[Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#1
Trenden inip hareketli Nyakeingk şehrine adımını attığınızda biraz gerginlikle karışık bir heyecan duygusu hissetmekten kendini alamıyorsun. Nyakeingk, pitoresk okyanus manzarası ve zengin kültürü ve tarihi ile tanınan, Gedhilfe Krallığı'nda bulunan bir kıyı kentidir. Şehir, birbiriyle yan yana yaşayan ve çalışan yerli ve göçmen toplulukların bir karışımı ile çeşitli bir nüfusa ev sahipliği yapmaktadır. Nyakeingk'in ana çekiciliklerinden biri, Kızılağaç Soslu Biftek gibi geleneksel Gedhilfe yemeklerinin ve bölgede bolca bulunan deniz ürünlerinin karışımından etkilenen mutfağıdır. Ziyaretçiler, lezzetli balık güveçlerinden günün avından çeşitli avların yer aldığı lezzetli deniz ürünleri tabaklarına kadar geniş bir yelpazede yemek bulmayı bekleyebilirler. Kültür açısından Nyakeingk, şehrin dört bir yanına dağılmış bir dizi galeri, tiyatro ve müzik mekanı ile canlı sanat ortamıyla tanınır. Şehir aynı zamanda yıl boyunca, geçit törenleri, müzik ve yemeklerle şehrin zengin denizcilik tarihini kutlayan yıllık Deniz Festivali de dahil olmak üzere bir dizi festival ve etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Manzaralara gelince Nyakeingk, okyanusa bakan kayalık bir çıkıntının üzerinde yükselen ikonik Nyakeingk Deniz Feneri de dahil olmak üzere bir dizi güzel simge yapıya ve ilgi çekici yere ev sahipliği yapmaktadır. Şehir aynı zamanda büyüleyici parke taşı sokakları, büyüleyici butikler ve kafelerle dolu tarihi Eski Kent de dahil olmak üzere bir dizi büyüleyici mahalleye ev sahipliği yapmaktadır. Genel olarak Nyakeingk, zengin kültürü, lezzetli mutfağı ve güzel manzaraları ile herkese bir şeyler sunan, hayat ve enerji dolu bir şehirdir. Bu kıyı şehrine bir görev için gönderildin: birkaç gün önce işlenen bilinmeyen bir suçu araştırmak için. Olay hakkında pek bir şey bilmiyorsun, sadece olayın hemen araştırılması gerektiğini ve oraya vardığında sana daha fazla ayrıntı verileceğini biliyorsun. Ne tür bir gizemi ortaya çıkarmak üzere olduğunuzu merak etmeden duramıyorsun. Kalabalık sokaklarda ilerlerken Gedhilfe'nin deniz polisleri seni karşılıyor ve denize yakın bir eve kadar sana eşlik ediyor. Bu gece burada kalacağını ve sabah seni buradan alıp konuyu tartışabileceğiniz bir yere götüreceklerini söylüyorlar. Eve sıcacık atmosferi içine çekerek giriyorsun. Hemen salonda bulunan mavi koltuğa gömülüyor, gözlerini kapatıp serinletici deniz havasını içine çekiyor ve bu gizemi çözme düşüncesiyle bir kararlılık ve heyecan duygusu hissediyorsun. Gece ilerledikçe, rahat yatak odasına ve iyi donanımlı mutfağı inceliyor ve evi keşfediyorsun. Sabah vakaya başlamak için sabırsızlanıyorsun ve gecenin geri kalanını dinlenerek ve önündeki işe hazırlanarak geçiriyorsunuz. Sabah olduğunda, araştırmana başlamak için hazır ve istekli bir şekilde uyanıyorsun. Becerilerin ve kararlılığınla bu bilinmeyen suçun ardındaki gerçeği ortaya çıkarabileceğini ve Gedhilfe halkına adaleti getirebileceğini biliyorsun.

Uyanır uyanmaz rahatsız edici bir baş dönmesi hissine kapılıyorsun. Doğrulmaya çalışıyorsun ama çevren gözlerinin önünden kayboluyor sanki. Mobilyalar, duvarlar, pencereler, her şey ağır çekimde kayboluyor ve seni ürkütücü, rahatsız edici bir karanlıkta bırakıyor. Aşağıya baktığında kendi ellerini görebiliyorsun ama bunun dışında seni çevreleyen zifiri karanlıktan başka bir şey yok. Yön duygun olmadan tamamen yalnız olduğunuzu fark ediyor ve paniklemeye başlıyorsun. Tam umudunu yitirmek üzereyken karşına karanlık bir figür çıkıyor. Yüzünü göremiyorsun ama varlığını hissedebiliyorsun, bir gölge gibi üzerinde beliriyor. Hareket etmiyor veya konuşmuyor ama bakışlarını üzerinde hissedebiliyorsunuz ve bu his son derece rahatsız edici. Kıyıya çarpan soğuk bir dalga gibi, içini bir huzursuzluk hissinin kapladığını hissediyorsun. Tamamen bu gizemli figürün insafına kalmışsın, kaçmanın veya kendini korumanın hiçbir yolu yok. Hareket etmeye çalışıyorsun ama uzuvların sanki bir tür kabusun içinde kapana kısılmış gibi ağır ve tepkisiz kalıyor. Saniyeler geçtikçe korkunun ve rahatsızlığının büyüdüğünü hissedebiliyorsun. Bu figürün ne istediğini veya neler yapabileceğini bilmiyorsun ama öğrenmek istemediğini de biliyorsun. Deniz kenarındaki evin güvenliğini ve tanıdıklığını özlüyorsun ancak şimdilik bu rahatsız edici, bilinmeyen yerde kapana kısılmış durumdasın.

Umudunu kaybetmeye ve karanlığın içinde kayboluyormuş gibi hissetmeye başladığında figür aniden konuşuyor. Sesi kulağa derin ve uğursuz geliyor, etrafında bir cenaze çanı gibi yankılanıyor. "Wændz." diyor, sesinden kin akıyor. "Bu işe bulaşmamalıydın." Adını duyunca sırtında bir ürperti hissediyorsun. Bu figür seni nereden tanıyor? Ve neden sana karşı bu kadar kötü niyetli görünüyor?
Off Topic
Esenlikler dilerim, bu konuda GM olarak ben, yani Barisu ile ilerleyeceksiniz. Pasiflik süresi 7 gündür.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#2
Göreve atanmış, Nyakeingk şehrine gideceğim için oldukça heyecanlanmıştım. Kent hakkında hiçbir şey bilmiyor olsam da cehaletim karşısında yeni şeyler görme fırsatı sebepsiz bir neşe vardı içimde. Kentin okyanusa kıyısı olduğunu öğrendiğimde sevincimden havaya uçacaktım. Deniz görmeyeli ne kadar olmuştu kim bilir. Ah… Sonunda tatil gibi bir göreve atandım. Sanırım çok seviliyorum.

Kent hakkında biraz araştırma yaptıktan sonra pek çok genel bilgi elde ediyordum. Bu karma nüfuslu kent içinde yakışıklı erkekler görebilir miydim acaba? Kızıl saçlılar dışında şöyle bir kumral çıksa. Sokağın dönüşünde çarpışsak ve bir aşk hikâyesi doğsa… Ah kader…

Kendi kendime utanmaktan ısınan kafam yüzümün kızardığına işaret ediyordu. Kendimi tokatlayıp bu tokatlama sonucu çevredekilere yüzümün kızardığını ikna etmeliydim. Ve öyle yaptım. Sertçe birkaç tokat attım kendime. Gözümden yaş akacaktı neredeyse… Kendine gel Wændz. Sen babanı onurlandıracak harika bir polis memuru olacaksın! Aklını işine ver! Im… yine de deniz fenerinin olduğu yerden okyanusu izlemek güzel olurdu. Acaba orada hiç gömülü cesetler var mıdır? Etrafı tenha ise kötü adamlar izleri ortadan kaldırmak için oraya birilerini gömmüş olabilir mi? Hım… Fazla göze çarpan bir yer olurdu galiba. Hala stajyer gibisin Wændz… Üzgünce başımı öne eğip dudağımı büzmüş daha çok çalışmam gerektiğini içimden geçiriyordum.

Temel ihtiyaçlarımın olduğu orta boy bir çanta ile trenden iniyordum. Göreve tek gönderilmenin ve suçu araştırmak için gönderilsem de daha olayın bile ne olduğunu pek bilemememin etkisiyle hem heyecanlı hem de biraz gergindim. Belki de asıl sebebi şehrin araştırmanın dışında canlı canlı görebilme imkânımın olmasındandı. Okunan ile yaşanan arasında epey farklı hisler oluşabiliyor olabilir.

Çantamı sürüye sürüye sokaklarda yürüyordum. Bir yandan etrafta yakışıklı erkekleri keserken diğer yandan acaba ne tür göreve gönderildiğimi merak ediyordum. Bir tür cinayeti mi aydınlatacaktım yoksa bir tür baskın mı yapacaktım. Elementimi kullanıp biraz hayatıma hareket katmak güzel olabilirdi. Kötü adamları yumruklamak çok iyi hissettiriyordu. Sakin adımlarıma devam ederken yumruklama hayaliyle gözlerimi kapatıp okyanus kokulu havayı ciğerime çekiyordum bir şeylerin özlemiyle. Gözlerimi açtığımda yüzümde nedensiz bir gülümseme beliriyordu. Etrafta ilgi çekici bir erkek olmasa bile bu görevin prestijimi yükselteceğine yoruyordum bu gülümsenin sebebini.

Sokakta ilerlerken deniz polisleri karşılıyordu beni. Evet. Sonunda yüzlerce kez pratiğini yaptığım o an gelmişti. Tek başıma yetkin bir kişi havası yaratıp büyüklüğümü polislere kanıtlamalıydım. Kendinden oldukça emin attığım bakışlarla ağır ve sert adımlarımı sürdürürken birkaç metre kala bir anda yüzümdeki ciddiyet maskesi düşüyor ve “Merhaba memur beyler! Nasılsınız?!” diye neşeyle yükseliyordum sokağın ortasında.

Deniz polisleri sahile yakın bir sokakta bir eve kadar bana yolu gösterip eşlik ediyorlardı. Bu gece burada kalacakmışım. Sabah görevin detaylarına girilecekmiş. “Peki!” diyerek neşeyle yanıtlıyordum onları. Konumu itibarı ile çok güzel olan eve bayılmıştım. Keşke satın alabilseydim burayı. Nitekim içeri girdikten sonra gerçekten bayılacaktım. Yolculuğun getirdiği yorgunluk ve genel yaşadığım heyecan ve stresin ardından yorgun düşüp bu tatlı mavi koltuğa kendimi atıyor ve atmosferin huzurlu havasını içime çekip belli bir süre dinleniyordum. Ardından evi keşfe çıkıp detayları öğreniyordum. Yatak odasına eşyalarımı yerleştirdikten sonra pembe ayıcıklı pijamalarımı giyiyordum. Bu pijamanın üst kısmında kapüşonu vardı ve kapatınca ayıcık kulaklarım varmış gibi oluyordu. Çok eğlenceli ve tatlı olduğunu düşündüğüm için almıştım zamanında. Şimdi ise beni bu evde yalnız bırakmayacak bir dost gibiydi.

Kapüşonumu örtüp verilen belgelerde detaylar aramak için işe dönüyordum. İneklemem gerekiyordu çünkü ipuçları bulmak istiyordum. Konudan bihaber ortalıkta dolanmak istemiyordum. Bu prestijimi olumsuz etkilerdi. Zaten yaşım küçük diye bana çocuk muamelesi yapıyorlardı. Uf!

Yastığıma sarılıp yakışıklı bir prens ile evlendiğim hayali ile uykuya dalarken uyandığımda başıma gelecekler hakkında en ufak tahminim yoktu. Gözlerimi açtığım an korkunç bir baş dönmesi beni karşılıyordu. Belli ki huzursuzca hareketlendiğim için dağıttığım yatağımdan doğrulmaya çalışıyordum. Gıda zehirlenmesi mi yaşadım diye doğrulmaya çalışırken daha da garip şeyler gerçekleşiyordu. Görüşümdeki her şey sanki yok oluyor gibiydi. Bayılıyor, kendimden geçiyor sanıyordum kendimi ama öyle olmuyordu! Sadece mutlak bir karanlığın içinde kalıyordum! “Ka… Karabasan olmasın?!” diye içimden geçiriyor ve kendimi rüyada sanarak uyanmaya çalışıyordum ancak oldukça yerindeydim ve zifiri karanlığın içinde kalmıştım. Korkuyordum. Korkudan istemsizce titremeler baş göstermişti bile. Ardından bir karanlık figür ortaya çıkıyordu. Yüzü yoktu ama o oradaydı. Bana baktığını hissedebiliyordum. Bunu hissettikçe iyice bir korku kaplıyordu içimi. Neler oluyordu?!

Figür karşısında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir şey yapmalı mıydım yoksa olacaklara teslim mi olmalıydım bunun mukayesesini yapamıyordum. Yalnızca korku ile neler olacağını bekliyordum. Korku derinliğini arttırırken sonunda adımı figürden duyuyordum. Ses kulağıma cenaze çanı gibi çalınıyor gözlerim fal taşı gibi açılırken kollarımı kavuşturmaktan başka bir şey yapamıyordum. Bu işe bulaşmamam gerektiğini söylüyordu ses. Bu bir rüya olmalıydı! Evet, evet! Bir rüya! Ama öyleyse şimdiye kadar defalarca uyanmam gerekmiyor muydu?! Ne yapacağım?! Ne yapmalıyım?! Avazım çıktığı kadar bağırıyordum!

“İMDAAAAAAAAAAT”

Var gücümle yardım için bağıracaktım. Bu işe yaramazsa “Ne istiyorsun benden pis sapık! Hangi işe bulaştım ben?!” diye korkumu gizleyemeden bağıracaktım figüre karşı.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#3
Figür sana doğru hareket ediyor ve kalbin hızla çarpmaya başlıyor. Korku içinde çığlık atmaktan kendini alamıyosrun. Yaklaşmaya devam ediyor, hareketleri doğal olmayan bir şekilde zarif ve akıcı görünüyor. Kaçmaya çalışıyorsun ama çok geç olduğunu fark ediyorsun. Figür dibine geliyor, figürün giydiği bej gaz maskesi yüzünden sadece birkaç santim uzakta. Sıcak nefesini teninde hissedebiliyor, gözlerindeki çarpık, şeytani parıltıyı görebiliyorsun. "Korkma Wændz." diyor figür, sesinden alay damlıyor. "Sana bu karanlık boyutta rehberlik etmek için buradayım. Ya da daha doğrusu, ona girmeye cesaret edenlerin başına neler geldiğini göstermek için buradayım." Korkudan donakalıyorsun, hareket edemiyor ve konuşamıyorsun. Figür, senin yaşadığın dehşetten zevk alarak kıkırdıyor. "Görüyorsun çocuğum, bu boyut saf karanlığın yeri. Karanlığın her şeyi tükettiği ve girecek kadar aptal olanların sonsuz gölgelerinde sonsuza kadar dolaşmaya mahkum olduğu bir yer. Ya da en azından ben onları bulana kadar." Figür sana yaklaştıkça kalbinin hızla attığını ve avuçlarının terlemeye başladığını hissediyorsun. Neler olduğunu sormak için konuşmaya çalışıyorsun ama sesin fısıltıdan başka bir şey değil. Aniden figür sana elini uzatıyor ve en kötü ihtimali bekleyerek irkiliyorsun. Ancak figür sana zarar vermek yerine alnına hafifçe dokunuyor ve vücuduna yayılan garip bir karıncalanma hissediyorsun. Karıncalanma yoğunlaştıkça zihnine geri dönen bir netlik ve odaklanma duygusu hissediyorsun. Bir çeşit trans halinde veya değişmiş durumda olduğunu ve karşındaki figürün bir tür rehber veya koruyucu olduğunu fark ediyorsun. Bu hisse nasıl kapıldığın hakkında bir fikrin yok ama iliklerinde hissediyorsun.

Figür, derin ve güven verici bir sesle "Tekrar hoş geldin." diyor. "Kendini karanlığa kaptırma tehlikesiyle karşı karşıyaydın. Ama şimdi, güvendesin." Figür konuşurken etrafındaki karanlığın solmaya başladığını ve yerini Nyakeingk'teki evin tanıdık ortamına bıraktığını görüyorsun. Üzerine bir rahatlama duygusu çöküyor ve bir tür kabus ya da halüsinasyon gördüğünü tahmin ediyorsun. Figür seninle konuşmaya devam ediyor. Gerçi artık kendisine figür demesek de olur, malum pardesü, fötr şapka ve gaz maskesi giymiş bir adam olduğunu görebiliyorsun. "Burada, Nyakeingk'teki görevin tehlikeli ve başarılı olmanı istemeyenler var. Düşüncelerini ve duygularını manipüle ederek bile seni ellerinden gelen her şekilde durdurmaya çalışacaklar. Ama korkma, çünkü yalnız değilsin. Sana yardım etmek, sana rehberlik etmek ve yolculuğunda seni korumak için buradayım. Birlikte gerçeği ortaya çıkaracağız ve Gedhilfe halkına adaleti getireceğiz." Bu sözlerle figür kayboluyor ve seni yaşadığın tuhaf olayları düşünmeye bırakıyor. Önünde uzun ve zorlu bir yol olduğunu biliyorsun ama yalnız olmadığını da biliyorsun. Seni izleyen ve yolculuğunda sana yardımcı olan bir koruyucun var. Yenilenen kararlılığın ve odağın ile soruşturmana başlamak ve bilinmeyen suçun faillerini adalete teslim etmek için hazır olduğunu hissediyorsun.

Oturup bu tuhaf olayları düşünürken kapı çalıyor. Ayağa kalkıyor ve kim olabileceğini merak ederek kapıya doğru ilerliyorsun. Açtığında kapının eşiğinde duran iki deniz polisi görüyorsun. İçlerinden biri kibarca başını sallayarak "Günaydın." diyor. "Sizinle buluşmak ve soruşturma planlarını tartışmak için buradayız." Artık sabah olduğunu anlıyor ve artık o rahatsız edici karanlıkta sıkışıp kalmadığın için rahatlıyorsun. Memurları içeri davet ediyor, mutfak masasına oturuyor ve soruşturma için planlarını ortaya koyarken onları dinlemeye başlıyorsun. Sana zaten önemli miktarda kanıt topladıklarını ve senin yardımınla davayı çözebileceklerinden emin olduklarını söylüyorlar. İçlerinden biri sana soruşturmayı anlatmaya başlıyor. "En son Nyakeingk şehrinde görülen küçük çocuğun kaybolmasıyla ilgili sürmekte olan bir soruşturma var. Çocuk aslen başkent Æfgrenst'ten, ancak kaybolduğunda Nyakeingk'teki ailesini ziyaret ediyordu. Çocuğu bulmamıza ve güvenli bir şekilde eve götürmemize yardımcı olabilecek herhangi bir ipucu veya bilgi bulmak için gece gündüz çalışıyoruz. Çocuğun kaybolduğu ilk bildirildiğinden beri, mümkün olduğunca fazla bilgi toplamak için hem Nyakeingk hem de Æfgrenst polis departmanları ve diğer kolluk kuvvetleriyle yakın bir şekilde çalışıyoruz. Tanıklarla görüştük, güvenlik kamerası görüntülerini inceledik ve çocuğa dair herhangi bir iz var mı diye şehri didik didik aradık. Bu soruşturmada karşılaştığımız ana zorluklardan biri, somut ipuçlarının olmaması. Çocuk en son ailesinin evinin yakınındaki bir parkta oynarken görülmüş, ancak bölgeden ayrıldığını gören hiçbir görgü tanığı bulunamamış. Buna rağmen çocuğu bulup sağ salim eve götürme taahhüdümüzü sürdürüyoruz. Şehri ve çevresini aramaya devam ediyoruz ve ayrıca soruşturmamızda bize yardımcı olabilecek herhangi bir ipucu veya bilgi bulma umuduyla ülke çapında bir alarm yayınladık. Bunun çocuğun ailesi ve sevdikleri için zor ve endişeli bir dönem olduğunu anlıyoruz ve onlara çocuklarını geri teslim etmek için elimizden geleni yapacağız." Bir diğer polis sana bir kağıt parçası uzatıyor. Parçayı kendine çevirdiğinde bunun bir fotoğraf olduğunu anlıyorsun. Fotoğrafta küçük bir çocuk var. "Kayıp çocuk yedi yaşlarında, kahverengi saçlı ve kahverengi gözlü genç bir çocuk. Yaşına göre ufak tefek ve zayıf bir yapısı var. Kaybolduğu sırada mavi bir gömlek ve kot pantolon giyiyordu. Adı Breps, ailesine göre keşfetmeyi ve yeni şeyler öğrenmeyi seven zeki ve meraklı bir çocuk. Şu anda Breps'e ne olduğu veya nerede olabileceği hakkında hiçbir bilgi yok. Soruşturma devam ediyor ve deniz polisi ve diğer kolluk kuvvetleri çocuğu bulup güvenli bir şekilde eve götürmelerine yardımcı olabilecek herhangi bir ipucu veya bilgi toplamak için gece gündüz çalışıyor." Diğer deniz polisi endişeli bir yüz ifadesiyle "Şehirde ve çevresinde çocuğa ait herhangi bir iz var mı diye arıyoruz ama ailenin evi kıyıya bu kadar yakın olduğundan çocuğun suya düşme ihtimalinden endişelenmeden edemiyorum. Sahil güvenliği alarma geçirdik ve onlarla birlikte kıyı şeridini ve çevredeki suları aramak için çalışıyoruz, ancak şu ana kadar çocuğun orada olduğuna dair herhangi bir ipucu veya kanıt bulamadık." diyor. "Denizcilikte hiç gelişmemiş bir toplum olduğumuzu düşünürsek Nyakeingk gibi şehirlerde kayıp vakalarının daha fazla olması normal." diye ekliyor ve yere bakıyor. Diğer polis ise "Neyse, bu ailenin soyadı Nyashodz. Senden geri dönüp şu ana kadar konuştuğumuz tüm tanıklarla yeniden görüşmeni istiyoruz. Bu çocuğu bulup sağ salim eve getirmek için mümkün olduğunca fazla bilgi toplamamız gerekiyor. Tüm tanıklarla yeniden görüştükten sonra, sahil güvenliğe gidip yeni ipucu veya bilgi bulup bulmadıklarını kontrol etmeni istiyoruz. Şimdilik bu kadar." diyor. Böylece yapman gereken her şeyi öğrenmiş oluyorsun. Sırada hareket etmek var. Deniz polisleri ayağa kalkıyor ve senden konuyla ilgili bir cevap bekliyorlar.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#4
Karanlığın esareti altında mıydım yoksa bu karanlık aslında gerçek bir aydınlanma mıydı bilmiyordum. Yine de korkum katlanarak artıyordu geçen her saniyede. Korkmamamı söylüyordu karanlığın içinden çıkan rehber. Oysa ben ne zihnime ne de bedenime söz geçirebiliyordum. Donup kalıyordum sözlerine karşı sadece. O ise zevkle kıkırdıyordu. Korkularımdan beslenen karanlık bir yaratıktı bu. Konuşmaya devam ediyor ve üzerime doğru geliyordu. Onun yaklaştığını gördükçe daha kötü oluyordum. Bağırmak kaçmak istiyordum ancak karanlığın içinde ne yapabilirdim ki? Figürün elini uzatmasıyla irkiliyordum. Şimdi ne yapmalıydım? Beni tutup buradan çıkaracak mıydı yoksa bu sonsuz karanlığa tamamen çekecek miydi bilemiyordum. Ancak iyi senaryo gerçekleşiyor ve yalnızca hafifçe alnıma dokunuyordu. Dokunuşunun ardından garip bir karıncalanma başlıyordu vücudumda. Zamanla zihnim kendine geliyor ve bu figürün gerçekten bir rehber olduğu düşüncesi zihnime doluyordu. Bu düşünce öylesine yoğun ve emindi ki ürperti oldukça azalıyor ve güven geliyordu. Az önce bulunduğum durumu bana açıklarken etrafımdaki karanlık gitgide solmaya başlıyordu. Sonunda geri dönmüştüm. Figüre baktığımda onun daha çok bir insana benzediğini artık görebiliyordum. Ancak bu insan oldukça farklı görünüyordu. Pardösüsü, fötr şapkası ve gaz maskesi vardı. Görevimin tehlikeli olduğunu söylediğinde gözlerim büyüyordu. Görevimin ne olduğunu biliyordu bu adam. O kadar çok sorgulanacak şey vardı ki konuşmasını sadece çaresiz bakışlarla dinliyordum. Ancak korkum oldukça azalmıştı. Bu da iyi bir şey...

Adam sözlerinin sona ermesiyle eş olarak kayboluyordu. Bense o kaybolduktan sonra bile yaklaşık on saniye kadar kımıldayamadan bekliyordum. Gördüklerimin rüya olmadığını anlaması şu dakikadan sonra imkansızdı. Aklımı bir anda kaybettiğimi de sanmıyordum. Bir adam yoktan var oluyor ve vardan yok oluyordu gözlerimin önünde. Yüzüme aklım almadığı için aptalca bir gülümseme yerleşiyordu. Düşüncelerimi ve duygularımı manipüle ederek durdurmaya çalışacaklarmış. AHAHAHAH! Ben daha karanlığı görünce ışık tutulan tavşana döndüm. Kafamı sola çeviriyor ve gelirken getirdiğim valizim ile kesişiyordum. Ardından bir anda koşup atılıyor ve kıyafetlerimi hızla valizime dolduruyordum. Buradan bir an önce gitmeliydim. Ben gece yatağımda uyurken beni taciz eden hayaletlerle iş yapmak için polis olmamıştım! Hayır hayır hayır! Bir an önce eve dönüp istifa dilekçemi postalamalı ve kendime yakışıklı zengin bir koca bulup hayatımı sürdürmeliyim!

Eşyalarımı teperek yerleştirdiğim çantamı koşarken arkamdan sürüklüyordum. Ancak daha odamın kapısından çıktığım anda bir anda yerime sabitlenmiş gibi kalakalıyordum. Bir şey fark etmiştim. Artık çok şey biliyordum. Az önceki adam böyle rahatça beni bulabilmiş ve benden önce amacımı bilebilmişse bilmediğim düşmanlarım da biliyor olmalıydı. Eğer şimdi vazgeçersem beni korumaktan vazgeçebilir bu da sonumu getirebilirdi. Gözlerimi kapatıp bir of çekiyordum. Ardından sakin adımlarla odanın sınırlarına dönüp valizimi geri yaslıyordum. Valizimin yanında dizlerim üstüne çöküp düşünmeye dönüyordum.

"Şimdi ne yapacağım? Evet, anlamadığım bir şeyler gerçekleşti ama sanki kendimi bir yandan da küçüklerin anlattığı bir tür hayali hikâyenin kahramanı gibi de hissediyorum. Gerçekten bu hikayenin önemli bir kahramanı olabilir miyim? Yoksa böylesine çocukça düşünmek yalnızca korkunçça sonumu mu getirir? Puf! Ben güçsüz bir kız değilim ki! Ben güçlü de dövüşçü bir polisim! Bu olayı çözümlersem prestijim ne artar hem de! Sonra da yakışıklı genç memurların gözü hep bende olur! Acaba maskeli adam yakışıklı mıydı? Yüzünü maske yüzünden net göremedim ama yakışıklı ise bana kur yapmasına izin verebilirdim. Ah benim koruyucu meleğim nerelerdesin!"

Kendime bir tokat atmıştım ardından. Kendine gel Wændz. Yüzüm bir anda nötr bir ifade alıyordu. Ardından birazcık ciddi bir bakışa dönüyordu. Bu davayı çözmem gerekiyordu. Çünkü başka türlü uyduruk bir memurdan başka bir şey olmayacaktım. Hayatta pek bir zorlukla karşılaşmamıştım şimdiye kadar. Ancak ilk seferi böylesine büyük oldu diye kuyruğumu kıstırıp kaçmak olacak şey değil! Hem koruyucum da var! “Değil mi?!” diye seslenecektim sonunda. Seslenmemle beraber kapının çalması bir oluyordu. Bir an yine bir şey mi oluyor diye irkilirken kapının sesi karanlıklara ait olamayacağından dolayı hemen kendime geliyordum. Ardından ayağa kalkıp kapıyı kimin çaldığını merakla gidip açıyordum. Karşımda iki deniz polisi görüyordum. Günaydın deyişine karşı “Bu saatte?” diye düşünürken havanın çoktan aydınlanmış olduğunu fark ediyor ve bozulan algılarımın ne tepki vermesi gerektiğini bilemeden ancak en azından bir yerlere sıkışıp kalmadığımın rahatlığıyla “Günaydın… Buyurun” deyip gülümsüyordum sıcakça.

Mutfak masasında oturup olanları dinlerken çocuğun kaybolmasına ve hala bulunamamasına öylesine üzülüyordum ki yüzümde net bir üzüntü yer alıyordu. Zavallı küçük çocuk parka eğlenirken bir anda ortadan kaybolmuş. Ya başına çok kötü bir şey geldiyse, ya çok korktu ve ailesinin yanında olmak için sürekli dua ediyorsa… Çok mutsuzdum.

Diğer polis bana bir kâğıt parçası uzatıyordu. Çocuğun fotoğrafının bulunduğu bir kâğıttı bu kâğıt. Çocuğu zihnime yerleştirirken sözlerini dinliyordum polisin. Denize düşmüş olma ihtimaline karşı henüz bir sonuç veya ipucu bulunamaması beni biraz teselli ediyordu. Ardından benden bekleneni polis memurları söyleyip ayağa kalkıyor ve cevap bekliyorlardı. Çocuğun bu şekilde bir anda ortadan kaybolması sıradan bir kayıp vakası gibi görünebilirdi ama daha biraz önce ve kim bilir kaç saatimi alan zaman içerisinde yaşadıklarım karşısında tam bir gizemin olduğunu anlayabiliyordum. Ancak bunu bu deniz polisleriyle paylaşmanın onların başına iş açabileceğini düşünüyordum. Bu bilgiyi yalnızca kendimde saklamalıydım şimdilik. Çocuğu en son gören insanlar çocuk hakkında en son hangi bilgilere sahiplermiş bir de ben dinleyeyim. “Tanıkların adres ve isimlerini verir misiniz acaba?” deyip inanç ve tebessümle sağ elimi kalbimin üstüne koyuyor ve “Küçük çocuğu bir an önce sağ salim bulup ailesine teslim edeceğiz!” diyordum.

Vakit kalırsa tanıkları dinledikten sonra çocuğun en son görüldüğü parka gidebilirdim belki. Ama önce bakalım neler duyacağım…
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#5
Polis memurları konuşmaya devam ederken dikkatle dinliyor, notlar alıyor ve gerekli soruları soruyorsun. Bu vakanın son derece önemli olduğunu ve çocuğun sağ salim geri dönmesinin ne kadar kritik olduğunu bilerek, sorumluluğun ağırlığını omuzlarında hissedebiliyorsun. Karşına çıkan garip kişiyi düşünmeden edemiyor ve söz konusu olay ile sana verdiği uyarı sözleri arasında bir bağlantı olup olmadığını merak ediyorsun. Toplantı bitmeden deniz polisleri sana tanıkların olduğu bir yazılı liste veriyor. Toplantı sona erdiğinde, memurlara zaman ayırdıkları için teşekkür ediyor ve soruşturmadaki sonraki adımların için memurları gönderip planlar yapmaya başlıyorsun. Zamanın çok önemli olduğunu ve her ipucunun mümkün olan en kısa sürede takip edilmesi gerektiğini biliyorsun. Bunun bir halüsinasyon veya rüya olarak görülebileceğini ve ciddiye alınmayabileceğini bilerek, figürle ilgili bilgileri kendine saklamaya karar veriyorsun. Bu suçun faillerini adalete teslim etmeye ve çocuğu ailesine geri getirmeye hazır olarak soruşturmana başlamak için yola çıkıyorsun. Her şeyden önce sana verilen listeyi incelemeye başlıyorsun.
► Show Spoiler
Araştırmana başlamak için yola çıktığında bölge hakkında bir fikir edinmek ve dikkatini çeken herhangi bir şey olup olmadığını görmek için Nyakeingk şehri çevresinde yürüyüş yapmaya karar veriyorsun. Şehir, caddelerin üzerinde yükselen yüksek binaları ve sürekli bir ileri geri hareket eden insan akışıyla hareketli bir metropol. Her ne kadar kıyı kenti olması ve sahil tarafının tatil köyü havası vermesi doğru olsa da içine indikçe daha merkezi bir yer olduğunu görmek mümkün. Sokaklar, her biri şehrin sakinlerine ve ziyaretçilerine farklı şeyler sunan mağazalar, kafeler ve restoranlarla sıralanmış durumda. Yürürken şehrin çeşitliliğini görmeden edemiyorsun. Genç öğrencilerden iş adamlarına ve emeklilere kadar her kesimden insan var. Şehir, aynı zamanda kıtanın her yerinden gelen göçmenlerin şehre kendi benzersiz gelenek ve göreneklerini getirmesiyle, kültürlerin kaynaştığı bir pota. Bu çeşitliliğin yemeklere, giyime ve mimariye yansıdığını görmek mümkün. Bir kıyı kenti olması Tihami'nin deniz mahsüllerini masaya getiriyor, azınlık Dusha nüfusunun açtığı restoranlar ile bu deniz mahsülleri bir güzel baharatlanıyor ve Gedhilfe'nin zengin mutfağının geleneksel tatları ile birleşiyor. Şehirdeki mimari, modern gökdelenlerin yanında duran tarihi binalar ile eski ve yeninin bir karışımı. Şehir merkezi, kralın sarayı ve polis merkezi de dahil olmak üzere birçok hükümet binasına ev sahipliği yapıyor. Sokaklar bakımlı ve binalar iyi durumda. Yürüyüşüne devam ederken şehrin merkezinde bulunan büyük bir parkla karşılaşıyorsun. Park, bakımlı bahçeleri, oyun alanları ve gölü ile hem bölge sakinleri hem de ziyaretçiler için popüler bir mekan gibi duruyor. Çimlerde oynayan ve piknik yapan aileleri, etrafta koşuşturan çocukları ve romantik yürüyüşler yapan çiftleri görebiliyorsun. Parkta ayrıca eğlenen insanları izlemek ve kafa dinlemek için güzel banklar var. Yürüyüşünü bitirirken şehrin genel atmosferini tanıyorsun. Şehir enerji ve hareketlilikle canlanıyor ancak aynı zamanda altta yatan bir huzursuzluk duygusu da var. İnsanlar günlük işlerine devam ediyor, ancak bir şeylerin tam olarak doğru olmadığına dair bir his var. Çocuğun ortadan kaybolması şehri açıkça etkilemiş gibi görünüyor. Sakinler gergin, herhangi bir şüpheli aktivite arıyorlar.

Birden bir şey dikkatini çekiyor. Etrafına baktığında, az önce geçtiğin büyük parkın çocuğun en son görüldüğü parkın aynısı olduğunu fark ediyorsun. En azından deniz polislerinin tanımladığı kadarıyla. Tanıklardan biri olan park bekçisi Yangk'ın çocuğu kaybolmadan bir gün önce ailesiyle orada oynarken gördüğünü hatırlıyorsun. Gözlerinle park bekçilerini süzüyorsun ve içlerinden Yangk'ın görünüşüne en uyanını buluyorsun. Ona yaklaşmadan Yangk'ı araştırmaya karar veriyorsun. Davranışını ölçmeye ve olağandışı bir şey olup olmadığını görmeye çalışarak onu uzaktan gözlemlemeye başlıyorsun. Parkta dolaştığını, çeşitli tesisleri kontrol ettiğini ve park müdavimlerinden bazılarıyla konuştuğunu görüyorsun. Davranışları şimdilik normal görünüyor. Mesafeni koruyarak ve kalabalığa karışmaya çalışarak onu takip etmeye karar veriyorsun. Onu takip ettikçe, sanki bir şey ya da birini arıyormuş gibi sürekli etrafına baktığını fark ediyorsun. Ayrıca parkın belirli alanlarından kaçınıyor gibi görünüyor, bu da şüpheni artırıyor.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#6
Polislere sorduğum sorunun ardından bana liste veriliyordu. Listenin içeriğini öncelikle hızlıca gözden geçirdikten sonra “Yardımınız için teşekkürler!” diyerek memnun bakışlarımı onlara saçıyordum. Ardından detaylıca listeyi okumaya dönüyordum. Araştırmaya genel olarak çevreyi keşif ile başlamıştım. Şehrin içine indikçe gitgide binaların büyüyor olması dikkatimi çekiyordu. Burada daha çok tatil kentine yakışacak alçak katlı binaları görmeyi düşünmüştüm aslında. İlginç bir yapısı vardı. Mağazaları gördükçe gözlerim ışıldıyordu. “Keşke vaktim olsa da bütün koca bir günümü alışverişe ve dinlenmek için kafelere ayırabilsem… Bu şehri değerlendirmeden geri dönmek istemiyorum…” diye içimden geçiriyordum.

Şehrin içinde turlamaya devam ederken büyük bir parkla karşılaşıyordum. Başta pek de aldırış etmeden yoluma devam etsem de sonra dank edip “Burası o anlatılan park değil miydi?” diye düşünüyordum. İnsanlar belli ki kendi istekleri için değil de çocukları eğlensin diye buradalardı ve olaydan dolayı huzursuzlardı. Böyle lüks bir kentte insanların böylesine etkilenmesi normal bir şey olmalıydı. Çocuklar pek olaydan haberdar olmasa da durum için kendimi kötü hissediyor ve kayıp çocuğun iyi olmasını diliyordum.

Parkın içinde sivil gibi yürümeye devam ederken park bekçilerine dikkatimi veriyordum. Listede adı geçen Yank adındaki park bekçisi birileriyle konuşuyordu. Varlığımı sezdirmeden kalabalık içinde onu takip etmeye devam ediyor ve gitmek istemediği alanları tespit ediyordum. Onunla doğrudan iletişime girmek yerine bir sivil gibi o kaçındığı bölgelere gidip oturup sağa sola yuvarlanacaktım. Eğer saklamak istediği bir şey varsa sivilleri buradan uzaklaştırmak isteyecekti muhtemelen. Beni uzaklaştırmak isterse ne diyeceğini ve ne yapacağını merak ediyordum. Yüzümde neşeli bir ifadeyle, kendim olarak kendimi saklama niyetindeydim. Zaten sivilden pek bir farkım yoktu.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#7
Yangk'ın peşinden sivil kılığında ilerlerken bir yandan da onunla çalışmış olan diğer park bekçileri ve personellerinden bazılarıyla konuşmaya karar veriyorsun. Yangk'ın son zamanlarda tuhaf ve mesafeli davrandığından, her zamankinden daha fazla izin aldığından ve her zamankinden daha sessiz olduğundan bahsediyorlar. Yangk'ı gözlemlemeye devam ederken, parkın kenarındaki gri bir binaya doğru gittiğini fark ediyorsun. Onu takip etmeye ve nereye gittiğini görmeye karar veriyorsun. Binaya temkinli yaklaşıyorsun ve mümkün olduğunca göze çarpmamaya çalışıyorsun. Binanın loş bir koridora açılan küçük bir girişi var. Odaların birinden boğuk sesler geliyor. Yavaşça koridorda ilerliyorsun ve kapıyı dinliyorsun. Yangk ile bir başkası arasında muhabbet döndüğünü anlayabiliyorsun ama ne dediklerini tam olarak anlayamıyorsun. Risk almaya karar veriyorsun ve daha iyi dinlemek için kapıya yaklaşmaya çalışıyorsun. Tam bir adım atarken kapı aniden açılıyor ve Yangk dışarı çıkıyor. Sadece kulak misafiri olmaya çalışmıyormuşsun gibi davranmaya çalışarak olduğun yerde donup kalıyorsun. Yangk sana şüpheli bir yüz ifadesiyle bakıyor.

Sana doğru yürümeye başlıyor ve yanına geldiğinde "Buyrun?" diye sormakla yetiniyor. O sırada dışarıdan tiz bir çığlık duyuyorsun. Yangk araştırmak için hızla kapıya yöneliyor ve seni anlık bir kararla baş başa bırakıyor. Yangk'ı takip etmeyi ve kargaşaya neyin sebep olduğunu görmeyi seçebilirsin. Bu, Yangk'a göz kulak olmaya devam etmene ve onun neler yapabileceğini görmene olanak tanır. Alternatif olarak, az önce girdiği binayı keşfetmek için bu fırsatı değerlendirebilirsin. Bu sana Yangk'ın neyin peşinde olduğu ve kayıp çocukla bağlantısının ne olabileceği hakkında bazı değerli bilgiler verebilir. Orada durup seçeneklerini tartarken, dışarıdaki kargaşanın sesi yükseliyor. Yangk'ın binanın içinde biriyle konuştuğunu kendine hatırlatıyorsun, böylece binanın içine girmeye karar verirsen yalnız olmayacağını da biliyorsun. Bir anda açılan bir kilide benzeyen bir ses duymaya başlıyorsun. Klik ve çatırdama sesleri daha yüksek ve daha yoğun hale geliyor ve doğru yerde olduğunu hissetmeye başlıyorsun. Sesler binanın daha iç tarafından geliyor ve bu sesleri çıkaranın gittikçe yaklaştığını anlıyorsun.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#8
Sivil kılığında dolaşma taktiği işe yaramıştı. Bu halde çaktırmadan onunla çalışan diğer bekçilerle de konuşmuş ve son zamanlarda bu adamın tuhaf davrandığını öğrenmiştim. İzin alması iyice soru işaretlerini üzerine çekerken sessiz olması da düşünmeye daha fazla vakit ayırma gerektiğini gösteriyordu. “Hah amatör! Ben büyük dedektif Wændz şimdi senin foyanı ortaya çıkaracağım!” diye içimden kendi kendime böbürleniyordum. Bunu yaparken yüzümün kızardığını ve tamamen bu düşüncelere odaklanıp çevreden koptuğumu fark ettiğimde hemen sahte bir boğaz temizleme hareketi yapıp yoluma devam ediyordum ciddiyetle.

Sonunda bu bekçiyi takibe almaya karar vermiştim. Dikkatlice binaya yaklaştım ve bariz bir gözcü olduğumu da belli etmemeye çalışmıştım. İçeriden boğuk boğuk sesler geldiğini fark etmiştim. Nedensiz bir ürpertiyle mutsuz yüz ifademle bir kere yutkunmuştum. Kötü adamlar mı vardı içeride? Buna henüz hazır hissetmiyordum. Bir anda herkesi yumruklamak istemiyordum. Destek mi isteseydim? Yine de öyle olursa ya yanlış alarm vermişsem? Bu sefer ortada gerçek bir suç varsa üzerini hemencecik kapatırlardı. Of.

Sonunda kararımı verip kapıya hala uzak da olsa yaklaşmış, içerideki konuşmaları dikkatle dinlemeye koyulmuştum. Buradan bir şey anlaşılmadığı için biraz daha yaklaşma riskini göze alıyordum yüzümde mutsuz ama çetin bir bakışla! Ancak daha bir adım atmıştım ki kapı açılmıştı. Yangk denen bekçiye bu kadar çabuk yakalanacağımı tahmin edemezdim! Şüpheli bakışlarını üzerimde tuttuktan sonra donakalmış benim üstüme geliyordu. Yanıma geldiğinde basit bir buyrun demekle yetinmesiyle hemen bir hikâye uydurabilirim gibi geliyordu. Çakal Yangk! Kesin büyük bir günahkâr olduğu için oldukça dikkatliydi başından beri! Yüzüm yavaşça sinirli bir ifade alacaktı ki dışarıdan gelen tiz bir çığlık sesiyle yönümü sesin geldiği tarafa dönüyordum. Bir sivilin başı dertte miydi! Hem de bu saatte burada!

Yangk sesi duyduğu gibi dışarıya yönelmişti. Bense ani bir tercih yapmak zorunda kalıyordum. Ya burada olanları Yangk’ın yokluğunu fırsat bilip öğrenecek ya da olayı anlamak için onu takip edecek, hatta ondan önce koşup ne olduğuna bakacaktım! Her ne kadar çığlığı fırsat bilip bunu kullanabilecek olsam da benim yapıma ters olduğu için bundan vazgeçiyordum. Zavallı birinin başına kötü bir şey gelmiş olabilirdi. Bir polis memuru olarak olaya acilen el atmam gerekiyordu! Daha sonra Yangk’ı döve döve konuşturabilirdim zaten!

Başta buna karar vermiş olsam da duyduğum tuhaf seslerle o tarafın sorumluluğunu yardıma gitmek istediğini var saydığım için Yangk’a bırakıyordum. Kötü ama iyi adam! Sen suçlusun!

Zaten sabahtan beri başıma garip garip şeyler geliyordu. O maskeli adam bir an olsun aklımdan çıkmıyordu, bir de şimdi böyle garip seslerin gelmesi içimi ürpertmiyor değildi. Ama yapacak bir şey yoktu. Daha büyük planlar varsa bozmak için binanın içine gitmeliydim. Öyle de yapacaktım.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#9
Derin bir nefes alıyor ve anlık olarak binaya girmeye karar veriyorsun. Yangk da sese doğru koşuyor. Merdivenlerden inerken, eski ahşap kokusunu fark ediyorsun. Basamaklar ayaklarının altında gıcırdıyor ve kendini dünyanın unutulmuş bir yerine iniyormuş gibi hissediyorsun. Karanlık neredeyse boğucu ve etrafındaki nesnelerin şeklini zar zor seçebiliyorsun. Merdivenlerin sonuna geldiğinde kendini loş bir koridorda buluyorsun. Duvarlar beton, hava nemli ve soğuk. Tek ışık, düzenli aralıklarla zayıf akkor ampullerden geliyor. Zemin, yıllarca ihmal edildiğini ima eden bir toz ve moloz tabakasıyla kaplı. Duvarlarda eski posterler ve dökülen boyalar dikkatini çekiyor. Mekana nüfuz eden bir terk edilmişlik duygusu var. Birkaç adım atıyorsun ve yalnız olmadığını anlıyorsun. Uzakta birkaç figür var ve kim ya da ne olduklarını tam olarak çıkaramıyorsun. Ayak sesleri koridorda yankılanıyor ve izleniyormuş gibi hissetmeye başlıyorsun. Bir şeylerin doğru olmadığı hissinden kurtulamıyorsun. Figürlere yaklaştıkça insan olduklarını ancak hareket etmediklerini görüyorsun. Heykeller gibi tamamen hareketsiz duruyorlar. Yüzlerini göremiyorsun ama gözlerinin üzerinde olduğunu hissedebiliyorsun. Kendini huzursuz ve tehlikede hissediyorsun ama tehdit edici bir şey göremiyorsun. Derin bir nefes alıp kendini sakinleştirmeye çalışıyorsun. Kendine bir neden için burada olduğunu ve Yangk'ın neyin peşinde olduğunu öğrenmen gerektiğini hatırlatıyorsun. Gerçeği ortaya çıkarmaya kararlı bir şekilde koridorda devam ediyorsun.

Bundan sonra ne yapacağından emin olamadan yürüyorsun. Figürlere yaklaştıkça arkalarına dönük olduklarını ve birbirlerini çok da iyi tanımadıklarını fark ediyorsun. Onları gizlice dinlemeye karar veriyorsun. İçlerinden biri diğerine "Sen kimsin?" diye soruyor. "Ben sadece a-a-a-araştırmacıyım efendim." diye kekeliyor, rahat görünmeye çalışıyor. "Araştırma mı?" Diğer figür şüpheyle tekrar ediyor. "Parkın bu kısmında mı?" Adamın terlemeye başladığını yakınlarında bulunan loş bir ışık kaynağından görebiliyorsun. "Ben bir gazeteciyim." diyor, inanacaklarını umarak. "Park ve tarihi hakkında bir hikaye yapıyorum." Figürler birbirlerine hızlı bir bakış atıyor. "Kanıtla." diyor diğeri. Adam cebindeki defteri ve kalemi çıkarıp havaya kaldırıyor. Sayfaları çevirerek "Notlar alıyorum." diyor. "Sana gösterebilirim." Bir dakikalık sessizlikten sonra geri çekilip başını sallıyor. "Tamam." diyor elini uzatarak. "Bu binayı yöneten organizasyonun bir parçasıyız. Sana etrafı gezdirebilir ve hikayen için biraz daha bilgi verebiliriz." Şanslı olduğunun farkına varıyorsun ve hazır odak senden uzaklaşmışken onları takip ediyorsun. Onlarla birlikte binada onlara gözükmeden dolaşırken konuşmayı kestiklerini fark ediyorsun. Yürürken binanın düşündüğünden çok daha büyük olduğunu, birçok odası ve sonsuza kadar devam ediyormuş gibi görünen koridorları olduğunu fark ediyorsun. Burada basit bir organizasyondan daha fazlası olup olmadığını merak etmeye başlıyorsun. Sonunda koridorun sonundaki bir odaya ulaşıyorsunuz. Adamlardan biri diğerine girmesini işaret ediyor ve sen de arkalarından içeri adım atıyorsun. İçeride gördüklerin kanını donduruyor. Oda, tanımadığın ekipman ve makinelerle dolu. Laboratuvar önlüklü insanlar ortalıkta dolaşıyor, göstergeleri kontrol ediyor ve garip makinelerde yazı yazıyor. Bunun bir çeşit laboratuvar olduğunun farkındasın ama ne yaptıklarını bilmiyorsun. Aniden, kapı arkandan çarparak kapanıyor ve bir kilitleme mekanizmasının yerine oturduğunu duyuyorsun. Gazeteci olduğunu iddia eden adam arkasını dönüyor, kapıyı açmaya çalışıyor ama kapı yerinden kıpırdamıyor. Kapana kısıldınız. Neler olduğundan emin değilsin ama bir an önce oradan çıkman gerektiğini biliyorsun. Bir çıkış yolu bulmak için odanın etrafına bakmaya başlıyorsun ama her şey sıkı sıkıya kapatılmış gibi görünüyor. Tam umudunu kesmek üzereyken arkandan bir ses duyuyorsun. "Laboratuvarımıza hoş geldiniz." diyor. "Umarım bize katılmaya hazırsınızdır."

Kendini içinde bulduğun laboratuvar, modern bir teknoloji ve bilimsel deney harikası. Oda tamamı tahminince insanlar üzerinde deneyler yapmak için tasarlanmış baş döndürücü bir dizi ekipman ve makine ile dolu. Makineler metal ve plastikten yapılmış ve yanıp sönen ışıklar, grafikler ve sayılar içeren ekranlar ve odanın diğer bölümlerine bağlanan uzun tüpler ve tellerle kaplı. Bazı makinelerde kısıtlamaları olan metal masalar var ve bir kişiyi yerinde tutmak için kullanılabilecek kayışlar ve kıskaçlar olduğunu görebiliyorsun. Bu masalar birine acı veya rahatsızlık vermek için kullanılmış gibi görünen çeşitli araç ve gereçlerle donatılmış. Örneğin, invaziv prosedürler için kullanılabilecek gibi görünen keskin iğneler, uzun şırıngalar ve diğer aletler var. Farklı renklerde sıvılarla dolu cam kaplar da var ve bu sıvıları birinin vücuduna enjekte etmek için kullanılabilecek tüpler ve iğneler olduğunu görebiliyorsun. Bu sıvılar, bir öznenin fiziksel veya zihinsel durumunu değiştirmek veya bir tür tepki veya tepki uyandırmak için kullanılabilir. Sıvıların bazıları zararsız olabilirken, diğerleri oldukça zehirli veya tehlikeli olabilir. Odanın etrafına baktığında berrak bir sıvıyla dolu büyük bir tank ve içinde yüzen bir insan da fark edebiliyorsun. Az önce arkandan seslenen adam omzuna dokunuyor ve tankı göstererek "Bu, kişiyi ışık, ses ve dokunma da dahil olmak üzere tüm dış uyaranlardan izole etmek için kullanılan duyusal yoksunluk tankı adı verilen oldukça gelişmiş bir teknoloji." diyor. İki çalışan gazeteci adamı kollarından tutuyor ve laboratuvarın farklı bir bölümüne götürüyorlar. Seninle konuşan adam ise sana dönüyor ve "Niçin gelmiştiniz? Pek fazla ziyaretçimiz olmuyor burada." diye soruyor.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#10
Özel dedektif Wændz olarak bu kargaşayı fırsat bilip binanın içerisinde adımlamaya başlamıştım. İlerlemesi sorun değildi de gittikçe burası eski bir yapıya dönüyor, etraf bakımsız, belki de yıllardır kimsenin uğramadığı bir ortama dönüyordu. Bir müzeyi geziyormuşçasına etraftaki eskiliğe bakarak ilerliyordum ancak sessizliğimi korumayı sürdürüyordum. Merdivenler sona erdiğinde loş ışıklı koridorda buluyordum kendimi. Olabildiğince bir şeylere çarpmamaya dikkat ederek ancak elimi de sağa sola sürmeden ilerlemeyi sürdürüyordum. Hava buradan itibaren soğuyordu. “Ne işin var burada Wændz” diye kendi kendime içimden hayıflansam da görev bilinciyle ve istekle adımlamaya devam ediyordum.

Koridorda ilerledikçe iki kişiye denk geliyordum. Birbirini tanımıyor gibilerdi zira birazcık sonra adamın biri kendini gazeteci olarak tanıtıyordu. Ötekisi ise varlığımı sezmiş gibiydi ama sezdiğini fark ettirmiyordu muhtemelen. Üzerimde hissettiğim gözler bana bunu düşündürüyordu. Ne kadar tehlikede hissetsem de tehdit edici bir şey ortada görünmüyordu da. Kendime, gücüme ve elementime güvenip sakinleştiriyordum kendimi. Yanlış bir şeyler olursa her yeri yıkabilirdim gibi geliyordu ancak limitli bir gücümün olduğunu da biliyordum. Burada neler olup bittiğini anlamlandıramıyordum. Alt tarafı bir parkta bir binanın bodrum katında olmam gerekiyordu ancak tüm bu dolambaçlı yollar endişelerimi arttırıyordu.

Adamlardan buralı olduğu belli olanı bu binayı yöneten organizasyonun parçası olduğunu söylüyordu. “Organizasyon? Burası park kardeşim park!” diye içimden iyice anlamlandıramıyordum olanı. Onlar ilerledikçe gizlice onların ardından ilerlemeyi sürdürüyordum. Gittiğim mesafeyi düşününce burasının oldukça büyük olduğunu kolaylıkla anlayabiliyordum. Yürüyüşün sonunda koridor bir kapıya çıkıyordu. Kapıdan içeri girdiğimde gördüklerim karşısında kanım çekiliyordu! Hayatımda görmediğim garip cihazlar ve teknolojik aletler doluydu etraf. Önlüklü insanlar ortalıkta dolaşıyordu. Neden burada böyle bir yer olduğunu hala anlamlandıramıyordum. Böyle gizli bir mekân böyle ulu orta bir yerin altına saklanmıştı ve ne zamandır hiç kimsenin ruhu duymuyordu. Etrafa birkaç saniye daha bakınıyordum ki arkamdaki kapı üzerime çarpmayla kapanıyordu. “Eveeet işte şimdi çamura battın Wændz. Aferin sana” diye içimden geçirirken gazeteci gidip kapıyı açmaya çalışıyordu. Sol yumruğumu sıkarken “Kapıyı kırabilir miyim acaba?” diye düşünsem de bunun sağlıklı bir fikir olmadığı düşüncesiyle vazgeçip artık umudumu kaybediyordum ki arkamdan bir anons geçiyordu birisi. Bize katılmaya hazırsınız derken ne demek istediğini anlamamıştım. Neden onlara katılayım ki? Hıh! Böyle önlükler hiç tarzım değil! Ayrıca burada insanlara deney yapmak yasal mı?! Hiç sanmıyorum!

Enjektörleri görünce iyice tüylerim diken diken olsa da kafamı çalıştırmak zorundaydım. Bir polis olduğumu hemen ortaya çıkarırsam ya biri bir yerden iğne saplamaya kalkarsa? Tetikte olmalıydım. Etraftaki sıvıları silah olarak kullanabilirdim belki ama insanların ölümüne sebep olabilirdim. Birinin ölümü benim yüzümden olsa kahrolurdum. Dahası ben kimseyi öldürmem ki! Ölüm kelimesi bile başlı başına korkutuyordu beni. Kendim cesur olabilsem de başkasının hayatı benim için en değerli şeylerin başında geliyordu.

Biraz önce hoş geldiniz diyen adam omzuma dokunuyor ve tankı gösterirken bunun insanı tüm dış uyaranlardan izole etmek için kullanıldığını söylüyordu. Bir tane yumruk atacaktım bütün yeryüzünden izole olacaktı! Hem de teknoloji gerekmeden! İki kişinin gazeteciyi kollarından tutup götürdüğünü gördüğümde gazeteci için endişelenmeye başlamıştım. Onu denek olarak mı kullanacaklardı?! Kayıp çocuğu da bu parktan kaçırmış olabilirler miydi? Sinirlenmiştim. Yavaşça adamın omzuma dokunan eline bakıp ardından yavaşça kafamı kaldırıyordum. Etrafımda kimsenin bana yaklaşmadığından emin olduktan sonra kollarımı belimin iki yanına koyuyor ve meraklı tonda “Gazeteciyi nereye götürüyorsunuz? Küçük kardeşim bir süredir kayıp. Onu aramak için her yere bakıyordum. Burada olabilir mi? Kazara onun da iki kolundan tutup götürmüş olabilir misiniz?” diye soruyordum. Soruyu öyle soruyordum ki sesimin tonundan sanki bir bilmeceyi çözememiş de cevabını karşımdakinin ağzından duymak istiyor gibiydim. Burada her ne oluyorsa yasal olmadığı barizdi. Gaz maskeli adam yanımda olduğunu söylemişti ama şu anda bunu hiç de hissedemiyordum. Zaten öyle sihirli bir şekilde ortaya çıkan adamın nesine güvenebilirdim ki?!

Adam olur da dediğime paralel bir şey söylerse kalsiyum kas yeteneğimi aktif edip bir anda üzerine atılıp sağ elimle boğazını sıkarken sol dizine tersinden tekme atıp yere çökertecek ve arkasına geçip ayağımı sırtına basarken iki kolunu da tersten yukarı doğru çekip yerinden çıkaracaktım. Kimseyi öldürmek istemeyebilirim ama kimsenin canını yakmayacağım diye bir şey söylemedim. Adam soruma kendilerini savunan bir şey söylerse bir iki cümlesine daha sabredebilirdim. Tedbiri asla elden bırakmayacaktım.
► Show Spoiler
Locked

Return to “Diğer Bölgeler”

cron