Livei'nin tek domates kafalı olmadığını söylemesinin ardından bir anlık şokla Friks ve Mavi'ye döndüm. "Beyler, sadece Deith. Sizler de mükemmelsiniz." Kafamla selam verdikten sonra kocaman gülümsedim ikisine de. Livei yaşadıkları şeylerin benimkiler kadar heyecanlı olmadıklarını söylemişti. Yine de onların neler yaşadığını merak ediyordum açıkçası. Sonuçta biliyorum, benim gibi kaslı ve kudretli değiller, bu yüzden heyecanlı olaylar dönmemiş olması normal. Diğerleri biraz vitaminsiz gibiler, sanki hiç beslenmiyorlar gibi. Sahi, acaba buraya bir restoran mı kursak? YOKSA... Yoksa bu olaylar tamamen bittiğinde bir aşçı mı olsam? Belki memleketime geri dönerim ve orada büyük bir restoran açarım. Mabi Mabi Restoranı. Belki de restoranı burada açarım, memleketimin kültürünü de bu tarafa doğru taşırım. Neden olmasın ki? Aslında, çokta iyi olur gibi sanki...
Livei'ler de bu kralla atıştıktan sonra ikinci kıtaya gitmeye karar vermişler. Max'in yanına uğrayıp onu bilgilendirmek istemişler ve orada ikinci kıtayı gezmişler. Benim gezmediğim yerdi orası, Max götüne tekmeyi bastıktan sonra çekip gitmiştim. O kıtada yaşayan yerli halkın da element güçlerine benzer özel güçleri varmış, direkt olarak doğayı kontrol ediyorlarmış. Üstelik bunun doğuştan gelmediğini, doğayla bütünleşerek sonradan öğrendiklerini anlatmış yerlilerden biri. O kadar ilginç ki, böyle bir şeyi yapmayı çok isterdim. Bu doğa bükücüler sayesinde de Friks hayattaymış. Yanlarında duran Mavi'de aslıdna bir kopyaymış, hatta başından beri kopyaymış! Gözüm bir anda Mavi'nin üstüne kaydı. "Oha la, baştan beri bide he?" Sonra Mavi bir silah çıkarıp bir anda Friks'i vurmuş. Bok geri dönmüş, Mavi'yi karargahta gördüğünü söylemiş, böylelikle kopya olduğunu öğrenmişler.
"Birde sizinki bizimkinden heyecansız olacaktı. Bunlar da fenaymış." Dedikten sonra dinlemeye devam ettim. Biranın yanına keşke patates alsaydım diye düşünürken, Friks'in yerliler tarafından iyileştirildiğini öğrendim. Bu sırada Livei ve Bok birlikte Dünya'yı ziyaret etmişler. Geceyi orada geçirdiklerini söyledikleri anda yüzüm oldukça piç bir hal aldı, iki işaret parmağımı da birbirine sürtmeye başlayarak gözümü hızlı hızlı kırptım sandalyemde geriye doğru eğilip Livei'ye bakarken. Birkaç saniye bu şekilde hareket ettikten sonra dinlemeye devam ettim. O kadar çok şey öğrenmişlerdi ki, sadece dövüşmekten başka bir boka yaramadığımı düşünmeye başlıyordum. Snapshot'lar, onları ayırt etmek için kullanılabilecek teknolojik cihazlar, gerçekten işimize yarayabilecek o kadar çok bilgi öğrenmişlerdi ki. Bunun yanında, belki de en büyük bilgilerden birisi Dünyalı insanların da bizden farkının olmaması olmuş. Dünya yok olmanın eşiğine geldiği için Hiperya sağ kalmış, bu yüzden mülteci kabul etmiyorlarmış, bu sebeple dışarıda kalan insanlar ölümle bir savaş içerisindeymiş.
Ve en büyük bomba geldi. Satıcı keltoş abi Max'in adamıymış! "Nasıl ya?" Demeden duramadım şaşkınlıkla. Livei'lerin Max'ten azar işittiğini duyunca biramdan büyük bir yudum aldım. "Koy götüne Max'in." diye tepkimi gösterdim ve dinlemeye devam ettim. Bir Observer'ın Livei'nin zihnine girdiğini duyunca daha dikkatli dinlemeye başladım. Observer'ın sadece kendisine verilen emirleri dinlediğini söylüyordu, Hiperya'ya girme sebebini öğrendiği zaman kendisine saldırmadığından bahsediyordu. Bu sırada da, Heifteth gelmiş. İşler daha ne kadar sarpa saracak diye düşünmeye başlarken bunu duymamla birlikte tek gözüm iyice açıldı. Frum ve Ser gerçek bir din değilmiş ve bizi manipüle etmek için yaratılmış. Heifteth barışçıl bir yol izleyebileceğimizi bile söylemiş. Livei'ye onun için belki de çok önemli olacak kelimeler sarf etmiş. Max konusuna geri döndüğünde, hala aramızda bir güven problemi olabileceğini söylemesi, onu şuan bulup dövmem için bir sebep olabilirdi ancak es geçmeye karar vermiştim. Elindeki cihaz DNA bile değiştirebiliyormuş. Böylesine bir güç, yanlış ellere düştüğünde neler olabileceğini kestirmek çok zor. Dünyalılar konusunda ise, gerçekten Heifteth'in cümleleri Livei'de büyük bir ilham yaratmış olmalıydı. Onlarla masaya oturup anlaşmaya varmamız gerektiğini düşünüyordu. Eğer bu fikri destekliyorsa, ben de onu desteklemeye hazırdım.
Livei çıkıp biraz hava alacağını söylediğinde, biramın kalanını dikmiş, bitirmiş ve yenisini almıştım. Göt ceplerime de ikişer tane daha atmış ve Livei'nin arkasından yürümüştüm. Bahçeye doğru ilerlerken, "Monsiuer, Tepegöz Mabi Mabi sizi destekliyor..." Dedikten sonra tek gözümü gösterdim niye Tepegöz dediğimi göstermek için. "Eğer bu barışçıl yöntemin işe yarayacağını düşünüyorsan, ben seni tamamen destekliyorum ve başarılı olacağına da inanıyorum." Dedim gülümseyerek. Biramın kapağını dişimle açtıktan sonra küçük bir yudum aldım. "Frip'in yanına gittiğimde, çok soğuk olduğumu söyledi. Ne ara böyle bir adama dönüştüğümü anlamamış. Umursamaz falan yani." Bir yudum daha aldıktan sonra derin bir nefes alıp verdim. "Normalde bencil bir insan değilim. Bunca şeyin beni çok değiştirdiğinin ben de farkındayım. Bir çıkış yolu bulmamız gerektiğini söyledi, ancak dostlarımı ve sevdiklerimi, hiç tanımadığım onlarca masum insanı bırakıp bir çıkış yolu bulmamın imkanı yoktu. Bu yol uğruna gerçekten öleceksem, onu da seçerim. Bu yüzden, artık bunlara dayanamayacağını söyleyen Frip'i zorlamamın bir anlamı yoktu. Üstelik, yaşadığım onca şeyin üstüne bunu söylemesi..." Büyük bir yudum aldım biramdan. "Bilmiyorum. Her şeyle mücadele etmeye çalıştığım bu dönemde belki de onun dayanamayacağını söylemesi zoruma da gitti. Aynı zamanda onu üzmek de istemedim. Bu noktada, devam etmemin bir anlamı yoktu. Bu yüzden ondan ayrıldım. Bir vedaya gerek yoktu, sadece arkamda bir mektup bıraktım ve uyurken yanından ayrıldım. Böylesi daha iyi oldu sanırım..." Dedikten sonra biramı bitirdim. Bahçedeki bankı işaret ederek oturdum Livei ile birlikte.
Bankta iyice gerinip ayaklarımı ileriye doğru uzattım, üst üste attıktan sonra diğer biramı açıp gökyüzüne baktım. "Restoran açmaya karar verdim. Bu işler bittiğinde büyük bir restoran açmak istiyorum. Mavi'ye ayak işleri yaptıracağım, Thomas'ı da garson yapacağım. Ben aşçı olacağım. Mutlak Arkadaşlık Restoranı koyacağım adını." Dedim kocaman gülümseyerek. Sonrasında "Frip demişken, Friks'le nasıl gidiyor? Bok'la geceyi geçirmeler falan eğğğğğ..." Diyip piç gülüşü ve maymun suratla yüzünün ortasına bakmaya başladım. Onu gıcık etmek kesinlikle çok eğlenceli olacak.
Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#12Livei dışarı çıktıktan sonra arkasından Mabi gelmişti. Elinde yeni açılmış bir tane, her iki cebinde de birer yedek bira ile çıkmıştı dışarı. Livei onun bu vaziyetini şaşkınlıkla izlerken bir süre ne söylediğine konsantre olamadı. Tepegöz Mabi Mabi'nin onu destekleyeceğini söylemişti galiba. Ne alaka diye lafa girecekken onun tek gözünü işaret ettiğini fark etti. Livei içten bir kahkaha attı. Uzun zamandır bu gece güldüğü kadar gülmemişti. Barışçıl bir yöntem izleyecekse onu destekleyeceğini söylemişti Mabi daha ciddi bir ifadeyle. "Teşekkür ederim, umarım Heifteth'in bir bildiği vardır. Benimle boşuna konuştuğunu sanmıyorum, bence bir şey ima ediyordu." Ona neden bu kadar güvendiğini de bilmiyordu gerçi. Belki çok dindar yetiştirildiği için içinde hala Heifteth'e karşı bir zaaf vardı. Dinin yalan olduğunu öğrenmek onun hayat görüşlerini paramparça etmişti ve bunu toparlayabilmek adına ona tutunuyordu sıkı sıkı.
Mabi yeni birasını açmış iştahla içerken Frip ile olanların ayrıntısına girmişti. Frip onu soğuk ve umursamaz olmakla suçlamış, bunlara artık dayanamayacağını söylemişti. Mabi de buna gücenmiş görünüyordu. Herkesin bunca zorlukla birlik olarak kalıp mücadele etmeye çalıştığı bir dönemde zayıf olmak ve sinir krizi geçirmek gibi bir lüksleri yoktu. Frip gibi eski kıdemli polislerden birisinin bunun farkında olmasını beklerdi. Gerçi onu da anlıyordu, o sırf bu hayattan uzaklaşmak için polisliği bırakmıştı. Muhtemelen sarayda ve lüks içerisinde prenses gibi yetiştirilmişti. Tüm bunların içine bir anda dahil olmuştu ve bir yerde birikip patlamıştı. Ama bu noktada neden Mabi ile birbirlerine göre olmadıklarını da anlamıştı. Mabi'nin bunun sorumluluğunu almasına imkan yoktu. Yapabileceği en mantıklı tercihi yapıp onu terk etmişti. Böylece istiyorsa kalan ömrünü daha sakin ve tüm bu karmaşadan uzakta geçirebilirdi. Yine de Livei bir yandan Frip'in anlık krizle bunları söylemiş olabileceğini, sabaha pişman olup geri döneceğini düşünüyordu. Belki özür dilerdi ve barışırlardı. Mabi'nin öldüğünü sandıkları müddette onun ne derece yıkıldığını görmüştü. Mabi birasını bitirip oturmaları için bankı işaret etmişti. Livei onun yanında oraya doğru ilerlerken ikisinin ilişkisi hakkında fazla yorum yapmaktan çekinerek düşüncelerini söyledi. "İkinizi de anlıyorum aslında. Sen doğru olanı yapmışsın. Şu anda hepimizin gerçekten zorlu bir hayatı var. Yarın ne olacağını bile bilmiyoruz. Birbirimizden başka kimseye de sahip değiliz. Mavi'nin snapshotu olduğu ortaya çıkınca Friks ile çok ciddi kavga ettiler. Friks onu neredeyse öldürecekti. O kadar korktum ki o an. Birbirimizi de kaybediyoruz diye düşündüm. Artık kimse birbirine güvenmeyecek ve dağılacağız sandım. O an anladım. Başka hiçbir şeyin bir önemi yok. Ne olursa olsun, öleceksek de birlikte ölelim. Frip gerçekten bu hayatı kaldırmak için kendini fazla zayıf hissediyorsa en iyisi tüm bunlardan uzak kalması. Kafasını dinlesin. Belki her şey bittikten sonra birbirinizi yeniden bulursunuz. Belki Frip pişman olur ve geri döner, senin onu terk etmen güçlenmesi için bir mihenk taşı olur. Bilemeyiz."
Mabi banka oturdukları anda elindekini bitirip yedek biralarından birini açmıştı. Restoran açmaya karar verdiğini, Mavi'ye ayak işleri yaptıracağına dair hayalleri olduğunu anlatmıştı. Livei hafifçe kıkırdadı. Mavi, bir zamanlar Deinzei Özgürlük Hareketi'nin lideri olan adamı Mabi'nin ayak işlerini yaparken izlemek oldukça komik olurdu. Sahi, Deinzei Özgürlük Hareketi'ndeyken düşmanları olan Kızıl Kan vardı, onun lideri ne yapıyordu acaba? Çok uzun zamandır o adamdan bir ses duymamışlardı. Mavi'yi kaçırıp tehdit ettiği için o adamı iyi bir pataklamak istemişti halbuki. Bunu hatırlamanın verdiği şaşkınlıkla afalladı. Sanki üstünden yıllar geçmiş gibi hissediyordu ama o kadar da çok zaman geçmemişti. Ne kadar çok olay sığmıştı şuncacık zaman dilimine. Mabi aniden Friks ile nasıl gittiğini sorarak Bok ile geçirdikleri geceye gönderme yapmıştı. Livei yerinden sıçrayarak kızaran yanaklarını saçlarıyla kapatmaya çalıştı. Bombayı patlatmasının zamanı gelmiş miydi yoksa? "Ya Mabi yaa..." dedi bakışlarını kaçırmaya çalışarak. "Şey... Ahem." Sahte bir öksürükle boğazını temizleyip kendini toparlamaya çalıştı. "Tamam... kötü bir zamandı... çakırkeyiftim... İrlanda'da viski içmiştik ve... Friks vurulduktan sonra Frip gibi bir çeşit kriz geçiriyordum sanırım. Her şeyi unutup sıfır noktasına, hayatın eğlenceli olduğu ana dönmek istedim. Bok ile eğleniyorduk. Sonra dans etmeye başladık. Sonra daha da sarhoş olduk. Sonra işte... Aramızda bir şeyler olmuş olabilir." Söyleyip atmanın verdiği hafiflemeyle derin bir iç çekti. "Bunların hepsi bahane. Adice bir şeydi. Aşağılıkça. Mükemmel birisi falan değilim gördüğün gibi. Frip'e laf söylüyorum ama ben de pek dayanıklı sayılmam." Omuzlarını silkti. "Bok ile aramızdaki ani bir şey değildi. Onunla geçmişimiz var. Bitmemiş bir hikaye. Friks'ten önce uzun bir süre onunla birlikteydim. Tihami Savaşı'ndan sonra o kaybolunca öldüğünü sandım ve o dönem Friks ile yakınlaştık. Sonra Bok uzun süre sonra bir anda hayatıma yeniden girdi. Fark ettim ki öldüğünü sandığım ama ölmeyen tek şey o değilmiş, birbirimize olan duygularımız da ölmemiş." Gözünün önüne Friks'in sabahki ağlamak üzere olan dolu dolu gözleri gelmişti. "Burada en büyük haksızlığı Friks yaşadı. Aptalım ben çünkü. Bok'u seviyorsun işte ne inat ediyorsun! Neyse ki Friks bunu büyük bir olgunlukla karşıladı. Tabi ki çok yıkıldı ama en azından birbirimizin yüzüne bakabiliyoruz. Beni çok sevdiğini ve kaybetmekten korktuğunu söyledi. Altın gibi bir kalbi var. Umarım onu hak eden birisiyle mutlu bir hayatı olur. Görünüşe göre o kişi kesinlikle ben değilim. Bok ile bunun üstüne konuşmadım, benimle olmak istiyor mu bilmiyorum ama sanırım benim için Bok olmayacaksa kimse olmasın daha iyi. Daha fazla insanı harcayamam arada. Boka saplanmışım resmen, her iki anlamda da!" dedikten sonra kendi kendine gülmeye başladı.
Mabi yeni birasını açmış iştahla içerken Frip ile olanların ayrıntısına girmişti. Frip onu soğuk ve umursamaz olmakla suçlamış, bunlara artık dayanamayacağını söylemişti. Mabi de buna gücenmiş görünüyordu. Herkesin bunca zorlukla birlik olarak kalıp mücadele etmeye çalıştığı bir dönemde zayıf olmak ve sinir krizi geçirmek gibi bir lüksleri yoktu. Frip gibi eski kıdemli polislerden birisinin bunun farkında olmasını beklerdi. Gerçi onu da anlıyordu, o sırf bu hayattan uzaklaşmak için polisliği bırakmıştı. Muhtemelen sarayda ve lüks içerisinde prenses gibi yetiştirilmişti. Tüm bunların içine bir anda dahil olmuştu ve bir yerde birikip patlamıştı. Ama bu noktada neden Mabi ile birbirlerine göre olmadıklarını da anlamıştı. Mabi'nin bunun sorumluluğunu almasına imkan yoktu. Yapabileceği en mantıklı tercihi yapıp onu terk etmişti. Böylece istiyorsa kalan ömrünü daha sakin ve tüm bu karmaşadan uzakta geçirebilirdi. Yine de Livei bir yandan Frip'in anlık krizle bunları söylemiş olabileceğini, sabaha pişman olup geri döneceğini düşünüyordu. Belki özür dilerdi ve barışırlardı. Mabi'nin öldüğünü sandıkları müddette onun ne derece yıkıldığını görmüştü. Mabi birasını bitirip oturmaları için bankı işaret etmişti. Livei onun yanında oraya doğru ilerlerken ikisinin ilişkisi hakkında fazla yorum yapmaktan çekinerek düşüncelerini söyledi. "İkinizi de anlıyorum aslında. Sen doğru olanı yapmışsın. Şu anda hepimizin gerçekten zorlu bir hayatı var. Yarın ne olacağını bile bilmiyoruz. Birbirimizden başka kimseye de sahip değiliz. Mavi'nin snapshotu olduğu ortaya çıkınca Friks ile çok ciddi kavga ettiler. Friks onu neredeyse öldürecekti. O kadar korktum ki o an. Birbirimizi de kaybediyoruz diye düşündüm. Artık kimse birbirine güvenmeyecek ve dağılacağız sandım. O an anladım. Başka hiçbir şeyin bir önemi yok. Ne olursa olsun, öleceksek de birlikte ölelim. Frip gerçekten bu hayatı kaldırmak için kendini fazla zayıf hissediyorsa en iyisi tüm bunlardan uzak kalması. Kafasını dinlesin. Belki her şey bittikten sonra birbirinizi yeniden bulursunuz. Belki Frip pişman olur ve geri döner, senin onu terk etmen güçlenmesi için bir mihenk taşı olur. Bilemeyiz."
Mabi banka oturdukları anda elindekini bitirip yedek biralarından birini açmıştı. Restoran açmaya karar verdiğini, Mavi'ye ayak işleri yaptıracağına dair hayalleri olduğunu anlatmıştı. Livei hafifçe kıkırdadı. Mavi, bir zamanlar Deinzei Özgürlük Hareketi'nin lideri olan adamı Mabi'nin ayak işlerini yaparken izlemek oldukça komik olurdu. Sahi, Deinzei Özgürlük Hareketi'ndeyken düşmanları olan Kızıl Kan vardı, onun lideri ne yapıyordu acaba? Çok uzun zamandır o adamdan bir ses duymamışlardı. Mavi'yi kaçırıp tehdit ettiği için o adamı iyi bir pataklamak istemişti halbuki. Bunu hatırlamanın verdiği şaşkınlıkla afalladı. Sanki üstünden yıllar geçmiş gibi hissediyordu ama o kadar da çok zaman geçmemişti. Ne kadar çok olay sığmıştı şuncacık zaman dilimine. Mabi aniden Friks ile nasıl gittiğini sorarak Bok ile geçirdikleri geceye gönderme yapmıştı. Livei yerinden sıçrayarak kızaran yanaklarını saçlarıyla kapatmaya çalıştı. Bombayı patlatmasının zamanı gelmiş miydi yoksa? "Ya Mabi yaa..." dedi bakışlarını kaçırmaya çalışarak. "Şey... Ahem." Sahte bir öksürükle boğazını temizleyip kendini toparlamaya çalıştı. "Tamam... kötü bir zamandı... çakırkeyiftim... İrlanda'da viski içmiştik ve... Friks vurulduktan sonra Frip gibi bir çeşit kriz geçiriyordum sanırım. Her şeyi unutup sıfır noktasına, hayatın eğlenceli olduğu ana dönmek istedim. Bok ile eğleniyorduk. Sonra dans etmeye başladık. Sonra daha da sarhoş olduk. Sonra işte... Aramızda bir şeyler olmuş olabilir." Söyleyip atmanın verdiği hafiflemeyle derin bir iç çekti. "Bunların hepsi bahane. Adice bir şeydi. Aşağılıkça. Mükemmel birisi falan değilim gördüğün gibi. Frip'e laf söylüyorum ama ben de pek dayanıklı sayılmam." Omuzlarını silkti. "Bok ile aramızdaki ani bir şey değildi. Onunla geçmişimiz var. Bitmemiş bir hikaye. Friks'ten önce uzun bir süre onunla birlikteydim. Tihami Savaşı'ndan sonra o kaybolunca öldüğünü sandım ve o dönem Friks ile yakınlaştık. Sonra Bok uzun süre sonra bir anda hayatıma yeniden girdi. Fark ettim ki öldüğünü sandığım ama ölmeyen tek şey o değilmiş, birbirimize olan duygularımız da ölmemiş." Gözünün önüne Friks'in sabahki ağlamak üzere olan dolu dolu gözleri gelmişti. "Burada en büyük haksızlığı Friks yaşadı. Aptalım ben çünkü. Bok'u seviyorsun işte ne inat ediyorsun! Neyse ki Friks bunu büyük bir olgunlukla karşıladı. Tabi ki çok yıkıldı ama en azından birbirimizin yüzüne bakabiliyoruz. Beni çok sevdiğini ve kaybetmekten korktuğunu söyledi. Altın gibi bir kalbi var. Umarım onu hak eden birisiyle mutlu bir hayatı olur. Görünüşe göre o kişi kesinlikle ben değilim. Bok ile bunun üstüne konuşmadım, benimle olmak istiyor mu bilmiyorum ama sanırım benim için Bok olmayacaksa kimse olmasın daha iyi. Daha fazla insanı harcayamam arada. Boka saplanmışım resmen, her iki anlamda da!" dedikten sonra kendi kendine gülmeye başladı.

► Show Spoiler
Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#13Livei'ye yaptığım göndermenin ardından, sadece 'Salak mısın sen yaa?' falan demesini bekliyordum. Hayır, onun çakırkeyiftim diye başlayan cümlesini beklemiyordum. O kelimeyi duyduğum anda gözlerim fal taşı gibi açıldı, biramı sanki bir robotmuşum gibi yavaş yavaş ağzıma götürmeye çalışırken var olan tek gözüme soktum. Birayı gözümün içine içirmeden önce kendime gelmiş ve ağzıma sokmayı başarmıştım. İrlanda'da viski içmişler ve... Frip gibi bir kriz geçiriyormuş sanırım, Bok ile eğleniyorlarmış... Sarhoş olmuşlar... Aralarında bir şey olmuş... Frip gibi bir çeşit kriz geçiriyormuş... Frip gibi... Lan? Livei'nin bir anda hepsinin bahane olduğunu söylemesiyle birlikte aldığım derin nefesi büyük bir rahatlıkla verdim, döktüğüm soğuk terleri elimin tersiyle silip birayı büyük bir rahatlıkla ağzıma götürdüm.
Livei'nin daha önce bitmemiş bir hikayesi olduğunu öğrendim Bok ile. Bunu gerçekten bilmiyordum ve hiçbirinden duymamıştım. Tihami Savaşı'ndan sonra kaybolunca öldüğünü sanmış, o dönemde de Friks ile yakınlaşmış. Onun öldüğünü sanınca... Lan? Neyse, Bok uzun bir süre sonra yeniden hayatına girince birbirine olan duygularının da ölmediğini fark etmiş. En büyük haksızlığı yaşayan kişinin Friks olduğunu, ancak yine de bunu büyük bir olgunlukla karşıladığını söylüyordu. Çok yıkılsa da birbirlerinin yüzüne bakabildiklerini söylüyordu. Livei Bok ile konuşmasa da Bok olmayacaksa hayatında kimse olmaması gerektiğini söylüyordu. Sonrasında da adamın ismiyle kelime oyunu yapmış, beni bir anda kahkahaya boğmayı başarmıştı.
Kahkahalarım yavaş yavaş sönerken, biramın son yudumlarını ağzıma götürdüm ve yenisini açtım. "Siktir et Friks'i. İki tane domates kafa ne yapacaktınız zaten tarla mı olacaktınız?" Yaptığım esprim alkolün etkisiyle kendime o kadar komik gelmişti ki karnımı tutarak katıla katıla güldüm. "Bok'la konuşman gerek. Friks'i veya haksızlığı falan da boşver. Bir şey derse ben onun kafasını kırarım. Herkesin bir taraftan kendi mutluluğuna odaklanması gerekiyor ve senin de mutluluğun bu olacaksa, buna odaklanman gerek. Başkalarına yaşattığımız şeyleri veya onların duygularını düşünerek ilerleyemeyiz." Dedikten sonra kocaman gülümsedim ve biramı kaldırdım selam mahiyetinde. "Bu konuda sadece kendine ve aşkına odaklan." Dedikten sonra yüzümdeki kocaman gülümseme yerini piç gülüşüne bıraktı. Sesimi kalınlaştırarak tekrar söze girdim. "Bok'la konuşup tekrardan sarhoş olman gerek... Bunun ilacı bu."
Biramdan büyük bir yudum aldıktan sonra yerimden fırlayıp ayağa kalktım. Kendimden oldukça gurur duyduğumu belirtircesine horoz gibi kabarıp ellerimi belime koydum. "Evet, kesinlikle bunu yapman gerek. Evlenceniz mi? Sizi ben evlendireyim. Ama önce Bok'la konuşman lazım. Pardon... Konuşmak yok, önce sarhoş olmak var hehehehe." Alkol beynimin içine vurmaya başladıkça kendimi daha savurgan hissetmeye başladım. Birayı mikrofon gibi ağzıma götürdükten sonra Livei'nin suratına doğru işaret parmağımı doğrultup bağırdım. "Sen Mabind'i bilir misin? Djurat'ın Ünlü şarkıcısı Mabind Mabind? Bugün ki şarkımız... Büyük çiftimiz Bok ve Livei'ye gelsin!" Birayı mikrofon gibi tutmaya devam ederken, bir yandan vücudumun esnekliği ile birlikte dans etmeye başladım.
"Seni kaybedemem bebeğim...
Seni kaybedemem...
Çünkü ben doğru kişiyim...
Senin için doğru olanım...
Bu yüzden, seni kaybedemem...
Senin üzülmeni istemem...
Bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyorum...
Hissetmeme gerek bile yok, biliyorum...
Bu kalabalık ortamda sadece beni görüyorsun...
Başka bir ihtimal olmadığını biliyorum...
Sen ve ben, mükemmel bir ikiliyiz...
Bir arkadaşın da gelirse mükemmel bir üçlüyüz...
Şunu unutma bebeğim...
Ben senin için her zaman mükemmel bir adayım...
İlişkimizi mükemmel hale getirenim...
Tam da bu yüzden...
Seni kaybedemem bebeğim...
Seni kaybedemem...
Çünkü ben doğru kişiyim...
Senin için doğru olanım...
Bu yüzden, seni kaybedemem...
Senin üzülmeni istemem..."
Şarkım bittikten sonra biramı da tek bir dikişte bitirdim ve bir kraliyet selamı verdim tek seyircime doğru...
Livei'nin daha önce bitmemiş bir hikayesi olduğunu öğrendim Bok ile. Bunu gerçekten bilmiyordum ve hiçbirinden duymamıştım. Tihami Savaşı'ndan sonra kaybolunca öldüğünü sanmış, o dönemde de Friks ile yakınlaşmış. Onun öldüğünü sanınca... Lan? Neyse, Bok uzun bir süre sonra yeniden hayatına girince birbirine olan duygularının da ölmediğini fark etmiş. En büyük haksızlığı yaşayan kişinin Friks olduğunu, ancak yine de bunu büyük bir olgunlukla karşıladığını söylüyordu. Çok yıkılsa da birbirlerinin yüzüne bakabildiklerini söylüyordu. Livei Bok ile konuşmasa da Bok olmayacaksa hayatında kimse olmaması gerektiğini söylüyordu. Sonrasında da adamın ismiyle kelime oyunu yapmış, beni bir anda kahkahaya boğmayı başarmıştı.
Kahkahalarım yavaş yavaş sönerken, biramın son yudumlarını ağzıma götürdüm ve yenisini açtım. "Siktir et Friks'i. İki tane domates kafa ne yapacaktınız zaten tarla mı olacaktınız?" Yaptığım esprim alkolün etkisiyle kendime o kadar komik gelmişti ki karnımı tutarak katıla katıla güldüm. "Bok'la konuşman gerek. Friks'i veya haksızlığı falan da boşver. Bir şey derse ben onun kafasını kırarım. Herkesin bir taraftan kendi mutluluğuna odaklanması gerekiyor ve senin de mutluluğun bu olacaksa, buna odaklanman gerek. Başkalarına yaşattığımız şeyleri veya onların duygularını düşünerek ilerleyemeyiz." Dedikten sonra kocaman gülümsedim ve biramı kaldırdım selam mahiyetinde. "Bu konuda sadece kendine ve aşkına odaklan." Dedikten sonra yüzümdeki kocaman gülümseme yerini piç gülüşüne bıraktı. Sesimi kalınlaştırarak tekrar söze girdim. "Bok'la konuşup tekrardan sarhoş olman gerek... Bunun ilacı bu."
Biramdan büyük bir yudum aldıktan sonra yerimden fırlayıp ayağa kalktım. Kendimden oldukça gurur duyduğumu belirtircesine horoz gibi kabarıp ellerimi belime koydum. "Evet, kesinlikle bunu yapman gerek. Evlenceniz mi? Sizi ben evlendireyim. Ama önce Bok'la konuşman lazım. Pardon... Konuşmak yok, önce sarhoş olmak var hehehehe." Alkol beynimin içine vurmaya başladıkça kendimi daha savurgan hissetmeye başladım. Birayı mikrofon gibi ağzıma götürdükten sonra Livei'nin suratına doğru işaret parmağımı doğrultup bağırdım. "Sen Mabind'i bilir misin? Djurat'ın Ünlü şarkıcısı Mabind Mabind? Bugün ki şarkımız... Büyük çiftimiz Bok ve Livei'ye gelsin!" Birayı mikrofon gibi tutmaya devam ederken, bir yandan vücudumun esnekliği ile birlikte dans etmeye başladım.
"Seni kaybedemem bebeğim...
Seni kaybedemem...
Çünkü ben doğru kişiyim...
Senin için doğru olanım...
Bu yüzden, seni kaybedemem...
Senin üzülmeni istemem...
Bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyorum...
Hissetmeme gerek bile yok, biliyorum...
Bu kalabalık ortamda sadece beni görüyorsun...
Başka bir ihtimal olmadığını biliyorum...
Sen ve ben, mükemmel bir ikiliyiz...
Bir arkadaşın da gelirse mükemmel bir üçlüyüz...
Şunu unutma bebeğim...
Ben senin için her zaman mükemmel bir adayım...
İlişkimizi mükemmel hale getirenim...
Tam da bu yüzden...
Seni kaybedemem bebeğim...
Seni kaybedemem...
Çünkü ben doğru kişiyim...
Senin için doğru olanım...
Bu yüzden, seni kaybedemem...
Senin üzülmeni istemem..."
Şarkım bittikten sonra biramı da tek bir dikişte bitirdim ve bir kraliyet selamı verdim tek seyircime doğru...
► Show Spoiler

GERIR BIREJ



Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#14Mabi duydukları karşısında şaşkınlığa uğramış gibiydi. Muhtemelen böyle bir hikayenin gerçekten yaşanmasını beklemiyordu. Livei'nin şakasına güldükten sonra yeni bir bira daha açmış ve Friks'i siktir etmesini söylemişti. Livei buna acıklı bir şekilde güldü. Bu oldukça Mabi Mabi bir yorumdu. Muhtemelen kendisini iyi hissetmesi için böyle söylüyordu ancak Livei için bunu rafa kaldırabilmek zaman alacaktı. Mabi ona Bok ile konuşması gerektiğini, kendi mutluluğuna odaklanması gerektiğini, başkalarına yaşattıklarını düşünerek ilerleyemeyeceklerini söylemişti. "Evet ama yine de..." Friks ile olan yaşanmışlıklarını da bir kenara atamazdı. Onu sevmemiş değildi sonuçta. Ne zor ve saçmaydı şu aşk meşk işleri yahu. Mabi, iyiden iyiye sarhoş olmaya başlayan bir yüz ifadesiyle Bok ile yeniden sarhoş olmaları gerektiğini ima etmişti. Livei kendini tutamayarak bu fikre gülmeye başladı. Gerçekten de Bok sadece sarhoşken dürüst olabilen tiplerdendi.
Mabi bir anda ayağa fırlayarak bunu yapmaları gerektiğinden, evleneceklerinden, onları kendisinin evlendireceğinden vesaire bir şeylerden bahsetmeye başlamıştı. "Evlilik mi?" Livei ellerini yavaş ol der gibi havaya kaldırdı. "Bunun için erken bence." Mabi pek onu sallamıyor gibiydi. Birayı mikrofon gibi ağzına götürmüş ve ona Mabind'i bilip bilmediğini sormuştu. "Mabind mi?" Livei şaşkınlıkla ona bakarken müdahale etmek istedi. "Mabi biraz fazla içtin galiba, iyi misin?" Mabi ise biradan oluşturduğu hayali mikrofon ile Bok ve Livei çiftine şarkı armağan ettiğini söyleyerek bir şarkı söylemeye ve dans etmeye başlamıştı.
Livei bu şarkıyı hayatında ilk kez duyuyordu. Mabi bunu şu anda, hemen şimdi mi uydurmuştu gerçekten? Çocukta yetenek vardı. Ağzı açık bir şekilde tüm performansını izledikten sonra onu alkışladı. Mabi şarkısını bitirdikten sonra son birasını da bir dikişte içmiş ve selam vermişti. "Mabi yemin ediyorum sanatçı olacak adammışsın sen. Molchud Serthad'dan daha ünlü olurdun demedi deme. Şimdi mi yazdın bu şarkıyı? Valla helal olsun ne diyeyim." Etraftaki bira şişelerini toplamaya başladı. "Ama yine de daha fazla içme sen bence. On tane falan içtin en az. Yuh oğlum. Korkutuyorsun beni." Mabi muhtemelen Frip ile olan ayrılığı atlatmaya çalışıyordu. Bu da onun başa çıkma yöntemlerinden birisiydi ancak fazlasıyla sağlıksızdı. "Bu gibi anlarda yapılacak en iyi şey dostlarla takılmaktır. Gel bizimkiler içeride neler yapıyorlarmış bir bakalım. Onlar da cıvıtıp sarhoş olmasınlar sonra." Bira şişelerini çöp kutusuna attıktan sonra içeriye girmek üzere kapıya yöneldi.
Mabi bir anda ayağa fırlayarak bunu yapmaları gerektiğinden, evleneceklerinden, onları kendisinin evlendireceğinden vesaire bir şeylerden bahsetmeye başlamıştı. "Evlilik mi?" Livei ellerini yavaş ol der gibi havaya kaldırdı. "Bunun için erken bence." Mabi pek onu sallamıyor gibiydi. Birayı mikrofon gibi ağzına götürmüş ve ona Mabind'i bilip bilmediğini sormuştu. "Mabind mi?" Livei şaşkınlıkla ona bakarken müdahale etmek istedi. "Mabi biraz fazla içtin galiba, iyi misin?" Mabi ise biradan oluşturduğu hayali mikrofon ile Bok ve Livei çiftine şarkı armağan ettiğini söyleyerek bir şarkı söylemeye ve dans etmeye başlamıştı.
Livei bu şarkıyı hayatında ilk kez duyuyordu. Mabi bunu şu anda, hemen şimdi mi uydurmuştu gerçekten? Çocukta yetenek vardı. Ağzı açık bir şekilde tüm performansını izledikten sonra onu alkışladı. Mabi şarkısını bitirdikten sonra son birasını da bir dikişte içmiş ve selam vermişti. "Mabi yemin ediyorum sanatçı olacak adammışsın sen. Molchud Serthad'dan daha ünlü olurdun demedi deme. Şimdi mi yazdın bu şarkıyı? Valla helal olsun ne diyeyim." Etraftaki bira şişelerini toplamaya başladı. "Ama yine de daha fazla içme sen bence. On tane falan içtin en az. Yuh oğlum. Korkutuyorsun beni." Mabi muhtemelen Frip ile olan ayrılığı atlatmaya çalışıyordu. Bu da onun başa çıkma yöntemlerinden birisiydi ancak fazlasıyla sağlıksızdı. "Bu gibi anlarda yapılacak en iyi şey dostlarla takılmaktır. Gel bizimkiler içeride neler yapıyorlarmış bir bakalım. Onlar da cıvıtıp sarhoş olmasınlar sonra." Bira şişelerini çöp kutusuna attıktan sonra içeriye girmek üzere kapıya yöneldi.
Off Topic
Anneeeaaağğğ bitttiiiiiğğğğğğğğ

► Show Spoiler
Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#15Karargahın kapısından içeri adım atarken içerideki sıcak ve neşeli atmosfer hemen dikkatinizi çekiyor. Herkesin yüzünde bir gülümseme var ve biralar çoktan yarıya inmiş durumda. Bok, hafif sarhoş bir şekilde ortalıkta dolaşıyor. Birlikte içeri girdiğinizde Bok'un dikkatini hemen çekiyorsunuz. Bok, biraz sendeleyerek Livei'ye doğru ilerliyor ve gülümseyerek "Livei, seni burada görmek güzel. Benimle odaya gelir misin? Bir şey konuşmamız lazım." diyor. Livei, bir an duraksasa da başını sallayarak Bok'un peşinden gidiyor. Bu sırada Mabi, Friks, Hae ve diğerleriyle birlikte oturuyor ve sohbet etmeye devam ediyorlar. İçerideki sıcaklık ve arkadaşlık hissi, herkesin moralini yükseltiyor. Thomas, gülerek bir şaka yapıyor ve Hae de ona eşlik ederek gülüyor. Friks, biraz ciddileşerek "Yaşananları Max'e söylememiz gerektiğini düşünüyorum. Max, bu durumu bilirse daha iyi bir strateji geliştirebiliriz." diyor. Hae, başını sallayarak "Haklısın. Max bu durumu bilirse bize daha iyi rehberlik edebilir. Ancak, her şeyi doğru bir şekilde anlatmalıyız. Yanlış anlaşılmalar, işlerimizi daha da zorlaştırabilir." diye ekliyor. Thrao, sessizce dinlerken düşünceli bir ifadeyle başını sallıyor. "Evet, doğru bilgi vermek çok önemli. Max'in bu konuda bize yardımcı olacağına inanıyorum." diyor. Hemen ardından Thomas "Ya sikmişim Max'i, putain. Kodumun Dünyalısı." diyor. Herkes kahkaha atıyor ve Mitga "Abi, sen de Dünyalısın ama." diye cevap veriyor. Thomas ise "Kendimi de sikeyim." diyerek herkese kahkaha attırmaya devam ediyor.
Livei: Bok'un peşinden odaya doğru ilerlerken içindeki bir garip hisse engel olamıyorsun. Bok, odaya girer girmez kapıyı kapatıyor ve sana doğru dönüyor. Sarhoşluğu ve samimiyeti bir arada barındıran bir ifadeyle "Livei, seninle konuşmam gereken önemli bir şey var." diyor. Bok, adım adım sana yaklaşırken, gözlerindeki bakışın değiştiğini fark ediyorsun. Bir adım daha atarak sana yaklaşıyor ve elini omzuna koyuyor. Bok'un niyeti açıkça belli, sana sarkıntılık etmeye çalışıyor. Bu anın rahatsızlığını hissediyorsun ve içgüdüsel olarak geri adım atıyorsun. Bok, sarhoşluğun verdiği cesaretle sana daha da yaklaşıyor. "Artık kızıl kafa olmadığına göre... Sevişelim mi?" Bok baya, hem de baya sarhoş. Bir adım daha geri çekilmeye çalışırken, Bok’un kolları seni iyice köşeye sıkıştırıyor. Gözlerinde hala aynı kararlılık ve arzu var. "Seninle birlikte olmak istiyorum, Livei. Şu an, burada." diyor, sesi titreyerek ve elleri seni daha sıkı kavrıyor.
Bok’un yüzü sana iyice yaklaşırken, nefesindeki alkol kokusu burnuna çarpıyor. Gözlerinde beliren kararlılık ve alkolün etkisiyle, elleri omzundan aşağı kayıyor ve belini kavrıyor. Rahatsızlık seviyen artıyor ve içgüdüsel olarak geri çekilmeye çalışıyorsun, ancak Bok’un elleri seni sıkıca tutuyor. "Hadi ama." diye fısıldıyor kulağına, sesi alkolün verdiği cesaretle dolu. "Seninle sevişmek istiyorum." Bok, ellerini belinden yukarı doğru kaydırmaya başlıyor, sen ise şaşkınlık ve korku karışımı bir duyguyla ne yapacağını bilemez halde ona bakıyorsun. Bok’un dokunuşları seni her ne kadar rahatsız etse de, onun sana olan ilgisi hoşuna gitmeye başlıyor. İçinde, Bok’un dokunuşlarına karşılık verme isteği belirmeye başlıyor. Onunla olan geçmişiniz ve aranızdaki bağ, bu anı daha da yoğunlaştırıyor. Bok’un yüzüne bakarak, ona karşı hissettiğin duyguların ne kadar karmaşık olduğunu fark ediyorsun. Bok’un sana olan ilgisi ve arzusu, seni derinden etkiliyor ve onunla bu anı paylaşma isteği içini kaplıyor.
Mabi: Sen ve diğerleri karargahın içinde bir araya gelmiş, sohbet ediyorsunuz. İçerideki atmosfer, yavaş yavaş eski neşesini kazanmaya başlamış durumda. Bir anda, odanın ortasında bir ışık beliriyor ve Max, o alışılmış gülümsemesiyle ışınlanarak karşınızda duruyor. Herkes bir an için duraksıyor, ardından Max’in gelişiyle ortam yeniden canlanıyor. “Selam millet!” diyor Max, gülümsemesini yüzünden eksik etmeyerek. “Meseleyi biliyorum. Mabi’nin geri döndüğünü duydum. Hoş geldin Mabi!” Max’in sözleri, önce biraz garip gelse de sonradan herkesi rahatlatıyor. “Hemen konuya gireyim.” diye devam ediyor Max, ciddileşerek. “Mavi Yıldız ile ilgili önemli bilgiler elde ettik. Dünya ile aralarında gizli bir iş birliği olduğunu doğrulayan kanıtlar var. Birbirlerinden haberdarlar ve görünüşe göre bazı alanlarda birlikte çalışıyorlar.” Hae, şaşkınlıkla “Bu nasıl mümkün olabilir? Dünya, Mavi Yıldız’ın düşmanıydı. Nasıl birlikte çalışabilirler?” diye soruyor. Max, elindeki dosyaları masanın üzerine bırakarak cevap veriyor. “Görünüşe göre, bazı gizli projeler ve operasyonlar için iş birliği yapıyorlar. Bu iş birliği, her iki tarafın da çıkarlarına hizmet ediyor olabilir. Dünya’nın bazı kaynaklarını ve bilgilerini Mavi Yıldız ile paylaştığını gösteren belgeler var. Bu belgeler, Mavi Yıldız’ın stratejilerini ve operasyonlarını daha iyi anlamamıza yardımcı olacak.” Friks, yüzünde şaşkınlık ve endişe karışımı bir ifadeyle “Bu durumda, Dünya ve Mavi Yıldız’ın hedefleri ne olabilir?” diye soruyor. Max, derin bir nefes alarak “Henüz tam olarak bilmiyoruz. Ama bu iş birliğinin hem Ingenium hem de Dünya için büyük tehlikeler barındırdığı kesin. Bir an önce bu iş birliğinin detaylarını ve amaçlarını öğrenmeliyiz.” diye yanıtlıyor. Hae, Friks ve Thrao bu bilgileri Max’e nasıl ileteceklerini konuşurken, sen de olan biteni dikkatle dinliyorsun. Mavi Yıldız ve Dünya arasındaki bu gizli iş birliği, düşündüğünüzden çok daha büyük ve tehlikeli bir duruma işaret ediyor.
Livei: Bok'un peşinden odaya doğru ilerlerken içindeki bir garip hisse engel olamıyorsun. Bok, odaya girer girmez kapıyı kapatıyor ve sana doğru dönüyor. Sarhoşluğu ve samimiyeti bir arada barındıran bir ifadeyle "Livei, seninle konuşmam gereken önemli bir şey var." diyor. Bok, adım adım sana yaklaşırken, gözlerindeki bakışın değiştiğini fark ediyorsun. Bir adım daha atarak sana yaklaşıyor ve elini omzuna koyuyor. Bok'un niyeti açıkça belli, sana sarkıntılık etmeye çalışıyor. Bu anın rahatsızlığını hissediyorsun ve içgüdüsel olarak geri adım atıyorsun. Bok, sarhoşluğun verdiği cesaretle sana daha da yaklaşıyor. "Artık kızıl kafa olmadığına göre... Sevişelim mi?" Bok baya, hem de baya sarhoş. Bir adım daha geri çekilmeye çalışırken, Bok’un kolları seni iyice köşeye sıkıştırıyor. Gözlerinde hala aynı kararlılık ve arzu var. "Seninle birlikte olmak istiyorum, Livei. Şu an, burada." diyor, sesi titreyerek ve elleri seni daha sıkı kavrıyor.
Bok’un yüzü sana iyice yaklaşırken, nefesindeki alkol kokusu burnuna çarpıyor. Gözlerinde beliren kararlılık ve alkolün etkisiyle, elleri omzundan aşağı kayıyor ve belini kavrıyor. Rahatsızlık seviyen artıyor ve içgüdüsel olarak geri çekilmeye çalışıyorsun, ancak Bok’un elleri seni sıkıca tutuyor. "Hadi ama." diye fısıldıyor kulağına, sesi alkolün verdiği cesaretle dolu. "Seninle sevişmek istiyorum." Bok, ellerini belinden yukarı doğru kaydırmaya başlıyor, sen ise şaşkınlık ve korku karışımı bir duyguyla ne yapacağını bilemez halde ona bakıyorsun. Bok’un dokunuşları seni her ne kadar rahatsız etse de, onun sana olan ilgisi hoşuna gitmeye başlıyor. İçinde, Bok’un dokunuşlarına karşılık verme isteği belirmeye başlıyor. Onunla olan geçmişiniz ve aranızdaki bağ, bu anı daha da yoğunlaştırıyor. Bok’un yüzüne bakarak, ona karşı hissettiğin duyguların ne kadar karmaşık olduğunu fark ediyorsun. Bok’un sana olan ilgisi ve arzusu, seni derinden etkiliyor ve onunla bu anı paylaşma isteği içini kaplıyor.
Mabi: Sen ve diğerleri karargahın içinde bir araya gelmiş, sohbet ediyorsunuz. İçerideki atmosfer, yavaş yavaş eski neşesini kazanmaya başlamış durumda. Bir anda, odanın ortasında bir ışık beliriyor ve Max, o alışılmış gülümsemesiyle ışınlanarak karşınızda duruyor. Herkes bir an için duraksıyor, ardından Max’in gelişiyle ortam yeniden canlanıyor. “Selam millet!” diyor Max, gülümsemesini yüzünden eksik etmeyerek. “Meseleyi biliyorum. Mabi’nin geri döndüğünü duydum. Hoş geldin Mabi!” Max’in sözleri, önce biraz garip gelse de sonradan herkesi rahatlatıyor. “Hemen konuya gireyim.” diye devam ediyor Max, ciddileşerek. “Mavi Yıldız ile ilgili önemli bilgiler elde ettik. Dünya ile aralarında gizli bir iş birliği olduğunu doğrulayan kanıtlar var. Birbirlerinden haberdarlar ve görünüşe göre bazı alanlarda birlikte çalışıyorlar.” Hae, şaşkınlıkla “Bu nasıl mümkün olabilir? Dünya, Mavi Yıldız’ın düşmanıydı. Nasıl birlikte çalışabilirler?” diye soruyor. Max, elindeki dosyaları masanın üzerine bırakarak cevap veriyor. “Görünüşe göre, bazı gizli projeler ve operasyonlar için iş birliği yapıyorlar. Bu iş birliği, her iki tarafın da çıkarlarına hizmet ediyor olabilir. Dünya’nın bazı kaynaklarını ve bilgilerini Mavi Yıldız ile paylaştığını gösteren belgeler var. Bu belgeler, Mavi Yıldız’ın stratejilerini ve operasyonlarını daha iyi anlamamıza yardımcı olacak.” Friks, yüzünde şaşkınlık ve endişe karışımı bir ifadeyle “Bu durumda, Dünya ve Mavi Yıldız’ın hedefleri ne olabilir?” diye soruyor. Max, derin bir nefes alarak “Henüz tam olarak bilmiyoruz. Ama bu iş birliğinin hem Ingenium hem de Dünya için büyük tehlikeler barındırdığı kesin. Bir an önce bu iş birliğinin detaylarını ve amaçlarını öğrenmeliyiz.” diye yanıtlıyor. Hae, Friks ve Thrao bu bilgileri Max’e nasıl ileteceklerini konuşurken, sen de olan biteni dikkatle dinliyorsun. Mavi Yıldız ve Dünya arasındaki bu gizli iş birliği, düşündüğünüzden çok daha büyük ve tehlikeli bir duruma işaret ediyor.
Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#16İçeriye girdiği anda onu çakırkeyif gülüşmeler karşılamıştı. Onlar yokken biraları çoktan bitirmeye başlamışlar, muhabbeti de koyulaştırmışlar gibi görünüyordu. Livei az evvel yarım bıraktığı birasına yönelip birkaç yudum almak isteyerek masaya doğru yaklaştı. Herkesin sarhoş olmaya başladığı ortamda kendisi de içkinin dozunu bir tık arttırmak istediğine fark etmişti. Ne yazık ki daha masaya ulaşamadan ayakta zar zor duruyormuş gibi görünen sarhoş Bok tarafından yolu kesildi. Yoksa biraz evvel Mabi ile esprisini döndürdükleri şey gerçek mi oluyordu? Bok onunla bir şey konuşmak istediğini söyleyerek onu odaya çağırmıştı. Friks ile bu sabahki konuşmasından sonra Bok ile de oturup konuşmasının zamanı gelmişti gerçekten. Peki neden şu anı seçmişti ki bunun için? Alkolün etkisindeyken daha cesur davranan bir tipti gerçi o, belki de biraz sarhoş olması gerekliydi dürüst bir konuşma yapabilmesi için.
Livei, Mabi'ye sonra görüşürüz anlamında el sallayarak Bok'u takip etmeye başladı. O esnada içerideki konuşmaları ve şakalaşmaları duyabiliyordu. Max'e haber vermeleri gerektiğini konuşurken Thomas tüm Dünyalılara, kendisi de dahil, laf atmıştı. Bunu işitince kendi kendine kıkırdamadan edemedi. Bok'u odaya doğru takip ederken hafiften şüphelenmeye başlamıştı. Belki de Livei çok masum düşünüyordu. Belki de Bok'un amacı konuşmak filan değildi. Daha önce iki defa o sarhoşken başlarına ne geldiği malumdu. Odaya girdikleri anda Bok kapıyı sıkıca kapatmıştı. Hatta belki de kilitlemişti emin değildi. Livei beklenti dolu bir yüz ifadesiyle ona bakarken Bok bir kez daha konuşmaları gereken bir şey olduğunu söylemişti. "Dinliyorum." dedi Livei sakin bir ses tonuyla. Bok ona doğru yürürken gözlerindeki bakışın ve yüzündeki ifadenin değiştiğini fark etti. Arsız bir erkek çocuğu gibi bakmaya başlamıştı ona. Livei'nin şüpheleri doğru çıkıyor gibiydi. Bok bir eliyle omzunu kavramıştı. Livei refleksle bir adım geriye gitti. "Ne konuşmak istiyorsun Bok?" Bok yaklaşıp artık kızıl kafa olmadığına göre sevişmek isteyip istemediğini sormuştu. Ne? "Kızıl kafa derken?" Neredeyse evlenecekken son dakika onu kendisine tercih ettiği eski nişanlısından mı bahsediyordu kızıl kafa diyerek? Yüzüne çarpan yoğun alkol kokusu ile yüzünü ekşitti. Bok anlaşılan içkinin dozunu fazla kaçırmıştı. Sarhoştu. Kör kütük sarhoştu hem de. Livei başını yargılar bir şekilde iki yana salladı. Gözlerinde azarlayıcı bir bakış vardı.
Geri çekilip Bok'un kavrayışından kurtulmaya çalıştı ancak Bok onu daha da sıkıştırmıştı. Onunla hemen burada birlikte olmak istediğini söylemişti. Sesi titriyordu. Kollarının büyük bir kararlılıkla onu sıkıca kavradığını hissediyordu. "İçmek sana yaramıyor, başka bir insana dönüşüyorsun resmen." Azarlayıcı ton Livei'nin ses tonundan da anlaşılıyordu. Bok'un, omzunu kavrayan ellerinin yavaşça beline doğru kaydığını hissedince ürpererek titredi. "Bok..." Bu doğru değildi. Sarhoştu ve kendinde değildi. Bu halde birlikte olmaları uygun olmazdı. Üstelik şu anda onu resmen zorluyordu. "Bunu sen ayıkken yapsak?" Bok eğilip kulağına "hadi ama" diye fısıldamıştı. Livei kalp atışının hızlandığını hissetti. Bu yaptığı adil değildi. Gözlerine bu kadar tatlı bakarsa ve kulağına bu kadar istekle fısıldarsa ona nasıl hayır diyebilirdi ki? Livei tüm iradesinin bu adamın kavrayışı arasında paramparça olduğunu hissediyordu. Ondan kaçırmaya çalıştığı gözlerini gözlerine dikti. Çok güzeldi. Onu özlemişti. Bir daha ne zaman yalnız kalma fırsatları olurdu bilmiyordu. Veya onu bir daha ne zaman böyle sarhoş ve savunmasız bulurdu emin değildi. Üstelik bu yaşananı ona bir ömür hatırlatıp onu utançtan yerin dibine sokmak için de elinde güzel malzeme vardı. "Tamam, sen kazandın. Bu üç etti." diye fısıldadı kollarını onun boynuna sarıp dudaklarını onunkilerle birleştirmeden hemen önce. Parmaklarını ensesinden başlayarak yukarıya doğru saçlarının arasından geçirdi onu sanki yıllardır görmüyormuş gibi büyük bir özlemle öperken. Livei bu adama öyle bir aşıktı ki ona bakmak bile aklını başından almaya yetiyordu. Ne çeşit bir büyü yapmıştı Bok ona böyle?
Livei, Mabi'ye sonra görüşürüz anlamında el sallayarak Bok'u takip etmeye başladı. O esnada içerideki konuşmaları ve şakalaşmaları duyabiliyordu. Max'e haber vermeleri gerektiğini konuşurken Thomas tüm Dünyalılara, kendisi de dahil, laf atmıştı. Bunu işitince kendi kendine kıkırdamadan edemedi. Bok'u odaya doğru takip ederken hafiften şüphelenmeye başlamıştı. Belki de Livei çok masum düşünüyordu. Belki de Bok'un amacı konuşmak filan değildi. Daha önce iki defa o sarhoşken başlarına ne geldiği malumdu. Odaya girdikleri anda Bok kapıyı sıkıca kapatmıştı. Hatta belki de kilitlemişti emin değildi. Livei beklenti dolu bir yüz ifadesiyle ona bakarken Bok bir kez daha konuşmaları gereken bir şey olduğunu söylemişti. "Dinliyorum." dedi Livei sakin bir ses tonuyla. Bok ona doğru yürürken gözlerindeki bakışın ve yüzündeki ifadenin değiştiğini fark etti. Arsız bir erkek çocuğu gibi bakmaya başlamıştı ona. Livei'nin şüpheleri doğru çıkıyor gibiydi. Bok bir eliyle omzunu kavramıştı. Livei refleksle bir adım geriye gitti. "Ne konuşmak istiyorsun Bok?" Bok yaklaşıp artık kızıl kafa olmadığına göre sevişmek isteyip istemediğini sormuştu. Ne? "Kızıl kafa derken?" Neredeyse evlenecekken son dakika onu kendisine tercih ettiği eski nişanlısından mı bahsediyordu kızıl kafa diyerek? Yüzüne çarpan yoğun alkol kokusu ile yüzünü ekşitti. Bok anlaşılan içkinin dozunu fazla kaçırmıştı. Sarhoştu. Kör kütük sarhoştu hem de. Livei başını yargılar bir şekilde iki yana salladı. Gözlerinde azarlayıcı bir bakış vardı.
Geri çekilip Bok'un kavrayışından kurtulmaya çalıştı ancak Bok onu daha da sıkıştırmıştı. Onunla hemen burada birlikte olmak istediğini söylemişti. Sesi titriyordu. Kollarının büyük bir kararlılıkla onu sıkıca kavradığını hissediyordu. "İçmek sana yaramıyor, başka bir insana dönüşüyorsun resmen." Azarlayıcı ton Livei'nin ses tonundan da anlaşılıyordu. Bok'un, omzunu kavrayan ellerinin yavaşça beline doğru kaydığını hissedince ürpererek titredi. "Bok..." Bu doğru değildi. Sarhoştu ve kendinde değildi. Bu halde birlikte olmaları uygun olmazdı. Üstelik şu anda onu resmen zorluyordu. "Bunu sen ayıkken yapsak?" Bok eğilip kulağına "hadi ama" diye fısıldamıştı. Livei kalp atışının hızlandığını hissetti. Bu yaptığı adil değildi. Gözlerine bu kadar tatlı bakarsa ve kulağına bu kadar istekle fısıldarsa ona nasıl hayır diyebilirdi ki? Livei tüm iradesinin bu adamın kavrayışı arasında paramparça olduğunu hissediyordu. Ondan kaçırmaya çalıştığı gözlerini gözlerine dikti. Çok güzeldi. Onu özlemişti. Bir daha ne zaman yalnız kalma fırsatları olurdu bilmiyordu. Veya onu bir daha ne zaman böyle sarhoş ve savunmasız bulurdu emin değildi. Üstelik bu yaşananı ona bir ömür hatırlatıp onu utançtan yerin dibine sokmak için de elinde güzel malzeme vardı. "Tamam, sen kazandın. Bu üç etti." diye fısıldadı kollarını onun boynuna sarıp dudaklarını onunkilerle birleştirmeden hemen önce. Parmaklarını ensesinden başlayarak yukarıya doğru saçlarının arasından geçirdi onu sanki yıllardır görmüyormuş gibi büyük bir özlemle öperken. Livei bu adama öyle bir aşıktı ki ona bakmak bile aklını başından almaya yetiyordu. Ne çeşit bir büyü yapmıştı Bok ona böyle?

► Show Spoiler
Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#17İçerideki neşeli ve sıcak atmosfer beni daha da neşelendirirken, yavaş yavaş kafamın uçtuğunu hissediyordum. Bu hissiyat mükemmeldi, zira Dünya dönmeye devam ederken bir yandan zamanın böylesine hızlı akması ve anı unutuyor olmak çok eğlenceliydi. Bok biraz sendeleyerek Livei'ye doğru gittiğinde "Eğiiiii" diyerek tepki vermiş, ardından bu olayın tamamen akıp gitmesine izin vermiştim. Diğerleriyle birlikte oturmuş şakalaşmaya, muhabbet etmeye başlamıştım ki Friks ciddileşip bunları Max'e anlatmamız gerektiğini söylüyordu. Götümü hafif havaya kaldırıp, "Zort, bak Max." demiş, ardından Hae'yi dinlemeye başlamıştım. Max'in daha iyi rehberlik edeceğini söylüyordu, bunun üstüne Thrao biraz düşünmüş ve onları onaylamıştı. Bu konuşmaların hiçbiri ilgimi çekmiyorken, bir anda Thomas'ın söze girmesiyle karargahı sallayacak derecede anırmıştım. Mitga söze girip Thomas'a kendisinin de Dünyalı olduğunu hatırlatmasının ardından, Thomas kendini de sikmişti. Kahkahalarımın düzeyi daha da artıyordu.
Sohbet ve muhabbet iyice büyürken içeriye bir ışık gelmiş ve Max gelmişti. Gülümsemesi yüzünden eksik olmuyordu, "He he, hoş bulduk he." diyerek tepki vermiştim. Max'in hemen konuya gireceğini söylemesiyle birlikte yüzümdeki tüm gülümseme ve neşe solmuştu. Şuan da bunları dinlemek bile istemiyordum ancak mecbur dinleyecektim. Mavi Yıldız ile ilgili önemli bilgiler elde ettiklerini söylüyordu, Dünya ile işbirliği içerisindelermiş. Bu ilgi çekiciydi, zira bunun tam tersi olduğunu sanıyordum. Aynı şekilde Hae'de öyle düşünmüş olmalı ki, bir soru yöneltmiş ve Max tekrardan konuşmaya başlamıştı. Max'in söylediğinde göre bazı gizli projeler ve operasyonlar için iş birliği yapıyorlarmış, bu iki tarafında çıkarlarına hizmet ediyor olabilirmiş. Bazı belgeler, Dünya'nın kaynaklarını paylaştığını gösteriyormuş. Bunlar Mavi Yıldız'ın stratejilerini ve operasyonlarını daha iyi anlamamızı sağlayacakmış. Friks'in sorusunun üstüne Max henüz tam olarak hedeflerini bilmediğini, ancak bu iş birliğinin tehlikeler içerdiğini söylüyordu. Bir an önce bu iş birliğinin detaylarını öğrenmek istediğini söylüyordu.
Peki şimdi mi? Tabii ki hayır. Bu Max muhabbetin tam ortasına sıçtığı için, yanıma iki bira aldıktan sonra yerimden kalkıp bahçeye çıkacağım. Biraları bir güzel gökyüzüne bakıp içtikten sonra, bahçenin ortasında sızacağım. Sabah, evet biliyorum sabah bütün planlarımız için güzel bir gün olacak. Kafam ve Dünya dönmeye devam ediyorken, mükemmel bir uykuyu hak ettiğimi düşünüyorum. Bu yüzden bunu bahçenin ortasında gözlerimi kapayıp, bir anda kendimi karanlığa teslim ederek yapacağım.
Sohbet ve muhabbet iyice büyürken içeriye bir ışık gelmiş ve Max gelmişti. Gülümsemesi yüzünden eksik olmuyordu, "He he, hoş bulduk he." diyerek tepki vermiştim. Max'in hemen konuya gireceğini söylemesiyle birlikte yüzümdeki tüm gülümseme ve neşe solmuştu. Şuan da bunları dinlemek bile istemiyordum ancak mecbur dinleyecektim. Mavi Yıldız ile ilgili önemli bilgiler elde ettiklerini söylüyordu, Dünya ile işbirliği içerisindelermiş. Bu ilgi çekiciydi, zira bunun tam tersi olduğunu sanıyordum. Aynı şekilde Hae'de öyle düşünmüş olmalı ki, bir soru yöneltmiş ve Max tekrardan konuşmaya başlamıştı. Max'in söylediğinde göre bazı gizli projeler ve operasyonlar için iş birliği yapıyorlarmış, bu iki tarafında çıkarlarına hizmet ediyor olabilirmiş. Bazı belgeler, Dünya'nın kaynaklarını paylaştığını gösteriyormuş. Bunlar Mavi Yıldız'ın stratejilerini ve operasyonlarını daha iyi anlamamızı sağlayacakmış. Friks'in sorusunun üstüne Max henüz tam olarak hedeflerini bilmediğini, ancak bu iş birliğinin tehlikeler içerdiğini söylüyordu. Bir an önce bu iş birliğinin detaylarını öğrenmek istediğini söylüyordu.
Peki şimdi mi? Tabii ki hayır. Bu Max muhabbetin tam ortasına sıçtığı için, yanıma iki bira aldıktan sonra yerimden kalkıp bahçeye çıkacağım. Biraları bir güzel gökyüzüne bakıp içtikten sonra, bahçenin ortasında sızacağım. Sabah, evet biliyorum sabah bütün planlarımız için güzel bir gün olacak. Kafam ve Dünya dönmeye devam ediyorken, mükemmel bir uykuyu hak ettiğimi düşünüyorum. Bu yüzden bunu bahçenin ortasında gözlerimi kapayıp, bir anda kendimi karanlığa teslim ederek yapacağım.
► Show Spoiler

GERIR BIREJ



Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#18Mabi: Bahçeye çıktığında içindeki huzursuzluk yerini rahatlamaya bırakıyor. Hava serin, hafif bir rüzgar yüzünü okşuyor. Elindeki iki birayı gökyüzüne kaldırarak derin bir nefes alıyorsun. Gökyüzünde yıldızlar parlarken, bir an için her şeyin normal olduğunu, tüm sorunların geride kaldığını hayal ediyorsun. İlk birayı yudumladığında, soğuk içecek boğazından aşağı akarken seni serinletiyor. İkinci yudumu aldığında, omuzlarındaki gerginlik yavaş yavaş azalıyor. Bir süre daha gökyüzüne bakarak, yıldızların huzur verici görüntüsünde kayboluyorsun. Birayı bitirdiğinde, yavaşça yere uzanıyorsun. Çimenlerin serinliği ve yumuşaklığı seni sarıyor. Gözlerini kapatıp, derin bir nefes daha alıyorsun. Dünyanın döndüğünü, zamanın hızla akıp gittiğini hissediyorsun. Bu hisle birlikte, içindeki tüm endişelerden arınmış bir şekilde uykuya dalıyorsun. Karanlık seni kucaklıyor, düşüncelerini ve hislerini uzaklara götürüyor.
Ancak, uyandığında kendini soğuk ve steril bir laboratuvar gibi bir yerde buluyorsun. Beyaz duvarlar, metalik cihazlar ve ışıkların sert parıltısı seni anında rahatsız ediyor. Etrafına bakındığında, buranın yabancı bir yer olmadığını fark ediyorsun. Biraz önce huzurlu bir bahçedeydin, şimdi ise bu soğuk ve tanıdık ortamda. Karşında, tanıdık bir yüz beliriyor. Bay Zengin, gözlerinde soğuk ve değerlendiren bir bakışla seni süzüyor. "Mabi." diyor, sesi keskin ve soğuk. "Gedhilfe ile işleri batırdığın için seni yargılamak zorundayım." Sözleri, beyninde yankılanıyor, içindeki korku ve belirsizliği büyütüyor. Bay Zengin, ellerini arkasında bağlamış, seni değerlendiren bir ifade ile konuşmaya devam ediyor. "Planlarının başarısızlığı, sadece seni değil, hepimizi tehlikeye attı. Bunun sonuçlarıyla yüzleşmelisin." Sesi, duvarlardan yankılanarak tekrar tekrar kulaklarına çarpıyor. Bu soğuk ve sert yüzleşme, seni derinden sarsıyor. Ne yapacağını bilemeden, Bay Zengin'in gözlerinin içine bakıyorsun, ondan gelecek olan kararı beklerken. Etrafındaki cihazların sessiz vızıltısı, ortamın gerginliğini daha da artırıyor. Soğuk metalik yüzeylerin yansıması, Bay Zengin'in gözlerindeki katılığı daha da belirgin hale getiriyor. Kalbin hızla atmaya başlıyor, nefes alışların düzensizleşiyor. Bu anın ağırlığı, omuzlarına çöken bir yük gibi seni eziyor. İçindeki tüm cesaret ve özgüven, bu soğuk bakışların altında eriyip gitmeli aslında, ama gitmiyor. Çünkü fena sarhoşsun. Bay Zengin'in gözlerinin içine bakmaya çalışıyorsun, iki tane Bay Zengin görüyorsun. Bence kendisine tokadı yapıştır, en kötü ne olabilir ki?
Livei: Bok'un dokunuşları vücudunu adeta alev alev yakıyor. Onun seni sararken gösterdiği tutkuyla, sen de ona aynı şekilde karşılık veriyorsun. Dudaklarınızın birleştiği her an, aranızdaki bağ daha da güçleniyor. Bok, seni yavaşça yatağa doğru yönlendiriyor. Onun bakışlarında hem istek hem de sevgi var. Yatakta uzanırken, elleri vücudunda geziniyor. Bok'un her dokunuşu, seni daha da derine çekiyor. Vücudunuz birbirine dolanıyor, her öpücükle ve her dokunuşla aranızdaki bağ daha da güçleniyor. Bu an, hem tutkunun hem de sevginin zirveye ulaştığı bir an oluyor. İkiniz de birbirinize olan özleminizi ve aşkınızı doyasıya yaşıyorsunuz. Bok'un sıcaklığı ve tutkusuyla dolu bu an, senin için unutulmaz oluyor. Onunla geçirdiğin bu anlar, aranızdaki bağı daha da güçlendiriyor. Gecenin sonunda, yorgun ama mutlu bir şekilde birbirinize sarılarak uyumaya başlıyorsunuz. Bok'un kollarında, kendini güvende ve sevgi dolu hissediyorsun.
Uykunun derinliklerinde, bir anda soğuk ve steril bir laboratuvar ortamında buluyorsun kendini. Etrafındaki beyaz duvarlar ve parlak ışıklar seni ürkütüyor. Etrafındaki cihazların vızıltısı ve soğuk metal yüzeyler, içinde bir tedirginlik yaratıyor. Gözlerini etrafa gezdirirken, karşında tanıdık bir figür beliriyor. Şapkalı adam, gözlerinde sert ve tehditkar bir bakışla seni izliyor. "Livei." diyor, sesi keskin ve otoriter. "Bok ile yaşadıkların, senin için bir kaçış değil. Gerçeklerle yüzleşmelisin. Bize karşı kazanmanızın hiçbir yolu yok. Bundan sonra izleyeceğin hiçbir rota seni ve sevdiklerini ölümden kurtaramayacak." Sözleri beyninde yankılanırken, içindeki korku ve belirsizlik büyüyor. Şapkalı adam, ellerini arkasında bağlayarak sana doğru birkaç adım atıyor. "Bu başarısızlıkların sonuçlarıyla yüzleşmen gerekiyor, Livei. Senin hataların hepimize mal oldu." Şapkalının bu sert ve tehditkar sözleri, seni derinden sarsıyor. İçindeki korku ve endişe büyürken, ona ne cevap vereceğini bilemiyorsun. Şapkalı adamın gözlerindeki soğukluk, içindeki tüm cesareti kırması lazım, ama artık bunları aştın. Göster kendini, ona haddini bildirmen gerektiğini biliyorsun.
Ancak, uyandığında kendini soğuk ve steril bir laboratuvar gibi bir yerde buluyorsun. Beyaz duvarlar, metalik cihazlar ve ışıkların sert parıltısı seni anında rahatsız ediyor. Etrafına bakındığında, buranın yabancı bir yer olmadığını fark ediyorsun. Biraz önce huzurlu bir bahçedeydin, şimdi ise bu soğuk ve tanıdık ortamda. Karşında, tanıdık bir yüz beliriyor. Bay Zengin, gözlerinde soğuk ve değerlendiren bir bakışla seni süzüyor. "Mabi." diyor, sesi keskin ve soğuk. "Gedhilfe ile işleri batırdığın için seni yargılamak zorundayım." Sözleri, beyninde yankılanıyor, içindeki korku ve belirsizliği büyütüyor. Bay Zengin, ellerini arkasında bağlamış, seni değerlendiren bir ifade ile konuşmaya devam ediyor. "Planlarının başarısızlığı, sadece seni değil, hepimizi tehlikeye attı. Bunun sonuçlarıyla yüzleşmelisin." Sesi, duvarlardan yankılanarak tekrar tekrar kulaklarına çarpıyor. Bu soğuk ve sert yüzleşme, seni derinden sarsıyor. Ne yapacağını bilemeden, Bay Zengin'in gözlerinin içine bakıyorsun, ondan gelecek olan kararı beklerken. Etrafındaki cihazların sessiz vızıltısı, ortamın gerginliğini daha da artırıyor. Soğuk metalik yüzeylerin yansıması, Bay Zengin'in gözlerindeki katılığı daha da belirgin hale getiriyor. Kalbin hızla atmaya başlıyor, nefes alışların düzensizleşiyor. Bu anın ağırlığı, omuzlarına çöken bir yük gibi seni eziyor. İçindeki tüm cesaret ve özgüven, bu soğuk bakışların altında eriyip gitmeli aslında, ama gitmiyor. Çünkü fena sarhoşsun. Bay Zengin'in gözlerinin içine bakmaya çalışıyorsun, iki tane Bay Zengin görüyorsun. Bence kendisine tokadı yapıştır, en kötü ne olabilir ki?
Livei: Bok'un dokunuşları vücudunu adeta alev alev yakıyor. Onun seni sararken gösterdiği tutkuyla, sen de ona aynı şekilde karşılık veriyorsun. Dudaklarınızın birleştiği her an, aranızdaki bağ daha da güçleniyor. Bok, seni yavaşça yatağa doğru yönlendiriyor. Onun bakışlarında hem istek hem de sevgi var. Yatakta uzanırken, elleri vücudunda geziniyor. Bok'un her dokunuşu, seni daha da derine çekiyor. Vücudunuz birbirine dolanıyor, her öpücükle ve her dokunuşla aranızdaki bağ daha da güçleniyor. Bu an, hem tutkunun hem de sevginin zirveye ulaştığı bir an oluyor. İkiniz de birbirinize olan özleminizi ve aşkınızı doyasıya yaşıyorsunuz. Bok'un sıcaklığı ve tutkusuyla dolu bu an, senin için unutulmaz oluyor. Onunla geçirdiğin bu anlar, aranızdaki bağı daha da güçlendiriyor. Gecenin sonunda, yorgun ama mutlu bir şekilde birbirinize sarılarak uyumaya başlıyorsunuz. Bok'un kollarında, kendini güvende ve sevgi dolu hissediyorsun.
Uykunun derinliklerinde, bir anda soğuk ve steril bir laboratuvar ortamında buluyorsun kendini. Etrafındaki beyaz duvarlar ve parlak ışıklar seni ürkütüyor. Etrafındaki cihazların vızıltısı ve soğuk metal yüzeyler, içinde bir tedirginlik yaratıyor. Gözlerini etrafa gezdirirken, karşında tanıdık bir figür beliriyor. Şapkalı adam, gözlerinde sert ve tehditkar bir bakışla seni izliyor. "Livei." diyor, sesi keskin ve otoriter. "Bok ile yaşadıkların, senin için bir kaçış değil. Gerçeklerle yüzleşmelisin. Bize karşı kazanmanızın hiçbir yolu yok. Bundan sonra izleyeceğin hiçbir rota seni ve sevdiklerini ölümden kurtaramayacak." Sözleri beyninde yankılanırken, içindeki korku ve belirsizlik büyüyor. Şapkalı adam, ellerini arkasında bağlayarak sana doğru birkaç adım atıyor. "Bu başarısızlıkların sonuçlarıyla yüzleşmen gerekiyor, Livei. Senin hataların hepimize mal oldu." Şapkalının bu sert ve tehditkar sözleri, seni derinden sarsıyor. İçindeki korku ve endişe büyürken, ona ne cevap vereceğini bilemiyorsun. Şapkalı adamın gözlerindeki soğukluk, içindeki tüm cesareti kırması lazım, ama artık bunları aştın. Göster kendini, ona haddini bildirmen gerektiğini biliyorsun.
Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#19Dudakları Bok'unkilerle birleştiği anda tüm vücudunu, hatta tüm odayı bir alev topu sarmıştı adeta. İlk başta çekingen başlayan dokunuşları yavaşça onunkiler kadar tutku dolu olmaya başlamıştı. Bok'un onu yatağa yönlendirdiğini fark edince ona uyum sağladı. Arada gözlerini aralayıp onun yüzünü incelediğinde aşk ve tutkuyla yanıp sönen gözleriyle karşılaşıyordu. Onun tüm vücudunu ezbere bilen elleri üstünde dolaştıkça hem çok tanıdık hem de çok yeni duygular açığa çıkıyordu. Bu sefer, geçen sefer hissettiği pişmanlıklardan da arınmıştı. Bilinci artık tamamen şu anda ve buradaydı. Başka hiçbir şeyi düşünmüyordu. Tüm zihni, düşünceleri, iç monologları, görüşü, bakışları Bok ile kaplanmıştı. O ikisi dışındaki hiçbir şeye yer yoktu artık. Huzur. Tam bir huzur. İşte buydu. Hayatta başka bir şeye ihtiyacı yoktu. Sadece şu anda hissettiği ve yalnızca birkaç saat sürecek olan bu huzur. Zihni yavaş yavaş kendini ağırlaşmakta olan uykuya teslim ederken hissettiği buydu. Biraz yorgun ama tatlı duygularla kaplı, onun kokusu içinde ve onun kollarında güvenli bir şekilde, huzurlu bir uyku...
Gözlerini açtığında ise bunlardan geriye hiçbir şey kalmamıştı. Tanımadığı, bilmediği, daha önce hiç bulunmadığı bir laboratuvar ortamındaydı. Parlak ışık gözünü alıyordu. Yattığı metal yüzey soğuktu ve tüylerini ürpertiyordu. Nerede olduğunu bilmeden uyanan birisinin yaşadığı anlık panikle yerinden sıçradı. Kalbi yerinden çıkarcasına atıyordu. Karşısında bir adam vardı. Onu tanıyordu. Şapkalı. Onu son gördüğünden bu yana epey bir vakit geçmişti. Şapkalı ona büyük bir öfkeyle bakıyordu. Tehditkar çıkan ses tonu ona Bok ile yaşadıklarının bir kaçış olmadığını, onlara karşı kazanmasının bir yolu olmadığını, sevdiklerini ölümden kurtarmanın bir yolu olmadığını, başarısızlıklarının sonuçlarıyla yüzleşmesi gerektiğini söylemişti. Onun hatalarının herkese mal olduğunu söyleyerek bitirmişti cümlelerini. Livei'nin kalbi daha da hızlı atmaya başladı. Ne olacaktı? Ona ne yapacaktı? Yolun sonuna gelmiş miydi gerçekten? Bok'u ve diğer sevdiklerini bir daha göremeyecek miydi? Livei yutkundu. Hayır, bu adamın onu bir kere daha aynı şekilde korkutmasına izin vermeyecekti. Artık o Livei eskide kalmıştı. Yeni Livei bu durumlara alışkındı artık. Bu adam yalnızca bir insandı. Ondan korkmuyordu. Korkmayacaktı. "Sana da selam Şapkalı." dedi sarkastik bir şekilde gülümseyerek. "Görüşmeyeli uzun zaman oldu, nasılsın? Sorduğun için sağ ol, ben çok iyiyim. Aslında sen beni buraya getirene kadar daha iyiydim."
Dağılmış saçlarını düzeltirken sözlerine devam etti. "Size karşı kazanmaya filan çalışmıyoruz ki artık. Haberiniz yok mu? O yoldan vazgeçtik biz. Anladık, tamam mı? Bizden çok daha güçlüsünüz, teknolojik olarak ileridesiniz, blah blah. Her neyse işte. Bir manası da yoktu zaten." Duraksadıktan sonra devam etti. "Baksana. Yaşadığım hayatı görmüyor musun? Hayat bile diyemeyeceğin boktan bir durumun içerisindeyim. Ne için, kim için yaşıyorum, ne için mücadele ediyorum onu bile bilmiyorum. Her gün ya siz, ya Mavi Yıldız ya da Deith Ozæf tarafından tehdit ediliyorum. Yarınım ne olacak, hayatta kalacak mıyım o bile belli değil. Bir uyanıyorum Dünya'dayım, bir uyanıyorum bir laboratuvardayım. Her an bir yerlerden bir snapshotum ya da sevdiklerimin snapshotu çıkacak diye ödüm kopuyor. Thrao'nun snapshotunu yaptığınız ve ona Friks'i vurdurduğunuz için teessüf ediyorum sizi. Çok pis bir oyundu. Hiç yakışık almadı, haberiniz olsun. Biz size karşı hiçbir şey yapmamıştık üstelik. Yetmezmiş gibi Mabi'nin de snapshotunu yapmışsınız. Onlar da insan, farkında mısınız? Onların da duyguları var. Adı Mitga oldu şimdi, bizim yanımızda kalıyor. Bu çok garip ve etik dışı bir durum. İki dakika huzur bulduğum tek an, sevdiğim adamla geçirdiğim an ama ona da sen üşüştün şimdi. Lütfen bırak öleceksem de huzurla öleyim gerçekten bıktım artık." dedi yılmış bir ses tonuyla. "Ben Dünya'ya düşman filan değilim. Hiperya'ya geldiğimde gördüm. İnsanların bizden bir farkları yok. Hiçbir şey bilmiyorlar. Mültecileriniz açlıktan kendilerini kemirmek üzereler. Perişan durumdalar. Observerlar keza aynı şekilde. Hiçbir şeyden haberi olmayan, söyleneni yapan emir kulları. Bu insanlarla mücadele etmenin bir manası yok. Sen de öylesin. Sevdiğin kadını ve evladını kaybetmişsin bu felaketin içerisinde. Seni gördüm. Mezarı başında ağlarken. Maskeni çıkarıp rahat rahat yas bile tutamıyordun öksürmekten. Siz de bunları yaşamak istemediniz. Sizi de anlıyorum. Ama kendi çektiğiniz acıları hiçbir şeyden haberi olmayan yüz binlerce insana daha çektirmek doğru yol muydu Şapkalı?" Sesi öfkeyle titredi. "Masum insanların katili olmak istemiyorum ben. O yüzden burada birisi katil olup kalan ömrünü vicdan azabıyla geçirecekse bu siz olacaksınız. Çoktan pek çok kırmızı çizgiyi geçtiniz. Çok fazla masum insanı çaresizlik ve perişanlık içinde bıraktınız. Hem kendi insanlarınızı hem de bizim insanlarımızı. Hala daha bizle uğraşmak istiyorsanız ne diyeyim size yani."
Omuzlarını pes etmiş bir ifadeyle silkti. "Biz sadece size insan olduğumuzu anlatmaya çalışıyoruz. Neremle haykırayım bunu? Çıkıp meydanlarınıza bağırayım mı? İnsanız. Biz insanız. Sizden farkımız yok. Sizin ürününüz olsak da insanız. INSANIZ. Bizi rahat bırakın. Bizi bizimle bırakın. Bırakın hayatımızı yaşayalım. Ellemeyin, müdahale etmeyin. Dünyanız yok oluyorsa gelin birlikte yaşayalım. Ama birlikte, eşit şartlarda yaşayalım. Neden dost olmuyoruz? Anlamıyorum derdiniz ne? Korkuyor musunuz bizden? Kontrolünüz dışı güçleniyor muyuz deneyleriniz sağ olsun? Bakın şimdi başınıza Mavi Yıldız çıktı. Psikopat bir grup. Tek istedikleri Dünya'yı ele geçirmek ve tüm Dünyalıları köleleştirmek. Kendilerini element kullandıkları için üstün görüyorlar ve başarıya ulaşmak için her şeyi yapmaya razılar. Bizimle uğraşacağınıza onlarla uğraşsanıza. Esas korkmanız gerekenler onlar. Onları da durdurmaya çalışıyoruz biz şu anda hayatımızı tehlikeye atarak. Ne için? Sizin kıçınızı kurtarmak için." Başını yargılar bir biçimde iki yana salladı. "Ne istiyorsun benden Şapkalı? Daha ne yapayım ben? Öldürecek misin? Öldür o zaman, bir dakika durma. Snapshotumu mu yapacaksın? Devam et. Ne bok püsür istersen yap. Ama burada, bu lanet laboratuvarda değil sevdiğim adamın kollarında olmak istiyorum izninle. Beni Bok'un yanına geri yollarsan sevinirim. Zaten birlikte geçirdiğimiz her an bu son anımızmış gibi hissediyorum uzun zamandır. Elion binbir çeşit manipülasyon yöntemiyle ağzınıza ettiğinde Livei beni uyarmıştı dersin ama arkamdan, ona göre. Sizin iyiliğinizi bile ben düşünür oldum halime bak." Kollarını göğsünde öfke ve sabırsızlıkla kavuşturdu.
Gözlerini açtığında ise bunlardan geriye hiçbir şey kalmamıştı. Tanımadığı, bilmediği, daha önce hiç bulunmadığı bir laboratuvar ortamındaydı. Parlak ışık gözünü alıyordu. Yattığı metal yüzey soğuktu ve tüylerini ürpertiyordu. Nerede olduğunu bilmeden uyanan birisinin yaşadığı anlık panikle yerinden sıçradı. Kalbi yerinden çıkarcasına atıyordu. Karşısında bir adam vardı. Onu tanıyordu. Şapkalı. Onu son gördüğünden bu yana epey bir vakit geçmişti. Şapkalı ona büyük bir öfkeyle bakıyordu. Tehditkar çıkan ses tonu ona Bok ile yaşadıklarının bir kaçış olmadığını, onlara karşı kazanmasının bir yolu olmadığını, sevdiklerini ölümden kurtarmanın bir yolu olmadığını, başarısızlıklarının sonuçlarıyla yüzleşmesi gerektiğini söylemişti. Onun hatalarının herkese mal olduğunu söyleyerek bitirmişti cümlelerini. Livei'nin kalbi daha da hızlı atmaya başladı. Ne olacaktı? Ona ne yapacaktı? Yolun sonuna gelmiş miydi gerçekten? Bok'u ve diğer sevdiklerini bir daha göremeyecek miydi? Livei yutkundu. Hayır, bu adamın onu bir kere daha aynı şekilde korkutmasına izin vermeyecekti. Artık o Livei eskide kalmıştı. Yeni Livei bu durumlara alışkındı artık. Bu adam yalnızca bir insandı. Ondan korkmuyordu. Korkmayacaktı. "Sana da selam Şapkalı." dedi sarkastik bir şekilde gülümseyerek. "Görüşmeyeli uzun zaman oldu, nasılsın? Sorduğun için sağ ol, ben çok iyiyim. Aslında sen beni buraya getirene kadar daha iyiydim."
Dağılmış saçlarını düzeltirken sözlerine devam etti. "Size karşı kazanmaya filan çalışmıyoruz ki artık. Haberiniz yok mu? O yoldan vazgeçtik biz. Anladık, tamam mı? Bizden çok daha güçlüsünüz, teknolojik olarak ileridesiniz, blah blah. Her neyse işte. Bir manası da yoktu zaten." Duraksadıktan sonra devam etti. "Baksana. Yaşadığım hayatı görmüyor musun? Hayat bile diyemeyeceğin boktan bir durumun içerisindeyim. Ne için, kim için yaşıyorum, ne için mücadele ediyorum onu bile bilmiyorum. Her gün ya siz, ya Mavi Yıldız ya da Deith Ozæf tarafından tehdit ediliyorum. Yarınım ne olacak, hayatta kalacak mıyım o bile belli değil. Bir uyanıyorum Dünya'dayım, bir uyanıyorum bir laboratuvardayım. Her an bir yerlerden bir snapshotum ya da sevdiklerimin snapshotu çıkacak diye ödüm kopuyor. Thrao'nun snapshotunu yaptığınız ve ona Friks'i vurdurduğunuz için teessüf ediyorum sizi. Çok pis bir oyundu. Hiç yakışık almadı, haberiniz olsun. Biz size karşı hiçbir şey yapmamıştık üstelik. Yetmezmiş gibi Mabi'nin de snapshotunu yapmışsınız. Onlar da insan, farkında mısınız? Onların da duyguları var. Adı Mitga oldu şimdi, bizim yanımızda kalıyor. Bu çok garip ve etik dışı bir durum. İki dakika huzur bulduğum tek an, sevdiğim adamla geçirdiğim an ama ona da sen üşüştün şimdi. Lütfen bırak öleceksem de huzurla öleyim gerçekten bıktım artık." dedi yılmış bir ses tonuyla. "Ben Dünya'ya düşman filan değilim. Hiperya'ya geldiğimde gördüm. İnsanların bizden bir farkları yok. Hiçbir şey bilmiyorlar. Mültecileriniz açlıktan kendilerini kemirmek üzereler. Perişan durumdalar. Observerlar keza aynı şekilde. Hiçbir şeyden haberi olmayan, söyleneni yapan emir kulları. Bu insanlarla mücadele etmenin bir manası yok. Sen de öylesin. Sevdiğin kadını ve evladını kaybetmişsin bu felaketin içerisinde. Seni gördüm. Mezarı başında ağlarken. Maskeni çıkarıp rahat rahat yas bile tutamıyordun öksürmekten. Siz de bunları yaşamak istemediniz. Sizi de anlıyorum. Ama kendi çektiğiniz acıları hiçbir şeyden haberi olmayan yüz binlerce insana daha çektirmek doğru yol muydu Şapkalı?" Sesi öfkeyle titredi. "Masum insanların katili olmak istemiyorum ben. O yüzden burada birisi katil olup kalan ömrünü vicdan azabıyla geçirecekse bu siz olacaksınız. Çoktan pek çok kırmızı çizgiyi geçtiniz. Çok fazla masum insanı çaresizlik ve perişanlık içinde bıraktınız. Hem kendi insanlarınızı hem de bizim insanlarımızı. Hala daha bizle uğraşmak istiyorsanız ne diyeyim size yani."
Omuzlarını pes etmiş bir ifadeyle silkti. "Biz sadece size insan olduğumuzu anlatmaya çalışıyoruz. Neremle haykırayım bunu? Çıkıp meydanlarınıza bağırayım mı? İnsanız. Biz insanız. Sizden farkımız yok. Sizin ürününüz olsak da insanız. INSANIZ. Bizi rahat bırakın. Bizi bizimle bırakın. Bırakın hayatımızı yaşayalım. Ellemeyin, müdahale etmeyin. Dünyanız yok oluyorsa gelin birlikte yaşayalım. Ama birlikte, eşit şartlarda yaşayalım. Neden dost olmuyoruz? Anlamıyorum derdiniz ne? Korkuyor musunuz bizden? Kontrolünüz dışı güçleniyor muyuz deneyleriniz sağ olsun? Bakın şimdi başınıza Mavi Yıldız çıktı. Psikopat bir grup. Tek istedikleri Dünya'yı ele geçirmek ve tüm Dünyalıları köleleştirmek. Kendilerini element kullandıkları için üstün görüyorlar ve başarıya ulaşmak için her şeyi yapmaya razılar. Bizimle uğraşacağınıza onlarla uğraşsanıza. Esas korkmanız gerekenler onlar. Onları da durdurmaya çalışıyoruz biz şu anda hayatımızı tehlikeye atarak. Ne için? Sizin kıçınızı kurtarmak için." Başını yargılar bir biçimde iki yana salladı. "Ne istiyorsun benden Şapkalı? Daha ne yapayım ben? Öldürecek misin? Öldür o zaman, bir dakika durma. Snapshotumu mu yapacaksın? Devam et. Ne bok püsür istersen yap. Ama burada, bu lanet laboratuvarda değil sevdiğim adamın kollarında olmak istiyorum izninle. Beni Bok'un yanına geri yollarsan sevinirim. Zaten birlikte geçirdiğimiz her an bu son anımızmış gibi hissediyorum uzun zamandır. Elion binbir çeşit manipülasyon yöntemiyle ağzınıza ettiğinde Livei beni uyarmıştı dersin ama arkamdan, ona göre. Sizin iyiliğinizi bile ben düşünür oldum halime bak." Kollarını göğsünde öfke ve sabırsızlıkla kavuşturdu.

► Show Spoiler
Re: [Mutlak Son & Wændz Neidthad] Dağlar Bağlar
#20Her şey, etrafımdaki her şey dönmeye devam ederken gökyüzüne bakmak sanki cennette gibi hissettirdi. Onca şeyin arasında tek başıma oturmak muhteşem bir duygu gibi geliyordu. Tek isteğim, her şeyin bir an önce bitmesi ve şu gökyüzüne tekrardan bakabilmek. O kadar çok şeyle uğraşıyoruz ki artık kafam allak bullak oluyor. Sürekli karşıma yeni bir şeyler çıkıyor, birilerini bitireceğimizi gösteren yeni işaretler çıktığı söyleniyor, ancak hiçbiri hiçbir işe yaramıyor. Bıktım, tüm bu oyunların içerisinde başarısızlıkla sürüklenmekten bıktım. Belki de Mavi Yıldız'a istediği her şeyi vermeli ve siktir olup gitmeliyiz buralardan. Dünya ile birbirlerini yemeliler, hangisi bu savaştan galip çıkarsa onların yanında durmalıyız. Sürekli birilerinden laf işitmek, onların doğrusunu dinlemek, onların planlarının bizimkilerden veya benimkinden daha üstün olduğunu dinlemek boktan bir durum. Artık bir planımın tutup tutmaması umurumda bile değil. Sadece, sadece huzur istiyorum. Başka bir beklentim yok.
Yüzümü çimene doğru dayadığımda, gözlerimi kapatıp sadece serinliği hissetmek bu huzuru yaşatıyordu bana. Belki de günlerce yatmalıydım burada. Mışıl mışıl uyumak, her şeyden arınmışım gibi uzanmak, bu muhteşem duygunun içerisinde karanlığın içerisine hapsolmak...
Ancak gözümü açtığımda kendimi soğuk ve steril bir laboratuvarda bulmak istemiyordum. Bu huzurun ardından bunun gelmesini beklemiyordum. Kafamın güzelliğinden veyahut az önceki karanlığa hapsoluşumdan olsa gerek, ışıklar beni anında rahatsız etmişti. Yabancı bir yerde değildim, bunun farkındaydım ancak çimenlerin üzerinde yatmayı tercih ederdim. Karşıma Bay Zengin'in çıkışı beni şaşırtmamıştı, soğuk bir şekilde adımı zikrettikten sonra Gedhilfe ile işleri batırdığım için beni yargılayacağını söylemesi samimi bir kahkaha attırmıştı bana. Sanki bir dostumla konuşuyormuşum gibi attığım kahkahanın ardından, planımın başarısızlığının herkesi tehlikeye attığını söylüyordu. Ondan gelecek kararı beklerken, tüm bu yaşananların ağırlığı üstüme çöküyordu. Kalbimin çırpınışını hissedebiliyordum, yine de sırtımı duvara yasladıktan sonra gözlerimi kapattım.
"Ah, ne bilebilirdim bazılarının salak olduğunu?"
İlk tepkim, belki de bir isyan gibiydi. Ancak öylesine sıcak, öylesine sakin bir tonda çıkmıştı ki ağzımdan. Belki de sarhoşluğun etkisiyle hiçbir şeyi umursamadığımdan, belki de artık genel olarak umursamamaya karar verdiğimden böyle oluyordu. "Çok sıkıldım bu oyunlardan. Yok bizi aniden kaçırmalar, yok Elion'un sürekli bir adım önde... Hayır pardon iki adım önde olması." Bay Zengin'in gözlerinin içine bakmayı denesem de başaramadım, kendisinden iki tane olduğunu görmek yüzümdeki gülümsemeyi daha da büyütmüştü. "Ne sonucuyla yüzleştireceksen yüzleştir de geri döneyim. Vaktimi çalmayı bırak." Dedikten sonra beklemeye başladım. Bir an önce geri dönmek, en büyük arzumdu.
Yüzümü çimene doğru dayadığımda, gözlerimi kapatıp sadece serinliği hissetmek bu huzuru yaşatıyordu bana. Belki de günlerce yatmalıydım burada. Mışıl mışıl uyumak, her şeyden arınmışım gibi uzanmak, bu muhteşem duygunun içerisinde karanlığın içerisine hapsolmak...
Ancak gözümü açtığımda kendimi soğuk ve steril bir laboratuvarda bulmak istemiyordum. Bu huzurun ardından bunun gelmesini beklemiyordum. Kafamın güzelliğinden veyahut az önceki karanlığa hapsoluşumdan olsa gerek, ışıklar beni anında rahatsız etmişti. Yabancı bir yerde değildim, bunun farkındaydım ancak çimenlerin üzerinde yatmayı tercih ederdim. Karşıma Bay Zengin'in çıkışı beni şaşırtmamıştı, soğuk bir şekilde adımı zikrettikten sonra Gedhilfe ile işleri batırdığım için beni yargılayacağını söylemesi samimi bir kahkaha attırmıştı bana. Sanki bir dostumla konuşuyormuşum gibi attığım kahkahanın ardından, planımın başarısızlığının herkesi tehlikeye attığını söylüyordu. Ondan gelecek kararı beklerken, tüm bu yaşananların ağırlığı üstüme çöküyordu. Kalbimin çırpınışını hissedebiliyordum, yine de sırtımı duvara yasladıktan sonra gözlerimi kapattım.
"Ah, ne bilebilirdim bazılarının salak olduğunu?"
İlk tepkim, belki de bir isyan gibiydi. Ancak öylesine sıcak, öylesine sakin bir tonda çıkmıştı ki ağzımdan. Belki de sarhoşluğun etkisiyle hiçbir şeyi umursamadığımdan, belki de artık genel olarak umursamamaya karar verdiğimden böyle oluyordu. "Çok sıkıldım bu oyunlardan. Yok bizi aniden kaçırmalar, yok Elion'un sürekli bir adım önde... Hayır pardon iki adım önde olması." Bay Zengin'in gözlerinin içine bakmayı denesem de başaramadım, kendisinden iki tane olduğunu görmek yüzümdeki gülümsemeyi daha da büyütmüştü. "Ne sonucuyla yüzleştireceksen yüzleştir de geri döneyim. Vaktimi çalmayı bırak." Dedikten sonra beklemeye başladım. Bir an önce geri dönmek, en büyük arzumdu.
► Show Spoiler

GERIR BIREJ


