Sadece koşuyorum. Elimden geleni yapmak istiyorum, bir şeyler başarmak, belki dostlarımın yanında tekrardan güven kazanmak. Olmak istemediğim o adam olmaya zorlanırken, bana bir yardım eli uzatmaları… Tek istediğim bu olabilir. Aslında, bir istekten ziyade tek ihtiyacım olan bu olabilir. Ama kafamın içindeki ses, bana sesleniyor. Bana kızdığını, hatta bu durumumdan oldukça zevk aldığını hissettiriyor. Çaresizliğimden, kırılan güvenimden, korkumdan besleniyor. Büyüyor, gittikçe kafatasımın içinde yankılanan kahkahası daha yüksek bir sesle çınlamaya başlıyor. “Bir … ….bilirim… Sa…. bana… ……” Anlamıyorum. Bir şeyler söylediğini duyuyorum ama yarım yamalak. Başı gelen ama sonu gelmeyen kelimelerden oluşuyor. Kahkaha atıyor. Durmadan, hiç durmadan kahkaha atıyor. Onu anlamıyorum, onu anlamak istiyorum, ama onu anlamıyorum.
Hera’nın bana doğru koşması, Figa’nın kelepçeli hali ve bana ihanet eden, güvenimle oynayan o Tihamili piçlerden birisi. Yaralı duruyor. “Yaralarını sarmasına izin vermemeliyim. Onu öldürmeliyim.” Hayır hayır, sadece sakin olmalıyım. Arkadaşlarıma yardım etmeliyim ve o yaralı adamı… O yaralı adamı… Öldürmeli miyim? Gözlerim, çaresizlikten kavrulmuş bir halde etrafa bakarken, bir polis konvoyu yaklaşıyor. Bize saldıran tüm polisleri teker teker tutukluyorlar. Figa’nın kelepçelerini çözdüler, bize yardım ediyor gibi duruyorlar. Güvenmeli miyim? “Hayır.” Susmak zorundasın, odaklanmak zorundayım. Şuanda Asgama Karşıtı olduklarını söyleyen bir grup bize yardım ediyor. “Etmiyor.” SUS! Sus artık… Sabahtan beri kahkahalarını dinliyorum, çaresiz ve korkmuş bir durumdayım ve tek ihtiyacım olan susman! Onlarla konuşmalıyım, ben konuşarak çözebileceğimi biliyorum. “Çözemeyeceksin.”
Duyduğum sesleri sonlandırmak için ellerimi var gücümle kulaklarıma doğru, kafamı tutacak şekilde attım. Sıkıca kafamı bastırırken, gözkapaklarımı kapatıp arkamı döndüm hepsine. “SUSMAN GEREKİYOR SUS!” Kimseyi umursamadan, tüm gücümle bağırdım. Dizlerimin üstüne çöktüm, alnımı yere koyup beklerken, tekrardan söylendi bana. “Tsch. Çaresiz duruyorsun.” Kafamı kaldırıp bir kez yere vurdum. Onunla baş edemeyecek gibi duruyordum. “Ne yapmam gerekiyor? Ne yapmam gerekiyor?” Tekrardan bir kahkaha. Çok derin, zevkle atıyor kahkahasını. “Bir şeyleri düzeltebileceğimi biliyorum. Sadece bana güven…” Güven derken ki ses tonu, nedense içimi karartmaya devam ediyordu. Ancak, kime güvenebilirdim ki? Kafamda dönüp dolaşan, sesi aynı bana benzeyen birisine mi yoksa hiç görmediğim, Asgama dedikleri şeyin karşıtlarına mı? Tabi ki, kendime… Ne? Neden, kendime dedim? O ses… O kahkahalar… O…
Ben kimim?
Ellerini yavaşça kafasından çekti genç adam. Yüzünde, bir şeytanı aratmayacak sırıtışıyla yerinden kalktı. Üzerini silkeledi hafifçe. “Gerçek oyun şimdi başlıyor sanırım.” Sesindeki keskinlik, yeni bilenmiş bir bıçak gibi kesiyordu ortamı. Boynunu iki üç kez sağa sola esnettikten sonra, hafif adımlarla ilerlemeye başladı. Yüzündeki sırıtma varlığını korurken, sağ elinin işaret parmağını bir iki kez salladı hafifçe. “Asgama, masgama. Ben oraya asamam aga.” Kendi kendine oldukça zevkli ve bir deliyi andıracak şekilde attığı kahkahasından sonra, kendisiyle konuşan adama yaklaştı. Yaklaştığı anda, yüzü oldukça ciddi bir hale büründü. Gözlerine bir iki kez baktıktan sonra, “Sana güvenmiyorum. Cık.” Diyerek ilerlemeye devam etti. Aradığı şey, o gördüğü yaralı Tihami polisiydi. Göğsünden yaralandığını çok iyi biliyordu. Etraftaki kimse, onun umurunda değildi. İstediği şey farklıydı ve eskisi gibi değildi. Bir anlığına, genç adamda bir şeyler değişmişti sanki. Yaralı Tihami polisini gördüğünde, kahkahalar atarak üzerine koşacak ve Uranyum – Yanık stilini sağ elinde kullanarak işaret ve orta parmağını yaranın içine daldıracaktı. Ne de olsa, Hae’ye insanlar ihanet etmişti. Onlar, bunu hak etmişti ve genç adam sadece cezalandırıyordu. “Korku, en büyük silahtır. Korku istemediğimiz şeyleri doğurur, siz korkuttunuz. Bense, bir korkunun ürünüyüm. Bir çaresizliğin, umutsuzluğun ürünüyüm. Beni sizler yarattınız. Şimdi, beni yarattığınız için sizi cezalandıracağım. Sizinle oyunlar oynacağım.” Diye bağırdı Tihamili polisin yüzüne doğru son sözlerinde.
Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual
#32"Shisha, Bok! Beni duyuyor musunuz? Ne durumdasınız?"
Telsizini aheste aheste indirirken tekrar içinde bulunduğu garip duruma yavaş yavaş adapte oldu. Figa ve Hae yanında ve iyilerdi. Ancak diğerlerinin de konumunu, durumunu öğrenmesi elzemdi. İyi bir polis, sadece yakın çevresinde olup biteni değil, tüm çevresinde olup bitenlerden haberdar olmalıydı. Onlardan bir cevap alana kadar telsizini açık tutacaktı. Ardından az önceki hengâmenin onda bıraktığı hissiyata odaklandı. Tüm gücünü kullanmamıştı belki ama, hatırı sayılır bir güç harcamıştı. Kaç kişiyle karşı karşıya geldiğini sayamıyordu bile. Beş, Altı... Tam altı kişiyi yere sermiş ve yara almadan kurtulmuştu. Kaçmak, kurtulmak kolay olandı ama Hera vazgeçmedi. Görevinin bilinci, onu ayık ve tetikte tutuyordu. Baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik... Tüm yan etkileri yaşıyordu. Koştuğu an adımları inanılmaz yavaşlamıştı. Savsak, bitkin ve ona doğru koşturan çelimsiz Hae kadar bile hızlı koşamayacak durumdaydı. Ama mutluydu. Takım arkadaşı iyiydi, ona doğru ilerliyordu. Bu noktada, savaştan galip ayrıldığının farkına vardı. Telsiz konuşmasının hemen ardından gelen destek ekiplerine karşı koyabilmek amacıyla kendini toplamaya ve nefesini düzenlemeye uğraştı. Yere çöktü, nefesine odaklandı. Kalp ritmini yavaşlatacak, dinlenecek ve vücudundaki atom enerjisinin yarattığı etkiyi minimuma indirecekti. Eğer, elementine tekrar başvurması gereken bir zaman gelirse takviye tüpünü kullanmak için hazır edecekti. Şimdilik gerek yoktu. Kullanmaya çekindiği, kullanmayı sevmediği bir araçtı. Yaklaşan polis arabalarının ardından ortamda hiç beklemedikleri bir şey oldu.
Başka bir konvoy... Kim olduklarını bilmediği, anlam veremediği... Tehlike çanları çaldı zihninde. Kabartma tozunun abartılı kullanıldığı bir hamur gibi oldu tüyleri. Adrenalini bir an dahi olsa yeniden hissetti. Damarları kasıldı, gözbebekleri büyüdü. Yaklaşan konvoya karşı yapabileceği pek bir şey yoktu. Fakat zaman ilerledikçe, saniyeler aktıkça şaşkınlığı o derece artmıştı. Gelen konvoydan inen polisler, tek tek Tihami'li diğer polisleri tutukluyordu. Rahatlayabilir miydi? Rahatlamamayı seçti, şimdilik. Arkadaşlarına, "Tetikte kalın." dedikten sonra onlara doğru yaklaşan bir polisin seslendiğini duydu. Açıkca Asgama karşıtı olduklarını, kendilerinin amacını ve niyetini soruyorlardı. Güvenmeli miydi ona? Muhtemelen hayır. Fakat daha iyisini yapacak konumda değildi. Hae sessiz biri olsa bile Figa'nın bir atarını daha kaldırmak istemedi. Hemen söze girdi.
"Dusha'lı Pakt Polisleriyiz. Pakt Birliği'nin darbe girişiminden haberi var. Burada olan bitenleri öğrenmek ve darbeyi kontrol altına almak amacıyla bulunuyoruz. Yardımınız için teşekkür ederim." dedikten sonra derin bir nefes almış ve ardı ardına cümleleri adamın suratına tıkmak istememişti. Yavaş hareketler ediyor, yavaş konuşuyordu. Neticede dinlenmesi oldukça elzemdi. Aldığı nefesi, harlı buharını üfleyen bir makine gibi verdi dışarı. Devam etti. "Siz neler biliyorsunuz? Son durum nedir?"
Adamın cevabını beklerken, tanımadığı ve güvenmediği bir yabancıya karşı konuşuyor olmanın verdiği temkinliliği üzerinde taşımaya devam edecekti. Zaten arkadaşlarının da ona uyacağını düşünüyordu. Arkadaşları demişken.. Hae.. Hae gidiyor... Hae'nin suratı, hiç görmediği kadar karamsar, korkunç. Yaydığı aura ona ait değil gibi. Düşündürücü, ironik ama tehdit dolu! Hae'den yayılan bir atom enerjisi seziyordu. Anlam veremese dahi, bir şeyler denemesi şu an için oldukça gereksizdi. Tihamili polisleri zaten Hera alt etmişti. Fazlasına gerek, daha fazlasına hiç gerek yoktu! Onların da bir görevi, vazifesi vardı ve kaybeden tarafın daha ağır bir sonuçla yüzleşmesine gerek yoktu! Bunu durdurmalı, durdurması gerekiyordu. Ama elinden bir şey gelmiyordu. Uzak, çok uzak... Koşsa ve davransa onu etkisiz hale getirebilirdi. Ama yaşadığı yan etkiler şu an buna engel oluyordu. Zaman, olgusuz ve hiçliğin pençelerinde zalim çırpınışlarıyla geçip gidiyor. Akıl, düşünmesi için fazla yavaş. Bir çığlık, bir seda gerekti. Seslendi, sanki yapabileceği en büyük şey buymuş gibi.
"Hae! Dur seni salak! Yapma! YAPMAAAA!"
Telsizini aheste aheste indirirken tekrar içinde bulunduğu garip duruma yavaş yavaş adapte oldu. Figa ve Hae yanında ve iyilerdi. Ancak diğerlerinin de konumunu, durumunu öğrenmesi elzemdi. İyi bir polis, sadece yakın çevresinde olup biteni değil, tüm çevresinde olup bitenlerden haberdar olmalıydı. Onlardan bir cevap alana kadar telsizini açık tutacaktı. Ardından az önceki hengâmenin onda bıraktığı hissiyata odaklandı. Tüm gücünü kullanmamıştı belki ama, hatırı sayılır bir güç harcamıştı. Kaç kişiyle karşı karşıya geldiğini sayamıyordu bile. Beş, Altı... Tam altı kişiyi yere sermiş ve yara almadan kurtulmuştu. Kaçmak, kurtulmak kolay olandı ama Hera vazgeçmedi. Görevinin bilinci, onu ayık ve tetikte tutuyordu. Baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik... Tüm yan etkileri yaşıyordu. Koştuğu an adımları inanılmaz yavaşlamıştı. Savsak, bitkin ve ona doğru koşturan çelimsiz Hae kadar bile hızlı koşamayacak durumdaydı. Ama mutluydu. Takım arkadaşı iyiydi, ona doğru ilerliyordu. Bu noktada, savaştan galip ayrıldığının farkına vardı. Telsiz konuşmasının hemen ardından gelen destek ekiplerine karşı koyabilmek amacıyla kendini toplamaya ve nefesini düzenlemeye uğraştı. Yere çöktü, nefesine odaklandı. Kalp ritmini yavaşlatacak, dinlenecek ve vücudundaki atom enerjisinin yarattığı etkiyi minimuma indirecekti. Eğer, elementine tekrar başvurması gereken bir zaman gelirse takviye tüpünü kullanmak için hazır edecekti. Şimdilik gerek yoktu. Kullanmaya çekindiği, kullanmayı sevmediği bir araçtı. Yaklaşan polis arabalarının ardından ortamda hiç beklemedikleri bir şey oldu.
Başka bir konvoy... Kim olduklarını bilmediği, anlam veremediği... Tehlike çanları çaldı zihninde. Kabartma tozunun abartılı kullanıldığı bir hamur gibi oldu tüyleri. Adrenalini bir an dahi olsa yeniden hissetti. Damarları kasıldı, gözbebekleri büyüdü. Yaklaşan konvoya karşı yapabileceği pek bir şey yoktu. Fakat zaman ilerledikçe, saniyeler aktıkça şaşkınlığı o derece artmıştı. Gelen konvoydan inen polisler, tek tek Tihami'li diğer polisleri tutukluyordu. Rahatlayabilir miydi? Rahatlamamayı seçti, şimdilik. Arkadaşlarına, "Tetikte kalın." dedikten sonra onlara doğru yaklaşan bir polisin seslendiğini duydu. Açıkca Asgama karşıtı olduklarını, kendilerinin amacını ve niyetini soruyorlardı. Güvenmeli miydi ona? Muhtemelen hayır. Fakat daha iyisini yapacak konumda değildi. Hae sessiz biri olsa bile Figa'nın bir atarını daha kaldırmak istemedi. Hemen söze girdi.
"Dusha'lı Pakt Polisleriyiz. Pakt Birliği'nin darbe girişiminden haberi var. Burada olan bitenleri öğrenmek ve darbeyi kontrol altına almak amacıyla bulunuyoruz. Yardımınız için teşekkür ederim." dedikten sonra derin bir nefes almış ve ardı ardına cümleleri adamın suratına tıkmak istememişti. Yavaş hareketler ediyor, yavaş konuşuyordu. Neticede dinlenmesi oldukça elzemdi. Aldığı nefesi, harlı buharını üfleyen bir makine gibi verdi dışarı. Devam etti. "Siz neler biliyorsunuz? Son durum nedir?"
Adamın cevabını beklerken, tanımadığı ve güvenmediği bir yabancıya karşı konuşuyor olmanın verdiği temkinliliği üzerinde taşımaya devam edecekti. Zaten arkadaşlarının da ona uyacağını düşünüyordu. Arkadaşları demişken.. Hae.. Hae gidiyor... Hae'nin suratı, hiç görmediği kadar karamsar, korkunç. Yaydığı aura ona ait değil gibi. Düşündürücü, ironik ama tehdit dolu! Hae'den yayılan bir atom enerjisi seziyordu. Anlam veremese dahi, bir şeyler denemesi şu an için oldukça gereksizdi. Tihamili polisleri zaten Hera alt etmişti. Fazlasına gerek, daha fazlasına hiç gerek yoktu! Onların da bir görevi, vazifesi vardı ve kaybeden tarafın daha ağır bir sonuçla yüzleşmesine gerek yoktu! Bunu durdurmalı, durdurması gerekiyordu. Ama elinden bir şey gelmiyordu. Uzak, çok uzak... Koşsa ve davransa onu etkisiz hale getirebilirdi. Ama yaşadığı yan etkiler şu an buna engel oluyordu. Zaman, olgusuz ve hiçliğin pençelerinde zalim çırpınışlarıyla geçip gidiyor. Akıl, düşünmesi için fazla yavaş. Bir çığlık, bir seda gerekti. Seslendi, sanki yapabileceği en büyük şey buymuş gibi.
"Hae! Dur seni salak! Yapma! YAPMAAAA!"

► Show Spoiler
Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual
#33Başarısız olduğum tüm önemli şeylerin tam tersi olarak, temizlik konusunda bir o kadar da iyiyimdir. Daha demin yanlışlıkla vurduğum çocuğu götürüp yolun kenarına koyarken burnumu çekiyordum hala. Kafatasının içine bakmak benim için çok iğrenç bir şey değildi. Çünkü üniversitemde ölü vücutlar üzerinde bir sürü kere çalışmıştım. Bu kadar kan yoktu evet. Ancak şu an Shisha çıkıp bana adamın kafatasının içindeki herhangi bir bölümü gösterip adını sorsa hemen söyleyebilecek kadar bilgiliydim. Hatta çocuğu öyle bir yerden vurmuştum ki, hemen ölmesini sağlamıştım. İstesem bu kadar güzel yere getirebilir miydim bilmiyordum bile. Kafatası dağılmış çocuğa baktım 1-2 saniye. Annesinin ağıt yakmasını duyar gibiydim kulağımda. Bunları düşünerek kendime eziyet ediyordum. Bu yüzden yüzümü buruşturup arabaya döndüm.
Arabayı temizlemek beni aşırı rahatlattı. Temizlik hastalığının başlangıcına sahip olduğumu biliyordum ama stressten beni bu kadar çabuk uzaklaştıracağını düşünmemiştim. Arabanın içindeki kanları temizledikçe dertlerimi tasalarımı temizliyormuş gibi hissediyordum. Kanların temizlik malzemeleri ile birlikte koltuklardan çıkması... O rahatsız edici kokunun yerini temiz bir kokuya bırakması... Shisha ne kadar yardım etti bilmiyorum ama bıraksa arabanın her yerini pırıl pırıl edecektim. Yeteri kadar temizlendiğini, süpermarketin sahibinin buraya baktığını söyleyince kafamı sallayıp havluları serdim arabanın koltuklarına. Sonra da arabanın diğer tarafına, çocuğun cesedini attığımız yere gidip soyunmaya başladım. Üstümdeki kanlı kıyafetleri çocuğun üstüne attım. Gömleğimin üstündeki Djurat ile ilgili her simgeyi koparmaya da özen gösterdim. Cüzdanımı da götüme büyük gelen şortun arka cebine yerleştirdim. Belini sağ taraftan, kendi kendine bağlayıp düşmesini engelledikten sonra kanlı pantalonumun içinde duran 4 takviye tüpünü de alıp 3'ünü cebime koydum. Bir tanesini de kullandım. Almış olduğum tişörtlerden kırmızı olanını giymeden önce temizlik malzemeleri ile kanın bulaşmış olduğu kollarımı, yüzümü ve saçlarımı sildim. Normalde saçlarıma böyle kimyasallar sürmezdim ama bu günlük bir değişiklik yapmak zorundaydım. Kırmızı tişörtü giydiğimde kirli pantalonumdan bir ses geldi. Bu ses Shisha'dan da yankılanmıştı.
"Shisha, Bok! Beni duyuyor musunuz? Ne durumdasınız?"
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hemen dönüp faltaşı gibi gözlerle Shisha'ya baktım. Telsizden ses geliyordu. Bir kadın sesiydi bu. Figa olamazdı. Figa ile bir kere konuşmuş olsam da basit bir tanışma cümlesine karşı nanaylı, kapişli kelimelerle cevap vermişti. Böyle düzgün bir cümleyi Hera kurabilirdi. Hera'yı bir iş arkadaşı olarak ne kadar sevebileceğim geldi aklıma. Ancak o benden nefret ederdi büyük ihtimalle. Islak saçımı arkama atıp sırtımın ıslanmasına neden oldum. Gidip pantalonumdan telsizi aldım. Shisha cevap vermeye niyetli gözükmüyordu. Haklıydı da. Tüm bu rezaleti ben açmıştım başına. 5 saniye falan bekledikten sonra telsizin düğmesine basıp ağzıma yaklaştırdım. Sanki daha demin hiç leş bir olay yaşamamışım, sanki hüngür hüngür ağlamamışım gibi düzgün bir ton çıktı ağzımdan. Kendimi bile şaşırtmayı başarıyordum.
"Hera. Ben Bok. Seni duyuyoruz. Sizden çok uzaklaştık. Bir sorun mu var?"
Bunca yılımı insanlardan saklanarak geçirmiştim. İnsanları kendi sorunlarımla sıkmamak adına konuşmalarımda aşırı kullandığım bir teknikti bu. Başıma gelen şeyleri insanlara anlatmamak konusunda baya tecrübeliydim. Hera'nın sorusuna gerçek bir cevap vermek, bir yalan söylemek yerine her şeyi üstü kapalı bırakacaktım. Hatta Hera'nın çevresinde olan biteni bize anlatacağına inanıyordum.
Ben Hera'nın cevabını beklerken uzaktan korna sesleri duyulmaya başladı. Arabaya yaslanıp, bir elimde telsiz beklemeye başladım arabaların geçip gitmesini. Bu ne ya? Düğün konvoyu gibi korna çala çala ilerliyorlardı. Bizim dışımızdaki arabalara baka baka bizimkine geldiklerinde elimdeki telsizi cebime koydum ve Shisha'ya şöyle bir bakış attım. Üstümde bilmediğim dilde kırmızı bir tişört, dandik de bir şort vardı. En ufak bir şüpheli görüntü sergilemiyorduk da. Herifler bizim arabaya geldikleri anda teslim olmamızı söylediğinde gözlerimi devirdim. Gördükleri herkesi tutukluyorlar mıydı böyle anasını satayım. Tam ellerimi kaldıracaktım ki başka bir polis geldi ve arkadaşlarının bizi göz altına almasını engelledi. Adamların üstlerinden Tihami Polisi olduklarını anlayabiliyordum. Asgama'nın adamları olduklarını söyledi adam. Asgama kim amına koyayım derken Pakt'ı yıkacaklarını söyleyince bu darbenin başındaki adam olduğunu anlamam uzun sürmedi. Elimizdeki silahları onlara vermemizi, hatta onlara katılmamızı söyledi. En sonunda da can alıcı soruyu sordu. Hangi taraftaydık?
"Pakt'ı yıkabileceğinizi sanmıyorum." dedim sakince. "Ancak tam bağımsız Tihami için, Pakt'tan arınmanız gerekiyor. Bu konuda kesinlikle sizle aynı taraftayız." Pakt polisi olarak oraya geldiğimizi söylemeyecektim. Sorarlarsa söylerdim tabi ki, saklanacak bir şey yoktu. "Element kullanıcısıyız. Başkente gidiyorduk. Orada daha çok işe yararız diye. Oradan mı geliyorsunuz?" diye sordum. Silah milah istemişti. Silah bizdik zaten. "Pakt buraya otobüslerce adam getirdi, Djurat ve Dusha'dan. İsterseniz katılabiliriz size, ancak böyle kornalarla falan ilerleyecekseniz katılmamayı tercih ederiz. Holigan gibi ilerlemek size yardımcı olmaz. Düzgün bir plan yapılıp, beklenmedik anda saldırılmalı. Ne kadar güçlü, ne kadar maharetli olursanız olun düşmanınızı hafife alırsanız çoktan yenilmişsiniz demektir. Var mı planınız?"
Arabayı temizlemek beni aşırı rahatlattı. Temizlik hastalığının başlangıcına sahip olduğumu biliyordum ama stressten beni bu kadar çabuk uzaklaştıracağını düşünmemiştim. Arabanın içindeki kanları temizledikçe dertlerimi tasalarımı temizliyormuş gibi hissediyordum. Kanların temizlik malzemeleri ile birlikte koltuklardan çıkması... O rahatsız edici kokunun yerini temiz bir kokuya bırakması... Shisha ne kadar yardım etti bilmiyorum ama bıraksa arabanın her yerini pırıl pırıl edecektim. Yeteri kadar temizlendiğini, süpermarketin sahibinin buraya baktığını söyleyince kafamı sallayıp havluları serdim arabanın koltuklarına. Sonra da arabanın diğer tarafına, çocuğun cesedini attığımız yere gidip soyunmaya başladım. Üstümdeki kanlı kıyafetleri çocuğun üstüne attım. Gömleğimin üstündeki Djurat ile ilgili her simgeyi koparmaya da özen gösterdim. Cüzdanımı da götüme büyük gelen şortun arka cebine yerleştirdim. Belini sağ taraftan, kendi kendine bağlayıp düşmesini engelledikten sonra kanlı pantalonumun içinde duran 4 takviye tüpünü de alıp 3'ünü cebime koydum. Bir tanesini de kullandım. Almış olduğum tişörtlerden kırmızı olanını giymeden önce temizlik malzemeleri ile kanın bulaşmış olduğu kollarımı, yüzümü ve saçlarımı sildim. Normalde saçlarıma böyle kimyasallar sürmezdim ama bu günlük bir değişiklik yapmak zorundaydım. Kırmızı tişörtü giydiğimde kirli pantalonumdan bir ses geldi. Bu ses Shisha'dan da yankılanmıştı.
"Shisha, Bok! Beni duyuyor musunuz? Ne durumdasınız?"
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hemen dönüp faltaşı gibi gözlerle Shisha'ya baktım. Telsizden ses geliyordu. Bir kadın sesiydi bu. Figa olamazdı. Figa ile bir kere konuşmuş olsam da basit bir tanışma cümlesine karşı nanaylı, kapişli kelimelerle cevap vermişti. Böyle düzgün bir cümleyi Hera kurabilirdi. Hera'yı bir iş arkadaşı olarak ne kadar sevebileceğim geldi aklıma. Ancak o benden nefret ederdi büyük ihtimalle. Islak saçımı arkama atıp sırtımın ıslanmasına neden oldum. Gidip pantalonumdan telsizi aldım. Shisha cevap vermeye niyetli gözükmüyordu. Haklıydı da. Tüm bu rezaleti ben açmıştım başına. 5 saniye falan bekledikten sonra telsizin düğmesine basıp ağzıma yaklaştırdım. Sanki daha demin hiç leş bir olay yaşamamışım, sanki hüngür hüngür ağlamamışım gibi düzgün bir ton çıktı ağzımdan. Kendimi bile şaşırtmayı başarıyordum.
"Hera. Ben Bok. Seni duyuyoruz. Sizden çok uzaklaştık. Bir sorun mu var?"
Bunca yılımı insanlardan saklanarak geçirmiştim. İnsanları kendi sorunlarımla sıkmamak adına konuşmalarımda aşırı kullandığım bir teknikti bu. Başıma gelen şeyleri insanlara anlatmamak konusunda baya tecrübeliydim. Hera'nın sorusuna gerçek bir cevap vermek, bir yalan söylemek yerine her şeyi üstü kapalı bırakacaktım. Hatta Hera'nın çevresinde olan biteni bize anlatacağına inanıyordum.
Ben Hera'nın cevabını beklerken uzaktan korna sesleri duyulmaya başladı. Arabaya yaslanıp, bir elimde telsiz beklemeye başladım arabaların geçip gitmesini. Bu ne ya? Düğün konvoyu gibi korna çala çala ilerliyorlardı. Bizim dışımızdaki arabalara baka baka bizimkine geldiklerinde elimdeki telsizi cebime koydum ve Shisha'ya şöyle bir bakış attım. Üstümde bilmediğim dilde kırmızı bir tişört, dandik de bir şort vardı. En ufak bir şüpheli görüntü sergilemiyorduk da. Herifler bizim arabaya geldikleri anda teslim olmamızı söylediğinde gözlerimi devirdim. Gördükleri herkesi tutukluyorlar mıydı böyle anasını satayım. Tam ellerimi kaldıracaktım ki başka bir polis geldi ve arkadaşlarının bizi göz altına almasını engelledi. Adamların üstlerinden Tihami Polisi olduklarını anlayabiliyordum. Asgama'nın adamları olduklarını söyledi adam. Asgama kim amına koyayım derken Pakt'ı yıkacaklarını söyleyince bu darbenin başındaki adam olduğunu anlamam uzun sürmedi. Elimizdeki silahları onlara vermemizi, hatta onlara katılmamızı söyledi. En sonunda da can alıcı soruyu sordu. Hangi taraftaydık?
"Pakt'ı yıkabileceğinizi sanmıyorum." dedim sakince. "Ancak tam bağımsız Tihami için, Pakt'tan arınmanız gerekiyor. Bu konuda kesinlikle sizle aynı taraftayız." Pakt polisi olarak oraya geldiğimizi söylemeyecektim. Sorarlarsa söylerdim tabi ki, saklanacak bir şey yoktu. "Element kullanıcısıyız. Başkente gidiyorduk. Orada daha çok işe yararız diye. Oradan mı geliyorsunuz?" diye sordum. Silah milah istemişti. Silah bizdik zaten. "Pakt buraya otobüslerce adam getirdi, Djurat ve Dusha'dan. İsterseniz katılabiliriz size, ancak böyle kornalarla falan ilerleyecekseniz katılmamayı tercih ederiz. Holigan gibi ilerlemek size yardımcı olmaz. Düzgün bir plan yapılıp, beklenmedik anda saldırılmalı. Ne kadar güçlü, ne kadar maharetli olursanız olun düşmanınızı hafife alırsanız çoktan yenilmişsiniz demektir. Var mı planınız?"
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme
Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler
Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual
#34Arayış ve yoklayış avvvvvy. Şey, yaaaaaaaaani. Şöyle desem... vazgeçtim. Örgü ören annem aklıma geldi avvvvvy. O nasırlı eller, acı çekerek senin için hiç bi' şeyler ördü mü? Soğuk suya daldırıp, çıkartılan elbiselerin kirlenmesin diye uslu uslu yerinde oturdun mu? Bi' karga. Hayır, bi' serçe, gökyüzünde özgürlük için yolculuk ettiğinde sen yerinde kaldın mı? Bi' gün ama o gün bugün değil, dediğin oldu mu? Avvvvvvy. annem derdi ki, merhametini ve sadakatini sunduğunda dostların seni görmezden gelmemeli. Eğer ki görmezden geliniyorsan onları yoksaymasını bil, hiç olmamışlar gibi. Dizimi göğsüne dayadığım atik memura baktığımda dost kelimesini düşündüm. O da biz miydi? Yerine koyma zımbırtılarını da düşündüm avvvvvvy. İnan düşündüm. Ama kanım o zımbırtıların ters yönüne doğru akıyordu. Öyle yetişmedim, öyle değildim işte be.! Küçükken bana demediler sen de bizdensin gel yanımıza. Yanına gittiklerim sopanın ucunu gösterdi; öcü müydüm? Belk... ŞEY HAYIR!. "Bö" desem ürkerlerdi belki ama demedim. Ama o sopayı da kafalarında kırmadan edemedim! Ey, bulamıyorum avvvvvvvy. Anahtar yok. Bayıldı bu memur. Baş ağrım arttı. Bu ne şey? Şey bildiğin. Agresif olarak elim götüme gitti. Şey, huylandığımdan değil tabii. Takviye tüplerini yokladım. Yerlerinde duruyorlar. Aklıma gelmişken bi' gün bu tüplerin imalatını yapmak için bi' izin belgesi aşırmam lazım. Bi'kaç şey eklentisi sonrasında VUV! Öyle şeyler.
D... Bi' konvoy. Kuşatma ve tutuklama. İki kelime avvvvvvy. Ne bayat. Destek ekibi geldi sanırsam. Çünkü olayların akışı o yönde. Dövüştüğümüz memurları kuşatma altına aldılar ve tuttuklarını şey. Kelepçe. Imı-mıhıh.! Sonra benim kelepçeme de el attılar, artık bağlı değildim. ÖZGÜR KADIN! Sıkıcı. Bi' polis memurunun yaklaştığını gördüm, bi' şeyler anlattı. Ama aklım onda değildi. Ekürilerime baktım. Hera ve Hae. Nasıllar? Kafam basmıyor. İnsanları okuyamıyorum. İyiler mi yoksa kötüler mi bilemiyorum. Tanrı Poshota bazı insanları yaratırken insan sarrafı denilen şekilde yaratırmış ve bu insanlar şıp diye diğer insanlar nasıllar, iyiler mi yoksa kötüler mi bilirlermiş. Bu bilgim biraz kafamı karıştırıyor. Doğrusunu bilemiyorum be avvvvvy. Öyle değildi ama öyle de olabilirdi. Siktir et.
Hera'nın sözlerini dinledikten sonra takviye tüplerimden bir tanesini kullanıp, keşif için sahayı dolanacağım. Hera ile polis memurunun aralarındaki konuşma ile ilgilendiğim söylenemez. Polis memuruna giderken, "Biraz dolanacağım ben avvvvvy. Kaynaşın siz." diyorum ve paşamı sağ omzumun üstüne atarak yoluma devam ediyorum. Etrafa bakınacağım biraz. Başka da bi' şey yapamam sanırım.
D... Bi' konvoy. Kuşatma ve tutuklama. İki kelime avvvvvvy. Ne bayat. Destek ekibi geldi sanırsam. Çünkü olayların akışı o yönde. Dövüştüğümüz memurları kuşatma altına aldılar ve tuttuklarını şey. Kelepçe. Imı-mıhıh.! Sonra benim kelepçeme de el attılar, artık bağlı değildim. ÖZGÜR KADIN! Sıkıcı. Bi' polis memurunun yaklaştığını gördüm, bi' şeyler anlattı. Ama aklım onda değildi. Ekürilerime baktım. Hera ve Hae. Nasıllar? Kafam basmıyor. İnsanları okuyamıyorum. İyiler mi yoksa kötüler mi bilemiyorum. Tanrı Poshota bazı insanları yaratırken insan sarrafı denilen şekilde yaratırmış ve bu insanlar şıp diye diğer insanlar nasıllar, iyiler mi yoksa kötüler mi bilirlermiş. Bu bilgim biraz kafamı karıştırıyor. Doğrusunu bilemiyorum be avvvvvy. Öyle değildi ama öyle de olabilirdi. Siktir et.
Hera'nın sözlerini dinledikten sonra takviye tüplerimden bir tanesini kullanıp, keşif için sahayı dolanacağım. Hera ile polis memurunun aralarındaki konuşma ile ilgilendiğim söylenemez. Polis memuruna giderken, "Biraz dolanacağım ben avvvvvy. Kaynaşın siz." diyorum ve paşamı sağ omzumun üstüne atarak yoluma devam ediyorum. Etrafa bakınacağım biraz. Başka da bi' şey yapamam sanırım.

► Show Spoiler
Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual
#35Arabayı içli dışlı güzelce temizledikten sonra kendini koltuğa atmış, dizini direksiyona yaslamış ve bir sigara yakmıştı. Telsizden gelen sese kulak verdi. Üzerindeki dandik tişört oldukça rahattı. Tasarıma bayılmasa da gömlek yerine bunu giymeyi tercih ederdi. Ardından eliyle kısmen sinirli olduğu Bok'a işaret etmiş ve konuşmasını söylemişti. Telsizin arkasındaki isim Hera'ydı. Az çok samimi oldukları için kolaylıkla tanıyabiliyordu. Konuşmak istememişti. Sinirli tavırlar takınmayı sevmezdi ve o esnada öfkesini içine atmaya çalışıyordu. Bok'a kızmak istemiyordu ama böyle anlarda bu derece dikkatsizlikler yapılmamalıydı. Bok, telsizden durumu bildirdikten sonra Shisha ona bir sigara uzattı. Sonunda rahat bir nefes almışlardı.
İkili karşı taraftan cevap beklemeye koyulmuştu. Doğrusunu söylemek gerekirse Shisha pek de umursamıyordu. Ne de olsa daha sakat bir durumun içine sürüklenmişlerdi. Araba pırıl pırıl olmuştu ama kesin bir yerlerde bir iki kanıt kalmış olmalıydı. Ayrıca yorulmuşlardı. Bütün planlamaları sıkıntıya girmişti Shisha'nın. Bu sırada arkadan gelen korna sesleriyle birbirine döndü ikili. "...Noluyo la?" ikili arabadan inip yaklaşan korna sesini izlemeye başladı. Gelen elemanlar paktı yıkmaya gidiyordu. Davul zurna eşliğinde içeri dalabileceklerine inanıyorlardı anlaşılan. Silah falan istemişlerdi. Bizim ağlak oğlan da bir plan yapmaları gerektiğini söylüyordu. Shisha arabanın etrafından dolaştı ve öne çıktı.
"Kardeş, silah zaten biziz." parmak şıklattı ve morumsu, minik bir neon parçası oluşturup yok etti. Sırıttı ve Bok'un yanına, arabaya yaslandı. İşler yoluna koyuluyordu yavaş yavaş. "Ama cidden böyle cümbür cemaat, hurraaa diye gidemeyiz. Daha başkente gelmeden indirirler hepimizi. Bir plan lazım. Ayrıca, element kullanabilen üyeleriniz var mı? Yoksa bana ve yanımdaki bu- dostuma mu güveneceğiz? Pakt askerlerinin hepsi element kullanıyor."
İkili karşı taraftan cevap beklemeye koyulmuştu. Doğrusunu söylemek gerekirse Shisha pek de umursamıyordu. Ne de olsa daha sakat bir durumun içine sürüklenmişlerdi. Araba pırıl pırıl olmuştu ama kesin bir yerlerde bir iki kanıt kalmış olmalıydı. Ayrıca yorulmuşlardı. Bütün planlamaları sıkıntıya girmişti Shisha'nın. Bu sırada arkadan gelen korna sesleriyle birbirine döndü ikili. "...Noluyo la?" ikili arabadan inip yaklaşan korna sesini izlemeye başladı. Gelen elemanlar paktı yıkmaya gidiyordu. Davul zurna eşliğinde içeri dalabileceklerine inanıyorlardı anlaşılan. Silah falan istemişlerdi. Bizim ağlak oğlan da bir plan yapmaları gerektiğini söylüyordu. Shisha arabanın etrafından dolaştı ve öne çıktı.
"Kardeş, silah zaten biziz." parmak şıklattı ve morumsu, minik bir neon parçası oluşturup yok etti. Sırıttı ve Bok'un yanına, arabaya yaslandı. İşler yoluna koyuluyordu yavaş yavaş. "Ama cidden böyle cümbür cemaat, hurraaa diye gidemeyiz. Daha başkente gelmeden indirirler hepimizi. Bir plan lazım. Ayrıca, element kullanabilen üyeleriniz var mı? Yoksa bana ve yanımdaki bu- dostuma mu güveneceğiz? Pakt askerlerinin hepsi element kullanıyor."
"I know your anger, I know your dreams
I've been everything you want to be"
I've been everything you want to be"

► Show Spoiler
Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual
#36Hae:
Tebrikler.
Planladığın her şeyi teker teker başarıyorsun. Gerisini düşünmene gerek yok. Gerisiyle ben ilgileneceğim. Şu an düşünmen gereken tek şey o adama vereceğin hasar. Yaptığın şey bittikten sonra polisler tarafından durdurulacaksın. Kendine geleceksin. Kendine geldikten sonra Pakt için savaşmaya devam edeceksin. Gerisini sorgulama. Ben, seni gitmek istediğin yoldan götüreceğim. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al.
Hera: Arkadaşını durduramasan bile olaylar bittikten hemen sonra onunla yan yana gelebiliyor ve bir süreliğine dinlenebiliyorsun. Kendisine ne olduğunu anlamakta zorlansan da bunu kurcalamaman gerekiyor gibi hissediyorsun. Bu his sana aşırı kuvvetli geliyor. O kadar kuvvetli ki, sorgulamak bile istemiyorsun. Pakttan yana olan polislerle bir araya gelmek gönlünü oldukça rahatlatıyor. Bok bir süre sonra telsiz üzerinden sana geri dönüş yapıyor ancak kendisine cevap veremeden yanında bir Tihami polisi buluyorsun. Polis yanına oturuyor ve omzunu sıvazlıyor. "Genç hanım, size ne teşekkür etsem az, değil mi? Koskoca Dusha Krallığı'ndan çıktınız ve bizleri kurtarmak için buralara geldiniz. Gerçekten ne desem bilemiyorum." Adamın gözlerinin dolduğunu görüyorsun. "En yakın dostlarımdan birini birkaç saat önce kaybettim. Yanımda can verdi. O gitti ama ben onun uğruna hepinizi koruyacağıma ant içerim." Adamın gözlerinin kararlılıkla dolduğunu görüyorsun. Kendine güveninin arttığını hissediyorsun. İçindeki kaplanın gücünü göstermenin zamanı geldi gibi görünüyor.
Figa: Bir süre dolanıyor ve etrafına bakınıyorsun. Protestoya hazırlanan bir grup insan daha görüyorsun. Dusha'da yaşadığın süre içerisinde, yani hayatının herhangi bir kısmında böyle bir şeyle karşılaşmamıştın. Bir ülkenin bu şekilde bölündüğünü görmek umursamaz kişiliğini az da olsa geride bırakmana sebep oluyor. Etrafında yatan yaralı askerlere ve onlara müdahale etmeye çalışan ekiplere göz gezdiriyorsun. İstesen de istemesen de her birini korumak senin de görevin olacak gibi duruyor. Paşayı iyi emeller adına kullanmanın vakti geldi gibi görünüyor.
Bok ve Shisha: Adam tam bir yavşak gibi gülümsüyor ve planları olup olmadığına dair bir cevap vermektense içinizi rahatlatan bir bilgi veriyor. "Beyler, neyi, nereyi ele geçirmek? Başkent bizde amına koyayım. Liderimiz Asgama şu an başkanlık binasında. Oraya gideceğiz. Giderken de önümüze çıkan her Pakt destekçisi orospu çocuğunu öldüreceğiz. Geliyorsanız gelin, benden söylemesi." Adam, cebinden bir sigara paketi ve çakmak çıkarıyor. Sigarasını yakarken gözlerini Shisha'ya çeviriyor ve "Hepimiz polisiz. Hepimiz element kullanıyoruz koç." diyor. Darbenin bu kadar ilerlediğini duymak yüreğinize su serpiyor. Adamlar arabanızla onların konvoyuna katılmanızı söylüyorlar. Siz de onların dediklerine uyuyorsunuz. Arabaya binmeden önce sizinle az önce konuşan polis yanınıza geliyor ve planlarını başkanlık binasında topluca konuşacaklarını söylüyorlar. O kadar aksaklığa rağmen her şey yolunda gidecek gibi gözüküyor. Tihami'yi Pakt'tan arındırma vakti geldi gibi görünüyor.
Her biriniz aynı anda telsizinizden bir üst rütbelinin sesini duyuyorsunuz.
"Yata düştü!"
Tebrikler.
Planladığın her şeyi teker teker başarıyorsun. Gerisini düşünmene gerek yok. Gerisiyle ben ilgileneceğim. Şu an düşünmen gereken tek şey o adama vereceğin hasar. Yaptığın şey bittikten sonra polisler tarafından durdurulacaksın. Kendine geleceksin. Kendine geldikten sonra Pakt için savaşmaya devam edeceksin. Gerisini sorgulama. Ben, seni gitmek istediğin yoldan götüreceğim. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al. Beni içeri al.
Hera: Arkadaşını durduramasan bile olaylar bittikten hemen sonra onunla yan yana gelebiliyor ve bir süreliğine dinlenebiliyorsun. Kendisine ne olduğunu anlamakta zorlansan da bunu kurcalamaman gerekiyor gibi hissediyorsun. Bu his sana aşırı kuvvetli geliyor. O kadar kuvvetli ki, sorgulamak bile istemiyorsun. Pakttan yana olan polislerle bir araya gelmek gönlünü oldukça rahatlatıyor. Bok bir süre sonra telsiz üzerinden sana geri dönüş yapıyor ancak kendisine cevap veremeden yanında bir Tihami polisi buluyorsun. Polis yanına oturuyor ve omzunu sıvazlıyor. "Genç hanım, size ne teşekkür etsem az, değil mi? Koskoca Dusha Krallığı'ndan çıktınız ve bizleri kurtarmak için buralara geldiniz. Gerçekten ne desem bilemiyorum." Adamın gözlerinin dolduğunu görüyorsun. "En yakın dostlarımdan birini birkaç saat önce kaybettim. Yanımda can verdi. O gitti ama ben onun uğruna hepinizi koruyacağıma ant içerim." Adamın gözlerinin kararlılıkla dolduğunu görüyorsun. Kendine güveninin arttığını hissediyorsun. İçindeki kaplanın gücünü göstermenin zamanı geldi gibi görünüyor.
Figa: Bir süre dolanıyor ve etrafına bakınıyorsun. Protestoya hazırlanan bir grup insan daha görüyorsun. Dusha'da yaşadığın süre içerisinde, yani hayatının herhangi bir kısmında böyle bir şeyle karşılaşmamıştın. Bir ülkenin bu şekilde bölündüğünü görmek umursamaz kişiliğini az da olsa geride bırakmana sebep oluyor. Etrafında yatan yaralı askerlere ve onlara müdahale etmeye çalışan ekiplere göz gezdiriyorsun. İstesen de istemesen de her birini korumak senin de görevin olacak gibi duruyor. Paşayı iyi emeller adına kullanmanın vakti geldi gibi görünüyor.
Bok ve Shisha: Adam tam bir yavşak gibi gülümsüyor ve planları olup olmadığına dair bir cevap vermektense içinizi rahatlatan bir bilgi veriyor. "Beyler, neyi, nereyi ele geçirmek? Başkent bizde amına koyayım. Liderimiz Asgama şu an başkanlık binasında. Oraya gideceğiz. Giderken de önümüze çıkan her Pakt destekçisi orospu çocuğunu öldüreceğiz. Geliyorsanız gelin, benden söylemesi." Adam, cebinden bir sigara paketi ve çakmak çıkarıyor. Sigarasını yakarken gözlerini Shisha'ya çeviriyor ve "Hepimiz polisiz. Hepimiz element kullanıyoruz koç." diyor. Darbenin bu kadar ilerlediğini duymak yüreğinize su serpiyor. Adamlar arabanızla onların konvoyuna katılmanızı söylüyorlar. Siz de onların dediklerine uyuyorsunuz. Arabaya binmeden önce sizinle az önce konuşan polis yanınıza geliyor ve planlarını başkanlık binasında topluca konuşacaklarını söylüyorlar. O kadar aksaklığa rağmen her şey yolunda gidecek gibi gözüküyor. Tihami'yi Pakt'tan arındırma vakti geldi gibi görünüyor.
Her biriniz aynı anda telsizinizden bir üst rütbelinin sesini duyuyorsunuz.
"Yata düştü!"
Off Topic
Konu sonlanmıştır. Event 1 hafta içinde devam edecektir. Ödüllerinizi event sonu alacaksınız.