Hera derin bir nefes alarak yere çökmüş durumda, hala elleri havada, teslimiyetini koruyarak konuşmaya başlıyor. "Tihami Savaşı'ndayken, Hae’nin kendine yaptığı şeyleri hatırlıyorum… O gün, onunla birlikte oradayken kendimizi hazırlıksız bulmuştuk. Hae kendine birden fazla iğne enjekte etti. O an ne olduğunu anlamadım. Sonra, o iğneler yüzünden, uranyum patlaması oluşturdu ve ölümüm neredeyse kaçınılmazdı. Son bir patlamanın içinde, kendimi ölüme terk ederken Dünya gezegeni bir şekilde beni çekti. Nasıl olduğunu anlamadım ama eğer beni çekmeselerdi oracıkta ölmüş olurdum. Bunu bana söylediler, ‘Seni kurtardık, yoksa ölürdün.’ dediler." Gözleri senin üzerinde sabitleniyor, sen de bakışlarını ona kilitliyorsun. "Dünya gezegenine çekildikten sonra, kendimi onların laboratuvarlarında buldum. Önce beni bir denek gibi incelediler, yeteneklerimi test ettiler, sonra da kendi ordularına entegre etmeye çalıştılar. İlk başta, bu kadar karmaşık bir yapıdan bir çıkış yolu bulabileceğimi düşünmedim. Ama o süreçte Dünya hakkında çok fazla şey öğrendim. Sadece element kullanıcılarını kullanmak değil, onları kontrol etmek de istiyorlardı. Beyin yıkama yöntemlerinden sıkça bahsediyorlardı. ‘Derin Telkin’ dedikleri bir yöntemden. Sana hiçbir şey yapmıyormuş gibi görünen bir yöntem ama bir süre sonra senin gerçekliğini manipüle ediyor, farkında bile olmadan seni değiştiriyor." Sesinde bir öfke ve tiksinti var, sanki yeniden o günlere dönmüş gibi.
Bir an duraksıyor, sanki zihnindeki karanlık anıları toparlamaya çalışıyor. "Bu yöntemden nasıl etkilenmediğimi bilmiyorum." diye itiraf ediyor, sonra devam ediyor. "Ama bir gün, bir yanlış hesaplama yaptılar. Kendi genetik yapımın, yani benim doğal savunma mekanizmamın, beynimin içine sızmaya çalışan o sinyalleri reddettiğini fark ettiler. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama içimde bir direnç vardı. O ‘telkin’ bir türlü yerleşmedi zihnime. Şanslıydım belki de. Ama bu direncin beni yok edeceklerine inandıkları bir gün, kendimi bir hücrede buldum." Gözlerini biraz daha hafifletip derin bir nefes alıyor, sanki hikayesinin daha karanlık bir kısmına giriyor. "Ve o sırada karşıma bir adam çıktı… Gizemli bir adam. Siyah bir pelerin giymiş, yüzü yarı gölgede kalmış biriydi. Bana o kadar yabancı ve bir o kadar da tanıdık geliyordu ki, bilemezsin. ‘Seni buradan çıkaracağım, ama önce bana yardım etmelisin.’ dedi. Beni oradan çıkarıp bir grup element kullanıcısını daha kurtardı. Hepimiz birer denek gibi orada tutuluyorduk. Kısa süre sonra onun kim olduğunu öğrendim: Elion adında bir adamdı ve o zamanlar bana Mavi Yıldız adında bir örgütün lideri olduğunu söyledi. İlk başta bir özgürlük hareketi gibi geldi. Dünya’ya karşı bir başkaldırı gibi. Ben de onların yanında yer aldım bir süre."
Ama sonra bakışları tekrar keskinleşiyor, yüzüne bir kararlılık geliyor. "Ama zamanla, Mavi Yıldız’ın gerçek yüzünü gördüm. Element kullanıcıları dışında kimsenin var olmaması gerektiğine inanan bir sapkınlıkları var. Gezegenin, sadece bizlere ait olması gerektiğini savunan çarpık bir ideoloji. İnsanları kontrol etmek, manipüle etmek… Bu durum bana Dünya'nın yaptığından farksız geldi. Elion'un liderliğini kabul edemedim. Kaçtım onlardan. Kaçtıktan sonra da, uzun bir süre yalnız kaldım." Bir an için duraksıyor, sanki bu anı hatırlamak ona acı veriyormuş gibi. "Sonra, garip bir adamla karşılaştım. Uzun, silindir bir şapka takmış, gölgenin içinde kaybolan bir figür… Bana Hae’nin hala hayatta olduğunu söyledi. Onu yeniden bulmam gerektiğini söyledi. Eğer o gün o hamleyi yapmasaydı, hayatım bu şekilde mahvolmayacaktı. O zamandan beri, Hae'yi bulmak ve ondan intikam almak için dolaşıyorum." Sesi öfkeyle titriyor ve bakışları seni delip geçiyor gibi. "Yani, hayır, Dünya için çalışmıyorum. Ama bu gezegenin de Mavi Yıldız'ın eline geçmesine izin veremem." Sen ve Mavi, Hera’nın sözlerini dinlerken, aranızda kısa bir bakışma gerçekleşiyor. Söylediklerinin doğruluğunu tartmaya çalışıyorsun. Bok, arkasında ellerini çözüp, gözlerini kısarak Hera’yı dikkatle izliyor. Gözlerinizin içine bakarak söylenen bu sözlerin gerçekliğini tartmaya çalışıyorsun.
Bir an duraksıyor, sanki zihnindeki karanlık anıları toparlamaya çalışıyor. "Bu yöntemden nasıl etkilenmediğimi bilmiyorum." diye itiraf ediyor, sonra devam ediyor. "Ama bir gün, bir yanlış hesaplama yaptılar. Kendi genetik yapımın, yani benim doğal savunma mekanizmamın, beynimin içine sızmaya çalışan o sinyalleri reddettiğini fark ettiler. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama içimde bir direnç vardı. O ‘telkin’ bir türlü yerleşmedi zihnime. Şanslıydım belki de. Ama bu direncin beni yok edeceklerine inandıkları bir gün, kendimi bir hücrede buldum." Gözlerini biraz daha hafifletip derin bir nefes alıyor, sanki hikayesinin daha karanlık bir kısmına giriyor. "Ve o sırada karşıma bir adam çıktı… Gizemli bir adam. Siyah bir pelerin giymiş, yüzü yarı gölgede kalmış biriydi. Bana o kadar yabancı ve bir o kadar da tanıdık geliyordu ki, bilemezsin. ‘Seni buradan çıkaracağım, ama önce bana yardım etmelisin.’ dedi. Beni oradan çıkarıp bir grup element kullanıcısını daha kurtardı. Hepimiz birer denek gibi orada tutuluyorduk. Kısa süre sonra onun kim olduğunu öğrendim: Elion adında bir adamdı ve o zamanlar bana Mavi Yıldız adında bir örgütün lideri olduğunu söyledi. İlk başta bir özgürlük hareketi gibi geldi. Dünya’ya karşı bir başkaldırı gibi. Ben de onların yanında yer aldım bir süre."
Ama sonra bakışları tekrar keskinleşiyor, yüzüne bir kararlılık geliyor. "Ama zamanla, Mavi Yıldız’ın gerçek yüzünü gördüm. Element kullanıcıları dışında kimsenin var olmaması gerektiğine inanan bir sapkınlıkları var. Gezegenin, sadece bizlere ait olması gerektiğini savunan çarpık bir ideoloji. İnsanları kontrol etmek, manipüle etmek… Bu durum bana Dünya'nın yaptığından farksız geldi. Elion'un liderliğini kabul edemedim. Kaçtım onlardan. Kaçtıktan sonra da, uzun bir süre yalnız kaldım." Bir an için duraksıyor, sanki bu anı hatırlamak ona acı veriyormuş gibi. "Sonra, garip bir adamla karşılaştım. Uzun, silindir bir şapka takmış, gölgenin içinde kaybolan bir figür… Bana Hae’nin hala hayatta olduğunu söyledi. Onu yeniden bulmam gerektiğini söyledi. Eğer o gün o hamleyi yapmasaydı, hayatım bu şekilde mahvolmayacaktı. O zamandan beri, Hae'yi bulmak ve ondan intikam almak için dolaşıyorum." Sesi öfkeyle titriyor ve bakışları seni delip geçiyor gibi. "Yani, hayır, Dünya için çalışmıyorum. Ama bu gezegenin de Mavi Yıldız'ın eline geçmesine izin veremem." Sen ve Mavi, Hera’nın sözlerini dinlerken, aranızda kısa bir bakışma gerçekleşiyor. Söylediklerinin doğruluğunu tartmaya çalışıyorsun. Bok, arkasında ellerini çözüp, gözlerini kısarak Hera’yı dikkatle izliyor. Gözlerinizin içine bakarak söylenen bu sözlerin gerçekliğini tartmaya çalışıyorsun.