Re: [Ana Kurgu] O Adam

#61
Tam sorularımı ardı ardına yapıştıracağım, Ae'nin benden sakladığı ve bana güvenmediği için söylemediği her şeyi söylettireceğim, o aygır herif, amına koyduğumun oğlu geldi bir anda çekti aldı herifi. Planıma bu şekilde burnunu sokmak zorunda mıydı? Hem adamla birlikte gidecektim gitmem gereken yere, hem de ondan bilgiler alacaktım. Tabi, hepsi suya düştü o anda. E ne yapacağım, herifi kurtaracak halim yok, ben de bastım gittim gaza. Bu saatten sonra bana yol gösterecek birisi de olmadığı için, otobüsü takip etmeye başladım.

O anda içimde akan siniri dışa vurmak için sertçe direksiyona vurdum avuç içimle. Düştük barzoların arasına, kapıdan adam çeken mi dersin, en yakın arkadaşından -yani ben öyle sanıyordum- bilgi saklayan mı dersin, her şey var burada. Ben böyle bir organizasyonun içinde olsaydım Ae'ye söylerdim çünkü onun sır tutabileceğini biliyorum ve ona güveniyorum. Demek ki her şey karşılıklı olmuyor, en çokta buna üzüldüm. Ama yapacak bir şey yok, şimdilik kamyonu sürüp görevimi yerine getireceğim, ben kötü bir insan değilim üzüldüm diye söylediği şeyi yapmamazlık edeyim.

Otobüsün yanına park ettim kamyonu. Bu sırada tabi Ae seslendi, ancak sözünü yarıda kesti. Kırıldım diye cevap vermemezlik yapar mıyım, cevap verdim bende ona bakmadan. "Senin adamı çekti o gavat. Duramazdım onun gibi biri için." Sikerim Mavi Yıldızı'da onun adamlarını da. Hiçbirini kurtaramam. Gizemli adamın camdan bakmamızı söylemesinin ardından suda yüzen bir bina gördüm. Buraya gitmemiz gerekiyormuş. Adam Ae'ye dönüp başkanım maşkanım diyince kendi kendime "Bu adam da mı? Ananı." Diye mırıldandım.

"Ben yüzerim buraya. Bu kasları boşuna yapmadık birisi atlasın sırtıma götüreyim. Anca bir kişi götürürüm ama." Yüzümdeki ciddiyetle herkese baktım. Gerçekten götürebileceğimi düşünüyorum bir kişiyi. Ae'yi götürmem ama. Ona küstüm. Diğerlerinden bir kişi götürebilirim, bu kadar güçlü ve kaslı olmamın elbet sonuçları oluyor ve bu da güzel bir sonuç.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#62
Ae lavuğu ile yaptığımız konuşmanın ardından söze giren Fera’ya “çok da sikimde” minvalinde bir bakış atıp sözlerini es geçerek hareketlerime başlamıştım. Kafamdaki her bir düşünceyi gerçekliğe çevirirken bir şekilde demir adamı alt etmeyi başarmış ve bulaştığımız beladan sıyrılmak için otobüse atlamıştık. Zihnimde parçalanan düşler ve yeniden doğan umutlar ile yaptıklarımın ve yapacaklarımın muhasebesine dalmıştım. Otobüste bakışlarım daha çok garip adamda sabitlenmişti ve içimden fısıldayan bir ses, bu işlerin sonunun hayra gitmediğini söylüyordu. Ancak bu aşamadan sonra, geleceğim ve hayallerim için hayırlı bir şeyin olamayacağını da gayet iyi biliyordum. Kısa bir süre içerisinde yaşadığım, duyduğum ve öğrendiğim ihanetler ziyadesiyle yetmişti. Bu yüzden de artık hayır ve şer kavramlarının pek de bir önemi bulunmuyordu. Olan her türlü oluyordu, esas önemli olan olanı kimin gerçekleştirdiğiydi.

On dakikalık bir ilerlemenin ardından otobüsü durdurduğumuzda, suyun üstünde duran bir binaya dikkatimizi yöneltmemiz söylenmişti garip adam tarafından. Bakışlarımı binanın bulunduğu yöne çevirdiğimde, içten içe uyanan bir hayranlık duygusunu dizginleyememiştim. Böylesine bir mimari gerçekten takdire şayandı. Tek kötü yanı, bunu Himota’nın başarmış olmasıydı. Ancak burada Himota mimarisini övmek için bulunmuyorduk. Bu nedenle, binaya ulaşmak için tekne veya benzeri bir vasıtaya ihtiyaç duyulduğu açıktı. Otobüsten inmemizin ardından ardımızdan mahkumların olduğu bir otobüste park ediyordu. Açıkçası çok da umurumda olmayan bu otobüsten ziyade, gördüğümüz binaya nasıl ulaşabileceğimiz düşünüyordum. Ae lavuğu mahkumlarla ilgilenmek için yanımızdan ayrılırken Himotalı Sai de mahkumların yanına yönelmişti. Diğerleri de ulaşım konusunda bir şeyler düşünmeye başlarken, kafamda çakan şimşekleri durdurmadan edemiyordum.

Olduğum yerden yavaşça hareketlenerek etrafta bir tekne olup olmadığına bakınacaktım. Büyüklüğünün bir önemi yoktu, iki kişiyi alabilir olması benim açımdan yeterliydi. Böylesine bir tekneyi görmem halinde, yerini kafama kazıyacaktım. Ancak bu konuda pek umudum da yoktu. Bu yüzden odağım esas şimşeklere yöneliyordu. Kırmızı saçlı kız ulaşıma ilişkin düşüncelerini dile getirirken, başımla sözlerimi onaylayan hareketler yaparak adımlamaya başladım. “Etrafa biraz bakınalım, işe yarayacak bir şeyler çıkmasını umalım.” diyerek dikkatleri üzerimden atmak istiyordum. Gözlerim sözlerime uygun düşecek şekilde etrafı tararken adımlarımı da garip adama doğru yönlendirmeye başlayacaktım. Garip adama yeterli bir mesafeye ulaştığımda ise, sol kolumu adamın arkasından dolayarak nefessiz kalmasına olana sağlayacak kadar sıkmaya başlayacaktım. Aynı sırada sağ elimde toplamaya başlayacağım neonun dikkatlerden kaçmayacağını öngörüyordum. Ortamdaki hemen hemen herkesin element kullanıcısı olması nedeniyle neonu ne kadar sürede kullanabileceğim konusunda az çok tahminleri olsa bile, yine de bu konuda net bir fikirlerinin oluşamayacağını düşünüyordum. Arzu ettiğim pozisyona geldiğimde ise “Kimse farklı bir şey düşünmesin. Hala binaya ulaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden dediğim gibi etrafta bir şeyler olup olmadığına bakın veya oraya ulaşmamızı sağlayacak bir çözüm düşünün!” diyecektim. Oluşturduğum ve yarattığım tehlikenin farkındaydım ve bunun diğer kişilere sirayet etmesi niyetinde değildim. Fakat, sağ elimde topladığım neon ciddiyetimi ortaya koymaya yeterken “Bu piç kurusundan öğrenmem gereken şeyler var, o yüzden şimdilik bize müsaade edin ve yanımıza gelmeye çalışmayın!” diyecektim sağ elimin görünür olduğunda emin olarak. Hemen ardından ise garip adamın kulağına doğru fısıldarcasına “Seni gördüğümden beri ne boklar yaşadığımı tahmin bile edemezsin. Bu yüzden direnme ve bana kendini deldirme sakın!” diyecektim. Ardından da yavaş yavaş geriye doğru adımlayarak sakin bir yerde durma niyetindeydim. Bu aşamada, karşımda kalan kişilerin bana karşı bir saldırı veya engelleme hamlesi yapmasını öngörmüyordum. Zira garip adamı boynundan kavrayışımla önüme almam, onu canlı bir kalkan haline getiriyordu ve bu adamın zarar görmesi, benim dışımda burada bulunan kimse tarafından istenmeyen bir durumdu. Ancak aksi bir durumda, adama yüklediğim kalkan görevini kullanmaktan bir an bile tereddüt etmeyecek ve karşı saldırı için gereken tüm çabayı gösterecektim.

Kafamdaki düşüncelerin istediğim şekilde gitmesi halinde, tek arzum garip adamı bir kenara çekmekti. Bu esnada kimsenin yanımıza gelmemesini umarak uygun bir yere geçtiğimde duruşumu ve pozisyonumu hiç bozmadan “Uçak, telefon, gezegen, Mavi Yıldız ve daha bir sürü abuk subuk şeyler anlattın. Şimdi başa dön ve ne biliyorsan bana anlat! Siz kimsiniz? Biz kimiz ve tüm bu curcuna içinde ne boklar dönüyor?” diyecektim. Hemen ardından ise durumumu daha iyi anlayabilmesi için “Tek bir yalanı ve saçmalığı daha kaldıracak halim yok, bu yüzden hızlı ve yalın ol!” diyerek son uyarımı da yapacaktım.
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#63
Büyük bir kavga dövüş, karmaşa ve savaşın ardından hep beraber otobüse geri döndük. Herkes ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor gibiydi, bense izlemekle yetinmek zorunda kalmıştım. Çömez olmak içten içe rahatsız ediyordu, az önce yaşanan tehlike başkası değil de bana gelseydi kendimi nasıl savunacağımdan pek de emin değildim. Şimdiye kadar çok kavgaya girdim, sonunu düşünmeden çok hareket ettiğini söylerler. Bu yüzden korkmuyordum, sadece birinin yardımına ihtiyaç duyabileceğimin farkındaydım. Fera’yla konuşmak istiyordum, beni en iyi o anlardı bu ortamda ama şu anda otobüsü kullanmakla ve genel olarak nişanlısıyla çok meşguldü. Açıkçası biraz uzak kaldığımızı fark etmemi sağlamıştı bu, yaz arkadaşlıkları çok da uzun ömürlü olmuyor muydu? Ona güveniyordum ama belli ki arayı kapamamız gerekiyordu.

Otobüsten indiğimizde ulaşmamız gereken yeri görebiliyordum ancak herhangi bir yol gözükmüyordu. Tam yüzsek ne olur diye düşünürken Mabi’nin lafa atlamasıyla gülmeye başladım. “Dostum, basit ama etkili olabilir! En beklenmedik yöntem belki de budur.” dedim yanına yaklaşırken. Ardından kaşlarımı çattım. “Yalnız yüzebilsek bile bizi bir tehlike olarak algılayıp karaya çıkmamıza izin vermeyebilirler. Yanımızda bir Himotalı da bulundurmamız lazım.” diyerek Himotalı polis çocuğa bir bakış attım. “Bence de gruplara ayrılarak etrafı araştırmak daha mantıklı olur. Bulan grup uzaktaysa bir sinyal göndersin, herkes orada toplansın.” Ya kalabalık olursak peki? Ya diğer grup kalanlara haber vermeden çekip gitmek isterse?

Eğer bölünmeyi mantıklı bulurlarsa sonrasında gizemli adamın bir grupta, Himotalı polisin bir grupta olmasını önerecektim ve ikna olmazlarsa da iki grubun da birleşmesi için bu güveni sağlamaları gerektiğini açıklayacaktım. Açıkçası kabul etmezlerse gizemli adamı yanımıza almak için zor da kullanabilirdim. Orada her ne görmeye gidiyorsak bunu kaçırmaya hiç de hevesli değilim. Tekne aramaya giderken de Fera ile biraz sohbet etme şansı yakalardım belki. Bana bilmem gereken şeyleri özet geçebilirdi.
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#64
Az Önce
Otobüste ilerlerken Ae'nin sorusu üstüne gizemli adam kendisine cevap veriyor. "Kendi gezegenimde sevdiklerim elbette var ama ne yazık ki gezegenimin bir geleceği yok. Gezegenin elitleri zamanında dünyayı önemsediklerini söyleyip sadece kendi menfaatleri için o kadar çok şey yaptılar ki..." Bir süre yere bakıyor ve dalmış gibi görünüyor. "Ama sizin gezegeninizin bir geleceği var. Bir çeşme gibi bereket ve bolluk akıyor. Benim gezegenim ise bu çeşmeyi sömürme peşinde. Bunun bir daha olmasına izin vermeyeceğim." diyerek sözünü bitiriyor. Otobüsten inerken tekrar gözlerini Ae'ye çeviriyor ve "Siz de izin vermemelisiniz." diyor.

Şimdi
Ae'nin kamyonda bulunan suçluların yanına gelmesiyle suçlular Ae ve Sai arasında dönen muhabbete tanıklık etmiş oluyorlar. İçlerinden biri alaycı bir gülümseme takınıyor ve hemen ardından "Siz yabancıların onur kavramını anlamamasına şaşmamalı." diyor. Hemen ardından bir başkası söze atlıyor. "Sadece hatalarımızın bedelini ödemek için burada olan vatandaşlarız, vahşi hayvanlar değiliz." Bir başka mahkum ise "Aldığımız toprakları geri almayı başarmışsınız, keşke itibarınızı ve onurunuzu da geri alsaydınız." diyor. Sai'nin verdiği karar ile polis çağırma planı başlıyor. Sai ise güvenli bir alanda polisin çağırılabileceğine emin olduktan sonra Tegin'i de alıp ekibin yanına geri dönüyor.

Gizemli adam herkesin çözümünü dinledikten sonra bir süre etrafı inceliyor ve "Arkadaşlar valla iyi güzel çözümler sunuyorsunuz da pek vaktimiz yok. Tekne falan bulalım desek-" derken bir anda Haga gizemli adamı kendisine çekiyor, arkasına geçiyor ve boğacak şekilde geriye doğru çekilmeye başlıyor. Ettiği laflara karşılık olarak paniklediği jest ve mimiklerinden belli olan gizemli adam bir anda kol saatine uzanıyor ve saatin bir düğmesine bastıktan sonra Haga kendini grubun arasında buluyor. Herkes için anlık olarak gerçekleştiği için sadece Haga'nın aranıza dönmesini görebiliyorsunuz. Gizemli adam Haga'nın yanına doğru ilerliyor ve herkes şok içindeyken Haga'nın omzuna dokunup "Ne hissettiğini çok iyi anlıyorum. Hayır, seni anlamam mümkün değil, bunu söyleyip seni daha da sinirlendirmek istemiyorum. Ama güven bana, aradığın cevaplara bu şekilde ulaşmak doğru değil." diyor. Herkese teker teker bakıyor ve "Tamam, sanırım bu test işini biraz fazla uzattım. Zaten saatin çalıştığını da görmüş oldunuz." diyor. Hepiniz kafanız karışmış bir halde adamı dinlerken adam önünüze geçiyor ve denize iyice yaklaşıyor. Siz de onun arkasından yavaş yavaş ilerliyorsunuz. Gizemi adam bir anda kol saatine basıyor ve size dönüp "Bunu sizden şu ana kadar sakladığım için üzgünüm. Telafi edeceğime emin olabilirsiniz." diyor. Bir anda denizin üstünde mavimsi bir ışık belirmeye başlıyor. Sanki denizin görüntüsü bozuluyormuş gibi bir hissiyata kapılıyorsunuz. Denizin üstünü kaplayan gökyüzü de aynı şekilde bozulmaya ve sürekli mavi bir ışığa bürünmeye başlıyor. Hemen ardından denizden yukarıya doğru kocaman taş sütunlar çıkmaya başladığını görüyorsunuz. Bu sütunlar çıkarken resmen bastığınız zeminin sallandığını hissedebiliyorsunuz. Sütunlar bir bir belirirken birkaç metre ilerledikten sonra duruyor. Bir anda sütunların üstünde bir aracın belirmeye başladığını görüyorsunuz. Oldukça silik araç hepinizi içine alabilecek kadar büyük ve daha önce gördüğünüz hiçbir şeye benzemiyor. Daha önce uçak görmüş olanlarınız bile bu araca karşı bir yabancılık hissediyor. Belki de önceden gördüğünüz uçağa benzeyen tek yanı kanatları olması. Bu ne olduğu belirsiz cihaz tamamen belirdiğinde bile onu ne isimlendirebiliyor ne de ne işe yaradığını anlayabiliyorsunuz. Her şey gizemli adamın biraz daha ilerleyip "Bu benim uçağım." demesiyle anlam kazanıyor. Adam bir adım daha atacakken gözlerini Haga'ya çeviriyor ve "Şimdi her şeyi açıklama vakti." diyor.

"Ben Dünya adında bir gezegenden geliyorum. Yüzlerce, hatta binlerce dilin gelip geçtiği, yüzlerce, binlerce hatta onbinlerce kültürün yaşadığı ve öldüğü, milyarlarca yıl boyunca insan yaşamının sürdüğü bir gezegen. Yemyeşil ormanlardan kumla kaplı çöllere, zenginlerin yaşadığı krallıklardan açlık sınırında olan insanların yaşadığı köylere, kuleleri yıkan terör saldırılarından klişe aşk hikayelerine her şeyi barındıran bir gezegen bu. İçinde gelmiş geçmiş en büyük virüsü barındıran ve bu yüzden diğer tüm gezegenler arasında en çok öne çıkan, en çok bahsedilen ve en nefret edilen gezegen. Mevzubahis virüs ise biziz, insanlar. Öyle bir virüsüz ki size bahsettiğim şeylerin çoğunu sömürdük, yok ettik. Yüzlerce, hatta binlerce farklı canlının yaşadığı bir gezegendi. Bu canlıların çoğunun soyunu tükettik. Bazılarını bize tehdit oluşturduğu için, bazılarını ise zevkten. Bahsettiğim iklimlerin her birinin düzensiz ve karmakarışık olmasını sağladık. Doğal sayabileceğiniz her şeyin akışını bozduk. Bu süreçte teknoloji ilerlemeye devam etti, sizlerin hayal bile edemeyeceği seviyelere kadar ilerledi. Birbirimizi uzaktan görüntülü arayabilmek, sanal gerçeklik gözlükleri takıp bambaşka bir dünyaya girebilmek, bunlar ne ki? Bir yerden bir yere anında gidebilmemizi sağlayacak sistemler kurduk, herhangi bir maddeye ihtiyaç duymadan yoktan madde var edecek bir sistem kurduk, savaşlarda kullanılması için anlık toplu katliam sağlayabilen son teknoloji silahlar ürettik. Her teknolojik gelişme yıkımımızı kolaylaştırdı, sonumuza doğru ilerlediğimiz yolculuğu hızlandırdı. Dünya gezegeni yaşanılmaz bir hale geldi. Acı çeken, dünyanın düzeni yüzünden hayatını kaybeden insanların sayısı milyonlara çıktı. Bir şirketin yöneticisi ise buna kimsenin hayır diyemeyeceği bir çözüm buldu. Neden yepyeni bir gezegen üretmiyoruz? Neden bu gezegeni Dünya gezegeninden ulaşılabilecek bir uzaklıkta üretmiyoruz? Neden tüm Dünya nüfusunu bu gezegene taşımıyoruz? Bu soruları soran yönetici bu hayali gerçekleştirdi ve Ingenium gezegenini üretti. Sizin gezegeninizin adı da bu, Ingenium. Ama bu yönetici bu projeden çok fazla para kazanacaktı, herhangi bir hata yapamazdı. Bir hata yapması durumunda sadece tüm kariyeri değil, aynı zamanda Dünya gezegeninin ve insan türünün geleceğini de mahvetmiş olurdu. İşte bu yüzden görmek istedi. Ingenium gezegeninde insanlar doğal bir süreç ile yaşasaydı ne olurdu? Bizimle aynı hataları yaparlar mıydı? Onlar da gezegenlerini mahvederler miydi? Bu sefer de bu soruların cevabını aramaya koyuldu. Ama bu cevapları almayı bekleyemedi. Zaman daralıyordu. Ne kadar hızlı bir simülasyon yapmış olsa da bu cevapları ararken insanlar yaşamlarını yitirmeye devam ediyordu. O yüzden ipleri eline almayı seçti." Gizemli adam bir süreliğine duraksıyor. Duygulandığını ama bir yandan da bunu belli etmemeye çalıştığını ve gözyaşlarını tuttuğunu anlayabiliyorsunuz. "Ben ise kendisi etmiş ve kendisi bulmuş bir türün kendi kıçlarını kurtarmak adına etten kemikten var olan bir başka topluluğu deney olarak kullanıp sonrasında çöpe atması fikrini reddeden ve bu gezegenin Dünya insanlarından arınması için elimden geleni yapmak isteyen bir Dünyalıyım. Bunun için uğraşmak isteyen, benimle aynı fikre sahip olan Dünyalılar var ve bana yardım ediyorlar. O yöneticiyi durdurmak için elimizden geleni yapacağız ve sizin gezegeninizin sizin gezegeniniz olarak kalmasını sağlayacağız."


Gizemli Adamın Uçağı
► Show Spoiler


Açıklaması bittikten sonra bir süre uçağa bakıyor. Tekrar gözlerini ekibe çeviriyor ve "Saatim bozuk değildi. Uçak da az önce gösterdiğim bölgede değildi. Sizleri ne kadar yaratıcı bir çözüm üreteceğiniz konusunda denemek istedim. Mavi Yıldız'ın hapishaneye gideceğini biliyordum. Bir tek varisleri orada bırakmamız planımın bir parçası değildi, bunun için de Ae'ye teşekkür ediyorum. Arkadaşlar, sizi birkaç yıldır araştırıyorum. Her biriniz başarılar elde ettiniz ve kendi ideanız doğrultusunda ilerlediniz. Benim sizler gibi kararlı insanlara ihtiyacım var. Gezegeniniz hakkındaki gerçeği bilme hakkına sahipsiniz. Bu gezegende yaşayan herkes, tüm Ingeniumlular bu hakka sahip ama herkesin bir anda öğrenmesi kaosa yol açar. Sizlerle tanıştığım için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Sizlere yalan söylediğim için bana bu saatten sonra güvenmenizi beklemiyorum ama eğer beni takip ederseniz sizlere bundan sonra dürüst olacağıma ve bunu kanıtlayacağıma söz veriyorum. Lütfen gezegeninizi kurtarmama yardım edin. Ben buraya tek başıma da gelebilirdim ama sizin dünyanızı, Ingenium'u tek başıma kurtaramam. Bana güvenilir, yetenekli ve güçlü kişiler lazımdı. Sizler bu yolculuk boyunca bana bu kişiler olduğunuzu kanıtladınız." diyor. Uçağa iyice yaklaşıyor ve "Kimler geliyor?" diye soruyor.
Off Topic
Dufo Slitshut | Haberli Pasiflik x2
Fera Pongushe | Haberli Pasiflik x1

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#65
Gizemli adam, konuştukça konuştu, konuştukça konuştu... O kadar şey gördük, eleman adamı götürmek istediğinde zamanı bile geriye sarmayı başardı. Kafam almıyor. Buradaki insanlar nasıl bu şekilde doğal karşılayabiliyor? Ae önceden tanıyor mu, yoksa haberdar mıydı bu adamdan? Uçağını gösterdi, bize her şeyi açıklamaya karar verdi ancak hala kafam almıyor. Bu kadar şey, söylediği her bir kelime, hiçbiri doğal değil. Nasıl bu kadar doğal bir şekilde karşılayabiliyoruz? Dünya denilen bir gezegenin yapay bir ürünü olduğumuzu bu kadar kolay bir şekilde öğrenmek aklıma sığmıyor. Ingenium denilen yapay bir evrende yaşamak, üstelik bizim yapay yaşamımızı koruyan şeyin bir insan olması...

Tanrı gerçekten var mı? Tanrı varsa, bu insanlardan farklı mı? Bizim var olmamızı sağlayan, bizi koruyan, yok olmamızı engelleyen ve engelleyemez ise yok olmamızı sağlayacak olan kişi yine insanlar değil mi? Şuan karşımda duruyor bizi koruyan kişi. Benim gibi, etten, kemikten. Kaderimi belirleyecek olan kişiler, etten kemikten mi? Benim gibi. Bir tanrı varsa, o bile yapay gibi görünüyor. Belli başlı şeylere inandırılmışız. Kendi gezegenini korumayı başaramayan, belki de hiçbir zaman başaramayacak olan, başkasının eline bakan, üstelik bizi koruyanların bizi yaratan insanlar olması bu kadar kolay sindirilebilecek bir şey değildi.

O saati almalıydım. Kontrol, bizim elimize geçmek zorundaydı. Karşımızdaki adam tüm bunları bize açıklarken, kaderimizin iplerinin bile elimizde olmadığını, sadece oturarak gezegeni yaratan adamla aralarındaki savaşı kimin kazanacağını beklememizi söylerken ne düşündüğünü, ne planladığını bilmiyorum. Ancak benim bir planım var. Saati almalıyım. Sakince öne doğru çıkmaya başladım, adama yavaş yavaş yaklaşırken, iki elimi de arka cebime attım. Yanımdaki insanların hakkımda ne düşündüğü önemli değil. Kontrolü kendi elimize almak zorundayız. Bunun için ise, o saat bizim olmalı. Bu adamsa yok olmalı.

Arka cebimde muştalarımı parmaklarıma geçirdim. Adamın tam karşısına geçtikten sonra Takviye stilimi kullanmanın vakti geldi. Ne yapacağımı biliyorum, kendimce sağlam bir plan kurdum. Çenesine yumruk at. Saat olmayan bileğinden yakala, dirseğine arkadan sert bir diz atarak kolunu kır, saati kullanmasını engelle. Ardından saati eline al. Saati tak, kontrolü eline al. Kontrolü eline al. Kontrolü eline al...
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#66
Topluluğun yanına geldiğimizde bir şey tartıştıklarını fark ettim. Anladığım kadarıyla suyu nasıl geçeceğimizi konuşuyorlardı. Bir iki kişi de abidik gubidik fikirlerini ortaya atmayı ihmal etmemişti tabi ki. Hızlıca bir çözüm için etrafa bakınmaya başlayacakken adam da zamanımızın kısıtlı olduğunu anlatmaya başlamıştı. Tam bu sırada Haga denen eleman adama saldırmıştı. Kabul ediyorum işler gittikçe saçma bir hal almaya başlıyordu. Aramızdan bazılarının da sakinliklerini koruyamayacakları ihtimalini başından beri kafamdan çıkarmıyordum. Yine de bu biraz fazlaydı. Adamı öldürmeyi düşünmediğine yemin edebilirdim. Aklı başında bir insan buraya kadar geldikten sonra her şeyi çöpe atmazdı. Aklındaki soruların cevabını istiyordu ama biraz fazla agresif bir giriş yapmıştı.

Diğerlerinin tepkisini merak ederken adam saatine uzanıyor ve Haga’yı arkamıza ışınlıyordu. “Ne oluyor lan?” diye mırıldanmıştım gözlem açılmış bir şekilde. Sakin olmalıydım. Şaşkınlığımı dışarı vurmamalıydım. Ulan hani bu saat çalışmıyordu. Gördüklerim adamın söylediklerini teyit eder nitelikte olsa da başından beri yalan söylediğini de gösteriyordu. İşin içinde başka yalanların olmadığını söyleyemezdim artık. Kendi amacı için bizi kullanıyordu belki de. Peki saat çalışıyorsa neden her zamanki gibi kendi gelmemişti ki? Bu durumda bize başka bir şey için ihtiyacı olmalıydı. “Çok seri bir açıklama bekliyorum.” diyerek bakacaktım adama. Bu sırada Haga ile konuştuktan sonra bize dönmüştü.

Tatmin edici bir açıklama yapmadan denizde bazı hareketlenmelere neden olmuştu. Belli ki bize yol açıyordu. Artık şu söylediği uçağa ulaşacaktık sanırım. Adamın yanına yaklaşarak “Tek bir yalanın daha ortaya çıkarsa herkesten önce ben öldürürüm seni. En azından denerim.” diye fısıldayacaktım sadece onun duyabileceği şekilde. Ardından Tegin’in yanına giderek “Olaya biraz ortasından girdin ama çok şey kaçırmadın. Biz de şimdi öğreneceğiz. Mesela bu şeyin tam olarak ne olduğunu. Umarım…” diyecektim.

Adamın anlattıklarına inanmak çok güçtü. Anlatırken yaşıyordu, duygulanıyordu ama söyledikleri akla yatacak şeyler değildi. İnanmayı geçtim anlamlandırmak bile zordu. Bir süre duraksamıştım. O konuştukça söylediklerini kafamda tekrar ediyordum. Parçaları yerine oturtmaya çalışmadan söze girecektim. Biraz daha düşünürsem kafam ısınabilirdi çünkü. “Birdenbire böyle bir açıklama biraz fazla oldu. Anlattıklarının bir bölümünü kaçırmış olabilirim ama anladığım kadarıyla senin ırkının bizim yaratıcılarımız olduğunu söylüyordun ve daha da garibi bizim bu sözde ‘Tanrılarımızla’ savaşmamızı mı istiyorsun?” diyecektim. Bu konuşma üzerine asıl diğerlerinin ne tepki vereceğini düşünürken Mabi, hazırlığını yapıp adamın karşısına geçmişti. İşte tekrar başlıyorduk. Onu durdurmak için bir hamle yapmayacaktım. Fiziksel müdahale işleri daha da kızıştırabilirdi. “Hepimizin sakin olması gerek. Hala e yapmaya çalıştığını tam olarak bilmiyoruz. Bizi bu şekilde birbirimize düşürmek istiyor da olabilir. Hem hala ona ihtiyacımız var.” diyecektim. Sözlerimin koca adamı durduracağını sanmıyordum ama belki Ae bana hak vererek onu durdurabilirdi. Şu an en son istediğim şey gereksiz bir karmaşa çıkmasıydı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#67
Sai'nin polislere haber vermesinden sonra minik hapishanede grubumuzu güvenli bir yerde bırakarak daha eğlenceli büyük gruba katıldık. Açıkçası bu gruba katılacağımı pek sanmıyordum. Bende diğer mahkumlar gibi kenarda polislerin gelmesini bekleyeceğimi düşünüyordum. Ancak Sai'nin talimatlarına takip ederek sonunda onunla birlikte hareket etmeye başladım. Hapishaneye geri dönmeden önce biraz daha dışarıda vakit geçirebileceğim için mutluyum. Şartlarım iyileşse bile ne yazık ki dört duvarın arasında zaman geçmek bilmiyor. Bu yüzden en azından geri dönene kadar özgürlüğün tadını çıkarmam lazım.

Küçük bir kaos yaşandıktan sonra gizemli bir arkadaş uzunca bir açıklama yaptı. Adamın hangi ülkeye mensup olduğunu bilmiyorum ama dedikleri hiç mantıklı gelmedi. Benim şahsi düşüncem arkadaşın büyük bir psikolojik sorunu var. Kendi kafasında farklı şeyler yaratmış ve belli bir noktadan sonra bu yarattıklarına inanmaya başlamış. Üstüne birde gidip bir yerden uçak çalmış. Yazık.. Gencecik yaşta bitirmiş kendini. Acaba hastalıktan ziyade uyuşturucu kullanıyor olabilir mi? Sanki bir ara böyle bir organizasyon vardı gibi hatırlıyorum.

Karşımdaki adamın dediklerini hiçbirine inanmadım ama yine de eğer araştırma tesisimize gireceklerse onlara engel olmamız veya eşlik etmemiz lazım. Sai, sarışın arkadaş ile birazcık gergin konuşsa da açık bir şekilde düşmanlık göstermedi. Bu yüzden aralarında nasıl bir ilişki var emin olamıyorum. Etrafımda neler olduğunu anlamadan üstüne birde deli arkadaş eklenince kafam çok karıştı. Ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok. Kazayla yanlış bir hamle yaparak ortamı germek istemiyorum. Bu durumda yapabileceğim en iyi şeyi yaparak beklemeye devam edeceğim. Bir yandan beklerken bir yandan da etrafta silah olarak kullanabileceğim bir şey olup olmadığına bakacağım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#68
Genç adamın en başında çıktığı yolculuktan hiçbir umudu yokken sadece arkadaşları için yüzünde takındığı gülümseme, bu topraklara adım attığı andan itibaren hayal bile edemeyeceği büyüklükte bir gizeme şahitlik etmesiyle her ne kadar o gülümsemeyi anlamlandırıyor olsa da onu derin düşüncelere de itiyordu. Yaşadıkları ve kulak kesildiği şeyleri düşündükçe kendisinin ne kadar küçük; kıtanın ve diğer unsurların o ve onlardan ne kadar büyük olduğunu gözünün önüne getirebiliyordu. Bu yüzleşmeyi yapmaya başladığı zaman ise içini derinden saran bir korku, düşüncelerini körelten bir ışık ile birleşmesi ona gözlerini açmasının, hayata olduğundan daha başka bir şekilde bakmasının gerekliliğini temsil ediyordu.

Çözüm sırasında Haga'nın hareketlenmesi ve yaşanan olay sonrasında bu körelme ve kabullenme süreci aslında genç adamın acizliğini fark etmesine neden oluyordu. Belki de bunu olumlu bir şekilde nitelendirmek yanlıştı ama yanlışın neresinden dönerlerse dönsünler insanoğlu doğru yolda ilerledikçe; yaşanılan hayatın her daim bir umut unsuru içerdiğinin farkında olacaktı. Haga'nın bu tepkisini kabulleniyor ve sessizce olanları izlemeye devam ediyordu. Çünkü karşısında var olan bu gizemli adam onları eğittiği gibi gücünü göstermekten de alı koymuyordu kendini. Zaten, yalan söylemesinin sebebini açıklaması da dinledikten sonra Dufo için ortada ona karşı yapılabilecek herhangi bir hamle yoktu, şimdilik.

Açıklamasını dinledikten sonra başka bir yaşamın, başka bir kıtanın varlığından bahsettiğini anlamıştı. Gezegen dediği kavramın tam olarak neye tabi olduğunu bilmese bile anlattıkları bir felaketin onları da beklediğini destekler nitelikteydi. Bu konun ilgisini çekti ve sonuna kadar dinledi. Biri ile mücadele etmenin ve bunun zorlu olacağını söylemesi üzerine içten içe bu teklifi kabul etti. Kendi muhakemesinin sebebi ise bu güce ulaşmanın, bu güç ile kıtanın kaderini gün geldiği vakit kendi ellerinde tutabileceğini düşündü.

Adamın sorusunun üzerine en önden atılıyordu Dufo. Öne çıkıp öncelikle bir şartı olduğunu belirterek konuşmaya başlıyordu:

"Ben sana yardım edebilirim. Ancak, buraya kadar geldiğimiz gibi buradan sonra geri döneceğimizi de unutmaman lazım. Bizi, her birimizi olabilecek en iyi durumda ve hayatlarımızı etkilemeyecek şekilde güvenceye alman lazım. Aksi takdirde müttefiklerin için sıkıntılı günler başlayacak." diyor ve adamın gözlerinin içine bakıyordu. Adamın cevabına göre gerçekten de onunla ilerleyecekti.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#69
Adamın koordinatlarına göre yol boyunca sürüp geldiğimiz yerde bulunan Araştırma Merkezi'ni uzun bir süre süzdüm. Gizemli adamın otobüste Ae'ye ve topluluğa söylediği her şeyi dinlemiştim. Şoktan mı dondum emin değilim. Adeta bir kabuk gibi sadece git gel yapıyor, konuşmalara misafir oluyor, eyleme geçmeye çalışıyor ancak zorlanıyordum. Neler duymuştum öyle? Sadece bir deney ürünü müydük? Her şey mantıksız. Anlam verme karmaşasında bunalıyordum. Çevremde bulunan tiplerin yüzünü süzüyordum. Ae ve bir iki kişi daha sanki urumdan haberdar gibiydi. Hiç değilse şüphelendikleri malumdu. Ama düşündükleri ile duydukları bir miydi? İşte, o konuda emin değildim. Buz kesmişti vücudum. Adam ise uzun bir süredir tarafından izlenildiğimizi ve hepimizi layık bulduğu gibi safsatalar ile beynimizi dolduruyordu. Üç beş havalı şey ile kanmalı mıydık bu duruma? Zemin titredi. Sütunlar çıktı. Korkuluk gibi durduk öylece. Birkaçımız da sorularla adamın üstüne atılıyordu. Ne sormalıydım? Soracağım sorular bile şekillendirilmedi mi? İnandığımız her şey yalan mıydı? Derin bir iç çektim. Şu an cebimde bir tütün olsa yakar geçerdim. Mecalim kalmadı. Ne için geldik ne ile uğraşıyoruz. Ha bunlar keşfetme merakımı tetikliyor mu? Kesinlikle evet. Öğrenmek istiyor muyum? Emin değilim. İlk defa öğreneceklerimden korkuyordum. Bir elimle diğer kolumu sıvazladım ayakta dikilirken. O sırada gözüme Mabi çattı. O cüssesiyle görüş alanıma girmemesi imkansız. Sessizdi, çok sessiz. Benim gibi. Normalde Ae'ye bir şeyler söyler, şaşkınlıkla sinir arasında saydıra saydıra konuşur diye düşünüyordum. Hiçbirini yapmadı. Başımı salladım kendimle konuşurken. Uçak dediği şeyin tam olarak ne olduğunu bilmediğim için gördüğüm manzara karşısında bir fikrim oluşmaya bile yeltenemiyor. Mantıksız gelen bir kısım vardı adamın duygulu konuşmalarında.

"Anlamsız." dedim.

"Çok anlamsız. Sonra ne olacak? Amacın bizi kurtarmak, söylediğine göre. İyi niyetine güvenmeli miyiz? Bunu yapmak için başka sebeplerin de olmalı. Gezegenimizin kaynağının çok olduğunu söyledin. Sömürüden bahsettin. Böyle bir şey eğer gerçekse... Kalkıştığın iş bende yalnızca şüphe uyandırıyor. Madem bir deneyiz ve gezegenimiz hatta kişisel hareketlerimiz dahi inceleniyor... Senin amacın ne? Kimse bu kadar iyi olamaz. Arındırmaktan bahsediyorsun. Ya sonrası? Bizim gezegenimiz bizim gezegenimiz olarak mı kalacak sahiden dediğin gibi yoksa kendi arzularına göre hareket etmek isteyen başka bir güruh musunuz? İçten yardım almak ve bizi uyandırmak istediğiniz belli. Bundan sonra ne olacak? Bunun cevabını istiyorum. Dürüstlük istiyorum. " dedim bir anlık çıkışla. Tane tane konuşmama rağmen ses tonum bir o kadar karamsar bir o kadar bazı kelimelerde vurguluydu. Bilgi saklayan ve şüpheleri olan onca polis memuru varken ve yanımdakilere bile güven duyamazken birden beliren adama mı inanacaktım? Bam telimdi güven. Bir yandan da güvenimi henüz kazanamayan adama doğru ilerliyordum şüphe uyandırmayacak şekilde. Mabi'yi destekleyebilirdim. Sessizliğinin normal olmadığından emindim. Geyik yiyemediği için hırgür çıkaran bu adamın bir planı vardı. Uçak denilen zımbırtıya bineriz her türlü diye düşünüyorum. Benim için her şey alacağım cevaba bağlıydı. Atom enerjimi biriktirmeye başladım. Bu sefer elmas kullanmak yoktu. Savunma yoktu. Doğrudan saldırı vardı. Adama bir adım kala bayıltmak için duracaktım. Adamın ne kadar ileri seviyede olduğunu bilmiyorduk. Gücünün sınırını bilmediğim için de tedbirli bir şekilde yaklaşıyordum. O da bize saldırabilirdi. Cani gönülden saldırmak istemesem de her çekiştirenin peşinden savrulmak aptalca geliyor. Daha açıklayıcı olmalı. Adam ölmediği sürece sorun yok. "Kendi kaderimi kimsenin tayin etmesine izin vermem." dedikten sonra durumun gidişatına göre ya Mabi'ye destek atacaktım ya da adamın bir sorun çıkarması karşılığında onu koruyacaktım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] O Adam

#70
Kendi gezegenini bırakmasının sebebi onların şanslarını boş yere harcamasıymış. Elitlerin yaptıklarını diğer insanlara atmanın ne kadar yanlış olduğunu düşünüyordum hala. Bu yüzden iki gezegenin de bir şekilde halledilmesi gerekiyordu. Mesela şuan bana mal mal konuşan Himota’lıların kökünü kazıyacaksın. Herif onur falan demeye başladığında gözlerimi devirdim hemen. “Her neyse.” dedim söylediklerine. Sai de saçmalıyordu çünkü. Bu Himota’lılar ne kalın kafalı adamlar ya. Ben bu mallara diyorum ki salak gibi hapiste kalıp yitip gideceğinize gelin gezegen için çalışın. YOK KARDEŞİM BİZİM FRUM VE SER’İMİZ VAR. GÖĞSÜMÜZ AK BİR ŞEKİLDE GİDİP BOŞ BOŞ OTURUP BİR TAHTAYA SAP OLMAYACAĞIZ. Küçük düşünen insanların anasını bacısını… Neyse Sai malı da geldi bana yakışıklı falan dedi. Noluyoruz anasını satayım? Bu da mı Fera’ya kaldırıyordu da gittim engelledim? Neyse ne yaparsanız yapın. Himota’lıya fikir önerende suç.

Bunların işleri halletmesinde de bir sorun çıkar belki diye uzaktan izledim suçluların gelip alınmasını. Sonra döndüm diğerlerinin yanına. Karşıya geçmek için fikir falan üretememişler. Of bir de bunla mı uğraşacağım? Haga da çekmiş herifi konuşuyor. Ona bir sözüm vardı bu yüzden tabi ki ses çıkarmayacaktım bu duruma. Sadece… Bir anda yanımızda bitmesinler mi? “Lan?” dedim herifin elinin saatinde olduğunu gördüğümde. “Hani çalışmıyordu bu?” Herif bizi test ettiğini söylediğinde tek kaşımı kaldırıp ellerimi önümde birleştirdim. Fera ve Mabi’nin yanında durarak adamı dinlemeye başladım. İlk olarak saatini kullanarak adada olduğunu söylediği uçağı çıkardı karşımıza. Herkes şaşkınlık içinde bakarken benim de gözlerim uçağı ilk defa canlı canlı gördüğüm için kocaman açıldı. Haftalardır bu alet hakkında bir dosyayı çalışıyordum. Bir de adam, yoktan var etti uçağı lan. Nasıl anasını satayım. Nasıl yani?

Sonra adam Haga’nın da biraz yardım etmiş olmasıyla konuşmaya başladı. Haga adamı çekip kenara haraç kesmese konuşmazdı belki. Dusha’lıların kekolukları arada işe yarıyormuş. İlk olarak kendi gezegenlerinin adının Dünya olduğunu öğrendik. İnsanlara virüs demesi ilk söylediklerini destekliyordu. Bu olayın sonunda bu adama yetki vermememiz gerektiğini düşündüm. Çünkü biz de insandık ve aynı şeyler tekrarlanmasın diye insanlığı yok edebilecek hissi oluşturmuştu bende. Teknolojinin gelişmesi gezegenlerinin sonunu getirmiş. Bunu anlamak zor değil. Savaş denen olgu, iki gücün birbirinin üstünde başarı sağlamaya çalışırken geliştirdiği teknoloji bizim elementlerimiz gibi sadece yıkım getirir. Ancak sorun… Topluca sessiz kalınması. Bir gezegenin bu duruma düşmesi üstünde yaşayan kişilerin sessiz çoğunluk olması ve hiçbir şeye karışmaması. Himota’lı köpekler gibi yani. Bizim gezegenimizin adı da İngenium’muş. Bir projenin sonucuymuşuz. “İnsanları İngenium’a nasıl getirdi?” diye sordum. “İlk kişiler… Kimlerdi? Bu olayı bilmiyorlar mıydı? Hatta… Dünya milyarlarca yıldır varsa… İngenium kaç yıldır var?” Çenemi kaşıyordum bunları sorarken. 1000 senelik bir tarih biliyordum. Belki de gezegenimiz 1000 senelikti. “Yönetici kim?” dedim. İngenium’u yaratan kişinin yönetici olduğunu söylemişti. Şimdi de ipler onun elindeydi. Peki neye gitmek için? “Son zamanlarda ipleri eline aldıysa pek de gezegenin iyiliğini düşünmüyormuş.” dedim bu düşünceden sonra. “Çünkü Pakt’tan çıkmalar başladı. Bunlar sadece savaş getirecek. Savaşlar da, element kullanımları yüzünden gezegenin doğasına zarar verecek. Aynı şeyler tekrarlanacak. Eğer sadece birbirimizi öldürmemizi, bu şekilde burayı ele geçirmeyi planlıyorsa aşırı saçma. Üstelik Dünya’nın elinde bahsettiğin toplu katliam silahları varsa…” Bir anda aklıma gelen bir düşünceyle dondum kaldım. “Her zaman… Reset atabilir.” dedim kanım donmuş bir şekilde. “Bir kere yaptıysa bir kere daha yapar. Bu sefer hatasını tekrarlamaz. İngenium’daki onca yaşam… Sadece laboratuvar fareleri yönetici için.” Korkutucu. Fazlasıyla.

Sessizliğe gömüldüm sonra.

Düşündüm… Mabi ellerini arka cebine attı ve muştalarını çıkardı.

Düşündüm. Yanımda duran Fera’nın vücudundaki atom enerjisi hareketlendi.

Düşündüm. Fera adamın çok iyi olduğunu, kimsenin bu kadar iyi olmayacağını söyledi. Klasik Dusha’lı…

Düşündüm. Mabi adama doğru hareketlendi. Adamı dövmeyi planlıyordu belli ki. Klasik Djurat’lı.

Derin bir nefes alıp önce elimi Fera'nın omzuna koydum sakinleşmesi için. Yüzüne bakıp güven verici bir ifade ile kafamı salladım. Sonra da Mabi’nin yanına hızlı adımlarla ulaştım. Koluna dokunup bana dönmesi için kuvvet uyguladım. “Mabi Mabi.” dedim ciddi ve kararlı bir ses tonuyla. Ben Pülir’de kendimi kaybettiğimde o da böyle elimi tutup bana sakin olmamı söylemişti. O böyle yaptığında sakinleşip rahatlamıştım sadece. Ne yazık ki benim onun gibi rahatlatıcı, sakinleştirici bir konuşma tarzım yok. Ondan öğrendiğim kadarıyla konuşacağım. “Detgo Dede, Iyur Nine, Usta Karı’n, babam, kurtardığın Qardakh’lı adam, Torün ve ailesi, daha da nice zavallı insan…. Bu adamın dedikleri doğruysa verdiğimiz tek bir aşırı karar hepsinin hayatına mal olacak.”

“Pek sempatik bir herif değilim, insanlar çok da sevmezler ama sen baştan beri benim düşüncelerimin iyiliğine inandın Mabi. Biz Djurat’ın düzeni ve huzuru için birlikte, omuz omuza yol aldık. Biliyorum, bazen duygusuz kararlar almak gerekiyor ancak şuan bunun doğru olduğuna inanmıyorum. Bu uçağa binmeliyiz.”

Garip adama baktım. “İnsanlardan temizleme düşüncesi uç bir düşünce beyefendi.” dedim kendisine. “Düzgün bir çözüm, zamanı geldiğinde bulunacaktır. Bir grup güç delisinin hatalarını tüm insanlara mal etmek canilikten başka bir şey değil.” Mesela bakın, Himota prensi bana ileri geri konuştu diye Himota’lılara kıl olmuyorum. Himota’lılara, mal oldukları için kıl oluyorum. Fark var. Evinde oturan rastgele bir Gedhilfe'li Deith Ozælf'in sik kafalılığı yüzünden neden ceza alsın yani?

Uçağa doğru ilerleyeceğim sonra. Herife “Sana nasıl hitap etmeliyim?” diye adını sorduktan ve cevap aldıktan sonra adamın poposuna dostça bir şaplak atıp uçağa binmek için kapısını açmasını bekleyeceğim.
Image
Yaz geldi.
► Show Spoiler
Yan çar
Podosḧi Øfinuafeme

Return to “Tincoal”

cron