[Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#1
Off Topic
Aşağıda belirtilen üyeler bu konuda yer almaktadır.

Abu Aslad
Bekwo Ganta
Her biriniz gecenin karanlığında kapı sesleriyle kalkıyorsunuz. Bazılarınız uyuyor, bazılarınız ise uyanık. Kapıya yöneldiğinizde ve delikten baktığınızda tipik bir Tihami polis memuruyla karşılaşıyorsunuz. Kapınızı aralıyorsunuz ve adamın gözlerinin içine bakıyorsunuz. "Acilen Yata Teşkilat Merkezi'ne çağırılıyorsunuz. Üniforma zorunlu. Arabayla geldik, sizi bekliyoruz. Çabuk giyinin ve dışarı gelin." Adamın sözleri bittikten sonra omzuna bakıyorsunuz ve kendisinin üst rütbeli olduğunu fark ediyorsunuz. Karşınızdaki başpolis memurunun emri üzerine üniformanızı giyiyor ve sizi götürecek olan arabaya biniyorsunuz. Arabada otururken etrafınıza göz atıyorsunuz ve bir şeylerin ters gittiğini anlamanız o kadar uzun sürmüyor. Sokaklarda meşalelerle gezen insanlardan tutun Tihami bayraklarını boynuna asmış, avazı çıktığı kadar bağıran insanlara kadar birbirinden farklı protestoyu görebiliyorsunuz. Sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz ancak üstünüzden gelen emir üzerine gözlerinizi camlardan alıp öne çeviriyorsunuz. "Şu an detayları açıklayacak vaktimiz yok. Size ihtiyacımız var. Karakolda kısa bir özet geçilecek. Koltuklarınızın yan kısmında kelepçe ve cop olacak, onları alın." Yine üstünüzün emrine uyuyor ve birer kelepçe ve cop alıp arka ceplerinize koyuyorsunuz. Uzun bir gece olacak gibi görünüyor.


Image


Kısa süre içinde Yata Teşkilat Merkezi'ne varıyor ve ortamın tamamen polis memuru kaynadığını görüyorsunuz. Yüzlerce, belki de binlerce polis memuru merkezin etrafında ağır silahlar ve keskin mızraklarla ilerliyorlar. Üniformalarından anladığınız kadarıyla birden fazla başkomiser, hareket eden polis memurlarını yönlendirmekle meşguller. Bu kargaşanın içinde merkez binasına giriş yapıyor ve gözlerinizle bir üst rütbeliyi arıyorsunuz. Gözünüzün önüne ilk olarak sürekli olarak merkez binasında bulunan bir üst rütbeli geliyor. Hızlıca yanına doğru ilerliyor ve ilerlerken birbirinizle karşılaşıyorsunuz. Üst rütbeli olan kişi ise sizleri gördüğü anda yanınıza koşup "Daha fazla adam toplayın ve buraya geri dönün. Herkese aynı anda özet geçeceğim." diyor. Ne yapacağınızı bilmediğiniz için sadece etrafa bakınmakla yetiniyorsunuz ve o sırada üst rütbeli kişinin istediği kadar insan merkez binasına giriş yapıyor. Her biri polis memurundan oluşan bir bölük oluşturuluyor ve siz de bu bölüğün içinde yer alıyorsunuz. Üst rütbeli kadın, kısa ve öz bir açıklama yapıyor. "Bir saldırı gerçekleşiyor, bu saldırıyı durdurmamız lazım. Detayların bir önemi yok ancak başkentimiz, Yata elden giderse Tihami de elden gitmiş demektir. Teşkilatın, devletin ve milletin güvenliğini sağlamak için savaşmak zorundasınız. Hemen dışarı çıkın ve başkomiserlerin yönlendirmesine göre hareket edip cepheye doğru ilerleyin. Sakın ola öleyim demeyin, ölürseniz sadece bize daha ağır yük olmuş olursunuz.


Image


Üstünüzün emri üzerine hızlıca merkez binasından dışarı çıkıyor ve etrafı kolaçan etmeye başlıyorsunuz. Gördüğünüz ilk başkomiserin yanına geçiyorsunuz ve sizi kuzeye doğru yönlendiriyor. Kuzeye ilerlediğinizde büyük bir cephe hattı kurulduğunu fark ediyorsunuz. Karşı taraftan Kurşun mermileri geldiğini görüyorsunuz ve bu durum size garip geliyor. Bir süre sonra size doğru bir Sezyum ateşi geldiğini fark ediyor ve eğiliyorsunuz. Böylelikle karşınızda bulunan herkesin element kullanıcısı olduğunu anlamış oluyorsunuz. Sivillere tamamen kapatılmış olan cephe bölgesinde dikkatinizi en çok karşı taraftan gelen çığlıklar çekiyor. Genellikle uğultulara karışıp duyulmaz hale gelen çığlıklardan bir tanesini şans eseri duyabiliyorsunuz. "Tihami köpeklere kalmayacak! Siyahı, beyazı ve gök mavisini bırakmayacağız!" Karşı taraftan cephenize doğru ilerleyen iki tane düşman görüyorsunuz. Bu düşmanlardan biri elinde Sezyum ateşi bekletiyor ve bir diğeri ise Kurşun elementini hazırlıyor. Aranızda yaklaşık olarak 5 metre var ancak hızlıca size doğru ilerliyorlar. Gözlerinizin içine nefret dolu bakan bu ikiliyle karşı karşıya iken arkanızdan bir başkomiser "Saldırın o piçlere, beklemeyin!" diye bağırıyor. Üstünüzün emrini yerine getirme vakti gibi görünüyor.
Off Topic
Bu konunun GM'i Barisu olarak sizlerle birlikteyim. Pasiflik süresi 120 saattir. (5 gün)

İkinci GM mesajı gelmeden Tihami'de karakter açanlar konuya dahil edilecektir.

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#2
"Saldır bana utanmadan, sıkılmadan
Gözlerim yanar ama ezilmedim, azalmadım
Özgürüm dedim hala
Haklıyım dedim hala sana, sana
İnsanım dedim hala
Vazgeçer miyim söyle bana"


Tihami gibi barış dolu bir ülkenin içinde bulunduğu durumu gördükçe yüreğim acıyor. Başkentin sokaklarını dolduran protestocuları gördükçe geleceğimin garanti altında olmadığını hissetmeye başlıyorum. Polislikten atıldıktan sonra hayalini kurduğum mesleği, yani müzisyenliği bu güzel ülkemde rahatlıkla yapabileceğimi düşünmüştüm. Bunu gerçekleştiremeyeceğimi düşündükçe gerçekten de canım acıyor.

Teşkilat merkezine vardıktan sonra dahi bize nasıl bir durumun içerisinde olduğumuz söylenmedi. Bir saldırı gerçekleştiğini, başkenti korumamız gerektiği söylendi fakat düşman kim? Madem saldırı var neden halk sokaklarda gösteri yapıyor? Düşmanlarımız ideolojik amaçları bulunan teröristler mi yoksa Djurat mı? Hayır, Djurat olamaz. Pakt birliği olduğu sürece hiçbir ülke, başka bir ülkeyi istila etmeye çalışmayacaktır. O halde teröristler mi? Halkı sokaklara dökebilecek kadar büyük ne yapmış olabilirler ki?

Ne kadar düşünsem de herhangi bir cevap bulamayacağımın farkına vardıktan sonra bu konu hakkında düşünmeyi bıraktım. Teşkilat merkezinden çıktıktan sonra gördüğüm ilk Başpolisin yanına gittim ve emirlerini takip etmeye başladım. Düşmanın kim olduğunu bilmiyorum fakat savaşmaktan başka çarem yok. Tihami'yi eskiden olduğu gibi huzur dolu bir ülke haline getirmeliyiz.

Cephede karşılaştığım manzara gerçekten de ne kadar büyük bir olayın ortasında olduğumuzu daha da iyi anlamamı sağladı. Yağmur misali üzerimize yağan kurşun mermileri kendimi gerçek bir savaşın ortasında gibi hissetmeme neden oldu. Refleks olarak sıyrıldığım sezyum ateşini de eklemem gerekiyor, gerçekten de korkutucuydu. Biraz daha yavaş olsaydım vücudumun üst kısmı tamamen yanmış olabilirdi.

Cephede sakin bir şekilde neler olduğunu kavramaya çalışırken gelen çığlıklardan birisi kulağıma ilişti. "Tihami köpeklere kalmayacak! Siyahı, beyazı ve gök mavisini bırakmayacağız!" Bunu duyduktan sonra kafamda kocaman bir soru işareti oluştu. Biz kiminle savaşıyoruz?

Saatlerce düşünmek ve içinde bulunduğum durumu kavramak istiyor olmama rağmen karşımdan gelen iki kişi buna engel oldu. Yaklaşık beş metre ötemde bulunan, gözleri öfkeyle kaplanmış bu ikilin bize saldırmak istediği gayet net bir şekilde belliydi. Kendimi savunmam gerekiyor diye düşünerek boşta olan elimi belimde bulunan fırlatma bıçaklarından birisine götürdüm. Bıçağı hızlıca çekip aldıktan sonra kurşun mermisi hazırlamaya çalışan adama doğru koşmaya başladım. Birkaç adım attıktan sonra elimdeki bıçağım adamın sol bacağının üst kısmında doğru fırlattım. Bıçağı fırlattıktan sonra koşuşuma devam ettim, amacım adamın sağ bacağına copumla vurarak yere çökmesini sağlamak. Sonrasında onu kelepçeleyebilirim diye düşünüyorum.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#3
► Show Spoiler
Gün akşama dönerken dökülecek tüm kanın habercisi gibi kızıl batmıştı, lakin Tihamideki hiç bir ruh bunu anlayamamıştı şu ana kadar. Kimse kahkahaların çığlıkların arasında kaybolacağını, gökyüzünün kurşunlarla kaplanacağını ve kardeşin kardeşe karşı döneceğini kestirememişti. Bir kaç saat öncesine kadar Abu evinde Nunto'yla birlikteydi çocuklarını yeni uyutup birer bardak kahve keyfi yapıyorlardı. Televizyonu kapatmışlardı ve eski gramofona sakin bir şarkı koymuşlardı. Nunto Abu'nun dizlerine uzanmıştı. Abu parmaklarını Nunto'nun saçları arasında gezdiriyordu. Diğer eliyle televizyon kumandasına uzandı Abu. Belki Nunto buna izin verse, belki Abu televizyonu açıp dışarıda neler olup bittiğini öğrenebilse farklı bir akşam olacaktı onlar için. Lakin olamadı, Nunto Abu'nun elini havada kaptı ve öptü. Bileklerinden başlayarak yukarıya doğru küçük öpücükler kondurarak kadının boynuna ulaştı. İçi bir hoş olmuştu Abu'nun. Yavaşça atletini sıyırıyordu ki, darbe bir anda Aslad evine ulaştı. İlk önce mışıl mışıl uyuyan Nuwam'ın ağlama sesi doldurdu bütün evi, daha sonra dışarıdan bir kaç bağırış, gürültü patırtı duyuldu. Abu hızlıca koltuktan kalktı ve bebeğinin yanına doğru gitmeye başladı ama o sırada kapı çaldı. Nunto kapıya bakarken o da yavrusunun yanına gitti.

Kapıya gelen başpolis memuru gecenin bir vakti ayırmıştı Abu'yu kızından kocasından. Nuwam'ı hiç böyle ağlarken görmemişti, kıpkırmızı kesilmişti çocuk ve can havliyle ağlıyordu. Nunto ise birazdan televizyonu açacak ve olan biteni öğrenecekti. Sadece Abu bilinmezliğe doğru giden bir arabanın içerisindeydi. Araba yaşadıkları sokaktan çıktı, sağa döndü ve ana yola doğru gitmeye başladı. İşte o zaman yüz yüze geldi Abu ile sokaklardaki öfkeli insanlar. "Ne oluyor?" Cevap alamadı. İnsanları incelemeye koyuldu, sloganlar, meşaleler, Tihami bayrakları. Ne olmuştu da Tihami halkı böyle öfkelenmişti? Sorularına kendi kendine cevap bulma girişimi de başpolis tarafından engellendi. Önüne bakması söylendi, önüne baktı oda.

Polis merkezi sokaklardan da karışıktı, kutlamalarda bile görmediği kadar polis vardı. Mızraklar, kalkanlar, emirler havada uçuşuyordu. Abu'nun aklında tek bir soru vardı. Nuwam ve Nunto... iyiler miydi ?

Bir başpolisten bir diğerine gide gide merkeze girdi. Hemen ona verilen emri yerine getirmeye koyuldu, toplayabildiği kadar meslektaşını topladı ve geldi. Daha sonra duydukları tam bir şok etkisi yaratmıştı. Kim saldırıyordu? Neden saldırıyordu? Bu detayları vermeden savaşmalarını beklemek biraz garip gelmişti. Kime karşı savaşacaklardı? Akıllara pek tabii Djurat geliyordu ama iki pakt ülkesi birbiriyle savaşamazdıki? Derin bir nefes alarak kuzeye doğru hareketlendi. Tanıdık bir yüz onunla birlikte gidiyordu, Bekwo. En son görevinde bayağı hırpalandığını duymuştu ancak şu an oldukça iyi görünüyordu. Ona bir şeyler söylemek istedi ama tüm bu keşmekeşin içinde ne söyleyeceğini bile bilemedi. Zaten aklında binlerce soru vardı.

Başlarının üstünden yağan mermiler, ateşler. Daha dün çocukların koşturduğu insanların dükkanlarını açıp ekmek peşinde koştuğu bu sokaklar niçin savaş alanına dönmüştü. Bağırışlar, çığlıklara uğultulara karışıyordu. Düşen mermilerin zeminle buluşmasından çıkan tok sesler, bu seslerin arasında kaynayıp giden savaş çığlıkları. Berbat bir akşamdı. Tihami'nin mavisi siyahı beyazı neden tehlikedeydi? Kim, kimdi bunun sorumlusu? Bilmiyordu ve buna çok sinirleniyordu. Karşısından gelen iki adam hemde iki element kullanıcısı. Başpolis oldukça agresif sözlerle saldırmasını emretti. Yumruğunu sıktı. Bekwo'nun kurşun kullanıcısına doğru hareketlendiğini gördü. Öbür herif Abu'ya kalmıştı. Göz göze geldiler, adamın gözündeki nefret neredeyse alev alacak gibiydi. "Dur!" diye bağırdı Abu. Durmasını istiyordu, durmayacağını bile bile. Savaş alanının ortasında dur ihtarı veripte karşı tarafın buna uymasını beklemek mantıksızdı ancak denemek zorundaydı Abu. Üstüne koşan adama doğru koşmadı. Aksine ayaklarını yere sağlam bir şekilde basarak defansif bir pozisyona geçti. Duruşunu düzeltti. Ayakları ona doğru gelen rakibine bakıyordu, sağ yumruğunu adama doğru tutuyordu kolu doksan derecelik bir açı yapıyordu ve yumruğu tam olarak kendi göz hizasındaydı. Sol yumruğu ise daha dar bir açıdaydı ve çenesine yapışık bir durumdaydı. Kuvvetini belinden alıyordu. Olası bir saldırıya karşı gözleri açıktı ve üstüne doğru koşan adamdan başka bir yere odaklanmıyordu. Sezyum kullanıcılarının uzak mesafeli saldırıları olduğunu akademi yıllarında öğrenmişti. Şiddete başvurmak istemiyordu ama mecbur kalacağından adı gibi emindi. Son bir deneme daha yapmadan edemedi. "Neden? Neden bir Tihamili başka bir Tihamili'ye böyle nefretle bakıyor, neden bu sokaklar savaş alanına döndü?! Sebebiniz ne olursa olsun bu ülkeye bunu yapmanız affedilemez! Teslim ol daha fazla Tihamili kanı dökülmesin vatanımız daha fazla ağlamasın!"
Image


怨み
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#4
Bekwo: Adama doğru koşuyor ve planladığın gibi bıçağı adamın bacağının üst kısmına fırlatıyorsun ancak ıskalıyorsun. Adam ıskalamanın verdiği rahatlıkla koşmaya başlıyor ancak tam koşacakken adamın sağ bacağına cop ile vuruyorsun ve dizlerinin üstüne düşmesini sağlıyorsun. Adam "Orospu!" diye bağırıyor ve o sırada ellerini kelepçelemeye çalışıyorsun. Adama biraz daha yakından bakabildiğinde oldukça kaslı ve cüsseli olduğunu fark ediyorsun ve kendisini kelepçelemeye çalışırken adam ellerinden birini kurtarıp sana yumruk atıyor. Adamın attığı yumruk ile afallıyor ve yere düşüyorsun. Gözlerini birkaç saniye içinde açıyorsun ve adamın üstünde yatar pozisyonda olduğunu görüyorsun. Adam sana sinirli bir şekilde bakarken ay ışığı bulutların arasından üstünüze parlıyor ve bir anda adamın kelepçesine uzandığını görüyorsun. Adam ise kelepçesini çıkaracakken sana bakıyor ve gözleri bir anda fal taşı gibi açılıyor. Sen de adamın giydiği kıyafeti inceliyorsun ve aynı tepkiyi veriyorsun. O anda fark ediyorsun ki ikiniz de Tihami Polis Teşkilatı üniforması giyiyorsunuz. Adam bir anda üstünden kalkıyor ve yanına oturur pozisyona geçip "Ne oluyor lan burada?" diyor. Hızlıca ayağa kalkıyor ve sana elini uzatıyor. "Ben..." Adamın gözlerinin dolduğunu görüyorsun. "Gerçekten ne olduğunu bilmiyorum."

Abu: Kafanda planladığın pozisyonu aldıktan sonra adama doğru avazın çıktığı kadar bağırıyorsun. Adam ise beklenmedik bir şekilde durmaya karar veriyor. Adamın durmasıyla şaşkınlık içinde kalıyorsun ve o sırada adam sana sesleniyor ama öyle bir sesleniyor ki tüm bölük adamın çığlığını duyuyor. "ASIL SEN TESLİM OL OROSPU ÇOCUĞU!" Adamın gözlerinin dolduğunu, hemen ardından da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığını görebiliyorsun. "Tihami'yi ne hakla kendinize alırsınız lan? Siz kimsiniz oğlum? Ne hakla Pakt'a karşı çıkarsınız? Sen ne uğruna savaştığının farkında mısın, kaltak?!" Adamın dediklerinden neredeyse hiçbir şey anlamıyorsun ancak adam sözlerini bitiremeden beynini bir kurşunun deldiğini görüyorsun. Arkana bakıyor ve komutanının elini adama doğru tuttuğunu görüyorsun. "Hücuma devam, Aslad." Komutanının gözlerinin içine bakıyorsun ve adamın bakışları seni ürkütüyor. Sadece ürkütmekle kalmıyor, verilen emri yerine getirmemen durumunda başına gelecekleri hayal etmeye başlıyorsun. Az önce ağlayarak sinir krizi geçiren adamın cesedine göz atıyorsun. Yavaş yavaş her şey kafana oturuyor. Sadece senin değil tabii...

İkiniz de darbecilerin emri altında olduğunuzun farkına varıyorsunuz.

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#5
Cehennemden farksız bir savaş alanının ortasında olmama rağmen çevremdeki insanları kıskanıyorum. Vatanını korumak için sokakları çıkmış insanların hissettiği öfkeyi, şu an çarpışmakta olduğumuz polislerin hissettiği üzüntüyü ve Abu'nun hissettiği korkuyu kıskanıyorum. Yata'ya yerleştiğim andan itibaren yavaş ama emin adımlarla insan olmaya doğru ilerlediğimi düşünmüştüm. Bu şekilde yaşamaya devam edersem günün birinde sıradan bir insan gibi duygularımı kazanabileceğimi düşünmüştüm fakat yanılmışım. Kendimi en iyi tanıyan kişi olarak şunu söyleyebilirim; hiçbir zaman Abu gibi ölümle yüzleştiğimde korkmayacak, vatanımla alakalı bir konuda öfkelenmeyecek, başka bir polis memuruna saldırmak zorunda kaldığım için üzülmeyeceğim. Zaman zaman mutluluk ve benzeri duyguları hissedecek olsam dahi asla karşımdaki insanlar kadar derin bir şekilde hissedemeyeceğim... Bunu bilmek gerçekten de canımı yakıyor. Lakin, her ne kadar canımı yaktığını söylesem dahi kalbimde hiçbir acı hissetmiyorum. Aksine her zamanki gibi sakin ve düzenli bir şekilde atıyor.

Bir polis memuru olarak yapmam gereken tek şey bana verilen emirleri takip etmek. Eğer üstlerim darbenin haklı olduğunu, yapılması gereken bir şey olduğunu düşünüyorsa onları sorgulamak benim haddime değildir. Sonuçta bizler, polis memurları, satranç tahtasındaki birer piyondan başka bir şey değiliz. Öleceğimizi biliyor olsak dahi emir geldiği takdirde hareket etmek zorundayız. Aynı şekilde öldüreceğimizi biliyorsak da hareket etmeliyiz. Bu üniformayı giydiğimiz andan itibaren benliklerini bir kenara bırakmış, sadece emirleri takip eden insanlar haline gelmeliyiz. Emirleri takip etmeyen kişiler polis memuru olmayı hak etmeyen, böcekten daha değersiz varlıklardır.

Abu korku içerisinde Başpolis'e bakarken oldukça doğal bir şekilde birkaç adım geriye attım. Az önce bana yumruk atan adamın arkasına geçtikten sonra da copumu kaldırarak olabildiğince sert bir şekilde başına vurdum. Bayılma belirtisi göstermediği takdirde bir kez daha kafasına vurmayı planlıyorum. Sonrasında dizimle sırtına bastırarak yere çökmesini sağlayacak ve hızlıca ellerini arkasında birleştirerek kelepçeleyeceğim.

Açıkçası öldürme emri verilmediği için kendimi biraz rahatsız hissediyorum. Fiziksel olarak güçlü birisi olmadığımdan ötürü karşımdaki gibi adamlar tarafından öldürülmem gayet ihtimal dahilinde. Yine de emir gelmediği için yapabileceğim bir şey yok, bu şekilde idare etmeye çalışacağım.

Not: Önceden yazdığım RP'yi beğenmediğim için Abu'dan izin alarak editledim.
Last edited by Bekwo Ganta on Thu Oct 15, 2020 4:31 pm, edited 2 times in total.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#6
Bu adamın kanı benim ellerimde mi ? Onu durduran benim sözlerimdi. Onu savunmasız hale ben getirdim. Vatanı için küfürler etmesine göz yaşı dökmesine ben sebep oldum. Arkamdaki adamın parmaklarından çıkan kurşunun, gözleri yaşlı adamın gözlerindeki ışığı söndürmesine ben sebep oldum. Onu ben öldürdüm. Tıpkı eski şiirdeki gibi.

Gözlerim şaşkınlıkla bezeli. Korkmuş, ürkmüş ve ne yapacağını bilmez bir halde bir savaş alanının ortasında duruyorum. Önümde öfkeyle koşan insanlar, bağırışların ve göz yaşlarının arasından fışkıran sloganlar. Bölünmenin eşiğinde bir ülke, toprakları kanla sulanmakta. Neden ? Cevabı yok. Adamın cesedi yavaşça düşüyor gözlerimin önünde. Ben ise sadece duruyorum. Ölümünü izliyorum. Özür dilerim. Arkamı dönüyorum yavaşça. Beni bu cepheye süren adamın parmaklarını görüyorum. Gözlerinin içine yer etmiş pisliği ve merhametsizliği. Devam etmemi söylüyor bana. Savaşmamı istiyor, ülkesini seven ve onu korumak isteyen insanların üzerine gitmemi, onları yıkmamı onları öldürmemi emrediyor bana. Yapamam.

Çok korktuğum doğru. Sadece kendim için de değil, Nuwam için, Nunto için de korkuyorum. Kendi canımı yitirmek, ruhumun hiçlik havuzuna karışması ve bu dünyaya bir iz bırakamadan gitmek fazlasıyla soğuk bir düşünce. Ama bunlardan daha çok korktuğum şeyler var. Nuwam'ın gülüşünü bir daha görememek. Okula gittiği ilk gün çantasını hazırlayamamak, bir erkek kalbini kırdığında göz yaşlarını silememek. Beyaz bir gelinlik içinde yuvadan uçuşunu görememek. Yavrumun sıcaklığını hissedememek. Yada Nunto'nun kollarında bir sabaha daha uyanamamak, yatağın bir tarafını her zaman soğuk bırakmak. Rüzgarlı bir gecenin bitiminde sırtını dönüp bir daha asla dönmeyecek bir sevgiliyi beklemek gibi. Aynı sevgiliyi bir daha görünce kalbin eskisi gibi heyecanla dolmaması ve mutluluğun yerini hüzne bırakması. İşte ölüm böyle bir şey olurdu benim için. Ama olsundu. Eğer bugün burada savaşmazsam. Baskıya ve zülme karşı gelmezse belki Nuwam kapkara bir geleceğe doğru salınacaktı. Belki Nunto'nun küçük öğrencileri karamsarlıkla dolacaktı. Savaşlar ve acı tekrar Tihami'nin misafiri olacaktı. Buna izin veremezdim. Bugün ben yanmazsam, Nuwam ve niceleri nasıl aydınlığa kavuşacaktı ?

Yavaşça katile doğru dönüyorum. Gözlerimdeki korku hala orada, ama savaşacağım. Zorundayım. Bugün burada verdiğim bu karar tüm hayatımı etkileyecek. Belki bu özgürlük mücadelesinin ön saflarında savaşacak ve ülkemi zafere taşıyacağım, belkide başarısız olacağım ve ömrüm mahkemeler ve hapisler arasında geçip gidecek. Lakin bu almam gereken bir risk. Ülkemi bu katil gibi adamların eline bırakamam, çocuğumun geleceğini bu adamlara emanet edemem. Katilin gözlerine baktım. Belki benimde katilim olacak adamın gözlerine, ölümün gözlerine. "Hayır." dedim. Bunu söyleyebilmek için derin bir nefes almak zorunda kalmıştım. Kalbim küt küt atmıştı. Fakat söyledikten sonra hafiflemiştim biraz. Sözlerime devam ettim. "Bu ülkeye böylesine zarar vermiş insanların emri altında yaşamaktansa... ölmeyi tercih ederim." Hızlıca belime tutturduğum kelepçeyi çıkardım ve basit bir el hareketiyle iki ucu tek uç hale getirip bir muşta gibi sağ elimde tutmaya başladım.

Adama doğru koşarken Takviye stilimi aktif hale getirdim. Eğer bu işi başarmak istiyorsam vücudumun bütün gücüne ihtiyacım vardı. Önce sağ adım sonra sol, fazla büyük olmayan ve dengemi bozmayan adımlarla rakibime yaklaşmaya çalışacağım, ayaklarımın yere sağlam basması önemli. Daha sonra yumruk menziline girebilirsem hızlıca üst vücudumu 45 derecelik açı yapacak şekilde eğilecek ve bir adım daha atarken bütün gücümü sağ elimde toplayıp rakibimin çenesine sağlam bir aparkat atacağım. Yumruğumun bitişiyle adımlamam aynı zamanda olacak böylece vücudumdan gelen bütün gücü ve momentumu kullanabileceğim. Yada kafama bir kurşun mermisi yiyip öleceğim.
Image


怨み
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#7
Bekwo: Adamın ensesine en beklenmedik anda copu vuruyor ve planladığın gibi dizini kafasına bastırarak kelepçeliyorsun. Adamı kontrol ettiğinde bayılmış olduğunu fark ediyorsun. Yerde yatan adam ile ilgilenirken geldiğin cepheden yeni emirler duymaya başlıyor ve hızlıca cepheye doğru ilerliyorsun. Cepheye geldiğinde üst rütbelilerden biri geliyor ve omzundan tutup seni farklı bir cepheye doğru itiyor. Cephenin loş ışıklarını görüyorsun ve anın etkisiyle arkana dönüyorsun. Kendisine döndüğünü fark eden üst rütbeli ise "Ne bekliyorsun lan, yürü hadi! 4. bölüğe gidip kimlik bilgilerini belirt. Bundan sonra sen Asgama'nın askerisin." diyor ve tekrar seni gitmen gereken cepheye doğru itekliyor. Hızlıca 4. bölüğün olduğu cepheye doğru koşmaya başlıyorsun. İki dakika içinde varıyorsun ve bir başka üst rütbeli komutan tarafından karşılanıyorsun. Kendisine hızlıca kimlik bilgilerini veriyorsun ve sana ikinci bir cop teslim ediliyor. "Evlat, Asgama'ya tüm benliğini adamaya hazır mısın? Burada ölebilirsin, ölürsen de Tihami uğruna öleceksin. Bir yanlış hareketini göreyim, bir ihanetini göreyim seni düşünmeden vururum. Şimdi hemen yeni teknoloji ürünlerimizden biri olan elektroşok cihazlarından iki tane al ve arka cebine koy. Bunları bugünler için hazırladık. O hainlere Tihami kadınının gücünü göster." Elektroşok cihazlarını eline alıyor ve bir süreliğine inceleyip arka cebine koyuyorsun. Çatışma bölgesine doğru ilerliyorsun ve iki "hain" olarak nitelendirilen karşı Tihami askerinin senin tarafında olan askerlerden birine saldırdığını görüyorsun. O sırada arkadan komutanının sesini duyuyorsun. "Ganta, şu ikilinin işini bitir!" Yoldaşını kurtarmak senin elinde gibi görünüyor.

Abu: Takviye stilini aktive ediyorsun. Planını uygulamak için harekete geçiyorsun ve komutana, yani düşmanına aparkat atacak pozisyona geliyor ve yumruğunu havaya doğru savuruyorsun. Düşmanın hızlıca kafasını geriye çekiyor ve adeta saliseler içinde, mükemmel bir refleks ile sen farkına varamadan karnının ortasına sol eliyle sert bir yumruk atıyor. Yumruğun acısıyla dizlerinin üstüne çöküyorsun ve çöktüğün anda düşmanın sağ bacağını havaya kaldırıyor ve diziyle yüzüne bir darbe indiriyor. Böylelikle tamamen yüzüstü yere yığılıyorsun. Düşmanına kafanı çevirdiğinde yaydığı atom enerjisinden seninle aynı elementi kullandığını fark ediyorsun. Elinle telaş içinde ağzını kontrol ediyorsun ve bir dişinin yamulduğunu hissedebiliyorsun. Eline bakıyorsun ve elinin kana bulanmış olduğunu görüyorsun. Gözlerini yukarı çeviriyorsun ve düşmanının sana kin dolu bir yüz ifadesiyle baktığını görüyorsun. O sırada gözlerini Bekwo'ya çeviriyorsun ve Bekwo'nun bulunduğunuz bölükten uzaklaştığını görüyorsun. Düşmanın ellerinden birine botuyla sertçe bastırıyor ve sana doğru eğilip konuşmaya başlıyor. "Sana işini veren, çocuklarına bakmanı sağlayan kuruma ihanet etmek nasıl bir duygu? Başına neler geleceğini biliyor musun? Seni burada alırız, hücreye atarız. Bizim çocuklar çatışma bittikten sonra baya yoruluyorlar, bi' güzel ırzına geçerler. Seni sürekli olarak kullanırız, hiçbir şey yapmaya gücün yetmez. Ülkede önlenemez değişimler gerçekleştiğinde de gidip maceralarını kocana anlatırsın. Bence uygulayalım bunu, ne dersin?" Eline gittikçe daha sert bastırıyor. Botunu havaya kaldırıyor ve hızlıca tekrar bastırıyor. Elinde kemiklerin kırılmaya başladığını hissediyorsun. "Asker!" diye bağırdığı anda dört polis yanınıza geliyor. "Götürün bunu hücreye!" dediği anda ise dört polisten biri sana doğru eğiliyor, ellerinden tutuyor ve seni kelepçeliyor. Hemen ardından da ikisi kollarından, ikisi bacaklarından tutarak seni taşımaya başlıyorlar. Düşmanının "C-7'yi boşalttık, oraya atın." demesiyle polisler harekete geçiyorlar ve seni oradan hızlıca götürüyorlar. Beş dakikalık yol sırasında stresten zor hareket ediyorsun ve yolun sonuna geldiğinde karşında büyük bir hapishane görüyorsun. Dörtlü seninle birlikte hızlıca hapishaneye giriyor ve ikinci katta bulunan C-7 bölümüne geçip seni ilk hücreye bırakıyorlar. Demir duvar örülmüş hücrenin kapısını kilitliyorlar ve oradan uzaklaşıyorlar. Bir süre sonra hapishanenin elektriği kapanıyor ve kısa ama geniş olan camdan yansıyan ay ışığından başka hiçbir ışık kaynağı kalmıyor. Kendinle başbaşa kalıyor ve sessizlik içinde kan kaybediyorsun.
Off Topic
Abu Aslad; Atom enerjin %100'den %75'e düştü.

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#8
Biraz daha, sadece biraz daha. Yumruğunun adamın çenesiyle buluşup onu yerle yeksan etmesi için sadece biraz daha. Bir kaç saniye daha ve tamam! Hainlerden biri yıkılacak ve ülkesinin özgürlüğüne göz dikenlerin kalleşçe amaçları bertaraf olacaktı. Yumruğunun ucunda özgürlük vardı. Fakat özgürlüğe ve umuda bir darbe inmesi çok sürmedi. Adamın tekmesini karnında hissettiğinde tüm umutları ahşap bir masadan düşen kristal bir bardak gibi yavaşça ve acıyla paramparça oldu. Ardından bir tekme daha, kristal bardak tuzla buz oldu. Bitmişti. Elinden geleni yapmıştı ve yetmemişti. Acı içinde yatıyordu yerde. Tıpkı ülkesi gibi derin bir acının içindeydi ve elinden hiç bir şey gelmiyordu. Bir anlığına inanmıştı, ülkesini bu bataktan çıkaracak kadar güçlü olduğuna inanmıştı. Bir şeyleri değiştirebileceğine, ülkenin akan kanını durdurabileceğine, açılan yaraları sarabileceğine, gülümsemesiyle viran olmuş anneleri ve çocukları tekrar ısıtabileceğine inanmıştı. Belki de zamanında ona sunulan bütün şansları teptiği için hissettiği derin suçluluğu bastırabilmek için böyle atılmıştı. Kendisi güllük gülistanlık yaşarken sokağının öbür ucunda yağmurun altında ıslanan çocuklara sadece sıcak yemek ve temiz battaniye götürmekten öteye gidemediği için hissettiği suçluluğu bastırmak için, her şeye sahipken tüm o sahip olduğu şeylerden sıkılıp onları terk etme düşüncesini zihninin merdivenlerinde çıkardığı için. Yaptığı ve yapamadığı her şey için.

Yerde yatarken vücuduna verdiği takviyenin yavaşça etkisini yitirdiğini hissetti. Elini ağzına götürdü, ağzından akan kan eline bulaştı. O kanla birlikte korku yavaş yavaş bedenini sarmaladı. Az önce ona yumruğu attıran adrenalin yavaş yavaş vücudunu terk edişine tanık oldu. Adrenalinin bıraktığı boşluğu korku iyice doldurdu. Adamın sözleriyle birlikte kalbi daha da hızlı atmaya başladı. Kelimeler cümlelere evrimleşirken Abu düzgün düşünmekten çok uzaktaydı. Nuwam... sadece onu düşünebiliyordu. Askerler kadını bir çuval gibi kaldırdıklarında kendisine ne olacağını umursamıyordu. Uzun işkenceler görebilirdi, bedenine her türlü çirkinlik yapılabilirdi, ölmek için yalvaracak hale gelebilirdi. Bunlara katlanabilirdi ama Nuwam'ın başına bir şey gelirse işte o zaman yıkılırdı. Kendisinin yaptığı bir hamleden dolayı günahını çekmemeliydi bir evlat. Buna sebebiyet veremezdi Abu. Böyle iğrenç bir anne olamazdı. 'Onun geleceği içindi.' diye sayıkladı içinden kendisine. Belkide içinde yanan ateşi bir nebze olsun söndürmek için yaptığı nafile bir çabaydı bu. Olmadı, çocuğunu tehlikeye attığı düşüncesi an be an sarmaladı vücudunu. Koşan askerlerin, bağırışların ve gözünü boyayan ışık cümbüşüne sağır ama ve dilsizdi. Nuwam... ve Nunto tüm düşünceleri, aldığı nefese hakim olmuştu. Bir anne ve bir eş olarak başarısız olmuştu, hayatta en çok değer verdiği iki varlığı sonsuz bir tehlikenin içine sonsuz bir alevin içine kendi elleriyle atmıştı ve çıkartacak gücü yoktu.

Mavi gözleri, ölüm kadar soğuk olan hapishanenin duvarlarıyla karşılaştı. Bir soğuk vücuduna yerleşti bir anda. Sonunun dört duvar arasında mahpus edilmiş bir hain olarak olacağını düşünmemişti hiç bir zaman. O, çok güzel işler yapacaktı. Herkes tarafından sevilecekti, dokunabildiği kadar ruha dokunacaktı. Çevresindekilerin hayatını bir adım öteye taşımak için kendini ortaya koymaktan çekinmeyecekti. Tüm bunları bir hapishane hücresinden gerçekleştiremezdiki. Yavrusuna bir hücreden annelik yapamazdı. Yavrusu annesi olmadan uyuyamazdı. Abu da onun pamuk ellerini öpmeden rahat edemezdi. Bir anne yavrusundan uzakta yaşayamazdı. Demirden duvarlarla örülü hücresinde çocuğunun gülüşlerini duyamazdı. Kapanmış demir parmaklıklar varken arada sarılamazdı ona. Kapatılan ışıklar gibi söndü Abu'nun gözlerindeki ışık. Yavaşça hücrenin bir kenarına sindi. Camdan içeri sızan gönülsüz ay ışığından başka kimsesi yoktu. Ne Nunto, ne Nuwam. Kendiyle bir başına kalmıştı. Eli zonkluyordu. Kırılan kemiklerini sabitlemek ve kanamasını durdurmak için gömleğinden bir parça yırttı sağlam elini ve kanlı dişlerini kullanarak. Zar zor elini sardı, kırıklarını oynatmamaya özen göstererek. Nasıl bir düşüştü bu? Daha dün sabah karakolun neşe kaynağıydı. Gülüyor şakalaşıyordu insanlarla. Şimdi aynı insanlar tarafından hain damgası yemişti. Belki o aynı insanlardan birisi taşımıştı Abu'yu bu köhne hücreye. İnsanlar nasıl varlıklardı? Böyle bir öfkeye karşı ne yapabilirdi basit bir kadın?

Camın arkasında kendini gösteren aya baktı. Bir kaç dakika sadece öyle kaldı. Ne bir düşünce ne bir his ne bir ses. Sadece aya baktı, mehtabın yaydığı ışıkta bir parça teselli bulmaya çalıştı. Her şeyin iyi olabileceğine inandırmak istedi kendini. Ülkeye sadık olanların... hoş kimdi ki esas sadık olan? Bu insanlar niçin bu kadar öfkelenip böyle bir şey yapmıştı? Tüm bu şiddeti ve öfkeyi haklı çıkaracak bir sebepleri olabilir miydi? Haklı olsunlar olmasınlar, bu saatten sonra ne farkı vardı? Ölü bir kadındı artık Abu. Çok korkuyordu. Kalbi dakikalardır göğüs kafesini patlatacak kadar kuvvetli atıyordu. Bir ses duyuyor gibi oluyordu, irkiliyordu. Ölümünün nasıl olacağını merak ediyordu. Bir kurşun kullanıcısı tarafından hızlıca infaz mı edilecekti? Belki ibret-i alem olsun diye sallandırılırdı. Annesinin, babasının, kocasının ve yavrusunun önünde hemde. Son bir kez onların gözlerinin içine bakmak zorunda bırakılırdı. Gözlerindeki korkuyu ve hayal kırıklığı ölmeden önce göreceği son şey olurdu. Belki de burada yavaş yavaş açlıktan ve kanamadan yitip giderdi. Tüm bu düşünceler hissettiği korkuyu daha da katlıyordu. Peki ya Nunto ve Nuwam? Onlara gittilerse çoktan? Belki onları da almışlardı içeri? Ya Nunto direndiyse... ya başına bir şey geldiyse?! Bu bilinmezlik, bu belirsizlik, delirecek, aklını kaçıracak gibi hissediyordu. "Lütfen." diye fısıldadı. Gözyaşları dudaklarını ıslattı. "Benim canımı alın ama onları bağışlayın lütfen." Onu duyan kimsenin olmadığını biliyordu. Lakin umut etmekten başka bir şansı yoktu. Belki koruyucu bir melek belki başka biri, başka bir güç. "Benim günahlarımın bedelini o ödeyemez o daha küçücük."
Image


怨み
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#9
Abu'nun gözlerimin önünde yaşadığı hezimet, üst rütbeliler ile aramızdaki farkın ne fazla olduğunu anlamama vesile oldu. Aynı zamanda bir kez daha ne kadar iğrenç bir varlık olduğumu hatırladım. Karakola geldiğim andan itibaren benimle ilgilenen, elinden geldiğince bana yardımcı olmaya çalışan neşeli Abu'yu böyle yıkılmış bir vaziyette görmeme rağmen hiçbir şey hissetmedim. Zaman zaman sinir bozucu olduğunu düşünsem dahi hiçbir zaman ona karşı negatif bir duygu hissetmedim. Aynı şekilde pozitif bir şeyler de hissetmedim fakat benimle bu kadar zaman geçirmiş birisinin düştüğü hali gördüğüm anda biraz da olsa üzülmem gerekirdi. En azından sıradan bir insan öyle yapardı.

Önümdeki adam, ensesine indirdiğim copla birlikte bilincini kaybederek yere yığıldı. Her şey bir anda gerçekleştiği için bunu fark edemeyerek sırtına bastırdım ve ellerini arkadan kelepçeledim. Kelepçelemekle meşgulken bir yandan da cephenin komutanından gelen yeni emirleri dinliyordum.

Emirleri dinleme işini bitirdikten sonra yeni atandığım cepheye doğru harekete geçtim, daha doğrusu itildim. Bakışlarımı arkama, yani beni iten adama çevirdiğimde ise agresif bir şekilde dördüncü bölüğe gitmemi, artık Asagama'nın askeri olduğumu söyledi. Eeh~~ Kimin askeri olduğum pek umrumda değil, yaptığım tek şey emirleri takip etmek.

Hızla dördüncü bölüğe ilerledikten sonra komutana kimlik bilgilerimi verdim, o da kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasında söyledikleri gerçekten de ilgimi çeken şeyler değildi fakat bir polis olarak görevim verilen emirleri takip etmektir.

"Evet, efendim."

Verdiğim basit cevaptan sonra elime verilen elektroşok cihazlarını inceledim. Sonrasında arka cebime koyarak cepheye, görev alanıma doğru ilerledim. Cepheye vardığımda iki kişinin bizim tarafımızdaki bir polise saldırdığını gördüm. Komutandan gelen emirle birlikte de harekete geçtim. Sağ elimi düşmanlarımdan birisinin kafasına doğrulttuktan sonra Kurşun elementimin mermisini kullanmak için hazırlandım. Kurşunu fırlattıktan sonra da koşarak benimle aynı tarafta olan polis memuruna yardıma gideceğim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Tihami] Belirsizlik

#10
Abu: Zaman kavramını tamamen unutmuş bir halde, hücrenin soğuk zemininde yatarken hapishanenin ışıkları tekrar açılıyor. Yavaş ve hafif ayak sesleri duyuyorsun. Bir süre sonra her zaman, tüm merkezlerde gördüğün resmi üniforma botlarını görüyorsun ve kafanı yukarı kaldırdığında karşında oldukça üst rütbeli bir adam buluyorsun. Apoletlerine bakıp kendisinin bir Başkomiser olduğunu fark ettiğin anda geri çekiliyor ve duvara yaslanıyorsun. Siyah saçlı, mavi gözlü başkomiser arka cebinden çıkardığı anahtarla bulunduğun hücrenin kapısını açıyor ve tüttürmekte olduğu sigarasını yere atıyor. Attığı sigarayı sağ botuyla söndürüp hücreye giriyor. Hücrenin kapısını tekrar kapatıyor ve kapıyı kilitleyip yaslanıyor. "Hanımefendi, size birkaç bilgi vermek istiyorum. Siz bugün ne yaptığınızın farkında mısınız? Bulunduğunuz kurumu ne duruma düşürdüğünüzün farkında mısınız? Bulunduğunuz konumun stratejik olarak ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyor musunuz? Ve son olarak..." Adam, üniformasının üstünü çıkarıyor ve sadece beyaz bir tişörtü kalıyor. Hızlıca sana doğru yaklaşıyor ve sağ eliyle sertçe yanaklarına bastırıyor. "Nuwam ve Nunto Aslad'ı nasıl bir tehlikeye attığınızın farkında mısınız?" Adam, baş parmağını senin ağzına sokuyor ve elini yavaşça gezdiriyor. "Bu saatten sonra iyi bir kız olacaksın. Evinin önüne iki polis koydum. İlk yanlışında emri veririm. Anlaşıldı mı?" Adam, gözlerini vücuduna doğrultuyor ve seni dakikalarca süzüyor. Bu süre boyunca sadece adamın nefes alış verişini duyuyorsun. "Bekle bakalım burada, hazırlanıp geleyim. Seninle biraz eğlenelim." Elini yavaşça senin göğüslerine getiriyor ve sağ göğsünü sertçe sıkıyor. "Azıcık bekle."

Adam, ayağa kalkıyor ve kapıya yönelip anahtarla kapıyı açıyor. Kapıyı tekrar kilitlemeye çalışıyor ancak onu gözlerken kapıyı tam kilitlemediğini fark ediyorsun. Hızlıca uzaklaşıyor ve bir süre sonra ayak sesleri duyulmaz hale geliyor. Hapishanenin ışıkları açık durumda. Ellerin arkadan kelepçelenmiş olduğu için ellerini kullanmakta zorlanıyorsun ancak ayağa kalkabilecek durumdasın. Kapıyı inceliyorsun ve zamanının ne kadar kısıtlı olduğunu kendine sürekli hatırlatıyorsun.

Bekwo: Kurşun - Mermi stilini kullanıyorsun ve hainlerden birine mermini ateşliyorsun ancak komutanının sesini duyan hainlerden biri arkadaşına doğru atılıyor ve arkadaşını yere düşürerek merminden kurtarıyor. O sırada arkadaşın cebinden bir avcı bıçağı çıkarıyor ve bıçağı üstte olan haine saplıyor. Uzakta olduğu için nereden saplandığını göremiyorsun ancak olayın hemen ardından polis memurunun yanına koşuyorsun. Polis memuru geldiğini görünce omzundan tutuyor ve "Yoldaşım, çok teşekkürler. Sen ilerle." Adamın tam olarak göğsünden bıçaklanmış olduğunu görüyorsun. Ardından yanındaki polis memuru bıçağını geri alıyor ve diğer adamı sıkıştırıp bıçaklıyor. Sen ise çatışma alanında ilerliyorsun. Karşına çıkan askerler genellikle kurşun tarafından öldürülüyor ve bir süre sonra çatışma hainlerin kaçmasıyla sona eriyor. Etrafındaki askerler hızlıca geri dönmeye başlayınca sen de onlara ayak uydurup geri dönüyorsun. Bölüğünüzde bulunan komutanın bağırdığını duyuyorsun. "TÜM POLİS MEMURLARI, SIRAYA!" Polis memuru rütbesinde olan herkes tek sıra halinde komutanın karşısına geçiyor. Sen de emir üstüne sıraya giriyorsun. "Hepiniz Hükümet Binası'na gidiyorsunuz. Bu hareketin öncüsü olan yüce kardeşimiz, Endud Asgama sizlerle görüşecek ve sizi detaylı olarak bilgilendirecek. Kendisine saldırmaya veya karşı çıkmaya çalışan olursa diye söylüyorum, bu sizin için intihardan farksız olur. Yerinizi bilin ve derhal Hükümet Binası'na geçin." Hep bir ağızdan "Emredersiniz!" diye bağırdıktan sonra arabalara bindiriliyor ve Hükümet Binası'na getiriliyorsunuz. Binanın kapısının üstünde bulunan duvarın dikenli tellerle çevrili olduğunu görüyorsunuz. Binanın bahçesine giriyorsunuz ve size verilen emirler üzerine 5 sıra halinde diziliyorsunuz. Birkaç dakika içinde binanın içinden Endud Asgama çıkıyor. Endud Asgama, hepinizi selamlıyor ve sıraların arasında gezerken açıklama yapıyor.

"Bizim bir umudumuz var. Umudumuz sizsiniz. Siz gençlerin iyiyi ve kötüyü ayırt etme yetisi bizden daha iyi çalışıyor. Siz, bizden daha kuvvetli ve dinçsiniz. Aynı zamanda siz, biz öldükten sonra bu ülkeyi yönetecek olan insanlarsınız. Sizin gücünüz hepimizden üstün. Bu yüzden bu hareket içinde hepinize güvenim tam. Hepiniz Tihami'yi, yüce ülkemizi ve halkımızı korumak için var gücünüzle çalışıyorsunuz. Biz de tam olarak bunu istiyoruz. Bizim hainlerden tek bir farkımız var. Biz, Tihami'yi Tihamililer, yani biz koruyalım istiyoruz. Himota, Gedhilfe veya Pakt Birliği değil. Biz koruyacağız. Ve bunu onlardan daha iyi yapacağız. Tihami halkının iradesini yönetemezler. Tihami halkının iradesini biz de yönetemeyiz. Size ne kadar demokratik düşüncelerle buraya geldiğimizi kanıtlayacağız. Haftaya halkımıza yeni bir referandum sunacağız. Bu referandum ülkemizin kaderini, ülkemizin geleceğini belirleyecek. Halkımıza Pakt'ta kalma ve kalmama arasında seçim hakkı sunacağız. Halkımız ne derse o olacak. Pakt Birliği'nden yarın ayrılacağımızı açıkladık ve bu bir hafta içerisinde Pakt Birliği'nin genel tepkisini ölçeceğiz. Şu anda Pakt Birliği ülkemize sızmaya çalışıyor, biz bundan haberdarız. Onları tüm gücümüzle durdurmak için elimizden geleni yapacağımız konusunda şüpheniz olmasın. Şimdi arkadaşlar, size genel durumu anlatmak istiyorum. Ülkemizin güney şehirlerinin kontrolünü genel olarak sağlamış bulunuyoruz. Yata ile birlikte 7 şehir şu an elimizde. Sabaha karşı bu sayı artacak. Şimdilik çekiliyorlar. Mümkün olursa bu işi masada halledeceğiz, biz de can kaybı olmasının meraklısı değiliz. Bana yöneltmek istediğiniz bir soru varsa seve seve cevaplarım. Lütfen buyurun."
Off Topic
Bekwo Ganta; Atom enerjin %100'den %75'e düştü.
Locked

Return to “Teşkilat Merkezi”

cron