[Ana Kurgu] Yıkım

#1
Son iki gündür, Kıta genelinde yoğun bir hareketlilik hakim. Dünya'dan gelen tehdit her geçen saat daha da yaklaşırken, liderler ve halklar ellerinden gelenin en iyisini yapmak için seferber olmuş durumda. Pakt Görüşmeleri'nde alınan kararlar hızla uygulanmaya başlanmış, ülkeler güçlerini ve kaynaklarını birleştirerek ortak bir savunma stratejisi oluşturdular. Halkın tahliyesi, savunma hatlarının kurulması ve askeri birliklerin organize edilmesi için gece gündüz çalışıldı.

Günün ilk ışıklarıyla birlikte, Himota'nın geniş ovalarında yoğun bir hareketlilik gözleniyor. Livei, Mabi ve Wændz, Pisan Higenadon'un ordusuyla birlikte hazırlıklara katılıyorlar. Geniş bir eğitim alanında, binlerce asker disiplinli bir şekilde eğitimlerini sürdürüyor. Demir zırhları ve silahlarıyla parıldayan askerler, yaklaşan savaşa hazır olduklarını gösteriyorlar. Gökyüzü bulutlarla kaplı ve hafif bir rüzgar esiyor. Hava, yaklaşan fırtınanın habercisi gibi. Uzaklardan gelen savaş davullarının sesi, herkesin içindeki gerginliği artırıyor. Bok, hızlı ve kararlı adımlarla ekibin yanına yaklaşıyor. Yüzünde ciddi bir ifade var. "Gedhilfe'den haber var, Thrao Ozæf, tüm gerekli hazırlıkların tamamlandığını bildirdi. Halkın tahliyesi büyük ölçüde tamamlanmış, savunma hatları kurulmuş. Orada işler yolunda gidiyor." Livei, derin bir nefes alarak hafifçe gülümsüyor. Mabi, haritanın üzerinde göz gezdirirken İmparator Pisan ekliyor. "Thrao'nun halkını organize etme konusundaki yeteneğine her zaman güvenmişimdir. Bu bize biraz olsun rahatlama sağlıyor." Ekip, farklı bölgelerden gelen raporları değerlendirerek stratejilerini güncelliyor. Her bir bilgi, yaklaşan savaşın gidişatını etkileyebilecek öneme sahip.

Bu sırada, Mitga yaşadığı şaşırtıcı olayı ekibe anlatmaya başlıyor. Gözlerinde hem şaşkınlık hem de hafif bir endişe var. "İki gün önce beklenmedik bir şey oldu. Kolumdan uzayan uzuvlar tavanı deldi. Kontrol edemediğim bir güç açığa çıktı." Livei ve Mabi, şaşkınlıkla Mitga'ya bakıyorlar. Frip, kaşlarını kaldırarak soruyor. "Nasıl yani? Bu nasıl mümkün olabilir?" Mitga, Wændz'in yanında durarak açıklıyor. "Vücudumdaki enerji dengesizliği beklediğimizden farklı sonuçlar doğuruyor. Bilim adamları, yapılan deneylerin yeteneklerimi değiştirmiş olabileceğini düşünüyorlar. Bu yeni güçler, savaşta önemli bir etki yaratabilir." Bok, düşünceli bir şekilde başını sallıyor. "Eğer bu güçleri kontrol edebilirsek, düşmana karşı büyük bir avantaj elde edebiliriz. Ancak öncelikle Mitga'nın bu durumu nasıl yöneteceğini öğrenmeliyiz. Benim geldiğim noktaya gelebilirse işler baya değişecek." Mitga, hafifçe gülümsüyor. "Elimden geleni yapacağım. Bu güçleri kontrol etmek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım." Ekip, Mitga'nın yaşadıklarını sindirmeye çalışırken, bu yeni yeteneklerin nasıl kullanılabileceği konusunda planlar yapmaya başlıyor.

Tam bu sırada, Pisan Higenadon'un güçlü adımları duyuluyor. Heybetli duruşuyla ekibin yanına geliyor. Gözleri kararlı ve sert. "Emir komuta zincirinin nasıl işleyeceğini bir kez daha tekrarlayın." diyor derin ve otoriter bir sesle. Livei, Mabi ve Wændz, dikkatlerini toplayarak Pisan'a odaklanıyorlar. Her biri, görevlerinin önemini ve sorumluluklarını biliyor. Pisan, ciddi bir ifadeyle devam ediyor. "Beni takip edin." Onun peşinden yürürken, geniş bir alana doğru ilerliyorsunuz. Büyük bir alana vardığınızda, on binlerce Himota askeri düzenli ve disiplinli bir şekilde sıralanmış halde bekliyor. Askerlerin üzerindeki zırhlar ve silahlar, güneşin altında parıldıyor. Pisan, bir işaret veriyor ve o anda tüm askerler vücutlarını demir elementiyle kaplamaya başlıyorlar. Parlak metalik bedenleri, muazzam bir güç ve kararlılık gösterisi sunuyor. Bok, hayranlıkla bu manzarayı izliyor. "Bu inanılmaz. Böyle bir orduyla düşmana karşı büyük bir avantajımız olacak." Pisan'a dönerek soruyor. "Bu askerler, vücutlarını ne kadar süre bu şekilde tutabilirler?" Pisan, sert ama gururlu bir ifadeyle cevap veriyor. "Onlar, ölene dek bu formda kalacaklar. Bu, onların Kıta'ya ve halkımıza olan bağlılıklarının bir göstergesi." Mitga, biraz endişeyle "Bunun geri dönüşü yok mu?" diye soruyor. Pisan, başını hafifçe sallayarak cevaplıyor. "Hayır. Ancak onlar bu kararı kendi iradeleriyle verdiler. Şimdi, yaklaşan savaş için en büyük gücümüz onlar olacak." Bu muazzam gücü görünce hem etkileniyor hem de sorumluluklarınızın ağırlığını daha da hissediyorsunuz.

Bok, bir adım öne çıkarak planın detaylarını açıklamaya başlıyor. Sesi net ve kararlı. "Friks Jolthad, gemilerin İkinci Kıta'ya güvenli bir şekilde ulaşmasını sağlayacak. Tahliye önceliklerini belirleyecek ve halkın güvenliğini sağlayacak. Thrao Krenstodz, Birinci Kıta'da Shisha Shøge ile birlikte çalışacak. Beş ülke ile işbirliği içinde, Kıta halkının güvenliği için gerekli önlemleri alacaklar. Halkın korunması ve yönlendirilmesi için tüm adımlar atılacak. Yeraltı merkezleri hazırlanıyor. Gün içerisinde tahliyeler başlayacak ve halk güvenli bölgelere yönlendirilecek. Bu merkezler, olası bir saldırıda halkın korunması için hayati önem taşıyor. Huld Navd ve Shira Dohute, ofans ve defans merkezlerini Pakt Bölgesi üzerinden yönetecekler. Saat teknolojisi kullanarak, tüm Kıta askerlerine stratejik yardımda bulunacaklar. Anlık iletişim ve koordinasyon için bu teknoloji kritik öneme sahip. Hae Tumi ve Hera Memuga, İkinci Kıta'da olacaklar. Olası bir saldırı durumunda, özellikle Himotalı demir askerleri olmak üzere orduyu yönetecek ve alternatif planları devreye sokacaklar. Stefaw Dudshes, Djurat'ın önde gelen siyasetçileriyle iş birliği yaparak şu süreçte Djurat ve Tihami'nin stabil bir durumda kalması üzerine yoğunlaşacaklar. Biz ise, yani Bok Jemipech, Livei Nyawodz, Mabi Chüimimuta, Mitga Chüimimuta, Wændz Neidthad ve Thomas Dehousse olarak, tüm bu süreçlerle eş zamanlı bir şekilde ilgileneceğiz. Her birimiz farklı alanlarda koordinasyonu sağlayacak ve gerektiğinde müdahale edeceğiz." Ekip, Bok'un detaylı planını dikkatle dinliyor. Her birinin rolü ve sorumluluğu net bir şekilde belirlenmiş durumda.

Pisan Higenadon, başını hafifçe eğerek açıklamayı onaylıyor. "Plan mantıklı ve detaylı." diyor sert bir sesle. "Herkes görevini en iyi şekilde yapmalı. Hata yapma lüksümüz yok. Unutmayın, bu savaşta sadece kendimiz için değil, tüm Kıta'nın geleceği için mücadele ediyoruz." Tam bu sırada, Elion sakin adımlarla grubun yanına yaklaşıyor. Yüzünde kararlı bir ifade var. "Mavi Yıldız üyelerini stratejik noktalara yerleştirdik. Birinci Kıta'da, savunma hatlarını güçlendirmek için deneyimli element kullanıcılarımızı görevlendirdik. Onlar, düşmanın ilerleyişini yavaşlatacak, halkın tahliyesine zaman kazandıracak ve gerektiğinde düşmana karşı koyacaklar. İkinci Kıta'da ise, genç ve yetenekli üyelerimiz hazır bulunacak. Olası bir saldırıya karşı savunma pozisyonları alacaklar ve Himota askerleriyle koordineli çalışacaklar. Bu şekilde, her iki Kıta'da da güçlü bir savunma hattı oluşturmayı hedefliyoruz. Ayrıca, iletişim ağımızı güçlendirdik. Tüm birimler arasında anlık bilgi akışı sağlayacağız. Böylece, herhangi bir değişikliğe hızlıca tepki verebiliriz. İletişim bizim en güçlü silahımız olacak."

Bok, ciddi bir ifadeyle tüm ekibi bir araya topluyor. Gözlerinde hem endişe hem de kararlılık var. "Bir saat sonra her şey başlayacak." diyor sakin ama etkileyici bir sesle. "Bu, belki de hayatımızın en önemli mücadelesi olacak. Eğer söylemek istediğiniz bir şey varsa, şimdi tam zamanı." Etrafta hafif bir sessizlik oluşuyor. Herkes, yaklaşan zorluğun farkında ve duygularını ifade etmek için doğru kelimeleri bulmaya çalışıyor. Elion yavaşça doğruluyor ve önemli bir şey söylemeye hazırlanıyor. "Umarım bu savaştan sonra hepimiz live-i oluruz." Herkes sessizce Elion'a bakıyor. "Live hani. Yaşamak. Dünya'daki İngilizce dilinde..."
Off Topic
Pasiflik süresi iki gündür.

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#2
Uzun zamandır ipuçları verilen, beklenti uyandırılan o savaş nihayet kapılarına dayanmıştı. Son iki gün, Livei'nin hayatının en yoğun geçen günleri olmuştu. Sanki savaşa değil de uzun bir seyahate çıkıyormuş gibi hissediyordu kendisini garip bir şekilde. Sevdiklerinin kaçı sağ kalacaktı, planları ne kadar istedikleri gibi gidecekti, Dünya'yı durdurabilecek miydi hiçbir şeyin cevabı veya kesinliği yoktu. Tek yapabildiği şey önüne bakmak ve sürekli bir adım daha ileriye gitmekti. Sonuçları ne olursa olsun.

Livei, Mabi ve diğerleriyle birlikte Himota'da, İmparator Pisan'ın eşliğinde planın son hazırlıklarını gözden geçiriyorlardı. Bok, Gedhilfe'deki hazırlığın tamamlandığı haberini iletmişti herkese. Livei derin bir nefes aldı. Şu ana kadar her şey yolunda gitmişti. Gerginlik hat safhada olsa da kararlılıklarından ve azimlerinden hiçbir şey kaybetmiyorlardı. O sırada Mitga yaşadığı garip deneyimden, kolundan çıkan uzuvlar olduğundan bahsetmişti. Üzerinde yapılan deneylerin bir etkisi olabileceğini söylemişti. Ne yazık ki kontrol etmesini bilmiyordu henüz. "Vaktimiz çok kısıtlı ama kontrol etmeyi öğrenirsen gerçekten işimize yarayabilir." dedi rahatlatıcı bir ses tonuyla. Pisan emir komuta zincirinin nasıl işleyeceğinin tekrar edilmesini isteyerek onu takip etmelerini emretmişti. Onu arkasından izleyip on binlerce demir vücutlu Himota askerinin hazır ola geçtiği alana geldiler. Büyüleyici bir manzaraydı. Bunca asker, kendilerini ülkelerinin ve kıtalarının refahı için feda etmişlerdi. Takdire şayan bir kendini adamışlıktı.

Bok bir adım öne çıkarak herkesin sorumluluklarını tekrar baştan sona tekrar etmişti. Bunu son iki gün içerisinde belki de onlarca kez tekrar edip onlarca kez planlamışlardı ancak her tekrar işitişinde sınavına hazırlanan bir öğrencinin son tekrarlarını yaptığı o anda hissettiği gerginliği hissediyordu. Sanki bildiği her şeyi unutmuştu. Ancak içinde bir yerlerde unutmadığını da biliyordu. Tuhaf bir vaziyetti. Pisan planı takdir ettikten sonra herkesin görevini layıkıyla yapması gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştı. Tam o esnada Elion grubun yanına gelerek Mavi Yıldız'ın adamlarının konuşlandırıldığını, her şeyin uygun ilerlediğini açıklamıştı. "Güzel." dedi Livei gerginlik ve rahatlamayla karışık bir ses tonuyla. Bok herkesi toplayarak bir saat içinde her şeyin başlayacağını, son cümlelerini söylemeleri gerektiğini söylemişti. Livei kalbinin o an yerinden çıkacak gibi attığını fark etti.

Sessizliği ilk bozan kişi Elion olmuştu. Bu savaştan sonra herkesin... live-i olmasını... umduğunu söylemişti. Etrafta oluşan sessizlik ve Elion'a dönen tuhaf bakışlardan sonra Elion esprisini açıklamıştı ama artık çok geçti. Birkaç saniye bir sessizlik oluştuktan sonra Livei, Bok'u dürterek eliyle Elion'u işaret etti. "Bu Mavi Yıldız'da güzel espri yapmak isteyenleri ararken herkesi Elion Elion geriye kimse kalmıyor." dedikten sonra kendi esprisine şen kahkahalarla gülmeye başladı. "Bu savaş bittikten sonra live-i olursak güzel bir kek yapmak istiyorum çok canım çekiyor. Sizin de canınız çekior mu? Kek yaparken un Elion, şeker Elion, kabartma tozu eklion..." Kahkahalarının arasından zor konuşuyordu. Savaşın gerginliğiydi onları böyle mizaha vurduran herhalde.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#3
İki gündür, Kıta genelinde yoğun bir hareketlilik vardı. Aynı zamanda bizde fazlasıyla hareketlenmiştik, içimde belli belirsiz bir stres, heyecan, korku ve adrenalin durmadan salgılanıyordu. Bu iki gündür doğru düzgün uyuyamamıştım bile, ancak bunu kimseye çaktırmamaya çalışıyordum. Frip’e bile doğru düzgün göstermemek için ekstra bir uğraş veriyordum, zira insanların moralini bozmak istemiyordum. Bu işin başını çeken insanlardan birisi olarak benim bile bu duruma düşmüş olmamın insanları çaresizliğe sürükleyebilirdi. Bu yüzden, her şeyi içimde yaşamaya çalışıyor, dışarıya karşı korkusuz ve cesur bir şekilde adım atıyordum. Binlerce askerin disiplinli eğitimlerini izlemek, bu savaşın ne kadar kanlı geçeceğini gözler önüne süren bir gerçekti sadece. Onlara her baktığımda, bir daha büyük bir çoğunluğunu göremeyecek olmanın ağırlığını taşıyordum içimde. Hiçbirini tanımıyordum aslında, muhtemelen yüzlerini bile birkaç gün sonrasında unutacaktım, hiçbiriyle bir sohbet etmemiştim, ne değerleri var, neleri önemsiyorlar, neleri severler bilmiyordum, ancak yine de bir burukluk taşıyordum içten içe onlara baktığımda. Bu savaşın içerisinde, bir piyon olmanın gerçekliğini taşıyorlardı sadece. Biz güçlü olanların önünde savaşan, feda edebileceğimizi düşündüğümüz basit piyonlar…

Derin bir nefesle birlikte Mitga’nın kelimeleri kulağıma dolmaya başladığında içine düştüğüm durumdan gerçekliğe doğru çekilmeye başladım. Kolundan uzuvların uzadığını ve tavanı deldiğini söylüyordu. Vücudundaki enerji dengesizliğinin farklı sonuçlar doğurduğunu, yapılan deneylerin yeteneklerini değiştirmiş olabileceğinden bahsediyordu. Bu güçlerin savaşta önemli bir etki olabileceği konusunda haklıydı, elinden geleni yapacağını söylemesine karşı sadece gülümseyerek cevap vermiştim. Herhangi bir şekilde ağzımdan bir kelime çıkartacak durumda hissetmiyordum kendimi. Pisan’ın gelişiyle birlikte Himota askerlerinin yanına tekrardan gelmiştik. Onları bu şekilde görmek, gerçekten içimde büyük bir boşluk yaratılmasına sebebiyet veriyordu. Pisan, bu durumun geri dönüşünün olmadığını Mitga’ya söylediğinde, bir anlığına gözlerimin içinde bir boşlukla bakmıştım imparatora. Bunların hepsi, gerçekten feda edilecek insanlardandı, her ne kadar bu fikir için ortaya atılmış olsam da bunun ağırlığını omuzlarımda hissediyordum.

Bok’un uzun strateji konuşmasının ardından Pisan bu planın mantıklı ve detaylı olduğunu eklemişti. Hata yapma lüksümüz olmadığını da ekledikten sonra, bu sırada Elion konuşmaya giriyordu. Mavi Yıldız üyelerini stratejik noktalara yerleştirdiğinden bahsediyordu. Kendi planını da anlattıktan sonra Bok hepimizi bir araya toplamış ve bu mücadele içerisinde bir şey söylemek istiyorsak şimdi tam zamanı olduğunu söylüyordu. Tam bir şey söylemek için ağzımı açmayı düşünüyordum ki, Elion söze girip iğrenç bir espri yaptığında tüm ruhumu bir kenara bırakacak gibi olmuştum. Bu esprinin üstüne Livei söze girip, çok daha iğrenç, çok daha ilginç bir espri yapmıştı. Asıl büyük mücadelenin ekibimizin içinde olduğunun farkındaydım, eğer bu ekip içerisinde hayatta kalmışsak, eminim ki bu mücadeleden kesinlikle sağ çıkabilirdik. Asıl savaş alanı, böyle iğrenç esprileri birbiri ardına patlatan bir ekibin içinde olmaktı. Bunu dünyalıların anlamayacağına yüzde yüz emindim. Sağımda ve solumda bulunan iki kişiye kollarımı attıktan sonra derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapatıp iki tarafa da kafalarımı tokuşturduktan sonra söze girdim.

“Elion ve Livei’den sonra, zaten biliyorsunuz ki aslında içimizde de çok büyük bir savaş veriyoruz ve ruhlarımız yok olmadan bu savaşı kazandık. Şimdi geriye kalan, bu fiziksel savaşı kazanmak. O yüzden sizlere, bir şeyler fısıldamak istiyorum…”

Dedikten sonra şarkı söylemeye başladım…

https://suno.com/song/ed903447-61b4-4eb ... 69081ef60a
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#4
Yüzüme vuran havanın sıcaklığını algılamak bile güçtü içinde bulunduğumuz savaşın son adımına yaklaşırken. Pisan'ın ordusunun hala eğitimi sürdürüyor olması ya askerlerin ne denli kararlı olduğunu ya da yapabilecekleri son şeyin bu olduğunu gösteriyordu. Kendimi olaylar içerisinde güçlü duruyor gibi hissediyordum ancak belki de bu da benim yapabileceğim tek şey olduğu için böyleydi. Bok'un sözlerine kulak kabartırken bakışlarım hala etrafta olan bitenleydi ancak Pisan'ın sesini duyduğumda bakışlarımı kendisine çekmeyi başarmıştı imparator. Onun sözünün ardından belli belirsiz düşüncelerle birlikte planlara veriyordum kendimi.

Mitga konuşmaya başladığında olanlar bir kez daha gözümün önüne gelmişti. Frip'in sorusuna karşı Mitga yanımda durduğunda istemsiz bir baş hareketiyle onun doğruyu söylediğine yönelik başımla onaylamış ve bakışlarımı Mitga'ya çevirmiştim. Tavanı kağıt değer gibi delebilen bu güce karşı Mitga'nın savaş durumunda bunu ne derece kontrol edebileceği endişesi taşıyordum ancak bir yandan da ona güveniyordum.

Pisan'ın adımlarını duymak bile derin bir nefes alma gereği hissettirmişti. Bakışlarım ona döndüğünde heybetine bir kere daha şahit olmuş, gözlerindeki kararlılıkla içimdeki umudu büyütmüştüm. Cümlesinin ardından onu başımla onaylamış ve bir kere daha kendime hatırlatmıştım sorumluluklarımı. Anlatılanların ardından onu takip ettik ve on binlerce askeri tek seferde görebileceğimiz bir konumda durduk. Pisan'ın komutuyla beraber tüm askerler demirle kaplanmaya başlamıştı. Bu ilk kez demir elementi ile karşılaşımdı. Hayretimi gizlemesi zor olsa da görüntüyü bir saniye bile kaçırmadan izlemiştim. Ancak Bok'un sorusuna karşı Pisan bunun ölene kadar kalıcı olduğunu söylediğinde içimde bir korku yayıldı. Sözü bittiğinde adeta kelimelerim imparatorun yanında küstahça atılmış gibi görünse de "Savaşı kazandıktan sonra çözmeye çalışacağımız yeni bir mesele demek" dedim.

Bok bir adım daha ileri çıkmış, planın detaylarını anlatmaya başlamıştı. Planı dikkatlice dinledikten sonra Elion'un sakin adımlarla yaklaştığını gördüm. Onu gördüğümde aklımda Meinsu gelmişti ancak olabildiğimde zihnimi karmaşadan uzak tutmak için çabalıyordum. Livei'nin sesiyle Elion etkisinden kurtulmuş gibiydim. Onun ardından Bok'un her şey için bir saat zaman kaldığını söylediğinde ise bir kere daha o ağır hava çökmüştü üzerime ki. Elion'un son sözüyle bir an zihnim boşluğa düştü. İlk önce ne demek istediğini anlayamadım. Ardından bunun Dünya gezegeninden gelen bir kelime olduğunu söylediğinde "Ha?" diyerek ağzım aralandı. Onun ardından Livei'nin esprisiyle beraber kahkahalar atmaya başlamasıyla kafam iyice karışmıştı. Ancak Livei durmamış yenilerini de eklemeyi sürdürürken Mabi derin bir nefes alıp biri giriş yapmış ve şarkı söylemeye başlamıştı. O an bir anda büyülenmiş gibi hissettim. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordum. O şarkıyı söylemeyi sürdürürken duygulanmaya başlamış bakışlarım her birinin üstüne tek tek kaydıktan sonra göz yaşlarımı tutamamıştım. Ancak yüzümde manidar bir tebessümle ağlıyordum. "Tüm bu güzelliklerin yok olmasına izin veremem... Vermeyeceğim..." diye fısıldadım.
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#5

Gökyüzü ağlıyor.

Bir anda siz konuşur ve şakalaşırken, Mabi güzel şarkısını söylerken havanın kapandığını ve yağmurun çiselediğini fark ediyorsunuz. İlk başta hafifçe düşen damlalar, yüzlerinize serin bir dokunuş gibi geliyor. Etrafta hafif bir huzur ve hüzün karışımı bir atmosfer oluşuyor. Yağmurun şiddeti yavaşça artarken, askerler ve ekip üyeleri gökyüzüne bakıyorlar. Kimi yüzünü gökyüzüne çevirip gözlerini kapatarak yağmurun tadını çıkarıyor, kimi ise düşünceli bir şekilde ufka dalıyor. Yağmur damlaları, toprağa düşerken hafif bir ses çıkarıyor; sanki doğa bile yaklaşan savaşı hissediyor ve gözyaşlarını akıtıyor. Livei, saçlarından süzülen yağmur damlalarını fark ediyor ve hafifçe gülümsüyor. Wændz, elini uzatarak avucuna düşen damlalara bakıyor. Bok, ciddi bir ifadeyle ekibine bakıyor. "Tam zamanı." diyor sakin bir sesle. "Herkes pozisyonlarına geçsin." Elindeki haritayı açarak görev dağılımını hatırlatıyor. "Livei ve Mabi, siz öncü birliklerin başında olacaksınız. Himota askerleriyle birlikte düşmanın ilk dalgasını karşılayacaksınız. Mitga ve Wændz, siz özel birimle birlikte arka hattı koruyacaksınız. Mitga, yeni güçlerini kontrol etmeye çalış ve gerektiğinde kullan. Wændz, destek ve koordinasyon senin sorumluluğunda. Elion, Mavi Yıldız üyeleriyle birlikte sağ kanadı savunacak. İletişim ağımızın sorunsuz işlemesi için sürekli bağlantıda kalalım. Askerler, Pisan Higenadon'un komutası altında ön cephede yer alacak. Demir askerlerimizin gücüne güveniyoruz."

Bok, tek tek herkesin gözlerine bakarak devam ediyor. "Bu bizim kader anımız. Hepinizin ne kadar cesur ve kararlı olduğunu biliyorum. Şimdi, görevlerimizi yerine getirme zamanı." Yağmur hızlanıyor, damlalar sertleşiyor. Toprakta küçük su birikintileri oluşmaya başlıyor. Askerler, disiplinli bir şekilde pozisyonlarına doğru ilerliyorlar. Her adımda, ayak sesleri yağmurun sesiyle birleşiyor. Mabi, son bir kez arkasına dönüp arkadaşlarına bakıyor. Livei, ona cesaret verici bir bakış atarak başını sallıyor. Mitga ve Wændz, özel birimin başında yerlerini alıyorlar. Mitga, eldivenlerini sıkıca kavrıyor. İçindeki gücü kontrol etmeye çalışırken, Wændz ona destek olmak için yanında duruyor. Pisan Higenadon, ordusunun önünde dimdik duruyor. Demir askerler, parıldayan zırhlarıyla yağmurun altında daha da ihtişamlı görünüyorlar. Pisan, sert bir sesle emrediyor. "Hazır olun!" Elion, Mavi Yıldız üyelerine son talimatlarını veriyor. "İletişimi kaybetmeyin. Herhangi bir değişiklikte anında haberleşelim." Bok, saatine bakarak derin bir nefes alıyor. Savaşa kalan son dakikalar hızla tükeniyor. "Zaman geldi." diye mırıldanıyor kendi kendine. Gökyüzü gri bulutlarla kaplı, ufukta şimşekler çakmaya başlıyor. Doğa adeta yaklaşan fırtınayı haber veriyor. Herkes kendi görev yerine geçmiş, kalplerindeki heyecan ve endişeyle savaşı bekliyor. Yağmurun sesi, savaşın sessizliğini bastırıyor. Son bir kez, herkes derin bir nefes alıyor ve kaderlerine doğru ilerliyor.

Tam o anda, gökyüzünde garip bir titreşim hissediliyor. Bulutların arasından sızan ışık huzmeleri, sanki gökyüzünü yırtarcasına aşağı doğru iniyor. Başınızı kaldırdığınızda, ufukta beliren devasa bir silueti fark ediyorsunuz. Bu, sıradan bir uçak ya da gemi değil, uzayın derinliklerinden gelen muazzam bir uzay gemisi. Geminin etrafındaki uzay ve zaman adeta bükülüyor. Gemi, kendisini ve çevresini genişleterek yavaşça atmosferin içine süzülüyor. Gökyüzü, geminin büyüklüğü ve etkisiyle dalgalanıyor. Sanki bir noktada odaklanmış olan uzay, geminin gelişiyle birlikte genişleyerek yayılıyor. Gemi, devasa bir metal dağını andırıyor. Üzerindeki ışıklar, karmaşık desenler oluşturarak yanıp sönüyor. Yüzeyi, bilinmeyen bir teknolojiyle parlıyor, mat ve parlak yüzeyler bir arada, göz alıcı bir manzara oluşturuyor. Gemi, sessizce ama etkileyici bir şekilde gökyüzünde ilerliyor. Herkes nefesini tutmuş, gözlerini bu muazzam yapıya dikmiş durumda. Kalpleriniz hızla çarpıyor, zaman adeta yavaşlıyor. Geminin büyüklüğü ve ihtişamı, hem hayranlık hem de derin bir korku uyandırıyor. Sanki tüm gökyüzü bu gemiye aitmiş gibi hissediyorsunuz. Gemi, sadece bir dakika boyunca yavaşça gökte ilerliyor. Ancak bu bir dakika, sonsuzluk gibi geliyor. Gökyüzündeki bulutlar, geminin etkisiyle dağılmaya başlıyor. Yağmur damlaları, yerçekimine meydan okurcasına havada asılı kalıyor. Doğa, bu yabancı gücün varlığıyla şaşkına dönmüş gibi.

Aniden, geminin alt kısmında devasa bir kapak açılıyor. İçeriden yayılan parlak bir ışık, gökyüzünü aydınlatıyor. Bu ışık, güneşin ışığını bile bastıracak kadar güçlü. Gözlerinizi kısmak zorunda kalıyorsunuz, ışığın şiddeti neredeyse dayanılmaz. Sonra, o an geliyor. Gemi, Himota ile Tihami sınırına doğru devasa bir enerji topluyor. Bir anlık sessizliğin ardından, kulakları sağır eden bir sesle birlikte, gemiden çıkan sürekli bir lazer topu yeryüzüne doğru iniyor. Bu lazer, saf enerji ve yıkımın somut bir hali gibi. Lazer, toprağa çarptığı anda yer sarsılıyor. Patlamanın şiddetiyle oluşan şok dalgaları, kilometrelerce öteden bile hissediliyor. Toprak, kaya ve her şey bu muazzam enerji karşısında buharlaşıyor. Sınır bölgesi, saniyeler içinde yerle bir oluyor. Gökyüzü, lazerin kızıl ışığıyla kaplanıyor. Havada yanık kokusu ve toz bulutları yükseliyor. Lazer, durmaksızın yeryüzünü yakıp geçiyor. Ağaçlar, yapılar, toprak ve o anda sınırda bulunan tüm askerler ve siviller, her şey bu korkunç enerjiyle eriyor. Sanki dünyanın kendisi yarılıyor, cehennem yeryüzüne çıkıyormuş gibi. Etrafınızdaki herkes şok içinde donup kalıyor. Kimi korkuyla yere çöküyor, kimi çığlık atıyor, kimi ise olan biteni anlamaya çalışıyor. Kalplerinizde derin bir korku ve çaresizlik hissi büyüyor. Böyle bir güce karşı nasıl mücadele edebilirsiniz ki?

Askerler, disiplinlerini kaybetmemeye çalışsa da yüzlerindeki dehşet ifadesi her şeyi anlatıyor. Pisan Higenadon bile gözlerini gemiden ayıramıyor. Yüzünde ilk defa bir şaşkınlık ve endişe belirtisi görüyorsunuz. Yağmur damlaları artık sıcak ve asidik bir hisle teninize düşüyor. Lazerin yarattığı ısı, havayı kavuruyor. Gökyüzü, hem yağmur hem de ateşle aynı anda yanıyor gibi. Gemi, lazer saldırısını sürdürürken, yeryüzünde açılan derin yarıklar ve kraterler gözünüzün önünde beliriyor. Haritalarınızda var olan sınırlar, artık anlamını yitirmiş durumda. Doğa, bu saldırı karşısında yok oluyor. Bu an, hayatınız boyunca unutamayacağınız bir an olarak zihninize kazınıyor. Korku, çaresizlik ve dehşet duyguları iç içe geçmiş halde. Bu muazzam güce karşı ne yapabileceğinizi düşünmeye çalışıyorsunuz, ancak aklınıza hiçbir şey gelmiyor. Gemi, saldırısını tamamladıktan sonra yavaşça yükselmeye başlıyor. Altındaki kapak kapanıyor, ışık sönüyor. Ancak geride bıraktığı yıkım, gözlerinizin önünde duruyor. Sınır bölgesi artık bir enkaz yığını, bir kraterler dizisi. Sessizlik çöküyor. Sadece yağmurun sesi ve uzaklardan gelen toprak kaymalarının uğultusu duyuluyor. Herkes birbirine bakıyor, gözlerde aynı soru. Şimdi ne yapacağız? Bu an, tüm umutların sarsıldığı, gerçek düşmanın ne kadar güçlü olduğunu anladığınız an. Ancak içinizde bir yerlerde, küçük de olsa bir direnç kıvılcımı yanmaya başlıyor. Çünkü biliyorsunuz ki, mücadele etmekten başka seçeneğiniz yok.

Her şey bir anda oluyor. Ana gemiden ayrılan daha küçük gemiler, ışık hızına yakın bir hızla atmosfere dalıyorlar. Bu gemiler, ateş böcekleri gibi gökyüzünden aşağı doğru süzülüyor. Arkalarında bıraktıkları ışık izleri, gökyüzünde çizgiler oluşturuyor. Küçük gemiler, hızla zemine yaklaşıyor ve yere çarpmadan hemen önce havada duraksıyorlar. Altlarından açılan kapaklarla, zırhlı ve silahlı askerler birer birer iniş yapıyor. Bu askerler, baştan ayağa metalik zırhlarla kaplı, yüzleri görünmeyen, yabancı ve tehditkar figürler. Askerler yere indikçe, düzenli bir şekilde saflarını oluşturuyorlar. Ellerindeki ileri teknoloji silahları, ışık ve enerji yayıyor. Hareketleri mekanik ve kusursuz, sanki birer makine gibi. Livei ve Mabi, hızla toparlanarak kendi tarafınızdaki askerleri organize etmeye başlıyorsunuz. Mabi, askerlerin arasından geçerek moral vermeye çalışıyor. Himota'nın demir askerleri, zırhlarının parlaklığıyla düşmana karşı duruyorlar. Ellerindeki Gedhilfe'den alınan mekanik silahlarla, Dünya'dan gelen askerlere karşı koymaya hazırlanıyorlar. Silahlar, güçlü bir enerjiyle titreşiyor. Mitga ve Wændz, arka taraftan ilerleyerek ana gemiye nasıl ulaşabileceğinizi çözmeye çalışıyorsunuz. Mitga "Belki güçlerimi kullanarak bir yol açabilirim." diyor.

Bu sırada, Bok yanınıza gelerek endişeli bir ifadeyle konuşuyor. "Işınlanma yeteneğimi nedense kullanamıyorum. Enerji alanları karışıyor, riskli olabilir." Savaş alanında kaos hakim. Dünya'dan gelen askerler, ileri teknoloji silahlarıyla saldırıya geçiyorlar. Lazerler, plazma atışları etrafı aydınlatıyor. Patlamaların sesi kulakları sağır ediyor. Bir anda, Friks gözlerinde kararlı bir ifadeyle hançerini çıkarıyor. Hiç tereddüt etmeden kolunu derin bir şekilde kesiyor. Kolundan fışkıran kan, anında şekil değiştirerek devasa bir kan duvarı oluşturuyor. Çığlık atarken, bu kan duvarını askerlerin biraz üst hizasına yerleştiriyor. "Saklanın!" diye bağırıyor. Bu duvar, düşman mermilerini ve enerji atışlarını emerek kendi tarafındaki askerleri koruyor. Askerler, Friks'in yarattığı bu koruma sayesinde daha güvenli bir şekilde karşı saldırıya geçiyorlar. Himota'nın demir askerleri, Gedhilfe'den elde ettikleri mekanik silahlarla düşmana ateş açıyorlar. Silahların güçlü geri tepmesine rağmen, demir vücutları sayesinde sarsılmadan atışlarını sürdürüyorlar. Dünya'dan gelen askerler, bu beklenmedik direniş karşısında duraksıyorlar. Ancak teknolojik üstünlükleri sayesinde saldırılarını yoğunlaştırıyorlar. Gökyüzünde patlayan enerji topları, yerde derin kraterler açıyor.

Pisan Higenadon, ordusunun önünde durarak güçlü bir sesle komutlar veriyor. "İleri! Düşmanı geri püskürtün!" Demir askerler, koordineli bir şekilde ilerleyerek düşman hatlarına yaklaşıyorlar. Elion, Mavi Yıldız üyeleriyle birlikte sağ kanadı savunuyor. Element güçlerini kullanarak düşmanın ilerlemesini yavaşlatmaya çalışıyorlar. Livei ve Mabi, ön saflarda cesurca ilerlerken, düşmanın saldırılarına karşı askerlere moral vermeye devam ediyorsunuz. Yağmur hızını artırmış, savaş alanı çamur ve suyla kaplanmış durumda. Gökyüzü, düşmanın gemilerinin ışıklarıyla aydınlanıyor, patlamaların sesi kulakları dolduruyor. Tam o anda, önünüzde bir anda büyük bir Sezyum alevi duvarı yükseliyor. Parlak ve mor renkli alevler, yoğun bir enerjiyle yanarak ilerlemenizi engelliyor. Alevlerin sıcaklığı ve ışığı, çevrenizdeki her şeyi aydınlatıyor. Şaşkınlıkla durarak birbirinize bakıyorsunuz. Alev duvarı yavaşça sönmeye başlarken, arkasından iki siluet beliriyor. Alevlerin arasından, yüzleri netleşen bu kişiler eski dostlarınız Yald Krishodz ve Kwær Yantodz. Onları yine görünce hayal kırıklığı içinde donup kalıyorsunuz. Kwær, elini kaldırarak avucunda mor Sezyum alevleri oluşturuyor. "Yolumuzdan çekilin. Aksi halde sonuçlarına katlanırsınız."

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#6
Şakalar, gülüşmeler, söylenen yüreklendirici şarkılar... Hava sanki onları bir sonraki aşamada yaşanacak olan korkunç gerçekliğe hazırlamak istermiş gibi sıkıntıyla kapanmış ve bulutlar tüm gökyüzünü kaplamıştı. Çok kısa bir süre sonra da yağmur damlaları gökyüzünden süzülmeye başlamıştı. Gökler de onların mahzun kaderi için ağlıyordu. Livei yüzünü kaldırıp suratını yalayan su damlacıklarını hissetti. Gülümsedi. Bu belki de kendini bu kadar canlı ve yaşıyor hissettiği son anlardı. Belki de hayatta olmanın değerini bileceği son bir seferdi.

Çarpışmaya dakikalar kalmıştı. Bok herkese görev yerlerine geçmeleri gerektiğini hatırlatırken pozisyonlarının da tekrar üstünden geçmişti. Livei ve Mabi, ön saflarda yer alacak ve ilk dalgayı püskürteceklerdi. Yağmur şiddetini arttırmış, toprağın çekemeyeceği miktarda su bırakıyordu yeryüzüne. Savaş alanına doğru adım adım ilerlerken Mabi'nin son bir kez dönüp ona baktığını fark etti. Kararlılık dolu bir ifade ile başını salladı ona. Bugün, özgürlükleri için savaşacaklar ve gerekirse bu uğurda canlarını ortaya koyacaklardı.

Beklentinin getirdiği sabırsızlık dolu anlarda birkaç saniye bile saatler gibi uzun geçiyordu. İlk fark ettiği şey gökyüzünde garip bir titreşimdi. Sonra ışık huzmeleri çarpmıştı gözüne. Sonrasında siluetini gördü. Elion'un onlara bahsetmiş olduğu, anlatılan her şeyin çok üzerinde bir görkeme sahip olan uzay gemisi. Canlı canlı şahit olduğu zaman ne kadar da korkutucu gelmişti ona. Kocamandı. Yaklaşıyordu. Gezegenlerine iniyordu. Gemiden garip ışıklar ve daha önce hiç duymadığı şiddette tuhaf gürültüler yayılıyordu etrafa. Yalnızca birkaç dakika sonra geminin altında bir kapağın açıldığını izledi. O kadar parlak bir ışık saçmıştı ki başını çevirmek ve gözlerini kapatmak zorunda kalmıştı. Güneşten bile daha parlak bir ışıktı. Sonra bir darbe hissetti. Zemin, deprem oluyormuş gibi zangır zangır titremişti. Dalgalar halinde yayılan şok saçlarını geriye doğru uçurdu. Kısa süre sonra da muazzam bir gürültü koptu. Livei kendini toparlayıp yeniden gözlerini açtığında geriye Himota - Tihami sınırından bir şey kalmamıştı. Tek bir saldırıyla, o gemi, koca bir kara parçasını yok etmişti. Orada, o saniye nefes almakta olan tüm canlılar ve bitkiler, bu korkunç patlamada toza dönmüşlerdi. Livei ilk kez içinin bu kadar büyük bir korkuyla ve düş kırıklığıyla ürperdiğini hissetti. Dünya'nın onları uyardığının farkındaydı ancak kendilerine tayin edilen kaderi canlı canlı görmek tüm direncini bir an için kırmıştı. Böyle bir güce karşı ne yapabilirdiler? Ölecekler miydi?

Etrafındaki çığlık ve ağlama seslerini duymuyordu bile. Kimin ne halde olduğunu görecek takati kalmamıştı. Yaklaşan sonu ensesinde hissettiğinde bir şeyi fark etmişti. Ölmek istemiyordu. Ölmekten korkuyordu. Bu korkuyu daha önce hiç bu kadar derinden hissetmediğini fark etti. Gözleri Bok'u, Mabi'yi, Friks'i, Mavi'yi ve diğer tüm yoldaşlarını aradı kalabalıkta. Onlardan ayrılmak istemiyordu. Onları kaybetmek istemiyordu. Kararlılık ve güç bulabileceği tek sima olan Pisan'a yöneldi gözleri. Livei hayatında ilk kez Pisan Higenadon'u dehşete düşmüş ve endişeli görüyordu. Gemi ufukta yükselip kaybolurken geride bir sessizlik bırakmıştı. Ölüm sessizliği. Herkes aynı korku dolu gözlerle birbirine bakıyordu. Livei yalnız olmadığını fark etti. Herkes onunla aynı şeyleri hissediyordu. Bütün kalpler bir olmuştu. Livei zorlukla ciğerlerine derin bir nefes çekti. "INGENIUM'UN ÇOCUKLARI! SİZİ KORKUTMALARINA İZİN VERMEYİN! DİRENCİNİZ KIRILMASIN!"


Sadece birkaç saniye içinde ana gemiden ayrılan daha minik gemiler hızla atmosfere iniş yapmışlardı. Yere birkaç metre yukarıdan arka kapaklarını açarak içerisinden yüzlerce zırhlı ve silahlı asker topraklarına ayak basmıştı. Bahsettikleri robot askerler bunlar olmalıydı. Baştan sona metalik ve korkutucu bir görünümleri vardı. Bu askerlerin zayıf noktalarını bulmaları gerekiyordu. "ORDULAR İLERİ! YA İSTİKBAL YA ÖLÜM!" Livei hızla yanındaki askerleri yeniden dirençlendirmeye ve organize etmeye çabaladı. Şu anda korku hissetmenin zamanı değildi. İlk harekete geçenler Himota'nın demir askerleri olmuştu. Bu esnada Bok yanlarına gelerek ışınlanma güçlerini kullanamadığını söylemişti. Livei kararlılıkla alev alev parıldayan gözlerini onunkilerle birleştirdi. "Bu alçakları alt etmek için ışınlanma gücüne ihtiyacın yok. Onları hiç beklemedikleri şekilde geri püskürteceğiz." Parmak uçlarında yükselerek Bok'un dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdu. "Kazanacağız. Kazanmak zorundayız." Bu onu son öpüşü değildi, olmayacaktı. Önlerinde uzun bir gelecek olacaktı. Biliyordu.

Etrafta Livei'nin anlam veremediği ışınlar, lazerler, kulakları sağır edici patlamalar yükseliyordu. Livei daha önce savaşa girmişti ancak hiç böylesi bir karmaşa hatırlamıyordu. Friks bir anda hançeriyle elinde derin bir kesik açmış ve kanıyla onları koruyan büyük bir bariyer oluşturmuştu. Bu sayede askerlere siper alma ve saldırıya geçme için zaman kazandırmıştı. Himotalı askerler demir bedenleri sayesinde darbelere çok daha dayanıklıydılar. Dünya onların bu minik avantajını dezavantaja çevirmenin bir yolunu bulmadan hızlıca onları yok etmeleri gerekiyordu. Livei ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. Bir açık, bir pozisyon fırsatı... Ama ne? O esnada gökyüzüne yükselen tanıdık bir sis bulutu dikkatini çekti. Sezyum ateşi. Ateş söndükten sonra da arkasında iki tanıdık yüz. Yald ve Kwær. Demek düşmüşleri gerçekten de ön safhada savaştıracaklardı. Livei gülümsedi. Kwær yollarından çekilmezlerse başlarına gelecekler konusunda onları tehdit etmişti. Kendi insanlarını, Ingeniumluları böyle beyni yıkanmış ve onlara karşı görmek Livei'nin içini parçalıyordu. Bu ikiliyi yollarından döndürmek için daha önce dil dökmüştü. Bu sefer aynı çabayı göstermeyecekti. "Bizim köyde de bir çocuk böyle söylemişti." dedi sakin bir ses tonuyla. Friks'e ve kandan bariyerine baktı. Derin bir nefes aldı. Hızla Friks'e doğru koşmaya başladı. Neon - Uçuş Fişeği stilini kullanarak onun kandan bariyerinin üzerine sıçrayıp oradan aldığı ivmeyle bir kez daha yükseldi ve havadayken Cıva - Sıvı Tuzağı stilini kullanarak aşağısındaki düşmanlarla dolu bölgeye cıva sıvısı döktü. Bu onların hem dengelerini bozacak hem de sezyum için yanıcı zemin işlevi görecekti. Hemen ardından gökten aşağıya adeta bir ateş topu gibi düşebilmek için Sezyum - Ateş stilini kullandı. Hem ağzından hem de her iki elinden ateşler çıkararak yerdeki cıvayı ve etraftaki herkesi yakacaktı. "SİKTİLER ÇOCUĞU!" Yere indiği anda Neon - Yıkım stilini kullanarak etraftaki tüm teknolojik cihazlara kısa devre yaptıracaktı. Bunun robot askerleri veya hiç değilse silahlarını kısa süreliğine bozmasını umuyordu. Son olarak Neon - Aydınlık Kalkan ile hem koruma sağlayacak hem de etraftaki lazer ve metal yansımalarını rakiplere götürerek gözlerinin kamaşmasını sağlayacaktı. Bu ona dinlenme fırsatı sağlayacaktı. Kalkanı açıkken geriye çekilecek ve diğerlerine atak yapmaları için boşluk sağlayacaktı. Kendini çok kötü hissederse bir şırınga basacaktı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#7
Şehir dışında olduğum için bu turluk çarşambaya kadar bekletmek durumundayım, özürler ve sevgiler.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#8
Off Topic
Mabi Chüimimuta | x1 Haberli Pasiflik
Wændz Neidthad | x1 Habersiz Pasiflik

Kurgunun bulunduğu konum nedeniyle herkesin yazması beklenecektir.

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#9
Şarkıma havanın kapanışı ve yağmurun çiselemesi eşlik etmeye başlarken, bunun kaderin bir cilvesi olabileceğini düşündüm. Yağmurun şiddeti yavaş yavaş artıyorken, sanki gerçekten bizler için ağlıyormuş gibi duruyordu. Bu manidar olayı sadece gözlerimi kapatarak, yağmurları tenimde hissederek geçirmek istemiştim bir anlığına. Bok'un sesiyle birlikte gözlerimi açmıştım, herkesin pozisyonlarına geçmesi gerektiğini söylemişti. Livei ile birlikte öncü birliklerin başını tutacaktık. Konuşmasının ilk kısmı bittiğinde, sessiz bir şekilde kafamla onaylamıştım sadece. Yanımda duran iki kişinin sırtına dostane tokatlar patlattıktan sonra, herkesin hazır olduğunu görmek benim de iyice hazırlanmam için bir motivasyon olmuştu. Gökyüzü gri bulutlarla donanmış, yağmur iyice bastırmış ve sesi sanki tüm sesleri susturmak istercesine zeminle buluşuyordu.

Gökyüzünden gelen garip bir titreşim, gözlerimin aniden gökyüzüne doğru fırlamasına sebep olmuştu. Işık huzmeleri, gökyüzünü yırtar şekilde aşağı doğru inerken, devasa bir siluet belirmişti. Böylesi bir şeyi ne görmüştüm, ne de hayalini kurabilmiştim. Devasa bir metal yığınını andıran bu gemi, üzerinde karmaşık desenler şeklinde ışık yayarak geliyordu. Sessiz ve etkileyici bir şekilde ilerliyordu gökyüzünde. Sanki tüm gökyüzü bu gemiye aitmiş gibi duruyordu. Sadece bir dakika boyunca yavaşça gökte ilerlemişti, dakikalar bizler için belki de saatler gibi gözüküyordu. Tüm bulutları dağıtmış, yağmuru durdurmuştu sanki gemi. Doğa bile bu gücün varlığına şaşırmış olmalıydı.

Geminin altından açılan devasa kapağın ardından, gökyüzünü aydınlatan bir ışığın ortaya çıkması her şeyin geri dönülemez noktaya geldiğinin bir işaretçisi gibiydi. Güneşin ışığını bile bastıracak kadar güçlüydü. Devasa bir enerjiyi toplamış, sonrasında aniden lazer topunu yeryüzüne doğru indirmişti. Yıkımı iliklerimize kadar tattırmak istiyordu, üstelik sadece bize değil, bütün varlıklara, bütün canlı veya cansız her şeye tattırmak istiyordu. Yer sarsılıyor, patlamanın etkisiyle birlikte neredeyse kilometrelerce öteden bile hissedilecek bir sallantı oluyordu. Lazer tüm yeryüzünü yakıp yıkmaya kararlıydı, enerjinin gücüyle birlikte önüne geçen her şeyi eritiyordu. Cehennemi yeryüzüne çıkartacakmış gibi duruyorlardı. O an aklımdaki sorulardan bir tanesi, bu savaşı kazanıp kazanamayacağımız yönündeydi. Böylesine bir şeye nasıl karşı koyabilirdik emin değildim.

Benim gibi, diğerleri de muhtemelen bunu düşünüyor ancak dile getirmiyorlardı. Askerler dehşete düşmüştü, Pisan gözlerini ayıramıyordu. Onun gibi kararlı birinin gözlerinin içinde bile endişe vardı. Lazerin yarattığı ısı havayı bile kavurmuştu, içimde çelişki dolu sorular vardı ve umudumu az biraz kaybediyordum. Altındaki kapak kapandıktan sonra bile umutsuzluk hala içimde bir yerdeydi. Yine de savaşmak zorundaydım, her halükarda ölebileceğimi, yok olabileceğimi ve tarihte bile ismimin kalmayacağını biliyordum. Bu yüzden, en ufak ihtimalle bile olsa kazanabileceksem, bunun için mücadele etmek zorundaydım.

Tam bu sırada, ana gemiden ayrılan küçük gemiler bir anda gelmeye başlamışlardı. Sanki karanlığın içerisindeki ateş böceklerine benziyorlardı. Küçük gemiler hızla yaklaşmış, zırhlı ve silahlı askerleri birer birer indirmişlerdi. Mücadelemizin ilk kısmı, belki de karşı koyacağımız ilk an şimdi başlıyordu. Livei ile birlikte hızla toparlanmış ve askerleri organize etmiştik. Arasından geçtiğim her bir askerin sırtına, başına veya yüzüne dokunuyordum onlara moral verebilmek adına. Kendimden bir parça aktarmaya çalışıyordum her birisine. Bok ışınlanma yeteneğini kullanamıyordu. Bir şeyler ters gitmeye devam ediyordu ve buna pek şaşıramıyordum. Dünya'dan gelen askerler lazerler atıyor, plazma atışları ile etrafa kaos vermeye devam ediyordu. Friks, demir askerler, hepsi tüm gücüyle mücadele ediyorlardı. Kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarını biliyordum.

Ancak gözlerim, Sezyum alevi duvarıyla birlikte iyice açılmıştı. Yoğun bir enerjiyle yanıyordu bu duvar, ilerlememizi bile engelliyordu. Alev duvarı yavaş yavaş sönerken, Yald Krishodz ve Kwær Yantodz'u görmek şaşırmama sebep olmuştu. Çok hızlı bir şekilde, bizden birilerini öldürecek olmayı beklemiyordum en azından. Derin bir nefes aldım. Ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Önümdeki düşmanlarımı yarıp geçmek ve Krishodz ile Yantodz'a ulaşmak zorundaydım. Bu yüzden, Geiger Hayaletlerini kullanmaya karar verdim. Hayaletler, etrafta dolaşmak yerine sürekli bana dokunacaklar ve beni savaş alanının içerisinde hızlı bir şekilde ilerleteceklerdi. Bu ilerleme esnasında, Kemik Bıçakları stilimi kullanarak ulaşabildiğim her bir kişiye saplamayı planlıyordum, ancak asıl planım Krishodz veya Yantodz, bu ikisinden birine ulaşmak ve onunla birebir dövüşmekti...
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Yıkım

#10
Off Topic
Wændz Neidthad adlı oyuncu aramızdan ayrıldığı için karakteri NPC olarak dahil olmaya devam edecektir.
Ateşlerin gürültüsü, patlayan mühimmatlar, çamurun içinde çatırdayan adımlar... Savaş alanı, korkunç bir senfoninin ortasına dönüşüyor. Livei ve Mabi, önlerindeki sezyum alevi duvarının yavaşça sönmesini beklerken, yağmur sağanak halinde yağıyor. Yald Krishodz ve Kwær Yantodz’un siluetleri, mor alevlerin tükenmesiyle netleşiyor. Eski dostlar, şimdi ölümcül düşmanlar olarak karşılarında duruyor. Livei, kısa bir an için nefesini tutuyor. Kalbi hızla çarpıyor. Eski günlerde aynı safta savaşmış, aynı idealleri paylaşmış oldukları bu iki kişinin şimdi Dünya’nın planlarına alet olması, yüreğinde derin bir sızı yaratıyor. Mabi de aynı duyguları paylaşıyor. İhanet ile hüzün karışımı bir duygu yoğunluğu hissediyor, ama bu duygusal karmaşa onu durdurmaya yetmiyor. İkisi de biliyor ki, bu an tereddüt etme anı değil.

Yald ve Kwær, mor sezyum alevlerini tekrar canlandırmaya çalışarak saldırıya hazırlanıyorlar. Livei derin bir nefes alarak kollarını açıyor. İlk olarak Neon - Uçuş Fişeği stilini devreye sokuyor; ayaklarının altından yükselen neon plazma parıltılarıyla, kısacık uçuş patlamaları elde ediyor. Böylece ani sıçramalarla düşmanlarının saldırılarını savuşturabileceğini biliyor. Bir sonraki saldırı geldiğinde Livei, neon patlamasıyla havaya doğru yükselip Yald’ın alev topundan kurtuluyor. Mabi ise tam o sırada kendi yeteneğini devreye sokuyor. Mabi, Uranyum - Geiger Hayaletlerini bu kez farklı bir şekilde kullanıyor. Karanlık ve ürkütücü, hafifçe titreşen radyasyon izleri taşıyan yarı saydam hayaletler, Mabi’nin etrafında beliriyor. Bu hayaletlerin amacı düşmanı karıştırmak değil; tam tersine Mabi’ye hız kazandırmak. Hayaletler Mabi’ye dokundukça Mabi’nin hücreleri ışınlanmaya benzer bir etkiyle ivme kazanıyor, refleksleri keskinleşiyor, hareketleri hızlanıyor. Mabi, bu sayede sanki yerçekimini hafifletmiş gibi hafif, çevik ve çok daha hızlı hareket edebiliyor. Geiger Hayaletleri Mabi’ye muazzam bir manevra kabiliyeti ve hız bahşediyor.

Yald, alev topunu Livei’ye doğru fırlatırken, Mabi hızını kullanarak Kwær’in yanına göz açıp kapayana kadar yetişiyor. Kwær savunma pozisyonuna geçmeye fırsat bulamadan Mabi, Kalsiyum - Kemik Bıçakları stilini kullanıyor. Ön kollarından uzayan bıçaksı kemikler, yağmurun altında parıldıyor. Mabi bu bıçaklarla Kwær’e doğru keskin bir hamle yapıyor, Kwær son anda geri çekiliyor ama sendeleyerek dengesini kaybediyor. Zemin henüz onun için daha da tehlikeli hale gelecek. Livei, havada asılı kaldığı kısa andan yararlanıp rakiplerinin ayaklarının altını kaydırmaya karar veriyor. Cıva - Sıvı Tuzağı stilini kullanarak avuçlarından zemine cıva fışkırtıyor. Kaygan ve parlak cıva yüzeyi, Yald ve Kwær için bir tuzak haline dönüşüyor. Onlar adımlarını atmaya çalıştıkça ayakları kayıyor, dengelerini yitiriyorlar. Bu da Livei ve Mabi’nin saldırılarını daha etkili kılıyor.

Şimdi Livei sıradaki hamlesini düşünüyor. Rakipler kaygan zeminde debelenirken, Livei elinde atom enerjisi yoğunlaştırarak Sezyum - Ateş stilini kullanıyor. Mor alevlerden oluşan yoğun alev toplarını cıva kaplı zemine bırakınca bir patlama etkisi ve yüksek ısı dalgası yayıyor. Yald ve Kwær bir kez daha gerilemek zorunda kalıyorlar. Onların üzerinde olabilecek teknolojik destekleri de boşa çıkarmak için Livei bu kez Neon - Yıkım stilini devreye sokuyor. Neonla aşılanmış bir enerji patlaması, bir anda bulundukları bölgede belki de metreler boyunca Dünyalıların kullandığı tüm teknolojik aletleri devre dışı bırakıyor, Yald ve Kwær'in ise bileklerinde bulunan saatler titremeye ve elektriklenmeye başlıyor.

Yald ve Kwær, gözleri kamaşmış, savunmasız kalmışken Livei bu kez koruma amaçlı Neon - Aydınlık Kalkan stilini açığa çıkarıyor. Önünde canlı, parlak bir kalkan beliriyor. Bu kalkan sadece düşman saldırılarını engellemekle kalmıyor, aynı zamanda Yald ve Kwær’in gözlerini kamaştırarak onların saldırı doğrultusunu bozuyor. Mabi ise Geiger Hayaletlerinin verdiği hız avantajıyla Kwær’in etrafında daireler çiziyor, hamlelerine hız vererek Kwær’in hareket kabiliyetini kısıtlıyor. Yald, zeminin kayganlığı ve görüşünü kaybettiren neon parıltıları arasında Livei’nin kontrol alanına düşmüş durumda. Bu taktiksel hamleler peşi sıra geldiğinden, Yald ve Kwær neredeyse çaresiz kalıyor. Kendi alevlerini yeterince odaklayamadan, Livei ve Mabi’nin koordineli saldırılarıyla geri çekilmek zorunda kalıyorlar. İki eski dost, şimdi yarı şaşkın, yarı korkak bir halde arkalarına bakmadan uzaklaşıyorlar. En azından bu anlık düelloda, Livei ve Mabi mutlak bir üstünlük kurmuş durumda.

Fakat bu zaferin bir bedeli var. Livei, bu kadar çok stili art arda kullanarak çok enerji tüketti. Nefesi kesik kesik geliyor, bacakları titriyor, başı dönüyor. Tam dizlerinin üzerine çökecekken kendini toparlayıp belindeki şırıngayı eline alıyor. İğneyi boynuna basarken dişlerini sıkıyor. İlaç damarlarına yayılırken vücudunu serin bir dalga kaplıyor. Yorulmuş kasları biraz olsun rahatlıyor, solunumu düzeliyor. Ama bu gücün bir bedeli olduğunun da farkında. İleride daha büyük bir yorgunlukla yüzleşeceğini biliyor ama şimdi buna vakit yok. Mabi, Geiger Hayaletlerinin etkisiyle hala hafifçe hızlandırılmış reflekslere sahip. Etrafındaki patlamalar, yağmurun şiddeti, çamurun içinde boğuşan askerlerin çığlıkları kulaklarında yankılanıyor. Ama en azından bu cephede bir zafer elde edildi. Diğer cephelerde savaş sürüyor, belki daha acımasız, belki daha karmaşık. Ancak Livei ve Mabi, birlikte, zorlu bir engeli aştılar. Bu küçük zafer, büyük savaşta bir umut ışığı olarak parlıyor.

Wændz ve Mitga, ana çatışma hattının gerisinde ilerliyor. Her yer metalik parıltılar, patlamalar ve acıyla inleyen seslerle dolu. Önlerinde Himotalı demir askerler, karşılarında Dünya’nın zırhlı tümenleri. Mitga’nın bakışlarında kısa süre önce keşfettiği ürkütücü yeteneklerini yeniden kullanmanın verdiği bir azim var. Wændz ise tereddütlü, ama dostunu desteklemenin dışında bir yolu olmadığını biliyor. Mitga derin bir nefes alıyor, kollarını yana doğru açıyor. Bu sıradan bir hamle gibi görünse de bir anda bedeninin derisi ve dokuları, atom enerjisiyle genişleyip uzamaya başlıyor. İçinde biriken deneylerin ve manipülasyonların sonucu ortaya çıkıyor: Devasa, kalın bir deri katmanı yaratıyor. Bu katman, sanki bir kocaman yorgan gibi havada dalgalanıp Dünya askerlerine doğru hücum ediyor. O an çığlıklar, panik, silahların anlamsız tıkırtıları duyuluyor. Yüzlerce düşman askeri ya geriye savruluyor, ya yere yapışıp kıvranıyor ya da anında ölüyor. Mitga’nın yüzünde bir anlık zafer kıvılcımı çakıyor; ancak bu gücü kullanmak basit değil. Vücudunun içindeki enerji dengesizleşiyor, kalbi deli gibi atıyor.

Wændz, bir eliyle Mitga’nın omzuna dokunarak araya giriyor. "Sakin ol Mitga." diye fısıldıyor, atom enerjisini paylaşıyormuşçasına bakışlarını dostuna sabitliyor. Ellerinden yayılan ince bir titreşimle Mitga’nın dengesizleşen enerjisini yatıştırmaya, dalgalanan güçlerini istikrara kavuşturmaya çalışıyor. Her dokunuşunda Wændz’in nefesindeki ritim yavaşlıyor, Mitga’nın da titremesi azalıyor. İkisi birlikte bir denge, bir uyum yakalıyorlar. Bu sırada, uzaktan Elion’un kuvvetleri element güçlerini kullanarak Dünyalıları püskürtüyor. Mavi Yıldız’ın ordusu, yüzlerce farklı element stiliyle düşmanı geri itiyor. Elion, kendisi doğrudan saldırmasa da stratejik emirler vererek askerlerini en uygun pozisyonlara yönlendiriyor. "Daha fazla zayıf noktalarını arayın! Geri çekilmeyin!" diye haykırıyor sesi rüzgarda savrulurken.

Mitga yeniden bir hamle yapmak istiyor. Az önceki deri katmanı hamlesi işe yaradı, ama belki daha fazlasını yapabilir. Bu kez sırtında bir titreme hissediyor, tıpkı kemiklerinin biçim değiştirmesi gibi bir his. Bir anda sırtından kanatlara benzeyen uzuvlar fışkırıyor. Bu uzuvlar başlangıçta kontrol edilemez şekilde çırpınıyor, Mitga bir an dengesini kaybediyor. Wændz "Dikkat et!" diye sesleniyor, elini uzatsa da Mitga havada yalpalayarak yükseliyor. İlk birkaç saniye tam bir panik anı: Mitga rüzgarda savrulan bir yaprak gibi kontrolden çıkıyor, ama nefesini düzenleyip kaslarını odakladığında yavaş yavaş kontrolü eline almaya başlıyor. Kanatsı uzuvlar şimdi onu istediği yöne taşıyabilecek gibi görünüyor. Gökyüzünde yükselen Mitga, yağmur damlalarının arasından ilerleyerek Livei ve Mabi’nin olduğu bölgeye yöneliyor. Karanlık bulutların altından süzülüp alevlerin, lazerlerin ve çamurun hakim olduğu savaşa bakarken, içinden 'Bunu yapmam lazım' diye geçiriyor. Livei ve Mabi’nin yanına indiğinde, toz, duman ve çamurla kaplı bir zeminde hafifçe sendeleyerek konuyor. Genişleyen kanatlarını kısmen kapatarak onlara "Sizi ana gemiye götürebilirim! Bu canavarlar burada oyalanırken geminin içine sızma şansımız var!" diye sesleniyor, sesi heyecan ve azimle titreşiyor.

Tam o anda, Yald Krishodz, geri çekilirken bir anda tuhaf bir ışıltı içinde ortadan kayboluyor. Işınlanmış olmalı. Livei ve Mabi, bunun anlamını sorgularken Kwær Yantodz geride kalıyor. Kwær bir kolunu gökyüzüne kaldırıyor, kolu adeta metalik ama akışkan bir madde ile kaplanıyor. Bok, uzaktan bu sahneyi görüp dehşetle haykırıyor: "Nanoteknoloji! Dikkat edin, bu normal bir element değil, Dünyalıların ileri teknolojisinden biri!" Bu uyarı havada asılı kalırken Kwær kolunu Mabi’ye doğrultuyor. Kolunun ucunda bir ışık kümesi büyüyor, göz kamaştırıcı bir parıltı halini alıyor. Mabi, kemik bıçakları ile Kwær’e doğru ilerliyor ancak bu yeni teknolojik saldırı, bir enerji patlaması yaratacak gibi görünüyor. Eğer acil bir müdahale yapılmazsa Mabi ağır hasar alabilir. Zaman sanki bir kez daha yavaşlıyor. Livei, Mabi, Wændz, Mitga, Bok, Elion ve tüm ordular bu kritik anda ne yapacaklarını düşünürken yağmur hala yağıyor, kan ve çamur içinde insanlar hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Savaş, doruk noktasında.
Locked

Return to “Himota İmparatorluğu (Dünya Kontrolünde)”

cron