Eidhæn'in ismi anılınca hüzünle iç çekti genç kız. Onu ne kadar özlediği tekrardan aklına gelmişti. Kuş resmini hala cebinde saklıyordu, Livei için artık bir nevi iyi şans tılsımı görevi görüyordu. Shira sorduğu soruya cevap vermeye başladığında hayretle ağzının açılmasına engel olamadı. Dusha'dan işçi politikası ile getirilmişti çünkü fakir bir ailenin evladıydı. Bir ailenin çocuğundan ekonomik bir beklentiye girmesi ne kadar da hüzünlü bir durumdu. İşin daha trajik tarafı ise bu politikanın tamamen yalan olması, Gedhilfe'nin Dusha'ya iftira atmak için Dushalı ailelere yalan söylemesinden ibaret olmasıydı. Acaba Livei'nin köyündeki Dushalı halk da zamanında benzer deneyimlere maruz kalıp Gedhilfe'ye yerleşmek zorunda mı kalmışlardı? Livei artık ülkesi hakkında duyduğu hiçbir güzel lafa inanmıyordu. Zavallı Shira ailesinin bağrından koparılmış, iftiraya uğramış ve hapse atılmıştı. Zavallı Friks kendi hükümetinin deneyine kurban gitmişti. Zavallı Mavi babasını kaybetmiş ve ayrımcılığa maruz kalmıştı. Zavallı Eidhæn soylu bir aileden olmasına rağmen kabul görmemiş ve şiddete maruz kalmıştı. Kim bilir zavallı Huld, Kot ve patron neler yaşamışlardı? Herkesle aynı gündelik problemlere, ekonomik kaygılara, aşka, arkadaşlığa, nefrete, öfkeye, hüzne, mutluluğa sahip olmalarının yanı sıra Gedhilfe'de yaşayan sıradan halkın ruhunun duymadığı binbir çeşit sorunla mücadele etmek zorunda kalıyorlardı.
Livei ailesinden ayırıldığını hayal bile edemiyordu. Onları yıllarca görememek, seslerini duyamamak, bir haber dahi alamamak... Onun için dünyanın sonu olurdu. Shira bu acıya nasıl dayanmıştı? Başa gelen çekilir diye boşa denmiyordu. Sıkıntılarla yüzleşmek duygusal açıdan güçlendiriyordu onları. Keşke hiç güçlenmek zorunda kalmasalardı. Keşke Shira ailesinin yanında, onların sevimli oğlu olarak kalsaydı. "Gedhilfe'den her geçen gün daha da iğreniyorum." dedi hüzünle. Böyle olmasını istemezdi. Sevdiği, bağlılık duyduğu, hizmet ettiği, uğruna canını vermeye hazır olduğu ülkesiydi burası onun. Buranın vatandaşıydı. Buralı olmayı o seçmemişti, burada doğmuştu. O halde onu beslediği ve barındırdığı için bir minnet duyması gerekirdi. Ne yazık ki iç yüzünü öğrendikçe, insanların acılarına tanık oldukça sevgisi azalmaya başlamıştı ülkesine karşı. Babası ve annesi haksızdılar, Gedhilfe güzel bir ülke değildi. Gedhilfe kimsenin bildiği gibi bir ülke değildi. Lanet olasıca bir bok çukuruydu burası. Kendi halkına hiç değer vermeyen, diğer halkları ise asla bir tarafına takmayan, acımasız, gaddar bir aile tarafından yönetilen katil bir ülkeydi. Tek umursadıkları şey güçtü. Daha güçlü, daha teknolojik, daha zengin, daha, daha, daha... Halkının refahı, mutluluğu asla umurunda değildi. Diğer ülkeler de böyle miydi acaba? Bok burada olsaydı onunla bu konuyu tartışmak isterdi. Yeni öğrendiği şeyleri onunla paylaşmak ve fikrini almak isterdi. Djurat daha mı iyiydi acaba? Belki Dusha? Himota? Kaçabileceği, huzur bulabileceği bir ülke var mıydı?
Shira'nın ailesine ulaşma yolu bulamadığını duyunca genç kızın yüzü öfkeyle ekşidi. "Bana anne ve babanın isimlerini verebilir misin? Senin için teşkilatta onları sordurabilirim. Belki ulaşmanın bir yolunu buluruz. Ve eğer mümkün olursa onlara bir mektup ulaştırmayı deneyebilirim. Sana yardım etmemin bir yolu varsa elimden geleni yaparım." dedi kendinden emin bir ses tonuyla. Elindeki imkanlar bir şekilde sevdiği bir arkadaşının mutluluğuna yarayacaksa, sonuna dek kullanmaya hazırdı. Bu ülkeden gerçekten nefret ediyordu. O kadar öfkelenmişti ki bir şeyleri tekmelemek istiyordu. Ülkenin başına gelen tek güzel şey Dyoch ve Dhæcho Vodhislerin varlığıydı herhalde ve onlar da şu anda Frum ve Ser'in bile unuttuğu bir hapishanede kim bilir ne yapıyorlardı. Friks'e de onlar yardım etmişti, Shira'ya da. Çok iyi kalpli insanlar olmalıydılar. Livei onlarla tanışma fırsatı bulduğu için çok şanslıydı. Friks'in arabayı park etmesi ile birlikte dikkatini ona yöneltti. "Trambi vadisine yakın olan Udfris hapishanesi... Bana söylendiğine göre tam olarak nerede bulunduğunu oraya gidersek rahatlıkla öğrenebilirmişiz." Dedikten sonra düşünmeye başladı. "En az bilindik hapishanelerden birisi dediler. Yani sanırım halk nerede olduğunu bilmiyordur. Polis teşkilatına sorabiliriz. Yani ben sorabilirim. Ama gizli tutuluyorsa bana da direkt söylemeyebilirler. Belki içinizden birini kelepçeleyebilirim, oraya götürmem gerekiyormuş gibi. Yoksa saçma mı olur?" Yaşadığı soru işaretleriyle dolu beyin fırtınasından sonra oflayarak başını salladı. "Bilmiyorum. Shira sen ne diyorsun? Stratejik deha sensin sonuçta."