[Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#1
Son üç hafta, Mitga'nın senin evine taşınması ve günlük hayatınıza dahil olmasıyla oldukça hareketli geçti. Başlarda biraz çekingen olan Mitga, zamanla seninle daha rahat olmaya başladı ve ikiniz arasında bir iş bölümü oluştu. Sen evin genel düzenini sağlarken, Mitga da her türlü işe yardım etmek için hevesle yanına koşuyordu. Sabahları birlikte kahvaltı hazırlamak, öğleden sonra alışverişe çıkmak, hatta bazen sadece temizlik yapmak bile, bu yeni hayat düzeninde size bir rutin ve uyum kazandırdı. Mitga’nın bu kadar yardıma istekli olması, evin iş yükünü hafifletmekle kalmadı, aynı zamanda aranızdaki bağı da güçlendirdi. Birlikte geçirdiğiniz vakitlerde sohbetleriniz derinleşti ve paylaşımlarınız çoğaldı. Mitga'nın neşeli tavrı ve senin ona karşı rahat tavırların, ilişkinizin her geçen gün daha da yakınlaşmasını sağladı.

Bugün, evdeki günlük rutinin dışına çıkarak, birlikte dışarıda yemek yemeye karar verdiniz. Uzun zamandır ilk defa, ikiniz de evin dışına çıkarak birlikte bir şeyler yapmanın heyecanını yaşıyorsunuz. Yürürken, Mitga yanına yaklaşarak hafifçe içini dökmeye başlıyor. "Bazen anılarımın net olmadığını fark ediyorum." diyor yüzünde biraz mahcup bir ifade ile. "Özellikle çocukluk yıllarım... Her şey sanki bulanık ve karışık. Tam olarak ne oldu, nasıl geçti... Bazen hatırlamakta zorlanıyorum." Sesinde bir içtenlik ve kırılganlık hissediyorsun. Belli ki bu durum onu rahatsız ediyor ve paylaşmak istiyor. Yol boyunca bu konuyu konuşarak ve birbirinize destek vererek ilerliyorsunuz. Kısa bir yürüyüşten sonra, şehrin dar sokaklarından birinde yer alan küçük, tatlı bir kafeye geliyorsunuz. Kafenin önünde rengarenk çiçeklerle bezeli bir veranda var ve içeriden hafif bir müzik duyuluyor. İçeri girdiğinizde, ortamın sıcaklığı ve samimiyeti hemen sizi sarıyor. Mitga, gülümseyerek etrafına bakıyor ve hoşuna giden bir masaya oturmanızı öneriyor. Masaya oturduğunuzda, siparişlerinizi veriyorsunuz. Menüdeki seçenekler hakkında biraz sohbet edip, ikinizin de beğendiği yemekleri seçiyorsunuz. Mitga, siparişlerin ardından lavaboya gitmek için izin istiyor ve nazikçe kalkıyor.

Mitga tuvalete giderken, kısa bir süre yalnız kalıyorsun. Çevrendeki insanları ve kafenin sıcak atmosferini izlerken, aniden masanın önünde tanıdık bir yüz beliriyor. Yüzündeki sert ifade ve soğuk bakışlar hemen dikkatini çekiyor. Karşına bir anda oturan kişi Meinsu. Gözlerinde kibirli bir bakış var ve doğrudan sana odaklanmış durumda. Hiç tereddüt etmeden Mitga’nın oturduğu yere oturuyor, sanki onun hakkıymış gibi. "Demek benden sonra bunu buldun, ha?" diyor küçümseyen bir tonla, bakışlarını senin üzerinden hiç ayırmadan. Sesi alaycı ve sert, sanki seni küçümsemek için özellikle seçilmiş kelimelerle konuşuyor. "Seviyenin kaslı kaslı adamlara düştüğünü görmek... Şaşırtıcı değil aslında." diye ekliyor, hafif bir gülümsemeyle. Onun bu beklenmedik varlığı ve sözleri, ortamın samimi havasını bir anda geriyor. Meinsu’nun bu imalı ve aşağılayıcı sözleri karşısında, içinde bir karışıklık ve sinir dalgası yükseliyor. "Mavi Yıldız ile de bir daha iletişime geçmedin. Neden? Bilmem gereken bir şey mi var?" Yavaşça ayağıyla masanın altından bacaklarını okşuyor. "Daha birlikte yapabileceğimiz çok şey vardı hem..." Mitga’nın ne zaman geri geleceğini ve bu durumun nasıl sonuçlanacağını merak ederken, masanın başında bekliyorsun. Bu karşılaşma, ikiniz için de beklenmedik ve rahatsız edici bir hal almaya başlamış durumda.
Off Topic
Pasiflik süresi 3 gündür. İyi RP'ler!

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#3
Mitga'yı evin önüne getirdiğimde tansiyonum yükselmeye başlamıştı. İyi güzel bir karar verdiğimi düşünüyordum ama kocaman adamı evime sokuyordum resmen! Uygulaması ile söylemesi arasında dağlar kadar fark varmış! Acaba evi toplayıp da mı çıkmıştım. Meinsu ile yattım en son! Gerçi yatağıma yatacak değil ya. Tamam, tamam sakinim. Önce evi tanıtıp odasını göstermeliyim. Zaten öylesine süs olsun diye konulmuş gibi duruyordu evimdeki eşyalar, sonunda kullanılmış olacak. Her şey güzel olacak, hayatıma büyük heyecanlı bir değişiklik gelecek, buna inanıyorum!

Mitga evime dahil olduktan sonra başlarda çekingen duruyordu. Bunu aşmak için ona bir kahve yapıp oturup konuşmak istemiştim. Kahveyi hazırlarken bir anda gelen Meinsu anısı ile ürpermiştim. Korkuyla arkamı dönüp kimsenin olmadığını gördüğümde bir anda gevşeyip kendi kendime gülmeye başlamıştım. Zamanla evde ne yapılması gerektiğine yönelik konuşup iş bölümü yapmaya başlamıştık. Bu benim inanılmaz işime geliyordu. Pasaklı kız modundan çıkmıştım sonunda. Kayıp çocuklar davasından beri kendimi toplayamamış olmam, kasvetli sürdüğüm hayatın sonuna gelmiştim böylece.

Bugün rutinin dışına çıkmaya karar verip yemeğe gitmek istemiştik. Birkaç haftadır günler gitgide monotonlaşmaya başlıyor gibi görünürken bir yandan da gelecekte neler yapacağımı hesaplıyordum aslında. Parasal anlamda bir sorunum yoktu en azından. Ancak yeni çalışmalara girmek için hareket etmem gerekiyordu. Belki bu yemek sırasında, her şeyin artık sıradanlaştığı gibi görünse de aslında sıradan olamayacağımızı bir kere daha hatırlamamız gerekiyordu. O nedenle ilk önce Mitga'nın kendi konusunu açacaktım.

Beraber yürürken Mitga yanıma yaklaşıp anılarının net olmadığını fark ettiğini söylediğinde neşeli bakışlarım gitgide nötr bir hale geliyordu. Çocukluk yıllarını hatırlamakta güçlük çektiğini ve bulanık olduğunu söylediğinde içimde bir endişe kopmuştu. Dışarı yansıtmadığım bu endişenin sebebi, hala atom enerjisi hakkında bir araştırma yapmamış olmamdan geçiyordu. Sıradaki adımım kesinlikle Mitga ile olacaktı ve daha fazla vakit kaybetmemem gerekiyordu. Yolda yürürken bir anda ciddi bir konu açmak yerine destekleyici sözler söylemeyi seçiyordum. Ancak içimdeki sıkkınlık bu şekilde büyüyordu. Onun hakkında ondan habersiz çok fazla plan yapmıştım, bu da ondan bir şeyler saklıyormuşum gibi bir his veriyordu. Konuşmamız gerekti.

Kafeye vardığımızda daha dışarıdan bakarken eski anılarım gözümde canlanıvermişti. Sonunda yeniden kafelerde takılma moduna dönebilmiştim ne kadar eskisiyle bire bir olmasa da. Bu kez yanımda bir centilmen vardı. Masayı seçtikten sonra aşırı özenmeden yerleşip kısa bir etrafa göz gezdirip Mitga'ya bakıyordum. "Yemek yemeğe çok aç değilim ama lezzete çok açım!" demiştim gülümsemeyle. Sonra da menüyü alıp küçük bir çocuğa anlatır gibi özenle ve tek te "Bak şu menü..." diye başlayıp tek tek anlatmıştım menüdekilerle ilgili. Gedhilfe yemekleriyle ilgili hiçbir şey bilmiyor olmayışı menüyle ilgili sohbeti de büyütmüştü. Yemek seçiminin ardından lavaboya gitmek için izin istemiş ve nazikçe kalkıp ilerlerken arkadan onu kesmeyi ihmal etmedim. Ardından önüme dönüp kendi kendime hafifçe gülmüştüm. Sağlam kasası olmasına karşı onunla ilgili ne hissetmem gerektiğine emin değildim aslında. Belki de onu beklerken aklımda bu birkaç haftada ne yaptığımı ve sonuçlarının neler olabileceğini düşünmeye geçirmeliyim diye düşünürken bakışlarım ve dikkatim yine de ortamın sıcaklığına kayıyor ve ciddi olamıyordum. Anı yaşamak sanırım şu an için ilk tercihimdi. Ancak anı yaşamam kısa sürecek gibiydi. Çünkü bir anda masanın önünde beliren kişi yüzümdeki tüm tebessümü bir anda yok ediyordu. Yüzünde sert ifade ve soğuk bakışlar taşıyan Meinsu'dan başkası değildi. Mavi Yıldız beni yine bulmuştu. Aslında bulabildiklerine şaşırmamıştım. Şaşırdığım şey doğrudan Meinsu'nun karşıma çıkmış olmasıydı. O an Meinsu'nun geçmişte de beni izliyor olduğunu söylediği aklıma gelmiş ve taşları yerine oturtmuştum. Gözleri gözlerimin içinden geçiyor gibiydi. Mitga'nın yerine oturduğunda dirseklerimi masanın üstüne koyup ellerimi birleştirdim ve ellerimi çenemin altında koydum başıma destek olması için. Ondan sonra Mitga'yı bulduğumu söylemişti. Sinirlendim. Bakışlarıma da bu öfke tatlı da olsa yansıyordu. Ardından kaslı kaslı adamlar diyerek iyice beni sinirlendirmeye çalışıyor, daha doğrusu kendi kendine hıncını alıyor gibiydi. Duruşumu bozmadan dinlemeyi sürdürdüm. Mavi Yıldız ile bir daha iletişime geçmediğimi ve sebebini sordu. Bilmesi gereken bir şey mi varmış. Ardından bacaklarımı masa altından ayağıyla okşamaya başlamıştı. Bu hareketine karşı da bir hareketle tepki göstermedim. Mitga'nın ne zaman geleceğinden ve gelirse ne yapacağıyla ilgili fikrim bile yoktu. Bir yandan da Meinsu'yu anlamaya çalışıyordum. Benimle geçirdiği o kısa anda, onu öldürme tehlikesi yaşatmış olsam da bana nazik davranmıştı. Ancak davranışları çok garipti. Sanki, kontrol ediliyor gibiydi. Bir insan nasıl hem yıkıma bu kadar aç olup hem de bu nazik olabilirdi ki?

Derin bir nefes aldım. "Mavi Yıldız'ın attığım adımlardan haberdar olmaması şaşırtıcı. Elion'un beni zorla tuttuğunu düşünmemiştim. Ama neler olduğunu merak ediyorsan, biraz kendi başıma olanları düşünmek istedim. Şimdilik gezegenimize karşı olanlara karşı durmakta kararlıyım, ötesi hakkında konuşmak istemiyorum" dedim. Biraz önceki sözlerine karşı öfkeliydim ama bir yandan da bilmek istiyordum. "Neden bir gecelik ilişkine karşı bu kadar öfkelisin Meinsu? Seninle aynı yıkımı tatmak istemediğimden mi yoksa beni istediğin gibi kullanamadığından mı sinirlendin? Her zaman böyle miydin?" diyordum.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#4
Meinsu, yüzündeki sert ifadeyi daha da belirginleştirerek cevap veriyor. "Öfkeli değilim, Wændz." diyor, ama sesi tıpkı öfkeli biri gibi çıkıyor. "Beni tanımadığın çok belli. Beni bir gecelik bir hevesle yargılayabileceğini mi sanıyorsun? Bu kadar basit mi zannediyorsun?" Masaya doğru ani bir yumruk indiriyor ve sesin yankısı restoranda kısa süreli bir sessizlik yaratıyor. Birkaç müşteri dönüp bakıyor ama Meinsu’nun soğuk bakışlarını görünce tekrar başlarını çeviriyorlar.

Bir anlık bu patlamadan sonra derin bir nefes alıyor ve yüzündeki sert ifadeyi yavaşça yumuşatıyor. Yavaşça, adeta kasıtlı bir yavaşlıkla, ayaklarını masanın altına geri çekiyor ve senin bacağını okşamaya devam ediyor. Gözleri seni delip geçiyor gibi. "Ama endişelenme, seni incitmek gibi bir niyetim yok." diyor alaycı bir tonda. "Sadece bazı şeyleri açıklığa kavuşturmak istiyorum. Mavi Yıldız, Mutlak Son’un neler yapabildiğinden fazlasıyla haberdar. Gezegenimize karşı yaklaşmakta olan yıkımı çok iyi biliyoruz ve buna karşı koymak için birlikte konumlanmak istiyoruz." Gözlerini senden ayırmadan devam ediyor. "Ve evet, senin bir lider olmadığını biliyorum. Burada olma sebebim bu değil. Buradayım çünkü bilmeni istiyorum. Belki de bir gün karar vermek zorunda kalırsın diye. Bizimle birlikte mi olacaksın yoksa karşımızda mı duracaksın? Bir seçime zorlanmadan önce seni uyarıyorum." Meinsu’nun sesi bir anlığına daha yumuşak bir tona bürünüyor. "Bu bilgiyle ne yapacağını sana bırakıyorum." diye ekliyor, sanki içindeki her türlü öfkeyi geri çekmeye çalışıyormuş gibi.

Yavaşça ayağa kalkıyor, tüm bakışları üzerinde toplarken yavaş ve kararlı adımlarla sana doğru yaklaşıyor. İçinde bir ürperti hissediyorsun, bu kadının ne yapacağını asla tam olarak kestirememenin verdiği bir ürperti. Restorandaki herkesin gözü önünde sana doğru eğiliyor ve boynunu yavaşça öpüyor. Sıcak nefesi cildine dokunurken, kulağına fısıldıyor. "İsteklerime karşı çıkmamalısın, Wændz. Beni bir saat içinde iki sokak ötedeki barın önünde bulabilirsin. Gel ve konuşalım. Aksi takdirde... sonuçları ağır olabilir." Sonra, seni bırakarak arkasını dönüyor ve restorandan çıkıyor. Meinsu’nun gitmesiyle birlikte içindeki gerginlik biraz olsun hafifliyor, ama kafanda bir sürü soru dönüp duruyor. Tam o anda, Mitga lavabodan dönüyor ve ne olduğunu anlamamış bir ifadeyle "Ee, daha daha nasıl gidiyor?" diye soruyor. Ona nasıl bir cevap vereceğini düşünürken, biraz önce yaşananların ağırlığını omuzlarında hissediyorsun.

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#5
Meinsu'nun öfkeli olduğu öfkeli olmadığını söylerken bile belli oluyordu. Bu kızın derdi neydi gerçekten anlamıyordum. Onu bu kadar basit mi zannediyormuşum. İlişki konusunda basit olduğunu kolayca söyleyebilirdim, evet. Masaya indirdiği yumruğa karşı herhangi bir tepki vermiyor, ellerimi çözmüyordum bile. Onun bu sert tavrının çevredekileri ürküttüğünü görebiliyordum.

Aldığı derin nefesin ardından yüzündeki sert ifadeyi yumuşatıyordu. Kasıtlı bir yavaşlıkla masanın altında bacağımı okşamaya devam ediyordu. Gözleri beni delip geçiyor gibiydi. Endişelenmememi, beni incitme niyetinin olmadığını alaycı tonda söylediğinde yüzümde tedirgin, çarpık bir gülümseme belirmişti. Mavi Yıldız'ın Mutlak Son'un neler yaptığından haberdar olduğunu söylemişti. Mutlak Son'dan bahsettiğine göre benim nerede konumlandığımı da biliyor demekti. Yaklaşmakta olan yıkıma karşı beraber konumlanmak istediğini söylemişti. Mavi Yıldız ile Mutlak Son mu? Kısa süreli bir anlaşma mı sağlanacaktı? Neden bunları bana söylüyordu? Mavi Yıldız'da on dakika geçirmek bile günün sonunda Mutlak Son'a kazık atacaklarından şüphe bırakmayacaklarını anlamak için yeterliydi. Benim lider olmadığımı bildiğini ve burada olma sebebinin farklı olduğunu söylüyordu. Bir seçim yapmam gerektiğinde onlara karşı mı olacakmışım yoksa onlarla mı olacakmışım seçim yapmakta kolaylık olsun diyeymiş.

Meinsu'nun bir anlığına daha yumuşak tona bürünüp bu bilgiyle ne yapacağımı bana bıraktığını söylemesi gerçekten de bu kızın sorunları olduğuna inandırıyordu. Yavaşça ayağa kalkıp kararlı adımlarla bana adımlarken ellerimi çözme gereği duyup masanın üstüne koydum doğal bir temkinle. Herkesin gözü önünde bana doğru eğilip boynumu yavaşça öpüyor, sıcak nefesini tenimde hissediyorken kendisine karşı çıkmamam gerektiğini söylüyordu. Kızın her bir hareketi beni giderek karmaşık duygulara sürüklüyordu. Bir saat içinde iki sokak ötedeki barın önünde bulabilirmişim onu. Konuşmak istediğini söylemişti ancak konuşmazsam sonuçları ağır olabilirmiş. Kaşlarımı hafifçe kaldırıyordum belirsizlik içinde. Beni bırakıp arkasını dönüp ilerliyorken arkasından bakıyor ardından yüzümdeki karaltı ile bakışlarım yere doğru iniyordu. Ne tür bir belaya bulaştığımı anlayabilmiş değildim. Kız takıntılı mıydı yoksa bilmediğim şeyleri mi biliyordu anlamıyordum. Ancak ne olursa olsun davranışları makul olanın ötesindeydi. Onun gitmesiyle ağırlık azalmış ve bir nefes vererek yükü omzumdan atmıştım biraz olsa. Masada önüme dönüp ellerimi birleştirip parmaklarıma bakarken düşüncelere dalıyordum. Ne yapmam gerektiğine emin değildim. Gitmeli mi kalmalı mıydım? Yine ne tür manyaklık peşindelerdi bilemiyordum. Mitga'nın lavabodan dönüp ne olduğunu anlamamış ifadeyle soru sormuştu. Bakışlarımı kaldırıp gözlerine bakıyordum. Ne yapmam gerekiyordu şimdi? Mitga'dan gizli mi hareket etmeliydim? Belki de onu eve gönderip Meinsu'yu kendimden uzak tutmak için konuşmaya gitmeliydim. Peki bu çözüm müydü?

Bir sorun olduğunu bakışlarımdan belli ediyordum. Birkaç saniye daha ne yapmam gerektiği konusunda düşündükten sonra ağzım aralanıyor ve "Mitga, şey... hani tesiste de dile getirsem de olayların akışından dikkat edilemedi belki ama... ben Mavi Yıldız üyesiydim ya hani..." dedikten sonra iyice çıkmaza girmiş hissediyordum kendimi. Neden direk böyle konuya girmiştim ki şimdi. Konuşmamı devam ettiremeden elim saçlarıma gitmiş, oynamaya başladıktan sonra bir anda duraksayıp iki elimle yanaklarıma tokat yapıştırıp kendimi kendime getiriyordum. "Biraz salak gibi göründüm değil mi?" diye sorduktan sonra nefesimi toplayıp daha kendinde tonda "Ben Mavi Yıldız üyesiydim ve hala orada isteniyorum anladığım kadarıyla. Bir şeyler saklamak gibi niyetim yok, birlikte bir çözüm bulabileceğimize inanıyorum" dedikten sonra kendime olan güvenip de geri geliyordu. "Meinsu adında bir kız bana takmış durumda. Bir saat içerisinde benimle görüşmek istiyor. Yani, yemeğimizi berbat ettiler. Görüşmeliyim. Görüşüp sorunu çözmeliyim. Evimi, nerede olduğumu, Mutlak Son'da olduğumu biliyorlar. En azından beklenmedik sonuçları azaltmak için görüşüp derdinin ne olduğunu anlamalıyım. Ayrıca tepkilerini küçük tutmalısın, hala izleniyoruz büyük ihtimalle ve karşı oyun kurma vakti gelmiş gibi görünüyor" diyor ve ilk tepkisini ve söyleyeceklerini dinlemek üzere susuyordum.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#6
Mitga, söylediklerini duyunca şaşırıyor. Yüzünde bir anlık tereddüt beliriyor, gözlerini kaçırıyor ve kafasında bir şeyleri tarttığını görebiliyorsun. "Mavi Yıldız üyesi miydin?" diye mırıldanıyor, sanki bu bilgiyle ne yapması gerektiğini anlamaya çalışır gibi. Birkaç saniye içinde toparlanarak sana dönüp daha ciddi bir ifadeyle "Eğer istersen, bu durumu Mutlak Son üyelerine haber verebilirim. Ancak, eminim ki bu da işleri daha karmaşık hale getirir. Belki de durumu kendi başımıza halletmemiz daha mantıklı olabilir." diyor. Ardından, kendine olan güvenini kazanmaya çalıştığını fark ettiğinde biraz daha yumuşak bir tonda ekliyor. Mitga, söylediklerini baştan sona dikkatle dinliyor. Gözleri, senin endişeli ve kararsız bakışlarını izlerken düşüncelere dalıyor. "Bir saat içinde onunla buluşman mantıklı olabilir. Eğer gerçekten bir şeyler çözmek istiyorsan, belki de onunla yüzleşmek en iyisidir. Ama yalnız gitmeni istemiyorum. Daha doğrusu, seni takip edeceğim ama uzaktan. Seni gözetleyeceğim ve işler ters giderse müdahale edebilirim." Mitga’nın ses tonu kararlı ve koruyucu bir hale bürünüyor. "Sakın seni yalnız bırakacağımı düşünme."

Aradan geçen bir saat boyunca, buluşma noktasına doğru yavaşça ilerliyorsunuz. Bu süre zarfında, her ikiniz de kendi düşüncelerinizle meşgulsünüz; sen, Meinsu'yla yüzleşmeye hazırlanırken, Mitga da gölgeler arasından güvenliğini sağlamak için tetikte bekliyor. Sonunda, belirlenen noktaya vardığınızda, uzakta Meinsu'nun beklediğini görüyorsun. Mitga biraz geride kalarak, göze batmayacak bir köşede izlemeye karar veriyor. Derin bir nefes alıyorsun ve Meinsu'nun yanına doğru ilerliyorsun. Meinsu, seni gördüğünde hafif bir tebessümle karşılıyor ve başıyla ilerideki dar bir ara sokağı işaret ediyor. "Burada konuşmak istemiyorum." diyor alaycı bir tonla ve birlikte ara sokağa doğru ilerliyorsunuz. Sokak dar ve karanlık, duvarlardan gelen hafif bir rutubet kokusu burnuna doluyor. Bu atmosferin sıkışıklığını hissediyorsun ve her adımda daha dikkatli hale geliyorsun. Bir anda, Meinsu'nun elleri hızla seni kavrayarak sert bir şekilde duvara dayıyor. Yüzündeki ciddi ifade, dudaklarının kenarında beliren hafif bir gülümsemeyle değişiyor. Kulağına doğru eğilirken, sesi alaycı ve biraz da tehditkar bir tona bürünüyor. "Eğer sağlıklı bir konuşma yapmak istiyorsan, önce öpüşeceğiz." diyor ve dudakları kulağına tehlikeli bir şekilde yaklaşıyor. Kafanı yavaşça yana çeviriyorsun ve Mitga'nın uzaktan sizi izlediği köşeye bakıyorsun. Mitga'nın yüzündeki kararsızlık ve utanç karışımı ifade, sinirlerini bir nebze de olsa rahatlatıyor. Onun gözlerinden, bu durumun ciddiyetini anladığını ve müdahale etmeye hazır olduğunu okuyabiliyorsun.

Meinsu'nun bekleyişi ve bu durumun garipliği, seni bir karar almaya zorluyor. Ne yapacağına dair düşünceler hızla aklından geçiyor; konuşmayı sürdürmek mi yoksa bu tehlikeli oyunu kendi kurallarınla oynamak mı?

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#7
Mitga'nın önceden Mavi Yıldız'da olmamı duyduğunda verdiği tavır beni bilinmez bir boşluğa düşürmüştü. Daha önceden Mavi Yıldız ile ilgili nasıl bir teması olduğunu sorup ona göre bir cevap vermeyi seçmeliydim belki de. Ancak bu sefer de sanki cümlelerimi planlı söylüyormuşum gibi kuşku düşürücü olabilirdi. Doğrudan olanı söylemek, kaderi kabullenmek gibi bir sonuca ulaştırıyor gibiydi. Teslimiyetime karşı nasıl bir sonuçla karşılaşacağımı ise çok beklemeden görüyordum.

Görüşme isteğime karşı destekleyici bir duruşa geçmiş ve korucuyu hale bürünüp beni yalnız bırakacağını düşünmememi istemişti. O an yüzümde yeniden mutluluğun ışıltıları saçılmaya başlamıştı. İçimden pek çok güzel söz geçiyor olmasına karşı hangisini söylesem diye karar veremiyordum. Bu da içimde bir utanç doğuruyor ve yüzümü kızartıyordu. Teşekkür faslını her şeyi çözdükten sonraya bırakmam gerekiyordu bu nedenle.

Ne yazık ki yemeği başlamadan bitirip buluşma noktasına doğru ilerlemeye başlıyorduk. Mitga'nın güvenliğimi bırakmıyor oluşu benim saf saf dümdüz yürümemin doğurabileceği sorunları da çözüyordu. Aslında bunun nedeni daha çok dalgınlıktandı. Meinsu gerçekten de benden ne istiyordu anlayamıyordum. Neden Mavi Yıldız benim peşimdeydi? Güçlerimden dolayı mıydı? Yoksa takımı mı güçlendirmek istiyorlardı yalnızca. Meinsu'nun tehdidi ne içindi? Elion beni herhangi bir konuda tehdit etmemişti bile. Dahası onlara düşman olduğuma yönelik bir tavrım bile olmamıştı. Yalnızca toplantıya gitmemiş yolumu değiştirmiştim.

Düşünceler eşliğinde yolda ilerlemeyi sürdürürken Meinsu'nun varlığını fark etmemle bakışlarımı kaldırıyor ve yüzüne bakıyordum düşünceli bir ifadeyle. Meinsu ise beni gördüğünde hafif bir tebessümle karşılıyordu. Yanına vardığımda başıyla yan sokağı işaret edip burada konuşmak istemediğini söylemişti alaycı tonda. Sokakta ilerledikçe gün ışığının bu noktada azaldığını fark ediyordum. Etraftan hafif bir rutubet kokusu geliyordu. O an kendimi fazla boşluğa bırakmış olmalıyım ki Meinsu beni hızla kavrayıp sert bir şekilde duvara dayadığında hafif bir inilti çıkarmıştım. Yüzündeki ciddi ifadeye karşı hafif korkmuş, karmaşık duygular içerisindeydim. Yüzündeki ifade, dudaklarının kenarında beliren hafif bir gülümsemeyle değişmiş, kulağıma doğru eğilirken sesi alaycı ve tehditkar bir tona bürünüyordu. Onunla sağlıklı bir konuşma yapmak için önce öpüşme koşulunu koymuştu. Dudaklarını kulağıma tehlikeli bir şekilde yaklaştırdığında yavaşça kafamı yana çeviriyordum. İçimdeki ürpertiye karşı direnmeye çalışırken Mitga'nın oradan görüyor olması, dahası o gördüklerinden utanıyor muydu? Destek olacaktı değil mi? Her türlü Mitga buradaydı ve bu da bana kendimi nispeten güvende hissettiriyordu. Aslında... Aslında başından beri neden korkuyordum ki? Bu şekilde Meinsu ile uzaktan konuşmakla bir yere varabileceğimi düşünmüyordum. Aksine onu kendimden uzaklaştırırsam cevaplardan da uzaklaşacağımı düşünüyordum. Ancak Mitga beni görüyordu ve bu utanç vericiydi. Utanç verici ama... Ne yapsam ki?! Yapmam gerek... Yapmalıyım. Yapacağım!

Başından beri beni kontrol etmesine karşı en ufak bir direnç göstermemiştim. Tüylerim onun bu yakınlığına karşı diken diken, ne kadar kuyruğu dik tutmaya çalışsam da duygusal olarak zor bir durumda olduğum için kendime sonuna kadar özgüvenli bir duruş sergileyemiyordum. "Meinsu..." diye fısıldadım ürkekçe. "O gece sana yanlışlıkla zarar verdiğim için özür dilerim..." dedim fısıltıyla. "Senden korkmuyorum ama seni anlamak istiyorum" diye ekledikten sonra gözlerimi kapatıp yüzümü ona çeviriyor ve dudaklarıyla buluşuyordum. Duruşumda masumiyetimi bir an olsun kaybetmeden, yüzümün kızarıklığını aldırmadan öpüyordum onu. Ardından kalsiyum: kas yeteneğimi kullanıp sağ elini tutup göğsümden kavramasını sağlayacak, ardından bir anda onu tutup onu duvara incitmeden çarpacak ve kalsiyum: sağlamlık ekleyip duvara tüm güç yumruk geçirirken dudaklarımı ondan ayırmadan öpmeye devam edecektim. Bir süre onun istediği gibi devam ettikten sonra ayrılıp soracaktım. "Benden ne istiyorsun Meinsu? Neden beni bu akışa sürüklüyorsun, seni anlamak istiyorum" diyordum. Ses tonumda bir baskınlık bulunmuyordu. Daha çok dinginlik ve huzur verici tonda çıkıyordu.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#8
Meinsu'nun beklenmedik hareketlerine karşı, kendini toparlamaya çalışıyorsun. Onun sana olan yaklaşımının baskısını hissettiğinde, başta bir an afallıyorsun ama ardından kontrolü eline almaya karar veriyorsun. Onunla öpüşme koşulunu kabul ettiğinde, durumun biraz daha ilginçleştiğini fark ediyorsun. İçinde hala bir tereddüt var ama aynı zamanda kafanı kaldırıp Mitga’nın bulunduğu yere bir bakış atıyorsun. Köşede saklanan Mitga'nın yüzü kıpkırmızı, bu sahneyi izlemeye devam ediyor ama senin bakışınla göz göze gelince hemen başka bir tarafa bakıyor. Onun da bu durumdan utanmış olduğunu hissediyorsun. Meinsu, senin beklenmedik hareketlerine karşı şaşkına dönmüş gibi görünüyor. Onun kontrolünü bozduğunu fark ediyorsun, dudaklarını bir süre sende bıraktıktan sonra yüzünde bir gülümseme beliriyor, utangaçlığı gözlerinden okunuyor. "Doğrusu... senden hiç böyle bir şey beklemiyordum." diye fısıldıyor, biraz da utanarak. Ancak o an seni daha da yakınında hissetmiş olacak ki, boynuna hafifçe eğilip seni öpmeye başlıyor. Bir an için ona hakim olduğunu düşünsen de, onun senin üzerinde hala bir etkisi olduğunu fark ediyorsun.

"Gerçekten senden çok hoşlanıyorum." diye fısıldıyor Meinsu, sesi her zamankinden daha yumuşak ve itiraf dolu bir tonda çıkıyor. Dudakları seninkilere dokunurken, elleri ise yavaşça sırtına kayıyor, teninde hissettiğin her dokunuşun daha derin bir anlama sahip olduğunu fark ediyorsun. Sanki bir anlığına, her şey durmuş gibi hissediyorsun. Meinsu'nun bu itirafı beklenmedik ama samimi görünüyor. Her zamanki tehditkar ve kontrolcü havası, yerini daha savunmasız bir tavra bırakmış gibi. Ama tam bu anda, gözlerinde başka bir şey var; sanki zihninde dönen karmaşık düşünceleriyle savaşıyor, sana bir şey anlatmaya çalışıyor ama kelimeleri toparlamadan önce bu yakınlığa biraz daha tutunmak istiyor. Boynunu hafifçe öpüyor, nefesi cildinde hissedilirken seni daha da kendine çekiyor. Sonra dudaklarını bir an için geri çekip, gözlerinin içine bakıyor. O an, Meinsu’nun sadece bir oyunun parçası olmadığını, içinde gizlediği başka duyguların da olduğunu anlıyorsun. Gözlerinde kararsızlık, arka planda işleyen bir hesap var ama o hesaplamaların ötesinde bir sıcaklık da bariz bir şekilde görülüyor.

"Elion... Dünya gezegeninin saldırısına karşı Mabi ile konuşmak üzere yola çıktı." diye söze başlıyor, sesi bu sefer çok daha ciddi bir tonda. Yüz ifadesi de sertleşiyor ama hala sana yakın kalmaya devam ediyor. Anlattıkları daha derin, daha tehlikeli bir konuya işaret ediyor. "Eğer Mavi Yıldız ile Mutlak Son arasında bir ittifak olursa..." derken, sesinde bir belirsizlik seziyorsun. Sanki bu ittifakın sonuçlarını o da tam olarak kestiremiyor ya da bu konuda bir şüpheye sahip. Sana bakmaya devam ederken, bir yandan da düşünceleri arasında kayboluyor. Ama elleri senin üzerinde, seni bırakmıyor. İttifaktan bahsederken bile, fiziksel yakınlığını kesmiyor. "Senin güçlerinle ilgili... daha fazla şey öğrenmek istiyorum." diyor, sesi biraz daha alçak, neredeyse bir fısıltı kadar yumuşak. Ama bu yumuşaklıkta bir ciddiyet ve kararlılık var. Seninle ilgili daha fazla şey öğrenmek istediği belli; seni bir yandan anlamaya çalışıyor ama bir yandan da kontrol altında tutmak istiyor.

"Seninle... birlikte çalışmak istiyorum. Gerçekten." Bu son sözleri söylerken, ses tonunda daha önce duymadığın bir açıklık var. Sanki bu, onun için sadece bir görev değil, bir fırsat da olabilir. Fakat aynı zamanda, işin içinde daha derin bir bağ kurmak istediğini de ima ediyor. Hem profesyonel hem de kişisel anlamda seni yanında istiyor. Ellerini senin bedeninden çekmiyor ama gözlerinde bir beklenti, bir merak var. Sanki cevabını beklerken seni de biraz test ediyor. Ancak bir süre sonra, Meinsu'nun dokunuşları daha da cesurlaşmaya başlıyor. Ellerinin bacaklarına doğru kaydığını, hafifçe yukarı doğru çıktığını hissediyorsun. Dudaklarını tekrar boynuna yaklaştırırken kulağına fısıldıyor. "Ama şimdi... şu köşede saklanan çocuğu da al, evime gidelim ve sabaha kadar sevişelim, ne dersin?" Bu cümleleri duyduğunda bir an donup kalıyorsun. Meinsu’nun bu kadar ileri gideceğini hiç düşünmemiştin. Mitga'nın bu anlara şahit olmasına rağmen Meinsu'nun bu kadar açık sözlü olması, seni karmaşık bir duruma sokuyor. Ne yapacağını tartarken, Meinsu'nun sana olan yaklaşımının bir oyun mu yoksa gerçek mi olduğunu çözmeye çalışıyorsun.

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#9
Meinsu'nun beklenmedik hareketlerine karşı içindeki baskı ve endişenin yerini akışa ve karşı hamlelere bırakmaya çalışıyordu. Onun oluşturduğu baskıya karşı kendisi yeni bir güç odağı olup kontrolü eline almaya karar verdi. Dudakları birbiriyle buluştuğunda durum onun için biraz daha ilginçleşiyordu. İçerisinde olacaklara yönelik tereddütleri vardı. Kafasını yukarı kaldırıp Mitga'ya baktığında içinde büyük bir utanç hissetti. Ancak hissettiği utanç ve işlediği günah, ihtirasına engel olmaya yetmiyordu. Utançla kızarmış yüzüne tezat bakışlarındaki tutku, dışarı taşan duyguları barındırıyordu. Mitga'nın yüzündeki utancı aklına kazıyıp yüzünü çevirmesini izledi. Ardından Meinsu'ya döndü. Meinsu onun bu hareketine karşı şaşkına dönmüş gibi görünüyordu. Kendisi üzerindeki kontrolünü bozabilmişti. Bir süre daha birbiriyle buluşan dudaklarını kendisinden ayırdıktan sonra yüzündeki gülümsemeyi gördü. O da utanmıştı yaptıklarından dolayı. Kendisinden böyle bir şey yapmasını beklemediğini söylemişti fısıltıyla. Ardından boynuna hafifçe eğilip öpmeye başlamıştı. Güç yarışı hala sona ermemiş görünüyordu.

Kendisinden çok hoşlandığını söylediğinde bir an tüyleri diken diken oldu, gözleri açıldı ve duraksadı. Söylediklerinde ciddi olup olmadığını anlamak için gözlerine bakmak istiyordu ancak yalnızca yumuşak sesini duyabildi. Bu kadar samimi olacağını beklemiyordu. Onun da kendisi içerisinde savaştığı duyguları var gibiydi ancak dışa vurmamıştı henüz. Dudaklarını geri çektikten sonra Wændz'ın gözlerinin içine baktı. Gözlerinde tüm bu karmaşık oyunların dışında bir varlık olduğu görülebiliyordu. Hala kararlı değildi. Peki hangi konuda kararsızdı? Sonunda yine düşman olacaklarından mı yoksa kendi katil düşüncelerinden vazgeçme ihtimalinin getirdiği kararsızlık mıydı bu? Neden kendisine karşı hisler besliyordu?

Elion'un Mabi ile Dünya gezegeninin saldırısı konusunda konuşacağını söyledi Meinsu. Sesi çok ciddi çıkıyor, yüz ifadesi katılaşıyordu ancak aralarındaki samimiyeti bozan türden değildi bu. Mavi Yıldız ile Mutlak Son'un ittifak olma ihtimaline dikkat çekti. Bu konuda karar vericinin Livei olabileceğini aklından geçirdi. Meinsu'nun olacakları kestiremiyor oluşuna dahil oldu ancak hala elleri vücudunda gezindiğinden aklını pek veremedi. Güçleriyle ilgili daha fazla şey öğrenmek istediğini söylediğinde içerisinde bir yaprak daha kopup düşmüştü. Birlikte çalışmak istediğini ekledi. Hangi konudaydı? Birilerini öldürmek üzerine mi? Mavi Yıldız başka hangi geleceği vadetmişti ona?

Meinsu'nun kendisini hem güçlerine yönelik hem de fiziksel olarak elde etmeyi istediği düşüncesi içinde bir tiksinti uyandırdı. Gözlerindeki beklentiye karşı Wændz'ın gözleri çoktan bu limandan yelken almıştı bile. Ancak yine de bakışlarındaki duruluğu kaybetmeden bakıyordu. Dudaklarını tekrar boynuna yaklaştığında fısıltıları kulağını okşaması için gözlerini kapattı ve usulca dinledi. Mitga'yı da alıp beraber evine gidip sabaha kadar sevişmeyi teklif etmişti. Bu sözleri duyunca bir an donup kaldı. Ardından istemsizce hayalini zihninden istemsizce geçirirken alt dudağını ısırdı hafifçe. Gerçekten de bu kadar ileri gidebilme cüretini gösterebileceğini tahmin edemezdi. Mitga'nın varlığından haberdar olup, Mitga'nın önünde kendisiyle sevişmesine karşı bir adım daha ileri gitmiş olmalıydı. Meinsu'nun kendisine karşı saplantısı olduğunu anlamıştı böylece. Duygularında samimi olduğuna inanıyordu, yani gerçekten kendisini arzuluyor olduğunu düşünüyordu ancak bunun tek sebebi gençliği veya güzelliği değildi. Güçleri de onu Meinsu'ya çeken şeydi. Duyduğu şeyin aşk olduğuna inanmıyordu. Hislerinin aşka yönelik olmadığını kendisine genelevden düşme bir kadın gibi davrandığından dolayı düşünüyordu. Kendisine aşık olsaydı güçlerinden hiç bahsetmezdi, yalnızca kendisinin ona çektiği duygusal ve düşünsel konulardan bahsederdi. Bu kesinlikle aşk değildi. Güzelliği giderse veya gücünü kaybederse kendisini parçalayıp çöpe atacağından emindi. Onu manipüle edebilmek için bunu yapmayacaktı. Aslında gerçekten aralarında bir aşk olsa üçlü değil dörtlü ilişkiye bile açık olabilirdi. Ancak burada sınanması gereken tek kişinin Meinsu olmadığını düşünüyordu. Mitga ne düşünüyordu? Elinden tutup kendisini ve Meinsu'yu becermesini istese ne tepki verirdi? Birlikte geçirdiği üç hafta boyunca kendisine alışmış, sıcaklığını hissetmişti Mitga'nın. Ancak yine de test etmek istedi. Daha doğrusu, biraz sonra yapacakları için ona ihtiyacı vardı. O yüzden yakın olması gerekiyordu.

"Doğrusu, asıl bu kadarını ben beklemiyordum" dedi fısıltı halinde utançla. Düşündükçe iyice utanç doluyordu. Biraz kendisine zaman tanıdıktan sonra yüzünde hafif bir hınzırlık belirdi. "Kasları çok sert görünüyor, acaba yatakta da istediğimiz kadar sert midir?" diye ekledi. "Ona bu cümleleri kurmakta zorlanacağım biraz ama... acaba ne der?" dedi gerçek bir utançla. Test olsun olmasın bu cümleleri kurmak gerçekten de zor geliyordu daha başlamadan. Bir adım geri atıp "Mitga, buraya gelir misin? Zaten varlığının farkındaymış" dedi utangacını gizlemeden. Mitga açığa çıktıktan sonra birkaç derin nefes alıp kendisini söyleyeceklere hazırladı. Utançla gözlerini kapatıp biraz yüksek tonda "Hiç uzun açıklayamayacağım! Sen ben Meinsu. Üçümüz. Bu gece. Birlikte olalım!". Böylesine bir şeyin yaşanmasını bırak, konuşacağını bugüne kadar aklının ucuna bile getirmemişken, şimdi bunu teklif eden kendisi oluyordu. Bilerek soru olarak sormamış istek olarak söylemişti. Mitga'nın ne cevap vereceği merak ediyordu. Cümleyi kurduktan sonra gözlerini aralayıp bir Mitga'ya bir Meinsu'ya bakacaktı.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Gecenin Dansı

#10
► Show Spoiler
Mitga, gölgelerin içinden çıkarak sana doğru yavaşça yaklaşıyor. Senin sorunu sorduğun anda Mitga'nın yüzünde bir şaşkınlık beliriyor. Gözleri birkaç saniyeliğine açılıyor, ama hemen sonra toparlanıyor. Sanki bu kadarını beklemiyormuş gibi, ama aynı zamanda çok da düşünmeden cevap veriyor. "Siz hanımlar okeyseniz, ben de varım." Bu yanıtın ardından Meinsu'nun yüzünde büyük bir sevinç beliriyor. "Eminim serttir." diyor ve kıkırdayarak sana bir bakış atıyor. Sizi elinizden tutarak eve doğru yönlendirmeye başlıyor. İçinde bir şeyler hala huzursuz olsa da, kendini bu akışa bırakmaya karar veriyorsun. Birlikte ilerlerken düşüncelerin sürekli zihnini meşgul ediyor, ama artık geri dönmek için çok geç olduğunu hissediyorsun. Meinsu’nun önderliğinde eve doğru yürürken, gecenin karanlığı yavaş yavaş üzerinize çöküyor. Sokak lambalarının ışığı, Meinsu’nun evinin eski ve yüksek duvarlarına vuruyor. Kapı açıldığında, içeriden yayılan hafif bir sandal ağacı kokusu, burnuna çarpıyor. Adımını içeri attığında, evin sessizliği ve eski havası seni hemen içine çekiyor. Giriş holü geniş, ancak biraz boğucu bir şekilde dar geliyor. Yerden tavana kadar uzanan kitap rafları, odanın dört bir yanını sarmış. Raflar, neredeyse sonsuz bir bilgi hazinesi gibi duruyor ama raflardaki kitapların düzensizliği, aceleyle karıştırılmış ve geri konulmuş olduklarını belli ediyor. Kitapların arasına sıkışmış birkaç eski nesne göze çarpıyor. Metal bir heykelcik, solmuş bir harita, eski bir saat... Her biri sanki bir zamanlar önemli bir şeyin parçasıymış gibi görünüyor.

Tavanın yüksekliğini fark ediyorsun, beyaz sıvaları zamanla sararmış ve yer yer çatlamış. Bu, evin eskiliğini daha belirgin kılıyor. Duvarlardaki tablolar karanlık tonlarda, çoğunlukla soyut figürler ve karmaşık desenlerden oluşuyor. Sanatın evdeki kasvetli havayı artırdığını hissediyorsun. Meinsu’nun evi hem eski bir bilgi merkezi, hem de gizemli bir sığınak gibi görünüyor. Koridordan geçerken ayak sesleriniz ahşap zeminde yankılanıyor. Meinsu’nun adımları, kendinden emin ve rahat, sanki sizi kendi kişisel dünyasına davet ediyor. Koridorun sonunda, sizi geniş bir odaya çıkarıyor. Odanın ortasında büyük bir masa, birkaç dağınık sandalye var. Sandalyelerden biri devrilmiş, odada bir anlık kaos havası yaratıyor. Köşede tozlu bir piyano duruyor, tuşlarının bir kısmı sararmış. Bu odanın yıllardır tam anlamıyla kullanılmadığı, tozların ve düzensizliğin izlerinden anlaşılıyor. Loş ışıkla aydınlatılan bu alanda, perdeler kalın ve koyu renkli, dış dünyadan tamamen izole edilmiş hissi veriyor. Duvarlarda asılı duran birkaç eski harita dikkatini çekiyor. Haritalar, bu evin geçmişte çok şey görüp geçirdiğine dair ipucu veriyor, belki de burada bir zamanlar büyük planlar yapılmış, ancak şimdi tozların altında kalmış.

Merdivenleri yavaşça çıkarken, her adımın ahşap basamaklarda hafif bir gıcırtı çıkarıyor. Yatak odasına yaklaştıkça, evin loş ışıkları daha da azalmaya başlıyor. Meinsu, seni ve Mitga’yı önde götürürken arada geriye dönüp hafif bir gülümsemeyle bakıyor, sanki bir sırrı paylaşmak üzereymiş gibi bir hava yaratıyor. Oda kapısına vardığında, kapıyı usulca açıyor. Odanın içine adım attığınızda, içerideki hava çok daha sıcak ve samimi bir şekilde sizi karşılıyor. Odanın köşesine yerleştirilmiş, büyük, eski tarzda bir yatak dikkatini çekiyor. Yatak, yüksek bir başlıkla tamamlanmış ve koyu renkli kadife bir örtüyle örtülmüş. Bir köşede, genişçe bir şifonyerin üzerinde, birkaç parça takı ve kitap yığılmış. Meinsu odaya doğru ilerlerken, parmaklarını kadife örtünün üzerinden geçiriyor. "Burası benim kaçış yerim." diyor hafifçe, sesi yumuşak ama belirgin. "Burası, Dünya'nın karmaşasından ve dışarıdaki tüm o saçmalıktan uzaklaştığım tek yer. Rahat hissedebilmem için her şeyi burada buluyorum." Ardından gözleriyle odanın diğer köşelerine bakıp hafifçe gülümsüyor. "Ama artık sadece benim kaçış yerim olmayacak."

Meinsu, kadife örtünün kenarından eliyle sıyırıp sana ve Mitga’ya bir bakış atıyor, bakışları artık daha kararlı ve tutkulu. Parmaklarını nazikçe bileğinden tutarak seni kendine doğru çekiyor, dudaklarını seninkilere yaklaştırırken, yavaş ama kesin bir hareketle aradaki mesafeyi kapatıyor. Dudakları seninkilere değdiğinde, odanın sessizliğini yalnızca nefes alışverişleriniz bozuyor. Öpücüğü derinleşirken, vücudun otomatik olarak ona karşılık vermeye başlıyor, kaslarındaki gerilim hafiflemeye başlıyor. Bir yandan Mitga'ya bakıyor ve ona doğru başını hafifçe eğerek "İzlemekle yetinmeyeceksin, değil mi? Soyun hadi. Soyun ve bize katıl." diye fısıldıyor. Mitga, Meinsu'nun emri ile hemen soyunmaya başlıyor, soyunduğunda sertleşmiş aletini görebiliyorsunuz. Düşündüğünden çok daha büyük. O sırada Meinsu da seni soymaya başlıyor, sen de onu soyuyorsun. Çok geçmeden Meinsu seni yatağa fırlatıyor ve anında üstüne çıkıyor. Göğüslerini sıkıp teker teker yalarken Mitga da kendini ellemeye devam ediyor. Meinsu sana bakıyor ve "Ben seni yalarken sen de onunkini ağzına al." diyor. Meinsu dilini alt taraflarda konuşturmaya başlıyor. Mitga da yanında duruyor.

Yapacak mısın?
Locked

Return to “Seldshuts Sokağı”

cron