[Vaka] Balo

#1
► Show Spoiler

Yedi Gün Önce
Kraliyet Şatosu'nun gündelik durumu her zaman birbirine zıt olan etmenlerle değişken bir yapıdadır. Hizmetçiler, altın kaplamalı ve görkemli camlardan Æfgrenst şehrinin büyüleyici manzarasını seyrederken bir yandan da şatonun içinde gerginlik yaratan ve kralın huzurunu bozan politik tartışmaları ve kraliyet askerlerinin can sıkıcı ayak seslerini işitirler. Dopdolu olmasına rağmen huzurlu havasını koruyabilen şehrin bu şatoyu barındırması şatoda daha önce bulunmuş olan insanları oldukça şaşırtır. Hizmetçiler bugün de öbür günlerden fark etmeksizin Kral Deith'in aile fertleriyle süregelen kavgalarını dinlemektedirler.

"Tamam, ne demek istediğini anlıyorum. Balo yaparsak ülkede siyasi birliktelik sağlarız falan filan, anlıyorum ne demek istediğini. Benim burada sorun ettiğim şey, bana bir fikir veriyorsun, sonra da bu fikri dikte etmeye çalışıyorsun. Kabul etmezsem tahttan mı indireceksiniz acaba? Kendinizde böyle bir güç mü görüyorsunuz? Gerçekten bazen beni delirtiyorsunuz ve bağırıp çağırmadan bir türlü derdimi anlatamıyorum." Kral Deith'in isyankar sözlerine karşı dile getireceği sözcükleri toparlamakta zorlanan Tradæb Ozæf önce kendini sakinleştirmeye odaklanıyor ve bir süre sonra bunda başarılı oluyor. "Deith, böyle bir amacım olmadığını ve olamayacağını biliyorsun. Ben senin amcanım, bu toprakların kararlarını veren kişi sensin. Sana bir fikir öneriyorum ve önerimi doğru düzgün dinlemeden çöpe atıyorsun. Kusura bakma ama bu beni gerçekten üzüyor." Amcasının sakinleştiğini gören Kral Deith, amcasına sempati duyduğunu belli etmeden soğuk bir ses tonuyla cevabını veriyor. "Balo fikrinin amacından çok varlığı beni rahatsız ediyor. Soylu aileler bu ülke için ne yaptı? İlla bir parti düzenlenecekse bu yerel halk adına düzenlenmeli. Soylu aileler kıllarını kıpırdatmazken bu ülkenin halkı, ülkenin kalkınması adına topyekün çalıştılar." Tradæb, kendine inancını neredeyse tamamen kaybetmiş bir halde, son bir umutla krala sesleniyor. "Dediklerinde haklı olduğunu bilmiyor muyum sence? Senden bir seferliğine bana güvenmeni ve bu baloyu gerçekleştirmeni istiyorum. Siyasi birlikteliği sürekli olarak korumazsak ileride yalvaracağımız bir unsur haline gelişini hep birlikte izleriz." Kral Deith, önünde bulunan masaya yumruğunu sert bir şekilde vuruyor ve yaklaşık beş saniye boyunca çığlık atıyor. Ardından tahtında arkasına yaslanıp boğazını temizliyor ve amcasına cevap veriyor.

"Tamam, yedi gün sonra bir balo yapılacak ve bu ülkenin tarihi boyunca asla ama asla ikinci bir balo gerçekleşmeyecek."


Bugün
Sabahın köründe karakola beklendiğiniz bilgisi size ulaşıyor ve günün özel bir gün olduğu size telsizlerinizden açıkça belirtiliyor. Resmi üniformalarınızı giyip olabildiğince erken bir saatte karakola varıyorsunuz. Karakolun yoğun, meşgul yapısı daha kapıdan girmeden fark edilebiliyor. İçeriye girdiğinizde ise etrafta koşuşturan polis memurlarını ve evrak imzalamaya çalışırken kahvesini masaya döken teşkilat başkanınızı görebiliyorsunuz. Teşkilat başkanına selam veremeden karşınıza uzun boylu bir adam çıkıyor. Bu adam, sizinle birlikte görev yapacak olan komiseriniz Yots Jolthad oluyor.

Yots Jolthad
► Show Spoiler

Siz daha ağzınızı açamadan Komiser Yots size sesleniyor. "Arkadaşlar, sizi balo güvenliğine alıyorum. Henüz tanışamadık, kusura bakmayın. Tanışma faslını daha sonraya bırakalım isterseniz, hepimiz için daha kolay olur. Başpolis bir arkadaş daha bize katılacaktı, izninizle ona bir bakacağım." Söylediği laflar bittiği anda yanınızdan uzaklaşıyor ve karakolun sol koridorunda bulunan bir odaya giriyor. Yaklaşık iki dakika boyunca sizi bekletiyor ve bu süre içinde birbirinizle kısaca sohbet etmeye vaktiniz oluyor. İki dakika sonra odadan sizin yaşlarınızda bir kız ile birlikte çıktığını görüyorsunuz. Kızın saçındaki mavi boya, kızın tüm vücudunda dikkatinizi çeken ilk etmen oluyor. Kız, yanınıza geldiğinde hepinize tek tek elini uzatıyor ve size sesleniyor. "Ben Frip, tanıştığıma memnun oldum."

Frip
► Show Spoiler

Hem karakolun içindeki gürültü kirliliğinden kurtulmak, hem de balo başlamadan önce kraldan bilgi almak adına konuşmanız bittikten hemen sonra yola koyuluyorsunuz. Komiser Yots, karakolun dışına çıktığınız anda size sesleniyor ve her birinize birer tane cop ve kelepçe uzatıyor. "Her ihtimale karşı yanınızda bulunsun. Dönüşte karakola bırakmayı unutmayın. Arabayla gideceğiz, on dakikalık bir yolumuz var." Altı kişilik bir polis arabasına biniyorsunuz. Komiser Yots, arabayı kendisinin kullanacağını söylüyor ve Kraliyet Şatosu'na doğru ilerliyorsunuz. Yolculuğunuzun başında Komiser Yots size sesleniyor. "Artık tanışma faslına geçebiliriz. Ben Yots Jolthad, bana kısaca Komiser diyebilirsiniz. Otuz üç yaşındayım. Neredeyse altı yıldır komiserlik yapıyorum. Resmi polis memurları olarak ilk vakanızda sizinle birlikte olmak beni gururlandırıyor. Umarım hep birlikte iyi bir iş çıkarırız." Kısa bir süre sessizlik oluyor ama sizden de kendinizi tanıtmanızı bekliyor gibi görünüyor.
Off Topic
Bu konunun GM'i Barisu olarak sizlerle birlikteyim. GM yazma günleri Pazartesi ve Perşembe'dir. İlk turunuzu Pazartesi gününe kadar yazmanız gerekmektedir. Lütfen ilk turlarınızda karakterinizin konuşma rengini belirtmeyi unutmayınız. NPC'lerin konuşma renklerini değiştirmeniz durumunda lütfen onların renklerini de belirtiniz.

Re: [Vaka] Balo

#2
Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı kasvetli bir gündü. Livei'nin yüreğine, neden olduğuna anlam veremediği bir ağırlık çökmüştü. Havanın rutubetinden olsa gerek, nefes almakta zorluk çekiyordu. Perdeyi aralayıp camdan dışarıyı gözetledi. Kediler ahıra kaçmış, köpekler su birikintilerinde oynamaya başlamıştı. İnekleri ahıra kapatmalıyım diye düşündü genç kız. Bu yağmurda üşütüp hasta olmaları, başına gelmesini isteyeceği son şeydi. Hızlıca yağmurluğunu üzerine geçirip çiftliğin öteki ucuna doğru koşmaya başladı. Yağmurun sesi öylesine kuvvetliydi ki çamurlu yollarda attığı adımların sesini duyamıyordu Livei. İnekleri tek tek saymaya başladı. On, on bir, on iki... Hepsi buradaydı. Tek tek boynuzlarından ve çanlarından tutarak ahıra doğru sürüklemeye başladı. On, on bir... Bir tanesi eksik. Daha az önce buradaydı. Livei arayış dolu gözlerle etrafını süzerken yağmur da şiddetini arttırmıştı. İşte, Sarıkız oradaydı. Huzursuz görünüyordu. Yağmurdan korkmuş olmalıydı. Sarıkız hep çok ürkek bir inek olmuştu. Livei onun doğduğu günü daha dün gibi hatırlıyordu. Sarıkız annesinin rahminden ters geldiği ve veteriner zamanında yetişemediği için doğumda annesini ne yazık ki kaybetmişlerdi. Sarıkız hakkında ise fazla yaşamaz denmişti. Livei zavallı yavrucağa öyle acımıştı ki iki hafta onunla yatmış ve her iki saatte bir biberonla beslemişti. Genç kızın çabaları sayesinde gürbüz bir inek oluvermişti Sarıkız. Livei, anılardan dolu dolu olmuş yüreğiyle okşamaya başladı en yakın dostunun sarı tüylerini. "Hadi Sarıkız. İçeri girelim. Dışarısı tehlikeli." Sarıkız burnundan homurdandı. Genç kızla aynı fikirde değil gibiydi. "Haydi, inat etme." Ellerini sevgili dostuna doğru uzattı. Uzatırken parmak uçlarından fırlayan gümüşi renkte tozlar olduğunu fark etti. Genç kızın henüz şaşırmaya vakti kalmamıştı ki yağmur damlacıklarının tozlara isabet etmesi ile şiddetli bir patlama meydana geldi. Patlamanın etkisi ile Livei, birkaç metre geriye doğru savruldu. Kulağı çınlamaya başlamıştı, sesleri bulanık duyuyordu. Yağmur sesi alevlenen ahırın seslerine, alevlenen ahırın sesi ise canlı canlı yanmakta olan ineklerin çığlıklarına karışmıştı. "Sarıkız!" Livei kalan son gücüyle haykırdı. "Hayır..." Ciğerlerindeki nefes tükeniyordu. Gözleri kararırken gördüğü son manzara ise çok sevdiği çiftliğin ve canından çok sevdiği ineklerinin alevler içinde etrafa kaçışmalarıydı.

"Tüm birimlerin dikkatine!"

Livei telsizden gelen tiz ses ile yerinden sıçradı. Yine yüzükoyun uyumuş ve uykusunda kendi nefesini kesmişti. Telsize ulaşmaya çalışırken yataktan kayarak yere kapaklandı ve kafasını sağ taraftaki komodinin ayağına çarptı. "Anlaşıldı, tamam." Telsizde 6.15'te karakolda olmaları gerektiği söylenmişti. Başını ovuştururken gözü duvarda asılı duran saate ilişti. 5.40. Gerçekten mi?

Apar topar hazırlanan Livei, uykusunu yeterince alamamış olmanın verdiği sersemlikle karakoldan içeri adımlarken ağzını kocaman açarak esnedi. Gördüğü tuhaf rüya zihninde tekrarlanırken bütün gece hiç dinlenememiş olduğu gerçeğini acı bir şekilde fark ediyordu. Eline geçen ilk fırsatta köye geri dönmek ve çiftlikte vakit geçirmek istiyordu. Herkesi çok özlemişti. Onun gibi sakin hayata alışık bir birey için bu dinamik şehir bazen gerçekten yorucu olabiliyordu. Etrafına bir göz attı genç kız. Bugün karakol her zamankinden daha telaş içinde gibi görünüyordu. Herkes oradan oraya koşturuyordu. İş yoğunluğunun verdiği stresli ruh hali hepsinin gözlerinden okunabiliyordu. Teşkilat başkanının kahvesini döktüğünü fark etti. Koşup ona yardımcı olmak ve selam vermek istemişti ancak uzun boylu bir figürün önüne geçmesi ile bu amacına ulaşamadı. Uzun ve gür, dalgalı kızıl saçları olan keskin bakışlı bir adamdı bu. Livei arkasını döndüğü zaman diğer polis memuru arkadaşlarının da orada olduklarını fark etti. Keskin bakışlı adam kendilerine bir şeyler söyledikten sonra odadan ayrılmıştı. Anlaşılan bugün güvenlik olarak görev yapıyor olacaklardı. Adam odadan ayrıldıktan sonra kendisi ile arkadaşları arasında tuhaf bir sessizlik olmasını istemeyen Livei gülümseyerek söze atıldı. "Günaydın." İlk vakasından etrafa yanlış bir izlenim vermek istemiyordu, bu yüzden yorgunluğunu olabildiğince saklamaya çalıştı. Başka bir şey söylemesine fırsat kalmadan az önceki polis memuru odadan, yanında saçının bir bölümü maviye boyalı bir kız ile birlikte çıkmışlardı. İkisi de oldukça gergin ve soğuk görünüyordu. Kız tek tek herkesle tanışmış ve ismini söylemişti. Livei, kendisinden rütbece yüksek olduğunu tahmin ettiği bu polis memuruna nasıl hitap etmesi gerektiğini düşündü. İsmiyle hitap etmek ayıp olmayacak mıydı? "Merhaba... Eee... Komiser... Frip mi demeliyim?"

Bu ayaküstü selamlaşma faslı biter bitmez karakoldan dışarı çıkmışlardı. Komiserlerden erkek olanı herkese cop ve kelepçe verdikten sonra büyükçe bir polis arabasına doluşmuşlardı. Komiser burada kendisini tanıtmıştı ve formalite icabı söylemesi gerekenleri bir çırpıda tüketmişti. "Tanıştığıma memnun oldum Komiser. Ben Livei Nyawodz. Yirmi iki yaşındayım. İlk görevimde sizlerle ve değerli polis memuru arkadaşlarımla çalışmak benim için bir onurdur." Kendi sırasını salan Livei arkasına yaslandı ve gözlerini diğer çalışma arkadaşlarına dikti. Oğlanların ikisi de oldukça ciddi duruşluydu. Aralarında bir de beyaz saçlı bir kız vardı. Çok tatlı ve güzel görünüyordu. Livei kendi saçlarını nasıl kızıla boyadığını düşündükçe bu hanımefendiyi medeni cesaretinden dolayı tebrik etmek istedi. Belki daha sonra onu bir şeyler içmeye davet edebilirdi.
► Show Spoiler
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Balo

#3
Soluk soluğa kalmış bir şekilde yataktan kalkmıştım. Yine aynı şeyler. Hayatım boyunca bu kadar değer verdiğim kişinin önümde can vermesi... Beni bakan, beni büyüten kişinin ölümünün benim ellerimden olması... Yine aklımdan çıkmamış, yine rüyalarıma girmişti. Elimin tersi ile alnımda oluşan boncuk boncuk terleri silmiş ve yataktan kalkmıştım. Saate baktığımda 04:28 olduğunu görmüştüm. Yatağımın yanında ki sehpanın üstünde ki viski şişesini almış ve sallamıştım. Neredeyse yok denilecek kadar az olduğunu görmüştüm. Azı çoğu herkesten daha iyi bilirdim. Geçmişimde normal bir ekmeğin çeyreğini bile bulamamış ben, yokluğun ve neredeyse yok denilecek şeylerin peşinden koşmasını çok iyi biliyordum. Nereden gelmiştim? Teyzenin anlattığına göre bir sepetten bir ahşap eve, oradan da polisliğe giden bir yola... En sonda da buradayım. Kafamı iki tarafa sallamış ve şişeyi kafaya dikmiştim. İki yudum aldıktan sonra şişeyi, diğer boş şişelerin yeri olan sehpanın altına iliştirmiştim. Odamın penceresini açmıştım. Bir tane sigara yakmış ve dışarısını izlemeye başlamıştım. Bu saatte sokakta kimsecikler yoktu. Sanki in cin top oynuyordu. Sigaramdan uzun bir duman almış ve yavaşça üflemiştim. O sırada sigara tuttuğum elimin, yüzük parmağında ki yüzüğe bakmıştım. Teyzenin söylediğine göre bunları benimle birlikte sepette bulmuştu. Beni bırakan kişinin eşyaları idi büyük ihtimalle. Belki de bu yüzük babama aitti. Belki de bu kolye anneme. İkisinin de benim için bir önemi yoktu. Benim ailem o teyzeydi. Peki neden bu yüzüğü ve kolyeyi takıyordum? Yaşlı teyzeden kalan hiçbir şeyim yoktu. Onu hatırlatacak sadece geçmişte ki olaylar ve kabuslarımdı. Bu yüzüğü ve kolyeyi beni bırakanların hediyesi değil, o teyzenin hediyesi olarak görüyordum. Sigaramın ucuna parmağım ile vurmuş ve söndürmüştüm. İzmariti küllüğe atarak banyoya gitmiştim. Aynada belli bir müddet kendime bakmıştım. Kendimi çok beğendiğimden değil, yanlış anlamayın. Sadece zamanın beni nasıl değiştirdiğine bakıyordum. O burnu sümüklü çocuğu artık göremiyordum...

Güzel bir duş sefasından sonra üniformamı giymiş ve saate bakmıştım. Zamanı gelmişti anlaşılan. Görev sırasında içemediğim için sigaram ve zippomu evde bırakmış ve dışarı çıkmıştım. Daha vaktim olduğu için yavaş adımlarla sokakta yürüyordum. Bu kadar erken saatte göreve çağrılmam cidden tuhaf gelmişti. Hele ki ilk görevimin olması işleri daha da tuhaf yapıyordu. Ama ne de olsa görev görevdir. İlk görevimde başarıyı yakalamak istiyordum. Ah keşke biraz daha uyuyabilseydim...

Karakolun kapısını açıp içeriye bir adım atamadan, dosyalar ile önü kapanmış birisi önümden geçmişti. Bir kaç sayfa uçuşmuş ama adam onları toplamadan gitmişti. Her neyse. Bekleme alanına geldiğimde üç kişi vardı. Sanırsam bunlar benim devreden kişilerdi. İki kızıl saçlı ve bir tane de beyaz saçlı birisi vardı. Bugün tüm gözler bizim üstümüzde olacaktı sanırsam. Yanlarına geçtiğimde uzun boylu, kızıl saçlı adam önümüze geçmiş ve bize doğru bakıyordu. Bu da mı bizim ekibe katılacaktı diye düşünürken lafa girmişti. Demek bizden sorumlu kişilerden birisi buydu. Ses tonundan ve yüzünden ne kadar ciddi birisi olduğunu anlamıştım. Gerçi telsizde de önemli bir göreve gideceğimiz söylenmişti, doğru ya. Görevde başka bir komiser olduğunu ve onu hemen getireceğini söyleyip gitmişti. Gittiğinde baya sessiz bir ortam oluşmuştu. O kadar sessizdi ki uykum gelmişti. Esnerken birinin Günaydın dediğini duymuştum. Kafamı çevirmeden gözlerim ile saniyelik olarak bakmıştım kıza.
O sırada iki Komiser gelmişti. Oldukça tuhaf tipe sahip bir kadın ile gelmişti. Saçının ucunun mavi olması en belirgin özelliği diyebilirdim. Tek tek herkesle selamlaşmıştı. Demek Frip ha?

Belli bir müddet sonra yola koyulmuştuk. Arabaya binmeden önce bize birer tane jop ve kelepçe verilmişti. Arabaya bindiğimizde biraz sıkışık olsa da yerleşmiştik. O sırada diğer Komiser söze girmiş ve kendini tanıtmıştı. Bir kaç saniye sonra günaydın diyen kadın da kendini tanıtmıştı. Yine sırayla kendini tanıtma faslı başlamıştı ha? Bir an olsun bundan kurtulmak istiyordum. Bir kolumu dirsekten kaldırmış ve sanki söz istercesine elimi göstererek:

" Kwær Yantodz. Memnun oldum." demiştim bayık bir sesle. Kolumu kaldırmak bile şuan da çok zahmetli geliyordu. Cam kenarına oturduğum için kendimi yine de şanslı hissediyordum. Bir kolumu cama yaslayarak oturuşumu rahatlatmaya çalışmıştım. Elimi çeneme doğru götürerek dışarısını izlemeye başlamıştım.

► Show Spoiler
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Balo

#4
Gözlerini açtığında hava hala kararıktı, fazla uyuyamadığını kafasını kaldırdıktan sonra gelen gözlerindeki ağrıma ile anladı. Saat 03:35'ti. Kafası hala dünkü zar zor aldığı mürekkebinin kuruması ile kalmıştı, biraz maddiyat olarak zor durumda olduğundan böyle durumlara artık göz yumamazdı. Sabah yorgunluğunu üzerinden atmayı çok acil bir şekilde istediğinden kendini banyoya attı, ellerini ve yüzünü yıkadıktan sonra bir sandalye çekip aynanın karşısına oturdu. Kar beyazı saçlarını tararken behlül behlül düşünüyordu. Hayatın sıkıntıları biraz hızlı tekme atmıştı ona, bundan dolayı biraz hüzünlüydü ancak bunu başkalarına göstermeyi hiç düşünmüyordu. Saçlarını taradıktan sonra banyodan çıktı. Bugün üzerine giyeceği şeyleri seçerken bir yandan dışarı bakıyordu. Hava yağmurluydu, bulutların da üzgün olduğunu düşündüğü iki saniyelik durumdan çıkınca geçen günlerin çok sıcak geçmesinden dolayı olduğu fikri istemsizce aklını doldurdu. Hayal kurup eğlenmesine bile izin vermeyecek kadar karışıktı aklı. Günlük rutinlerini yaparken telsizden gelen bir cızırdama ile telsizi çıkardı. Aynı zamanda gördüğü saat 5.20'yi gösteriyordu, uyku düzenine karşı kötü sözler söyleyecekti ki telsiz konuşmaya başladı.

*yaklaşık beş dakika süren telsiz konuşması sonrası*

Telsizi dinledikten sonra kendi kendine kafasını salladı, giyeceği kıyafetleri seçmiş olduğu için şanslıydı. Ufak detaylara daha fazla vakit ayırabileceğini düşünerek kafasına ailesinden kalmış gözlükleri takıp saçlarını geriye attı. Aynaya son bir kez gülümsedi ve kıyafetlerini giydi. Üzerine giydiği siyah elbisesi hareketlerini kısıtlamayacak çok tatlı bir elbiseydi.
"Umarım uygunsuz değildir." dedikten sonra kıyafetini biraz aşağıya çekti, ilk vakasından insanlarda iyi bir izlenim bırakmak istiyordu. Sonra bir anda telsizde söylenen kıyafetleri giymesi gerektiğini hatırladı ve üzerini üniforması ile değiştirdi. Kendisini başarılı bir memur olarak gösterebilirse insanlarla arası daha iyi olurdu, işi bile kolaylaşabilirdi. İnsanların onu saçları yüzünden yargılamasına alışık olsada bunun mesleki hayatına en düşük seviyede etki etmesini istiyordu. Başarıya giden yolda eğer saçlarını doğal renginden boyaması ya da kesmesi gerekirse bunu düşünmeden yapardı.

Ayakkabılarını giydikten sonra ekipmanlarını inceledi, fazla birşeyi yoktu zaten. Tam olduğunu anlayınca karakola doğru yola koyuldu, yağmur da. Hala zamanının olduğunu düşünürken yolun kenarında ufak bir köşede durdu, yağmur durmuştu. Bundan dolayı biraz yürüyerek ve su birikintileri ile ilgilenerek rahat rahat karakola girdi, etraf biraz karışıktı. Herkesin işi başından aşkın gibi gözüküyordu, etrafı incelemeye başladı. Dosyaları taşıyan kişilerin alnından akan terden dolayı bir üst kademedeki insanların onların üzerinde olan baskısını anlayabiliyordu. Adlarına bir süre üzüldükten sonra ilerlerken bir ikilinin beklediğini gördü, bekleme alanında beklediklerinden kendini yanlarına yerleştirdi. Peşibden hemen birisi daha gelince dörtlü bir grup olmuşlardı ki yanlarına biri daha geldi. İnsanların içinde çok uzun süre durmaktan rahatsızlandığını olabildiğince az göstermeye çalıştı, biraz başarılı oluyordu aslında. Karşlarına geçen adam konuşmaya başlamıştı, sesi tok ve güçlü çıkıyordu. Gelişinde fazla anlamasada rütbesinin kendilerininkinden yüksek bir rütbe olduğunu düşünmüştü. Gelen konuşmalara cevap vermeden getireceği kişiyi beklemeye başladı ki fazla süre geçmeden gelmişti.
"Günaydın."
Sesini duyduktan sonra hızlıca kızı, Frip'i, inceledi, saçının mavi kısmına bayılmıştı ancak olabildiğince ilgisini sakladı. Herkesle selamlaştıktan sonra artık gitme vakitlerininin geldiğini gösteren bir ifade ile yürümeye başladıklarında peşlerinden ilerledi. Her ne kadar çekingen gibi görünsede görevin içinde soğukkanlılığını olabildiğince koruyacaktı.

Arabaya yaklaştıklarında ellerine bir jop ve kelepçe verilmişti, bunları kullanmak zorunda kalmadan sorunsuz bir şekilde geçirmeyi umuyordu görevi. Arabaya yerleştiklerinde cam kenarına oturduğu için mutluydu ama bu çocuksu davranışını sergilemedi.
Önce "komiser" diye seslenmem gereken Yots'u, ardından ise görev arkadaşlarından "Livei" adlı hoş görünümlü birini dinlerken peşinden kısa bir tanıtımla yetinen Kwær'i dinledi. Ardından kimse konuşmayınca kendini tanıtmanın iyi olacağını düşünüp konuştu.
"Ben Meinsu Selsei, aynı şekilde bende tanıştığımıza memnun oldum."
İnsanların onu incelediğini vücuduna batan iğneler gibiymişçesine hissedebiliyordu. Herkesin dikkatinin dağıldığı bir noktayı bekleyip diğerlerini inceledi, iki erkek ve bir kız vardı yanında. Erkekler hakkında düşünceleri biraz belirsizdi ancak kız çok yaşam dolu ve şirin birisiydi, konuşmakta zorlanmayacağı biriymiş gibi durduğundan onu aklına kazıdı. İyi anlaşacaklarını umuyordu.
► Show Spoiler
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Balo

#5
Ahh... Araştırmalarımı bitirmem gerek artık. O kadar uzun zamandır uğraşıyorum ki bunla dayanamayacağım artık. Hem yatma vaktim de geldi. Yarına her zaman ki gibi iş var ve benim düzenimi bozmamam gerek. Şu masayı toparlayayım da dişlerimi fırçalayıp yatayım bari napayım.

Güzel bir uyku çekmesinin ardından alarmla birlikte güne gözünü açıyordu Yald. Bu onun her gün duyduğu bundan bıksa da polisliğin ve ailesinin getirdiği bu düzenin lanet sesiydi. Bundan hoşnut olmasa da vücudu bunu o kadar uzun süredir yapıyordu ki alarma bile ihtiyacı yoktu aslında. Ama bu bir alışkanlık olduğu için nefret ettiği o sesi her gün duyuyordu. Acı çeke çeke. Ağırlaşmış göz kapaklarını kaldıran Yald güne ilk şu sözlerle başlıyordu.

Bundan nefret ediyorum. Ama başa gelen çekilir. Hadi Yald antrenman vakti.

Ona göre sabah saat 4'te kalkan Yald altına beyaz eşofman üstüne beyaz bir kısa kollu onun üstüne de beyaz ince bir ceket ve şapkasıyla koşusuna başlıyordu. Soranınız olabilir neden ceket giyiyor diye. Şöyle cevaplandırayım sorunuzu , terleme vücuttaki toksinleri atmanın yollarından biridir. Bunu yoğun hareketlerle birleştirirseniz hem vücudunuzdaki toksinlerin çoğunu atmış olursunuz hemde kalori yakımını arttırır. Ha birde Yald albino olduğu için mümkün oldukça güneş ışığından sakınıyor ve evet gece olsa bile. Yaklaşık 5 kilometrelik bir koşunun ardından eve dönen Yald beklemediği bir şey ile karşılaşıyor. Telsizden gelen bir bildiri ile saat 6 en geç 6.15 te karakolda olmaları isteniyordu. Yald'ın günlük planında ise saat 6.30 gibi karakol yoluna koyar kendini ve 7 de orada olur. Fakat bu geçilen anons onun bütün planını bozmuş ve etkili bir kahvaltı yapamamasına neden olmuştu.

Ama bu olmaz ki böyle. Bir gün önceden haber verseydiniz bende planımı ona göre yapsaydım keşke. Yaptığım bütün spor boşa gitti. Bir kez daha teşekkürler anne ve baba. Pardon amirlerim. Neyse mızmızlanmanın vakti değil. Hemen ufak bir plan. Düşün Yald düşün. Hah buldum. Sandviç başına yedi salam ve üç kutu peynir koyarsam üç tane sandviç işimi görür sanırım. Güzel o zaman duş vakti.

Kafasında kurduğu ufak ama günü kurtaran planından sonra malzemeleri hemen hazırlayıp hızlıca duşa giren Yald duşta vakit geçirmeyi sevse de bunu 5 dakika da halledip hemen üniformasını giyiyor sandviçlerinin ikisini peçeteye sarıp çantasına koyuyor ve normalde yürüyerek gittiği yolu koşarak gitmeye başlıyor elinde sandviçi ile. Sanırım diyor kafasında bu sandviçler hem bugün ki koşumu hemde şu an yapacağım koşunun protein ve karbonhidrat eksiğini kapatır. Karbonhidrat... Karbon... Az kalsın unutuyordu bunu kendine hatırlatmayı... İnsanları öldürme Yald.

Karakola gelen Yald son sandviçini de bitirmiş üstüne başına çeki düzen verip içeri girmişti. Fakat karşılaştığı görüntü insanı delirtecek cinstendi. Herkes ellerinde tomarlarca dosyalarla bir o tarafa bir bu tarafa koşturuyorlardı. Hatta bazıları bir kaç evrağı yere düşürüyordu ve umursamıyorlardı bile. Burası nasıl karakoldu böyle. Daha dün her şey yerli yerinde gayet disiplinli bir yerdi. Şu an ise bir ahırdan farksız. Yald'ın dikkatini biraz ilerisinde hiç bir iş yapmayan üç kişi çekiyordu. İki kız biri beyaz biri kırmızı saçlı ve bir erkek o da kırmızı saçlı , erkek 1.83 civarlarında ayakkabılarından anlamak zor , beyaz saçlı , erkekten kısa diğer kızdan uzundu yani kırmızı saçlı kıza 1.65 dersek beyaz saçlı 1.75 olmalıydı bu durumda da erkek 1.85 oluyor. Vay be iyi iş çıkardın Yald. Diye mırıldanmıştı.

Yald günlük rutinini uygulayacak ve komiserinden detayları isteyecekti ama üçlünün yanına yaklaştığı gibi biri önünü kesiyor ve onlara emir veriyordu. Adamın kıyafetine ve kolayca emir verebildiğine bakarsak bizden yetkili olduğu belliydi. Yald hazır ol pozisyonuna geçip; Emredersiniz komiserim. Ardından elleri arkasında rahat pozisyonuna geçiyordu Yald. Klasik hiyerarşi işte. Doğduğundan beri uyduğu ve alıştığı hiyerarşi...

Bu sırada kırmızı saçlı kız günaydın diye ufak bir sohbet açıyordu. Biraz beklememin ardından kimse kızı umursamıyor ve komiseri bekliyordu. Biraz içi burkulmuştu Yald'sın. Günaydın. Ufak bir günaydın ile geçiştiriyordu. Geçen iki dakikalık sürenin ardından saçının bir ucu mavi olan kırmızı saçlı bir kız geliyor ve herkese elini uzatıp tanışıyordu. Sıra Yald'a geldiğinde ise klasik bir şekilde cevap veriyordu. Tekrar hazır ol pozisyonunda; Yald Krishodz komiserim. Tekrardan rahat pozisyonuna geçip gelecek emirleri bekliyordu.

Hep birlikte dışarı çıkıyor ve ekip arabasına doğru ilerliyorlardı ki komiserin seslenmesiyle hepsi duraksadı bir anda. Onlara bir adet cob ve kelepçe veriyordu komiserleri. Yald'sın isteği bunları kullanmak olmasa da yanlarında bulunması önemliydi. Ne olacağı belli olmazdı sonuçta. Sahip oldukları en büyük ekip arabasına biniyorlardı Yald'sa göre. On dakikalık bir yolları olduğunu söyleyen komiser karakolda es geçtiği tanışma faslına gelip kendini tanıtıyordu. Karşılık olarak bizden kırmızı saçlı kız yani Livei kendini tanıtıyordu. Şaşırmıştı Yald Kraliçe ile aynı isme sahiplerdi. Ardından kırmızı saçlı erkek yani Kwær kendini kısaca bir tanıtıyordu. Beyaz saçlı kız yani Meinsu kendini tanıtıyor ve sıra bana geliyordu. İlginç bir şekilde Yald'tan kısa olmasına rağmen bir yaş büyüktü. Sıra Yald'a gelmişti. Bütün bir ciddiyet ile kendini tanıtıyordu Yald.

Yald Krishodz , 23 yaşındayım efendim.
► Show Spoiler
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Balo

#6
Komiser Yots, hepiniz kendinizi tanıttıktan sonra gözlerini Frip'e çeviriyor ve Frip'in suskunluğunu bir süre izledikten sonra sessizliğini bozuyor. "Frip, kısa da olsa kendini tanıtmanı isteyeceğim senden." Frip'in kendi ismini duyduğu anda sıçramasıyla bir süredir dalgın olduğunu fark ediyorsunuz. Boğazını olabildiğince narin bir öksürükle temizliyor ve konuşmaya başlıyor. "Kabalığımı mazur görün. Adım Frip, 24 yaşındayım. Magnezyum elementinde üstün yetenek gösterdiğim için başpolis memurluğuna yükseltildim. 20 yaşından beridir Teşkilat'ta çalıştığım için benim için de farklı ve güzel bir deneyim oldu. Bitki beslemeyi severim. Chopt tatlısı severim, yapmayı da biliyorum." Frip'in kendini tanıtması sonrasında Komiser Yots'un inceden sırıttığını görebiliyorsunuz.

Çok zaman geçmeden Kraliyet Şatosu'na varıyorsunuz. Kraliyet Şatosu'nun uzun duvarları ve görkemli yapısından kısa bir süreliğine gözlerinizi ayıramıyorsunuz. Arabayı park ettikten sonra Komiser Yots size dönüyor ve solda duvar olduğu için sağdan inmenizi belirtiyor. Arabadan indiğinizde aranızda uzun bir mesafe olan şatoya göz gezdiriyor ve birkaç tane koruma görüyorsunuz. Şatoya doğru yürümeye başladığınızda bu korumaların sayısı artıyor ve kıyafetlerinden tanıdığınız üzere bu korumaların Kraliyet Polisi olduğunu anlıyorsunuz. Şatonun neredeyse tamamı Kraliyet Polisleri tarafından kuşatılmış durumda. Baloya daha saatler olduğu için etrafta hiçbir soylu aile mensubu göremiyorsunuz. Komiser Yots, şatoya yaklaştığınızda kapıdaki koruma ile konuşmadan önce size dönüyor ve sesleniyor. "Birazdan Kral Deith ile görüşeceğiz. Sizden olabildiğince saygılı olmanızı ve ekibimizi küçük düşürecek hareketler yapmamanızı rica ediyorum." Size verdiği uyarıdan sonra önüne dönüyor ve kapıdaki korumaya orada bulunma sebebinizi anlatıp kapıdan geçmenizi sağlıyor.

Şatonun 50 odaya sahiplik ettiğini daha önce duymuş olsanız da bu odaları gözlerinizle görmek sizi etkiliyor. Beş farklı koridordan geçtikten sonra bir üst kata çıkıyor ve gümüş kaplama bir kapının önünde bulunan iki korumadan Komiser Yots'un izin istediğini görüyorsunuz. Korumalardan biri içeri giriyor ve yaklaşık bir dakika içinde dönüp girme izninizin olduğunu söylüyor. Bunun üzerine boyunuzun iki katı uzunluğunda olan kapıdan giriş yapıyorsunuz. Karşınızda ise bugüne kadar yaşadığınız ülkenin kralı, Deith Ozæf'i buluyorsunuz. Odaya girdiğinizde kitap okuduğunu fark ediyorsunuz. Kral Deith, sizin ayak seslerinizi fark ettiği anda kitabı tahtının yanındaki masaya bırakıyor ve ayağa kalkıp size doğru yürümeye başlıyor. Yüzündeki gülümsemeyi uzaktan fark edebiliyorsunuz.


Image


Kral'ın yaptığı ilk şey Komiser Yots'a elini uzatmak oluyor. Tokalaştıktan sonra daha büyük bir tebessüm eşliğinde konuşmaya başlıyor. "Hoş geldin Yots, hoş geldin Frip, siz de hoş geldiniz arkadaşlar." Kral Deith, Yots daha cevap bile veremeden hemen masasına doğru ilerlemeye başlıyor ve size sesleniyor. "Lütfen beni takip edin. Size kısaca prosedürden ve ne yapılması gerektiğinden bahsedeceğim." Masasından aldığı kağıtları Yots'a veriyor ve konuşmasına devam ediyor. "Gece 2 veya 3'e kadar sürecek olan bir balodan bahsediyoruz arkadaşlar. Açıkçası bu kadar uzun olmasını istemiyorum, sizi de yormuş olacağız ama ne yazık ki böyle olması gerekiyor. Size verdiğim kağıtlarda birkaç soylu aile bireyinin ismi var. Bu soyluları bulmanızı ve kesinkes güvenliklerini sağlamanızı istiyorum. Kendileri bu balonun en önemli konukları ve başlarına bir şey gelirse bu benden sorulur. Balonun başlamasına daha üç saat falan var, o sırada istediğiniz gibi takılabilirsiniz. Tüm odalar serbest yani, merak etmeyin. Kraliçe'm Livei de en son bahçemizdeydi, gidip kendisiyle çay içebilirsiniz." Bir süre duraksıyor ve sonrasında gözlerini size doğrultuyor. "Gençler, bana sorunuz var mı? Bir dilediğiniz var mı? Ülkede sorun olarak gördüğünüz bir şey var mı? İstediğinizi danışabilirsiniz, sizi dinliyorum." Komiser Yots size doğru dönüyor ve attığı bakıştan saygılı olmanız gerektiğini söylemeye çalıştığını fark edebiliyorsunuz.

Re: [Vaka] Balo

#7
Livei diğer memurların kendini tanıtma şeklini büyük bir ilgiyle takip etmişti. Nedense herkesin yüzünde hayattan bezmiş bir ifade vardı. Ses tonlarında da Frum ile Ser canımı alsa da kurtulsam der gibi bir ton mevcuttu. Livei hayat enerjisinin daha göreve başlamadan damarlarından çekildiğini hissediyordu. Bu tiplerle iletişime geçmeye çalışmak onun bu gencecik cildinin erkenden kırışmasına sebep olacaktı. Bu yüzden memur arkadaşları ile olan ilişkisini profesyonel düzeyde tutmaya karar verdi. Sonrasında Başpolis Memuru Frip de kendini daha detaylı bir şekilde tanıtmıştı. Chopt tatlısını sevdiği detayına kadar hem de... Buna gerçekten gerek var mıydı? Livei bu bilgiyle ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Memur Frip kendini tanıtırken Komiser Yots da bıyık altından gülmüştü. Livei aralarında nasıl bir ilişki olduğunu ister istemez merak etti.

Arabadan indikleri zaman Livei gözlerini bir süre bu görkemli yapıdan alamadı. Şato kraliyet polisleri ile kuşatılmış vaziyetteydi. Ülkenin kralı ve kraliçesi her gün bu şatonun içinde, günlerini gün ediyorlardı. Kral olmak kolay bir şey değildi elbet, çok fazla diplomasi gerektiriyordu. Livei bazen kendini ihtişamlı ve uzak yaşamların içinde hayal eder ancak sonra bunun kendisine uygun olmadığına kanaat getirir, hayalinden vazgeçerdi. Nitekim o kendisiyle barışık ve hayatını seven bir insandı. Okuduğu bir kitaptan onu etkileyen bir cümle aklına düştü aniden. "Yeniden dünyaya gelme şansınız olursa, yine bu hayatı yaşamak isterdim, diyeceğiniz bir hayat yaşayın." Livei okunan güzel bir kitaptan sonra ağızda arta kalan o muazzam tadın yeniden bütün damağına yayıldığını hissetti. Hayatına anlam katan işlerle uğraşmayı gerçekten seviyordu. Verdiği tüm emekler şu birkaç saniyeye değerdi.

Komiser Yots, kraliyet şatosuna girmeden önce genç polis memurlarını nazikçe uyarmıştı. Bu şekilde uyarılmak genç kızın gerilmesine sebep oluyordu. Artık çocuk değillerdi, elbette kendilerini küçük düşürmeyeceklerini biliyorlardı. Bu uyarıya gerçekten gerek var mıydı? Livei kendisine ne yapılacağının söylenmesinden gerçekten hoşlanmıyordu. Tabi ki komiserine bu konuda yakınamaz ya da homurdanamazdı. Ülkesinin kralı ile hayatında ilk kez bir araya gelecek ve iletişime geçecek olduğunu düşününce bütün her şeyi görmezden gelmeye karar verdi. Bu onun için çok heyecan verici bir olaydı. Çiftliğe döndüğünde babasına kralla konuştuğunu abartarak anlatacak ve böbürlenecekti. Livei'nin yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı.

Şatonun için devasa büyüklükteydi. Livei gözleriyle kaç adet odası olduğunu sayamıyordu. 50 odalı olduğunu duymuştu ancak şu anda bulunduğu noktadan neredeyse 1000 odası var gibi geliyordu genç kıza. "Bizim kral ülkenin parasını 1000 odalı saray yaptırarak çar çur etmez." diye geçirdi içinden. Yine de şatonun şimdiye kadar gördüğü hiçbir yapıya benzemediğini itiraf etmesi gerekiyordu. Eh neticede adam kral, daha mütevazi bir şey de tuhaf kaçardı, değil mi? Korumaların verdiği izin sonrası yavaşça kralın bulunduğu odaya doğru yürümeye başlamışlardı. Attığı her adımda kalbi daha da hızlı çarpıyordu genç kızın. İşte Deith Ozæf oradaydı. Tam karşılarında duruyordu. Elindeki kitabı büyük bir asaletle masaya bırakmış, gözlüklerinin ardındaki masmavi gözlerle ve kibar bir gülümseyişle onlara doğru yaklaşıyordu. Kral olduğundan olsa gerek, yaptığı her hareket Livei'ye çok asil geliyordu. Livei kalbinin derinlerinde bir köylü olduğunu ve buraya ait olmadığını hissetti.

Kral Deith Ozæf komiseri ve Frip'i selamladıktan sonra görev hakkında bilgi vermeye başlamıştı. Kendilerine bazı soylu ailelerin isimlerini vermişti ve bu ailelerin kesinlikle korunması gerektiğini istediğini belirtmişti. Livei her şeyi can kulağıyla dinliyor ve hiçbir ayrıntıyı atlamamaya özen gösteriyordu. Mesele işine ve sorumluluklarına geldiğinde kendini her şeyiyle görevine adardı. Ailesinden böyle eğitim almıştı. Kendi kendisinin iç motivasyon kaynağıydı. "Kraliçe'm Livei de en son bahçemizdeydi, gidip kendisiyle çay içebilirsiniz." cümlesini duyduğu anda adeta bir kedi gibi kulaklarını dikti genç kız. Annesi ona ülkenin kraliçesinin de ismi olan Livei ismini vermişti. Aşk anlamına gelen bu ismini Livei gerçekten çok beğeniyordu çünkü o bir aşk tohumuydu. Gerçek bir sevgiden ve sıcaklıktan dünyaya gelmişti. Bu isim onun için gerçekten çok özeldi. Kral onlara dönüp son olarak bir soruları olup olmadığını sormuştu. Livei bu beklenmedik teklif karşısında şaşaladı. Kendisine böyle şeyler direkt sorulduğu zaman aklına söyleyecek bir şey gelmezdi hiç. Boğazını hafifçe temizledikten sonra eğilerek başıyla kralı selamladı. "Ülkemize olan emekleriniz ve yaptığınız her şey için teşekkür ederim. Ben Heithost Köyü'nde çiftliği olan emekli polis memuru bir ailenin kızıyım. Köyümüzde Dusha vatandaşları ile barış, sevgi ve kardeşlik içinde yaşıyoruz. Refah seviyemizin yüksek olmasını kralın emeklerine borçluyuz. Kraliçemiz Livei Ozæf ile de görüşmeyi ve kendisini selamlamayı her şeyden çok istiyorum." Ardından derin bir soluk aldı. Heyecanlı olduğu belli oluyor muydu? Sesi titremiş miydi? Genç kız gözlerini krala dikti ve vereceği tepkiyi izlemeye başladı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Balo

#8
Herkes kendini tanıtmıştı. Komiser Frip'de kendini tanıttıktan sonra kısa bir sessizlik oluşmuş ve yola devam etmiştik. Daha tam tanıyamadığım için ekip arkadaşlarımı yorumlayamazdım. Ama tiplerinden onların da biraz kırık oldukları belli oluyordu. Kafadan...

Çok zaman geçmeden Kraliyet Şatosu'na gelmiştik. Sokak kenarlarından buraya gelmeyi cidden hayal bile edemiyordum. Şatonun uzun, sağlam duvarları ve görkemli mimarisi, cidden saatlerce bakılmaya değerdi. Arabadan indiğimde gerilmiştim. Ah şimdi bir tane sigara olsa... Kendime gelsem. Ne de güzel olurdu. Ama maalesef ekibin ve patronun karizmasını çizecek bir hareket yapmayı istemiyordum. Etrafta bakındığımda bir kaç tane koruma görmüştüm. Ekip ile beraber ilerledikçe korumaların sayısı artıyordu. Üstlerinde ki kıyafetten ise Kraliyet Koruması olduğu barizdi. Bir gün belki...

Girişe her yaklaştığımızda koruma sayısı git gide artıyordu. Kralın arkasını yaslayacak iyi bir ordusu var anlaşılan. Peki kral bu kadar şeye değer miydi? Hak ediyor muydu bu kadar korumayı, bu kadar sevgiyi, itaat edilmeyi... Benim hiç bir sorunum yoktu. Kralı duyduğum kadarıyla tanıyordum. Hiç görmüşlüğüm de yoktu. Yaklaştığımızda Komiser Yots bizi durdurmuştu. Kral ile görüşeceğimizi söylemişti. Bildiğin ülkenin kralı ile! Ulan daha iki dakika önce hiç görmedim diyordum! Bu cümlesinden sonra yüzüm gerilmiş ve yutkunmuştum. İlk defa kralı canlı bir şekilde görecektim. Herkes kralın gözüne girmeyi düşünüyordu. Demek küçük düşürmemek, emredersiniz! Komiser Yots kapıda ki koruma ile konuştuktan sonra bize gelmemizi işaret etmişti. Aslında içerisini cidden merak ediyordum. Çok fazla odasının olduğunu duymuştum. Tek odası bile benim çocukken kaldığım, hatta şuan ki evimden bile büyük olduğunu biliyordum. Cidden, insan kaybolmaz mıydı ya?

İçeri girdiğimizde etrafa dakikalarca bakmıştım. Dışarıda ki estetik mimari cidden büyüleyici bir kıvamdaydı. Peki ya buna ne demeli? Etrafıma baka baka ekibi takip etmiştim. Biraz yürüdükten sonra önümde kocaman, gümüşten bir kapı vardı. İzin aldıktan sonra, neredeyse iki katım olan kapı aralanmış ve içeri girmiştik. İşte karşımda o adam vardı.. KRAL DEİTH OZÆF. Elinde ki kitabı masaya koymuş ve bize doğru hareketlenmişti. Bu bir kralın karizmasıydı. Her yaklaştıkça heyecanlanmıştım. Komiserlerimiz ile selamlaştıktan sonra direkt göreve girmişti. Soylu ailelerin korunmasıydı demek ki. Kimseden gık çıkmıyordu. O sırada kral tekrardan konuşmasını sürdürmüş ve bir isteğimizin olup olmamasını söylemişti. O sırada kısa boylu kızıl saçlı kız, sanırsam adı... Ah doğru ya! Kraliçe ile aynı ada sahip olan kızdı bu. Livei. Eğilerek saygısını göstermiş ve soluksuz bir konuşma yapmıştı. Kraldan bırakın artık bu dünyadan isteyeceğim bir şey yoktu sanırsam. Belki de şu boş kalacağımız zaman içerisinde sote bir yer bulup birazcık kestirebilirdim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Balo

#9
Meinsu konuştuktan sonra kendisinin aksine heyecanını belli etmeyen düz bir tonda Yald kendini tanıtmıştı. Görev arkadaşlarının hepsinin ne kadar ciddi olduğunu farkedince kendini toparlamaya çalıştı ama kendini hala bir fiyasko olarak görüyordu. Görevdeki kişilere göre sönüktü, insanların kendisinden hoşlanmadığını düşündü. Saçlarının arasından elini iki kez geçirdi, konuşacak birine sahip olmak için şuan herşeyini verebilirdi. Takım arkadaşlarını kendi kafasında kefelere yerleştirirken bir anda dalmış olduğunu Başpolis Memuru Frip'in konuşması ile kafasını kaldırınca anladı. Kendini çoğumuzdan daha ayrıntılı, hatta fazla detaya girerek anlatmıştı. Sevdiği tatlı türünü daha önce denemediği için nasıl olduğunu düşündü, ilgisi çok uzun sürmeden kayboldu ama gözü bir yandan hep Frip'te idi. Komiser Yots , Frip'in konuşması ardından gülünce onunda Frip'in heyecandan o detayları vermiş olduğunu farkettiğini düşündü. Elini ağzına koydu ve olabildiğince sessizce kıkırdadı.

İndikleri an etrafı incelemeye başladı, etraf muazzam görünüyordu. Hayallerinde olan bir yer değildi, çünkü fazla şaşalıydı, ancak görüntüsü bile görenleri büyülemeye yetiyordu. Etraftaki kraliyet korumalarını görünce ufakça yutkundu. Tahmin ettiğinden çok daha fazlalardı, kraliyet ailesinin bunun yarısından daha az bir koruma ile yetinebileceğini düşündü. Bu kadar insanın yorulmasına üzüldü, onlar adına birşey yapabilmeyi isterdi. İlerledikçe daha çok koruma oluyordu ve bu sinirini daha çok bozuyordu, göz devirmeden kendini alamadı. Görev arkadaşlarının görmemesine özen göstermişti çünkü onların kendisini "memnuniyetsiz" birisi olarak görmesini istemiyordu. Dikkatini yeniden gittikleri yola verdiğinde en arkada olduğunu yeni farkediyordu, pek rahatsız değildi bu durumdan ancak şu zamana kadar fark etmemesi garipti. İlerlerken şatonun muhteşemliği daha etkili oluyordu Meinsu'nun üstünde.
"Keşke yanıma not defterimi alsaydım."diye geçirdi içinden. Etraftaki şeyleri en ufak detayına kadar yazmak, onlardan çıkarımlar yapmak istiyordu ancak yapamazdı. İçten içe ofladı.
Komisert Yots onları içeri girmeden uyarmıştı, Meinsu bu duruma sadece kafasını biraz eğip şaşırmış şekilde baktı, garipsemişti. Her ne kadar acemi olsalarda kraliyet üyelerinin herhangi birinin önüne çıkınca nasıl davranılması gerektiğini bir tırtılın bile bildiğini düşündü. Uyarılmayı her ne kadar tasvip etmesede kafasını onay verir şekilde salladı,sürekli ne yapılacağı kendisine söylenmez diye umdu. Kendi kararlarını kendi vermeye alışıktı.

İçeri girdikleri an şatonun boyutunun dışarıdan daha büyük göründüğünü düşündü. Devasaydı, nedense aklına buranın yapılması için harcanan zaman, para ve işçilerin daha iyi ve yararlı şekilde çalıştırılabileceğini düşündü. Hafiften gelen bir hayal kırıklığı ile ilerlemeye devam ederken korumaların izni ile kralın odasına girdiler. Nefesi kesilmiş gibi hissediyordu ki kral kitabı nazikçe bırakıp onlara baktı, Meinsu tepki olarak kafasını çok az eğdi. Sakinliğini korumak için olabildiğince az göz teması kurmalıydı. Çok sürmeden kafasını kaldırdı ve görev arkadaşlarına baktı, hepsi ciddiyetinden ödün vermeyen şekilde duruyordu. Derin bir nefes aldı.

Kral öncelik olarak Frip ve komiseri selamladı, ardından ise takımı bilgilendirdi. Ellerinde bulunan bilgileri aklında, aynı zamanda keşke bir not defterim olsaydı diyordu içinden, düzenledi ve ufak ayrıntıları tüm detayları ile aklına kazıdı. Bu görevi başarılı şekilde tamamlamak istiyordu, bundan dolayı yapabileceği en fazla katkıyı sağlayacaktı.
Kralın kendilerine dönüp sorduğu soruyu beklemediğinden biraz şaşırdı, tam ağzını açıp konuşacaktı ki görev arkadaşı Livei konuştu. Söylediklerinden sonra Meinsu şaşırmış şekilde baktı çünkü kız bir anda tüm ciddiyetini heyecanla karıştırmıştı. Dediklerini dikkatlice dinledikten sonra kendiside birşey demek için öne çıkıyordu ki güvenini toplayamadan kendini geri çekti. En ufak hatası bile tüm takımını ve komiseri utandırabilirdi, bundan dolayı ağzını bile açmadı. Etrafı gözlemlemeye başladı, belki konu bir şekilde çok iyi bildiği birşeye gelirse o zaman konuşabilirdi. Kraliyet salonunda "simya" konuşulacağını düşünmesede "olsaydı' diye düşünmek onu bir süreliğine mutlu etmişti.
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Balo

#10
Komiser Yots ekibin kendini tanıtmasından sonra tekrar Frip'e dönüyor ve ondan kendini tanıtmasını istiyordu. Kısa bir tanıtmanın ardından Komiser Yots'un yüzündeki ufak gülümseme Yald'ın dikkatini çekse de buna aldırış etmeden gözlerini yola dikiyordu.

Çokta uzun sürmeyen yolun sonunda şatoya varıyorlardı. Arabadan indikleri gibi Yald'ın dikkatini şatonun büyüklüğü çekiyordu. Çok büyüktü bir kral için bile. Özellikle halkına bu kadar düşkün bir kral için. Ülke zengin olsa da bu kadar şaşalı bir görünüş böyle bir krala yakışmıyordu Yald'ın gözünde ama bu konuda söz hakkı onda olmadığı için sadece görkemli şatoya hayran kalmakla yetindi. Biraz ilerledikten sonra Yald'ın gözüne korumalar ve giydiği kıyafetler çarpıyordu. Bunlar kraliyet polisiydi. Yald onları ilk defa görüyor ve hayran kalıyordu. Onlar zamanında bulundukları teşkilata hizmet etmekle kalmayıp orada büyük bir başarı göstermiş ve kralın emri altında çalışmaya layık görülmüşlerdi. Bu büyük bir onurdu her polis için. Korumaların sayısı gittikçe artıyordu. "Gerçi bu neredeyse bütün soylu ailelerin toplanacağı büyük bir balo idi başka ne olacaktı ki." diye geçirdi içinden Yald. Şatodaki her yeri incelemeye koyulan Yald , Komiser Yots'un konuşmasıyla sona eriyor ve pür dikkat ona odaklanıyordu. Komiser Yots onlara kralla görüşeceklerini ve ekibi küçük düşürecek herhangi bir hareket yapmamalarını tembihliyordu. Yald için bu sorun olmazdı çünkü kendisi hayatı boyunca ast/üst ilişkisi içinde büyütülmüştü. Ardından Komiser Yots kapıdaki korumalarla konuşup bizi içeri sokuyordu.

İçeri girdikleri andan itibaren Yald tamamıyla sersemliyordu. Kalenin dışı ne kadar şaşalı ise içi on kat daha şaşalıydı. Daha bu şaşkınlığı geçmeden kralın odasına giderken 5 farklı koridor geçmeleri Yald'ı iyice hayranlığa düşürüyordu. Sonunda onlardan iki kat büyük bir kapıya geliyorlardı. Komiser Yots oradaki korumalarla konuşuyor ve biraz bekledikten sonra içeri giriyolardı. Yald'ın ilk karşılaştığı görüntü kralın kitap okumasıydı. Heyecanlanmıştı biraz. Çünkü o da belki Yald gibiydi. Bir şeyler öğrenmeyi seven bir öğrenme bağımlısı. Yald belki bir kaç bir şeyler öğrenebilirdi kraldan. Kral ekibi fark ettiği gibi kitabı masasına koyuyor ve Komiser Yots'un elini sıkıyordu. Gülümser bir yüzle ekibe hoşgeldiniz dedikten sonra Komiser Yots'un konuşmasını beklemeden masasına doğru gidiyor ve ekibe sesleniyordu. Ekibe bugün yapmaları gerekenleri anlatıyordu. Bunu yaparken kibarlığı Yald'ın dikkatini çekiyordu. Böyle bir kral Yald için mükemmel bir kraldı. Halkına düşkün ve hangi tabakadan olursa olsun güler yüzlü ve kibardı. Yald kendini toparlıyor ve planı dinliyordu. Gece üçe kadar sürecek bir balo. Elimizdeki kağıtlarda yazılı olan soyluları bulup ne olursa olsun korumalarını istiyordu kral onlardan. Ama neden... Hepsi eşit olmalıydı kralın gözünde. Her ne kadar soylu olsalar da bu kralın izlediği politikaya aykırıydı. Fakat bu bir emirdi , ve Yald için yüksek bir kişiden gelen emir ne olursa olsun sorgulanmadan yapılması gereken bir emirdi. Balonun başlamasına üç saat olduğunu ve bu süreçte istediklerini yapmakta özgür olduklarını söylüyordu kral. Ardından kafalarına takılan herhangi bir şey ya da sormak istedikleri herhangi bir şey varsa sormalarını istiyordu kral. Bunun üstüne Livei krala uzun bir teşekkür ediyor ve kraliçe ile görüşmek istiyordu. Livei dışında kimseden ses çıkmayınca kendini tutamayan Yald söze giriyordu.

"Efendim öncellikle ülkeyi yönetme şeklinize ve izlediğiniz politikaya hayranım. Bu yüzden ülkede herhangi bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Her ne kadar bu konulardan anlamasam da fikrim bu yönde. Bundan daha çok size sormak istediğim iki şey var beni mazur görün lütfen. İlk sorum okuduğunuz kitabın ismi olacak. Diğer sorumdan önce ufak bir bilgi vermek isterim. Ben Eski diller bölümünden mezun olmuş biriyim. Bu konuyla ilgili engin bilginizi benimle paylaşmanızı rica etsem çok ileri gitmiş olur muyum ?"
► Show Spoiler
Locked

Return to “Kraliyet Şatosu”

cron