[Vaka] Sahte Elçi

#1
► Show Spoiler

Pudaerø şehrinin Dusha Krallığı içindeki yerine bakıldığında ne kadar önemli bir din merkezi olduğu ve ibadethaneleriyle ünlü olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Dushuma dini ne yazık ki yorumlamaya çok açık bir din olduğundan belirli zaman dilimlerinde bu dinin insanları manipüle etmek için kullanıldığı bilinmektedir. Bunun en yakın örneği, P.S. 38 yılında gerçekleşmiş olan toplu intihardır. Kimliği hala bulunamamış bir suçlu, dindar insanları bir araya getirip birbirinden farklı suçlar işlemelerini sağlamış ve aralarından birinin yakalanmasıyla hepsinin topluca intihar etmelerini sağlamıştır. Bu gibi vakaların bir daha yaşanmaması adına kral, Polis Teşkilatı'nın her türlü söylentiyi incelemesi gerektiğini belirtmiştir.

"Beyim, iki patlıcanı 20 bof'a satıyorum, daha ne yapayım? Poshota sana bolluk versin, kötülüğünü alsın."

Pazar yerindeki satıcıların bas bas bağırışlarının sesi kaldığınız otelin içine kadar rahatça geliyor. Bir süre sonra, bu sese telsizinizden gelen bildiri eşlik ediyor. Bir haftadır planlanmakta olan köy ziyaretinin bugün olduğunu fark edip erken saatlerde karakola geliyorsunuz. Karakolun kargaşasından uzak kalan bekleme alanına geçiyorsunuz ve bu vakada size eşlik edecek olan elemanları bekliyorsunuz. Onları beklerken karşınıza Dusha'nın Teşkilat Başkanı çıkıyor. Başkan Epuno, gülümsemese bile size gözünü doğrultup "Günaydın, memurlar." demekle yetiniyor. İri yarı olan başkan önünüzden geçerken görüşünüzü kapattığı için göremeseniz de başkan çekildiği anda uzaktan bir adamın bağırarak size doğru yaklaştığını fark ediyorsunuz. Daha ne olup bittiğini anlayamadan adam yanınıza oturuyor ve elini uzatıyor. "Ay ölüyordum bu ne böyle, ne kötü yapmışlar bu merdivenleri. Ben Dongota canlarım. Dongota Potua."

Dongota Potua
► Show Spoiler

Komiser Dongota'nın değişik yüz yapısı ve kalın kaşlarından gözlerinizi bir süre alamıyorsunuz. Vakaya atanmış olan başpolis memurunu beklerken Komiser Dongota sizinle konuşmaya devam ediyor. "Bak çok alımlı, güzel bir kızımızsın. Sen de çok yakışıklı bir oğlansın, aman dikkatli olun. Manyak bu köylüler, her şeyi beklerim ben. Aman diyeyim." Sözlerini bitirdikten sonra tam karşısındaki polis memuruna gözlerini çeviriyor. "Kız bana şuradan çay getir bak koparırım kıçını." Dongota'nın laflarını duyan kız telaşla sağdaki koridora koşuyor ve bir dakika içinde Dongota'ya çay getiriyor. "Poshota yesin seni, hadi bakalım." Kısa bir süre bekledikten sonra Dongota elini sağa doğru uzatıp size doğru gelen, senin yaşlarında birini gösteriyor. "Aha bakın bu işte bizimle geliyor bak bak!" Etrafındakilerin aksine soluk ve beyaz bir tene sahip olan memur yanınıza oturuyor, iç çekiyor ve konuşmaya başlıyor. "Selamlar, selamlar, selamlar. Bendeniz Gututo Hefuma. On sekiz yaşındayım ve bu yaştan başpolis memuru oldum. Ana Dushalı, baba Himotalı. Umarım iyi geçinebiliriz, geçinemezsek de sıkıntı yok."

Gututo Hefuma
► Show Spoiler

Herkes toplandıktan sonra Komiser Dongota ayağa kalkıyor ve hem sizlere hem de Gututo'ya birer tane kelepçe uzatıyor. "Koyun şunları arka cebe, aman unutmayın bak yanarız." Ardından siz de kalkıyorsunuz ve karakoldan çıkıyorsunuz. Pudaerø şehrinin merkezine yakın olan karakolun hemen yanındaki Aduri Gupuha Anıtı'nın etrafındaki kalabalıktan uzaklaşıp onu takip etmenizi isteyen Komiser Dongota'nın ve Gututo'nun peşinden gidiyorsunuz. Dongota tekrardan konuşmaya başlıyor. "Sadece on beş dakikalık bir yürüme yolu var canlarım, arabaya falan hiç gerek yok yani." Yaklaşık iki dakika daha yürüdükten sonra Dongota tekrar konuşmaya başlıyor. "Ay ağzınız var diliniz yok ayol, hadi anlatın, kimsiniz nesiniz?"
Off Topic
Bu konunun GM'i Barisu olarak sizlerle birlikteyim. GM yazma günleri Pazartesi ve Perşembe'dir. İlk turunuzu Pazartesi gününe kadar yazmanız gerekmektedir. Lütfen ilk turlarınızda karakterinizin konuşma rengini belirtmeyi unutmayınız. NPC'lerin konuşma renklerini değiştirmeniz durumunda lütfen onların renklerini de belirtiniz.

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#2
Derin bir nefes aldı. Havayı solurken ettiği minnet dualarını sindirdi ve özümsedi o an yabancılaştığı benliğiyle. Kendine gelmesinin zor ve meşakatli olduğu zamanlar bir bardak kahve yardımcısı olurdu hep. Şimdi ise üzerinde ona hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sonsuz bir gerginlik vardı. En başta seçemediği fakat daha sonrasında zihninin derin dehlizlerinden çıkarıp önüne koyduğu görüntüyü daha da netleştirdi gözleri. Başkanının sesi kulaklarında çınlarken kafasını eğip vücudunun postürünü daha da dikleştirdi. Onu kafasını aşağı ve yukarı salladığı ritmik hareketlerle selamlarken uzaklardan yaklaşan diğer silüeti anlamlandırmaya çalışıyordu meraklı gözleri. Yanındaki memurla henüz tanışmamıştı bir de. İlk adımı ondan beklemişti. Çekimserdi, hala. Dostane bir kalbe sahipti, sevgiyle dolup taşan bir yüreği olmasa dahi iyi bilirdi insanlara değer vermeyi. O an içinden her şeyin iyi olacağını ümit etti sadece. Yaklaşan silüeti incelemeye devam etti. Zihninde yankı yankı kim olduğunu sordu aynalara, cevap yoktu meraklı suratından başka. Nasıl olsa öğrenecekti zaten. Yaklaşmasını beklemesine de gerek kalmadı aslında. Silüet yanlarına ulaşmadan sesi ulaşmıştı çoktan.

"Lubunya" dedi içinden. Sonra gülümsedi. Öyle gülümsedi ki, sevimli bir kedi yavrusunun mahmur gözleri gibi ışıldadı o an sureti. Kendini henüz tanıtan Komiser Dongota'nın sahip olduğu renkli kişiliği; o an zihnine çentikler atan, bedeninin kaskatı kesilmesini sağlayan tüm o gerginliği atmıştı üzerinden. İstemsizce gösterdiği gülümsemesinden utanacak değildi. Yanındaki adama bir an gözlerini kaydırıp bir örtü çekti kıvrık ve dolgun dudaklarına. Komiser Dongota'yı selamlarken naif ve nazik ses tonu çıktı ortaya. Çelik bir hançer gibi geceyi yırtan cinsten sesi o an için cıvıldayan bir bülbül gibiydi.

"Memnun oldum Komiser Dongota. Emrinizdeyim." dedikten sonra biraz gülmeyi akıl edebilmişti. Lakin Dongota'nın ona güven aşılayan ve istemsiz bir biçimde yaşam hücrelerine neşe zerk eden sesi, gülüşünün endamlı bir bayrak dikmesine sebep oldu çehresinde. Komiserin diğer sözlerini dikkatlice dinlerken onun biraz geveze olduğuna çoktan kanaat getirmişti. Eh, bu tahmin edilebilirdi. Oturduğu yerden konuşmasını sürdüren komiserini dinlemeye devam etti. Hera iyi bir dinleyici olmayı çok ufak yaşlarında öğrenmişti. Bu nedenle iletişim sıkıntısı çekmiyordu zira konuşmaktan çok dinlemekle yetinirdi. Köylüler ile ilgili söylediklerinden sonra uzaklara daldırdı gözlerini. Nerede olduğunu hatırladı. Anılarla dolup taşan beyni, yatağına sığmayan bir nehir gibi dolup taşan yaşanmışlıklar ile kaplıydı şimdi. Birden vuku bulmuş bir ışıltı, onu gerçeklikten alıp hatıralarla dolu bir odaya çekti. Ailesi geldi aklına, daha sonra çocukluğunun geçen her bir anısı. Onlara burada olduğunu söylememişti. Vaka önce gelirdi pekala. İşleri bittikten sonra ziyaret etmeyi not olarak yazıp yapıştırdı zihninin eski kolonlarına. Bir göz kırpmasıyla tekrar döndü gerçekliğe. Yanındaki memur arkadaşı ve hala konuşmasını sürdüren komiserini tekrar dinlemeye başladı. Anlık olarak kızdı kendine, yanaklarını kızarıyordu ki devam etti dinlemeye. En azından aklına gelen mutlu anılar, onu çok da derine çekememişti. Komiserinin kelimeleri, yanlarına uzaklardan gelmekte olan ekibin son üyesini göstermesiyle sonlanmıştı. Ondan aldığı havayı değerlendirmeyi sonraya bıraktı. Kaşınan burnuna götürdüğü parmağını tekrar oturduğu koltuğa koymadan önce yanlarına yaklaşan adama eliyle selam verdi. Ufak bir erkek çocuğu gibi gözüktü gözlerine gelen ve Başpolis memuru olduğunu düşündüğü şahıs. Nitekim konuşmaya başlayınca bu doğrulanmış oldu. Ona da kafasıyla selam verdi Hera. Ayaklanıp yola düşmeden önce Komiserin uzattığı kelepçeyi cebine koydu. O sırada kontrol etti benliğini, tekrar ve tekrar. Hem zihnini, hem bedenini tekrar yokladı. Ayakları geri gitmiyor, bedeni titremiyor; zihni bulanık bir su gibi köpürmüyordu. Attığı her adımda özgüveni bir şelale gibi akıp geçti üzerinden. Aştığı çaylaklığı için şükürler etti. Derin bir nefesi, özlemini duyduğu anıları için alırken şahin gibi keskin gözleri açıldı. Takip etti. Kararlılıkla yere basan ayakları o an yeri göğü inletmese bile, içindeki görev bilincini her bir titreşim ile tazeledi.

"Özlemiş miyim?" Derinlerden, titrek ve zayıf bir alev misali tutuşan sözler geçti yüreğinden. Özlemiş olabilirdi. Özlemişti.

Anıtı daha önce görmüştü. Gençliği ve çocukluğunu geçirdiği şehir gözüne uzun zamandır giymediği, üzerine bol gelen eski bir ceket gibi geldi. Lakin aynı kokuyu anımsıyordu, değişmeyeceğini tahmin ettiği. İlk günün lezzetini aldı dudakları, gök hala mavi iken; bastığı toprağın aynı toprak olduğuna emin oldu. Bu hissi ondan başkası da anlayamazdı. Çocukken koşturduğu topraklara her gelişinde yaşadığı garip hisleri bu sefer de onu bırakmadı. Bunun iyi olduğuna kanaat getirdi ve konuşmakta olan Komiserini dinlemeye devam etti. Anıttan ve kalabalıktan uzaklaşıyorlardı. Araba olmadan gidecekleri bu kısa yolun bir süre daha devam etmesini umdu sadece. Yolda olmanın verdiği his ile biraz olsun özlem giderebilecekti böylece. Komiserinin sorusu üzerine her zamanki net, içten fakat bir o kadar da abartıdan uzak gülümsemesini geçirdi yüzüne. Daha samimi ve yapmacıklıktan uzak olmaya çalıştığını her bir zerresiyle belli eden ses tonu ile ilk söze giren o olmuştu:

"İsmim Hera Memuga. " dedi. Ardından sağ eliyle sırtındaki mızrağını yokladı, ardından onu düzeltti. Donuk ifadesine biraz daha güven eklemişti. Herkes ile teker teker göz kontağı kurdu. Bunun aslında ekibindeki diğer iki memur ile ilk tanışması olduğunu biliyordu. Kendini tanıtmak amacıyla başladığı konuşmasına devam etti.

"Çocukluğumun tamamını burada geçirdim. Ailem hâlen burada yaşıyor. Hoş bir tesadüf oldu aylar sonra buraya tekrar gelmek." Sözlerinin devamını da dudaklarından döktükten sonra rüzgarı ve çıkardığı uğultunun kulaklarını dolduruşuna şahitlik etti. Yanındaki diğer memurun da konuşmasını bekliyordu aynı zamanda. O da eğer söze girerse ona doğru bakacak, dikkatle dinleyecek ve soracağı bir şey varsa içtenlikle cevaplayacaktı.

► Show Spoiler
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#3
Pudaerø denen bu yerin bir bir yobaz sürüsü olduğu ön yargısını kıramıyordu bir türlü. Burada olmaktan zerre mutlu değildi. Önceki gece uykusunu pek alamamış olmasına rağmen pazardan gelen sesler yüzünden uykusuna erken veda etti. Gözlerini ovuşturduktan sonra yüzünü yastığa sürte sürte yeniden uykuya dönmeye çalışsa da bunu başaramamıştı. Öbür tarafa döndüğünde yanında uzanan, saçları sırtına kadar uzun, arkadan oldukça hoş bir profile sahip olan kadını gördü. Fazla kaçırmış olmalıydı ki anıları kolay kolay canlanmıyordu. Ilık bir rüzgar, iki uzun pencereden içeri doğru sallıyordu mor perdeleri. Perdelerin beyazdan mora çevrilmesini özellikle istemişti. Geceleri oldukça nazlı bir insana dönüşebilirdi. İçeri giren en ufak ışık uykusunu mahvetmeye yeterdi. Pencereden bakmak için kalkmadan önce kadının omzuna götürdü elini. Saçlarını kulağının arkasına attı ve dizlerinin üzerinde yükselerek yüzüne baktı. "...lan yine karavana atmışız." dedi ve derin derin iç geçirdi. Sarhoşken standartlarını yerlere indirmenin verdiği utançla ve kadını uyandırıp sohbet ya da kahvaltı etme ihtimali korkusuyla sessizce kalktı yatağından. Standartlarını düşürmesi yetmezmiş gibi kadına birçok vaatte bulunmuş, yarım saat kadar da palavra sıkmıştı. Çok ünlü bir polisin oğlu olduğunu ve kendisinin de yüksek rütbelerde bir polis olduğunu söylemişti. Kadını hayatında göremeyeceği zenginliklere boğacağını söylemişti. Neyse, tam anlamıyla da bir yalan değildi bu. En azından önemli bir polisin oğlu olduğu kısmı yanlış değildi.

Parmak uçları üzerinde, dudaklarını gergin bir şekilde ısırarak odanın çaprazındaki koltuğa doğru yürüdü ve koltuğun üzerine fırlattığı giyeceklerini aldı. Lacivert bir takım, beyaz ve biraz kırışmış bir gömlek, siyah bir kravat. Belki biraz dağınık ama oldukça klas. Sessizce devam etmişti hareketlerine. Kapıdan çıkacaktı ki telsizden yüksek sesle bir görev çağrısı almıştı. Hanfendinin uykusu oldukça hafif olacak ki koruduğu araziye yaklaşan bir köpek gibi dikmişti boynunu yukarı. Shisha, tam da o an arkasını dönmüştü ve kadınla bakışmıştı. Ayda birkaç kez yaşanan zamana karşı yarışma durumu yeniden başına gelmişti Shisha'nın. Shisha'nın, başından beri kendisiyle sadece bir gece geçirme fikrini geç de olsa anlayan kadın, bir anda yarı giyinik bir vaziyette bağırıp tüm oteli ayağa kaldırarak sersem kahramanımızın üzerine koşmuştu. Eğer görev çağrısı bir dakika daha sonra gelseydi kahramanımız otel kaydını sildirip işine gitmiş olacaktı ama tabi hiçbir şey asla istendiği gibi gitmez. Kimine göre hayatın bu muziplikleri de bir nevi onun tuzu ve biberidir.

"Yahu bir dur konuşal-" demeye kalmadan kasıklarına yediği tekmeyle dizlerinin üzerine düşen Shisha, acıyla kafasını duvara yaslamıştı. Artık konuşarak bir şeyleri çözebilmek için oldukça geç kalınmıştı. Yediği dayağı sonuna kadar hak ediyordu. Bu yüzden kadına durması için yalvarmak dışında hiçbir kurtulma çabası içine girmedi. Sonunda, yakaladığı ilk açıkta açık kapının içeri taraftaki koluna sert bir tekme vurdu ve kolu kırmayı başardı. Sessizce odadan ayrılabilmek için eline almıştı ayakkabılarını. Ayağının üzerinde sarı çoraplarından başka bir koruması olmayan Shisha, bir de ayağının acısıyla avazı çıktığı kadar bağırdı ve kendini odadan dışarı, koridora atmayı başardı. Hızlıca kapıyı çekip kapadı ve sarı çorabının başparmak kısmına yayılan kırmızılığı umursamadan ayakkabılarını giydi. Kadın kapıyı yumrukluyordu içeriden. Ceketini yoklayan Shisha, sigara paketini içeride unuttuğunu fark etti. "Bir polis memuruna saldırı ha ! 4 yıldan başlar ! Kafadan 4 yıl demedi deme-" Kadının küfürleri bizimkinin sesini bastırırken, otel sakinleri de birer birer odalarından çıkıp olan biteni anlamaya çalışıyorlardı. Shisha rozetini gösterdi ve her şeyin kontrol altında olduğunu, herkesin odasına dönmesi gerektiğini, bir iki dal sigara verebilirlerse de çok mutlu olacağını söyledi ve bir problemi bu şekilde ortadan kaldırmış oldu. Daha fazla konuşma gereksinimi duymadan hızlı bir şekilde otelden ayrıldı. Anlaşılan daha önce çok kez kalbi kırılmış bir kadının tabutuna son çiviyi çakmıştı. Geçmiş olsun. Bir kez daha bedduaları toplayıp ayrılıyordu ortamdan.

Tek parça halinde karakola ulaşmayı başarmıştı ve bunu günün ilk zaferi olarak görüyordu. Eğer gün boyunca her şey olması gerektiği gibi giderse bu da kreması olacaktı. Yarısı bitmiş sigarasını parmağıyla ittirerek çöpe fırlattı ve karakolun merdivenlerini çıkıp içeri girdi. Buluşma noktasına yaklaştığında gözüne memur arkadaşı ilişmişti. İlk kez gördüğü bu hafif balık etli kız, yaklaştıkça daha da güzel durmaya başlamıştı kahramanımızın gözüne. Dolgun dudaklarına gözlerini dikti bir süre çaktırmadan. "Hedefe kenetlenmiş bulunuyorum." diye geçirdi içinden. Çok yaptığı bir şeydi bu. Sanki kuleyle iletişime geçiyor gibi düşünürdü bir kadına yaklaşırken. Bazen sesli de düşündüğü olurdu. Sersemliğine vermek lazım. Hafif çekingen bir tipi vardı kızın ama kitabı kapağına göre yargılamak olmaz tabi. Tanışmak için ilk adımı atacaktı ki devasa teşkilat başkanıyla karşılaşmışlardı. Hemen arkasından da kendilerine yol gösterecek olan kişi, kesinlikle orijinal bir kişilik olan Dongota Potua gelmişti. Adamın yüz hatlarını incelemekten kızı unutmuştu bir süreliğine. Elini sıktıktan sonra söyleyeceklerini dinlemeye koyulmuştu Shisha. Komiser Dongota, iki kahramanımıza köylülerle ilgili birkaç tüyo veriyordu. Kendisi gibi geveze bir komiserle karşılaşmış olmanın iyi bir şey olup olmadığını düşünüyordu ki komiserin konuşması ekibin son katılımcısının da buluşma yerine varmasıyla kesilmişti. 18 yaşında ve tahminen yeni memur olmuş bir çocuk. Shisha'Nın ilgisini teken çek şey, çocuğun babasının farklı bir coğrafyadan olmasıydı. Gezip görmeyi severdi ne de olsa. Belki bir gün Himota'ya sürükleyecekti onu rüzgar. Neden olmasın?

Komiser 3 meslektaşın da eline birer kelepçe tutuşturmuştu. Shisha, kelepçeyi bol iç cebine attı komiseri dinlemeye devam etti. Arabaya ihtiyaçlarının olmadığını duyunca biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Bu işin karizmatik yanlarından biriydi o polis arabası. Yürümeye başladıklarında komiser, sanki kendisinden başkasına sıra geliyormuş gibi bizimkilerin hiç konuşmamasından yetinmişti. Mızraklı kız ismini verirken Shisha göz ucuyla onu kesiyordu hafif hafif. Kısaca kendini tanıtıp göreve geçmek istiyordu artık. Görevden sonra sabaha kadar gevezelik edebilirdi. Gerçi görev esnasında da yapabilirdi bunu rahatlıkla. Ancak o sırada bunun için fazlaca yorgundu ve çorabından akan kan ayakkabısının içine sızmaya başlamıştı.

Hera'nın memleketinin bu yobaz şehir olduğunu duyduğunda bu güzel kızın çocukluğunun burada harcanmış olduğunu düşündü. Belki de yetiştiği ortam yüzünden çekingen bir duruşu vardı. Belki de Shisha'ya öyle gelmişti sadece. "Ben Shøge...ama kimsenin tanımadığı olan." Bunu söyledikten sonra yanındaki iki memura doğru konuştu. "Siz gençler bilmezsiniz ama bu isim ülkenin toprağa yakın kesimine az çok tanıdık gelebiliyor." Sonrasında komisere döndü ve konuşmaya devam etti. "İsmim Shisha. Kısaca Shi falan da diyen var. Uzun uzun kendimden bahsederdim ama manyak kadının biri peşimde ve sabit bir şekilde burada beklemem benim için pek güvenli değil. Bence hemen yola koyulalım !" Son hamlesi de yanındaki ikiliye aynı anda kol atmak olacaktı. Bu, yeni tanıştığın insanlara karşı yapılacak en mantıklı hareketti. Ortamı hızla ısıtmayı deneyerek çocuğun samimi biri olup olmadığını anlayacak, kızın da hafiften nabzını yoklayacaktı. "Şimdiden süper bi' grubuz bence !"
► Show Spoiler
"I know your anger, I know your dreams
I've been everything you want to be"
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#4
► Show Spoiler
Başpolis Gututo, kendinizi tanıtmanızı dinledikten sonra konuşmaya başlıyor. "Ben de Gututo Hefuma. Zaten kendimi kısaca tanıtmıştım, uzatmaya gerek yok. Sizden küçük olsam da sizden yetenek konusunda katlarca daha üstün olduğumu unutmamanızı öneririm. İstersem emir de verebilirim tabii, size bağlı." Gututo'nun konuşması bittiği anda Komiser Dongota, Gututo'nun kafasına hafif bir yumruk indiriyor. "Ayol anladık tamam be bücür! Ben de sana emir veririm n'olmuş, havlayayım mı burada 'bön östönöm' diye?! Kafa şişirdin be, yeter, aaa ama!" Gututo'nun olabildiğince sessiz bir şekilde "Geri zekalı..." dediğini duyabiliyorsunuz. 15 dakikanın sonunda köye varıyorsunuz. Köye vardığınızda gözünüze çarpan ilk şey köyün doğal yolları, taştan yapılmış evler ve eğlenerek ayak topu oynayan çocuklar değil, Komiser Dongota'nın cebinden dezenfektan çıkarıp bağırarak ellerine sıkması ve ovalaması oluyor.


Image


Köye girdiğiniz anda sizi öncelikle siyah ve kısa saçlı, kısa boylu, soluk ve beyaz tenli bir kız karşılıyor. Büyük bir ağacın arkasından size bakan kız üniformalarınızı görünce hızlıca size doğru yaklaşıyor. Başını eğiyor ve konuşmaya başlıyor. "Köyümüze hoş geldiniz sayın memurlar. Adım Gugo Atora. İzninizle sizi efendimize götüreyim." Dongota size başıyla işaret edip kızın arkasından yürümenizi söylüyor. Yürürken size doğru eğiliyor ve fısıldıyor. "Ay saçlara bakın, o ne öyle? Kesin zorla böyle kesiyordur bu manyaklar." Gututo da ekliyor. "Kız sürekli somurtuyor, neden bu kadar küçük bir kız bu kadar somurtkan olsun ki? Kesin bir sıkıntısı var."

Gugo Atora
► Show Spoiler

Kız köyün içine giriyor, siz de kızı takip ediyorsunuz. Köyün içinde bir sürü insan tipi görüyorsunuz. Top oynayan çocuklar, mutlu mesut sohbet eden yaşlılar ve yerel dükkanlardan alışveriş yapan insanlar köyün gündelik yapısını özetlemeye yetiyor. Köyün merkezine vardığınızda bir ibadethane görüyorsunuz. İbadethane, diğer binalardan biraz daha büyük inşa edilmiş ve diğer binalardan daha düzenli, simetrik taşlarla yapılmış. Kız ibadethanenin içine giriyor, siz de kızın ardından giriyorsunuz. İbadethaneye girdiğinizde ortamdaki tek ışık kaynağının 20 tane mum olduğunu görüyorsunuz. Bu mumlar bir çember oluşturmuş durumda ve her biri taş levhaların üstüne yerleştirilmiş. Tüm levhaların ortasında oluşmuş olan çemberde ise bir din adamını ve bir kadını görüyorsunuz. Kadın oldukça alımlı ve güzel, siyah saçlı, yeşil gözlü bir kadın. Din adamı ise ak sakallı, uzun saçlı, yaşlı bir adam. Ardınızdan kapıyı kapattığınızda küçük kız size dönüp sessiz olmanız gerektiğini eliyle belirtiyor. Kapı kapandıktan sonra alımlı kadının ağladığını duyabiliyorsunuz.

"Lütfen beni kulun olarak kabul et, ben sana aidim." Yaşlı adam, sağ eliyle kadının sağ omzunu okşayıp sol eliyle kadının çenesini kaldırıyor ve kadına cevap veriyor. "Tüm yapman gerekenleri yerine getirdin kızım. Artık bana aitsin, seni kabul ediyorum." Kadın bir anda içten bir şekilde gülümsüyor ve ağlaması şiddetleniyor. Kendini yaşlı adamın kollarına atıyor. Yaşlı adam ise kısa bir süre sonra kadını kendinden uzaklaştırıyor ve ayağa kalkıyor. Kadın da ardından ayağa kalkıp yaşlı adamın gözlerini süzüyor, eğilip elini öpüyor ve yanınızdan geçip ibadethaneden ayrılıyor. Yaşlı din adamı, gözlerini size çeviriyor ve yanınıza geliyor. "Köyümüze hoş geldiniz. Ben Fogi, Dushuma dininin hizmetindeyim." Sözlerinin ardından ibadethane kapısından dışarı çıkıyor ve siz de ardından ilerliyorsunuz. İbadethanenin kapısının yanında bulunan bir taşa oturup size dönüyor. "Bir sorunuz var mı?" Komiser Dongota, adama cevap veriyor. "Benim bir sorum yok, zaten işimiz sizinle değil. Arkadaşlarımın bir sorusu varsa sorabilirler elbet." Komiser Dongota, topu size atıyor ve adama soru sormanız için sizi bekliyor.

Fogi
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#5
Hera, onunla konuşan herkese eşit mesafede durmayı iyi bilirdi. Bir kapıdan girmeden, kapının eşiğinde durur ve o kapının ardındaki herkesin suratına iyiden iyiye bir bakardı. İfadesiz suratlar, üzgün suratlar, mutlu suratlar, anlam veremedikleri, gururlu ve kibirli olanlar... Sevmediği suretlerin hangisi olduğunu iyi bilirdi. Hiç sönmeyecek bir yangın gibi yanan bir öfke vardı bu insanlara karşı içinde. Sevmiyordu gösterişi ve böbürlenmeyi. Kulakları az önce duyduğu sözlerin ilkesizliği ve sıradanlığı karşısında böbürlenen sese anlam veremedi. Soğuk bir kış gününün etkisindeymiş gibi, donuk ve hareket etmeye dahi isteksiz gözlerini çevirdi ona. Küçük bir çocuktan fazlası değildi. Büyüyecekti, belki daha kötüye gidecek; belki de yaşayacağı olaylar onu daha çekilebilir bir insan kılacaktı. Nasıl olacaksa olacaktı, Hera'nın pek umrunda değildi bu.

Gözlerini kıstı Hera, içinden içinden iğrendiği gözlerini gizledi böylece. Karşısındaki küçük çocuğa bakarak gülümsedi. Tam konuşacaktı, belki bir kaç laf sokacaktı; belki onu küçümseyip onay verecekti. O an aksiyona geçmeye hazır ağzı ve gözleri kımıl kımıldı. Tam o an çocuğun kafasına inen bir yumruk gördü. Komiser Dongota, dümeni ele almış ve bir nebze olsun onun yapmak isteyip yapamadıklarını yapmıştı. Minnettar bakışlarını yönlendirdi Komiserine, ardından kulağına çalınan çocukça hakareti dahi görmezden geldi. Yavaş yavaş ekipte kimi sevip, kimi sevmediğine karar veriyordu. Gututo'yu işaret eden bakışlarını bu sefer Shisha'ya doğru yönlendirdi. Gututo'nun görmeyeceğinden emin olduğu bir anı yakalayıp yüzünü ekşiterek sanki kusuyormuş gibi yapacak, sonra yoluna devam edecekti.

Köye ulaştığında havayı ciğerine çekti. Değişen ne vardı ki? Ona değişen bir şeyler varmış gibi geliyordu, soluduğu kokuda, gözlerine vuran ışığın ritminde ve seslerin renginde... Hayır. Değişen hiç bir şey olmadığını anladı o an. Kendisi değişiyordu, buraya duyduğu bağlılığı uzun zamandır ona uğramamıştı ve artık onun başka biri olduğu gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyordu. Zira karşılaştığı her şey eskisinden dahi eskiydi. İnsanlar, tanıdık olmayan ancak tanıyormuş gibi hissettiren yüzler. Hepsini içinde bir deniz oluşturup ona dökülen nehirlerde yüzen kayıklara bindirdi. Ardından uzunca bir yolculuğa çıkardı. Nefesleri düzensizleşmeye başlamamış, kalbi deprem oluyormuşcasına çarpmıyordu. Her şeyin içinde normal olduğunu hissettiği an bu konuyu açmamak üzere kapatma kararı aldı. Ekibiyle yürümeye devam etti ve kısa süre sonra yanlarına gelip onlara yolu gösteren hüzünlü küçük kıza dikkat kesildi. Saçlarının garip kesimi, giyinişi falan hep küçüklüğünü andırıyordu. Ona bakmak aynaya bakmak gibiydi o an için. Fakat bir ayrıntıyı görmemezlikten gelemedi. Gülerdi Hera. Ne olursa olsun gülüşü en büyük aksesuarıydı hep. Kız gülmüyordu. Kız önlerinde yürürken Komiser Dongota ve Gututo arasındaki muhabbete kulak kabarttı. Onların sorun olarak algıladıkları şeyin nedenini biliyor gibi hissetti. İşin özünde, bilmiyordu. Bilmeye çok yakın hissetti. Buranın iklimi ve insanları hakkında çok fazla bilgisi vardı. Sadece bir terslik olduğunu sezebiliyordu, ötesi değil.

Kızı takip ederek geldikleri yolun sonu bir ibadethaneye çıkmıştı. Buraya yakın bir köyde geçirmiş olsa dahi çocukluğunu buraya ilk defa geliyordu ve dolayısıyla nasıl bir manzarayla karşılaşacağından bihaberdi. Diğer binalara göre daha düzenli ve özen gösterilerek inşa edilen bu ibadethaneden içeri ekibini takip ederek içeri girdi. Çevreye bir göz attı ve taşların üzerine düzenle yerleştirilmiş mumları gördü. Dushuma din adamının yanında alımlı bir kız vardı ve muhabbetleri kulağına çalınıyordu. Üzgün görünüşlü kız kapıyı kapatmadan önce sessiz olmalarını istemişti. Zaten dinlemekten başka bir şey gelmezdi şu an için ellerinden. Konuşmalar devam ettikçe olayın ne olduğunu kavramakta zorlanmaya başladı. Alımlı ve oldukça güzel görünüşlü bu kadının açıkca Dushuma öğretilerine değil de bu rahibe bağlandığına şahitlik etti. İkisi arasındaki olayları hayretle izledi. Pek yorum yapmadı, şimdilik. Çünkü burada konuşmadan, harekete geçmeden ve hatta düşünmeden beklemesi gereken insanlar vardı. Her olayda öncelik Dongota ve Gututo da idi. Kadın çıkıp gittikten sonra yanlarına gelen görevliyi iyice süzdü. Tanıdık gelen simasına rağmen onu tanımaktan çok uzak olduğuna karar verdi Hera. İsminin Fogi olduğunu öğrendikleri adamı ibadethane çıkışına kadar takip ettikten sonra bir taşın üstüne oturarak sorularını almaya hazır olduğunu belli etti. Dongota açıkca soru falan sormak istemediğini belirtmişti. Buraya gelmelerinin bir nedeni olmalıydı doğrusu. Dongota'nın onların bildiğinden fazlasını bildiğine kanaat getirdi. Yine de aklına gelen ilk şeyi sorarak ağırlığını koymak istiyordu. Zaten Dongota da bunu istiyordu. Sevecen ve yumuşak sayılabilecek bir tona ayarladı sesini. Kelimeleri akan bir şelale edasıyla döktü dudaklarından.

"Poshota sana huzur bahşetsin Fogi." dedikten sonra bayık ve sanki uykusu varmış gibi baktığı gözlerini alev alev yaktı. Hera'nın çakmak gözleri, bir süre sonra suratının renginin değişmesine de neden olmuştu. Ciddileştiğinin işareti, aklındaki türlü hesaplaşmanın yansımasıydı suratına tüm bunlar. Adamın karşılığını bekledikten sonra tekrar konuşmaya başlayacaktı. Soracağı şey basitti. Aynı zamanda ucu da açıktı. Nereye yönlenirse oraya giderdi. Ona hal hatır sormak gibi bir şeydi aslında. Fakat bir yerden başlamak gerekliydi. Tehditvari ve agresif bir soru ile bir çaylağın yapacağı cinsten bir cüretkarlık yapmak istemedi sadece.

"Son zamanlarda bu köyde kulağınıza gelen sıradışı bir olay var mı? "

Şimdi sesi daha bir keskin, daha bir dikkat çekici cinstendi. Çünkü mesele görevi olduğu zaman Hera'nın ciddiyeti ölçmeye dahi gerek duyulamayacak seviyede, ateşi söndürülemez cinsten bir yangın olurdu. Sorusunu sorduktan sonra komiser Dongota'ya dönüp Fogi'nin söyleyeceklerine karşılık, onun da vereceği tepkiyi merakla inceleyecekti.

Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#6
Shisha'nın sözleri yeni bitmişti ki yaşça geri olmasından dolayı grubun "bücürü" olarak adlandırılabilecek olan Gututo, belki de bir liderlik ortaya koyma düşüncesiyle Hera ve Shisha'ya kıyasla daha yüksek rütbede olduğunu ve gerektiği halde rütbesinin kendisine sağladığı hakları kullanacağını söylemişti. Komut vermek gibi mesela. Aralarında bir yetenek farkı olduğunun da altını çizmişti. Kendini ortaya koymaya çalışıyordu belli ki. Bunu yapmakta hakkı da vardı. Yaşıtlarının birçoğundan daha farklı, daha başarılı bir geleceğe doğru yelken açmıştı şimdiden. Sadece bunu Shisha'nın yanında yapmamalıydı. Hayır, Shisha böyle kişilere gıcık olmazdı. Onlara düşmanlık da beslemezdi. Hatta herkese davrandığından farklı da davranmazdı. Ancak gördüğü her şansı değerlendirip ince ince laf çarpabilirdi. Bunu komik buluyordu. Kendini beğenmiş, kendini dünyanın ana karakteri sanan tipler onu eğlendirirdi. Komik oluyorlardı çünkü biraz. Elleri cebinde dinledi Shisha bir yandan etrafına bakınırken. Tam ağzını açacakken komiser Dongota, Shisha'ya adeta "bana bırak!" dercesine konuşmaya başlamış ve ekibin üst düzey yetenekli bücürüne haddini bildirmişti. Kahramanımız sadece yüzünde minik bir tebessümle izledi ikili arasındaki diyaloğu. Bu sırada, doğuştan beyninde bulunan ve bir kadının bakışlarını saniyesinde algılayabilen hücreler sayesinde Hera'nın bakışlarını üzerinde hissetti. Anlaşılan Hera da pek hoşnut değildi bu ufak adamdan. Tabi, Shisha bunu umursamıyordu. Hera'nın yüzündeki ifadenin, iğrendiğini göstermek için kullandığı mimiklerin kızın yüzünde ne kadar hoş durduğunu düşündü. Belki de bu kadar etkilenmemişti. Sadece geçen gecenin standartlarını biraz daha yukarılara taşımaya çalışıyordu. Kim bilir? Yüzündeki minik tebessümü bozmadan karşılık verdi Hera'ya ve elleri cebinde vaziyette en arkadan takibe koyuldu.

Hep beraber karakoldan ayrılıp köyün derinliklerine doğru girerken ekibini bırakmıştı Shisha. Arkalarında ilerlemeden bekledi bir süre. Bir sigara çıkardı ve çift kibritle yaktı. Etrafına bakınıyordu. Ülkenin birçok şehrini gezmişti babasının işi sayesinde ama buraya ilk kez geliyordu.Burada olmak istemediğini düşündü yeniden. Karakoldayken bu düşünceyi birkaç dakikalığına aklından çıkarabiliyordu. Gece ve gündüzün aynı yaşandığı, uyumayan şehirlerdi Shisha'nın olması gereken yerler. Bu sıkıcı kentte birkaç gün daha durmaya dayanamazdı. Buna rağmen Hera denen kız, hayatının bir kısmını burada geçirmişti. Bunları düşünürken ekibiyle arasındaki farkın açılmaya başladığını gördü ve hızlı adımlarla onlara yetişti.

Komiser, karşısına çıkan bir kız tarafından durdurulmuştu. Haliyle 3 memur da arkasına dizilmişti komiserin. Kızın kendini tanıttığı kısmı kaçırmıştı. Zaten pek de ilgilenmiyordu böyle bir detayla. Süper zeka bücür, kendince bir çıkarım yaparak kızın hep somurtmasının bir sıkıntısının olmasından kaynaklandığını öne sürmüştü. Böylece sarkazm hançerini altın bir tabakta Shisha'ya sunmuştu. Eh, bizim sersem de durur mu? "Ohoo...o nasıl tespit öyle yahu ! Bir sıkıntısı var demek ondan somurtuyor...senin yanında durunca insan kendi zekasından şüphe duyuyor başpolis." Bunları söylerken ciddiyetini bir saniye bile bozmamıştı. Etkilenmiş bir yüz ifadesi takınıyordu. Dumanı dışarı üfledi ve sigarasını yeniden iki dudağı arasına aldı. Böylece köy merkezine doğru ilerlemeye devam etmişlerdi.

Sonunda merkezdeki ibadethaneye varmışlardı. Dışarısı oldukça sıkıcıydı. İçerisi de öyle olacaktı. İbadethaneleri sevmezdi Shisha. Babası yeterince dindar bir insandı. Oğlu üzerindeki uğraşlarının ters tepmesi bu alana da yansımıştı. Ne ibadethaneden ne de dindar toplumlardan haz ederdi. Sigarasını bitirmemeye çalıştı yol boyunca. Böylece ekibi içeri yollayıp sigarasını bitirmek için dışarıda duracaktı. Hiç yoktan iki dakika geç girecekti içeri işte. Ancak sigarayı fazla erken yakmış olacak ki bu denemesi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Artık ibadethanenin içindeydiler ve küçük kız ses çıkarmamalarını söylüyordu. Hep birlikte dini bir uygulamaya tanıklık ettiler. Oldukça doğal bir andı tabi bu. Birkaç kez ibadethaneye gitmiş bir insanın görebileceği bir şey. Karşılarında fazlasıyla çekici bir kadın af diliyordu din adamından. Gözlerine inanamıyordu Shisha. Din gerçekten de bu ülkede mucizelere sonuç veriyordu. Güzelim hatun, ak sakallı bir ihtiyara sarılıyordu. "Oh...bu ülkede din adamı olacaksın." diye mırıldandı komiserin yanında hafif bir ses tonuyla.

Dina adamı, görevini yerine getirdikten sonra memurlara doğru yaklaşıp kendini tanıtmıştı. İsmi Fogi'ydi. Soracak bir sorusu yoktu Shisha'nın. Zaten Hera sorulması gerekeni sormuştu. Yine de soruyu güçlendirecekti bir eklemeyle. Böylece aradıkları cevaba daha çok yaklaşabilirlerdi. "Halkın kiliseyle bir problemi, ufak tefek sıkıntıları oluyor mu hiç?" diyecekti. Ardından mimariyi incelerken ekleyecekti. "Az önceki hanfendinin nesi vardı? Telaşlıydı bayağı."
"I know your anger, I know your dreams
I've been everything you want to be"
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#7
Fogi, ikinizin de sorularını tek tek dinledikten sonra bıyık altından gülerek sorularınızı sırayla cevaplamaya başlıyor. "Güzel kızım, Poshota sana da huzur ve mutluluk bahşetsin. Sıradışı bir olay olduğunu duymadım, olsaydı da önce benim kulağıma gelirdi." Yavaşça öksürüyor ve sözlerine devam ediyor. "Oğlum, halkın kiliseyle bir problemi olduğunu şu ana kadar işitmedim. Köyümüzde bağlılık ve birliktelik mevcuttur, bize karşı gelen olmaz." Cebinden parlak bir yüzük çıkarıyor ve kendi sağ elinin yüzük parmağına takıp konuşmaya devam ediyor. "Az önce gördüğünüz arkadaşımız benim öz kardeşimin kızı olur. Yakın bir zamanda kardeşim vefat etti ve kızımız babasız kaldı. Sükunete ermesi ve acılarından arınması için kendisine tanrılarımızın öğütlerini ve isteklerini anlattım, yerine getirmesini sağladım." Sorularınıza cevap verdikten sonra ayağa kalkıyor. "İzninizle biraz dinleneceğim, bu yaşta uzun süreli ayinleri yürütmek oldukça zor, insan bedenini kontrol edemiyor. Köyümüzde küçük bir otel var, bu gece orada kalabilirsiniz. Hemen soldan ilerlerseniz görürsünüz. Yüce tanrılarımız Poshota ve Tumi hepinizi mutlu mesut yaşatsın." Sözlerini bitirdikten sonra yanınızdan uzaklaşıyor. Komiser Dongota'nın sessizce söylendiğini duyabiliyorsunuz. "Nah kalırız ayol, bokunuzda boğulun."

Komiser Dongota, size dönüyor ve konuşmaya başlıyor. "Bayanlar baylar, yapacağımız şey açık ve net. Dağılın ve köyde dolaşıp insanlarla konuşun. Aranızdan bir kişinin az önce gördüğümüz kız ile konuşmasını istiyorum." Hepinize tek tek gözlerini gezdiriyor ve ağzını açıyor. "Hera, sen kızımızla bir konuş bakalım da derdi babasının ölmesi miymiş değil miymiş anlayalım. Onunla konuştuktan sonra da köyde rastgele insanlarla konuşursun." Gözlerini çeviriyor ve konuşmasına devam ediyor. "Shisha'cığım, tatlı çocuğum, olur olmadık yerde sigara yakıp insanların huzurunu bozarsan götünde söndürürüm o sigarayı, haberin olsun. Sigaramızı yakmıyoruz, köye odaklanıyoruz. Senden şu ilk karşılaştığımız çocuk var ya, Gugo mudur Mugo mudur her ne boksa, onunla konuşmanı isteyeceğim. Ağaçların orada geziyordur. Çocuk bir garip davranıyordu, git öğren bakalım ne olmuş." Gözlerini Gututo'ya çeviriyor ve konuşmasına devam ediyor. "Sen de benimle geliyorsun bücür. Otelde kalan insanları gözlemleyeceğiz. Gerekirse konuşuruz da. Saçını başını yolarım bak mal mal konuşursan." Son olarak hepinize sesleniyor. "Söylendiğime bakmayın ayol, gerekirse gece de kalırız. Gece daha rahat gözlemleyebiliriz. Şimdilik insanlarla konuşup ortada buluşalım. Hayyyyydi kolay gele kızlarrrr!" Gututo hiçbir laf söyleyemeden Komiser Dongota kolundan tutup Gututo'yla otele doğru ilerlemeye başlıyor.

Hera: Kızın ibadethaneden çıkarken gittiği yolda ilerlemeye başlıyorsun. İlerlediğin yolda insanların konuşmalarını duyuyor ve kafanda anlatılan olayla ilişkilendiriyorsun. Yaşlı bir adamın yaşlı bir kadınla bir evin bahçesinde yaptığı konuşma sırasında geçen bir laf aklına takılıyor. "Çok üzüldüm, kızın anası küçük yaşta ölüp gitmişti, babası da göçtü gitti. Ne yapacak bu kız? Kral'a gidip derdini anlatacak hali yok." Aynı yolda ilerlerken bir kadının bir evin camına doğru bağırdığını görebiliyorsun. "Kız ne o yüz öyle? Poshota demez mi 'insan, acı çekince insanlığını kaybedermiş' diye? Sanarsın acının zıttını yaşıyon!" Kadının bağırmasıyla cam açılıyor ve içinden bir kız çıkıyor. Bu kızın ibadethanedeki kız olduğuna emin olabiliyorsun. Kız, aşağıdaki kadına cevap veriyor. "Ben görevimi yerine getirdim, acılarımdan arındım. Sonra görüşelim, müsait değilim." Kız, içeri girmeden önce camın hizasında seni de görebiliyor. Yaklaşık iki dakika içinde kız evin kapısını açıyor ve sana sesleniyor. "Bir sorun mu var acaba? Sizi ibadethanede görmüştüm."

Shisha: Köyün ormanlık kısmına gidiyor, biraz dolanıyor ve saklambaç oynayan birkaç çocuk görüyorsun. Aralarından birinin Gugo olduğunu fark ediyorsun. Gugo, diğer çocuklarla birlikte eğleniyor ve mutlu görünüyor. Bir süre sonra seni fark ediyor ve sana doğru geliyor. Utangaç bir tavırla sana sesleniyor. "Abi, istersen oyuna katılabilirsin." Vücudunu süzüyor ve daha da utangaç bir tavırla ve kısık bir sesle konuşmaya devam ediyor. "Seni bulmak biraz kolay olabilir ama yine de gelebilirsin istersen."

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#8
Fogi, köyde sağlam bir otoriteye sahip olduğunu dile getirmişti. Tabi öyle olacaktı. Dusha zaten dini mevzulara oldukça önem veren bir ülke. Bunun yanında içinde bulundukları şehirde dinden daha öncelikli bir konu yok. Hal böyle olunca din adamlarının gördüğü değer, görmeleri gerekenden çok daha uçuk düzeylere ulaşabilir. Böyle bir ülkenin böyle bir şehrinde yolsuzluk meydana gelmesin de ne olsun? En azından kahramanımızın düşünceleri bu yöndeydi. Her ne kadar ön yargı gibi gözüküyor olsa da, mantıksız bir düşünce şekli değildi bu.

Fogi, az önceki güzel kadından bahsettiğinde, mevzuyu çok yanlış yerlere çektiğini anladı Shisha. Ortada din adamlığının getirdiği yetkiyi kötüye kullanma durumu yok gibiydi. Zaten az önceki kadın Fogi'nin akrabasıydı. Shisha'nın garipsediği tek şey, adamın güzel güzel konuşurken bir anda yorulduğunu ve dinlenmeye çekileceğini söylemesiydi. Hem de bir otele yönlendirmişti bizimkileri. Asla ! Shisha burada bir gece daha geçirmek istemiyordu. Geceyi Hera ile geçirebilecek olma istisnası dışında planlarında bu yoktu. Bu yüzden bir an önce bu göreve nokta koymaları şarttı. Ayrıca komiser de aynı fikirdeydi. Bu da işlerin hızlanmasını kolaylaştıracaktı.

Komiser hızla görev dağılımı yaparken Shisha, ağzı açık bir şekilde hayal kırıklığına uğramıştı. Tam az önceki kadını sorgulamak için gönüllü olacaktı ki köyün merkezine ilerlerken karşılaştıkları ufaklığı sorgulamakla görevlendirildi. Bu durum hevesini kursağında bırakmıştı. Kadınla görüşmek için Hera'yı uygun görmüştü komiser. Hatalı bir eşleşme olmuştu Shisha'ya soracak olunursa. Öncelikle kendisi küçük çocuklarla sohbet etmekten zevk almazdı. Tabi, bunu belli etmezdi. Yine de yeşil gözlü kadının peşinden gitmesi doğası gereği daha uygun olacaktı. Bunu bir iş için değil, kişisel zevki için yapacaktı ve böyle olunca sorgusundan daha büyük bir verim alacaktı. "Eğer sevdiğin işi yapıyorsan tek bir gün bile çalışmış sayılmazsın." dememiş mi Dusha'lı ünlü düşünür? Her neyse. Bunları uzun uzun komiser Dongota'ya açıklayacak zaman yoktu. Görev bekliyordu ne de olsa. Talimatlar verilirken Shisha ceketinin iç cebinden sigara paketini çıkardı ve ağzıyla uzanıp bir dalı dışarı çekti. Tam o anda komiser Dongota gözlerini ona dikerek sigara içmenin insanlara rahatsızlık verebileceğini ve bu durumun devam etmesi halinde Shisha'yı pek de mutlu bitmeyecek sonların beklediğini söyleyerek hafif bir dille uyardı. Cidden kızmış mıydı yoksa sakin miydi? İlginç bir adamdı komiser. Sanki sizi doğduğunuza pişman edecek ama sonrasında sarılıp başınızı okşayacak bir tip gibiydi. Shisha ellerini havaya kaldırdı özür diler gibi. Hafif bir tebessümle ağzındaki sigarayı alıp pakete geri koydu. Ardından kapıya yönelecekken gözlerini Hera'ya dikti. "Buralıydın değil mi? Her zaman ikinci bir şans vermek lazım. O yüzden ne diyeceğim bak. Şu görevden sonra bir şeyler yemeye gidelim. Sen de etrafı anlatırsın hem." Ardından göz kırpacaktı. Ancak ! Bu göz kırpma flörtöz bir şekilde değil, arkadaşça bir şekilde olacaktı. Yavaş yavaş yol almak lazımdı ne de olsa.

Sonunda ibadethaneden ayrılıp kızı gördüğü yere doğru ilerlemeye başlamıştı. Bir yandan etrafı izlemeye devam ederken, bir yandan da "dezenfektan iyi fikirmiş aslında" diye geçirdi içinden. Bu esnada gözü sabah kaçtığı hanfendiye takıldı. Orada duruyordu. Çok yakın değildi ama yeterince uzakta da değildi. Büyük bir şehir değildi burası. Bu görevin uzaması durumunda bu kadını görmeye devam edecekti belki de. Hızlıca esnafların ve tezgahların arkasına saklandı ve eğildi. O vaziyette yoluna devam etti. İnsanlara çarpıyor ve neredeyse tezgahları deviriyordu istemeden. Esnaflardan sağlam bir dayak yeme ihtimalinin hız kesmeden yükseldiğini hissettiğinde yeniden yola çıkıp küçük bir depar attı. Altında bir arabası olsaydı bütün bu zahmete katlanması gerekmeyecekti. Güzel bir polis arabası. Evet, çok hoş hoş olurdu bu gerçekten.

Sonunda varması gereken yere vardığında küçük kızın telaşı yüzünden silinmiş gibiydi. Neşesi yerine gelmeye başlamıştı anlaşılan. Arkadaşlarıyla birlikte olduğu için olmalıydı. Ne kadar probleminiz olursa olsun, eğer bir çocuksanız moralinizin tavan yapması saniyeler sürebilir. Arkadaşlarınızla bir araya gelmek yeterli olacaktır. Her ne kadar babasının işi gereği sürekli farklı şehirlerde hayatını sürdürmüş olsa da Shisha da sağlam dostluklar kurmuştu küçükken. En azından küçükken sahip olunan dostlukların şimdikilerden çok daha değerli olduğunu bilecek kadar. Utangaç bir yüz ifadesiyle yanına yaklaşan çocuğu izlerken bu düşüncelere dalmıştı.

Çocuk, Shisha'yı saklambaç oynmaya davet ediyordu. Aman ne hoş. 22 yaşında bir polis memuru, mesai saatlerinde Dusha çocuklarıyla saklambaç oynuyor. Tam da polislikten beklenecek kalitede bir aksiyon. Bir de küçümsüyordu küçük bücür. Shisha'nın cüssesinin kolaylıkla göze çarpacağını söylüyordu. Öyle olacaktı tabi. Çünkü 22 yaşında bir adam, vaktini küçük çocukları eğlendirerek geçirmemeli. Ancak Gugo'yu korkutmadan, onun çekingen tarafını uyandırmadan halletmek gerekiyordu bu işi. Çok da zor olmasa gerek. "Tabi, oynayalım bakalım ! Gugo, değil mi?" İsmini hatırladığını göstermek istiyordu. Küçük çaplı da olsa güvenini kazanmak için bir yoldu bu. "Dediğin gibi, nereye saklansam saklanayım arkadaşların beni bulur. En iyisi seninle geleyim ! Beraber saklanalım. Sen burayı içli dışlı bilirsin kesin."

Oyun başladığında hızla Gugo'nun peşinden gidecek ve onunla saklanacaktı. Bu esnada da sorgu başlayacaktı. "Saklambaç oynamayı çok seviyorsun, değil mi? Geldiğimizde yüzün bir karıştı." Kızın yanağını sıkacak sırıtarak. Sonra devam edecek konuşmaya. "Bi' döndüm sırıta sırıta koşturuyorsun etrafta. Cidden, neden suratın asıktı öyle? Canını sıkan biri, bir durum varsa bana söyleyebilirsin. Artık polis bir arkadaşın var sonuçta." Çocuklarla takılmanın ne kadar sıkıcı olduğunu düşündü o an. O sırada Hera ile vakit geçiriyor olabilirdi. Ancak moralini bozmadı. Çünkü peşindeki kadına da yakalanmış olabilirdi. Şükretmeyi bilmek lazım.
Last edited by Shisha Shøge on Mon Jun 15, 2020 9:05 pm, edited 1 time in total.
"I know your anger, I know your dreams
I've been everything you want to be"
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#9
Yaşlı adamın gülüşünü farketmişti Hera. Onun gibi nice din görevlisi görmüştü. Aynı şekilde tınlayan sesleri, gür ve ak sakalları ve gülüşleri. Hep aynıydı zihnindeki görüntüler. Örtüşen görüntüleri takiben, adamın sözleri onu selamlayarak başladı. Önce kendisinin, sonra da arkadaşının sorusunu cevaplamaya koyuldu. Hera Dushuma öğretisine göre yetişmiş bir kızdı ve din görevlilerine hürmet göstermesini bilirdi. Lakin polis olduktan sonra ilk önceliği halkın güvenliği olmuştu. Bu uğurda eğer sorgulaması gereken bir din görevlisi varsa bunu yapardı. Hera duyduklarından sonra adama karşı güvenini açık bir şekilde yitirmiş. Gözlerini yukarı dikerek öksürdüğü kısımdan sonraki laflarını pek dinlememişti bile. Kız ile ilgili anlattıklarına kadar. Kızın hikayesini adamdan dinledikçe az önceki ilgisiz bakan gözleri fal taşı gibi açılmış, içinde sıraya koyduğu bir çok soruyla birlikte adamı bombardımana tutmaya hazırlanmıştı. Fakat adamın sözlerini bitirmesi ve vedasından sonra uzaklaşmasını izlemeye koyuldu. Adamdan öğrenebilecekleri bir şey olmadığına kanaat getirdi. Aksi halde Dongota farklı bir emir verebilirdi. Fakat köydeki insanlarla konuşmalarını ve gerekirse geceyi de geçirebileceklerini söylüyordu, istemeden de olsa. Dongota'nın sözlerinden sonra Hera az önce kendisine soru yönelten Shisha ile göz kontağı kurdu. Gözlerini devirmek istemişti nedensizce. Aslında bunu zaman kazanmak adına yapmayı düşündü. Bir anlık ne yapacağını bilememişti sadece. Fakat özünde herkese karşı saygılı ve sevecen yapısı, onu gülümsemeye itti. Uzun zamandır bu oyunların içinde yoktu. Fakat eğlenmediği de söylenemezdi. Aynı takımda bulunduğu, birbirlerine güven duymalarının şart olduğu bir arkadaşın nazikçe teklifini geri çevirmek asla ona yakışmazdı.

"Neden olmasın, gidelim tabii." dedikten sonra arkasını dönüp ilerlemeden önce az önce göz kırpan Shisha gibi o da gözünü kırpacak ve devam edecekti.
"Sen ödersen..."

Hera, komiserinden aldığı emir gereği kızın ibadethaneden çıkıp gittiği yola çevirdi adımlarını. İlerlerken aklından geçen türlü düşünceyi savurup attı. Az önceki adamın dediklerinin ciddiye alınıp alınmayacak bir yanının olup olmadığını düşündü. Fakat kızın üzüntüsünün babasının ölmesi olduğunu biliyordu. Hera bu tarz bir durumda kalmamıştı ve psikolojik hafızasında böyle bir anı yer edinmemişti. Herhalde onun yaşlarında genç ve güzel bir kızın yaşadığı bu sarsıntıdan sonra dine sarılması gayet anlaşılabilirdi. Anlaşılmayan noktalar ise karanlıkta kalmaya devam ediyordu. Hera sonuca odaklanacaktı. Neler döndüğünü dolaştırmadan soracaktı.

Yol boyunca insanların sesleri kulağına ilişmeye devam etmişti. En çok dikkatini çekenlerden biri ise yaşlı bir adam ile teyzenin bahçelerden birinde yaptığı konuşmaydı. Annesini zaten çok küçük yaşta kaybeden bu kızın böyle bir travma ile karşı karşıya kalmasını ve mantıklı davranışlardan çok uzaklaşmasını makul buldu. Bu konuşmadan edindiği bilgiyi de cebe attı. Yürürken kulağına ilişen diğer diyalog seslerinden biri ise tanıdık ve oldukça elektrik vericiydi. Sanki o yöne kulak kabartması gerektiğini hissetmiş gibiydi Hera. Karşısındaki teyzenin söylediklerine hitaben camı açıp kafasını dışarı çıkaran kız, az önceki ibadethanedeki kızdı. Suratı ayırt edici bir şekilde güzel ve çekiciydi. Ses tonu ise Hera için anahtar niteliğindeydi. Adımlarını durdurdu ve ikili arasında geçen tüm konuşmayı dinlemeye karar verdi. Kızın söylediklerinin beyninde uyandırdığı merak.. Acılardan arınma işinin ne olduğunu bilememesi, hepsi birer soru işaretiydi. Hera soğuk gibi görünebilirdi. Lakin bu tarz muhabbetleri kurmada başarılıydı. Planını yapmış gibiydi şimdilik. Kızın onu gördüğüne zaten emindi. Kapısına doğru ilerleyip çalmak istiyordu fakat buna gerek kalmamıştı. Kapı açılmış, kız meraklı bir ses tonuyla sorusunu sormuştu.

Hera'nın yüzü sirke satıyor gibi değildi. Lakin düşünceli olduğundan olacak, bir miktar huysuzluk yayıyordu. İlk etapta bunu düzeltti. Dişlerini göstermeden, masumane bir gülümseme ile karşıladı kızı. Fakat artık konuşması da gerekiyordu.

"Si.. Siz.. Acılarınızdan arındığınızı söylediniz. Az önce kulak misafiri oldum. " dedikten sonra suratı biraz utangaç bir hal almıştı. Alımlı ve güzel kadının suratındaki ayrıntıları incelerken yanaklarının kızardığını hissetti. Çok derin olmayan, ancak göğsünü şişiren bir nefes aldı. Devam etti sözlerine. Mahcup tavırlarını bir nebze olsun düzeltebilirdi, ancak gerek görmedi.

"Acılarından arınmak isteyen bir insanın.. Ne yapması gerekir?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Sahte Elçi

#10
Shisha: İsmini hatırlıyor olduğun için Gugo'nun tebessüm ettiği fark ediliyor. Birlikte saklanmayı teklif ettiğinde ise gözleri parlıyor ve sana eliyle sessiz olmanı işaret ediyor. Elinden tutuyor ve koşmaya başlıyor. Seni bölgede bulunan diğer ağaçlara göre oldukça büyük bir ağacın altına götürüyor ve yine elleriyle ağacın arkasına oturmanı istediğini anlatıyor. Saklandıktan sonra sorgu başlıyor ve yanağını sıkıyorsun. Bunun üzerine Gugo sana dönüp fısıldıyor. "Abi, benim yanaklarımı çok sıkma. Çok hassas yanaklarım var. Annem sıkıyor, sonra pembe pembe oluyor." Sorunu sorduktan kısa bir süre sonra Gugo'nun tebessümünün azaldığını ve üzgün bir ifade takındığını fark ediyorsun. Soruna karşılık olarak cevap veriyor. "Son zamanlarda annem sürekli sırtının ağrıdığını söylüyor. Niye ağrıdığını sorduğumda da geçiştiriyor. Sırtını göstermesini istedim, göstermedi. Bilmediğim bir hastalığı mı var acaba? Abi, sen biliyor musun? Sırtımız niye ağrır?" Sana sorduğu sorunun cevabını alamadan bir arkadaşı sizi buluyor. Bunun üstüne Gugo, sana dönüyor ve kısa bir süre boyunca gözlerine bakıyor ve sonunda ağzını açıyor. "Abi, bize gelsene."

Hera: Kadın, ona sorduğun soruyu dinledikten sonra bir yandan acı, bir yandan tatlı bir hissiyat veren sade bir tebessüm ediyor ve hemen sonrasında ağzını açıyor. "Lütfen içeri gelin." Kadın, seni içeri davet ettikten sonra kapıyı açık bırakıyor ve salonuna doğru yürümeye başlıyor. İçeriye girerken kapıyı kapatmanı istediğini belirtiyor. İçeri girip kadını salonuna doğru takip ediyorsun. Kadın, oturmanı isteyip salondan çıkıyor. Oturduğundan yaklaşık iki dakika sonra kadın iki fincan çay ile tekrar odaya giriyor. Önüne çayı koyarken sana sesleniyor. "Köyümüzün bitkilerini barındırır, Poshota'dan umarım ki beğenirsiniz." Oturduğun koltuğun karşısında bulunan koltuğa oturuyor ve önündeki masaya koyduğu çaydan bir yudum alıyor. Boğazını temizledikten hemen sonra ağzını açıyor ve ağzını açtıktan kısa bir süre sonra sözcükler ağzından dökülüyor. "Poshota der ki, insan insanla yakınlaşsın ki dinsin tüm umutsuzluklar. Tumi der ki, hayatlar birleşir, buluruz mutluluğu, huzura erer ve aydınlığın baş döndürücü büyüsünün altında bedenlerimiz kavrulurken, her bir parçamız kül olurken gökyüzüne dönüp umudu kavrar, yok olana dek benliğimizle bir olur, karşımızdaki insanla iki olur, birbirinden farklı bireylere bedenimizi bahşedip üç, dört, beş, on, yüz, bin oluruz." Kadın sözlerini bitirdikten sonra tekrar çayından bir yudum alıyor ve sana sesleniyor. "Ben, iki oldum. Bu yüzden artık huzurluyum. Birkaç gün içinde ise belki üç, belki dört, belki beş, belki daha fazlası olacağım." Kadın, yüzüne bakıyor ve tekrardan tebessüm edip bir cümle daha kuruyor. "Ben, bir insanın bu şekilde acılarından arınabileceğini düşünüyorum."


Alımlı Kadın
► Show Spoiler
Locked

Return to “Puerton”

cron