Üç ay önce İkinci Kıta’ya ayak bastığınız o ilk gün, yorgun bedenleriniz ve zihninizdeki sorularla yeni bir başlangıç yapmaya çalışırken, şu an geriye dönüp baktığınızda ne kadar çok şeyin değişmiş olduğuna şaşırıyorsunuz. Bu yeni topraklarda geçirdiğiniz zamana rağmen, Birinci Kıta’daki anılar ve kayıplar hala zihninizin bir köşesinde taze. Yine de burada attığınız her adım, yeni bir düzen kurma çabasına dönüşmüş durumda.
Friks’in, kısa bir süre önce tanıştığı biriyle konuştuğu haberini alıyorsunuz sık sık. Ortak arkadaşlarınız, bu yeni kızdan bahsederken Friks’in yüzünde uzun zamandır görmediğiniz bir ifadeyi, ince bir mutluluk, belki de yeniden toparlanma arayışını yakaladıklarını söylüyor. Mavi ve diğerlerinin ise İkinci Kıta’daki yeni kurulan polis teşkilatına katıldığını duyuyorsunuz; sokaklardaki düzeni sağlamak ve ufak çaplı suçları engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bok, yeteneklerini çok daha iyi kullanabilmek adına her sabah gün doğarken kumsal kenarına iniyor ve yoğun antrenmanlara girişiyor; onu uzaktan seyrettiğinizde bile omuzlarına binen yükün ne kadar ağır olduğunu hissediyorsunuz. Shisha ise sizi en çok şaşırtan isimlerden biri. Savaşın ardından sanki içinde yeni bir umut filizlenmiş gibi davranıyor, en tuhafı da uzun bir zamandır elinden düşürmediği sigarayı bırakmış olması.
Frip’in son zamanlarda Aisi Cumhuriyeti’nde sıkça vakit geçirdiği dikkatinizi çekiyor. Orada kendisine yeni bir rol verilmiş durumda, Thrao tarafından adeta bir elçi gibi görevlendirilmiş. Bu görevi yüzünden sevdiklerini daha az görse de, ülkenin diplomasi köprülerini kurmaya çalıştığını biliyorsunuz ve bir bakıma onunla gurur da duyuyorsunuz.
Şimdi ikiniz de İkinci Kıta’nın farklı, daha önce hiç görmediğiniz bir bölgesindesiniz. Burası Prui Kabilesi’ne ait bir yerleşke. Ufak göletleri, dev ağaçları ve geleneksel motiflerle bezenmiş ahşap barınaklarıyla oldukça özgün bir atmosfere sahip. Kabile, topraktan ve ağaçlardan aldığı ilhamla zarif ama bir o kadar da dayanıklı yapılar inşa etmiş. Gözleriniz, etrafını saran özenle oyulmuş sütunlara, üzerlerinde tütsüler yanan basamaklara, duvarlarda kabile sembollerini yansıtan iple dokunmuş resimlere kayıyor. Binanın orta kısmındaki yüksek tavan, gün ışığını içeri usulca sızdırıyor ve gölgeler duvarlarda ritimle dans ediyormuş gibi duruyor.
Siz, kabile üyelerinin davetiyle bu büyük binanın iç avlusunda oturuyorsunuz. Özel hazırlanmış Pruilere özgü kahve fincanları, el oyması tahta masanın üstünde duruyor. Bu kahve, yerel bir tohumdan elde edilen koyu renkli bir karışım. İçinde hafif tatlımsı bir aroma, kakule benzeri bir baharat ve belki de bilmediğiniz birtakım yerel bitki özleri barındırıyor. İlk yudumda, damağınızda keskin ve ısınmış bir his oluşuyor, ardından damakta hoş bir serinleme bırakıyor. Kabile üyeleri, bu kahvenin asıl gücünün sadece bedeni değil, aynı zamanda ruhu da uyandırmak olduğuna inanıyor.
Fincanlarınızın sıcaklığını avuçlarınızda hissederken, binanın derinlerinde yavaşça beliren yaşlı bir kadın görüyorsunuz. Üzerinde Prui kültürüne özgü, renkli ipliklerle işlenmiş geniş bir cübbe var. Saçları gümüş renginde, uzun örgüler hâlinde arkasında sarkıyor. Kadının her adımında, sanki yaşadığı toprakların tarihi sizi selamlıyormuş gibi bir hisse kapılıyorsunuz. İç avlunun ortasına doğru yavaşça oturuyor, kısa bir sessizlik anından sonra size bakarak hafifçe gülümsüyor ve konuşmaya başlıyor.
"Biz, toprağın ve göğün çocuğuyuz. Rüzgar ruhumuzu, yağmur duygularımızı taşır. Sizler, Birinci Kıta’dan gelen misafirlerimiz… Dünya adlı gezegenin gölgesi peşinizde dolansa bile cesaretinizi yitirmediniz. Bu topraklar sizler için yeni bir hayatın başlangıcı. Aramızda durup nefes alırken, göğün hiç ölmeyeceği gibi, siz de umudunuzu kaybetmemelisiniz. Dünya’nın gaddarlığı sadece acının şarkısını söyler; ama biz biliyoruz ki, acının şarkısını söyleyen yine insanın yüreğidir. Sizin çabalarınızla, bu topraklar sadece zulmü değil, direnişi de hatırlayacaktır."
Yaşlı kadının sesi yumuşak ama kararlı bir tınıda çınlıyor. Her hecesinde sanki içinize işleyen bir bilgelik hissediyorsunuz. Pruilerin kültürüne dair duyduğunuz hikayeler, onun sözleriyle ete kemiğe bürünüyor. Dışarıdan bakan biri, bu küçük binadaki sahneyi dingin bir toplantı sanabilir, ancak gerçekte bu konuşma, İkinci Kıta’nın ve tüm Ingeniumluların kaderine giden yoldaki küçük bir kilometre taşı gibi duruyor.
Tam o sırada, kapıda bir hareketlenme hissediyorsunuz. Başınızı çevirdiğinizde Max’i görüyorsunuz. Üzerinde sade bir kıyafet var, ama hala aynı Max; kararlı bakışlarını, yorgun fakat inançlı yüz ifadesini tanıyorsunuz. Sessizce içeri giriyor, size ve yaşlı kadına hafifçe başıyla selam veriyor. Köşedeki yer masasına yöneliyor, bir fincan sıcak kahve alıyor. Bağdaş kurarak ağır bir nefes bırakıyor havaya. Kısa bir sessizlikten sonra dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme beliriyor; sanki birazdan anlatacağı çok şey varmış gibi bir enerji hissediyorsunuz. Yine de ilk olarak sözü size bırakıyor.
Pruilerin bu mütevazı, renkli ve gizem dolu mekanında, şimdi birbirinize bakarak ne konuşacağınızı tartıyorsunuz. Burada yeni bir öykü, belki de acıların arasından filizlenecek yepyeni bir umudun ilk sayfası yazılmakta.
Friks’in, kısa bir süre önce tanıştığı biriyle konuştuğu haberini alıyorsunuz sık sık. Ortak arkadaşlarınız, bu yeni kızdan bahsederken Friks’in yüzünde uzun zamandır görmediğiniz bir ifadeyi, ince bir mutluluk, belki de yeniden toparlanma arayışını yakaladıklarını söylüyor. Mavi ve diğerlerinin ise İkinci Kıta’daki yeni kurulan polis teşkilatına katıldığını duyuyorsunuz; sokaklardaki düzeni sağlamak ve ufak çaplı suçları engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bok, yeteneklerini çok daha iyi kullanabilmek adına her sabah gün doğarken kumsal kenarına iniyor ve yoğun antrenmanlara girişiyor; onu uzaktan seyrettiğinizde bile omuzlarına binen yükün ne kadar ağır olduğunu hissediyorsunuz. Shisha ise sizi en çok şaşırtan isimlerden biri. Savaşın ardından sanki içinde yeni bir umut filizlenmiş gibi davranıyor, en tuhafı da uzun bir zamandır elinden düşürmediği sigarayı bırakmış olması.
Frip’in son zamanlarda Aisi Cumhuriyeti’nde sıkça vakit geçirdiği dikkatinizi çekiyor. Orada kendisine yeni bir rol verilmiş durumda, Thrao tarafından adeta bir elçi gibi görevlendirilmiş. Bu görevi yüzünden sevdiklerini daha az görse de, ülkenin diplomasi köprülerini kurmaya çalıştığını biliyorsunuz ve bir bakıma onunla gurur da duyuyorsunuz.
Şimdi ikiniz de İkinci Kıta’nın farklı, daha önce hiç görmediğiniz bir bölgesindesiniz. Burası Prui Kabilesi’ne ait bir yerleşke. Ufak göletleri, dev ağaçları ve geleneksel motiflerle bezenmiş ahşap barınaklarıyla oldukça özgün bir atmosfere sahip. Kabile, topraktan ve ağaçlardan aldığı ilhamla zarif ama bir o kadar da dayanıklı yapılar inşa etmiş. Gözleriniz, etrafını saran özenle oyulmuş sütunlara, üzerlerinde tütsüler yanan basamaklara, duvarlarda kabile sembollerini yansıtan iple dokunmuş resimlere kayıyor. Binanın orta kısmındaki yüksek tavan, gün ışığını içeri usulca sızdırıyor ve gölgeler duvarlarda ritimle dans ediyormuş gibi duruyor.
Siz, kabile üyelerinin davetiyle bu büyük binanın iç avlusunda oturuyorsunuz. Özel hazırlanmış Pruilere özgü kahve fincanları, el oyması tahta masanın üstünde duruyor. Bu kahve, yerel bir tohumdan elde edilen koyu renkli bir karışım. İçinde hafif tatlımsı bir aroma, kakule benzeri bir baharat ve belki de bilmediğiniz birtakım yerel bitki özleri barındırıyor. İlk yudumda, damağınızda keskin ve ısınmış bir his oluşuyor, ardından damakta hoş bir serinleme bırakıyor. Kabile üyeleri, bu kahvenin asıl gücünün sadece bedeni değil, aynı zamanda ruhu da uyandırmak olduğuna inanıyor.
Fincanlarınızın sıcaklığını avuçlarınızda hissederken, binanın derinlerinde yavaşça beliren yaşlı bir kadın görüyorsunuz. Üzerinde Prui kültürüne özgü, renkli ipliklerle işlenmiş geniş bir cübbe var. Saçları gümüş renginde, uzun örgüler hâlinde arkasında sarkıyor. Kadının her adımında, sanki yaşadığı toprakların tarihi sizi selamlıyormuş gibi bir hisse kapılıyorsunuz. İç avlunun ortasına doğru yavaşça oturuyor, kısa bir sessizlik anından sonra size bakarak hafifçe gülümsüyor ve konuşmaya başlıyor.
"Biz, toprağın ve göğün çocuğuyuz. Rüzgar ruhumuzu, yağmur duygularımızı taşır. Sizler, Birinci Kıta’dan gelen misafirlerimiz… Dünya adlı gezegenin gölgesi peşinizde dolansa bile cesaretinizi yitirmediniz. Bu topraklar sizler için yeni bir hayatın başlangıcı. Aramızda durup nefes alırken, göğün hiç ölmeyeceği gibi, siz de umudunuzu kaybetmemelisiniz. Dünya’nın gaddarlığı sadece acının şarkısını söyler; ama biz biliyoruz ki, acının şarkısını söyleyen yine insanın yüreğidir. Sizin çabalarınızla, bu topraklar sadece zulmü değil, direnişi de hatırlayacaktır."
Yaşlı kadının sesi yumuşak ama kararlı bir tınıda çınlıyor. Her hecesinde sanki içinize işleyen bir bilgelik hissediyorsunuz. Pruilerin kültürüne dair duyduğunuz hikayeler, onun sözleriyle ete kemiğe bürünüyor. Dışarıdan bakan biri, bu küçük binadaki sahneyi dingin bir toplantı sanabilir, ancak gerçekte bu konuşma, İkinci Kıta’nın ve tüm Ingeniumluların kaderine giden yoldaki küçük bir kilometre taşı gibi duruyor.
Tam o sırada, kapıda bir hareketlenme hissediyorsunuz. Başınızı çevirdiğinizde Max’i görüyorsunuz. Üzerinde sade bir kıyafet var, ama hala aynı Max; kararlı bakışlarını, yorgun fakat inançlı yüz ifadesini tanıyorsunuz. Sessizce içeri giriyor, size ve yaşlı kadına hafifçe başıyla selam veriyor. Köşedeki yer masasına yöneliyor, bir fincan sıcak kahve alıyor. Bağdaş kurarak ağır bir nefes bırakıyor havaya. Kısa bir sessizlikten sonra dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme beliriyor; sanki birazdan anlatacağı çok şey varmış gibi bir enerji hissediyorsunuz. Yine de ilk olarak sözü size bırakıyor.
Pruilerin bu mütevazı, renkli ve gizem dolu mekanında, şimdi birbirinize bakarak ne konuşacağınızı tartıyorsunuz. Burada yeni bir öykü, belki de acıların arasından filizlenecek yepyeni bir umudun ilk sayfası yazılmakta.
Off Topic
Pasiflik süresi iki gündür.