Yeni Arkadaşlık, Yeni Bağ
Posted: Sun Jul 05, 2020 2:01 am
Sabahın erken vakitlerinde, güneş henüz onu selamlamışken kalktı yatağından. Yarım saat süren iyi bir duşun ardından, mutfağa geçti. Kahvaltı için neler hazırlayacağını düşünüyordu, annesine her zamankinden farklı şeyler sunmak istiyordu. “Biliyorum farklı bir şeyler hazırladığımı anlamayacak, ancak benim vicdanım buna el vermiyor.” Diye söylendi içinden gülümseyerek. Çok fazla alternatif bulunmayan, fakat iyi bir kahvaltı sofrası hazırladı. Annesinin ayak seslerini duyduğu anda annesinin odasına yöneldi. Kapıyı hafifçe araladı, yatağın ucunda oturan annesini görünce gülümseyerek içeri girdi.
“Günaydın anne, ben oğlun Hae Tumi.”
“Anne? Sen kimsin? Bana Hae Tumi ismi tanıdık gelmiyor.”
Buruk bir gülümsemeyle birlikte annesinin yanında duran fotoğrafı gösterdi. Yan yana durdukları, Redo Nehri’nde çekilmiş fotoğrafı.
“Bak, ikimiz buradayız. Hatırlayabildin mi?”
“Fotoğrafı hatırlamıyorum, ama bu yalan söylemediğini gösterir değil mi?”
Diye cevap verdi annesi. Gülümsedi, koluna girdikten sonra içeri doğru yürümeye başladılar. “Nereye götürüyorsun?” diye sordu annesi. Hae, güzelce kurulmuş sofranın başına oturttu başta cevap vermeden, annesinin gözündeki mutluluğu görebiliyordu. “Senin mesleğin olan aşçılıktan öğrendim bir şeyler. Artık yemekleri ben hazırlıyorum. Güzel göründüğü gibi tadı da güzeldir umarım.” Dedi. Yemeklerini yedikten sonra, annesinin koluna girip her zaman oturduğu koltuğa oturttu. Elinden tutup, yanda duran kitabı aldı diğer eliyle. Kitap ayracından tutup kaldığı yeri açtı. “Adudi gelene kadar kitap okuyacağım sana, tamam mı?” dedi. Annesinin onayını aldıktan sonra, yarım saat kadar kitap okudu durmadan. Adudi’nin gelmesiyle birlikte toparlandı, annesini öptükten sonra “Akşam gene geleceğim, tamam mı?” dedi ve Adudi’ye doğru yöneldi. Adudi çantalarını kapının arkasına koymakla uğraşıyordu o sırada.
“Adudi, biraz geç geleceğim bugün. Sıkıntı olmaz değil mi?”
“Olmaz olmaz, sıkıntı değil. Sen keyfine bak.”
Cevabı aldıktan sonra kapıdan çıktı anahtarını alıp. Sokağa attığı ilk adımdan sonra, derin bir nefes çekti gökyüzüne bakarak. Bugün tek isteği, Dateremi’de bir mekana gidip oturmak ve bir şeyler içmekti. Biraz kafasını dağıtmak istiyordu. Sıklıkla negatif duygular yaşayan biri olmasa bile, annesinin durumu bazen zihnini zorluyordu. Bu tür durumlarda, dışarıda vakit geçirmek onun için en mantıklı eylemdi. Böylelikle tekrardan pozitif duygularına odaklanabiliyordu.
Dateremi’ye geldikten sonra, Dara Çarşısını gezmeye karar verdi öncelikle. İnsanların neler sattıklarına bakıyor, kendince değerlendiriyordu satılanları. Trafiğe kapanmış bu yolda, rahat ve yavaş bir şekilde geziyordu. Elleri cebinde, her satılan malzemenin önünde duruyor, birkaç saniye baktıktan sonra başka malzemelere bakmaya başlıyordu. Dara Çarşısında olan küçük gezisi bitmiş, Dateremi’de daha önce gitmediği alkollü bir mekana gitmişti. Kapıdan içeri attığında, gözüne kestirdiği bir barmenin ona bakmasıyla birlikte ona doğru ilerledi.
“İki kişilik boş bir masanız var değil mi? Tek olacağım ama tek kişilik masada oturmaya pek niyetim yok. Çok yalnız hissediyorum o zaman, eheh.”
“Tabii, var. Şuradaki masaya oturabilirsiniz. Birazdan ilgilenmeye geliyorum.”
Hae, gösterdiği masaya oturdu. İki kişilik, normal bir masaydı. Sandalyesini hafifçe düzeltip masaya yaklaştıktan sonra, kendisine gelen barmenden hafif bir alkollü içecek istedi. Yanına ise aperatif tüketebileceği bir yemek aldı. İkisi de geldikten sonra, insanları gözlemlemeye başladı. Ne konuşuyorlar, ne yapıyorlar, teker teker izliyordu alkolünü yudumlayıp yiyeceğini yavaş yavaş yerken.
“Günaydın anne, ben oğlun Hae Tumi.”
“Anne? Sen kimsin? Bana Hae Tumi ismi tanıdık gelmiyor.”
Buruk bir gülümsemeyle birlikte annesinin yanında duran fotoğrafı gösterdi. Yan yana durdukları, Redo Nehri’nde çekilmiş fotoğrafı.
“Bak, ikimiz buradayız. Hatırlayabildin mi?”
“Fotoğrafı hatırlamıyorum, ama bu yalan söylemediğini gösterir değil mi?”
Diye cevap verdi annesi. Gülümsedi, koluna girdikten sonra içeri doğru yürümeye başladılar. “Nereye götürüyorsun?” diye sordu annesi. Hae, güzelce kurulmuş sofranın başına oturttu başta cevap vermeden, annesinin gözündeki mutluluğu görebiliyordu. “Senin mesleğin olan aşçılıktan öğrendim bir şeyler. Artık yemekleri ben hazırlıyorum. Güzel göründüğü gibi tadı da güzeldir umarım.” Dedi. Yemeklerini yedikten sonra, annesinin koluna girip her zaman oturduğu koltuğa oturttu. Elinden tutup, yanda duran kitabı aldı diğer eliyle. Kitap ayracından tutup kaldığı yeri açtı. “Adudi gelene kadar kitap okuyacağım sana, tamam mı?” dedi. Annesinin onayını aldıktan sonra, yarım saat kadar kitap okudu durmadan. Adudi’nin gelmesiyle birlikte toparlandı, annesini öptükten sonra “Akşam gene geleceğim, tamam mı?” dedi ve Adudi’ye doğru yöneldi. Adudi çantalarını kapının arkasına koymakla uğraşıyordu o sırada.
“Adudi, biraz geç geleceğim bugün. Sıkıntı olmaz değil mi?”
“Olmaz olmaz, sıkıntı değil. Sen keyfine bak.”
Cevabı aldıktan sonra kapıdan çıktı anahtarını alıp. Sokağa attığı ilk adımdan sonra, derin bir nefes çekti gökyüzüne bakarak. Bugün tek isteği, Dateremi’de bir mekana gidip oturmak ve bir şeyler içmekti. Biraz kafasını dağıtmak istiyordu. Sıklıkla negatif duygular yaşayan biri olmasa bile, annesinin durumu bazen zihnini zorluyordu. Bu tür durumlarda, dışarıda vakit geçirmek onun için en mantıklı eylemdi. Böylelikle tekrardan pozitif duygularına odaklanabiliyordu.
Dateremi’ye geldikten sonra, Dara Çarşısını gezmeye karar verdi öncelikle. İnsanların neler sattıklarına bakıyor, kendince değerlendiriyordu satılanları. Trafiğe kapanmış bu yolda, rahat ve yavaş bir şekilde geziyordu. Elleri cebinde, her satılan malzemenin önünde duruyor, birkaç saniye baktıktan sonra başka malzemelere bakmaya başlıyordu. Dara Çarşısında olan küçük gezisi bitmiş, Dateremi’de daha önce gitmediği alkollü bir mekana gitmişti. Kapıdan içeri attığında, gözüne kestirdiği bir barmenin ona bakmasıyla birlikte ona doğru ilerledi.
“İki kişilik boş bir masanız var değil mi? Tek olacağım ama tek kişilik masada oturmaya pek niyetim yok. Çok yalnız hissediyorum o zaman, eheh.”
“Tabii, var. Şuradaki masaya oturabilirsiniz. Birazdan ilgilenmeye geliyorum.”
Hae, gösterdiği masaya oturdu. İki kişilik, normal bir masaydı. Sandalyesini hafifçe düzeltip masaya yaklaştıktan sonra, kendisine gelen barmenden hafif bir alkollü içecek istedi. Yanına ise aperatif tüketebileceği bir yemek aldı. İkisi de geldikten sonra, insanları gözlemlemeye başladı. Ne konuşuyorlar, ne yapıyorlar, teker teker izliyordu alkolünü yudumlayıp yiyeceğini yavaş yavaş yerken.