Bok'un kendisi hakkında Meinsu ile konuşmuş olması genç kızın hoşuna gitmişti. Bu yüzden olsa gerek, genç adam kendisinden özür dilediğinde neyi kast ettiğini anlamadı. Müziğin sesi o kadar kuvvetliydi ki ne dediklerini tam olarak anlaması için dudak okuması gerekiyordu ve bu durum bir miktar sinirlerine dokunmaya başlamıştı. Bok hastanelik olduğunu söylediğinde gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi açılmıştı. Doğru mu duymuştu? Birbirlerinden uzak kaldıkları süreçte genç adamın başına neler gelmişti? Her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenmek istiyordu ancak biliyordu ki Bok bunları ona anlatmazdı. Birbirlerini çok kısa bir zaman görmüş olmalarına rağmen Bok'u yıllardır tanıyormuş gibi hissetmesi de ilahi güçlerin işiydi herhalde. Ya da belki de ruh eşini, kalbinin diğer yarısını bulmuştu. Okuduğu bir kitapta birbirlerine gerçekten aşık olan insanların yan yana geldikleri zaman kalplerinin de aynı ritimde attığını öğrenmişti. Acaba şu anda Bok'un kalbi de Livei ile birlikte mi atıyordu?
Tam Livei'nin tahmin ettiği gibi Bok çekingen cümlelerle açıklama yapmıştı. Meinsu ile kendisini daha fazla endişelendirmek istemiyordu belli ki. Polis memuru bir arkadaşının onu bayıltana kadar dövdüğünü söylemişti. Görevde takım arkadaşı ile kavga mı etmişti? Bok kavgacı bir insan değildi ki! Birileri ona sataşmış olmalıydı. Livei neler olduğunu gerçekten çok merak ediyordu. Endişeyle genç adamın elini tuttu. Yüzündeki yara izleri onu daha karizmatik göstermişti. Bunun Djurat'ta normal bir şey olduğunu bilmek Livei'nin yüreğini sızlattı. Polis memurları olarak her gün yüzlerce dramla karşı karşıya kalıyorlardı ve psikolojik açıdan yıpranıyorlardı. İşler kendisi için Gedhilfe'de ne kadar zorsa Bok için de o derece zordu. Bok belli ki tüm acılara karşın ülkesine hizmet veren dürüst ve iyi bir polisti. Acaba genç kızın neler yaptığını bilse ona nasıl davranırdı? Onu hala böyle sevmeye devam eder miydi? Livei, hükümetinin aksine kendisinin vatan haini olduğunu düşünmüyordu. Adalet için savaşıyordu o, haksızlığa karşı durmak için mücadele veriyordu. Bok da onu böyle mi görürdü? Gazetede "terörist" olarak ömür boyu hapse mahkum edilen iki kişiyi kurtarmaya gideceğini bilse onu durdurmaya çalışır mıydı? Ona "teröristsin sen" der miydi? Demezdi elbet. Bunların hiçbirini yapmazdı. Biliyordu. Hissediyordu.
Bok elini her iki kızın da omzuna atmış ve onları konsere döndürmüştü. Molchud Serthad sahnede büyük bir gazla şarkılarını söylemeye devam ediyordu. Livei'ye tanıdık gelen ancak sözlerini ezbere bilmediği bir başka şarkıya geçmişti. Genç kızın aklı öylesine dolmuştu ki en sevdiği sanatçının müziği bile ona rahatsızlık veren bir gürültü gibi geliyordu kulaklarına. Bok'un sıcak kolları omzunu sıkıca kavramıştı. Yataktayken okşadığı kolları. Kemikli, kaslı... Yandan dökülen ve genç kızın yüzünü yalayan siyah saçları... Onu arzulayan gözleri... Hava çok mu sıcak olmaya başlamıştı? Livei bütün bedeninin alev alev yandığına emindi. İçki etkisini yeni mi gösteriyordu acaba? Meinsu müziğin ritmiyle sallandıkça Bok'un omuzlarını saran kolunun sarsılmasının verdiği hissiyat vücudunun yangınına körükle gidiyordu. Fazlasıyla durgunlaşmış olmalıydı ki Bok'un kendisine endişeyle bakan yüzünü fark etti. Gözlerindeki o keskin ifade... Yumuşak dudakları...
Buna daha fazla dayanamayacaktı. Onunla yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Geçen her dakika, birlikte olabilecekleri süreyi de beraberinde götürüyordu. En yakın arkadaşına bunu yapacağı için çok pişmanlık duyacak olsa da Meinsu'yu ekmesi gerekliydi. Elini Bok'un sırtında yetişebildiği en yüksek noktaya yerleştirip yavaşça gömleğinin üzerinde aşağı doğru kaydırdı. Tüm kadınsal içgüdüleri, arzuları, beklentileri, şehveti şu anda bu genç adamı ayartmak ve ona ne istediği konusunda mesaj vermek için harekete geçmişti. "Benim lavaboya gitmem gerek." dedikten sonra gözleriyle Bok'a kendisini takip etmesini işaret etti. Genç adam bu sefer ona güvenmeliydi. Geçen seferki gibi olmayacaktı. Bu sefer hiçbir şeyi yarı yolda bırakmaya niyeti yoktu. Ardından yavaş adımlarla tuvalete değil, düğünden uzağa, en kuytu ve gürültüsüz yere doğru ilerlerken Bok'un da hızlıca bir bahane bulup onu takip etmesini umdu.
Tam Livei'nin tahmin ettiği gibi Bok çekingen cümlelerle açıklama yapmıştı. Meinsu ile kendisini daha fazla endişelendirmek istemiyordu belli ki. Polis memuru bir arkadaşının onu bayıltana kadar dövdüğünü söylemişti. Görevde takım arkadaşı ile kavga mı etmişti? Bok kavgacı bir insan değildi ki! Birileri ona sataşmış olmalıydı. Livei neler olduğunu gerçekten çok merak ediyordu. Endişeyle genç adamın elini tuttu. Yüzündeki yara izleri onu daha karizmatik göstermişti. Bunun Djurat'ta normal bir şey olduğunu bilmek Livei'nin yüreğini sızlattı. Polis memurları olarak her gün yüzlerce dramla karşı karşıya kalıyorlardı ve psikolojik açıdan yıpranıyorlardı. İşler kendisi için Gedhilfe'de ne kadar zorsa Bok için de o derece zordu. Bok belli ki tüm acılara karşın ülkesine hizmet veren dürüst ve iyi bir polisti. Acaba genç kızın neler yaptığını bilse ona nasıl davranırdı? Onu hala böyle sevmeye devam eder miydi? Livei, hükümetinin aksine kendisinin vatan haini olduğunu düşünmüyordu. Adalet için savaşıyordu o, haksızlığa karşı durmak için mücadele veriyordu. Bok da onu böyle mi görürdü? Gazetede "terörist" olarak ömür boyu hapse mahkum edilen iki kişiyi kurtarmaya gideceğini bilse onu durdurmaya çalışır mıydı? Ona "teröristsin sen" der miydi? Demezdi elbet. Bunların hiçbirini yapmazdı. Biliyordu. Hissediyordu.
Bok elini her iki kızın da omzuna atmış ve onları konsere döndürmüştü. Molchud Serthad sahnede büyük bir gazla şarkılarını söylemeye devam ediyordu. Livei'ye tanıdık gelen ancak sözlerini ezbere bilmediği bir başka şarkıya geçmişti. Genç kızın aklı öylesine dolmuştu ki en sevdiği sanatçının müziği bile ona rahatsızlık veren bir gürültü gibi geliyordu kulaklarına. Bok'un sıcak kolları omzunu sıkıca kavramıştı. Yataktayken okşadığı kolları. Kemikli, kaslı... Yandan dökülen ve genç kızın yüzünü yalayan siyah saçları... Onu arzulayan gözleri... Hava çok mu sıcak olmaya başlamıştı? Livei bütün bedeninin alev alev yandığına emindi. İçki etkisini yeni mi gösteriyordu acaba? Meinsu müziğin ritmiyle sallandıkça Bok'un omuzlarını saran kolunun sarsılmasının verdiği hissiyat vücudunun yangınına körükle gidiyordu. Fazlasıyla durgunlaşmış olmalıydı ki Bok'un kendisine endişeyle bakan yüzünü fark etti. Gözlerindeki o keskin ifade... Yumuşak dudakları...
Buna daha fazla dayanamayacaktı. Onunla yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Geçen her dakika, birlikte olabilecekleri süreyi de beraberinde götürüyordu. En yakın arkadaşına bunu yapacağı için çok pişmanlık duyacak olsa da Meinsu'yu ekmesi gerekliydi. Elini Bok'un sırtında yetişebildiği en yüksek noktaya yerleştirip yavaşça gömleğinin üzerinde aşağı doğru kaydırdı. Tüm kadınsal içgüdüleri, arzuları, beklentileri, şehveti şu anda bu genç adamı ayartmak ve ona ne istediği konusunda mesaj vermek için harekete geçmişti. "Benim lavaboya gitmem gerek." dedikten sonra gözleriyle Bok'a kendisini takip etmesini işaret etti. Genç adam bu sefer ona güvenmeliydi. Geçen seferki gibi olmayacaktı. Bu sefer hiçbir şeyi yarı yolda bırakmaya niyeti yoktu. Ardından yavaş adımlarla tuvalete değil, düğünden uzağa, en kuytu ve gürültüsüz yere doğru ilerlerken Bok'un da hızlıca bir bahane bulup onu takip etmesini umdu.