Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#11
Mitga' gölgelerin içinden çıkarak kendilerine yaklaşmaya başlamıştı. Zor olan soruyu bir şekilde sorabilmişti. Gözlerini araladığında gördüğü manzara Mitga'nın yüzündeki şaşkınlık oluyordu. Onun şaşkınlığına karşı bakışları normalleşiyor ancak hemen sonra toparlanması ile kendi gözleri açılıyordu. Kendilerine uyarsa ona da uyduğunu söylediğinde Wændz'ın içinden bir yaprak daha koparak düştü. Meinsu'nun yüzündeki büyük sevince karşı çarpık bir gülümseme istemsizce yüzünü kapsamıştı. Zihni pek çok konuda alarm veriyor olsa da Mitga'nın bir anda gözünden yerlere çakılıyor olmasına karşı içine düştüğü durumu göz önüne aldı. Kendisini hızlandırıp göz açıp kapayana kadar buradan uzaklaşabilirdi. Ancak yüzünde yer alan o çarpık gülümseme bunu yapmayacağını kendisine söylüyordu. "NEDEN HERKES ÇILGINLAR GİBİ ZEVKLERİNİN PEŞİNDE KOŞARKEN BEN SİZDEN GERİ KALAYIM!" diye haykırıyordu zihni. Onları kendi zevkleri için kullanacaktı. Hem de belki de bir daha yaşayamayacağı bir zevk ile. Hem Meinsu hem de Mitga onun zevklerine hizmet edeceklerdi.

Birlikte ilerlerlerken içinde bir heyecan doluyor olsa da bir yandan da intikam duygusu besliyordu. İkisini de kendi eşiti görmüyordu ancak ne sakıncası olacaktı ki? Kaslı seksi bir erkek, diğer tarafta ihtiraslı bir kadın, olacak olanların tadına varmaktan başka bir şey istemiyordu o belirsiz duygular arasında en belirgin olarak.

Meinsu'nun evinin önüne geldiklerinde eve göz gezdirme gereği duydu. Eski ancak kaliteli ve zarafet akan bir evdi burası. İçeri girdiklerinde de mobilyalar, tablolar ve raflar... Meinsu burayı işgal etmiş olmalıydı. Kendisiyle hiç uyuşmadığı gibi bu kadar bakımsızlık öncesindeki emeğin heba edildiğini gösteriyordu. Kesinlikle ele geçirdiği bir mekandı burası. Daha fazla önemsemedi ve Meinsu'nun gösterdiği yönde Mitga ile beraber yürüdü. Mitga'ya açık açık bakabiliyordu artık. Vücudunun detaylarını çekinmeden inceliyordu. Eğer küçük bir şeyi varsa yeteneği ile büyütüp büyütemeyeceğini düşünüp kendi kendine kıkırdadı. Kendisini daha çok sarhoş gibi hissediyordu ancak bir o kadar da aklı başındaydı. Yatak odasına ilerledikçe ışığın gitgide loş ışıklar azalıyordu. O mahremin yaşanacağı noktaya varmışlardı artık. Odayı çok irdelemeden incelerken Meinsu'nun burasının onun kaçış yeri olduğunu işitti. Gülümsedi. Ancak gözlerinin içinde masumiyet taşımıyordu artık.

Meinsu'nun örtüyü kenarından eliyle sıyırıp kendisiyle Mitga'ya bakış atmasının ardından bileklerinden tutup kendisine çekmişti. Herhangi bir direniş göstermediği gibi karşılık da veriyordu bir an tereddüt etmeden. Çıkardığı sesleri aldırmıyor, adeta meydan okuyordu ikisine daha hiç olmadığı kadar gür çıkan sesleriyle. Öpüşme sürdükçe kasları gevşemiş, fiziksel olarak da akışa kaptırmaya başlamıştı kendisini. Geriye kalan ise Mitga olmuştu. Hala gördüklerine inanamıyordu galiba. Meinsu'nun davetine karşı kıkırdayarak Mitga'ya bakış attı. Mitga ise aldığı emirle hemen soyunmaya başlamıştı. Boy olarak zaten fazlasıyla büyük olan Mitga'nın her iki özellikte de büyük olduğunu görmüş ve şaşırmıştı. Meinsu'nun bir an durmayan aceleci hamleleriyle soyundurulmuştu ancak bu artık karşılıklıydı. Bir kere daha Meinsu'yu çıplak görmek daha da rahat olmasını sağlamıştı. Kendisini yatağa attığında minik bir şaşırma ve kahkahayla bitirmiş ve karşısında adaletin sopasını görmüştü. Meinsu'nun kendisini tatmin etmeye başlamasıyla kendisini ona kaptıracak gibi olsa da duyduğu karşısında bakışlarını yukarıya, kas kütlesinin üstünde duran Mitga'nın yüzüne çevirdi. Sopasını yakalayıp yataktan destek alarak kendisini yükseltse de onun karşısında küçük kalıyordu. "Gece boyunca ne kadar dayanır, ne kadar tatmin edersen o kadar ödüller kazanırsın, başka bir zaman yeteneğimi zevkler üzerine geliştirmede kullanmayı deneyebilirim" dedikten sonra işine dalmış olan Meinsu'ya "Değil mi Meinsu?" demişti. Yapacaktı. Her türlü zevki tadabilecekse madem, hepsini deneyecekti.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#12
Meinsu’nun dudaklarından çıkan "Seni sabaha kadar meşgul edeceğim hayatım." sözü kulaklarına melodi gibi geliyor. Söylediği sözler seni içine çekiyor, bu sırada Mitga da size katılıyor. Gözlerin karanlığa alışırken oda sessizliğe bürünüyor, sadece aranızdaki hareketlerin yankıları duyuluyor. Bir süre boyunca her şey karanlıkta devam ediyor. Ardından o karanlık yerini hafif bir rahatlamaya bırakıyor. Sabahın erken saatlerinde, odanın içindeki loş ışık yavaş yavaş yüzüne vururken uyanıyorsun. Göz kapakların ağır bir şekilde açılıyor, vücudunun her köşesinde hafif bir yorgunluk hissediyorsun. Yatakta hala hareketsiz yatan Mitga ve Meinsu’yu fark ediyorsun. Meinsu senin yanında, rahat bir şekilde derin nefesler alarak uyuyor, bir kolu senin üzerine hafifçe düşmüş. Mitga ise senin yanından kalkmış ve yatağın kenarına oturmuş gibi görünüyor. Kendi kendine bir şeyler düşünüyor, kıyafetlerini eline almış, odanın ortasında derin nefesler alıyor. Bir an duraksayıp gözlerini kısarak etrafına bakıyor, sanki kafasında bir karmaşa var gibi.

Mitga, bakışlarını senden kaçırarak giyinmeye başlıyor. Hareketlerinde bir tedirginlik var, sanki olan biten hakkında konuşmak istiyor ama kelimeleri bulamıyor gibi. Bir süre seninle göz göze gelmemeye çalışıyor, ama bakışlarının ağırlığını hissettiği anda yavaşça konuşmaya başlıyor. "Bilmiyorum... Bunu yapmalı mıydık? Emin değilim." diye mırıldanıyor. Onun yüzündeki karmaşayı fark ediyorsun, hem yaptığı şeyden memnun hem de biraz utanmış gibi. Senin ne diyeceğini beklemeden başını sallıyor ve iç çekerek devam ediyor. "Neyse... Böyle konuşmamalıyım... Üzgünüm." diyor alçak bir sesle. Ardından kıyafetlerini hızlıca giyip, sana hafifçe bakarak odadan çıkıyor. Mitga’nın ardından odaya döndüğünde gözlerin Meinsu’ya kayıyor. Hala yatağın içinde yatıyor, yüzündeki rahat ve memnuniyet dolu ifade dikkatini çekiyor. Birkaç saniye sonra gözlerini yavaşça açıyor ve seni fark edince hafifçe gülümsüyor. Kollarını uzatıp seni yanına çağırıyor. Yanına yaklaştığında, Meinsu’nun seni sarılıp yanağına yavaşça bir öpücük kondurduğunu hissediyorsun. Seni sıkıca tutuyor ve onun bedeninin sıcaklığını hissediyorsun. "Seni gerçekten çok seviyorum." diyor, sesi yumuşak ve içten. Gözlerinde bir rahatlık, huzur var. Bu an, dün gece yaşananların ağırlığını hafifletir gibi geliyor sana.

Meinsu’nun kollarından yavaşça sıyrılıp, yataktan kalkıyorsun. Kahvaltı için aşağıya inerken her şeyin sabahın sessizliğiyle dolu olduğunu fark ediyorsun. Meinsu da birkaç dakika içinde hazırlanıp yanına geliyor. Birlikte mutfağa geçiyorsunuz ve basit bir kahvaltı hazırlamaya başlıyorsunuz. Masada Mitga’nın da size katılmasıyla üçlü bir sessizlik içinde yemeğinizi yemeye başlıyorsunuz. Masadaki sessizlik bir yandan rahatlatıcı, ama diğer yandan herkesin kafasında bir şeylerin döndüğünü hissediyorsun. Aranızdaki o sessiz anlaşma, geçen gece olanların bu sabahın normal akışını değiştirmeyeceği üzerine kurulmuş gibi. Bir süre sonra Meinsu’nun telefonu masanın üzerinde hafifçe titreşiyor. Meinsu telefonu eline alıp ekrana göz attığında, ifadesi ciddileşiyor. Gözleri hızla mesajı okuyor, ardından sana ve Mitga’ya dönüyor. "Elion’dan mesaj geldi." diyor, sesi biraz daha ciddileşmiş durumda. "Gedhilfe’ye ulaşmışlar, bizi merkeze çağırıyorlar. Görüşmemiz gerek." diye ekliyor. Kısa bir süreliğine duraksayıp gözlerini size çeviriyor. "Siz de gelmek ister misiniz?" diye soruyor merakla. Yüzündeki ifade hem ciddi hem de beklenmedik bir kararın eşiğinde olduğunuzu hissettiren bir şeyler var.

Kahvaltının sıcak atmosferi, gelen bu mesajla aniden ciddileşiyor. Meinsu’nun yüzündeki ifade, işlerin şimdi çok daha ciddi bir hal aldığını sana hissettiriyor. Gözlerin Mitga’ya kayıyor, o da belli ki durumu anlamaya çalışıyor. Elion’un çağrısı, yeni bir görevin kapıda olduğunu işaret ediyor olabilir. Senin içindeki kararsızlık ise bu sabahın verdiği huzur ile bir görev arası arasında gidip geliyor. Ancak bir şey net: Bugün hiç de sıradan bir gün olmayacak.

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#13
Yeni doğan güneşin yüzünü okşamasıyla uyandırılmış, gözlerini yavaşça aralamıştı. Dünden kalan yorgunluğu vücudunda hala hissederken gerinmeye çalıştı. Ardından Meinsu'ya baktığında mışıl mışıl uyuduğunu gördü. Yüzünde belli belirsiz bir hüzün belirdi. Bunun sebebini o an düşünmek bile istemiyordu. Diğer taraftan Mitga'ya baktığında yatağın kenarında oturuyor olduğunu gördü. Düşünceli duruşu ve aldığı derin nefesler kafasında bir şeyleri oturtamadığını gösteriyordu. Ardından duraksayıp etrafına bakınmaya başlamıştı. Giyinmeye başladığında bakışlarını kendisinden kaçırdığını fark ettiğinde bakışları sanki hiçliğin içinde kaybolmuş gibiydi. Madem sonu böyle olacaktı, o halde neden kabul etmişti ki? Zevkli görünmüyor muydu? İki kadın sevişirken kendisini her türlü tatmin edebilmişti? Eğer sadece kendisini bir obje olarak görmediyse, neden bir an bile düşünüp sorgulamamıştı? Bakışların ağırlığını üstünde hissettiğinde bunu yapmış olmaktan emin olamadığını söylemişti. İçindeki karmaşa yaşadığı dışarıdan açıkça görülebiliyordu. Duydukları karşısında tamamen sırt üstü yatağa uzanıp bakışlarını boş boş tavana dikti. Görüş açısının kıyısında Mitga'nın kendisine kıyısından baktığını gördü. "Ne yaşıyorum ben?" diye içinden geçirdikten sonra bakışlarını da Meinsu'ya çevirdi. Bütün olanların ardından en kazançlı Meinsu çıkmış gibi görünüyordu. Uyandıktan sonra yüzüne yerleştirdiği tebessüme karşılık aynısını veremiyordu. Ancak "yedik bir bok, bari uyanır uyanmaz kötü başlamayalım" diyerek yanaşmıştı usulca. Meinsu'nun kendisine sarılıp yanağına yavaşça bir öpücük kondurmasına karşı bakışları refleks olarak yumuşamış olsa da gerçekten çok sevdiğini söylediğinde zihninde bir karmaşa dönmeye başlamıştı.

Meinsu'nun kollarından yavaşça sıyrılıp giyinip toparlanmış, ardından aşağı inmişti. Bir şeylerde yanlışlık olduğunu biliyordu. Başından beri bir sorun olduğunun farkındaydı ancak herkesin yanlışına karşı tepkisiz kalmak yerine akışa bırakmıştı. Onların istediği gibi olmuş, o da sanki onların isteğine bire bir kendi isteğiymiş gibi cevap vermişti. Ancak Mitga'da gördüğü karmaşık ruh halinin yanında Meinsu'nun kendisini sevdiğini söylüyor olması iyiden iyiye bu durumu katlanılamaz hale getiriyordu.

Zihnindeki düşünceler bir an olsun susmadan, sessizce basit bir kahvaltı hazırlanmasına katkıda bulunmuştu. Mitga'nın evinde kaldıklarında ettiği yardımları ve masumiyetini hatırladığında içinde istemsiz bir öfke oluşmuştu. Mitga'nın kendisini sevdiğini düşünmüyordu. Ancak kendisi de Mitga konusunda ne tür hislere sahip olduğuna emin değildi. Diğer taraftan kahvaltı yaptığı süre boyunca Meinsu'nun kendisini sevdiği cümlesi, gördüğü o samimi bakış, hissettiği sıcaklığa karşı iyiden iyiye öfke biriktirmesine sebep oluyor bu da giderek gergin ve ciddi bir duruş sergilemesiyle sonuçlanıyordu. Bu doluluğun patlamamasına sebep olan şey, Meinsu'nın telefonunun titreşmesi oluyordu. Odağı bir anda telefona kaydığında Meinsu telefonu alıp hızla ne olduğuna bakmıştı. Telefonda gördükleri yüzüne ciddiyeti düşürmüş okumasını bitirdikten sonra kendisi ve Mitga'ya bakmıştı. Elion'dan mesaj geldiğini söylediğinde biraz önceki ruhani çıkmazı ertelemeye almış, odağını bu konuya veriyordu. Elion Gedhilfe'deydi ve görüşmek üzere merkeze çağırıyordu. Onların da gelmek isteyip istemediğini sormuştu. Kendisinin Mavi Yıldız ile geçmişte ilişkisi olduğunu öğrendiğinde Mitga'nın kafasının karıştığını görmüştü. Şimdi ise her şey daha da karışacak gibi görünüyordu. Kendisi de gidip gitmeme konusuna emin değildi. Ancak birleşme planını biliyordu ve bunun detaylarını öğrenmesi gerekeceğini de düşünüyordu. En azından olaylarla ilgili sağlam verilere sahip olmak için orada bulunmalıydı. Ardından ne yapacağına yine karar verebilirdi. Mitga'ya dönüp "Mabi ile görüşmenin sonucunu öğrenmek için gidebiliriz. İstersen sen de gel. Sonrasında yine bir karmaşa çıkmazsa Thrao'ya verdiği söz için görüşmeye çalışacağım. Orada senin de olmanı istiyorum. Çünkü seni en başta evime davet etme sebebim atom enerjindeki dengesizliğe karşı iyiliğin için dikkatli olmak istediğimdendi. İncelemeyi daha fazla geciktirmemek gerek" dedikten sonra bir anda bakışlarını Meinsu'ya çevirip "Seninle de daha sonra konuşacağız" dedikten sonra masadan kalktı. Daha fazla bir şeyler yemeye zorlayamazdı kendi kendini. Ayağa kalktığında öfke ve duygularına hakim olmakta zorlandığını ellerinin titriyor oluşundan fark etti. Oysaki konuşma tonu gayet normal ve akıcı tonda çıkmıştı.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#14
Masadan kalkarken içindeki duyguların hızla bir kasırgaya dönüştüğünü fark ediyorsun. Her şey birbirine karışıyor; öfke, pişmanlık, suçluluk, hatta bir nebze hayal kırıklığı. Ellerin fark edilir şekilde titriyor, ama sesin sakin ve kontrollü çıkıyor. Odadakiler bir an afallamış gibi, kimse hemen yanıt vermiyor. Meinsu’nun yüzünde kısa bir şaşkınlık belirirken, Mitga ise sessizce oturuyor. Zihninde ise sürekli dönen düşüncelerle boğuşuyorsun. Bahçeye çıktığında temiz hava, yüzüne çarpan hafif bir rüzgarla seni biraz rahatlatıyor. Derin bir nefes alarak ellerini kontrol etmeye çalışıyorsun, ama titremeleri durdurmak kolay değil. Gözlerini kapatıp zihnini başka yerlere yönlendirmeye çalışıyorsun. İçindeki baskı, tüm bedenini sarmış gibi. Kapının hafifçe kapanma sesini duyduğunda, Meinsu’nun sana doğru geldiğini anlıyorsun. Yavaş adımlarla yaklaşıyor, sessizce yanında duruyor. Aniden ellerini tutuyor, ve sen ellerinin daha da titrediğini fark ediyorsun. Meinsu’nun sıcak dokunuşu bir yandan rahatlatıcı, ama diğer yandan kafandaki karmaşayı daha da artırıyor.

"Suçlu hissetmen için hiçbir sebep yok, biliyorsun değil mi?" diyor Meinsu. Dudaklarını aralayıp bir şeyler söylemeye çalışıyorsun ama kelimeler bir türlü çıkmıyor. Meinsu, elini nazikçe tutmaya devam ederken, parmaklarıyla saçlarınla oynamaya başlıyor, sanki bir şeyleri hafifletmek ister gibi. "Bu tarz şeyler olur, hem de her zaman. Olsun da. İhtiyacımız var." Sözlerinin anlamı, zihninde yankılanıyor. Meinsu, durumu kabullenmiş gibi görünüyor ama senin için işler bu kadar basit değil. Ardından, daha da yaklaşarak arkasına geçiyor, elleriyle göğüslerini kavrayıp seni kendine doğru çekiyor. Bu yakınlık, içindeki karmaşık duyguları iyice tetikliyor. "O çocuk sana aşık, bok gibi hissediyor, o yüzden. Benim orada olmamı istemedi, ama iradesine yenik düştü. Pişman." Mitga’nın sabahki halini hatırlıyorsun, Meinsu’nun söyledikleri doğru olabilir. Ama bu, kafanda daha fazla düğüm atmasına sebep oluyor. Meinsu, hala seni sarmış halde devam ediyor. "Ama sana bunu söyleyip ona yardım etmek de istemiyorum, çünkü seninle böyle geceler geçirmeye devam etmek istiyorum." Sözleri seni iyice kararsız bir noktaya sürüklüyor. Duygularını ayırt edemiyor, ne yapacağını bilemiyorsun. Sonra, Meinsu tekrar önüne geçiyor, ellerini tutuyor ve ellerinin hala titrediğini fark ediyor. Kaşları endişeyle çatılıyor. "İyi misin?" diye soruyor, bu sefer sesi ciddi ve endişeli bir ton taşıyor.

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#16
Bahçeye çıkıp hava alma ihtiyacı duymuştu. Gözlerini kapatıp zihnini bulunduğu yerden uzak tutmak için çabalıyordu ne kadar etkili bir tesiri olamasa da. Kapının hafifçe kapanma sesini duyduğunda Meinsu'nun kendisine yaklaştığını anladı. Gözlerini yavaşça araladığında artık yanına varmış, sessizce bekliyordu. Aniden ellerini tutmasıyla bir anda dizginlemeye çalıştığı titreme daha da kontrolden çıkıyordu.

Suçlu hissetmesi için bir sebep olmadığını söylediğinde durumun bundan çok daha karmaşık olduğunun farkında olmadığını görmüştü bir kez daha. İzinsiz elini tutmasının yanında bir de saçlarıyla oynamaya başlaması korku filmini yaşıyor gibi hissettiriyordu. Üzerindeki baskıyı hafifletmeye çalıştığını anlayabiliyordu aslında Wændz. Bu tarz şeyler çoktan beri normalleştirdiğini belli ediyordu. Zihninde sözleri yankılanırken ne düşünmesi gerektiğini bile bilemiyordu o noktada. Daha da yaklaşıp arkasına geçmiş, elleriyle göğüslerini kavrayıp kendisine doğru çektiğinde nefes almak bile güç hale geliyordu. Mitga'nın kendisine aşık olduğunu, berbat hissettiğini ve Meinsu'nun kendisini de orada istemediğini söylediğinde kafası iyice karışmıştı. Ona kalbini açmadığı birine karşı birlikte olup hala aşkından dolayı karmaşık duygulara girmek mi?

Mitga'nın durumunu bu şekilde anlatıyor olmasının ardından ona yardım etmek istemediğini, derdinin kendisiyle böyle geceler geçirmeyi sürdürmek olduğunu söylediğinde duyguları karmakarışık oluyordu. Ellerinin hala titrediğini fark ettiğinde endişesini dışa vurup iyi olup olmadığını sormuştu. Wændz'ın iyi olmadığı artık bakışlarındaki çaresizlik ve titreyen bedeninden net bir şekilde anlaşılır hale gelmişti. Meinsu'nun kendisi ile ilgili geleceği, sevgisi yaşadığı çıkmazlar içerisinde bir kaçıştan ibaretti. Varlığının Meinsu'ya ne kattığını anlayamamış olsa da anlamak zorunda da değildi bu noktadan sonra. Mitga'yı mahvedeceğini bilmesine rağmen varlığını hiçe sayıp cinsel obje gibi kullandı. Oysa her ikisini de kendisi kullanacaktı, planı buydu? Öyleyse neden dolayı bu kadar kötü hissediyordu kendisini? Belki de, kötü birisi olmadığı halde kötüymüş gibi davranmak onu yıpratmış olabilir miydi? Öyle bile olsa yaptıkları bir gecelik ilişkiden ibaretti. Önemsediği şey, Mitga'nın duyguları olabilir miydi? Mahvedilmesine kendisi de sebep olmuştu bir şekilde. Sorunsuz hayatına devam eden tek kişi Meinsu'ydu. Düşüncelerini toplamaya çalışırken derin bir nefes alıp kendisini yatıştırmaya çalıştı. "Meinsu..." dedi üzüntüyle. Birkaç saniye kendisini toparlama ihtiyacı hissetti. Bu sürede yüzündeki keder siliniyor, titremesi yavaşça sönümlenip kaybolurken yüzüne şefkatle bakıyordu. "Yaşadığın karanlığın içerisinde, kaçışlar arıyor olabilirsin. Bana duygularının gerçek olduğuna inanıyorum..." dedikten sonra kendisi de tutulan ellerine karşılık ellerini kavramıştı. "Ancak ben geleceğe her zaman umutla, ışıltıyla bakıyorum. Elimden her şey gelmiyor olabilir, insanların hayatında etkim küçük de olabilir, ancak ben her zaman mutlu bir gelecek için çabalamaya devam edeceğim ve insanların yaralarını sarmaya çalışacağım. Kırılan kalpleri onarmakta iyi olmayabilirim. Ancak yine de deneyeceğim. Işık, her zaman benim için var olacağı gibi kendi küçük ışığımı da saçmaktan geri durmayacağım" dedikten sonra güzel malikaneye bakışlarını kaydırdı. "Ne kadar da güzel bir yerde yaşıyormuşsun oysa ki" dedikten sonra bakışlarını geri çevirdi. "Ruhundaki karanlığı yaşadığın yere de yansıtıyor olman üzücü. Ancak bu şekilde devam etmen sana hiçbir zaman barışı getirmeyecek. Beni kendi karanlığın içerisinde bir kuş gibi kafese kapatman sana bir fayda getirmeyeceği gibi beni de olmam gereken yerden mahrum bırakacak. Eğer varlığım gerçekten hoşuna gidiyorsa karanlığından sıyrılamıyorsan bile beni var olmam gereken yerden izlemek seni çok daha mutlu edecektir..." dedi. İki elini birden bu kez kendisi nazikçe tutarken "Seni yaşamış olabileceklerinden ve yapabileceklerinden dolayı eleştirmiyorum, beni yanlış anlamanı istemem. Sadece karanlığı hak etmediğini hissediyorum. Çünkü sen gerçekten 'sevebiliyorsun'" dedikten sonra ne düşündüğünü duymak veya ne tepki vereceğini görmek için susacaktı.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#17
Meinsu’nun sözlerine karşılık duygularını ifade ettiğinde, onun yüzündeki ifadeyi izliyorsun. Sözlerin karşısında donakalmış gibi kalıyor. Gözlerinde karmaşık duyguların yankılarını görüyorsun, ama ne düşündüğünü anlamak zor. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından, Meinsu'nun yüzünde beliren kararsız bir ifade dikkatini çekiyor. Ardından "Peki." diyor ve aniden geriye dönüp eve doğru hızlı adımlarla yürüyor. Gözlerin onun arkasından kayarken, neden böyle bir tepki verdiğini çözmeye çalışıyorsun. İçinde bir sıkıntı beliriyor, sanki söylediklerinin bir yere ulaşmadığını fark ediyorsun.

Meinsu'nun iç dünyasında ne olup bittiğini anlayabilmek için düşüncelerine daha fazla yoğunlaşıyorsun. Neden sana karşı bu kadar soğukkanlı kaldı? İçindeki karanlık gerçekten de onu bu kadar mı kontrol ediyordu, yoksa söylediklerin onun duygularını etkiledi mi? Belki de, Meinsu’nun seni bu kadar hafifçe geçiştirmesi, onun kendi duygularına karşı büyük bir engel inşa ettiğinin göstergesiydi. Kendi karanlığında boğuluyordu belki de, ancak sana açılmak yerine, o karanlığa bir kez daha geri çekildi. Senin ışığını kabul edemediğini mi düşündü? Bu düşünceler aklından bir fırtına gibi geçerken, Meinsu'nun gerçek duygularına ulaşmanın ne kadar zor olabileceğini fark ediyorsun. Zaman ilerliyor ve Meinsu'nun ardından eve girmiyorsun. İçindeki bu düşüncelerle baş başa kalıyorsun, ta ki artık karargaha doğru gitme vakti gelene kadar.

Mavi Yıldız’ın karargahına doğru yola çıkıyorsunuz. Güneş tepeye yükselmiş, hava iyice aydınlanmış durumda. Mitga, seninle biraz muhabbet açmaya çalışıyor. Arada bir bakışlarını sana çevirip, birkaç cümle söylüyor, ama sen hiç oralı değilsin. Kafandaki düşünceler, Meinsu’nun verdiği o belirsiz tepkinin yankılarıyla dolu. Mitga’nın söylediklerine kayıtsız kalıyor, başınla bile onay vermeden yoluna devam ediyorsun. Onun seninle bağ kurmaya çalıştığını hissedebiliyorsun, ama içindeki karmaşa konuşmana izin vermiyor. Sanki bir boşluğun içindesin ve çevrendeki sesler giderek daha uzaktan gelmeye başlıyor. Sonunda, karargahın kapısına yaklaştığınızda, Gedhilfeli olduğu kızıl saçlarından belli olan bir adam sizi karşılıyor. Adamın ciddi ve soğuk bir havası var. Üçünüzü kısa bir selamla karşıladıktan sonra, Elion'un yeni geldiğini söylüyor ve sizi onun odasına yönlendiriyor. Adamın söylediklerine odaklanıyorsun, kafandaki düşünceleri kısa süreliğine bir kenara itiyorsun. Bir an olsun odaklanman gerektiğini biliyorsun. İçindeki sıkıntıyı kenara bırakmak zorunda olduğunu hissediyorsun.

Elion’un odasına adım attığınız anda, hemen çevreni gözlemlemeye başlıyorsun. Oda, geniş ve sade bir tasarıma sahip. Duvarlarda çok az dekor var, birkaç harita ve Mavi Yıldız'ın amblemi dışında neredeyse hiçbir şey dikkatini çekmiyor. Ama odanın ortasında büyük bir masa var, üzeri çeşitli belgelerle, strateji planlarıyla kaplanmış. Ortamda hafif bir loşluk hakim, sadece pencerenin kenarından sızan ışık odayı aydınlatıyor. İçeride derin bir sessizlik var, ama bu sessizlik herhangi bir huzur getirmiyor. Aksine, içinde bir ağırlık hissettiriyor. Bu odada ciddi şeylerin konuşulduğu çok belli. Elion, sandalyesinden yavaşça doğruluyor. Gözlerinde bir güven ifadesi, hafif bir gülümsemeyle sana bakıyor. Gözleri üzerinde birkaç saniye fazladan kalıyor, sanki seni inceliyormuş gibi. Yüzünde sakin ama temkinli bir ifade var, seninle dostça bir konuşma yapmaya hazırlanıyor gibi.

"Tanıdık simalar görüyorum." diye başlıyor Elion. "Sizi burada görmekten memnuniyet duyuyorum." Gözlerin, onun eline kayıyor. Sana doğru uzattığı el, dostça bir anlaşmanın başlangıcını işaret ediyor gibi. Elion’un gözlerinde bir nevi test var, senin bu hareketine vereceğin tepkiyi dikkatle bekliyor. Senin güvenini kazanıp kazanamadığını anlamaya çalışıyor gibi. İçindeki karmaşa bir an duruluyor, onunla olan bu an, daha fazla düşünmeni gerektiriyor. Elion’un samimiyeti gerçek mi, yoksa bu da bir stratejinin parçası mı?

Meinsu, yanındaki pozisyonunu biraz kaygıyla değiştirmiş gibi görünüyor. Elion’a bakışlarında tedirginlik var. Kollarını önünde birleştiriyor, sanki bir savunma mekanizması gibi. Onun bu tavrı seni şaşırtmıyor. Meinsu’nun Elion’a olan güveni ya da geçmiş ilişkileri hakkında pek bir şey bilmiyorsun, ama belli ki bu ortam onu da rahatsız ediyor. Yine de, senin yanında olduğu için içindeki endişeleri bastırmaya çalıştığını hissedebiliyorsun. Elion, elini uzattığı sırada bakışlarını senden ayırmadan konuşmaya devam ediyor. "Bugün burada buluşmamız, işbirliğimizin ilk adımı olabilir. Mavi Yıldız ile Mutlak Son’un bir araya gelmesi, Dünya’ya karşı en büyük şansımız. Ama…" Ses tonunu biraz düşürerek sakinliğini belli ediyor. "Bu karşılıklı bir güven üzerine inşa edilmeli."

Elion’un gözlerindeki ciddiyeti fark ediyorsun. Sadece seni değil, Mitga’yı ve Meinsu’yu da göz ucuyla izliyor. Tüm hareketleri dikkatlice değerlendiriyor gibi. Mitga’nın yüzündeki huzursuzluk belli oluyor. Bu tür ciddi stratejik toplantılara pek alışık değilmiş gibi. Yine de sana bakıyor, sanki senin liderliğinde güven bulmaya çalışıyor. Elion, duraksayıp seni bekliyor. Gözleri hala elinde, elini sıkıp sıkmayacağını görmek için sabırsızlanıyor gibi.

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#18
Meinsu'nun duyduğu sözlere karşı verdiği basit tepkinin sebebini anlayamıyordu Wændz. Her şeye rağmen sözleştikleri gibi karargaha vardıklarında kendilerini Gedhilfe'li birisi karşılaşmıştı. Elion'un yeni geldiğini söylediğinde, öncesinde Mabi'yle görüştüğünü hatırlamıştı. Orada neler olduğunu bilmek istiyordu. Elion'un odasına girdiklerinde etrafına bakındı. Oldukça sade bir tasarıma sahip odanın içerisinde planların tartışıldığı büyük bir masa ve Mavi Yıldız amblemi dışında dikkat çekici bir şey görünmüyordu. Elion ise oturduğu sandalyeden doğrulup gözleri güven dolu, hafif bir gülümseme ile kendisine bakıyordu. Aynı güven ifadesinin kendisinde bulunmuyor olması Elion'un şanssızlığı sayılabilirdi. Görmekten memnuniyet duyduğunu söyledikten sonra elini uzatışını karşılıksız bırakıyordu başta. Meinsu ise yerini değiştiriyordu bilinmez bir kaygıyla. Elion'a bakışlarındaki tedirginliği yakalayabiliyordu.

Elion'un eli havada bakışlarını kendisinden ayırmadan konuşmayı sürdürmesi, niyetinde vazgeçmeyeceğinin de göstergesi olmuştu. Mavi Yıldız ile Mutlak Son'un bir araya gelmesinin en büyük şans olduğunu söylemişti. Güvenin karşılıklı inşa edilmesi gerektiğini söylediğinde yüzündeki ifade ciddileşmeye başladı. Tüm derdi elini sıkıp sıkmayacağını görmek gibiydi. Birkaç saniye ciddiyetini koruyarak ona bakarken derdinin ne olduğunu da çözmeye çalışıyordu. Ardından "Elini sıkarsam canını alabileceğimi de biliyorsun değil mi? Bunu mu test etmek istiyorsun? Öyleyse peşinen söylemem gerek, ben cani değilim" dedikten sonra ne çok sert ne de yumuşak, yüzünde başka bir duygu belirtmeden elini sıkarken "Beni hapishaneden kurtarmanın karşılığını vermeliyim" diyecekti.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#19
Elion elini sessizce sıkıyor, herhangi bir yorum yapmadan gözlerini bakışlarına sabitliyor. Dokunuşu samimi ama dikkatli; sanki her hareketi bir sınavdan geçiyormuş gibi. Elion’un niyeti konusunda hala emin değilsin, ancak soğukkanlı duruşu ve sessizliği seni biraz olsun rahatlatıyor. Elini geri çekerken Elion, bakışlarını Meinsu’ya çeviriyor. "Meinsu, neler olup bitiyor?" diye soruyor. Meinsu, rastgele birkaç kişiden ve olaydan bahsetmeye başlıyor. Anlattıkları tamamen ilgini dağıtıyor. Bahsettiği kişiler ve olaylar senin dünyana çok uzak, ve içeriği senin ilgini çekmiyor. Meinsu’nun söylediği şeyler sanki karanlık bir bulut gibi zihninde dağılıp gidiyor. Elion, Meinsu’nun sözlerini sabırla dinledikten sonra, ağır bir şekilde ayağa kalkıyor. Gözlerini bu sefer Mitga’ya dikiyor. Bir süre Mitga’yı dikkatle inceliyor, ardından net bir soru soruyor. "Sen gerçek Mabi değilsin, doğru mu?" Mitga, Elion’un bakışlarından ve sorusunun ağırlığından etkilenmiş gibi hafifçe başıyla onaylıyor. Elion, bir an sessizce düşünür gibi görünüyor, sonra devam ediyor. "Seninle özel olarak konuşmak istediğim şeyler var." diyor, ses tonu ciddi ve kararlı.

Elion’un bu sözlerinden sonra bakışlarını sana, Wændz’e çeviriyor. "Arkadaşlarına ulaşmanı istiyorum. Görüşmeye hazır olduğumu ilet. Bir kişi daha katılacak." Cümlesini bitirdiği an, hemen arkanda bir dalgalanma hissediyorsun, sanki hava bir anda değişmiş gibi. Hızla arkanı döndüğünde sarışın, mavi gözlü bir kadının belirdiğini görüyorsun. Kadını tanımıyorsun, ama varlığı odayı bir anda ağırlaştırıyor, dikkatleri üzerine topluyor. O sırada Mitga’nın yüzündeki şaşkınlık belirginleşiyor. Gözleri bir an kadına dikiliyor, ardından dudaklarından bir fısıltı çıkıyor. "Anılarımda böyle bir insan var..." Sonra birden gözleri parlıyor ve heyecanla bağırıyor. "Bekwo Ganta!" Bekwo gülümsüyor ve sakin bir sesle selam veriyor. "Merhaba." diyor, sanki bu ortama tamamen aitmiş gibi duruyor. Gözlerindeki mavi ışıltı odada yankılanırken, Wændz’in zihninde daha fazla soru işareti beliriyor. Bekwo kimdi? Ve bu toplantıya neden katılacaktı? Mitga’nın şaşkınlığı ve heyecanı, onun bu kadına dair derin bir anısı olduğuna işaret ediyordu, ama bu kadının neden burada olduğu hala bir muammaydı.

Mitga, Bekwo'nun aniden belirmesiyle yaşadığı şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra, dikkatini hızla toparlıyor. Hemen kolundaki saate yöneliyor, parmakları hafifçe titrerken saati etkinleştiriyor. Mavi ışık ekranında beliren isimler arasından Mabi’yi buluyor ve birkaç saniye tereddüt ettikten sonra mesaj yazmaya başlıyor. Parmakları ekranda hızlıca kayarken kısa ve net bir mesaj gönderiyor.

"Mabi, biz geliyoruz. Hazır ol, birkaç kişiyle birlikte görüşmeye katılacağız. Durum ciddi."

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#20
El sıkışları içerisinde siyaseti barındırıyordu. Neyi hedeflediği anlaşılır gibi değildi ancak Wændz onun hedefinin ne olursa olsun bir köşesinde şiddet içerdiğine emindi. O yüzden ona karşı gardını hiçbir zaman indirmeyecek, hiçbir zaman dedikleri ona tatlı gelmeyecekti. Sadece makul olanları destekleyebilirdi, o da yalnış yola girmediği süreceydi. El sıkışmanın ardından Meinsu ile aralarında ilgisini çekmeyecek diyaloglara kaydırırken Mitga'ya biraz daha yakın durma gereği duyuyordu. Konuşmaları bir noktaya vardıktan sonra Elion ağırca yerinden kalkıp gözlerini Mitga'ya diktiğinde yeniden kendisini ilgilendiren bir hareketlilik olacağını hissedebiliyordu. Onunla özel olarak konuşmak istediğini söylediğinde kuşkucu bakışlarını saklama gereği duymamıştı. Ardından bakışları kendisine yöneldiğinde kendisinden arkadaşlarına ulaşmak istediğini, görüşmeye hazır olduğunu ve bir kişinin daha katılacağını söylemişti. Wændz bu olaylar zincirindeki konumunu çok anlayamamış olsa da Mutlak Son çok daha güvenilir arkadaşlarla dolu bir yer olduğu için olaylardan çekilme niyeti de yoktu.

Elion sözünü bitirdiği anda arkasında hissettiği dalgalanmanın garipliğine karşı döndüğünde sarı saçlı mavi gözlü bir kadının belirdiğini görmüştü. Djuratlıydı diye tahmin edebilmişti yalnızca. Mitga'nın onun kim olduğuna dair fısıltıları karşısındaki kişinin yaşanacaklarla ile ilgili bilmediği bir bağlantı olduğunu hissediyordu. Bekwo'nun selamına karşı sessiz kalıyordu kim olduğu ile ilgili fikri bile olmadığı için.

Mitga Bekwo'yu gördüğünde yaşadığı şaşkınlığı attıktan sonra saatine yöneliyordu. Sahi, Mabi saatleri toplama kararı almıştı tesisteyken, neden bir tane de kendisi almamıştı? Bunu Livei'ye sormalıydı. Etrafa bakınırken kendisine bir köşe seçme gereği hissetti. Birileri konuşurken ortada alakasız bir şekilde bir onun bir diğerinin yüzüne kafasını çevirip durmayı, sağa sola bakınmayı istemiyordu. Köşeden konuşulanları dinlemek ve oradan dahil olmak daha yerinde olacaktı. Konumuna yerleştikten sonra bulunduğu yerden sırdığını duvara dayayacaktı. Mesaj açık ve netti. Onlara güvenmiyordu.
► Show Spoiler
Locked

Return to “Seldshuts Sokağı”

cron