Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#11
Friks, senin söylediklerini dinlerken barın içindeki hava iyice ağırlaşıyor. Onun her kelimeni dikkatle dinlediğini fark ediyorsun, ama her bir cümleyle yüzündeki ifade daha da sertleşiyor. Öfke ve kırgınlık arasında gidip gelen bakışları gözlerinde geziniyor. Gözleri dolmuş, acıdan katılaşmış. Gözyaşların dökülürken, Friks'in duygularını bastırmakta zorlandığını hissediyorsun, ama bu bastırılmış öfke ve kırgınlık dalgası daha fazla dizginlenemez bir hale geliyor. Bir süre senin söylediklerini sindirmeye çalışıyor. Dudakları titriyor, yumrukları iyice sıkılmış halde. "Demek o herif savaş sırasında gitmeseydi biz hiçbir zaman var olmayacaktık." diye başlıyor, sesi soğuk ve alaycı bir tona bürünmüş. "Demek Bok’un dönmesi her şeyi değiştirdi, ha? Bizim yaşadığımız, paylaştığımız her şey... Hepsi bir hiçti. Ben mi? Ben sadece bir yedektim senin için. Seni Bok’u unutturmak için kullandığın geçici bir oyuncak. Anladım." Sözleri sert ve kırıcı, ama içinde biriken tüm acının dışa vurumu bu. "Beni düşünmüşsün, öyle mi? Ne zaman, Livei? Beni bırakıp Bok’a koştuğunda mı düşündün? Yoksa her gece onun kollarındayken mi beni düşündün? Beni bıraktın, geri dönüp de bir kez bile ne halde olduğumu sormadın. Çünkü umrunda değildi. Benim nasıl hissettiğim, nasıl acı çektiğim... Senin umrunda değildi. Hep kendi rahatını düşündün."

Ellerini masaya vuruyor, bardaklar hafifçe zıplıyor. "Bu yaptığın sadece bana değil, bize de haksızlık. Benimle evlenmeyi planladın, geleceğimizi kurmayı konuştun. Ama bir yandan hep Bok’a baktın, hep onun geri gelmesini bekledin. Ve geri döndüğünde... Her şeyin bir anda sona erdi. Sen o an o kadar kolayca, o kadar rahat bir şekilde beni bırakabildin ki… Bu kadar kolay olmamalıydı! Benim hislerimi, benim hayatımı hiçe sayarak gidip başka bir adama koşmak... Bu kadar basit olmamalıydı." Friks derin bir nefes alıyor, ama bu nefes daha çok sinirini kontrol etmeye çalışmaktan çok, daha da köpürmesine sebep oluyor. "Özür dilemekten başka ne yapabilirim diyorsun, değil mi? Özür dilemek hiçbir şeyi geri getirmez, Livei. Hiçbir şeyi düzeltemez! Kalbim kırıldı, senin yüzünden. Ve sen buna rağmen gelip bana 'Hadi affet beni' diyorsun. Senin için kolay olabilir, ama benim için öyle değil!"

"Seninle her şeyimle savaşabilirdim, Livei. Senin için her şeyi yapabilirdim. Ama sen... sen o savaşı hiç vermedin. Daha başlamadan teslim oldun. Bu, beni nasıl hissettiriyor biliyor musun? Hiç düşündün mü? Ben sana güvenip, sana tüm kalbimi açarken, senin çoktan başka birine gittiğini bilmek... Bu beni nasıl mahvediyor, biliyor musun?" Friks’in sesi giderek daha çatlak ve kırık hale geliyor. Gözleri doluyor ve sonunda yine yanaklarından yaşlar süzülmeye başlıyor. "Ne yapabilirim, Livei? Bu acıyla nasıl yaşayabilirim? Beni bu kadar kolayca silmenle nasıl başa çıkabilirim?" diye ekliyor, gözlerindeki öfke yerini derin bir hüzne bırakıyor. Bir anda başını iki elinin arasına alıyor ve biraz sendeleyerek oturduğu yerden kalkmaya çalışıyor. Ama sarhoşluk ve duygusal yük, bedenini kontrol etmesini zorlaştırıyor. "Seninle konuşmak bile... Bu kadar acı verici..." diye mırıldanırken, bir anda adım atmaya çalışıyor ama dengesini kaybedip sendelemeye başlıyor. Bir iki adım atıyor, ama sarhoşluktan ve duygusal patlamadan tükenmiş bir halde sendeleyip geri düşüyor. Bardaki herkes şaşkınlıkla ona bakarken, Friks’in gözleri bulanıklaşıyor ve yavaşça kapandıkça yere doğru yığılıyor. Baygın bir halde, artık hissettiği tüm öfke ve acı, yalnızca bitkinliğin karanlık boşluğunda kayboluyor. Friks'in bu hali karşısında kalakalıyorsun, içinde karmaşık bir duygu fırtınası kopuyor. Gözlerinin önünde yaşanan bu sahne, bu gecenin daha da dramatik ve yürek burkan bir hal almasına sebep oluyor.

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#12
Livei, Friks'in öfkesini yatıştırmak isterken onu daha da körüklemişti. Belki de Friks'i yatıştırmanın hiçbir yolu yoktu bugün. Alkolün de etkisiyle içindeki gerçek duygular açığa çıkıyordu. Bastırdığı, içine attığı her şeyi dışarı püskürtüyordu. Livei ağlaması şiddetlenirken onun bağırış çağırışlarını dinlemeye devam etti. Seçtiği kelimeler özellikle Livei'nin kalbini kırmak için seçilmiş gibi sertti. Ama bu şekilde kendini rahatlattığını düşünüyordu bir yandan Livei. İçindeki öfkeyi yöneltmesi gereken kişiye, kendisine, yöneltip atıyordu. Belki de bu onun için iyiydi. Livei ona yaşattıklarından sonra bu kadarını kaldırabilirdi. Sabredebilirdi. Ona iyi gelecek şey buysa söylediklerine göz yumabilirdi. Ama o kadar haksızdı ki. Livei'nin onu hala ne kadar sevdiğini bilseydi... Livei onu asla kullanmamıştı. Ona asla böyle hissettirmek istememişti. Sadece ona hissettiği yoğun sevgi şekil değiştirmişti. Böyle olmasını Livei de istememişti. Evet, Friks ile bir ilişkiye başlarken aklı hala karmaşıktı. Bok'un etkisini üzerinden atmak için kendine bir şans vermemişti. Friks ona ilgi gösterdiği an kabul etmişti. Bu yüzden de şimdi hem kendi kalbini hem de onun kalbini kırmıştı. Kullanılmış hissetmesinden daha doğal bir şey yoktu. Livei gerçekten de Bok'u unutmak için kendini onun kollarına atmıştı. Ama zaman içinde gerçekten de çok sevmişti onu. Sadece hiçbir zaman Bok'a hissettikleri kadar derin ve tutkulu olmamıştı. Bok hepsinin temeliydi. Bok olmasaydı hiçbiri var olmayacaktı. Belki Bok onu yüreklendirmeseydi Deinzei grubuna bile dahil olmayacaktı.

Livei hıçkırıklar ve göz yaşları içerisinde dinledi onun en keskin kılıçtan bile keskin cümlelerini. "Friks... Lütfen böyle söyleme. Ben asla böyle olsun istemedim." Friks, Bok için onu nasıl terk ettiğinden yakınıyor, onu affedemeyeceğini söylüyordu. "Yapma böyle..." Livei'nin onun için savaşmadığını, pes ettiğini, kendisi olsa Livei için savaşacağını söylemişti. Livei yavaş yavaş öfkeleniyordu. Friks haksız yere fazlasıyla üzerine gelmişti. "Sen beni terk edecektin Friks. Sırf hakkında bir yakalama emri çıkarıldı diye. Bu mu savaşmak?" Friks çok üzerine geldiği için böyle söylemişti ama onun için savaşırdı, biliyordu. "Benden çoktan vazgeçmemiş miydin? Karşına çıkan en ufacık engelde beni bırakmayı tercih etmemiş miydin? Al işte ayrıldık, istediğin şey olmadı mı? O zaman niye böyle buruksun? Ayrılmak isteyen kişi sen olamadın diye mi?" Friks ona gerçekten çok değer vermişti. "Hayatımın aşkı" demişti onun için. Livei şimdi düşününce birlikte geçirdikleri her saniye onun Friks değil de Bok olmasını istediğini hatırlıyordu ve kendisinden nefret ediyordu. Gerçekten de haklıydı. Onu görmezden gelmişti. Friks ona tüm kalbini, tüm kırılgan noktalarını, hayatını açarken o hep Bok'u beklemişti. Bok ile onu kıyaslamıştı. Aklında hep Bok vardı. Ne kadar büyük bir hata yaptığını daha derinden anlıyordu. Birisiyle nişanlanma noktasına gelip de onu orada eski sevdiğin için bırakmak... Kendisini onun yerine koydu. Aynı şeyi Friks ona yapsaydı nasıl hissederdi? Bok yapsaydı nasıl hissederdi? Midesi bulanıyordu. O kadar hararetli ağlıyordu ki ciğerlerine oksijen girmiyordu. Göğsü inip kalkmaya başlamıştı. Havasızlık ve alkol kokusundan başı dönüyordu. Kendisinden tiksiniyordu. Yaptığı, yol açtığı şeyden nefret ediyordu. Neredeyse kusacaktı.

Friks ona bu acıyla nasıl yaşayacağını sorduğunda sustu. Verecek bir cevabı yoktu. "Özür dilerim Friks. Çok özür dilerim." Ellerini yüzüne gömdü. Ona bakacak bir yüzü bile yoktu artık. Friks'in sendeleyerek oturduğu yerden kalkmakta olduğunu fark etti. Hareket edemeyecek kadar sarhoştu veya o kadar öfkelenmişti ki tansiyonu fırlamıştı. Livei emin değildi. Birkaç adım attıktan sonra Friks olduğu yere düşüp kaldı. Livei hemen oturduğu yerden fırladı. "Friks! İyi misin?" Oldukça ironik bir soruydu. Tabi ki de iyi değildi. Friks hareket etmeyi bırakmış, kendini olduğu gibi barın zeminine bırakmıştı. Livei bardaki şaşkın gözleri umursamadan hızla onun yanına koştu. Friks gibi bir adamı bu hale getirmişti. Gerçekten berbat birisiydi. Çok büyük bir hata yapmış çok büyük bir aptaldı. Ağlamasını kontrol altına almaya çalışarak Friks'i yattığı yerden kaldırmaya çalıştı. Kalsiyum kullanabiliyor olsaydı çok daha kolay bir şekilde taşırdı onu ancak elinden geleni yaptı. Onun tek koluna girecek ve destek olmaya çalışacaktı. "Patron'un evine gidelim. Senin için endişeleniyorlar. Sonra bir daha karşına çıkmayacağım." Friks'i kontrol etsin diye göndermişlerdi onu ama her şeyi daha da berbat hale getirmişti. "Böyle olsun istememiştim. Hiç istememiştim. Çok üzgünüm. Biraz dayan, seni teslim edip gideceğim. Sonra yüzümü görmek zorunda kalmayacaksın." Friks kendinde miydi, duyuyor muydu bilmiyordu. Belki de bu lafları kendini ikna etmek için kendine söylüyordu. Neon - Hareketlilik stilini kullanarak kendini ve Friks'i hızlandıracak ve onu patronun evine götürüp bırakacaktı. Herkes ne yaşandığını görecekti. Bu rezilliğin tüm gruba yansıyor olması içler acısıydı. Kendinden büyük utanç duyuyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#13
Friks'in baygın bedenini kollarına alıp, Neon - Hareketlilik stilini kullanarak hızla Patron'un evine doğru yola çıkıyorsun. Vücudunda elementin gücünü hissederek, hareketlerini hızlandırıyorsun. Yol boyunca rüzgar saçlarını savururken, Friks'in ağırlığı sana zor geliyor ama yine de tüm gücünle onu taşımaya devam ediyorsun. Kafanda onun biraz önce söylediği ağır sözler dönüp duruyor. İçindeki suçluluk ve utanç, nefes almanı zorlaştırıyor. Belki de Friks'i hak etmiyordun; belki de gerçekten çok büyük bir hata yapmıştın. Belki de o seni hak etmiyordu, o seni daha büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Bütün bu düşünceler içinde kaybolmuşken, Patron'un evine nihayet ulaşıyorsun. Evin kapısının önüne geldiğinde, Mavi’nin seni beklediğini görüyorsun. Mavi, gözleri endişeyle dolu, hemen yanına yaklaşıyor. Friks’i gördüğünde, yüzündeki ifade daha da ciddileşiyor. "Hemen içeri girelim." diyor ve Friks’i kolunun altına alarak hızla içeri taşıyor. Diğerleri fark etmeden onu hızla yukarıya çıkarıyor ve üst katta sakin bir odaya götürüyor. Mavi, Friks'i nazikçe yatağa yatırıyor ve üzerini örtüyor. "Burada dinlensin." diyerek kapıyı kapatıyor ve seninle birlikte aşağı iniyor.

Patron, ayağa kalkmış durumda ve seni dikkatle izliyor. "Livei, gel otur." diye rica ediyor. Mavi'nin de aşağı inmesiyle birlikte salona dönüyor ve herkes toplanmaya başlıyor. İçinde bir şeylerin değişmekte olduğunu hissediyorsun. Patron, yerine oturduğunda derin bir nefes alıyor ve ciddi bir ifadeyle konuşmaya başlıyor. "Deinzei Özgürlük Hareketi." diyor Patron, sesi oldukça gururlu çıkıyor. "Bundan yıllar önce bu hareket, mazlumların ve unutulmuşların sesi olmak için yola çıktı. Hepimizin bir araya gelerek, kendi benliğimizi koruma ve geleceğimizi belirleme amacımız vardı. Fakat bugün, Deinzei'nin hakları artık tanındı. Artık hepimiz tarihe geri döndük. Bizlere haklarımız geri verildi." Patron’un gözleri yavaşça sizlerin üzerinde geziniyor. "Bu hareketi buraya taşıyan şey, Livei gibi insanlar oldu." diye devam ediyor. "Cesur, kararlı ve yılmadan mücadele eden insanlar. Hepiniz bu özgürlüğü elde etmek için savaştınız ve bugün bu amaç gerçekleşti." Patron'un sözleri, odadaki herkesin kalbine dokunuyor. Sessizlikte herkesin duygu yoğunluğu hissediliyor.

Patron devam ediyor. "Bugün resmi olarak Deinzei Özgürlük Hareketi’nin sona erdiğini açıklıyorum. Artık ihtiyaç duyulmayan bir hareketiz. Hepimiz, bu özgürlüğü kutlamalıyız ve geleceğe güvenle bakmalıyız." Bu sözlerle, odada birkaç kişi mutluluk gözyaşlarına boğuluyor. Neist, Shira, ve diğerleri gözleri dolu dolu birbirlerine bakıyorlar, yüzlerinde hem sevinç hem de burukluk karışmış bir ifade. Patron, gözyaşlarını silen birkaç kişiye bakarak devam ediyor. "Hepinize teşekkür ederim. Bu yolda bizimle yürüdüğünüz için, bu mücadeleyi bizimle verdiğiniz için. Sizlerin cesareti ve kararlılığı olmasaydı, bugün burada olamazdık." Sözlerinin sonuna geldiğinde, odadaki herkesin üzerine bir huzur çöküyor. Geçmişin zorlukları, kayıplar ve mücadeleler, şimdi yerini yeni bir başlangıca bırakıyor gibi hissediyorsun. Patron, teşekkür ederken senin gözlerinin içine bakıyor ve sana minnettar olduğunu vurguluyor. Bir dönemin kapanışını ve yeni bir dönemin açılışını yaşıyorsun, içindeki karmaşık duygular, bir şekilde bu anda birleşiyor. Bok bu mutlu anın ortasında sana dönüyor ve sessizce "Ne oldu orada ya? Niye baygın geldi bu?" diye soruyor.

O Sırada
Babiran, Himota’nın kıyı şehirlerinden biri, denizin tuzlu kokusunun sokaklara karıştığı, sert rüzgarların yükseldiği bir liman şehri. Bu şehrin arka sokaklarında, terkedilmiş bir depoda, Dyoch Vodhis köhne bir sandalyeye bağlanmış durumda. Gözlerinin altı mosmor, yüzü kanlar içinde, birkaç dişi kırılmış ve sağ gözü tamamen kapanmış halde. Mavi Yıldız üyeleri, Gedhilfe ve Deinzei hareketi hakkında her şeyi öğrenmeye çalışıyorlar ve Dyoch’u ağır işkencelerle konuşturmak için her yolu deniyorlar. Dyoch, vücuduna inen her darbede daha da zayıf düşüyor. Yumrukların gücüyle dişleri gıcırdıyor, her nefes alışında kaburgalarındaki acıyı hissediyor. Mavi Yıldız üyeleri onu dövüyor, kemiklerine kadar hissettiren darbelerle yüzünü şişiriyorlar. Arada bir soğuk su dolu kovayı kafasından aşağı boşaltıyorlar, nefesini kesiyor, suyla dolu ciğerleri sanki boğuluyormuş gibi hissettiriyor. Ardından yeniden başlıyorlar dövmeye. Her bir yumruk, her bir tekme, Dyoch’un iradesini parçalamak için.

Bir ara nefes nefese kalmış bir halde başını hafifçe kaldırıyor. Gözleri yarı açık, yüzündeki şişlikler neredeyse gözlerini kapatmış durumda. Ağzından kanlı bir tükürük yere düşüyor. Bir Mavi Yıldız üyesi, elindeki demir boruyu havaya kaldırıp tekrar omzuna indirdiğinde acıyla çığlık atıyor. "Hadi, Dyoch efendi! Konuş artık!" diye bağırıyor. "Gedhilfe ile ilgili bildiklerini anlat!" Dyoch'un dişleri birbirine kenetlenmiş halde, dudaklarından kan sızıyor. "Size... söyleyeceğim hiçbir şey yok." diye mırıldanıyor, ama bu cılız inat, bir başka sert yumrukla karşılanıyor. Kanlı bir öksürükle tekrar başını eğiyor ama bu sefer biraz daha konuşmaya kararlı gibi. Saatler süren işkence sonunda, dayanacak gücü kalmadığında, elleri titremeye başlıyor. "Tamam." diyor titrek bir sesle. "Tamam... konuşacağım." Mavi Yıldız üyeleri dikkat kesiliyor, hepsi sessizce onu dinliyor. "Ben... Ozæf hükümeti ve Deinzei hareketi arasında bir çifte ajandım." diye itiraf ediyor sonunda. "Deinzei hareketinin tüm aktivitelerini Deith Ozæf'e bildirdim." Bir an için odadaki hava daha da ağırlaşıyor. "Ne karşılığında?" diye soruyor bir Mavi Yıldız üyesi. Dyoch, başını yavaşça kaldırıyor, gözlerinde hem korku hem de çaresizlikle. "Ben ve Dhæcho... Dünya’ya gidip güvenli bir hayat yaşayacaktık. Deith Ozæf bunu bize vaat etti. Ama... ama Deith Ozæf öldü ve bu anlaşma da onunla birlikte yerle bir oldu."

Mavi Yıldız üyeleri bir an için sessiz kalıyor, aralarında fısıldaşıyorlar. "Ne yapalım şimdi? Bırakalım mı?" diyor içlerinden biri. Diğeri omuz silkerek "Belki de bırakmalıyız. Zaten hiçbir şey kalmadı ortada." diye cevap veriyor. Ancak net bir karara varmadan, düşüncelerini ve ne yapacaklarını tartışmaya devam ediyorlar. Gözlerinde kararsız bir bakış var. Dyoch’un hayatı hala pamuk ipliğine bağlı gibi görünüyor.

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#14
Friks'i zar zor düşürmeden taşıyarak hızlıca patronun evine geri dönmüştü. Mavi kapıda onları bekliyordu. İkiliyi görür görmez endişeyle onlara yaklaşmıştı. Friks'i son gören o olduğu için en yakın dostunun ne durumda olduğunu tahmin etmiş olmalıydı. Friks'in diğer koluna girmişti ve onu hızlıca içeriye taşıdılar. Üst katta, kimsenin kullanmadığı bir odaya götürerek yatağa yatırdı onu dikkatlice. "Teşekkürler Mavi." dedi Livei sessizce. Friks'e son bir kez tekrar dönüp bakmadan hızla Mavi'nin önünden aşağıya, diğerlerinin yanına indi. Patron ayakta onu bekliyordu. Odaya girdiğini görünce oturmasını rica etmişti. Odaya ciddi bir hava dolmuştu. Livei şu anda bu konuşmayı yapmaya kendini psikolojik olarak hazır hissetmiyordu ama derin bir soluk alarak sakinleşmeye çalıştı.

Patron, Deinzei Özgürlük Hareketi'nin resmen sona erdiğini duygusal bir konuşmayla açıklamıştı. Livei kendini zorlayarak gülümsedi. Onların özgürlüklerine sahip olmalarından dolayı fazlasıyla mutluydu aslında ancak son yarım saatte olan her şey onu sarsmıştı. Odadaki herkes mutluydu, bazıları mutluluktan ağlıyordu. Patron son olarak onun gözlerinin içine bakmış ve bir kez daha teşekkür etmişti. Livei söz alması gerektiğini hissetti. "Eski Deinzei Özgürlük Hareketi'nin bir üyesi olarak başardığımız şeyden gurur duyuyorum. Gelecek nesillere örnek ve umut ışığı olduk. Artık tüm Deinzei halkı özgürlüğünün ve ayrıcalıklarının tadını çıkarabilir. Bayraktaki mavi rengini asillikle temsil edebilirsiniz. Kral Thrao babası gibi değil, farklı bir kral olabileceğini biliyorum. Güç ile yozlaşmayacak bir insan olduğuna inanıyorum. Hep birlikte daha iyi bir Gedhilfe inşa edeceğiz." Ardından ekledi. "Ancak her şey bitmedi. Mutlak Son olarak hala işlerimiz var. Önümüzde koca bir gezegen dolusu insana karşı vermemiz gereken bir mücadele var. Lütfen desteklerinizi esirgemeyin."

Konuşmayı sesi titremeden ya da moralsizliğini dışarıya vurmadan yapabildiği için kendi kendini sessizce tebrik etti. Tam o esnada Bok ona dönerek neler olduğunu, Friks'in neden bayıldığını sordu. Bir şeyler yolunda gitmediğinde bunu hemen anlıyordu. Livei derin bir iç çekti. "İnan bana bilmek istemezsin." Dudakları titredi istemsizce. "Sanırım peşinden benim gitmem bir hataydı. Onu hiç böyle görmemiştim. Neyse, belki içindeki her şeyi yüzüme kusup rahatlamıştır." Alaycı bir tonda güldü kendi söylediği şeye. "Bu gece yaşananlardan sonra bir daha benimle aynı ortamda olmak ister mi onu bile bilmiyorum açıkçası." Omuz silkti. "Ona sunabileceğim bir ağrı kesici yok. Bugün yaşananlardan ötürü ona kırgın veya kızgın değilim. Ona yaşattığım şeyden sonra beni bir daha affedeceğini sanmıyorum ama bir gün umarım eder. Çünkü onun kalbini biliyorum. Ve belki günün birinde bunları aşarız." Elini Bok'un eline koydu ve gözlerine bakarak gülümsedi. "Umarım sen de onu affedebilirsin. Şu anda iyileşebilmesi için ona sunabileceğimiz tek şey biraz anlayış ve şefkat."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#15
Bok, senin sözlerini duyunca bir an duraksıyor, gözlerinde düşünceli bir ifade beliriyor. Friks’e olan öfkesi biraz da olsa hafifliyor gibi görünüyor. "Ben Friks’ten nefret etmiyorum ya." diyor sakin bir sesle. "Ama onun bana karşı biraz adil olmadığını düşünüyorum. Bir özür beklemiyorum ama en azından gerçekleri görebilmesini isterdim." Gözleri hafifçe kısılıyor, ardından yüzünde bir rahatlama ifadesi oluşuyor. "Ama neyse, onun da acı çektiğini biliyorum. Eğer zamanla işleri düzeltebilirsek, belki her şey yoluna girer. Zaman gösterecek." Patron, bu konuşmanın ardından odadaki gergin havayı biraz dağıtmak için esprili bir şekilde araya giriyor. "Ah, yaşlandım artık ben." diyor gülümseyerek. "Böyle büyük açıklamalar yapmak da yoruyor. Benim biraz dinlenmem gerek. Artık odama çekileceğim." Şakacı bir tavırla elini sallayarak Mavi’ye dönüyor. "Friks’in bu gece burada kalmasında sorun yok. Yarın her şeyi daha net göreceğiz. Siz de dikkatli olun." Herkes birbirleriyle vedalaşıyor. Mavi, Friks’i kontrol edip geliyor. Sen ve Bok da kapıdan çıkarken, Bok’un aklına bir fikir geliyor. "Bu kadar karmaşadan sonra biraz rahatlamak için bir şeyler yemeye ne dersiniz?" diye soruyor. "Seldshuts sokağındaki noodle’cıya gidelim mi? Güzel bir değişiklik olur." Bu fikir seni biraz rahatlatıyor, biraz sakinleşmeye ve başından geçenleri sindirmeye ihtiyacın var. Mavi de "Orayı çok seviyorum ya, Himotalı bir abi işletiyor. Her türlü gelirim." diyor.

Seldshuts sokağına doğru ilerlerken gece biraz serinliyor. Sokak lambalarının altında adım adım ilerliyorsunuz, havada hafif bir yağmur kokusu var. Burası geceleri her zaman canlı olur, farklı kültürlerden gelen insanlar, restoranlar ve sokak satıcılarıyla dolu. Gözlerin etrafı tararken, insan kalabalığının içinde kendini biraz olsun rahatlamış hissediyorsun. Himotalı noodle dükkanına yaklaştığınızda, dükkan sahibi Mavi’yi görünce tanıyor ve gözlerinde bir parıltı beliriyor. "Hey, Mavi! Uzun zaman oldu seni buralarda görmeyeli!" diyor gülümseyerek. Mavi gülümsüyor ve birkaç kelimeyle ona selam veriyor. Himotalı adam gülümseyerek başını sallıyor. "İyi iyi, neyse ki buralardasın. Hep bekleriz!" diye ekliyor, ardından size oturmanız için bir masa gösteriyor. Bir köşeye oturup noodle’larınızı beklerken, Bok bir an duraksıyor ve sonra düşünceli bir sesle konuşmaya başlıyor. "Dün gece bir şey fark ettim." diyor alçak bir sesle. "Mavi Yıldız’dan biriyle ilgili... Daha önce öldüğüne emin olduğum bir kızı gördüm evimin yakınlarında." Sözleri odadaki havayı anında değiştiriyor, sessizlik çöküyor. "Kız beni görmedi, ama ben onu camdan izledim. Yüzü tanıdıktı ama adını hatırlamıyorum. Tihami Savaşı sırasında öldüğüne emin olduğum biriydi. Bu yüzden ya Dünya ile bir bağlantısı var ya da Mavi Yıldız’ın bir parçası olabilir."

Mavi, Bok’un sözlerini duyduğunda bir an düşünceli bir ifade alıyor. "Kim olabilir ki? Mavi Yıldız ölüleri diriltmez, ama belki de bir şeyler değişmiştir. Ya da başka bir planları vardır." Ortam, bu gizemli konuşmayla daha da ciddi bir hale bürünüyor. Noodle’larınız masaya geliyor ve bir süre herkes sessizce düşüncelerine dalarak yemeye başlıyor. Gece ilerledikçe, her birinizin zihninde yeni sorular ve cevaplar oluşmaya başlıyor. Her kaşıkta biraz daha yaklaşıyor ama yine de her şeyden uzakta hissediyorsunuz.

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#16
Bok'un Friks'e bir garezi olmadığını duymak rahatlatıcıydı Livei için. Friks'in adil davranmadığından, gerçekleri göremediğinden yakınmıştı. Livei onaylar şekilde başını salladı. Şu anda kendi acısı gerçekleri görmesine engel oluyordu belki de ama zamanla anlayacaktı. Ona ilaç olabilecek tek şey zamandı şu anda. Bok'un da onunla bu konuda aynı fikirde olmasından memnundu. Bu kısa konuşmanın üstüne Lujein yorulduğunu ve odasına çekileceğini söyleyip ayağa kalkmıştı. Friks'in de bu gece için orada kalmasına izin vermişti. "İyi geceler patron." Livei gülümsedi. Kendini bir nebze de olsa daha rahatlamış hissediyordu. Mavi son bir kez Friks'i kontrol etmeye yukarı çıkmıştı. Livei ve Bok da evden çıkmaya hazırlanıyorlardı. O esnada Bok bir teklifte bulundu. Noodle yemeye gidebilirlerdi. Livei bu teklifi memnuniyetle karşıladı çünkü acıkmaya başlamıştı. Mavi de gidecekleri mekanı sevdiğini söyleyerek onlara katılamaya karar vermişti. Böylece üçü birlikte noodle yemek için Seldshuts Sokağı'na indiler.

Hava karardıkça hava serinlemişti. Hafif hafif esen soğuk bir rüzgar vardı. Seldshuts Sokağı her gece olduğu gibi bu gece de epey hareketliydi. Himota ile olan savaşın kasvetini şehir artık üzerinden atıyordu. Her şey normale dönmüş gibiydi. Her yerde insan ve müzik sesleri vardı. Kalabalığın içerisinde Livei kendini çok daha huzurlu hissediyordu. İnsanlar restoranlarda yemek yiyor ve birbirleriyle sohbet ediyorlardı. İç ısıtan bir görüntüydü. Livei bu kalabalık sokakla ilgili günün birinde böyle hissedeceğini hiç hayal etmezdi. Yeni yetme bir polis memuruyken sırf kalabalıktan biraz olsun kaçabilmek için kendini ıssız yerlere atardı. Noodle dükkanından içeri girer girmez yüzüne çarpan sıcaklık ile rahatladı. Dükkan sahibi Mavi'yi tanıyor olacaktı ki kısaca selamlaşmış ve sohbet etmişlerdi. Adamın gösterdiği masaya geçip birer noodle sipariş ettiler.

Siparişi beklerken Bok düşünceli bir yüz ifadesiyle konuşmaya başlamıştı. Bir önceki gece, Mavi Yıldız'dan olan ve Tihami Savaşı'nda öldüğünü düşündüğü bir kızı evinin penceresinden gördüğünden emindi. Mavi Yıldız ya da Dünya bağlantılı olduğunu düşünüyordu. Mavi de konuya ilişkin tahminde bulunmuştu. Livei sessizce düşündü bir süre. O esnada noodlelar masaya gelmişti. Sıcak olduğu için üfleyerek yemeye başladı. "Hae gibi yani. Snapshot." dedi ilk olarak kısaca. "Mavi Yıldız belki de Dünya'dan snapshot yapabilme teknolojisini çalmıştır, kim bilir. Gerçi bir snapshot yapmak epey zor ve masraflı bir iş gibi duruyordu." Snapshot ile ilgili okuduğu evrakları gözünün önüne getiriyordu. "Dünya da bizimkilerden bir askeri güç oluşturuyor kendine. Hae, Shisha, Mitga... Öncesinde gördüğümüz Yald ve Kwær... Ve Mavi'nin snapshotu. Bunlar tesadüf değil. Snapshot veya Deith Ozæf gibi snapshot olmayıp da onlara destek olabilecek iyi tipleri seçiyorlar, beyinlerini yıkamaya çalışıyorlar. Kesinlikle kaybetmeyecekleri bir savaşa hazırlanıyor olmalılar. Gerçi biz bunu bir süredir biliyorduk zaten..." İç çekti. "Sahip olabileceğimiz her türlü yardıma ve desteğe ihtiyacımız var. Gedhilfe - Himota olayının bir benzerinin tekrar etmesine izin veremeyiz. Şu anda Ingenium olarak biz birbirimize düşersek Dünya bizi çiğ çiğ yer." Kısa bir süre düşündü. "Bir oyun oynanıyor ve biz bu oyunda hiç saldırmadığımız için devamlı olarak defansta kalıyoruz. O yüzden artık biz saldırmalıyız. Hiç beklemedikleri yerden hem de." Gözlerini Bok'a çevirdi. "Mavi Yıldız ile anlaşamadığımız noktalar olduğunu biliyorum. Çok farklı beklentileri olduğunu da biliyorum ama şu anda onlarla kısa süreli bir ateşkes yapmamız mümkün değil mi sence? Sen onları tanıyorsun. Çok büyük bir güç ve iletişim ağına sahipler. Kim bilir bizim bilmediğiniz neleri biliyorlar. Max'in adamlarından daha iyi müttefikler olabilirler bize. Max de bizi sattı muhtemelen, ölmediği iddia edildiğine göre. Ve hakkımızda çok fazla şey biliyor. Neyi bilip neyi bilmediğimizi de biliyor. Yarın öbür gün bizi zayıf noktamızdan vuracak."

Hafifçe geriye çekilip ikisine baktı. "Ben diyorum ki Mavi Yıldız ile bir görüşelim. Belki ortak bir noktaya varabiliriz. Deith Ozæf'i öldürerek kendimizi kanıtladık. Onlara sunabileceğimiz çok şey var. Onların da bize sunabileceği. Bu gezegeni, kendimizi ve içindeki insanları korumak istiyorsak onlara yanaşmamız gerekecek gibi duruyor." Omuzlarını düşürdü. "Onların aptalca ideallerini kesinlikle desteklemiyorum ve ekstrem görüşlerini paylaşmıyorum. Bizi öldürmeye çalıştıklarının da farkındayım. Ama ödeşebiliriz belki de. Çıkarlarımız doğrultusunda geçici bir ittifak. Açıkçası zaten onlardan daha güçlü müyüz noktasında soru işaretlerim var. Ama Dünya'nın büyük müttefiklerinden birini engelledik, Thrao ve Himota bizim tarafımızda. Bu bizim adımıza çok büyük bir başarı. Şu anda daha organize ve daha büyük bir orduya ve bir plana ihtiyacımız var. Bu sunduğum fikir büyük çoğunluğun, özellikle Kral Thrao'nun hiç hoşuna gitmeyecek o yüzden ilk olarak sizin fikirlerinizi almak istiyorum." Tekrar Bok'a döndü. "Bu konuda senin fikirlerini çok merak ediyorum çünkü sen onların lideriydin bir dönem. İçlerini benden çok daha iyi biliyor olmalısın. Bo'ek ölmeden önce bana senin bir planın olduğunu söylemişti."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#17
Mavi, senin söylediklerini dikkatle dinliyor ve düşünceli bir ifadeyle başını sallıyor. "Bu söylediklerinde çok mantıklı şeyler var. Mavi Yıldız'ın kendi içinde bazı ayrılıklar yaşadığını biliyoruz. Ama onların gücünü görmezden gelmek de aptallık olur. Onların ağı neredeyse bizim bildiğimiz her yerden daha geniş. Ve böylesi güçlü bir örgütün karşısına doğrudan çıkmak yerine onları yanımıza çekmek çok daha stratejik olabilir." Sonra Bok’a dönüyor. "Ama bu, senin daha iyi anlayabileceğin bir konu. Mavi Yıldız'ın lideriydin. Nasıl yönetildiklerini, neye ihtiyaç duyduklarını en iyi sen bilirsin." Bok, söz sırası kendisine geldiğinde kısa bir süre düşüncelere dalıyor. Sonra konuşmaya başlıyor. "Mavi Yıldız... Onları anlamak gerçekten kolay değil. Onların lideri olduğum dönemde bile, içlerinde sürekli bir çatışma vardı." diyor. "Mavi Yıldız'dan önceki lider ile aramızda bir tür taht kavgası yaşandı. Onun idealleri ve yöntemleri beni rahatsız ediyordu. Çok ekstremdi, hatta insanlık dışıydı diyebilirim. Bazı şeyler, bir dava uğruna bile olsa çok ileri gidiyordu. O yüzden onu devirdim ve kendi yolumu çizdim." Gözleri uzaklara dalıyor bir an, sanki o günleri yeniden yaşıyormuş gibi. "Mavi Yıldız, ideolojik olarak oldukça bölünmüş bir grup. Ama aynı zamanda çok güçlüler. Onların gücü sadece fiziksel güç değil, aynı zamanda bilgi ağı ve bağlantıları. Hatta Deith Ozæf'e kadar uzanan bir erişimleri vardı. Onlar için çalışmayan, çalışmış gibi yapan casuslar bile mevcuttu." diye devam ediyor Bok, yüzünde hafif bir tiksinti ifadesiyle. "Eğer onları büyümeleri için serbest bırakırsak, tahmin ettiğimizden çok daha tehlikeli bir duruma gelebilirler. Ama onları dengeleyebilirsek, kontrol altına alabilirsek, belki de bu ittifak iş görebilir."

Bok’un gözleri seninkilere kilitleniyor. "Mavi Yıldız’ın lideriyken, onların düşünce yapısını çok iyi tanıdım. Çoğu fanatik düzeyde ideallerine bağlı. Ve bu fanatizm, onları tehlikeli yapıyor. Ama aynı zamanda onlara yön verebilecek bir lider de çok şey değiştirebilir. Eğer Mavi Yıldız’ı kendi çıkarlarımız doğrultusunda yönlendirebilirsek, onlarla geçici bir ittifak mümkün olabilir." Bir an duraksıyor ve derin bir nefes alıyor. "Ama bu dengeleri korumak zor. Onların da hedefleri var ve bu hedefler bazen bizimkilere tamamen ters düşebilir. Eğer onları zapt edebilirsek, bu güçler birleşiminden çok şey kazanabiliriz. Ama kontrolü kaybedersek, onlarla ittifak yapmak, savaştan bile daha büyük bir risk olabilir. Yani bu riskli bir oyun ama eğer doğru oynarsak kazanabiliriz. Bu yüzden bu konuda dikkatli ve hazırlıklı olmalıyız. Onların ne istediklerini, bizim ne sunabileceğimizi ve her iki tarafın da neler kazanıp kaybedeceğini iyice tartmalıyız." Bok’un gözlerinde bir ciddiyet beliriyor. "Ve evet, bir planım var. Fakat bu planın çalışabilmesi için her şeyin tıkır tıkır işlemesi gerekiyor. Ve bizlerin de bu süreçte sağlam durmamız gerekiyor." Gözlerini sana ve Mavi’ye çevirerek sözlerini bitiriyor. "Eğer bu yolda yürümeye karar verirsek, herkesin buna hazır olması gerek. Mavi Yıldız’ı kendi tarafımıza çekmek kolay olmayacak, ama mümkün. Bunun için en uygun zamanı ve yolu seçmemiz gerekiyor."

Noodle dükkanında geçirilen vakit beklenenden biraz daha uzun sürmüş olsa da mekandan çıktığınızda gece hala serin ve sokaklar kalabalık. Seldshuts Sokağı'nın gece hayatı, etraftaki restoran ve barların ışıklarıyla canlanıyor. Ancak bu canlılık, sokaktan yürümeye devam ederken Bok'un ciddi yüz ifadesiyle değişmeye başlıyor. "Mavi Yıldız’ın adamları, element kullanımına saplantılı derecede bağımlılar. Onlara göre iki gezegen de element kullanıcıları tarafından yönetilmeli. İçlerinde öyleleri var ki, bu saplantı adeta bir din haline gelmiş. Elementlerin kontrolüyle dünyayı şekillendirme arzuları var. Bu, onların zihniyetini oluşturuyor." Mavi, bu sözlere sert bir karşılık veriyor. "Benim annem bir element kullanıcısı değildi. Onu asla böyle bir dünyaya mahkum etmek istemem. Element kullanamayan insanlar da var ve onların da bu gezegende yaşama hakkı var." Bok, Mavi'nin endişelerini anlar gibi başını sallıyor. "Haklısın. Bu onların hayali olsa da, böyle bir dünyanın sonucu korkunç olurdu. Element kullanamayanlara karşı bir tür faşizm yaratabilirler. Bu, her iki gezegen için de felaket olur." Konuşmaya devam ederken, sokakta bir şeylerin değişmeye başladığını fark ediyorsunuz. İnsanların yüzlerindeki ifadeler giderek endişeleniyor ve adımları hızlanıyor. Az önce dolup taşan sokak yavaşça boşalmaya başlıyor. Kalabalığın dağılması ve bazı insanların aceleyle kaçışması dikkatini çekiyor.

Tam o sırada, sokağın ilerisinde bir kadın figürü beliriyor. İlk başta gölgeler ve sokak lambalarının arkasında kalan bu siluet, zamanla daha netleşmeye başlıyor. Hem senin hem de Bok'un gözleri ona kilitleniyor. Kadın sanki sizi doğrudan hedef almış gibi. Bok’un yüzünde ani bir tanıma ifadesi beliriyor ve şaşkınlıkla "İşte bu, beni takip eden kız." diyor. Figür yavaş adımlarla size doğru ilerlemeye devam ederken, sokak lambasının altına giriyor ve yüzü aydınlanıyor. Tanıdık bir yüz. Gözlerinde derin bir boşluk ve kararlılık var. Hem senin hem de Bok'un zihninde bir isim yankılanıyor: Hera Memuga. Kıyafeti bile onu son gördüğünüz halde. Keskin bakışlarını Bok'a doğrultuyor ve tek bir soru soruyor. "Hae nerede?"

Image

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#18
Livei söyleyeceklerini bitirdikten sonra ikilinin yüzüne sabırsızlıkla bakmaya başlamıştı. Bu konuyla ilgili olarak ne düşündüklerini duymak istiyordu. Söze ilk giren Mavi olmuştu. Mavi Yıldız'ın çok güçlü olduğuna katıldığını ve onların bağlantılarından yararlanabileceklerine inandığını söylemişti. Onlara karşı olmaktansa onları taraflarına çekmenin daha avantajlı bir durum oluşturacağını eklemişti. Bok da bu fikre kısmen katılıyordu. O, onların iç yüzünü daha detaylı bildiğinden biraz daha temkinliydi. Ne kadar tehlikeli bir örgüt olduklarını, yapacakları tek bir yanlış harekette pek çok zarara yol açabileceklerini biliyordu. Yine de onları kendi hallerine bırakmak da ittifak ya da düşman olmak kadar tehlikeliydi. "Katılıyorum. Onları etki altına alabilmemiz de mümkün. Alamasak bile hiç değilse dizginlemeyi deneyebiliriz. İçlerinde olmak da onları daha yakından tanımamıza fırsat sağlayacak. Bu örgütün şu anda ne yapıyor olduğuna dair hiçbir şey bilmememiz bizim için büyük dezavantaj." Noodleının son lokmalarını da ağzına attı.

Bok böyle bir ittifak için dikkatli olmaları gerektiğini, kontrolü kaybetmeme ve dengeli olma konusunda özellikle hassas olmaları gerektiğini belirtmişti. Tüm seçenekleri ve bunlardan doğabilecek sonuçları tartmaları gerekiyordu. Planın işlemesi için de her şeyin tıkır tıkır ilerlemesi gerektiğini söylemişti. Mavi Yıldız'ı kendilerine nasıl çekecekleri de bir problemdi. En uygun zamanın seçilmesi gerekiyordu. "Belki de bu fikri öncelikle ekibimizin diğer üyelerine açmalıyız. Herkes hemfikir ve hazırlıklı olmalı. Hatta Kral Thrao ile bile konuşabiliriz. Hedeflediğimiz esas şeyi mantıklı bulacaktır diye düşünüyorum. Sonra da Mavi Yıldız ile irtibata geçmeye çalışırız. Belki senin tanıdığın birileri vardır Bok."

Mekandan dışarı çıktıklarında hava daha da serinlemişti. Saat geç olmasına rağmen sokaklar hala tıklım tıkış kalabalıktı. Yolda yürürken Bok, Mavi Yıldız'ın çarpık zihniyetine dair onlara daha çok bilgi vermişti. Element kullanıcılarına olan saplantılarını ve element kullanmayanlara karşı ayrımcı olduklarını belirtmişti. Elementlerin kontrolüyle dünyayı şekillendirmek isteyenler olduğunu söylemişti. Mavi, annesinin element kullanıcısı olmadığını ve asla olmasını istemediğini söylediğinde Livei sessizce kendi düşüncelerine daldı. Herkesin element kullanıcısı olduğu bir dünya fikri çok mu kötüydü? Friks element kullanmıyordu ancak güçleri vardı. Onu çok işe yarar kılan, kendini korumasını sağlayan, ciddi avantaj sağlayan güçlerdi bunlar. Defalarca hayatlarını kurtarmıştı bu durum. Belki de insanlığı bu şekilde evrimleştirmek ve sonraki aşamaya getirmek çok da kötü bir fikir değildi. Ancak o zaman... insan sayılabilir miydi? Sınır ne olacaktı? Nereye kadar gideceklerdi? Mutantlaşmanın bir sonu olacak mıydı? Bunlar endişe verici sorulardı. Bu onları, Dünyalıların onlar için düşündüğü ve planladığı şeyden pek de farklı yapmıyordu.

O esnada sokakta bir karmaşa hissetti. Herkes aceleyle bir yerlere koşturuyordu. Daha biraz evvel canlılıkla dolup taşan sokakta bir anda kimse kalmamıştı. Livei şaşkınlıkla neler olduğunu anlamak için etrafına bakarken karşıdan onlara yaklaşan bir kadın olduğunu gördü. Bok bunun onu takip eden kız olduğunu söylemişti. O esnada kız da sokak lambalarından birinin altına geçmişti ve yüzü daha net seçilmişti. Onu tanıyordu. Hera Memuga. Tihami Savaşı'nda Hae'nin yarattığı patlamada ölenlerin listesindeydi. Yanlış hatırlamıyorsa bu kadın Dushalıydı. Kız Bok'a dönerek Hae'nin nerede olduğunu sormuştu. Livei, Bok ve Mavi'nin önüne geçerek herhangi bir saldırıya karşı Koruyucu Kalkan'ı etkinleştirmek üzere kendisini hazırladı. "Hera Memuga." Şifreli konuşmalara sabrı kalmadığından hemen konuya geçti. "Dünya tarafından beyni yıkanmış bir düşmüş." Bok ve Mavi'ye döndü. "Hera'nın ismi Zengin CO Düşmüş Veritabanı'ndaydı. Yald ve Kwær gibi Dünya adına çalışıyor olmalı. Dikkat edin." Kadına doğru kaşlarını çattı. "Hae cu'ya gitmiş. Ananın amcuğuna." Kendini Neon - Kılıç tekniği ile saldırmaya hazırladı. Kızın Dünya ile çalıştığını anladığı anda saldıracaktı. Aksi bir şey söylerse onu dinleyecekti ancak temkinliydi.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#19
Hera, sözlerine karşılık büyük bir öfkeyle bakışlarını sertleştiriyor ve hiçbir şey söylemeden harekete geçiyor. Aniden kendi etrafında dönmeye başlıyor ve vücudunun etrafında yoğun kalsiyum birikintileri hızla şekilleniyor. Kalsiyumdan oluşan kalın kemikler, birkaç saniye içinde onun bedenini sıkı bir şekilde sararak güçlü bir Kalsiyum - İskelet Kafesi stiline dönüşüyor. Kafes, senin Neon - Kılıç saldırını keskin bir şekilde geri teptiriyor, kılıcının darbeleri kemiklere çarpıp sert bir sesle yankılanıyor. Bir anda geri savruluyorsun, beklenmedik bir tepme kuvvetiyle bir iki adım geriye çekilmek zorunda kalıyorsun. Kafesin içinde Hera, keskin ve odaklanmış bakışlarını sana doğru dikiyor. Kalsiyum kafesinin içinden, sert bir hamleyle iki eliyle kafesin kenarından kemik bıçakları çekip çıkarıyor. Kalsiyum - Kemik Bıçakları stilini kullanarak kafesinin kemik duvarlarını kırarak ilerlemeye başlıyor. Parçaladığı kafesin kırık kemikleri havada uçuşurken, hızla ve saldırgan bir şekilde sana doğru koşuyor. Her adımıyla kırık kemikler toz bulutu gibi savruluyor ve bıçakları, sert ve hızlı kesişleriyle seni tehdit ediyor. O an, saldırının yoğunluğu ve hızı seni koruyucu pozisyona zorlayarak birkaç adım geri çekilmeni sağlıyor.

Tam bu sırada, Hera'nın saldırısına odaklanırken, Bok'un aniden Hera'nın arkasında belirdiğini fark ediyorsun. Bok, hızla ve güçlü bir hareketle Hera'nın dirseklerinden tutuyor ve ani bir hareketle geriye doğru çekip onu kaldırarak havada döndürüyor. Kendi ekseninde sert bir supleks uyguluyor ve Hera'nın bedeni havada ters dönerek yere düşüyor. Yere çarptığında, ağır bir darbenin sesi yankılanıyor ve Hera birkaç metre yuvarlanıyor. Bok, hareketin ardından hafifçe sendeleyerek doğruluyor ve kendi kendine şaşkın bir şekilde "Bunu nasıl yaptım lan ben?" diyor. Tam o anda Mavi, parmağını hafifçe senin omzuna dokunduruyor. Bir anda vücudunda bir enerji dalgası hissediyorsun. Mavi, Neon elementini ortaya çıkarıyor ve birlikte Neon’un parlak, titreşen ışığıyla aydınlanmaya başlıyorsunuz. "Sana destek olacağım." diyor kararlılıkla. Bu sözler seni cesaretlendiriyor ve birlikte Neon’un güç dolu enerjisiyle parlayarak yere düşmüş olan Hera’ya doğru ilerliyorsunuz. Neon’un enerjisi etrafınızı sararken, adımlarınızın yere bastığı her noktada titreşimli izler bırakıyorsunuz.

Yere düşen Hera, hızla toparlanıyor ve dizlerinin üzerine kalkıyor. Yüzünde bir kararlılık var ama aynı zamanda bir yenilmişlik duygusu da okunuyor. Sen ve Mavi hızla ona yaklaşırken, Hera ellerini yukarı kaldırarak aniden bağırıyor. "Bir dakika, dünya için çalışmıyorum!" Bu sözleri duyduğun anda bir an için adımlarını yavaşlatıyorsun. Mavi de seninle birlikte duruyor, ikiniz de gözlerinizi Hera'ya dikiyorsunuz. Hera'nın bakışları ciddi ve samimi, nefesi hızlanmış. "Beni dinleyecek misiniz?" diye ekliyor. Ellerini havada, teslimiyet içinde tutarken, açıkça bir yanıt beklediğini belli ediyor.

Re: [Livei Nyawodz] Öz ve Benlik

#20
Hera aniden kendi etrafında dönmeye başlayarak Kalsiyum elementiyle etrafında koruyucu bir kafes oluşturmuştu. Bu kemikten kafes Livei'nin Neon kılıcını geriye teptirmişti. Kemiklere çarpan kırıcın sarsılması ile kendisi de sarsılarak geriye savrulmuştu. Sonrasında kemikten bıçaklar oluşturarak kafesi kıra kıra üzerine doğru gelmeye başlamıştı. Gerçekten üç kişiye karşı bir kişi olarak kazanabileceğini mi zannediyordu? Çıldırmış olmalıydı. Livei birkaç adım geri çekilerek kendini defansa almaya hazırlamıştı ki Bok aniden Hera'nın arkasında biterek onu dirseklerinden tutup havaya kaldırmıştı. Kadını oyuncak bebekmiş gibi havada döndürerek hızla yere çakmıştı. Hera yere sertçe çarparak birkaç metre yuvarlanmıştı. Livei şaşkınlıktan açık kalmış ağzıyla Bok'a döndü. Bok bu yaptığına kendisi de oldukça şaşırmıştı. Livei bu hareketleri yatakta da bekliyordu ondan.

O esnada Mavi'nin dokunuşunu hissetti bedeninde. Livei vücudunda dalgalanan Neon enerjisini hissediyordu. Bütün vücudu parıl parıl parıldamaya başlamıştı. Mavi ona dönerek onu destekleyeceğini söylemişti. Livei gülümsedi. "Teşekkür ederim." Mavi ile birlikte yere düşmüş olan ve zorlukla ayağa kalkmaya çalışan Hera'ya doğru ilerlemeye başladılar. Hera dizlerinin üzerine kalkmıştı. Onlar yaklaşırken ellerini havaya kaldırarak teslim olduğunu işaret etmişti. Dünya için çalışmadığını haykırmıştı. O halde neden saldırmıştı ki? Livei öfke ve şüphe dolu bakışlarını kadının üzerinde gezdirirken temkinli bir şekilde adımlarını da yavaşlattı. Mavi de duraklamıştı. Kadın onu dinleyip dinlemeyeceklerini soruyordu. Livei kollarını göğsünde birleştirdi. "Konuş." dedi sert bir ses tonuyla. "Sakın yalan söylemeye kalkma, anlarım." Gözlerini kadının üzerinden bir saniye olsun ayırmıyordu. Dünyalı yalanlarına tahammülü kalmamıştı artık.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Konutlar”

cron