Mabi: Frip'in elini tutup meydanın canlılığını geride bırakırken, bir taksi bulmanın kolay olacağını düşünüyorsun. Bolcheb’in merkezinde, pek çok araba ve taşıt kalabalığı arasında bir tane yakalamak zor olmasa da Jechi'ye gitmek için uygun bir taksi bulmanız biraz zaman alıyor. Şehir sabahın ışıkları altında canlanırken, etrafınızdaki insanlar, dükkan sahipleri ve satıcılar, günün yoğun temposuna hazırlanıyor. Gözlerinize çarpan tüm renkler ve duyduğunuz sesler adeta şehrin kalbinin attığını hissettiriyor. Satıcıların bağırışları, müzisyenlerin melodileri, taze kahve kokuları... Frip yanında, bu büyüleyici atmosferi nefesi kesilmiş bir şekilde izlerken, gözlerindeki parıltı artıyor. Sonunda, meydanın köşesinde eski bir taksi buluyorsunuz. Şoför, güneşin ilk ışıklarının altında gazetesini okurken, ikinizi fark ediyor ve arka koltuğa binmeniz için arabasının kapısını açıyor. Şoför, başını sallayarak motoru çalıştırıyor ve yavaşça meydanın yoğunluğundan çıkıp, şehir sokaklarının karmaşasından uzaklaşmaya başlıyorsunuz.
Başkent Bolcheb’in sokaklarından ayrılıp dış mahallelere doğru ilerlerken, manzara değişmeye başlıyor. Şehirden uzaklaştıkça, yoğunluk azalıyor ve etrafınızı ağaçlar ve yeşillikler sarmalıyor. Başkentin kalabalığından uzaklaşmak, adeta yeni bir dünyanın kapılarını aralar gibi hissettiriyor. Yolda, ormanın derinliklerine doğru giden eski taş yolları geçerken, Frip’in meraklı bakışlarını fark ediyorsun. Gözleri, her yeni manzara değişiminde biraz daha büyüyor. Yol boyunca, tepelerin üzerinden akan şelaleler, yemyeşil vadiler ve köylerin arasından geçen dar patikalar gözünüzün önünden kayıp gidiyor. Ormanların derinliklerinden gelen kuş sesleri, doğanın huzurunu daha da pekiştiriyor. Zaman ilerledikçe, Bolcheb’in kozmopolit karmaşasından tamamen uzaklaşıp, Jechi'nin doğal ve sade atmosferine dalıyorsunuz. Ağaçların arasında görebildiğiniz eski ahşap evler ve küçük çiftlikler, Jechi'nin doğallığını ve sakinliğini vurguluyor. Bu manzara, Frip’in gözlerinde bir sıcaklık ve güven hissi uyandırıyor. Yolculuk yavaş ama keyifli geçiyor. Arabanın penceresinden içeri süzülen temiz dağ havası, her nefes alışınızda size ferahlık getiriyor. Bir süre sonra, şoför dönüp, yakında Jechi'ye varacağınızı belirtiyor. Sen de gülümseyerek Frip’e bakıyorsun. Frip hafifçe başını sallayarak, biraz da heyecanla etrafına bakınıyor.
Bir virajı döndüğünüzde, Jechi’nin köy evleri gözlerinizin önüne seriliyor. Ahşap çatılar, küçük bahçeler ve mis kokulu çiçeklerle bezeli yollar, Jechi'nin tüm sıcaklığını ve samimiyetini gözler önüne seriyor. Taksi, küçük bir meydanın ortasında duruyor ve sen ücretini ödedikten sonra arabadan iniyorsunuz. Köyün bu sabah sakinliği, başkentin karmaşasından sonra adeta bir cennet gibi geliyor. Frip çevresine bakarken derin bir nefes alıyor ve yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşiyor. Taksici gitmeden önce sana doğru bağırıyor. "Evlat, ağzının tadını biliyon he!" Frip'e dönüyor, sonra sana dönüyor, göz kırpıyor ve gülümsüyor. Köy meydanından geçerken, uzaktan kardeşlerin koşarak size doğru geliyorlar. Onlar size sarılırken, Frip bu sahneyi izlerken yüzünde yumuşak bir gülümsemeyle kenarda duruyor, sanki bu sıcak karşılamayı bozmamak istercesine. Kardeşlerinden biri sana elindeki çiçeklerden yapılmış bir taç uzatırken, diğeri Frip’e doğru dönüp onun kim olduğunu merak ediyor. Frip gülerek onlara yanıt veriyor ve hepsinin arasında sıcak ve samimi bir etkileşim oluşuyor. Jechi’nin doğal atmosferi ve ailenin sıcaklığı, yolculuğun yorgunluğunu bir anda unutturuyor. Tüm bu sevinç ve mutluluk içinde, Jechi'nin kendine has huzurlu havasında yeni bir gün başlıyor. Köyün sakinliği, etrafınızdaki insanların samimiyeti ve doğanın güzelliği, burada geçireceğiniz zamanın ne kadar özel olacağını hissettiriyor. Frip’in gözlerinde Jechi’ye dair bir merak ve keşfetme isteği beliriyor. Sen de ona gülümseyerek köyü tanıtmaya hazırsın. Böylece, bu yeni başlangıcın ilk adımları atılıyor.
Livei: Bok, senin sorunu duyduğunda yüzüne bir kızarıklık yayıldığını fark ediyorsun. Gözlerinde beliren endişe ifadesiyle kaşlarını hafifçe çatarak bir an duraklıyor. Ardından, bir şeyler söylemek ister gibi dudaklarını aralıyor ama emin olmadığını fark ediyorsun. Sessizliğin içindeki bu kısa süre, sanki her ikiniz için de sonsuz gibi geliyor. Bok, başını hafifçe yana eğerek, yüzünde beliren belirsiz bir gülümsemeyle derin bir nefes alıyor. "Emin değilim..." diyor sonunda, sesi biraz kısık ve tedirgin. "Ama... Bekle beni burada. Hemen gelirim." Bok hızlıca yataktan kalkıp etrafa saçılmış kıyafetlerini toplamaya başlıyor. Üstüne alelacele giysilerini geçirirken, gözlerindeki kararlılığı fark ediyorsun. Son bir kez sana dönüp, aceleyle kapıya yöneliyor ve dışarı çıkıyor. Odanın kapısı arkasından kapanırken, sen de birkaç saniye boyunca duraklayarak olan biteni anlamaya çalışıyorsun. Ardından, kendine gelerek yavaşça doğruluyorsun. Etrafını saran karmaşayı toparlamak için kıyafetlerini aramaya koyuluyorsun. Hala başın dönerken ve kalbin hızlı hızlı çarparken, üstünü giyinmeye başlıyorsun.
Bok'un peşinden gitmek istemediğin için sakin bir şekilde kapıya doğru ilerliyorsun. Odayı terk etmeden önce son bir kez etrafına bakıyor ve derin bir nefes alarak kapıyı açıyorsun. Dış koridorun sessizliğinde adımlarının yankısını duyuyorsun. İleriye doğru yürürken köşeyi döner dönmez, tam önünde Kral Thrao ile karşılaşıyorsun. Thrao seni görünce geniş bir gülümseme ile karşılıyor. "Livei! Burada kaldığını bilmiyordum." diyor ve seni dostça selamlıyor. "Kahvaltı yapalım mı? Dün birileri kral tahtına kusmuş, iki saattir onu temizlemeye uğraşıyorum." Teklifini duyunca, hafif bir baş işaretiyle ona katılacağını söylüyorsun. Thrao, gülümsemesini yüzünden eksik etmeden sana veda edip ilerlemeye devam ediyor. Thrao uzaklaşırken, Bok’un kısa süre içinde döneceğini umarak geri odaya dönüyorsun. Kendini toparlamaya çalışarak biraz daha bekliyorsun. Geçen her dakika biraz daha uzunmuş gibi hissettiriyor, ama sonunda bekleyişin sona eriyor. Bok kapıyı yavaşça açarak içeri giriyor, elinde küçük bir paket taşıyor. Gözleri seninkilerle buluştuğunda, biraz endişeli ama aynı zamanda kararlı bir ifadeyle sana bakıyor. "Bulabildim çok şükür." diyor ve elindeki hamilelik testini sana uzatıyor. Gözlerinde, bir şeyleri çözmek için duyduğu kararlılığı görebiliyorsun. Birkaç saniye boyunca elindeki test kitine bakıyorsun ve derin bir nefes alıyorsun. Bok'un yanında olduğuna güvenerek, sonucu görmek için testi evde yapmaya karar veriyorsun. Ardından, birlikte kahvaltıya gitmeye hazırlanıyorsunuz. Thrao'nun teklifini hatırlayıp, kendinizi toparlayarak odadan çıkıyorsunuz ve yemek salonuna doğru yöneliyorsunuz. Kahvaltı sırasında, Bok yanında, sen ise Thrao’nun gözleri üzerinde, masada oturuyorsunuz. Sessizlik zaman zaman kısa sohbetlerle bozulsa da, hamilelik testi aklında asılı duruyor.
Bir süre sonra, kahvaltı sona eriyor ve Bok, birkaç saat içinde hazırlanmak için kaldığın yere geri dönmen gerektiğini söylüyor. Sıcak bir şekilde gülümseyerek, daha sonra seni evden almak için geleceğini belirtiyor. Vedalaşmadan önce, aranızda kısa ama anlamlı bir öpücük paylaşıyorsunuz. Bok’un dudaklarındaki sıcaklık ve samimiyet, bu belirsizlik anında bile sana güven ve huzur veriyor. Bok, seni şimdilik uğurlarken, sen de kendi evine doğru yol alıyorsun. Yol boyunca aklında düşünceler dönüp dururken, kalbinin derinliklerinde hissettiğin heyecan ve belirsizlik seni yeni bir başlangıca doğru sürüklüyor. Evinin kapısını açarken, hem Bok’un yanında olmanın verdiği güvenle hem de geleceğe dair düşüncelerle dolusun.
Ha, bu arada hamile değilsin. Oh be.
Wændz: Mitga, senin teklifini duyduğunda gözleri şaşkınlıkla açılıyor ve yüzüne hafif bir kızarıklık yayılıyor. İlk başta tam olarak ne diyeceğini bilemez gibi duraksıyor ve dudakları aralanıyor. "Bir kızla aynı evde kalmak mı... acaba..." diye mırıldanıyor, sanki kendine konuşuyormuş gibi. Bakışlarını senden kaçırıyor ve düşüncelere dalıyor. Yüzündeki ifade, kafasında birçok düşüncenin bir anda belirdiğini ele veriyor. Gözlerinin önünden birçok olasılık ve durumun geçtiğini hissediyorsun; bir anlık sessizliğin ardından, belki de onun için zor bir karar olduğunu anlıyorsun. Bu tereddütlü birkaç dakikanın ardından, Mitga derin bir nefes alıp yüzündeki kızarıklıkla başını hafifçe sallıyor. "Tamam." diyor nihayet, sesi biraz çekingen ama kararlı. "Eğer sana yük olmayacaksam... Kabul ederim." Bakışlarını tekrar sana çeviriyor, yüzünde hafif bir gülümseme var. Ama hala biraz endişeli görünüyor. "Gerçekten sorun olmaz mı? Yani... fazla rahatsızlık vermek istemem." diye ekliyor, hala biraz utangaç ve mahcup bir tonda.
Senin rahatlatıcı ve sıcak tavrını gördüğünde, yüzündeki gerginlik yavaşça çözülüyor. Onun için böyle bir teklifin ne kadar cömert ve beklenmedik olduğunu anlamak zor değil. Sana güvenle bakarak, içindeki endişelerle barıştığını belli eden bir nefes alıyor. Ardından, gülümsemesi biraz daha genişliyor ve içinde bulunduğu durumun gerçekliğini kabulleniyor. Kabul etmesinin ardından, ikiniz de ağır adımlarla evine doğru yürümeye başlıyorsunuz. Yürürken, gecenin serinliği yüzlerinizi okşuyor ve şehrin sokak lambaları, yavaş yavaş sönmeye başlayan gökyüzünün altında size rehberlik ediyor. Yol boyunca, zaman zaman birbirinize kısa bakışlar atıyorsunuz; Mitga'nın yüzünde hala utangaç bir ifade var ama senin yanında olmanın verdiği rahatlıkla adımları daha sağlam. Yol kenarındaki ağaçların arasından geçen hafif bir rüzgar, yaprakların hışırtısıyla huzurlu bir melodi oluşturuyor. Gecenin sessizliğinde ikiniz de bu anın tadını çıkarıyorsunuz, her bir adımda biraz daha yaklaşıyorsunuz. Evine doğru ilerlerken, Mitga'nın yanında yürürken onun içsel mücadelesini ve düşüncelerini hissetmek, sana daha da yakınlaşmasını sağlıyor. Birlikte bu sessiz gecenin sakinliğinde, yeni bir başlangıcın adımlarını atıyorsunuz. Bu anın sıradanlığı ve sadeliği, ikinizin de yüzünde hafif bir tebessüm oluşturuyor.
Başkent Bolcheb’in sokaklarından ayrılıp dış mahallelere doğru ilerlerken, manzara değişmeye başlıyor. Şehirden uzaklaştıkça, yoğunluk azalıyor ve etrafınızı ağaçlar ve yeşillikler sarmalıyor. Başkentin kalabalığından uzaklaşmak, adeta yeni bir dünyanın kapılarını aralar gibi hissettiriyor. Yolda, ormanın derinliklerine doğru giden eski taş yolları geçerken, Frip’in meraklı bakışlarını fark ediyorsun. Gözleri, her yeni manzara değişiminde biraz daha büyüyor. Yol boyunca, tepelerin üzerinden akan şelaleler, yemyeşil vadiler ve köylerin arasından geçen dar patikalar gözünüzün önünden kayıp gidiyor. Ormanların derinliklerinden gelen kuş sesleri, doğanın huzurunu daha da pekiştiriyor. Zaman ilerledikçe, Bolcheb’in kozmopolit karmaşasından tamamen uzaklaşıp, Jechi'nin doğal ve sade atmosferine dalıyorsunuz. Ağaçların arasında görebildiğiniz eski ahşap evler ve küçük çiftlikler, Jechi'nin doğallığını ve sakinliğini vurguluyor. Bu manzara, Frip’in gözlerinde bir sıcaklık ve güven hissi uyandırıyor. Yolculuk yavaş ama keyifli geçiyor. Arabanın penceresinden içeri süzülen temiz dağ havası, her nefes alışınızda size ferahlık getiriyor. Bir süre sonra, şoför dönüp, yakında Jechi'ye varacağınızı belirtiyor. Sen de gülümseyerek Frip’e bakıyorsun. Frip hafifçe başını sallayarak, biraz da heyecanla etrafına bakınıyor.
Bir virajı döndüğünüzde, Jechi’nin köy evleri gözlerinizin önüne seriliyor. Ahşap çatılar, küçük bahçeler ve mis kokulu çiçeklerle bezeli yollar, Jechi'nin tüm sıcaklığını ve samimiyetini gözler önüne seriyor. Taksi, küçük bir meydanın ortasında duruyor ve sen ücretini ödedikten sonra arabadan iniyorsunuz. Köyün bu sabah sakinliği, başkentin karmaşasından sonra adeta bir cennet gibi geliyor. Frip çevresine bakarken derin bir nefes alıyor ve yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşiyor. Taksici gitmeden önce sana doğru bağırıyor. "Evlat, ağzının tadını biliyon he!" Frip'e dönüyor, sonra sana dönüyor, göz kırpıyor ve gülümsüyor. Köy meydanından geçerken, uzaktan kardeşlerin koşarak size doğru geliyorlar. Onlar size sarılırken, Frip bu sahneyi izlerken yüzünde yumuşak bir gülümsemeyle kenarda duruyor, sanki bu sıcak karşılamayı bozmamak istercesine. Kardeşlerinden biri sana elindeki çiçeklerden yapılmış bir taç uzatırken, diğeri Frip’e doğru dönüp onun kim olduğunu merak ediyor. Frip gülerek onlara yanıt veriyor ve hepsinin arasında sıcak ve samimi bir etkileşim oluşuyor. Jechi’nin doğal atmosferi ve ailenin sıcaklığı, yolculuğun yorgunluğunu bir anda unutturuyor. Tüm bu sevinç ve mutluluk içinde, Jechi'nin kendine has huzurlu havasında yeni bir gün başlıyor. Köyün sakinliği, etrafınızdaki insanların samimiyeti ve doğanın güzelliği, burada geçireceğiniz zamanın ne kadar özel olacağını hissettiriyor. Frip’in gözlerinde Jechi’ye dair bir merak ve keşfetme isteği beliriyor. Sen de ona gülümseyerek köyü tanıtmaya hazırsın. Böylece, bu yeni başlangıcın ilk adımları atılıyor.
Livei: Bok, senin sorunu duyduğunda yüzüne bir kızarıklık yayıldığını fark ediyorsun. Gözlerinde beliren endişe ifadesiyle kaşlarını hafifçe çatarak bir an duraklıyor. Ardından, bir şeyler söylemek ister gibi dudaklarını aralıyor ama emin olmadığını fark ediyorsun. Sessizliğin içindeki bu kısa süre, sanki her ikiniz için de sonsuz gibi geliyor. Bok, başını hafifçe yana eğerek, yüzünde beliren belirsiz bir gülümsemeyle derin bir nefes alıyor. "Emin değilim..." diyor sonunda, sesi biraz kısık ve tedirgin. "Ama... Bekle beni burada. Hemen gelirim." Bok hızlıca yataktan kalkıp etrafa saçılmış kıyafetlerini toplamaya başlıyor. Üstüne alelacele giysilerini geçirirken, gözlerindeki kararlılığı fark ediyorsun. Son bir kez sana dönüp, aceleyle kapıya yöneliyor ve dışarı çıkıyor. Odanın kapısı arkasından kapanırken, sen de birkaç saniye boyunca duraklayarak olan biteni anlamaya çalışıyorsun. Ardından, kendine gelerek yavaşça doğruluyorsun. Etrafını saran karmaşayı toparlamak için kıyafetlerini aramaya koyuluyorsun. Hala başın dönerken ve kalbin hızlı hızlı çarparken, üstünü giyinmeye başlıyorsun.
Bok'un peşinden gitmek istemediğin için sakin bir şekilde kapıya doğru ilerliyorsun. Odayı terk etmeden önce son bir kez etrafına bakıyor ve derin bir nefes alarak kapıyı açıyorsun. Dış koridorun sessizliğinde adımlarının yankısını duyuyorsun. İleriye doğru yürürken köşeyi döner dönmez, tam önünde Kral Thrao ile karşılaşıyorsun. Thrao seni görünce geniş bir gülümseme ile karşılıyor. "Livei! Burada kaldığını bilmiyordum." diyor ve seni dostça selamlıyor. "Kahvaltı yapalım mı? Dün birileri kral tahtına kusmuş, iki saattir onu temizlemeye uğraşıyorum." Teklifini duyunca, hafif bir baş işaretiyle ona katılacağını söylüyorsun. Thrao, gülümsemesini yüzünden eksik etmeden sana veda edip ilerlemeye devam ediyor. Thrao uzaklaşırken, Bok’un kısa süre içinde döneceğini umarak geri odaya dönüyorsun. Kendini toparlamaya çalışarak biraz daha bekliyorsun. Geçen her dakika biraz daha uzunmuş gibi hissettiriyor, ama sonunda bekleyişin sona eriyor. Bok kapıyı yavaşça açarak içeri giriyor, elinde küçük bir paket taşıyor. Gözleri seninkilerle buluştuğunda, biraz endişeli ama aynı zamanda kararlı bir ifadeyle sana bakıyor. "Bulabildim çok şükür." diyor ve elindeki hamilelik testini sana uzatıyor. Gözlerinde, bir şeyleri çözmek için duyduğu kararlılığı görebiliyorsun. Birkaç saniye boyunca elindeki test kitine bakıyorsun ve derin bir nefes alıyorsun. Bok'un yanında olduğuna güvenerek, sonucu görmek için testi evde yapmaya karar veriyorsun. Ardından, birlikte kahvaltıya gitmeye hazırlanıyorsunuz. Thrao'nun teklifini hatırlayıp, kendinizi toparlayarak odadan çıkıyorsunuz ve yemek salonuna doğru yöneliyorsunuz. Kahvaltı sırasında, Bok yanında, sen ise Thrao’nun gözleri üzerinde, masada oturuyorsunuz. Sessizlik zaman zaman kısa sohbetlerle bozulsa da, hamilelik testi aklında asılı duruyor.
Bir süre sonra, kahvaltı sona eriyor ve Bok, birkaç saat içinde hazırlanmak için kaldığın yere geri dönmen gerektiğini söylüyor. Sıcak bir şekilde gülümseyerek, daha sonra seni evden almak için geleceğini belirtiyor. Vedalaşmadan önce, aranızda kısa ama anlamlı bir öpücük paylaşıyorsunuz. Bok’un dudaklarındaki sıcaklık ve samimiyet, bu belirsizlik anında bile sana güven ve huzur veriyor. Bok, seni şimdilik uğurlarken, sen de kendi evine doğru yol alıyorsun. Yol boyunca aklında düşünceler dönüp dururken, kalbinin derinliklerinde hissettiğin heyecan ve belirsizlik seni yeni bir başlangıca doğru sürüklüyor. Evinin kapısını açarken, hem Bok’un yanında olmanın verdiği güvenle hem de geleceğe dair düşüncelerle dolusun.
Ha, bu arada hamile değilsin. Oh be.
Wændz: Mitga, senin teklifini duyduğunda gözleri şaşkınlıkla açılıyor ve yüzüne hafif bir kızarıklık yayılıyor. İlk başta tam olarak ne diyeceğini bilemez gibi duraksıyor ve dudakları aralanıyor. "Bir kızla aynı evde kalmak mı... acaba..." diye mırıldanıyor, sanki kendine konuşuyormuş gibi. Bakışlarını senden kaçırıyor ve düşüncelere dalıyor. Yüzündeki ifade, kafasında birçok düşüncenin bir anda belirdiğini ele veriyor. Gözlerinin önünden birçok olasılık ve durumun geçtiğini hissediyorsun; bir anlık sessizliğin ardından, belki de onun için zor bir karar olduğunu anlıyorsun. Bu tereddütlü birkaç dakikanın ardından, Mitga derin bir nefes alıp yüzündeki kızarıklıkla başını hafifçe sallıyor. "Tamam." diyor nihayet, sesi biraz çekingen ama kararlı. "Eğer sana yük olmayacaksam... Kabul ederim." Bakışlarını tekrar sana çeviriyor, yüzünde hafif bir gülümseme var. Ama hala biraz endişeli görünüyor. "Gerçekten sorun olmaz mı? Yani... fazla rahatsızlık vermek istemem." diye ekliyor, hala biraz utangaç ve mahcup bir tonda.
Senin rahatlatıcı ve sıcak tavrını gördüğünde, yüzündeki gerginlik yavaşça çözülüyor. Onun için böyle bir teklifin ne kadar cömert ve beklenmedik olduğunu anlamak zor değil. Sana güvenle bakarak, içindeki endişelerle barıştığını belli eden bir nefes alıyor. Ardından, gülümsemesi biraz daha genişliyor ve içinde bulunduğu durumun gerçekliğini kabulleniyor. Kabul etmesinin ardından, ikiniz de ağır adımlarla evine doğru yürümeye başlıyorsunuz. Yürürken, gecenin serinliği yüzlerinizi okşuyor ve şehrin sokak lambaları, yavaş yavaş sönmeye başlayan gökyüzünün altında size rehberlik ediyor. Yol boyunca, zaman zaman birbirinize kısa bakışlar atıyorsunuz; Mitga'nın yüzünde hala utangaç bir ifade var ama senin yanında olmanın verdiği rahatlıkla adımları daha sağlam. Yol kenarındaki ağaçların arasından geçen hafif bir rüzgar, yaprakların hışırtısıyla huzurlu bir melodi oluşturuyor. Gecenin sessizliğinde ikiniz de bu anın tadını çıkarıyorsunuz, her bir adımda biraz daha yaklaşıyorsunuz. Evine doğru ilerlerken, Mitga'nın yanında yürürken onun içsel mücadelesini ve düşüncelerini hissetmek, sana daha da yakınlaşmasını sağlıyor. Birlikte bu sessiz gecenin sakinliğinde, yeni bir başlangıcın adımlarını atıyorsunuz. Bu anın sıradanlığı ve sadeliği, ikinizin de yüzünde hafif bir tebessüm oluşturuyor.
Off Topic
Konu sonlanmıştır. Yeni konularınız ayrı ayrı açılacaktır.
Ödüller
Livei Nyawodz
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)
Mabi Chüimimuta
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)
Wændz Neidthad
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)
Ödüller
Livei Nyawodz
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)
Mabi Chüimimuta
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)
Wændz Neidthad
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)