Sorusuna cevap vermek için onu kendisinden hafifçe uzaklaştırmıştı Bok. Gözlerinin içine derin derin bakmaya başlamıştı. Yine o ruhunu okuyan bakıştan atıyordu. Sanki Livei'nin içinde kopan fırtınanın şifresini çözmek ister gibiydi. Friks'in ismini yeniden gündeme getirirken dudakları titremişti. Bakışları, öfke ve hüsran dolu karmaşık duygularla kararmıştı. Başta onunla ilgili kötü hissettiğini söylemişti. Bunu Livei de biliyordu. İrlanda'da olanlardan sonra Bok ilk olarak Friks'i düşünmüştü. Her şeye rağmen onu ailesinden birisi gibi gördüğünü de biliyordu. Yine de o ikisi hep biraz mesafeliydiler birbirlerine karşı. Sonrasında Bok, Livei'yi şoke eden bir şey söylemişti. Friks ile kavga ettiklerini, Friks'in ona hakaret ettiğini ve bu yüzden de aralarının açıldığını söylemişti. Livei bir an için beyninden vurulmuşa döndü. Şaşkınlıkla ona bakarken Bok'un gözlerini kaçırdığını ve zorlukla yutkunduğunu fark etmişti. Bunu dile getiriyor olmak onu fazlasıyla üzüyor olmalıydı. Detaya girmek istemediğini, artık umursamadığını, her şeyin geride kaldığını söylemişti. Livei için parçalar yavaş yavaş yerine oturuyordu. Bok'un neden Friks'e inat onunla yakınlaştığını, Friks'in enerjisindeki düşüşün sebebini, kaçamak bakışlarını... Her şey bir anda anlam kazanmıştı. "Konuştuğumuzda bana hiç böyle söylemedi. Hatta tam tersi-" Kendi lafını böldü dudaklarını ısırarak. Bunu gündeme getirerek Bok'a daha fazla acı çektirmek istemediğine karar verdi. Yine de bu durum hoşuna gitmemişti. Friks ile aralarının bozuk olmasını istemiyordu. Bu duruma sebep olan olayları düşününce Friks'e hak veriyordu ancak tüm suç Bok'ta değildi. Onu günah keçisi belleyerek bundan sıyrılamazdı. Livei kendi hür iradesi ile bir seçim yapmıştı. Bok, onun hayatına hiç girmemiş olsaydı ömrünün sonuna kadar Friks'i sever ve onunla mutlu olurdu. Ancak Bok ile olan anıları ağır basıyordu. İlk o vardı. Her şeyden önce, Deinzei'den de önce o vardı. Mavi ve Friks'ten önce o vardı. Bok'un yokluğunda, zaman içerisinde Friks ile olan yakınlaşmaları, ona hissettiği ateşi söndürmeye yetecek kadar güçlenmemişti. Evet, Bok ona karşı bir değil, iki değil, belki üç kere hamle yapmıştı ama en sonunda bu hamlelerden birisine cevap veren de Livei'ydi. Bu durumun iki suçlusu vardı. Bir kişinin kalbini kırmışlardı.
Ancak işin tuhaf tarafı bu değildi. İşin tuhaf tarafı, Friks ile konuştuğunda asla böyle bu durumdan bahsetmemiş olmasıydı. Hatta Livei bile onun bu durumu bu kadar medenice karşılamasını garipsemişti. Onu içten içe kutlamıştı ve belki de olgunlaşması için bunun gerekli olduğunu hissetmişti. Friks ne demişti o gün kendisine? Onu sevdiğini, bu sevgiden ötürü de yaptığı şeyin onu çok yaraladığını söylemişti. Arkadaş olarak birbirlerini yeniden bulabileceklerini, onu bir insan kaybetmek istemediğini söylemişti. Karargahta Bok ile ne konuştuklarını sormuştu ona. Ne cevap vermişti? Konuştuklarını söylemişti. Bu durumun acı verdiğini ona anlattığını, Bok ve Livei'nin geçmişini öğrenmeye çalıştığını... Bok'un da onu çok sevdiğini, bunu anladığını, Bok'un onunla ne kadar çok birlikte olmak istediğini anladığını söylemişti. "Ona seni ne kadar sevdiğimi ve bu durumun beni ne kadar zorladığını anlattım. Bok ise senin için ne kadar önemli olduğumu anladığını belirtti. Onunla konuşmak, bana biraz olsun huzur verdi. Çünkü ikimizin de seni sevdiğimizi ve senin mutluluğun için elimizden geleni yapmamız gerektiğini anladım." Livei öfkeyle dişlerini sıktı. Neden yalan söylemişti ona? Son anda dürüst olsa olmaz mıydı? Bok'tan öğrenmeyeceğini mi düşünmüştü? Livei'nin fark etmeyeceğini zannetmişti? Bok'un ellerinin beline indiğini ve bedenini ona çektiğini hissetti. Heyecanla ürperdi ve hafifçe titredi. Aralarındaki sessizlik ne kadar uzun sürmüştü bilmiyordu ancak Livei'nin yüz ifadesi tüm hikayeyi anlatmış olmalıydı. Bok alnını, Livei'nin alnına koyup gözlerine büyük bir kararlılıkla bakarken Livei de ellerini onun yüzüne koydu. "Bana yalan söyledi." dedi öfkesini ve şaşkınlığını zorlukla perdeleyen bir ses tonuyla. "Bana yalan söyledi."
Bok bunun artık bir önemi olmadığını söylemişti ancak Livei'nin içinde yeniden fırtınalar kopuyordu. Bok da her ne kadar umursamadığını söylese de yüz ifadesinden ne kadar kırgın olduğu belli oluyordu. Üstelik onu kıskandırmak için yaptığı davranışları da her şeyi ele veriyordu. Friks'in de aynı hissettiği aşikardı. Bu durumu bir şekilde çözmesi gerekiyordu. Friks ile baş başa konuşmalıydı. En kısa zamanda hem de. Bok buna içerler ya da karışır mıydı bilmiyordu ancak onunla konuşması şarttı. Livei kendi iyiliği için yapacaktı bunu. Bok ona şu anda sadece kendisiyle ilgilendiğini söyleyerek zihnini şimdi ve buradaya çekmişti. Ve o kelimelerin ağzından dökülmesiyle birlikte Livei için her şey bir toz bulutuna dönüşüp kayboldu. Sadece Bok vardı artık. Tüm zihni onunla meşguldü ve bir süre daha öyle olacaktı. Baş başa kaldıkları bu anın kıymetini bilecek ve onu başka gereksiz dertlerle doldurmayacaktı. Bok eğilip onu öncekine göre daha da tutkuyla öpmüştü. Elleri tüm vücudunda geziniyor, sanki her yeri kendi sıcaklığı ile işaretlemek istiyordu. Parmaklarını saçlarında gezdiriyordu. Sonra yavaşça bluzuna yönelmiş ve düğmelerini tek tek açmaya başlamıştı. Livei'nin göğsü, heyecan ve adrenalinle inip kalkıyordu. Üşümemesine rağmen ürperiyor ve titriyordu. Bluzu üstünden kayıp giderken Bok'un, boynuna inen dudaklarıyla birlikte başını yavaşça geriye atarak duvara yaslamıştı. Ses çıkartmamak için kendini zorluyordu. Tüm bu çabaları, kulak memesinde hissettiği baskıyla birlikte boşa çıktı. Ağzından çıkan inilti duyuldu mu diye endişelenecekken yeniden dudakları onunkilerle birleşmişti. Livei kendini yükselmekte olan tutku ve arzunun pençelerine teslim etmişti. Elleri, adeta kendi kontrolünün dışında Bok'un gömleğinin düğmelerine yönelmişti. Gömleği üzerinden çıkarırken göğsüne dokunmuştu. Sıcaklığını ve kokusunu iyice içine çekmeye çalışıyordu. Onun öldüğünü zannettiği günlerde bunları nasıl zihninde tekrar tekrar canlandırdığını, onu nasıl özlediğini hatırlıyordu. Bok'tan çıkan iniltiler daha fazla heyecanlanmasına yol açtı. Bok onu daha da sıkı sarmıştı sanki bundan daha bile sıkı sarmak istiyormuş da insan vücudu kapasitesinde yapamıyormuş gibi. Onu hafifçe duvara yaslayıp kalçalarından yukarı kaldırmıştı. Livei de bacaklarını onun gövdesine sarmıştı. Bu yükselen duyguyu söndürmenin tek bir yolu vardı ve ikisi de bunun ne olduğunu çok iyi biliyordu. Bok elini yavaşça pantolonunun düğmesine götürdüğünde Livei neyi istediğini anlamıştı. Yine de bir an için duraksayıp izin istemişti kendisinden. Livei hayır diyemeyecek kadar baştan çıkarılmıştı. Bunun çok iyi farkındaydı. Bilerek yapıyor olmalıydı. Livei, odanın basılması veya dışarıdan duyulma tehlikesinin olduğu seksleri daha heyecan verici bulurdu. Hatta bunu Friks de biliyordu. Bok da biliyor olmalıydı... Malum sebepten ötürü... Yavaşça başını salladı onaylar şekilde. "Olur." Derin bir nefes alıp ekledi. "Ama kendimi tutmayacağım." Sesini bastırmak için uğraşmayacağına dair uyarmıştı onu. Duyarlarsa da duysunlardı. Hiç umurunda değildi bu saatten sonra.
Bu sahnenin çok benzerini zıt aktörlerle yaşamış olması ona bir an için ironik gelmişti.
Ancak işin tuhaf tarafı bu değildi. İşin tuhaf tarafı, Friks ile konuştuğunda asla böyle bu durumdan bahsetmemiş olmasıydı. Hatta Livei bile onun bu durumu bu kadar medenice karşılamasını garipsemişti. Onu içten içe kutlamıştı ve belki de olgunlaşması için bunun gerekli olduğunu hissetmişti. Friks ne demişti o gün kendisine? Onu sevdiğini, bu sevgiden ötürü de yaptığı şeyin onu çok yaraladığını söylemişti. Arkadaş olarak birbirlerini yeniden bulabileceklerini, onu bir insan kaybetmek istemediğini söylemişti. Karargahta Bok ile ne konuştuklarını sormuştu ona. Ne cevap vermişti? Konuştuklarını söylemişti. Bu durumun acı verdiğini ona anlattığını, Bok ve Livei'nin geçmişini öğrenmeye çalıştığını... Bok'un da onu çok sevdiğini, bunu anladığını, Bok'un onunla ne kadar çok birlikte olmak istediğini anladığını söylemişti. "Ona seni ne kadar sevdiğimi ve bu durumun beni ne kadar zorladığını anlattım. Bok ise senin için ne kadar önemli olduğumu anladığını belirtti. Onunla konuşmak, bana biraz olsun huzur verdi. Çünkü ikimizin de seni sevdiğimizi ve senin mutluluğun için elimizden geleni yapmamız gerektiğini anladım." Livei öfkeyle dişlerini sıktı. Neden yalan söylemişti ona? Son anda dürüst olsa olmaz mıydı? Bok'tan öğrenmeyeceğini mi düşünmüştü? Livei'nin fark etmeyeceğini zannetmişti? Bok'un ellerinin beline indiğini ve bedenini ona çektiğini hissetti. Heyecanla ürperdi ve hafifçe titredi. Aralarındaki sessizlik ne kadar uzun sürmüştü bilmiyordu ancak Livei'nin yüz ifadesi tüm hikayeyi anlatmış olmalıydı. Bok alnını, Livei'nin alnına koyup gözlerine büyük bir kararlılıkla bakarken Livei de ellerini onun yüzüne koydu. "Bana yalan söyledi." dedi öfkesini ve şaşkınlığını zorlukla perdeleyen bir ses tonuyla. "Bana yalan söyledi."
Bok bunun artık bir önemi olmadığını söylemişti ancak Livei'nin içinde yeniden fırtınalar kopuyordu. Bok da her ne kadar umursamadığını söylese de yüz ifadesinden ne kadar kırgın olduğu belli oluyordu. Üstelik onu kıskandırmak için yaptığı davranışları da her şeyi ele veriyordu. Friks'in de aynı hissettiği aşikardı. Bu durumu bir şekilde çözmesi gerekiyordu. Friks ile baş başa konuşmalıydı. En kısa zamanda hem de. Bok buna içerler ya da karışır mıydı bilmiyordu ancak onunla konuşması şarttı. Livei kendi iyiliği için yapacaktı bunu. Bok ona şu anda sadece kendisiyle ilgilendiğini söyleyerek zihnini şimdi ve buradaya çekmişti. Ve o kelimelerin ağzından dökülmesiyle birlikte Livei için her şey bir toz bulutuna dönüşüp kayboldu. Sadece Bok vardı artık. Tüm zihni onunla meşguldü ve bir süre daha öyle olacaktı. Baş başa kaldıkları bu anın kıymetini bilecek ve onu başka gereksiz dertlerle doldurmayacaktı. Bok eğilip onu öncekine göre daha da tutkuyla öpmüştü. Elleri tüm vücudunda geziniyor, sanki her yeri kendi sıcaklığı ile işaretlemek istiyordu. Parmaklarını saçlarında gezdiriyordu. Sonra yavaşça bluzuna yönelmiş ve düğmelerini tek tek açmaya başlamıştı. Livei'nin göğsü, heyecan ve adrenalinle inip kalkıyordu. Üşümemesine rağmen ürperiyor ve titriyordu. Bluzu üstünden kayıp giderken Bok'un, boynuna inen dudaklarıyla birlikte başını yavaşça geriye atarak duvara yaslamıştı. Ses çıkartmamak için kendini zorluyordu. Tüm bu çabaları, kulak memesinde hissettiği baskıyla birlikte boşa çıktı. Ağzından çıkan inilti duyuldu mu diye endişelenecekken yeniden dudakları onunkilerle birleşmişti. Livei kendini yükselmekte olan tutku ve arzunun pençelerine teslim etmişti. Elleri, adeta kendi kontrolünün dışında Bok'un gömleğinin düğmelerine yönelmişti. Gömleği üzerinden çıkarırken göğsüne dokunmuştu. Sıcaklığını ve kokusunu iyice içine çekmeye çalışıyordu. Onun öldüğünü zannettiği günlerde bunları nasıl zihninde tekrar tekrar canlandırdığını, onu nasıl özlediğini hatırlıyordu. Bok'tan çıkan iniltiler daha fazla heyecanlanmasına yol açtı. Bok onu daha da sıkı sarmıştı sanki bundan daha bile sıkı sarmak istiyormuş da insan vücudu kapasitesinde yapamıyormuş gibi. Onu hafifçe duvara yaslayıp kalçalarından yukarı kaldırmıştı. Livei de bacaklarını onun gövdesine sarmıştı. Bu yükselen duyguyu söndürmenin tek bir yolu vardı ve ikisi de bunun ne olduğunu çok iyi biliyordu. Bok elini yavaşça pantolonunun düğmesine götürdüğünde Livei neyi istediğini anlamıştı. Yine de bir an için duraksayıp izin istemişti kendisinden. Livei hayır diyemeyecek kadar baştan çıkarılmıştı. Bunun çok iyi farkındaydı. Bilerek yapıyor olmalıydı. Livei, odanın basılması veya dışarıdan duyulma tehlikesinin olduğu seksleri daha heyecan verici bulurdu. Hatta bunu Friks de biliyordu. Bok da biliyor olmalıydı... Malum sebepten ötürü... Yavaşça başını salladı onaylar şekilde. "Olur." Derin bir nefes alıp ekledi. "Ama kendimi tutmayacağım." Sesini bastırmak için uğraşmayacağına dair uyarmıştı onu. Duyarlarsa da duysunlardı. Hiç umurunda değildi bu saatten sonra.
Bu sahnenin çok benzerini zıt aktörlerle yaşamış olması ona bir an için ironik gelmişti.