışırken gizemli adamın muhtemelen bir planı olduğu hepinizin aklına geliyor ve o sırada gizemli adam konuşmaya başlıyor. "Bende tekne yok tabii. Ne yapacağız?" Ae'ye dönüyor ve "Başkanım, ne yapacağız harbiden? Gerçekten oraya nasıl gideriz bilmiyorum." diyor. Hemen ardından "Yani ben saatimi kullanarak bir şekilde geliyordum ki bunu açıklamam baya uzun sürer ama şu an saatim çalışmıyor. Tekne de yok. Karadan 200 metre falan uzakta kalıyor merkez. Kaldık yolun ortasında desenize." diye ekliyor.
Tinkadoko Bilimsel Araştırma Merkezi
► Show Spoiler
Off Topic
Haga Nomua
Atom Enerjisi; %90
Livei Nyawodz
Atom Enerjisi; %90
Tegin Hentanodan
Atom Enerjisi; %90
Atom Enerjisi; %90
Livei Nyawodz
Atom Enerjisi; %90
Tegin Hentanodan
Atom Enerjisi; %90
Off Topic
Smildreiz Dyogodz | Haberli Pasiflik x1
Off Topic
Bu turdan itibaren pasiflik süresi 1 gün arttırılmıştır. Oyuncuların 3 günlük yazma süresi bulunmaktadır.
Re: [Ana Kurgu] O Adam
#56Herife omuz attım ve Haga da bana yardımcı oldu. Biraz gerilediğimde etrafımdaki diğer kişilerin de adama Frum ve Ser’siz gibi daldığını fark ettim. Burada kalıp bu adama konuşmak isterdim ancak zamanım yoktu. Haga’nın arkasından otobüse koştuktan sonra içeri bir baktım şöyle herkes buradaydı. Canım Mabi’m hariç. Ön tarafa, garip herif ve Fera’nın yanına doğru yürüdüm sakinleşmeye çalışarak. Adam Fera’nın yanında yolu tarif ediyordu. Uyum sağlamasına sevindim. Ne yaptığımızı anladığını söyledi bana bakarak. Tek kaşımı kaldırdım. Varislerin ikisinin de bize yalan söylediğini söylediğinde ellerimi bağladım önümde. Yani, emin değildim bu konuda ancak tedbirli olduğum için memnun oldum. “Beni de yakından takip etmişsindir.” dediğimde herkese bağırarak benim Mavi Yıldız üyesi olduğumu anons etti tüm otobüse. Omzumu silktim. “Kıtanın iyiliğini düşündüğümü bilmiş olurlar sadece.” dedim. “Merak ettiğim şey şu senin hakkında garip adam.” dedikten sonra gülümsedim hafiften. “Neden kendi gezegenin için çalışmaktan vazgeçtin? Orada sevdiklerin yok mu? Burada olduğu gibi orada da masumlar vardır. Birbirimize düşman olmak yerine orta yolu bulabiliriz.”
On dakika sonra otobüsü park etti Fera. Minibüsten indiğimde Mabi’nin de kamyonu bize getirdiğini gördüm. Mavi Yıldızın buraya getirmek istediğini düşünmüyorum. Bu yüzden ona doğru yürüyüp “Mabi!” diye seslendim. “Ne oldu neden buraya gel-” Yakınlaştığımda yanında kimsenin olmadığını gördüm. Binmeyi başaramamış olabilirdi. Mabi kamyonu yanımıza getirmeyi başarmıştı. Arkadaşım kamyondan inince şöyle bir sarıldım dostça. Yanımda olduğu için memnun olmuştum. Mavi yıldızdan kimse yoksa bu kadar suçluyu ne yapacaktık? Himota’ya tekrar salmak ne kadar mantıklıydı? Mahkumlar aşağı zorla inerken garip adam gelip bana nasıl gideceğimizi sordu. Önümüzdeki denize baktım. Çevreye baktım. Tekne yoktu.
“Bakın.” dedim düşünceli bir şekilde. “Nasıl gideceğimizi siz düşünmelisiniz. Ben şu mahkumlarla uğraşacağım. 10 dakika yeterli olur.”
Diğerleri toplanıp düşünmeye başladıklarında ben de mahkumların yanına, kamyonun arkasına geçtim. Sai denen Himota’lı polis de yanlarındaydı. Yanlarına dikilip ellerimi bağlayıp konuşmalarının bitmesini bekledim. Ardından da “Evet.” diyerek yüksek bir sesle dikkatleri kendime çektim. Dedim ki “Geçen oradaki adam haksız yere hapsedildiğini söylemişti. Siz de mi bunu yaşadınız? Himota’nın içişleri umrumda değil. Bu yüzden anlatmanıza gerek yok. Sadece isterseniz bize katılabileceğinizi söylemek istiyorum. Olay ülkelerin çok daha üstünde. Boş yere hapiste kalmaktan çok daha kıtaya millete hayırlı işler yapabilirsiniz. Hayır derseniz, dediğinizi yapın polisleri biraz ötede çağırın da bizim durumumuzla çakışmasın.” dediklerini dinledikten sonra 10 dakika içinde isteyenler ve istemeyenler arasındaki olayı halledip gitmek isteyenleri biraz uzaklaştırıp Sai’den polisleri çağırmasını rica edecektim. Sonra da kendisine bakıp “Sen geliyor musun peki?” diye soracaktım.
On dakika sonra otobüsü park etti Fera. Minibüsten indiğimde Mabi’nin de kamyonu bize getirdiğini gördüm. Mavi Yıldızın buraya getirmek istediğini düşünmüyorum. Bu yüzden ona doğru yürüyüp “Mabi!” diye seslendim. “Ne oldu neden buraya gel-” Yakınlaştığımda yanında kimsenin olmadığını gördüm. Binmeyi başaramamış olabilirdi. Mabi kamyonu yanımıza getirmeyi başarmıştı. Arkadaşım kamyondan inince şöyle bir sarıldım dostça. Yanımda olduğu için memnun olmuştum. Mavi yıldızdan kimse yoksa bu kadar suçluyu ne yapacaktık? Himota’ya tekrar salmak ne kadar mantıklıydı? Mahkumlar aşağı zorla inerken garip adam gelip bana nasıl gideceğimizi sordu. Önümüzdeki denize baktım. Çevreye baktım. Tekne yoktu.
“Bakın.” dedim düşünceli bir şekilde. “Nasıl gideceğimizi siz düşünmelisiniz. Ben şu mahkumlarla uğraşacağım. 10 dakika yeterli olur.”
Diğerleri toplanıp düşünmeye başladıklarında ben de mahkumların yanına, kamyonun arkasına geçtim. Sai denen Himota’lı polis de yanlarındaydı. Yanlarına dikilip ellerimi bağlayıp konuşmalarının bitmesini bekledim. Ardından da “Evet.” diyerek yüksek bir sesle dikkatleri kendime çektim. Dedim ki “Geçen oradaki adam haksız yere hapsedildiğini söylemişti. Siz de mi bunu yaşadınız? Himota’nın içişleri umrumda değil. Bu yüzden anlatmanıza gerek yok. Sadece isterseniz bize katılabileceğinizi söylemek istiyorum. Olay ülkelerin çok daha üstünde. Boş yere hapiste kalmaktan çok daha kıtaya millete hayırlı işler yapabilirsiniz. Hayır derseniz, dediğinizi yapın polisleri biraz ötede çağırın da bizim durumumuzla çakışmasın.” dediklerini dinledikten sonra 10 dakika içinde isteyenler ve istemeyenler arasındaki olayı halledip gitmek isteyenleri biraz uzaklaştırıp Sai’den polisleri çağırmasını rica edecektim. Sonra da kendisine bakıp “Sen geliyor musun peki?” diye soracaktım.

► Show Spoiler
Yan çar
Podosḧi Øfinuafeme
Podosḧi Øfinuafeme
Re: [Ana Kurgu] O Adam
#58Beni kelepçelerden kurtulan gözü dönmüş arkadaşa orantısız bir şekilde saldırmamıza rağmen adamı etkisiz hale getirmeyi başaramadık. Kaotik kavga esnasında bir ara bundan önce birlikte göreve gittiğimiz kırmızı saçlı arkadaşı da gördüm. Demek ki yine çok uluslu bir olayın içerisine düştüm. Şu anda etrafımda neler olduğu hakkında bir fikrim yok ama ortalık sakinleştiği zaman Sai'nin bana kısa bir özet geçeceğinden eminim. Bu yüzden şimdilik tüm çabalarımıza rağmen yere seremediğimiz adamı nasıl hareketsiz hale getireceğimi düşünmem lazım. Etraftakilerden yay ve ok ödünç alabilirsem başarılı olacağımı düşünüyorum ama bu hengamede kimden yardım isteyebileceğimi bilmiyorum. Giydiğim hapishane kıyafetleri yüzünden de karşımdakilerin bana ön yargılı davranma şansı epey bir yüksek. Hatta bana da saldırabilirler. Yine tek çare Sai'den yardım almak gibi duruyor. Ancak onunla da konuşmaya fırsatım olmadan az önce saldırdığımız arkadaş boğazımızdan tutarak beni ve Sai'yi kamyonun içerisine attı.
Kamyonun içerisinde beklediğimden daha çok tanıdık yüz gördüm. Hiçbiri ile konuşma fırsatım olmasa bile her gün karşılaştığımız için az çok etrafımdakilerin kimler olduğunu biliyorum. Hapishanedeki arkadaşlarım karşılarında bir polis memuru gördükten sonra hep bir ağızdan buradan çıktıktan sonra ellerinden geldiğince yardımcı olabileceklerini söylediler. Kimseye anlatmasam bile benim durumumdan haberdar olan bazıları da Sai ile olan arkadaşlığımızı bilmedikleri için ona suçsuz olduğumu anlatmaya başladılar. Açıkçası etrafımdakilerin benim ile bu kadar ilgili olduklarını bilmiyordum. Benim için söylediklerinden sonra ne yalan söyleyeyim mutlu oldum. Sessiz bir şekilde övgüleri kabul ettikten sonra Sai'nin herhangi bir şey deyip demeyeceğini beklemeye başlayacağım. İçinde bulunduğumuz durumu daha iyi anlayabilmemiz için neler olduğu hakkında bilgiye ihtiyacım var.
Belli bir süre mutlu araba yolculuğumuza devam ettikten sonra durduk. Durur durmaz az önce istersek kapıyı açarız diye konuşan arkadaşların kapıyı zorlamaları sonucunda hapsolduğumuz yerden kurtulduk. Kamyondan indikten sonra bir yandan güneşin ve özgürlüğün tadını çıkarıp bir yandan da etrafımdaki kişileri izlemeye başlayacağım. Şu anki durumumuzda kimin dost kimin düşman olduğunu bilmediğim için gardımı indirmemem gerekiyor.
Sarışın yağız bir delikanlı hepimiz toplandıktan sonra mahkumlar ile konuşmaya başladı. Kim olduğumuzu ve geçmişimi önemsemeden eğer istersek ona katılabileceğimi söyledi. Hapishanede çürümektense ona katılmak gayet cazip bir teklif gibi dursa da kimse olduğunu bilmediğim birine güvenemem. Ayrıca ülkemi de seviyorum. Ne olursa olsun onu terk etme gibi bir planım yok. Diğer mahkumlar seçimini yaparken Sai'nin vereceği kararı bekleyeceğim. Çok fazla kullanmayı sevmesem de eğer karşımızdakinin düşmanımız olduğundan emin olursam gelecek emirle birlikte elimde minik bir uraninit minerali oluşturabilirim.
Kamyonun içerisinde beklediğimden daha çok tanıdık yüz gördüm. Hiçbiri ile konuşma fırsatım olmasa bile her gün karşılaştığımız için az çok etrafımdakilerin kimler olduğunu biliyorum. Hapishanedeki arkadaşlarım karşılarında bir polis memuru gördükten sonra hep bir ağızdan buradan çıktıktan sonra ellerinden geldiğince yardımcı olabileceklerini söylediler. Kimseye anlatmasam bile benim durumumdan haberdar olan bazıları da Sai ile olan arkadaşlığımızı bilmedikleri için ona suçsuz olduğumu anlatmaya başladılar. Açıkçası etrafımdakilerin benim ile bu kadar ilgili olduklarını bilmiyordum. Benim için söylediklerinden sonra ne yalan söyleyeyim mutlu oldum. Sessiz bir şekilde övgüleri kabul ettikten sonra Sai'nin herhangi bir şey deyip demeyeceğini beklemeye başlayacağım. İçinde bulunduğumuz durumu daha iyi anlayabilmemiz için neler olduğu hakkında bilgiye ihtiyacım var.
Belli bir süre mutlu araba yolculuğumuza devam ettikten sonra durduk. Durur durmaz az önce istersek kapıyı açarız diye konuşan arkadaşların kapıyı zorlamaları sonucunda hapsolduğumuz yerden kurtulduk. Kamyondan indikten sonra bir yandan güneşin ve özgürlüğün tadını çıkarıp bir yandan da etrafımdaki kişileri izlemeye başlayacağım. Şu anki durumumuzda kimin dost kimin düşman olduğunu bilmediğim için gardımı indirmemem gerekiyor.
Sarışın yağız bir delikanlı hepimiz toplandıktan sonra mahkumlar ile konuşmaya başladı. Kim olduğumuzu ve geçmişimi önemsemeden eğer istersek ona katılabileceğimi söyledi. Hapishanede çürümektense ona katılmak gayet cazip bir teklif gibi dursa da kimse olduğunu bilmediğim birine güvenemem. Ayrıca ülkemi de seviyorum. Ne olursa olsun onu terk etme gibi bir planım yok. Diğer mahkumlar seçimini yaparken Sai'nin vereceği kararı bekleyeceğim. Çok fazla kullanmayı sevmesem de eğer karşımızdakinin düşmanımız olduğundan emin olursam gelecek emirle birlikte elimde minik bir uraninit minerali oluşturabilirim.

► Show Spoiler
Re: [Ana Kurgu] O Adam
#59Üzerime koşan adamdan sıyrılmak için hamlemi yapmaya hazırlanırken Tegin de dahil herkes teker teker onu durdurmak için saldırmaya başlamıştı. Bu da benim kaçışımı kolaylaştırmıştı. Fakat aynı zamanda adamın daha da sinirlenmesine yol açacaktı. Bu da konuşma planımın suya düşmesi demekti. Adamı bir anlığına afallattıktan sonra otobüse dönmeye başlamışlardı. Şu saniyeden itibaren onu sakinleştirmek imkansız gibiydi. Az önceki tehditlerini göz önüne alırsak belki de imkansız daha kolaydı. “Pekala şim…” demeye kalmadan adamın elini boğazımda hissetmiştim. Tepki gösterecek zaman aralığı bile bulamamıştım. Kurtulmaya çalışmak için çabalamaya bile başlamadan bizi kamyonun arkasından içeri sallayıvermişti. Güzel haberse kapılar da üzerimize kapanmıştı. Bir şekilde tekrar dışarı çıkmayı düşünürken ise kamyonun harekete başladığını hissetmiştim. Sırada ne vardı acaba? Şarampolden yuvarlanmak mı?
Oturup kamyonun durmasını beklemekten başka çarem kalmamıştı. Tegin’in yanına oturduktan sonra “Hapishanedeki duşları kullanmıyor musun? Nasıl oluyor da seninle buluşur buluşmaz başım belaya giriyor?” diyecektim gülümseyerek. Bu sırada da mahkumların konuşmalarını dinlemeye koyulacaktım. Tegin hakkında hepsi iyi şeyler söylüyorlardı. "Söylediklerinizin her kelimesinde haklısınız. Benim gibi beceriksiz biri değildir ayrıca. O kadar uğraşmama rağmen onu kurtaramadım ama o yine beni buldu.” dedikten sonra Tegin’e dönecektim. “Sana uzun uzun anlatmak isterdim ama durum biraz karışık. Buradan çıktığımızda kimseye güvenememeni istiyorum senden. Sadece şu an bir ekip gibiyiz. Yine de işin sonunda kimsenin kendi çıkarları için diğerlerini satmayacağını bilemeyiz.” diye uyaracaktım Tegin’i. Onun kimseyle diyaloğa gireceğini zaten düşünmüyordum fakat yine de dikkatli olmasında yarar vardı.
Kamyonun durduğunu anladığımız sırada mahkumlar az önce söz verdikleri gibi kapıyı açmışlardı. Artık buradan çıkmanın zamanı gelmişti. Dışarıdan konuşma sesleri de geliyordu. Belli ki otobüstekiler de buradaydı. Neler olduğunu öğrenmek istiyordum fakat önce mahkumlarla konuşacaktım. “Düşünceleriniz ve yaptıklarınız için her birinize teşekkür ederim. Ayrıca içeride arkadaşıma yardımcı olduğunuz için de. Fakat sonuç itibariyle hepiniz suçlusunuz ve bu kadar suçluyu bırakma riskini alamam. Umarım beni anlarsınız.” derken Ae belirmişti kamyonun arkasında. Konuşmaya başladığında ben de kamyondan inmeden oturup dirseklerimi dizime dayamış onu dinliyordum. Yine neyin peşinde bu herif. Şu Mavi Yıldız zımbırtısını da tam anlayamadım zaten. Kendi kafasına göre bir şeyler yapmasına izin veremezdim. “Güzel konuşmaydı yakışıklı. Evlilik törenine davetli toplamaya çalıştığının farkındayım ama maalesef hepsi hapishaneye geri dönüyor. Kusura bakma, sahneyi boşaltıyorum.” dedikten sonra mahkumları almaları için polisleri çağıracaktım. Ardından Tegin ile birlikte topluluğun yanına gidecektim. Kamyonun arkasında biraz zaman kaybetmiştim. Burada bir şeyler konuşulmuştu o sırada belli ki. Boynumu iki kere kütlettikten sonra “Pek konforlu bir yolculuk olmadı. Peki ben ne kaçırdım?” diyecektim.
Oturup kamyonun durmasını beklemekten başka çarem kalmamıştı. Tegin’in yanına oturduktan sonra “Hapishanedeki duşları kullanmıyor musun? Nasıl oluyor da seninle buluşur buluşmaz başım belaya giriyor?” diyecektim gülümseyerek. Bu sırada da mahkumların konuşmalarını dinlemeye koyulacaktım. Tegin hakkında hepsi iyi şeyler söylüyorlardı. "Söylediklerinizin her kelimesinde haklısınız. Benim gibi beceriksiz biri değildir ayrıca. O kadar uğraşmama rağmen onu kurtaramadım ama o yine beni buldu.” dedikten sonra Tegin’e dönecektim. “Sana uzun uzun anlatmak isterdim ama durum biraz karışık. Buradan çıktığımızda kimseye güvenememeni istiyorum senden. Sadece şu an bir ekip gibiyiz. Yine de işin sonunda kimsenin kendi çıkarları için diğerlerini satmayacağını bilemeyiz.” diye uyaracaktım Tegin’i. Onun kimseyle diyaloğa gireceğini zaten düşünmüyordum fakat yine de dikkatli olmasında yarar vardı.
Kamyonun durduğunu anladığımız sırada mahkumlar az önce söz verdikleri gibi kapıyı açmışlardı. Artık buradan çıkmanın zamanı gelmişti. Dışarıdan konuşma sesleri de geliyordu. Belli ki otobüstekiler de buradaydı. Neler olduğunu öğrenmek istiyordum fakat önce mahkumlarla konuşacaktım. “Düşünceleriniz ve yaptıklarınız için her birinize teşekkür ederim. Ayrıca içeride arkadaşıma yardımcı olduğunuz için de. Fakat sonuç itibariyle hepiniz suçlusunuz ve bu kadar suçluyu bırakma riskini alamam. Umarım beni anlarsınız.” derken Ae belirmişti kamyonun arkasında. Konuşmaya başladığında ben de kamyondan inmeden oturup dirseklerimi dizime dayamış onu dinliyordum. Yine neyin peşinde bu herif. Şu Mavi Yıldız zımbırtısını da tam anlayamadım zaten. Kendi kafasına göre bir şeyler yapmasına izin veremezdim. “Güzel konuşmaydı yakışıklı. Evlilik törenine davetli toplamaya çalıştığının farkındayım ama maalesef hepsi hapishaneye geri dönüyor. Kusura bakma, sahneyi boşaltıyorum.” dedikten sonra mahkumları almaları için polisleri çağıracaktım. Ardından Tegin ile birlikte topluluğun yanına gidecektim. Kamyonun arkasında biraz zaman kaybetmiştim. Burada bir şeyler konuşulmuştu o sırada belli ki. Boynumu iki kere kütlettikten sonra “Pek konforlu bir yolculuk olmadı. Peki ben ne kaçırdım?” diyecektim.

► Show Spoiler
Re: [Ana Kurgu] O Adam
#60Otobüse koşup kendisini attığı anda Fera'nın gaza basması ile prensleri arkalarında bırakıp fırlayıp çıkmışlardı. Livei oturup derin derin soluklandı. Asla anlam veremediği saçma bir adrenalinin ortasında bulmayı beklemiyordu kendini. Arka camdan dışarıya baktığında Mabi'nin sürdüğü mahkumlarla dolu kamyonetin de onları takip ettiğini fark etti. Bu adamlarla ne yapacaklardı ki? O esnada gizemli adam söze başlamış ve prenslerin yalan söylediğini, her şeyden haberleri olduğunu dile getirmişti. Livei şaşırmamıştı. Ortada dönenlerden haberleri olmaması için angut olmaları lazımdı, ki angutlardı da zaten. Gerçekten onlara güveneceklerini ve yelkenleri suya indireceklerini mi düşünmüşlerdi? Ya aptal olabilirlerdi ya da yalancı, başka yolu yoktu. Gizemli adam onların henüz genç olduklarını, fikirlerinin fazla kirlenmeden değişebileceğini dile getirmişti. "Aman bırak, ne bok yerlerse yesinler. Onlar da görecek." dedi genç kız bıkkın bir ses tonuyla. Daha fazla prens lafı duymak istemiyordu. Zaten mimlenmişti, ülkesine dönünce ağzına edilecekti. Şu birkaç dakikayı huzurla geçirmesi iyi olurdu.
Gizemli adam hemen ardından Ae'nin de Mavi Yıldız üyesi olduğunu ilan etmişti. İşte bu şaşırılacak bir şeydi. Koskoca Djurat Başkan Yardımcısı esasen Mavi Yıldız ile mi çalışıyordu? O halde bu rütbeye onların torpili ile gelmiş olmalıydı? Ya da... Tüm Djurat hükümeti Mavi Yıldız için çalışıyordu. Livei'nin Mavi Yıldız ile bir alıp veremediği yoktu. Özellikle de amaçları kıtanın özgürlüğünü sağlamaksa bunu genç kız her şeyden fazla arzuluyordu. Ancak sevdiği insanlarla arasına girmeye çalışması hoşuna gitmiyordu. Bir yanda başlarında hükümet belası, diğer yanda Kızıl Kan Cemiyeti belası vardı ve bir de üstüne Mavi Yıldız onu kandırarak Friks'i kaçırmaya çalışmıştı. Ne istedikleri ortadaydı da bu Livei'nin muhatap bulmadığı sürece kabul edeceği bir şey değildi. Öyle adam kaçırmaya çalışmakla olmuyordu bu işler.
Bir süre sonra kamyonu ve otobüsü park etmişlerdi. Denizin ortasında küçük bir kara parçasına gitmeleri gerekiyordu. Yüzebilecekleri bir mesafe değildi. Oraya nasıl gideceklerini düşünüyordu herkes kara kara. "Himotalıların buraya tekne ile gidip geldiklerini söyledin. O tekneler nereden kalkıyorsa gidip bulalım bir tanesini. Başka yolu olduğunu sanmıyorum. Bu mesafeyi yüzemeyiz, elementlerin de işe yarayacağını düşünmüyorum. Başka fikri olan var mı?" dedi kendi fikrini belirterek. En makul olan Himotalıların kullandığı araca binmek gibi duruyordu. Ya güzellikle ya da kavgayla alacaklardı artık. O sırada göz ucuyla Ae'yi inceledi. Boş bir anını kollamaya çalıştı. Mahkumlarla ve Sai ile konuşuyordu. Herkesin içinde onunla konuşamazdı, boş olduğu bir zamanı kollayıp onu kenara çekmeliydi. Sorması gereken şeyler vardı.
Gizemli adam hemen ardından Ae'nin de Mavi Yıldız üyesi olduğunu ilan etmişti. İşte bu şaşırılacak bir şeydi. Koskoca Djurat Başkan Yardımcısı esasen Mavi Yıldız ile mi çalışıyordu? O halde bu rütbeye onların torpili ile gelmiş olmalıydı? Ya da... Tüm Djurat hükümeti Mavi Yıldız için çalışıyordu. Livei'nin Mavi Yıldız ile bir alıp veremediği yoktu. Özellikle de amaçları kıtanın özgürlüğünü sağlamaksa bunu genç kız her şeyden fazla arzuluyordu. Ancak sevdiği insanlarla arasına girmeye çalışması hoşuna gitmiyordu. Bir yanda başlarında hükümet belası, diğer yanda Kızıl Kan Cemiyeti belası vardı ve bir de üstüne Mavi Yıldız onu kandırarak Friks'i kaçırmaya çalışmıştı. Ne istedikleri ortadaydı da bu Livei'nin muhatap bulmadığı sürece kabul edeceği bir şey değildi. Öyle adam kaçırmaya çalışmakla olmuyordu bu işler.
Bir süre sonra kamyonu ve otobüsü park etmişlerdi. Denizin ortasında küçük bir kara parçasına gitmeleri gerekiyordu. Yüzebilecekleri bir mesafe değildi. Oraya nasıl gideceklerini düşünüyordu herkes kara kara. "Himotalıların buraya tekne ile gidip geldiklerini söyledin. O tekneler nereden kalkıyorsa gidip bulalım bir tanesini. Başka yolu olduğunu sanmıyorum. Bu mesafeyi yüzemeyiz, elementlerin de işe yarayacağını düşünmüyorum. Başka fikri olan var mı?" dedi kendi fikrini belirterek. En makul olan Himotalıların kullandığı araca binmek gibi duruyordu. Ya güzellikle ya da kavgayla alacaklardı artık. O sırada göz ucuyla Ae'yi inceledi. Boş bir anını kollamaya çalıştı. Mahkumlarla ve Sai ile konuşuyordu. Herkesin içinde onunla konuşamazdı, boş olduğu bir zamanı kollayıp onu kenara çekmeliydi. Sorması gereken şeyler vardı.

► Show Spoiler