Uzun bir zamandır, düşüncelerimin arasında kayboluyorum. Son vakamdan, bir ya da iki gün sonrasında içimde oluşan çoğu umudun yıkıldığına şahit oldum. Her şey, bir anda ellerimden kayıp gidiyormuş gibi geldi. Annem, beni bir gün içerisinde iki kez unuttu. Onun, bu dereceye gelmesi beklediğim ancak görmek istemediğim bir şeydi. Uzunca düşündüm odama kapanıp. Gözyaşlarım bir sel gibi akarken, sadece düşünmeye çalıştım. Kendimi mutlu etmeye çalışmadım ilk kez. Hiçbir şeye umut edemedim. Sadece, yatağımın bir köşesine oturmuş ağlarken düşünmek için zorladım zihnimi. Ne yapabilirdim? Onu kurtaracak hiçbir şeyim yoktu ve annemin günden güne çöküşünü izlemek, içimdeki yarayı daha derin hale getiriyordu. Bu hastalığı ilk yaşadığında minicik olan yaramın kapanacağını ve eski mutlu günlerimize döneceğimizi sanıyordum. Yanılmışım. Kendimi kandırmaktan başka hiçbir işe yaramadığımı fark ediyorum düşündükçe. İçimdeki yara, acıyla sızlayıp oluk oluk kan akıtmaya devam ederken, bir maske takmış gibi gülüyorum her şeye. Kendimi kandırmak artık nafile, yaklaşmakta olan o sona kendimi hazırlamak zorundayım.
Kendimi kapattığım odamdan çıktığımda, annem için tekrardan o pozitif duygularıma geri dönmem gerektiğini fark ettim. Her ne kadar, bana kim olduğumu soracak ve tam anlamıyla beni anlamayacak olsa dahi ona mutlu görünmeliydim. Onu üzecek bir şeyi asla yapamazdım. Bu yüzden, Dusha'dan bir süreliğine uzaklaşmam gerektiğine karar verdim. Pakt Yasalarına göre, üç gün boyunca başka bir ülkeye geçme şansım vardı. En azından orada biraz daha kafamı toparlayabilir, kendime gelebilirdim. Üzgün ve depresif halimi bir kenara bırakmalı, orada güzel zamanlar geçirdikten sonra hızlıca o pozitif halime dönmeliydim. Gedhilfe Krallığına gitmeye karar verdiğimde, Adudi ile hızlıca görüştüm. Anneme üç gün boyunca bakmasını, parasını ona göre vereceğimi söyledikten sonra elimden geldiğince hızlı bir şekilde çıktım evimden. Buradaki tüm duygularımdan, hiç bilmediğim bir yere giderek uzaklaşmam gerekiyordu. Bunu çok iyi biliyordum.
Gedhilfe Krallığında tanıdığım kimse olmaması, gezmek için başlarda biraz sıkıntı çıkardı diyebilirim. İlk günümü nasıl geçirdiğimi kısa bir şekilde anlatayım size. Sonrasında ilk arkadaşımı edinmeye çalışacağım. İlk günümde, Nyakusto'daydım. Burada neredeyse hiç araba yok diyebilirim. Dükkanlar ise azdı, ancak oldukça çeşitli şeyler satıyorlardı. Dükkanları teker teker gezdim, neler sattıklarına teker teker baktım! Tabi buranın soğuğuyla beraber biraz üşüdüm gezerken. Sabahın erken vakitlerinde şehir merkezinde iki ya da üç saat süren kısa yolculuğumdan sonra, soluğu Beylik Anıtlarında aldım. Burası, beyliklerin savaşta ölen askerlerini anmak için yaptığı anıtlarmış. Anıtlara yavaş yavaş göz gezdirmeye devam ederken, bir iki kişiyle sohbet etme şansı buldum. Tabi, buradaki insanlara göre dış görünüşüm farklı olduğu için benim bir turist olduğumu anlamaları uzun sürmedi. Anıtlarda çok fazla vakit harcamadığımı söylemem gerek, hatta Gedhilfe'ye sabahın erken vakitlerinde gelmemin en büyük sebebi, çivi geyikleri!
Evet, burada çivi geyiklerinin doğal yaşam alanı olan Trambi Vadisinin varlığını öğrendim! Oraya gittiğimde, o kadar mutluydum ki, keşke annem de yanımda olsa diyordum. Burayı görmeyi çok isterdi eminim. Muhteşem bir manzaraya sahipti. Gedhilfe'nin sahip olduğu bu muhteşem doğal güzellik, aynı zamanda içerisinde çivi geyiklerini barındırıyordu! Kahkaha atarak, eğlenerek ve içim içime sığamayarak gezdim orayı. Hayvanları görmeyi seviyorum ve çivi geyiklerine bayıldım! Orada vadinin güzelliğine ve hayvanlara dalmışken, ayak üstü sohbet ettiğim Gedhilfe'li bir amca, bu vadinin adının çivi geyiğinin Gedhilfçe karşılığından geldiğini söyledi. Trambi'ler, Trambi'ler! Hahahahahaha! Gedhilfe gerçekten beklediğimden çok daha güzel, çok daha eğlenceli bir yer!
Ancak her şeyin bir zamanı var. Çivi geyiklerinden ayrılmam gerektiğinde biraz üzüldüm açıkçası. Onları daha fazla seyretmek isterdim. Keşke annemde buraları görebilseydi. Unutacağını bildiğim halde, ona buraları göstermeyi çok isterdim. Hatta çok geç olmadan, kendimi biraz daha toparladıktan sonra onu kesinlikle buraya getirmeliyim. Geyiklerden üzülerek özür dileyip, tekrar geleceğimi söyledikten sonra buranın yerlilerinden birkaçı garip garip baktı. Hava kararıyor, kalacak bir yere ihtiyacım var, ne yapabilirdim? Demek istediğim, ilk günümü böyle tamamladım. Hava kararmaya yakınken oradan ayrıldım ve kalacak bir yer aradım birkaç saat. Sonrasında güzel bir uyku ve yeni bir güne merhaba!
Bugün ise, Yofær'e geldim. Buraya gelmemin sebebi, önce plajı görmekti. Sonrasında ise şehir merkezinde bulunan ahşap banklarda oturup manzarayı izlerim diye düşünüyordum. Nitekim, sabahında plajı görme fırsatını yakaladım. Gerçekten güzel ve temiz bir denize sahipti. Hava soğuk olmasaydı atlamıştım bile. Öğlene doğru, şehir merkezine geldim. Burada daha çok araç bulunuyordu Nyakusto'ya göre. Havanın soğukluğu içimi üşütmüş olacak ki, hızlıca bir kahve aldım. Ancak, ahşap banklarda gözüme takılan beyaz saçlı o kız oldu. Belki yaşıtım olabileceğini düşündüğüm kız, arkadaşım olabilirdi. Amca kahveyi uzatırken, heyecanlı bir şekilde seslendim adama. "Bana bir kahve daha verir misin? Planım değişti." gülümsedim samimice, adam hınzırca güldükten sonra kahkaha atarak yaptı kahveyi. Soğuktan üşümüş ellerimi ısıtan iki kahveyle birlikte ilerlemeye başladım kızın yanına doğru. Ahşap bankın bir ucuna oturmuş kızın yanına yaklaştığımda, samimi bir şekilde gülümseyerek sağ elimdeki kahveyi uzattım. "İçer misin? İznin varsa bende oturmak isterim." samimi gülümsememi devam ettirirken, kızın oturmama izin vermesini umut ediyordum. Umarım bir anda başka bank aramak zorunda kalmam, yoksa çok utanırım!
Re: Mutlak Olana Yaklaşmak
#2► Show Spoiler
Kedi Meinsu'ya hırlamaya benzer bir ses çıkarınca kendini geriye çekmişti. Zaten tüm sorunlu ne varsa kendisini buluyordu, buna hayvanlarda dahildi. Kediyi almak için zıpladı, ne yaptığını anlamamış olan kediyi tuttu ve eliyle ön bacaklarıni birleştirdi. Ardından rahatlaması için diğer eli ile kulakları ile sırt bölgesinin üst kısmında, kulakların hemen altı olan yeri okşadı. Kedi yavaş yavaş kendine gelince onu yere indirdi, kedi ne olduğunu hâlâ anlamamış olsa bile kuyruğunu sallaya sallaya kapıya gitti. Tam zamanında sahibi gelmişti, kaç gündür yanında bulunan Anka'yla yeterince uğraştığını düşünüyordu artık. Domates çorbasını andıran kızıllıkta olan kedi sahibinin kucağına atladı, alt komşusu olan kedinin sahibi ona teşekkür edince hızlıca konuşmayı sonlandırmak adına kapıyı kapattı.
"Tabii Mei, yine zekice bir hareket ile kendini bir işin içine attın. Hepsi kafanı dağıtmak içindi ama başına daha çok iş çıktı, şimdi ne yapacaksın?"
Sesli şekilde sızlanırken ne yapacağını bilemeden koltuğa yöneldi ama içinde daha fazla evde oturmak yoktu, evde durdukça daha kötü hissedeceğini düşünüyordu. Ayağa kalktı ve üzerini değiştirdi, klasik günlerde giydiği elbisesi ile üzerindeki kıyafeti değiştirdi. Çatlamış izlerle doldu duvarında bulunan ve evinde en sevdiği köşe olan kitaplığına gitti. Eli direkt olarak en son yarım bıraktığı kitabı olan ve fantastik bir hikayeyi temel alan kitaba kaydı. Çantasına sıkıştırdığı kitabının yanına bir şişe su aldı, boynuna aynanın önüne geçip kendisine birini hatırlatsın diye kırmızı gül kolyesini taktı. Kolyeye eli değince sanki morali düzeltiyor gibi hissediyordu. Kolyeyi tuttuğu elini çekti, hazır olduğunu hissedince kapıya gitti ve siyah, uzun botlarını giydi. Yofær'e gidecekti, en son oraya gittiğinde olan anılarını hatırlayınca yüzüne bir tebessüm oturdu. Kendini yeni gelmiş otobüsün içinde yer arar şekilde buldu bir anda, Yofær'e gitmek sanki yeni bir şeyler çıkaracaktı bu sefer karşısına gibi hissetti.
Otobüste yolculuğun tamamında çalan tek bir şarkı vardı ve kafasına takılmıştı, ancak ne şarkıcının ismini ne de şarkıyı daha önce duyduğunu sanmıyordu. Ritime uygun şekilde ayağını sakince yere vurarak geçirdiği yolculukta varması gereken yere geldiğinde otobüsten indi, hatırladığı gibi ve bir değişiklik yoktu. Çantasını daha sıkı tuttu, hafiften gelen tuzlu su kokusunu içine çekti ve ahşap banklardan dolu olmayanlardan birine oturdu. Çantasını bankın yanına yerleştirdi, içinden kitabını çıkaracakken diğer taraftan gelen bir ses duydu. Eğer bu bir animasyon olsaydı, kafasını çevirdiği zaman kesinlikle burnu kanardı.
"E-e şey, tabii teşekkürler."
İç sesinin ona güldüğünü hissedebiliyordu, insanlarla alışkın olmadığı ilişkiler şu aralar çok fazla kurmak zorunda kalıyordu. Konuşursa yanlış anlaşılacak bir şey söyleyeceğine emindi. Nazikçe adamın uzattığı Meinsu'ya göre solundaki kahveyi aldı, adama yüzü kızarmış ve utanmış halde olsa bile teşekkürünü devam ettirircesine gülümsedi. Konuşma devam edecek gibi duruyordu, Meinsu normal ve sakin hale gelene kadar bekledi ve konuştu.
"Burası özellikle bu saatlerde genelde dolu olmuyor,yeni biriyle konuşmak alışık olduğum bir şey değil üzgünüm. Mei ben."
Hala utanır halde olsa bile eskisi gibi değildi, kendini toparlamış gibiydi artık.

► Show Spoiler
Re: Mutlak Olana Yaklaşmak
#3Küçüklüğümden beri, yaptığım en iyi şey arkadaş edinmek sanırım. Arkadaşlarımla geçirdiğim vakitler, onlara verdiğim değer hep ayrı bir seviyede oldu. Bu da şimdiye kadar Dusha'da bir sürü arkadaş edinmemi sağladı. Hayatımda ilk kez geldiğim Gedhilfe Krallığında arkadaş edineceğim kısmını pek hesaba katmamıştım. Şimdilik, kız sadece benim oturmam için onay vermiş olsa dahi belki arkadaş olabilirdik. Kızın kızarmış suratına baktığımda, samimi gülümsemem yerini küçük bir kahkahaya bıraktı. Beni reddetseydi eminim onun kızardığından daha çok kızarırdım. Kız kahveyi aldıktan sonra sakince yerime oturdum, sıcak kahvemden bir yudumu daha boğazımdan aşağı gönderirken, kız bana yeni biriyle konuşmanın alışık bir şey olmadığını söylüyordu. Yoksa, bu kız bir asosyal miydi? Sadece birkaç arkadaşı olan asosyal bir kızla mı konuşuyordum? Aslında benim için önemli değil, yani birkaç arkadaşı varsa onlardan biri de ben olacağım artık.
Bir kolumu ahşap bankın arkasından sarkıtırken, yüzümü ona doğru döndüm. Birazcık düşünür gibi yaptıktan sonra, kahveyi tuttuğum elimin işaret parmağını ona doğru uzattım. "O zaman sen domates Mei'sin." dedim tekrardan o kızarmış yüzünü hayal edip kahkaha atarken. Bu küçük kahkaha sonrasında biraz daha samimi bir şekilde gülümseyerek konuşmama devam ettim. "Ben Hae. Buraya Dusha'dan geldim. Oldukça güzel bir ülkeniz varmış, buralara görmek anca nasip oldu bana. Birde seni görünce beyaz saçlı domates bir arkadaşım olsun istedim. O yüzden kendime kahve alıyordum ve seni gözlerim bir anda seçince, hızlıca bir tane daha istedim kahveci adamdan." tekrar kahvemden bir yudum aldım. Sonrasında ahşap banka attım kolumu biraz dikleştirdim, başımı avcumun içine yaslayıp deniz manzarasına bakmaya başladım. "Bu güzel manzara için mi geliyorsun buraya?" diyerek sonlandırdım cümlelerimi.
Bir kolumu ahşap bankın arkasından sarkıtırken, yüzümü ona doğru döndüm. Birazcık düşünür gibi yaptıktan sonra, kahveyi tuttuğum elimin işaret parmağını ona doğru uzattım. "O zaman sen domates Mei'sin." dedim tekrardan o kızarmış yüzünü hayal edip kahkaha atarken. Bu küçük kahkaha sonrasında biraz daha samimi bir şekilde gülümseyerek konuşmama devam ettim. "Ben Hae. Buraya Dusha'dan geldim. Oldukça güzel bir ülkeniz varmış, buralara görmek anca nasip oldu bana. Birde seni görünce beyaz saçlı domates bir arkadaşım olsun istedim. O yüzden kendime kahve alıyordum ve seni gözlerim bir anda seçince, hızlıca bir tane daha istedim kahveci adamdan." tekrar kahvemden bir yudum aldım. Sonrasında ahşap banka attım kolumu biraz dikleştirdim, başımı avcumun içine yaslayıp deniz manzarasına bakmaya başladım. "Bu güzel manzara için mi geliyorsun buraya?" diyerek sonlandırdım cümlelerimi.

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler
Re: Mutlak Olana Yaklaşmak
#4Meinsu genç adamın kahkahasına kafasını ileriye eğip "Bir rezil olmadığım kalmıştı." ifadesi ile baktı. Kahkahasının anlamını çıkarmaya çalışırken birazda incelemişti adamı, mimiklerini çok kullanıyor gibi gözüküyordu konuşurken. Kendini ifade etmekte rahatça başarılı olan kişilerden olduğunu fark edince yanında kanı donmuş bir kedi gibi kalmamayı deneyecekti elinden geldiği kadar. Kahkahasının ardından konuşmasını devam ettiren adamın sözüne nazikçe güldü. Şağ eli ile saçının arasından ellerini geçirdi. Konuşmasına tebessüm ile devam etti.
"Gedhilfe içinde "domates" diyebileceğin en son kişi benim sanırım.
Kendisini tanıtan Hae'nin Dusha'dan olduğunu öğrenince aklında bulunan birkaç soru cevaplanmıştı.
Bildiği isimler arasında böyle bir şey olmadığından Gedhilfe, Djurat ve ya Himota vatandaşı olmadığını anlamıştı başta ama Dusha'lı olduğu için aklına gelmemişti.
"Kahve için yeniden teşekkürler, burada kahveciler genelde burası gibi fazla doludurlar. Pek girdiğim söylenemez o yüzden."
Kahvesinden bir yudum aldı, bir bardak kahvenin kır- o söz öyle değildi sanki.
Bir süre sonra Hae'nin sorduğu soru ile daldığı manzaradan kendini aldı.
"Buraya genelde çok darlandığım zamanlarda ya da kendimi toparlamak için gelirim. Çocukluğumu hatırlamak güzel geliyor, bugün ilk şık adına geldim."
Çantasının hafiften kaymaya başladığını görünce kaldırıp düzeltti, saçlarını omzundan geriye attı. Hae'ye karşı konuşmak sandığı kadar zor gelmiyordu. Sanki etrafında herkese güven veren bir hava vardı.
"Dusha duyduğum kadarıyla çok güzel bir yer. Bir gün kesinlikle gitmek istiyorum ama şu sıralar pek gidebilecek zamanım yok. Boş zamanım olsa bile bu birkaç günlük ziyaretlere yetmiyor maalesef, o yüzden o küçük zamanları araştırma yaparak geçiriyorum. En son öğrendiğim şeyler çok ilgi çekici aslı-"
Çok konuştuğunu fark edince kızardı
"Üzgünüm, ilgilendiğim konular çıkınca çenem boşuna çalabiliyor. Sen boş zamanlarında ne yapmayı seversin?"
Sorusunu sorduktan sonra kahvesinden birkaç yudum daha aldı, cevabından sonra Hae'ye biraz yürümek ister mi diye soracaktı.
"Gedhilfe içinde "domates" diyebileceğin en son kişi benim sanırım.
Kendisini tanıtan Hae'nin Dusha'dan olduğunu öğrenince aklında bulunan birkaç soru cevaplanmıştı.
Bildiği isimler arasında böyle bir şey olmadığından Gedhilfe, Djurat ve ya Himota vatandaşı olmadığını anlamıştı başta ama Dusha'lı olduğu için aklına gelmemişti.
"Kahve için yeniden teşekkürler, burada kahveciler genelde burası gibi fazla doludurlar. Pek girdiğim söylenemez o yüzden."
Kahvesinden bir yudum aldı, bir bardak kahvenin kır- o söz öyle değildi sanki.
Bir süre sonra Hae'nin sorduğu soru ile daldığı manzaradan kendini aldı.
"Buraya genelde çok darlandığım zamanlarda ya da kendimi toparlamak için gelirim. Çocukluğumu hatırlamak güzel geliyor, bugün ilk şık adına geldim."
Çantasının hafiften kaymaya başladığını görünce kaldırıp düzeltti, saçlarını omzundan geriye attı. Hae'ye karşı konuşmak sandığı kadar zor gelmiyordu. Sanki etrafında herkese güven veren bir hava vardı.
"Dusha duyduğum kadarıyla çok güzel bir yer. Bir gün kesinlikle gitmek istiyorum ama şu sıralar pek gidebilecek zamanım yok. Boş zamanım olsa bile bu birkaç günlük ziyaretlere yetmiyor maalesef, o yüzden o küçük zamanları araştırma yaparak geçiriyorum. En son öğrendiğim şeyler çok ilgi çekici aslı-"
Çok konuştuğunu fark edince kızardı
"Üzgünüm, ilgilendiğim konular çıkınca çenem boşuna çalabiliyor. Sen boş zamanlarında ne yapmayı seversin?"
Sorusunu sorduktan sonra kahvesinden birkaç yudum daha aldı, cevabından sonra Hae'ye biraz yürümek ister mi diye soracaktı.

► Show Spoiler
Re: Mutlak Olana Yaklaşmak
#5Domates Mei, bana kendisinin en son domates diyebileceğim kişi olduğunu söylediğinde kıkırdamıştım. Burası kızıl kafalı bir sürü insanla doluydu. Kırmızı güllerle dolu bir çiçek buketinin arasından gülümseyen beyaz bir gül gibi duruyordu Gedhilfe'de. Kız tekrardan bana kahvecilerin dolu olduğunu ve pek girmediğini söylediğinde, bu kızın gerçekten asosyal olduğunu anladım. Belki de azılı bir katildir ve aranıyordur. O yüzden kalabalık yerlerden uzak duruyor olabilir. Umarım bugün öldürülmem, henüz öldürülmek için fazlasıyla yakışıklı, seksi ve uzun boyluyum. Kızın konuşmasına izin vermek adına konuştuğu vakit boyunca sessiz kalmayı ve gözlerimi manzara yerine Mei'nin gözlerine yönlendirmeyi tercih ettim.
Aslında kızla bir yandan benzerliğimiz var. İkimizde toparlanmak için buraya geliyoruz. Çok darlandığı için buraya geldiğini öğrendiğimde derin bir nefes aldım. Beni de darlandıran konular, oldukça büyüktü. Ancak bunu yansıtmak istemiyorum yeni tanıştığım birisine. Bunun sebebi bir şeyler gizlemek istemem değil, arkadaşlar birbirlerinin dertlerini paylaşabiliyorlar. Bende onun benim derdime ortak olarak içini karartmasını istemiyorum. Henüz arkadaş olduk denemez ama, olacağımıza kesinlikle eminim. Mei, bir anda açılacak gibi konuşmaya başladıktan sonra cümlesini yarıda kesip kızarmıştı. Hafifçe gülümsedim söylediklerinden sonra. "Cümleni yarıda kesmene gerek yok Domates Mei. Dinlemek için geldim zaten." dedim sakince. Sonrasında biraz daha konuşursam açılabileceğini düşündüm.
"Benim çok boş zamanım olmayabiliyor. Ancak olduğunda yemek yapıyorum. Benim mutfağım oldukça iyidir, sürekli farklı tatlar, farklı alkol kokteylleri deniyorum. Hepsini anneme tattırıyorum. Zamanım böyle geçiyor genelde, ha birde resim yapıyorum. Çok iyi olmasam da kafamı dağıtmak için çok yardımcı oluyor. Birde bu dünyadan göçüp gittiğimde arkamda bir şeyler kalsın istiyorum." Kahvemden bir yudum daha aldım, sonrasında cümleme devam ettim. "Dusha dediğin gibi farklı bir yer. Çok güzel mi bilemem ama, gelmen gerek kesinlikle. Ama ben en çok, en son öğrendiğin şeyi merak ettim. Yarıda kestiğin o cümleyi." samimi bir şekilde gülümserken, yürüme teklifini kabul ederek ayağa kalktım. Temiz havayı ciğerlerime çekerek, yürümeye başladım Mei'nin adımlarına ayak uydurarak.
Aslında kızla bir yandan benzerliğimiz var. İkimizde toparlanmak için buraya geliyoruz. Çok darlandığı için buraya geldiğini öğrendiğimde derin bir nefes aldım. Beni de darlandıran konular, oldukça büyüktü. Ancak bunu yansıtmak istemiyorum yeni tanıştığım birisine. Bunun sebebi bir şeyler gizlemek istemem değil, arkadaşlar birbirlerinin dertlerini paylaşabiliyorlar. Bende onun benim derdime ortak olarak içini karartmasını istemiyorum. Henüz arkadaş olduk denemez ama, olacağımıza kesinlikle eminim. Mei, bir anda açılacak gibi konuşmaya başladıktan sonra cümlesini yarıda kesip kızarmıştı. Hafifçe gülümsedim söylediklerinden sonra. "Cümleni yarıda kesmene gerek yok Domates Mei. Dinlemek için geldim zaten." dedim sakince. Sonrasında biraz daha konuşursam açılabileceğini düşündüm.
"Benim çok boş zamanım olmayabiliyor. Ancak olduğunda yemek yapıyorum. Benim mutfağım oldukça iyidir, sürekli farklı tatlar, farklı alkol kokteylleri deniyorum. Hepsini anneme tattırıyorum. Zamanım böyle geçiyor genelde, ha birde resim yapıyorum. Çok iyi olmasam da kafamı dağıtmak için çok yardımcı oluyor. Birde bu dünyadan göçüp gittiğimde arkamda bir şeyler kalsın istiyorum." Kahvemden bir yudum daha aldım, sonrasında cümleme devam ettim. "Dusha dediğin gibi farklı bir yer. Çok güzel mi bilemem ama, gelmen gerek kesinlikle. Ama ben en çok, en son öğrendiğin şeyi merak ettim. Yarıda kestiğin o cümleyi." samimi bir şekilde gülümserken, yürüme teklifini kabul ederek ayağa kalktım. Temiz havayı ciğerlerime çekerek, yürümeye başladım Mei'nin adımlarına ayak uydurarak.

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler
Re: Mutlak Olana Yaklaşmak
#6Yemek yapabildiğini öğrendiğinde yüzünde güller açmıştı Mei'nin, kendisinin yapamadığı şeylerden biriydi ve başkasının yapabiliyor olması nedensiz şekilde hoşuna gitmişti. Hae'nin yaptığı çoğu şey hoşuna gitmişti daha doğrusu.
Meinsu konuşmanın geri kalanını bitirmesi için Hae'yi bekledi, annesi hakkında konuşurken ses tonunda ufak bir değişme yakaladı. Resim yapan, farklı şeyler denemeyi seven biriydi kendisi. Meinsu ile ortak yönleri ise... Yaşamaları! Evet sanki Hae kendisi gibi hayat dolu biriydi ama kendini daha çok gösterebiliyordu, bunu kıskanmıştı ama dışarıya vurmayacaktı çünkü yanlış anlaşılacağına emindi. Demek arkasında bir şeyler bırakmak istiyordu, dünyada iz bırakmak zor bir işti. Özellikle sıradan bir polis memuru olan Mei, zamanında bu hayalinden vazgeçmişti.
"Ben o hayalimi bırakalı çok uzun süre oluyor, sana iyi şanslar ama. Eminim başarabilirsin.
Çok içten söylemişti bu cümleyi, Dusha'ya dönen konu ile daha sıkı sıkıya dinlemeye başladı. Kitaplardan hatırladığı kadarı ile Dusha "gezinilecek en iyi yerlerden" biriydi. Yazar cidden dürüst şekilde mi övmüştü yoksa memleket sevdalısı mıydı bilmiyordu ama Hae gelmesi gerektiğini söylediğinde konu Mei için kilitlenmişti. Dusha konuşmasından direkt olarak araştırdığı konuya varınca gözlerini kısıp elini saçının arkasına attı, endişeli şekilde konuştu.
"Çok istersen anlatabilirim ama cidden konuşmanın tadını yaptığım sıkıcı araştırmalar ile sıkmak istemiyorum. Genelde insanların umrunda olan şeyler olmuyorlar."
Bunu dedikten sonra yürümek için ayağa kalktı, hava sanki daha düzelmişti eski halinden. Eteğinin üstüne toz kaldırmak amacıyla iki kere vurdu, ardından konuşmaya ve yürümeye devam etti.
"Ben boş zamanlarımda çizim yaparım ya da okurum genelde. Bir-iki arkadaşım var zaten, biri Djurat'ta yaşadığından hiç görüşemiyoruz. Diğeri ise biricik iş arkadaşım, o olmasa ne yapardım bilemiyorum."
Elinin teki ile kolyesini tuttu, cidden şans getiriyor gibi hissediyordu.
"Sen çok daha etkileşimli biri gibi duruyorsun, insanlarla konuşmakta benden iyi olduğun çıkarımını benle konuşma açabilmenden anladım."
Gülümsedi.
"Bende de öyle bir yetenek olsun isterdim tabii, ama normal konuşmalarda kekelemekten başka bir şey yapamıyorum."
Yüzü pembe bir tonda kızardı, konuşmaya biraz daha devam ederse utançtan öleceğini düşünüyordu. Büyük ihtimalle ölüşü bile utanç verici olurdu. Hae'ye konuşmayı devam ettirmesi için büyük bir boşluk bırakmıştı. Bunu doldurabileceğine inanıyordu.
Meinsu konuşmanın geri kalanını bitirmesi için Hae'yi bekledi, annesi hakkında konuşurken ses tonunda ufak bir değişme yakaladı. Resim yapan, farklı şeyler denemeyi seven biriydi kendisi. Meinsu ile ortak yönleri ise... Yaşamaları! Evet sanki Hae kendisi gibi hayat dolu biriydi ama kendini daha çok gösterebiliyordu, bunu kıskanmıştı ama dışarıya vurmayacaktı çünkü yanlış anlaşılacağına emindi. Demek arkasında bir şeyler bırakmak istiyordu, dünyada iz bırakmak zor bir işti. Özellikle sıradan bir polis memuru olan Mei, zamanında bu hayalinden vazgeçmişti.
"Ben o hayalimi bırakalı çok uzun süre oluyor, sana iyi şanslar ama. Eminim başarabilirsin.
Çok içten söylemişti bu cümleyi, Dusha'ya dönen konu ile daha sıkı sıkıya dinlemeye başladı. Kitaplardan hatırladığı kadarı ile Dusha "gezinilecek en iyi yerlerden" biriydi. Yazar cidden dürüst şekilde mi övmüştü yoksa memleket sevdalısı mıydı bilmiyordu ama Hae gelmesi gerektiğini söylediğinde konu Mei için kilitlenmişti. Dusha konuşmasından direkt olarak araştırdığı konuya varınca gözlerini kısıp elini saçının arkasına attı, endişeli şekilde konuştu.
"Çok istersen anlatabilirim ama cidden konuşmanın tadını yaptığım sıkıcı araştırmalar ile sıkmak istemiyorum. Genelde insanların umrunda olan şeyler olmuyorlar."
Bunu dedikten sonra yürümek için ayağa kalktı, hava sanki daha düzelmişti eski halinden. Eteğinin üstüne toz kaldırmak amacıyla iki kere vurdu, ardından konuşmaya ve yürümeye devam etti.
"Ben boş zamanlarımda çizim yaparım ya da okurum genelde. Bir-iki arkadaşım var zaten, biri Djurat'ta yaşadığından hiç görüşemiyoruz. Diğeri ise biricik iş arkadaşım, o olmasa ne yapardım bilemiyorum."
Elinin teki ile kolyesini tuttu, cidden şans getiriyor gibi hissediyordu.
"Sen çok daha etkileşimli biri gibi duruyorsun, insanlarla konuşmakta benden iyi olduğun çıkarımını benle konuşma açabilmenden anladım."
Gülümsedi.
"Bende de öyle bir yetenek olsun isterdim tabii, ama normal konuşmalarda kekelemekten başka bir şey yapamıyorum."
Yüzü pembe bir tonda kızardı, konuşmaya biraz daha devam ederse utançtan öleceğini düşünüyordu. Büyük ihtimalle ölüşü bile utanç verici olurdu. Hae'ye konuşmayı devam ettirmesi için büyük bir boşluk bırakmıştı. Bunu doldurabileceğine inanıyordu.

► Show Spoiler
Re: Mutlak Olana Yaklaşmak
#7Çok fazla düşünüyorsun sanki Mei. Neden bu kadar fazla düşündüğünü anlamıyorum. Sadece hayatı yaşaman gerekiyor, insanların canını sıkacağını falan düşünmemen gerek. Ama insanların kişilikleri farklı oluyor ve bu kızın kişiliği beni etkiliyor. Benim olmadığım birisi, benden oldukça farklı. Kendimden farklı birisiyle tanışınca daha eğlenceli bir konuşmaya dönüşüyor. İnsanların umurunda olan şeyler olmadığını söylediğinde gülümsedim. Ben umursuyorum aslında. Yeni tanışmış olsak bile o benim arkadaşım olabilir ve ben arkadaşlarımın hiçbirisine kötü davranmam! Çok saçma şeyler anlatsalar bile onları can kulağıyla dinlerim. Gerçi Domates Mei beni henüz tanımıyor, o yüzden bunu düşünmemesi çok normal. Zamanla belki tanır.
İş arkadaşı ve Djurat'ta yaşayan arkadaşı. Sadece iki arkadaşı varmış. Asosyal bir insan mı acaba? Tek başına kitap okuyan birisi, kahveciler dolu olduğu için girmeyen birisi. Bilemiyorum, ancak öyle bir hava veriyor. Asosyal bir insansa bile, bu umurumda değil, çünkü insanları güzel kılan gerçek özelikleri! Kendisini tam tanımıyorum ancak iyi birer arkadaş olabiliriz. Asosyal olduğu kanısında biraz daha netleşmemi sağlayan, kurduğu o cümle oldu. Kendisiyle konuşma açabilmemden dolayı daha etkileşimli biri olduğumu söylüyordu. Normal konuşmalarda kekeleyen biri olduğunu söylediğinde, yüzü biraz pembeleşti. O sırada yüzümde şaşkın bir ifade oluştu, sol işaret parmağımı yanağına hafif dürtüp çektim.
"Bu kızıl kafalıların yanında sen gerçek bir domatessin!"
Kahvemden bir yudum daha aldıktan sonra bunları söyleyip söylememe konusunda pek emin olamadım, ancak dilimi de tutamadım.
"Bence fazla düşünüyorsun Domates. Yaptığın araştırmaların sıkıcı olduğunu kim söylüyor ki? Mesela, konuşma başından beri böyle bir şey düşünmedim, senin bunu söylemene rağmen. Eğer insanların umurunda değilse, susmak yerine onlardan uzaklaşmalısın. Seni dinlemek isteyen, seni önemseyen ve umursayan kişileri kendine çekmelisin. Böylelikle bunun bir yetenek olmadığını daha iyi kavrarsın."
Amacım ona öğüt vermek değil, amacım ona kendisini daha iyi hissettirmek. Umarım yanlış anlamaz beni.
İş arkadaşı ve Djurat'ta yaşayan arkadaşı. Sadece iki arkadaşı varmış. Asosyal bir insan mı acaba? Tek başına kitap okuyan birisi, kahveciler dolu olduğu için girmeyen birisi. Bilemiyorum, ancak öyle bir hava veriyor. Asosyal bir insansa bile, bu umurumda değil, çünkü insanları güzel kılan gerçek özelikleri! Kendisini tam tanımıyorum ancak iyi birer arkadaş olabiliriz. Asosyal olduğu kanısında biraz daha netleşmemi sağlayan, kurduğu o cümle oldu. Kendisiyle konuşma açabilmemden dolayı daha etkileşimli biri olduğumu söylüyordu. Normal konuşmalarda kekeleyen biri olduğunu söylediğinde, yüzü biraz pembeleşti. O sırada yüzümde şaşkın bir ifade oluştu, sol işaret parmağımı yanağına hafif dürtüp çektim.
"Bu kızıl kafalıların yanında sen gerçek bir domatessin!"
Kahvemden bir yudum daha aldıktan sonra bunları söyleyip söylememe konusunda pek emin olamadım, ancak dilimi de tutamadım.
"Bence fazla düşünüyorsun Domates. Yaptığın araştırmaların sıkıcı olduğunu kim söylüyor ki? Mesela, konuşma başından beri böyle bir şey düşünmedim, senin bunu söylemene rağmen. Eğer insanların umurunda değilse, susmak yerine onlardan uzaklaşmalısın. Seni dinlemek isteyen, seni önemseyen ve umursayan kişileri kendine çekmelisin. Böylelikle bunun bir yetenek olmadığını daha iyi kavrarsın."
Amacım ona öğüt vermek değil, amacım ona kendisini daha iyi hissettirmek. Umarım yanlış anlamaz beni.

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler
Re: Mutlak Olana Yaklaşmak
#8"İik"
Cidden, bu sesi çıkarabileceğini Meinsu bile düşünmüyordu. Ani tepki ile Hae yanağına dokununca çıkmıştı. Yine kıpkırmızı kesildi, bu konuşmada her utandığında kenara bir birim para atsa, kendisine bir şato alabilirdi.
"Nefes al, nefes ver.
Heyecanını üzerinden atmak için içinden konuştuktan sonra konuşmaya geri döndü. Gelen yanıta ciddi şekilde cevap vermek istiyordu.
"Fazla düşünmem sayesinde insanların canını sıkmaktan kaçırıyorum ya zaten, benim ne düşündüğümün bir önemi yok. Başkalarının benim hakkımda ne düşüneceğinin önemi var ama, bu engelleyebileceğim bir olay değil. Yaşantımın her yerinde aynı şeyi yaşamaktansa hiç o kısmı yaşamamayı emin ol bende tercih ederdim ama bunun hakkında yapabileceğim tek şey oturup geçmesini beklemek. Bunu bir savunma mekanizması olarak görebilirsin, belki doğru görüyorsundur."
Gözleri dolduktan sonra kendi içine çekildi, hava biraz esmeye başlamıştı. Birden böyle bir duygusal patlama yaşayacağını kendisi bile tahmin edememişti, bir anda dediklerinin vardığı yeri gördüğünde kendine çeki düzen verdi.
"Çenem çok boş çalıyor, özür dilerim. Konuşmaya pek alışık değilim."
Elini yüzüne vurdu, Hae cidden isteyerek yanına konuşmaya gelmişti ve onu geriye itmeye çalışıyordu, kendisinden utandı.
"Rahatsız ettiysem özür dilerim, yine. Büyük ihtimalle sadece konuşmaya gelmiştin ve ben kafanı boş şeylerle doldurdum."
Gözlerinin yaşarmasını ellerini yüzüne koyarak kapattı, yeni tanıştığı birinin önünde ağlamak utancını arttırsa bile artık düşünecek durumu yok gibi duruyordu.
Cidden, bu sesi çıkarabileceğini Meinsu bile düşünmüyordu. Ani tepki ile Hae yanağına dokununca çıkmıştı. Yine kıpkırmızı kesildi, bu konuşmada her utandığında kenara bir birim para atsa, kendisine bir şato alabilirdi.
"Nefes al, nefes ver.
Heyecanını üzerinden atmak için içinden konuştuktan sonra konuşmaya geri döndü. Gelen yanıta ciddi şekilde cevap vermek istiyordu.
"Fazla düşünmem sayesinde insanların canını sıkmaktan kaçırıyorum ya zaten, benim ne düşündüğümün bir önemi yok. Başkalarının benim hakkımda ne düşüneceğinin önemi var ama, bu engelleyebileceğim bir olay değil. Yaşantımın her yerinde aynı şeyi yaşamaktansa hiç o kısmı yaşamamayı emin ol bende tercih ederdim ama bunun hakkında yapabileceğim tek şey oturup geçmesini beklemek. Bunu bir savunma mekanizması olarak görebilirsin, belki doğru görüyorsundur."
Gözleri dolduktan sonra kendi içine çekildi, hava biraz esmeye başlamıştı. Birden böyle bir duygusal patlama yaşayacağını kendisi bile tahmin edememişti, bir anda dediklerinin vardığı yeri gördüğünde kendine çeki düzen verdi.
"Çenem çok boş çalıyor, özür dilerim. Konuşmaya pek alışık değilim."
Elini yüzüne vurdu, Hae cidden isteyerek yanına konuşmaya gelmişti ve onu geriye itmeye çalışıyordu, kendisinden utandı.
"Rahatsız ettiysem özür dilerim, yine. Büyük ihtimalle sadece konuşmaya gelmiştin ve ben kafanı boş şeylerle doldurdum."
Gözlerinin yaşarmasını ellerini yüzüne koyarak kapattı, yeni tanıştığı birinin önünde ağlamak utancını arttırsa bile artık düşünecek durumu yok gibi duruyordu.

► Show Spoiler
Re: Mutlak Olana Yaklaşmak
#9Karşımda, kızıl kafalıların arasında göz alıcı güzellikteki beyaz saçıyla fark yaratıp, sanırım onlara uyum sağlamak için sürekli kızarıp duran birisi var. Bu çok eğlenceli! İnsanlarla sınırı aşmadan uğraşmak gerçekten çok sevdiğim bir iş, üstelik karşımdaki kişi garip bir ses çıkarıp kızarıyorsa çok daha zevkli. Kesinlikle aynı ülkede olsaydık Mei ile her gün takılırdım. Onun kıpkırmızı olmasını izlemek şimdilik bile eğlenceliyken, daha büyük utançlarda neler yapıyor çok merak ediyorum.
Bu düşüncelerimi kesen, Mei'nin düşünceleri oldu. Ağzından çıkar her bir kelimede gülümsemem biraz daha düştü, yerini ciddi bir ifadeye bırakmaya başladı. Kendisinin ne düşündüğünün önemi olmadığını, ancak başkalarının onun hakkında ne düşüneceğinin önemi olduğunu söyledi. Buna kesinlikle katılmıyorum ama yaşanmışlıklar bizi farklı şeyler düşünmeye yöneltiyor. İnsanların ne düşündüğünü, annem hasta olduğu zaman bırakmıştım. Onlardan uzaklaştığım zaman benim hakkımda oldukça kötü şeyler düşünmüş olmalarını bile önemsememiştim. Bunun nedeni ise, hayatımda en değer verdiğim insanın beni yavaş yavaş unutması ve hakkımda bir şey düşünememesi olmuştu. Annem benim hakkımda bir şey düşünemiyorsa ve benim hakkımda yorum yapamıyorsa, neden başka insanların ne düşündüğünü umursayayım ki?
Tabi dediğim gibi, yaşanmışlıklar aynı değil. Onu da bu düşünceye sevk eden bir şeyler yaşamış olmalı. O yüzden onu veya düşüncelerini yargılamak benim hakkım değil. Rüzgar yüzüme yavaş yavaş vurmaya başlarken, gözlerinin dolduğuna şahit oldum. Ona destek olmam gerektiğinin farkına vardım. Ona doğru yolu mu göstermeliyim? Aslında, böyle bir şey olmadığı için bunu yapamayacağım. Bunu yapmaya kalkarsam, sadece benim doğrularımı ona dayatmış olacağım. Ona, onun doğrularının yanında olduğumu göstermeliyim. Biliyorum, onun henüz birkaç dakikadır tanıdığı birisiyim ancak o iyi olacaksa, yanında olmaya çalışabilirim. Belki bir arkadaş olarak beni görebilir ve küçükte olsa hayatına bir etkim olabilir.
İki kere gereksiz yere özür diledikten sonra elleriyle yüzünü kapattı. Bu noktada, düşündüğüm şey benim onun hakkında düşüncelerimi belirtmemin en iyisi olacağıydı. İnsanların ne düşündüğünü bu kadar önemsiyorsa, benim ne düşündüğümü de önemseyebilirdi. Tam olarak emin değilim, ancak onun iyi olması için şansımı denemek en mantıklısı. Biraz tereddüt etsem de, elimi yüzünü kapattığı sol eline götürdüm. Zorlamadan, hafifçe yüzünden ayırmaya çalışıp tek gözüne gülümseyerek konuşmak en mantıklısı olacak. Tabi elini çekmeme izin vermezse zorlamanın bir anlamı yok, sadece samimi bir şekilde düşüncelerimi belirtmem yeterli olacak.
"Benim için konuştuğun şeyler boş değil. Emin ol, kurduğun her bir kelimeyi hafızama kazıyorum. Cümlelerin ve söylediklerin benim için değerli. Bu yüzden konuşmanın hiçbir yanında sıkılmadım veya rahatsız olmadım. Hatta oldukça eğleniyorum seninle şu bir kaç dakikadır. İmkanım olsaydı seninle çok daha fazla vakit geçirmek isterdim. Hayatımda aniden kızaran bir Domatese ilk kez rastlıyorum. Oldukça güzel bir özellik. Beğendim."
Kısa bir nefes aldıktan sonra, tekrardan devam ettim.
"Bence değer verdiğin insanların ne düşündüğü önemli olmalı. Eğer onlar sıkıcı veya rahatsız edici buluyorsa, aynı değeri almıyorsun demektir. O zaman onlardan uzaklaşmalısın. Gerçi, Djurat'ta yaşayan arkadaşının ve biricik iş arkadaşım dediğin kişinin senin hakkında böyle düşündüğünü sanmıyorum. Bu yüzden kendi canını sıkma, sadece biraz daha rahat olmaya çalış. Biliyorum senin açından dediğim kadar kolay değildir, ancak denersen belki kolaylaştırabilirsin. Her şey senin elinde. Sadece kendine şans vermen yeterli. En azından benim açımdan bu durum böyle."
Kahretsin. Kendi doğrularımı söylememem gerekiyordu, ama onun bu duruma üzülmesine içim el vermiyor. Belki benim doğrularımı kırpıp, yeniden yaratıp kendi doğrularını oluşturabilir diye düşündüm. Annem beni hatırlıyor olsaydı beni kesinlikle takdir ederdi. İşte, tam da bu yüzden başkalarının ne dediğini önemsemiyorum. Annem beni takdir edemiyorken, neden başkalarının takdiri benim için önemli olsun?
Bu düşüncelerimi kesen, Mei'nin düşünceleri oldu. Ağzından çıkar her bir kelimede gülümsemem biraz daha düştü, yerini ciddi bir ifadeye bırakmaya başladı. Kendisinin ne düşündüğünün önemi olmadığını, ancak başkalarının onun hakkında ne düşüneceğinin önemi olduğunu söyledi. Buna kesinlikle katılmıyorum ama yaşanmışlıklar bizi farklı şeyler düşünmeye yöneltiyor. İnsanların ne düşündüğünü, annem hasta olduğu zaman bırakmıştım. Onlardan uzaklaştığım zaman benim hakkımda oldukça kötü şeyler düşünmüş olmalarını bile önemsememiştim. Bunun nedeni ise, hayatımda en değer verdiğim insanın beni yavaş yavaş unutması ve hakkımda bir şey düşünememesi olmuştu. Annem benim hakkımda bir şey düşünemiyorsa ve benim hakkımda yorum yapamıyorsa, neden başka insanların ne düşündüğünü umursayayım ki?
Tabi dediğim gibi, yaşanmışlıklar aynı değil. Onu da bu düşünceye sevk eden bir şeyler yaşamış olmalı. O yüzden onu veya düşüncelerini yargılamak benim hakkım değil. Rüzgar yüzüme yavaş yavaş vurmaya başlarken, gözlerinin dolduğuna şahit oldum. Ona destek olmam gerektiğinin farkına vardım. Ona doğru yolu mu göstermeliyim? Aslında, böyle bir şey olmadığı için bunu yapamayacağım. Bunu yapmaya kalkarsam, sadece benim doğrularımı ona dayatmış olacağım. Ona, onun doğrularının yanında olduğumu göstermeliyim. Biliyorum, onun henüz birkaç dakikadır tanıdığı birisiyim ancak o iyi olacaksa, yanında olmaya çalışabilirim. Belki bir arkadaş olarak beni görebilir ve küçükte olsa hayatına bir etkim olabilir.
İki kere gereksiz yere özür diledikten sonra elleriyle yüzünü kapattı. Bu noktada, düşündüğüm şey benim onun hakkında düşüncelerimi belirtmemin en iyisi olacağıydı. İnsanların ne düşündüğünü bu kadar önemsiyorsa, benim ne düşündüğümü de önemseyebilirdi. Tam olarak emin değilim, ancak onun iyi olması için şansımı denemek en mantıklısı. Biraz tereddüt etsem de, elimi yüzünü kapattığı sol eline götürdüm. Zorlamadan, hafifçe yüzünden ayırmaya çalışıp tek gözüne gülümseyerek konuşmak en mantıklısı olacak. Tabi elini çekmeme izin vermezse zorlamanın bir anlamı yok, sadece samimi bir şekilde düşüncelerimi belirtmem yeterli olacak.
"Benim için konuştuğun şeyler boş değil. Emin ol, kurduğun her bir kelimeyi hafızama kazıyorum. Cümlelerin ve söylediklerin benim için değerli. Bu yüzden konuşmanın hiçbir yanında sıkılmadım veya rahatsız olmadım. Hatta oldukça eğleniyorum seninle şu bir kaç dakikadır. İmkanım olsaydı seninle çok daha fazla vakit geçirmek isterdim. Hayatımda aniden kızaran bir Domatese ilk kez rastlıyorum. Oldukça güzel bir özellik. Beğendim."
Kısa bir nefes aldıktan sonra, tekrardan devam ettim.
"Bence değer verdiğin insanların ne düşündüğü önemli olmalı. Eğer onlar sıkıcı veya rahatsız edici buluyorsa, aynı değeri almıyorsun demektir. O zaman onlardan uzaklaşmalısın. Gerçi, Djurat'ta yaşayan arkadaşının ve biricik iş arkadaşım dediğin kişinin senin hakkında böyle düşündüğünü sanmıyorum. Bu yüzden kendi canını sıkma, sadece biraz daha rahat olmaya çalış. Biliyorum senin açından dediğim kadar kolay değildir, ancak denersen belki kolaylaştırabilirsin. Her şey senin elinde. Sadece kendine şans vermen yeterli. En azından benim açımdan bu durum böyle."
Kahretsin. Kendi doğrularımı söylememem gerekiyordu, ama onun bu duruma üzülmesine içim el vermiyor. Belki benim doğrularımı kırpıp, yeniden yaratıp kendi doğrularını oluşturabilir diye düşündüm. Annem beni hatırlıyor olsaydı beni kesinlikle takdir ederdi. İşte, tam da bu yüzden başkalarının ne dediğini önemsemiyorum. Annem beni takdir edemiyorken, neden başkalarının takdiri benim için önemli olsun?

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler