Mabi: Thomas, senin duraksamadan ona baktığını fark edince bir an duraksıyor. Yüzünde beliren şaşkınlık ifadesi, onun bu sorulara hazır olmadığını gösteriyor. Derin bir nefes alıyor ve gözlerinin içine bakıyor.
"Monsieur, ben..." diye başlıyor, ama sözleri ağzında kalıyor. Bakışları bir an için kaçıyor, sanki içindeki bir savaşı bastırmaya çalışıyor. Sonra derin bir nefes alıyor ve gözlerinin içine bakıyor. Gözlerini yere indirip konuşmaya devam ediyor.
"Max ve ben, uzun zaman önce çok yakındık. O zamanlar, her şey daha basitti. Ancak, Max'in Dünyalılar ve Ingeniumlular arasındaki farkı asla görememesi, onunla aramızda büyük bir uçurum oluşturdu. Ed, sadece bir askerdi, ama Max'in manipülasyonlarına karşı çıkamayan biriydi. Onun için her şeyi yapabilecek biri. O gün, sana saldırmasının ardında yatan sebep bana sorarsan aynı zamanda Max'e olan sadakatiydi. Bu sadakat, onun gerçekleri görmesini engelledi." Thomas'ın gözlerinde yaşlar birikmeye başlıyor, ama gözyaşlarını tutmaya çalışıyor.
"Max'in ekibi, bizim için birer dost değildi. Onlar, bizi kullanmak isteyenlerdi. Bizi eşit görmediler, bizi sadece araç olarak kullandılar. Ed'i vurmak zorunda kaldığımda, içimde bir öfke patlaması yaşadım. Çünkü, o sırada senin hayatın tehlikedeydi. Bunu yapmazsam, seni kaybedebilirdim. Evet, ben de Dünyalı olabilirim ama ben başkalarını kullanan ve gerçekleri saklayan insanlardan nefret ederim." Thomas, başını kaldırarak tekrar gözlerinin içine bakıyor.
"Sana karşı dürüst olacağım, Mabi. Evet, belki de içimde bir öfke vardı, ama bu öfke, onların bizi nasıl gördüklerinden kaynaklanıyordu. Seninle savaşmaya karar verdim, çünkü senin yanında gerçek dostluk buldum. Max'in ekibiyle değil, Ingeniumlularla birlikte savaşmak istiyorum. Gerçek adaleti ve eşitliği sağlamak istiyorum." Thomas'ın bu açıklamaları üzerine, içindeki öfkenin bir kısmı yatışıyor. Onun sana karşı dürüst olduğunu hissediyorsun. Onun bu mücadelede seninle birlikte olduğunu bilmek, sana güç veriyor. Thomas'ın yüzünde bir rahatlama ifadesi beliriyor. Adımlarınızı hızlandırarak Bağ Köprüsü'ne doğru ilerlemeye devam ediyorsunuz. İkiniz de, önünüzdeki zorlu yolculuk için hazır hissediyorsunuz. İçinizdeki kararlılık, adımlarınızı daha da sağlamlaştırıyor.
Tam köprünün girişine vardığınızda, şok edici bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Prens Ten'in bedeni, Deith Ozæf'in korkunç saldırısı sonucu paramparça olmuş halde yerde yatıyor. Gözleriniz dehşetle açılırken, Ten'in cansız bedeni, etrafa saçılmış kan ve et parçalarıyla çevrili. Thomas, gözleriyle hızlıca durumu tarıyor, her bir detayı hafızasına kazıyor. Shisha, Hae, Huld ve Gam da hemen arkanızda duraklıyorlar. Gözlerinde şok ve korku ifadeleri beliriyor.
"Bu... Bu ne lan?" diyor Hae, sesi titreyerek. Shisha ise gözlerini kapatıp derin bir nefes alıyor, ardından yüzünde sert bir ifade beliriyor.
"Hemen harekete geçmeliyiz." diyor kararlı bir sesle. Thomas, sana dönüp emrini bekliyor. Gözlerinde kararlılık ve sadakat var. Hızla durumu analiz ediyorsun. Deith Ozæf, Pisan Higenadon'a karşı üstünlük kurmuş durumda. Pisan'ın gözlerinde öfke ve kararlılık var, ama onun da gücü tükeniyor gibi görünüyor. Livei, Wændz, Bok ve diğerleri de etrafta savaşıyorlar, ama Deith'in gücü karşısında zor anlar yaşıyorlar. Etrafındaki savaşın gürültüsü, bağırışlar ve patlamalar arasında, geleceğin belirsizliği içinde, kararlılıkla adım atıyorsun. Bu savaş, sadece bir çatışma değil, aynı zamanda Ingenium'un kaderini belirleyecek bir an. Ve sen, bu kaderin şekillenmesinde önemli bir rol oynayacaksın.
Livei: Deith, dikkatini tamamen Prens Ten'in parçalara ayrılmış bedenine odaklamış, hafifçe şoke olmuş bir halde. Yaşanan dehşet sahnesi onu bile kısa bir süreliğine afallatmış durumda. Bu durum, sen ve ekibinin harekete geçmesi için mükemmel bir fırsat yaratıyor. Senin emirlerinle, Friks hemen harekete geçiyor. Yerde gördüğü sivri bir taş parçasını eline alıyor, kolunun tamamına derin bir kesik atıyor ve çıkan kanı kullanarak oldukça keskin ve sivri bir dev iğne oluşturuyor. Bu iğneyi büyük bir hızla Deith'e fırlatıyor. Deith, anın şokuyla gelen iğneyi fark edemiyor ve iğne Deith'in karnına saplanıyor. Deith'in ağzından kan çıkarken, kendine bastığın şırıngaların ardından vücudundaki atom enerjisinin arttığını hissediyorsun. Görünmezlik stilini kullanarak başarılı bir şekilde Deith'in arkasına geçiyor ve Sıvı Tuzağı ile dengesini kaybetmesini sağlıyorsun. Tam o anda, oraya yeni gelen Hae ve o sırada orada olan Mitga, Uranyum stillerini kullanarak Deith'in bedenini uranyumla kaplıyorlar. Deith'in etrafındaki enerji, ağırlaşan uranyumun etkisiyle zayıflıyor. Shisha ve Mavi ise Neon elementini kullanarak Deith'in bedenini aşağıdan yukarı doğru yakmaya başlıyorlar. Parlak neon ışıkları, Deith'in bedeninde yanık izleri bırakıyor. Gam ve Huld, Pisan'a doğru koşarken, Gam neon elementini kullanarak Pisan'ın ayaklarını neonla kaplıyor ve bunun onun daha hızlı koşmasına yardımcı olacağını söylüyor. Aynı anda Wændz, Pisan'a dokunuyor ve onun için zamanı olabildiğince hızlandırmak için elinden geleni yapıyor. Pisan, neredeyse ışık hızında koşarak Deith'in yanına geliyor ve ona ağır bir yumruk patlatıyor. Deith'in burnu ve çenesi kırılıyor, kanlar içinde kalıyor. Deith iyice afallamışken, Bok ilk defa deneyeceğini söylediği bir yöntem ile afallamış Deith'e dokunarak tek bir dokunuşla iki kolunu da kırıyor. Deith'in çığlıkları, köprüde yankılanıyor.
Ateş stilini kullanarak Deith'in tüm vücudunu yakıyor ve kendini Elemental İnfüzyon'a hazırlıyorsun. Ateşin etkisiyle Deith'in derisi kavruluyor, etrafa yanık kokusu yayılıyor. En son Elemental İnfüzyon stilini de kullanarak hançerini sezyumla kaplıyor ve Deith'in önüne geçiyorsun. Deith Ozæf'in gözlerinde, hayatında ilk kez gerçek bir korku parıldıyor. Yıllarca hükmettiği dünyasının parmaklarının arasından kayıp gittiğini hissediyor. Karşısında duran sen ile göz göze geldiğinde, kaderinin mühürlendiğini anlıyor. Tam o anda, arkasından gelen bir ses dikkatini çekiyor. Oğlu Thrao'nun titreyen ellerinde tuttuğu silahı gördüğünde, yüzünde şaşkınlık ve ihanet duygusu beliriyor. Baba ve oğul arasında sözsüz, zamanın donduğu bir an yaşanıyor. Hançerin Deith'in boynuna doğru inerken, Thrao'nun silahından çıkan kurşun da aynı anda havayı yarıyor. İki darbe de hedefini buluyor. Deith'in gözlerinde önce şok, sonra derin bir acı ve en sonunda da tuhaf bir kabullenme ifadesi beliriyor. Yılların despotu, bir zamanlar korku salan Deith Ozæf, şimdi yerde yatıyor. Son nefesinde, belki de hayatını gözden geçiriyor, yaptığı seçimleri düşünüyor. Oğlunun yüzüne son kez bakıyor, gözlerinde pişmanlık mı var, yoksa hala o bildik öfke mi, anlamak zor. Thrao, babasının cansız bedeninin yanına çöküyor. Gözyaşları, yanaklarından süzülürken, hem bir zafer hem de derin bir kayıp hissi yaşıyor. Sen ise, etrafına bakıyorsun. Zafer kazanıldı, ama bunun getirdiği hisler karmaşık. Sevinç, rahatlama, belki biraz pişmanlık ve gelecek için endişe... Tüm bu duygular içinde karışık bir fırtına yaratıyor. Bu an, sadece bir adamın sonu değil, bir çağın kapanışı ve yeni bir dönemin başlangıcı. Ingenium, artık geri dönülemez bir şekilde değişiyor.
Thrao, yerde yatan can dostu Ten'in cansız bedenine doğru sendeleyerek ilerliyor. Dizlerinin üzerine çöküyor, titreyen elleriyle arkadaşının soğuk yüzüne dokunuyor. Gözlerinden yaşlar süzülürken, boğuk bir sesle fısıldıyor.
"Neden kendini feda ettin? Bunu hak eden son kişi sendin." Pisan, ağır ve kararlı adımlarla Thrao'ya yaklaşıyor. Sesi, köprüde soğuk bir rüzgar gibi yankılanıyor.
"Feda mı etti?" Thrao, başını kaldırıp Pisan'a bakıyor. Kendini açıklamaya çalışırken kelimeleri boğazında düğümleniyor. Ancak açıklama fırsatı bulamadan, Pisan'ın güçlü eli boğazını kavrayıp onu havaya kaldırıyor. Pisan'ın gözlerinde öfke ve acı dans ediyor. Sesi, bastırılmış bir öfkeyle titriyor.
"Oğlumun ölümüne sen sebep oldun!" Thrao'nun yüzü, nefessizlikten kızarırken, gözlerinde ani bir öfke parıltısı beliriyor. Zorlukla konuşuyor.
"Livei haklıydı... Ben bir hayal kırıklığıyım. Elimden geleni yaptım, ama... yetmedi." Bu sözler, gergin havada asılı kalıyor. Köprüde derin bir sessizlik hüküm sürüyor, sadece Thrao'nun kesik nefesleri ve Pisan'ın ağır solukları duyuluyor. İki adam arasındaki gerilim, Ingenium'un geleceğini şekillendirecek karmaşık duyguların bir yansıması gibi... Pisan, daha öfkeli bir halde bağırıyor.
"Buraya gelmeseydiniz oğlum hayatta olacaktı. Onu sen buraya getirdin. Baban olacak adamın her şeye kalkışabileceğini biliyordum. Babanla aynı yere gideceksin!" Thrao ise daha çok öfkeleniyor ve
"İMPARATOR!" diye bağırıyor. O kadar yüksek sesle bağırıyor ki, ses tellerini zedeliyor.
"Ölmeyi oğlun seçti! Eğer sen bu kadar başına buyruk hareket etmeseydin, çok bilmişlik taslamasaydın ve hükümetinin bulgularına az da olsa kulak verseydin oğlun ölmeyecekti!" Pisan'ın kaşları daha da çatıyor, sesi daha da yükseliyor.
"Ne diyorsun lan sen? Sen kim olduğunu sanıyorsun?" Thrao ise
"Oğlunu senden daha çok önemseyen bir adamım sadece. Babam... Hayır, Deith, rol yapıyordu. Dünya ile iletişime geçtikten sonra daha fazla deneye gönüllü olmuş. Senin atom enerjisi nötrlemen artık işe yaramıyordu. Sürpriz bir saldırıyla hepinizi öldürecekti." diyor. Pisan ise
"Siktir git oradan, evlat. Yalan söylüyorsun." diyor. Thrao
"Bir önemi var mı bunun? Bak, senin oğlun öldü, benim de babam olacak adam öldü." diye cevap veriyor. Pisan, bir anlığına sessiz kalıyor. O sırada Bok ikiliye yaklaşıyor ve
"Elinde böyle bir bilgi vardı ve bize söylemedin mi?" diye soruyor sinirli bir ses tonuyla. Thrao ise kafasını hala havadayken Bok'a çeviriyor ve
"BİLMİYORDUM! NASIL BİLEBİLİRİM? TEN BİLİYORDU!" diyor. Bok ise
"NASIL NASIL BİLEBİLİRİM AMINA KOYDUĞUMUN SALAĞI? AYNI ŞATODA YAŞIYORDUNUZ AMINA KOYAYIM!" diye bağırıyor. Thrao ise
"Deith Ozæf bir psikopattı. Dünya ile görüştüğünü bile sizden öğrendim ben. Evet, Bok, ben aynı evde yaşadığım adamın emellerini ve potansiyelini bile fark edemeyecek kadar işe yaramaz, beş para etmez bir orospu çocuğuyum. Prens olmayı hak etmiyorum. Bugüne kadar hiçbir sike yaramadım, ne bir potansiyelim oldu, ne de başarım. Babamın ismini kullanarak buraya kadar geldim, Ten bile beni buraya kadar taşıdı. Bak, o yerde, ben ise hala ayaktayım. Ölen ben olmalıydım." diyor. Sonra da Pisan'a dönüyor ve
"Gedhilfe hakkında çok fazla araştırma yapıyordu son zamanlarda istihbarat timleriniz. Babamın son deneyleriyle ilgili bilgiler gelmiş fakat göz atmamışsın. Ten ile birlikte göz attık. Hepinizin burada olduğunu da biliyorduk. Size ulaşmak istedik ama maalesef..." diyor. Kafasını tekrar Bok'a çeviriyor.
"Sizler gibi telepatimiz, ışınlanma gücümüz ya da saatimiz yoktu. Siz zaten köprüye ayak basmışken elde ettiğimiz bilgiyi ulaştıramadık." Bok, az da olsa sakinleşiyor ve dinlemeye başlıyor.
Yarım Saat Önce
Himota'nın kadim kütüphanesinde, gece çoktan çökmüş durumda. Prens Thrao ve Prens Ten, etrafları kitaplar ve parşömenlerle çevrili, loş bir lambanın ışığında çalışıyorlar. Ten, eski bir belgeyi dikkatle açıyor.
"Thrao, bak. Bu Gedhilfe hakkında bir rapor. Tarih... iki ay öncesine ait." Thrao hızla arkadaşının yanına geliyor.
"Oku, lütfen." Ten, boğazını temizleyip okumaya başlıyor.
► Show Spoiler
YÜKSEK GİZLİLİK - YETKİLİ GÖZLER İÇİN
Rapor No: DO-5981
Konu: Deith Ozæf'in Güç Kapasitesi ve Son Deneyler
Tarih: 17. Ay, 3. Gün
1. Özet:
Son araştırmalar, Deith Ozæf'in atom enerjisi manipülasyon yeteneklerinin kritik seviyelere ulaştığını göstermektedir. Yeni deneyler, Ozæf'in güç seviyesinin öngörülemeyen bir hızla arttığına işaret etmektedir.
2. Son Deneyler:
a) Proje Alfa: Ozæf'in kendi hücrelerini yeniden programlama çalışmaları
b) Proje Beta: Yüksek yoğunluklu enerji sıkıştırma deneyleri
c) Proje Gamma: Uzak mesafe enerji manipülasyonu testleri
3. Güç Kapasitesi Değerlendirmesi:
a) Enerji Üretimi: Son 3 ayda %500 artış
b) Enerji Kontrolü: %75 hassasiyet (önceki %40'tan artış)
c) Etki Alanı: 50 km yarıçapa kadar genişleme (önceki 10 km'den artış)
4. Riskler:
a) Kontrolsüz enerji salınımı potansiyeli
b) Ingenium'un fiziksel yapısına yönelik tehdit
c) Ozæf'in zihinsel stabilitesinde olası bozulmalar
5. Gözlemler:
a) Ozæf'in artan güçle birlikte davranışlarında değişiklikler gözlemlendi
b) Dünya ile iletişim sıklığında artış tespit edildi
c) İmparator ve diğer yetkililere karşı artan bir güvensizlik sergilemekte
6. Öneriler:
a) Ozæf'in deneylerinin derhal durdurulması
b) Acil güvenlik protokollerinin devreye sokulması
c) İmparator Pisan ve diğer üst düzey yetkililerin derhal bilgilendirilmesi
İmza: Baş İstihbarat Analisti Deban Kiriodan
Şaşkınlık içinde dosyayı okuduktan sonra Ten, başka bir dosyayı açıyor.
"Thrao, bunu görmelisin. Bu... bu babanın psikolojik değerlendirmesi." Thrao hızla belgeye göz atıyor.
"Oku lütfen abi." Ten okumaya başlıyor.
► Show Spoiler
GİZLİ - PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME RAPORU
Hasta: Deith Ozæf
Rapor No: PSY-8742
Tarih: 18. Ay, 5. Gün
1. Genel Durum:
Deith Ozæf'in psikolojik durumunda ciddi bozulmalar gözlemlenmiştir. Artan güç seviyesiyle beraber mental stabilitesinde dramatik değişiklikler meydana gelmiştir.
2. Teşhis Edilen Bozukluklar:
a) Disosiyatif Kimlik Bozukluğu (Çoklu Kişilik Bozukluğu):
- En az iki belirgin kişilik tespit edildi:
1. "Deith": Orijinal, daha sakin ve hesaplı kişilik
2. "O": Agresif, megaloman ve güç odaklı alter ego
- Kişilikler arası geçişler giderek daha sık ve ani olmakta
b) Paranoid Kişilik Bozukluğu:
- Aşırı şüphecilik ve güvensizlik
- Komplo teorilerine aşırı inanç
- İmparator Pisan ve diğer yetkililere karşı artan paranoya
c) Narsisistik Kişilik Bozukluğu:
- Grandiyözite (büyüklük) sanrıları
- Empati yoksunluğu
- Aşırı hayranlık ve onay beklentisi
d) Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB):
- Atom enerjisi ve güç konusunda takıntılı düşünceler
- Ritüelleşmiş deney protokolleri
3. Davranışsal Gözlemler:
- Ani duygu durum değişimleri
- Artan agresyon ve tahammülsüzlük
- Uyku düzeninde bozulmalar (uykusuzluk veya aşırı uyku)
- Sosyal izolasyon eğilimi
4. Risk Değerlendirmesi:
- Kendine ve çevresine zarar verme potansiyeli yüksek
- Güç kullanımında kontrol kaybı riski
- İmparatorluk için ciddi güvenlik tehdidi oluşturmakta
5. Öneriler:
- Acil psikiyatrik müdahale
- Güç kullanımının kısıtlanması
- 24 saat gözetim altında tutulması
- İmparator Pisan'ın derhal bilgilendirilmesi
Değerlendiren: Dr. John Underwood, Baş Psikiyatrist
Thrao ve Ten, endişeli bakışlarla birbirlerine bakıyorlar. Thrao başıyla onaylıyor ve Ten, kapıya yöneliyor.
"Gardiyan!" diye sesleniyor Ten. Kısa bir süre sonra, üniformalı bir adam kapıda beliriyor.
"Evet, Prens Ten?" Ten, sakin görünmeye çalışarak soruyor.
"Dışarıda neler oluyor? Herhangi bir haber var mı?" Gardiyan, endişeli bir ifadeyle cevap veriyor.
"Prensim, durum oldukça karışık. Mutlak Son ekibi şu anda Deith Ozæf ile savaşıyor. İmparator Pisan da orada." Thrao ve Ten şok içinde birbirlerine bakıyorlar. Thrao hızla soruyor.
"Nerede? Tam olarak nerede?" Gardiyan
"Köprüde, efendim. Bağ Köprüsü'nde." diye yanıtlıyor. Ten, gardiyana teşekkür ediyor ve adam ayrılıyor. İki prens tekrar belgelere dönüyorlar, ellerinde pek fazla belge de kalmıyor.
"Thrao, bak!" diye bağırıyor Ten aniden.
"Bu çok önemli olabilir." Thrao hızla arkadaşının yanına geliyor. Ten, yeni bulduğu belgeyi okumaya başlıyor.
► Show Spoiler
GİZLİ - ZAYIFLIK ANALİZİ RAPORU
Konu: Deith Ozæf'in Zayıf Noktaları
Rapor No: ZA-3301
Tarih: 18. Ay, 10. Gün
1. Genel Değerlendirme:
Deith Ozæf'in artan güç seviyesine rağmen, belirgin zayıf noktaları tespit edilmiştir.
2. Temel Zayıflık: Odak Eksikliği
a) Psikolojik sıkıntıların etkisiyle odaklanma yeteneği ciddi şekilde bozulmuştur.
b) Atom enerjisini yönlendirme kabiliyeti, odak eksikliğinden doğrudan etkilenmektedir.
3. Spesifik Zayıflıklar:
a) Çoklu Hedef Yönetimi:
- Aynı anda sadece tek bir saldırıya odaklanabilmektedir.
- İki veya daha fazla eşzamanlı tehditle baş etme yeteneği oldukça sınırlıdır.
b) Enerji Kontrolü:
- Odağı bozulduğunda, atom enerjisini hassas bir şekilde yönlendirememektedir.
- Bu durum, beklenmedik enerji patlamalarına veya güç kaybına neden olabilir.
c) Stratejik Düşünme:
- Artan paranoya ve kişilik bölünmesi, stratejik karar verme yeteneğini zayıflatmıştır.
- Karmaşık durumları analiz etme ve uygun tepki verme kabiliyeti azalmıştır.
4. Taktik Öneriler:
a) Çoklu cepheden eşzamanlı saldırılar düzenlemek
b) Dikkatini dağıtacak yanıltıcı manevralar kullanmak
c) Psikolojik zayıflıklarını hedef alan stratejiler geliştirmek
5. Uyarı:
Bu zayıflıklara rağmen, Deith Ozæf hala son derece tehlikeli bir güce sahiptir. Herhangi bir müdahale, en üst düzey dikkat ve koordinasyon gerektirmektedir.
Hazırlayan: Stratejik Analiz Birimi
Onaylayan: General Nogon Higodan
Ten, belgeleri dikkatle incelerken aniden duruyor, gözleri şaşkınlıkla açılıyor.
"Thrao." diyor, sesi titreyerek.
"Bak... hiçbir belge onaylanmamış. Babamın... yani İmparator Pisan'ın imzası yok. O bu raporların hiçbirini görmemiş!" Thrao hızla Ten'in yanına geliyor.
"Ne? Nasıl olur? O zaman... o zaman kimse durumun ciddiyetinin farkında değil mi?" İki arkadaş, uzun bir süre sessizce oturuyor, düşüncelere dalmış halde. Thrao sonunda konuşuyor.
"Peki şimdi ne yapacağız? Bu bilgileri Bok ve diğerlerine ulaştırmalıyız." Ten başını sallıyor.
"Evet, ama nasıl? Doğrudan gidip söylesek, Deith bizi tehdit olarak algılayacak, hepimizi bir olarak görecek ve saldıracak." Thrao ayağa kalkıyor, odada volta atmaya başlıyor.
"Belki... belki gizli bir mesaj gönderebiliriz? Ya da bir aracı kullanabiliriz?" Ten düşünceli bir şekilde cevap veriyor.
"Riskli olur. Mesaj yanlış ellere geçebilir. Ya da aracı bizi ele verebilir." Thrao başka bir fikir öne sürüyor.
"Peki ya kendimizi rehin olarak sunarsak? Böylece dikkatini dağıtıp, diğerlerine bilgi verme şansı yakalayabiliriz." Ten kaşlarını çatıyor.
"Çok tehlikeli. Deith bizi anında etkisiz hale getirebilir. Hem de bilgileri paylaşmamıza fırsat vermeden." Fikirler ve karşı argümanlar bir süre devam ediyor. Her yeni plan, bir öncekinden daha umutsuz görünüyor. Sonunda, Ten derin bir nefes alıyor.
"Thrao." diyor yavaşça.
"Sanırım... sanırım birimizin kendini feda etmesi gerekecek." Thrao'nun gözleri şaşkınlıkla açılıyor.
"Ne? Ne demek istiyorsun?" Ten açıklıyor.
"Deith'in odağını şiddetle bozmamız gerek. Birimizin... birimizin ölümü, onu hazırlıksız yakalayabilir. Diğerleri için bir fırsat yaratabilir." Thrao hemen atılıyor.
"O halde kişi ben olmalıyım. Bu benim sorumluluğum." Ten başını iki yana sallıyor.
"Hayır, Thrao. Deith seni öldürmez. Sen onun oğlusun. Ama beni..." Thrao öfkeyle yerinden fırlıyor.
"Hayır! Asla! Bunu yapmanı istemiyorum, Ten. Başka bir yol bulmalıyız. Bulabiliriz ayrıca. Hem baban güçlü bir adam. Yanında Mutlak Son üyeleri var, her biri çok yetenekli." Ten ise hiddetle cevap veriyor.
"Olay yetenekli veya güçlü olmaları değil. Babamın gücü olmadan Deith'in sınırsız atom enerjisini nötrlemenin bir yolu yoktu, şimdi babamın gücünün de işe yaramadığını öğreniyoruz. Belgelerden birinde ağır dikkat dağıtıcı bir unsura ihtiyaç duyulduğu yazıyor. Bunu riske atarsak o çocuklardan biri de ölebilir. Babam da ölebilir. Bu riski alamayız. Saksı mıyız biz?" Birkaç dakika süren duygusal bir tartışma başlıyor. Ten, mantıklı argümanlarla Thrao'yu ikna etmeye çalışırken, Thrao duygusal tepkiler veriyor. Sonunda, Ten son kozunu oynuyor.
"Thrao." diyor yumuşak bir sesle.
"Sen kendi ülkenin geleceğisin. Senin yaşaman gerek. Benim yapabileceğim son şey bu. Lütfen, bırak bunu yapayım. Babamın gurur duyacağı bir şekilde öbür dünyayı boylayayım." Thrao'nun gözleri yaşlarla doluyor.
"Ama...." Ten, arkadaşına sarılıyor.
"Ingenium için." Uzun bir sessizlikten sonra, Thrao nihayet başını sallıyor.
"Peki." diyor fısıltıyla.
"Ama söz ver bana, elinden geleni yapacaksın... Hayatta kalmak için." Ten gülümsüyor.
"Söz veriyorum." İki arkadaş, son hazırlıklarını yapıyor ve köprüye doğru yola çıkıyorlar. Yolda, planlarını detaylandırmaya devam ediyorlar. Thrao soruyor.
"Peki, Deith'i nasıl kandıracağız? Nasıl en savunmasız halimizle karşısına çıkacağız?" Ten düşünüyor.
"Belki... belki sen beni rehin almış gibi yapabilirsin? Böylece Deith'in dikkatini çekebiliriz." Thrao başını sallıyor.
"Olabilir. Ya da belki ikimiz de teslim oluyormuş gibi yapabiliriz? Silahsız, savunmasız..." Tartışma devam ederken, köprüye yaklaşıyorlar. İkisi de biliyor ki, önlerindeki görev, hayatlarının en zorlu sınavı olacak. Ve belki de son sınavı...
Şimdi
Pisan, Thrao'nun dediklerini dinledikten sonra onu sertçe yere fırlatıyor ve Deith'in cansız bedenine doğru yürümeye başlıyor. Dibine kadar geliyor ve dizlerinin üstüne çöküyor.
"Kızıl kafa." diyor, ilk defa Pisan'ın gözlerinden yaşların aktığını görüyorsunuz.
"Bizler o kadar büyük hayal kırıklarıyız ki... Oğullarımıza bak bir de. Burada ben de ölmeliydim. Ölmediğim için çok fazla insan pişman olacak. Ama artık bir şeyler yapmak gerekiyor. Doğru olanı yapmak gerekiyor." Pisan, ayağa kalkıyor ve Livei'ye doğru ilerliyor. Gözlerinin içine bakıyor ve konuşmaya başlıyor.
"Genç kızıl." Livei, kullandığı atom enerjisi yüzünden afallıyor ve yerinde durmaktan zorlanıyor. Bunu gören Pisan, Livei'yi kucaklıyor ve kucağındayken konuşmaya devam ediyor.
"Her şey için teşekkür ederim. Sen ve ekibin olmasaydı bu canavarı yenemezdik. Bu canavar, bir zamanlar arkadaşımdı. Hatta can dostumdu. Ama yas tutma vakti çoktan geçti." Livei'ye sımsıkı sarılıyor. Livei, Pisan'ın kaslarının sertliğini hissediyor. Pisan, Livei'yi yavaşça yere bırakıyor.
"Himota İmparatorluğu'na istediğin zaman ayak basabilirsin. Sen de, ekibin de. Her biriniz onur nişanı hak ettiniz." Thrao'ya dönüyor. Thrao yerde yatıyor. Ayağıyla dürtüyor ve
"Kalk lan ayağa!" diyor. Thrao, yavaşça ayağa kalkıyor ve Pisan'ın gözlerinin içine bakıyor. Pisan kısa ve öz bir cümle ile başlıyor.
"Oğlumu ben öldürdüm, sen değil." Thrao, yere bakıyor.
"Acemiliğim kabul edilemez, bu yük sizin altınızda olmamalıydı. Dürüst olacağım evlat, iki dakika önce seni nasıl öldüreceğimi planlıyordum. Ama bunu yapmayacağım." Thrao, hafiften gülümserken Pisan, Thrao'ya sert bir yumruk atıyor. Thrao, metrelerce uçuyor ve köprünün taş zeminine kapaklanıyor.
"Gedhilfe'nin yeni kralı bu kadar zayıf mı? Güldürme beni. Çalış, öyle gel!" diyor. Son olarak, oğlunun cansız bedeninin yanına gidiyor. Oğlunun kafasını yavaşça kaldırıyor.
"Aslanım benim." Bir anda hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Yüzünü oğlunun cansız bedeninde saklıyor. Ağlamasını gizlemeye çalışırken kafasını sizlere çevirip en önemli soruyu soruyor.
"Yapabileceğimiz bir şey var mı?"
Wændz: Ten'in cansız bedenine doğru ilerliyorsun, kalbinin her atışı kulaklarında yankılanıyor. Ellerini uzatıp güçlerini kullanmaya hazırlanmaya başlıyorsun. İçindeki enerjiyi topluyor, bedenindeki her hücrede yoğun bir karıncalanma hissediyorsun. Tam o anda, göz açıp kapayıncaya kadar her şey değişiyor. Bir an Ten'in cansız bedeni önünde dururken, bir anda bembeyaz bir ortamda buluyorsun kendini. Karşında Bay Zengin duruyor, yavaşça alkış tutuyor. Alkış sesleri bembeyaz boşlukta yankılanırken, bir anlığına ne olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Bay Zengin, alkışını bitirdikten sonra sana bakıyor, yüzünde alışılmışın dışında bir ciddiyet var.
"Merak etme, başka kimseye karışmayacağım." diyor sakin bir sesle.
"Ama sana bir bilgi vermem gerekiyor." Bir adım sana doğru yaklaşıyor, gözlerini seninkilere kilitliyor.
"Mevcut gücünle cansız birini canlandırmaya çalışırsan, ölme ihtimalin çok yüksek. Bu çok tehlikeli bir süreç. Dikkatli olman lazım. Ha, istersen hayatta olan bir başka kişinin atom enerjisini kullanarak da kendini kurtarabilirsin. Bu bilgiyi arkadaşlarına verecek misin? Sana kalmış." Söylediklerinin ağırlığını hissediyorsun, Bay Zengin'in gözlerinde tuhaf bir ciddiyet var. Ne söyleyeceğini düşünüyor, bu bilginin önemini kavramaya çalışıyorsun. Bay Zengin'in yüz ifadesi hiç değişmeden, bir an daha sana bakıyor. Bir göz açıp kapayıncaya kadar her şey tekrar değişiyor. Yine Ten'in cansız bedeni önünde buluyorsun kendini. Bay Zengin'in sözleri kulaklarında yankılanırken, güçlerini kullanmaya devam edip etmeme konusunda tereddüt yaşıyorsun. İçindeki kararlılık ile hayatta kalma içgüdüsü arasında bir denge kurman gerektiğini biliyorsun. Bu karar, sadece Ten'in değil, senin de kaderini belirleyecek.